Yeni Üyelik
34.
Bölüm

15. Kıskançlığın Tanımı

@senemeevren

 

Merhabalar.

Nasılsınız?

 

 

Keyifli Okumlar!

Şarkı: Yanlışız Senle - Farah Zeydan

 

 

Lütfen yorum yapmayı ve oylamayı unutmayalım. Teşekkür ederim şimdiden.

 

 

15. KISKANÇLIĞIN TANIMI

"Seni seveni sev derlerdi hep, çünkü ancak o vakit mutlu olabilirdin. Sevmek değildi mesele, sevilmekti."

 

Gözleri benimkilerle buluşur buluşmaz kısıldı. Bakışları önce yanımda oturan İlayda'ya hemen ardından karşımdaki Toprak'a değdi. Aradaki bunca mesafeden bile kaşlarını çattığını fark edebilmiştim. Hemen yanındaki İbrahim'de arkadaşının bakışlarını takip etti ve bize çevirdi başını.

"Nasılsınız?" diye sordu Toprak.

Gözlerini tekrardan benimkilerle birleştirdiğinde gözlerime baka baka bize doğru bir adım attı. Kolundan tutup çekti İbrahim. Bir şeyler söyledi ancak duyamadım aramızdaki mesafeden ne söylediğini.

"İyiyiz iyiyiz." dedi İlayda benim yerime de. "Hayırdır hangi rüzgâr attı seni buraya?"

Korhan onu umursamadan kolunu çekip bize doğru yürümeye başladı. Bakışlarımı ondan çektim hemen. Toprak'a baktım.

"Aslında kısa bir süreliğine geldim. Misafir olarak düşünün." dediğinde, "A-a Ali'yle İbrahim değil mi onlar?" diyerek araya girdi yanımda oturan arkadaşım.

Toprak başını arkasına çevirdi. Hemen arkasında durdular. "Ne yapıyorsunuz burada?" dedi Korhan gözlerini gözlerime dikerek.

"Oturuyoruz."

Öyle mi der gibi kaşlarını kaldırıp başını salladı hafifçe. Bir elini Toprak'ın omzuna bıraktı, sıktı. İbrahim arkadaşının kolundan tuttu. "Hadi Ali, işimiz var daha."

"Yok bir işim benim." dedi ve Toprak'ın omuzuna iki kez hafifçe vurup etrafından dolandı. Bakışlarım onu takip ettiğinde şaşkınlıkla seyrettim onu, yanıma oturdu. Öylece oturdu yanıma.

Toprak şaşkın şaşkın baktı, bi' boklar olduğunu hissetmişti. Garip garip hareketleri İlayda'yı da kıllandırmış olmalıydı. Bu adamın derdi neydi? Daha sabah özür dilememiş miydi aşırı davranışlarından ötürü?

İbrahim, Toprak'ın yanına oturdu.

"Benim bir yardıma ihtiyacım vardı," diyen Toprak'a çevirdim bakışlarımı. O an zaten göt kadar yerde yanıma doğru kayan Korhan Ali'nin başını bana yaklaştırdığını hissettim. "Ne işin var bu herifle?" diye sorduğunda ona bakmadım ancak kaşlarım çatıldı.

Dönüp sana ne dememek için zor tuttum kendimi. Sıcak nefesi saçlarımı geçerek tenime değdiğinde buz kesen bedenim ısındı. "Ne işin var dedim?!" dedi kısık ama baskın bir tonda.

Tutamadım kendimi. Hafifçe döndüm ona ve dudaklarımı oynatmadan "Sana ne?" dedim kimsenin duyamayacağı bir tonda. Ardından İlayda'ya doğru kayıp aramıza birkaç santimlik mesafe bıraktım. Bakışlarım karşımda oturan eski sevgilime değdi. Neyse ki derdi ben değildim, bir de bunu kaldıramazdım.

"Mesajda işimle ilgili yazmıştın?" dedim kimse bir şey söylemeyince. Maşallah hepsi işi gücü bırakmış Korhan'la bizi izliyorlardı. İbrahim durumu biliyordu ancak İlayda'yla bunu açık bir şekilde konuşacaktım, en azından gerçekleri... Daha fazla yalan söyleyemeyecektim. Ki Korhan bu gidişle herkesin anlamasını sağlayacak gibi duruyordu. Abimleri bir kenara bırakıyordum ancak babam böyle bir ihtimalde bile sert bir set çekerdi iki aile arasına. Korhan Ali'yi severdi ancak kızını üzen herhangi bir adamı pişman ederdi, ki bu gözlerinin önünde başkasıyla nişanlı olan bir adamsa...

"Evet, evet." dedi Toprak'ta ortamın yumuşatmayı umarak. Bakışları tedirgindi. Salak biri olmamıştı hiçbir zaman. Korhan'ın hal ve hareketlerinden bir şey döndüğünü anlamıştı pek tabii. "Ben gazeteciyim." Hiç böyle bir hevesi olmadığından şaşırdım.

"Hukuk okurum diyordun en son?" Kırdığım pot muydu bilmiyorum ancak yanımda oturan adam yerinde kıpırdandığında bakışlarımı başımı çevirmeden ona kaydırdım. Masanın üstündeki eli yumruk olmuştu.

"Gazetecilik daha cazip geldi İstanbul'a taşınınca." dedi Toprak.

"Bizim ne gibi bir yardımımız olabilir?" diye soran İlayda'ydı.

"Şey düşünmüştüm aslında ben..." Korhan'dan çekiniyor olamazdı değil mi?

"Ne?!" Bağırsa daha iyiydi, sesi öyle sert çıkmıştı ki.

"Bir haber için..."

"Git haberini başka yerde yap." dedi Korhan Ali, Toprak'ın sözünü keserek.

Sertçe baktım ona. "Kendi memleketinde haber yapmak istiyor, sana mı soracak?"

Toprak'taki bakışları gözlerime değdi. Uzun uzun baktı. "Gitsin ne zıkkımda yapıyorsa yapsın!" dedi baskın bir tonda. "Sizin ne gibi yardımınız olabilir?!" Bağırmıyordu ancak sesiyle dövüyordu sanki. Umurumda değildi gerçi onun bu halleri.

"Bursa'yı tanıtacağım, doğup büyüdüğüm şehir." diyen Toprak'a baktım. "Uzun zaman oldu buradan gideli, yardımcı olursanız çok sevinirim." İlayda'yla ikimize bakıyordu konuşurken.

"Bize ne senin sevincinden haberinden!" Ezel'in kör annesi Meliha bile anlardı burada olsaydı. Toprak'la bakıştılar kısa bir süre. "Seksen bir tane şehir var yapa yapa burasını mı buldun haber yapacak?!" Cidden gittikçe saçmalıyordu. Adamın kendi memleketiydi yahu!

"Ali abi!" dedim sertçe ona dönerek. Mavi gözleri laciverte dönerken karşılık verdi bakışlarıma. "Abartmasan mı?!

"Osman'ın bundan haberi var mı?" diye sordu meydan okuyan gözleriyle.

Dibine girdim. "Sana ne ya?!" diye tısladım dişlerimin arasından. Haddini aşıyordu.

Üstten üstten baktı. "Ya şimdi benimle gelirsin ya da akşam olmadan öğrenir abin bu herifle buluştuğunu."

Kaşlarım havalandı. Tehdit etmişti. Şaka gibi. Alayla karışık sinirli bir gülüş peyda oldu dudaklarımda. Aslında bu kadar haddini aşmasaydı Toprak'a güzel bir dille yardımcı olamayacağımı açıklayacaktım. Ama Korhan Ali haddini aştığı yetmiyormuş gibi emrivaki yaparak tehdit etmişti beni.

Bakışları dudaklarıma düştü. "İstediğini yapabilirsin, selamı mı da ilet lütfen." Yutkunarak kaldırdı bakışlarını. Şaşkınlıkla baktı gözlerime. Uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım ondan.

"Ali abi," diye araya giren Toprak'la, Korhan gözlerini sertçe kapattı. "Ufacık bir yardım sadece, Dilara'nın da canını sıkmasanız olur mu?" Gözlerini araladı. Burnundan aldığı bir nefesle kırmızı görmüş bir boğa gibiydi. "Eskide yaşananlar eskide kaldı. Arkadaşız Dilara'yla."

Korhan avucunu masaya sertçe vurup ayaklandı. Hangi ara masanın üzerinden uzandığını fark edemeden Toprak'ın yakalarından tutup kaldırdı sertçe. "Kimsin sen lan!" diye bağırdı. Elimle yüzümü gizleyip kendime bir delik aradım. Utancımdan yerin dibine girecektim.

Toprak'ta saf saf "Eski sevgilisi," demez mi... Sonrasını anlatmak yerine keşke gösterebilseydim.

Korhan sert bir yumruk indirmişti Toprak'ın suratına. Aralarındaki masaya şükretmiştim, neyse ki o vardı ve ikinci yumruk suratına inmeden İbrahim, Toprak'ı çekil aldı elinden. Korhan banktan kalkıp üzerine doğru yürüdüğü sırada parktaki erkekler yardıma gelip zar zor tutmuştu onu.

Masadan kalkarken İlayda'ya baktım. Dudaklarını ısırmış bir vaziyette izliyordu kavgayı. Yerinden bir milim kıpırdamayı bıraktım elinde bir çekirdeği eksikti! İzlediği aksiyon filmlerinde zannediyordu galiba kendini! Bakışlarımı fark eder etmez kendini toparlayıp arkamdan geldi hemen.

Onların aksi yönünde ilerledik. Parktan çıkmak üzereyken kolumdan tutup çekildim. Oydu. Günümü zehir eden kişi. Deli gibi sevdiğim ancak en çok da nefret ettiğimdi.

"Ne var?" diye tersledim onu. "Gidip devam etsene saçma sapan kavgana!"

"Özür dilerim," dediğinde sinirle güldüm. Kolumu çektim elinden.

Bir adım attım üzerine doğru. Başımı kaldırmak zorunda kaldım gözlerine bakmak için. "Sen hep böyle özür mü dileyeceksin?!" İlk kez alaya almadım onu, duygularımı bütün çıplaklığıyla serdim önüne.

"Biliyorum," dedi mahcup bir sesle. "Haklısın ama..."

"Aması ne?" diye kestim sözümü. Gözlerimden ateş fışkırdığına emindim.

Yüzünü yüzüme eğdiğinde yutkunarak dudaklarına indi bakışlarım. Birkaç saniyelik bir şeydi, hızla toparladım kendimi. Gözlerine çıkardım gözlerimi.

Bir gün aklımı kaybedip dudaklarına yapışırım diye ödüm kopuyordu.

"Gevşek gevşek konuşunca kendimi tutamadım."

"Bu mu yani?" dedim şaşkınlıkla. "Doğruları söyledi diye kendine hâkim mi olamadın?"

"Biliyorum saçmaladım ama o an neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünemedim anlıyor musun? Hem o herif,"

"Toprak." diye düzelttim onu.

Sert bir tonda, "O herif," dedi yüzüme mümkünmüş gibi eğilerek. "İnadıma konuştu, fark etmedin mi?"

"Saçmalama," derken geriye gittim birkaç adım. "Sakin olman için sadece arkadaşız dedi ama sen onu bile başka yerinden anladın!"

Sakinliğini kaybederek üzerime birkaç adım atarak aramıza koyduğum sınırı aştı tekrardan. "Eski sevgiliden arkadaş mı olur?!"

"Sana ne ya? Ben demekten bıktım sen duymaktan bıkmadın!" Aramızdaki gerilim o kadar yüksekti ki... "Seni ilgilendirmeyen bir konuda bu kadar sinirlenmeni anlayamıyorum." Anlıyordum da salağa yatmak en mantıklısıydı şu an için. Kendinde bu hakkı görürse bütün hayatıma müdahale ederken bulurdum bir anda onu. "Bir daha kesinlikle karışmayacaksın. Abime de istediğini söyleyebilirsin, açıklayamayacağım hiçbir şey yapmam ben." dedim imayla.

Dirseklerimden tutup yüzünü yüzüme yaklaştırdığında burnu burnuma çarptı. "Ona yardım falan etmeyeceksin!"

Gözlerinin içine baktım. "Edeceğim." dedim büyük bir kararlılıkla.

"Göreceğiz."

"Hodri meydan." Gözlerindeki yansımam cayır cayırdı. Bunun sonunda birbirimizi yakmasak iyiydi.

"Hop hop," diye araya giren İlayda'yla Korhan kolumu bırakıp bir adım geriye gitti. Birkaç adım geriye gittim. "Sokağın ortasındayız." Rezil olmuştum.

Yumruk yaptığım elimle arkama döndüm ve parktan çıkarak uzaklaştım ondan. Arkamdan gelen adım seslerinin arkadaşıma ait olduğunu biliyordum. "Kızım resmen sokağın ortasında pişirecektiniz işi." Bir yandan bana yetişmeye çalışırken diğer yandan yerin dibine girmeme neden oluyordu.

"İlayda, lütfen."

"Abi siz hangi ara ilerlediniz bu kadar. Bu adam geleli daha kaç gün oldu?"

Durdum, baktım ona. "Sonra." dedim lütfen der gibi.

"Dila bak..." deyip ellerimden tuttu. "Öncesinde bir şeyler olduğunu fark etmiştim ancak bugün... Araya girmeseydim sokağın ortasında öpüşecektiniz, gündüz gözüyle birde!" Sesindeki şaşkınlığı anlıyordum, hak da veriyordum.

"Saçmalama," dedim kesin bir dille. "Sinirlendiğimiz için öyle oldu, farkında değildik hem." Yutkunarak kaçırdım bakışlarımı.

"Garip olanda bu ya... Ali neden bu kadar ilgilendi bu meseleyle." Her şeyin farkındaydı sadece dudaklarımdan duymak istiyordu.

"Abilik yapacak ya..."

"Adama hâlâ abi diyorsun?" dedi hayretle.

"Derim, öyle çünkü!"

"Yeme beni şimdi," dedi inanmayarak.

Oflayarak ilerlemeye başladım. "Bahsettiğim kişi oydu." dedim uzatmadan. "Bu yaz imkânsız dediğim kişi oydu."

Yanımdaki arkadaşımın adımları duraksadı. Bende durdum onunla birlikte. Omuzlarım düştü. Gözlerim dolmasın diye derin bir nefes alıp ona doğru döndüm. "Bir yere oturup konuşalım." dedim pes ederek. Hissettiklerimden, olanlardan dolayı beni suçlayacaksa da -ki bunu yapacak son insan bile değildi İlayda- arkadaşlığımızı sonlandırmak en mantıklısı olacaktı. Oysa biliyordum yanımda olacaktı, sadece utanıyordum. Eski arkadaşımın nişanlısına karşı hissettiklerimden... Görünen bu olacaktı, görünmeyeni de ben anlatacaktım. İçime atmaktan nefes almakta güçlük çekiyordum. Gizlemeyecektim ondan hiçbir şeyi. En başından anlatacaktım. İçimdeki kusacaktım. Kan kusa kusa...

"Bize gidelim mi?" Tedirgin bir hali vardı. "Annemler evde değil." Annesi ve babasıyla çekirdek bir ailesi vardı. Tek çocuktu, ailesinin su perisi, biriciğiydi.

Bütün yolu susarak bitirdiğimizde onların sokağına giriş yaptık. Sokağın başındaki eve takıldı ikimizin de bakışları. Uğur abinin eviydi. Aynı sokakta oturuyorlardı. Biri sokağın başında, diğeriyse sonunda oturuyordu. Evde olup olmadığını bilmiyordum ancak bu kız her eve gidişinde onu hatırlamak zorunda kalıyordu, keşke birimiz mutlu olabilse...

Yutkunarak çekti bakışlarını tek katlı evin penceresinden. İlerlediği sırada takip etti adımlarım onu. Birkaç dakika sonra onun evinin önüne geldik. Sokak kapısından içeri girdiğimizde oyalanmadan anahtarla açtı kapıyı, içeri girdik.

Üzerimizdekileri girişteki portmantoya astıktan sonra sessizce takip ettim onu salondaki koltuğa oturunca yanındaki yerimi aldım hemen.

"Biliyorum kafan karıştı, belki de korktun benden ne de olsa nişanlısı olan bir adama hele ki o kişi arkadaşımken..."

"Saçmalama Dila," dedi sözümü keserek. "Öyle biri olmadığını elbette biliyorum, kendine bu tarz yakıştırmalar yapma lütfen."

"Ama dışarıdan görünen bu." dedim omuzlarımı indirip kaldırarak. Bana doğru dönerek sol dizini kırıp koltuğa çıkardı. Bir elini kalbime diğerini yanağıma yasladı. Okşadı tenimi. "Ben buradan görüneni merak ediyorum." dedi göğsüme yasladığı elini oynatarak.

Hafifçe tebessüm ettim. Dudaklarım içe kıvrıldığında gözlerim yeşerdi. "İyi ki varsın." deyip sardım kollarımı boynuna. Elleri sırtımı buldu ve destek verircesine okşadı.

Kısa bir süre sonra geri çekilip yanaklarımı avuçlarımın arasına aldı. "Şimdi bana en başından anlat. Hiçbir noktayı atlamadan."

Başımı hafifçe salladım. Sırtımı koltuğa yasladığımda o da yasladı ve mimiklerimi seyretti. Bakışlarım dalıp gitti bir noktada. "Dört sene önceydi. Mezuna kaldığımız zaman."

"Oha ama ya nasıl hiçbir şey belli etmedin kızım? Benden bile gizledin aşk olsun." diye araya girdiğinde derince yutkundum. Şimdiden böyleysem onca şeyi nasıl anlatacağımı bilemedim. O bu kadar derinlemesine anlattığım ilk kişi olacaktı. Ve bu benim sesli ilk dile getirişimdi. Kendime ilk itirafım. Garipti hislerim.

"Aslında o zamanlar kendime bile itiraf edememiştim ki." Sesimin titrememesi gerekiyordu. Sanki bir anda o günlere dönmüştüm. Çok şey yaşamış, hissetmiştim.

"Dinliyorum." dedi merakla.

"Onun askerliğinden dönüşüyle aynı zamana denk gelmişti sınava hazırlanışımız." Dudaklarımda silik bir tebessüm oluştu. "Malum, evden çıkamıyorduk. Korhan'da askerden geldikten sonra bi' farklı gelmişti gözüme."

"Korhan mı?" dedi anlayamayarak.

"Korhan Ali." diye düzelttim.

"Ha," dedi jetonu düşmüş gibi kaşlarını kaldırarak.

Bir şey söylemeyince devam ettim. "O kısıtlı zamanda fazlasıyla hoş geliyordu gözüme."

"Hoş gelmeyecek gibi de değil." dedi gülerek. Keyfimi yerine getirmeye çalışıyor, cesaretlendirmek istiyordu. Onu iyi tanıyordum.

"Basit bir beğeniydi sadece." dedim burun kıvırarak. Dudakları içe kıvrıldığında bir şey söyleyeceğini anladım. Gerçi onun aklından geçen dilindeydi ama neyse... "Söyle söyle. Kalmasın içinde."

Sanki bunu bekliyormuş gibi "Basit bir beğeni olmadığı kesin," dedi imayla. Bugün olanları kastediyordu.

Gözlerimi devirdim. "Sen böyle her seferinde beni bölersen iftar yapamadan sahura yetişiriz sadece haberin olsun."

"Doğru," dedi aynı ifadeyle. "Dört sene sonuçta, anlatılacak çok şey olmalı."

"İlayda!"

"Tamam ya, anlat diniyorum."

"Her neyse." dedim sakinleşerek. "O zaman abi gibi görmeyi bırakmıştım. Dilim öyle söylese bile içimde gerçeğin ne olduğunu ben biliyordum." Derin bir nefes aldım. "Okula başlayınca basit bir beğenme olmadığını anladım. Köşe bucak kaçıyordum ondan çünkü yanımdayken kalbim çok hızlı atıyordu, çömezdim duygularımın anlamasından deli gibi korkuyordum." Uzanıp elimi tuttu. "O yaz hep uzaktan seyrettim onu. Onu izlemek rahatlatıyordu beni. Çok güzel hissettiriyordu. Platonik olmak kolay olandı ve bende kolay olanı seçtim." Gözlerim dolunca sesimde titremeye başladı. "Zaten ben hep cesaretsizliğimden kaybettim."

Yanağımdaki yaşı elimin tersiyle sildim. "O yaz geçirdiğim en güzel yazdı ama bununla yaşayamayacağımın da farkındaydım. İkinci sınıfa geçince unutmaya çalıştım onu. Olmadı, unutamadım. İkinci sınıf bitti, dedim tamam Dila. Bu sefer yapacaksın topla cesaretini çık karşısına dök içindekilerini... Anlık bir cesaretti ama sonradan balon gibi söndü." Başını sağ omuza eğdi. Acır gibi değil de üzülmüş gibiydi bana.

"Sema teyze hep bir fotoğrafla çıkıyordu karşısına. Gelin arayışındaydı. Sesli konuşuldu bunlar ve benim içim yana yana dinledim onları. Her seferinde reddediyordu annesini ancak ona hislerimi dökemezdim. Çünkü beni İnci'den farksız görüyordu. Bunu hissettiriyordu da. Karşısına geçip söylersem bir daha yüzüne bakamazdım. Çünkü kabul etmeyeceğinden emindim. Ya ciddiye almayacaktı beni ya da kardeşimsin sen benim deyip reddedecekti, başka ihtimal yoktu."

"Ah canım," deyip kollarına aldı beni. Bir süre sarıldık ardından geri çekildiğinde devam ettim ben. "O yaz bitti, ben içim yana yana sustum. Sonrasında onunla el ele gördüm." Sesim titriyordu, kendimi ifade etmek için çırpındım. "Yemin ederim ondan sonra bir kez bile ummadım onu, unutmak için çok çabalım. Ama şu lanet kalbim vazgeçemedi. Kendinden geçti de ondan geçemedi. Acı içinde kavruldu. Çığlık attı, dudaklarım kapandı. Utancımdan kimseye hiçbir şey anlatmadım."

"Canım benim sen neden utanıyorsun? Nereden bilecektin ki böyle olacağını?" Ellerimi okşadığında boğazımdaki kocaman yumruyu yutkunarak yok etmeye çalıştım. Göğsüme büyük bir ağırlık çöktü.

"Öyle ama ne biliyim çok şey yaşandı gözümün önünde... Bunca şeye rağmen vazgeçemedim ondan... Bazen kendimden nefret ediyorum. O benim kendime öz saygımı kaybetmeme neden oldu. Hiçbir suçu olmadığının farkındayım ama gerçek bu. Ben kendime olan saygımı yitirdim. Gözümün önünde yaşananlara rağmen vazgeçemedim ya o an işte..."

"Yapma böyle. Acıtma canını artık. Sen mükemmel bir insansın. İyi gelsin diye değil doğru olanı söylüyorum, yemin ederim." dedi beni teselli ederek.

"Canımı yakan tek bunlar değildi." Sanırım içimi dökmeye başlayınca rahatlamıştım ve her şeyi anlatmak istiyordum. Titreyen sesimle devam etti. "Bana ne dedi biliyor musun?" Gözlerimdeki yaşlar görüşümü engelledi. Merakla, korkuyla baktı gözlerime. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Yenge dedi." dedim içime kaçan sesimle. Boğazımda kocaman bir yumru vardı ve ben ne yaparsam yapayım geçecek gibi değildi.

"Oha ama ya." diye verdiği tepkinin ardından başımı göğsüne yasladı. "Piç ya."

"Bana kızma ama senden bir şey sakladım, üzülme diye."

"Ne olursa olsun kızamam sana şu an. Söyle şimdi kurtul benden." dediğinde bir yanağım göğsündeydi. Diğer yanağımda avucu vardı. Okşadı tenimi.

"Bunlar kendi aralarında konuşmuşlar. Bu da o yüzden yenge demiş bana." Mahcup çıkmıştı sesim. Başımı göğsünden uzaklaştırıp gözlerimle gözlerini birleştirdi. Gözleri kısılmıştı.

"Uğur mu?" diye sordu. Bakışlarımı kaçırdım. "Sorun değil. Hem bizim aramızda bir şey yok."

"Sen onu öpmeden önceydi." diye açıkladım. "Onu reddettiğimde unutacağını söylemişti. Hiçbir zorluk çıkarmayacağını. Unuttu da..."

Üzgün olduğu her halinden belliydi ancak gülümsedi. "Unutmadı." dedi. "Zaten bu yüzden kaçıyor benden. Ben ondan, o da senden hoşlanıyor çünkü."

"Onun adına yemin edebilirim. Unuttu. Aylar önce vazgeçti. Zaten gerçek bir sevgi olsaydı bu kadar kısa sürede unutamazdı değil mi?"

Omzunu silkti. "Arkadaşımı seven bir adamı öptün ben." dedi huzursuzca.

"Bana kızmazsan bir şey daha var." dedim çekinerek. Başını hafifçe salladı. "Geçen gün konuştum onunla."

"Ne?!"

"Konuştum işte. Benim yüzümden mi seninle arasına mesafe koydu, diye sordum." Elinden tuttum. "Benimle hiçbir ilgisi olmadığını, beni gerçekten kardeşi gibi gördüğünü söyledi. Zaten bana açıldığında da annem için demişti. Annesi ölmeden mürvetini görsün diye. Belki biraz daha bekleseydi gerçek hisleri olmadığını anlayacaktı ama annesi için acele etmişti." Moralinin bozulduğunu anlamıştım. "Aslında seni sevdiğini reddetmedi. Sadece insanların ne düşüneceğini biliyorum dedi."

"İnsanlar mı?" dedi şaşkınca.

Başımı hafifçe salladım. "Senin öğretmenin olduğunu söyledi inanabiliyor musun? Annenlerde dâhil yanlış anlarlarmış. Ta o zamandan beri aranızda bir şeyler olacağını düşünürlermiş."

"Ne saçma bir düşünce." dedi şaşkınlıkla.

"Bende öyle dedim. Sen kendini biliyorsun sonuçta." Sıkıntılı bir nefes alıp verdi.

"Neyse bırak Uğur'u. Korkak adamla bir işim olmaz zaten benim." Dediğinde ufaktan üstüme alınmadım değil. "Seninle onun meselesi aynı değil. Ben böyle bir şey hissettirmedim ona ama Ali sana seni kardeşi gibi hissettirdi. Bu yüzden çekildin köşene. Aynı değil. Neyse devam et sen."

"Bir tek İbrahim anladı Korhan'a karşı hissettiklerimi. Anlattım üstünkörü ona. Anladı beni. Yanımda durdu hatta." Göğsüm yükselip alçaldı. "Bunların nişan günü İbrahim'le konuşurken Korhan bizi duymuş. O zaman öğrendi."

"Ne dedi peki?"

"Hiçbir şey." Kaşları çatıldı. "Yani nişan gününde ne diyebilir ki?"

"Sende o yüzden gittin halanın yanına?"

Başımla onayladım onu. "Gitmek zorunda kaldım."

"Peki neden ayrıldılar biliyor musun sen?" diye sordu.

"Abimin kınasında Korhan'la birlikte nişanlısını başkasıyla bastık."

Gözleri kocaman açıldı. "Oha, ciddi misin?"

Salladım başımı. "Bende şaşırdım ama gözümle gördüm yani."

"Abi Asya da az değilmiş yani, kıza bak." Sesinde hâlâ şaşkınlık vardı. "O yüzden sessiz sakin çekildi köşesine?" dedi sorarcasına.

"Öyle. Bir ara bana çatacak gibi oldu."

"Niyeymiş?!" dedi sertçe. Asya'yı göreceği yerde boğazlayacak gibiydi.

"Korhan'a karşı hislerimi biliyormuş sanırım. Benim elimi süremeyeceğim adama kendisi sahip olmuş da... Saçma sapan sözler."

"Oruspuya bak. Hay ben Asya'ya... Oruçlu ağzımla küfür ettiriyor!"

"Bırak ya, eminim ki en başında biliyordu. Ama verdim ağzının payını."

"Bu Ali de gözümün önünde olursa unutamam diye mi gitti ta Almanyalara?" diye sorunca "Bilmiyorum. Gidecekti zaten ama bu kadar kalır mıydı bilmiyorum. Hem bize ne? İsterse gitsin orada yaşasın." dedim.

Gözlerini kısarak yaklaştırdı yüzünü yüzüme. "Sana ne mi? Adam dönmüş ama pir dönmüş. Sana nasıl baktığını kıskandığını görmüyor musun?"

Şaşkınlıkla baktım ona. "Ne yapayım gidip boynuna mı atlayayım?"

"Yani orasını bilemem ama daha fazla çektirme kendine acı. Ne olacaksa olsun."

"Mümkün değil." dedim kesin bir dille. "Gurursuz muyum ben? Nişanlısını unutmak için gittiği yerden bana hissettikleriyle döndü diye mutlu olacak değilim. Hatta keşke dönmeseydi."

"Bitti mi hislerin diye soracağım ama bugün ben olmasaydım az kalsın öpüşeceğimiz geliyor aklı..."

"Yok öyle bir şey!" diye kestim sözünü. "Oruçlu oruçlu ne öpeceğim onu ben!"

"Ha oruçlu olmasan öpecektin yani?" diye sorunca "İlayda!" dedim sertçe. Hiç oralı bile olmadı.

Omuzlarını silkti. "Ne gördüysem onu diyorum kızım ben. Kızma."

"Onu istemediğimi de görürsen sevinirim."

"Ama,"

"Aması yok." diye kestim bugün bilmem kaçıncı kez sözünü. "Bu işin oluru olur mu Allah aşkına? Ailem bunu kabul eder mi? Ben kabul eder miyim? Aşkından delirse umurumda değil."

"Büyük konuşma. Tamam burnundan getir, bin pişman ettir ama kendini üzme daha fazla."

Derin bir nefes aldım. "Onunla bir araya gelmemiz imkânsız. Aşkımdan ölsem gel demem, aşkından ölse gitmem."

🌿🌿🌿

Ben eve gitmek için kalktığımda İlayda da halasına gitmek için çıkmıştı evden. Onunla vedalaştıktan sonra eve gelmiştim. Mutfakta annemi yakaladığım sırada gururla baktım ona. Her şeye, her yere yetişmeye çalışıyordu. Sabah uyandığımda görmediğim, çiçeklerine bakmaya giden kadını döndüğümde akşam iftar için mutfakta olduğunu görünce yanaklarına kocaman bir öpücük bıraktım.

Odama çıkıp üzerime likralı mavi bir triko takım giydikten sonra aşağı inip yardım ettim ona. Ailemle güzel bir iftar yaptıktan sonra elimdeki kahveyle balkona çıktım. Kahvemi içtikten sonra bacaklarımı önümdeki sehpaya uzatıp başımı koltuğun başlığına dayadım, gökyüzünü seyretmeye başladım.

Gözlerimin kapandığı bir anda gündüz yaşananlar düştü aklıma. O kadar yakın durmamız yanlıştı. Bir daha ona bu fırsatı vermeyecektim. İlayda'ya anlattığıma asla pişman değildim, rahatlamış, üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum.

Derin bir nefes alarak araladım gözlerimi. Sırtımı koltuktan ayrıldığım sırada doğruldum ve gecenin karanlığında kaybolan mavi gözlerle karşılaştım. Duraksadı bakışlarım. Çünkü doğrudan bendeydi bakışları. Baktım bende. Uzun uzun bakıştık. Sessiz bir bakışmaydı.

Elindeki sigarayı dudaklarının arasına götürdü, derin bir nefes çekti içine. Sanki bir el tarafından yönetiliyordum ve ne yaparsam yapayım çekemedim gözlerimi ondan. Sigarası ayrıldı dudaklarından ve gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan aldığı nefesi verdi yavaş yavaş.

Hızlanan kalbime lanet ettim. Eğer ona bir şans verirsem önceden yaşadıklarımdan daha beter şeyler yaşayacağımı biliyordum. Çünkü biz ne yaparsak yapalım ailemizi kabullendiremezdik. En azından benim ailem kabullenmeyecekti. Belki... Belki gözlerinin önünde yaşamasaydı o kadınla bir şeyler...

Ne olursa olsun kabullenmeyeceklerdi ve biz tam birleşeceğiz derken daha büyük bir kopma yaşayacaktık. Bu olanların önüne hiçbir şeye başlamadan geçebilirdik. Zaten onun hislerinden emin değildim ki. Tamam, eskisi gibi olmadığından emindim ancak içimdeki ona karşılık verecek kadar sevemezdi beni. Bizim sevgi terazimiz hiçbir zaman eşit olamayacaktı.

🌿🌿🌿

Bugün büyük gündü, derbi vardı. Ve babam Galatasaray'ın hiçbir maçını kaçırmadığından bu derbiyi de asla kaçırmazdı. Zaten sabah işe gitmeden annemden en sevdiği tatlıyı yapması için rica etmişti. Ben de Galatasaraylıydım ve bu maçı heyecanla bekliyordum.

Günlerden cumartesiydi. Okul yoktu. Annemler resmen bütün herkesi çağırmıştı yemeğe. Derbiler genelde bizde seyredilirdi. Abimleri, dayımları, Elif ablaları, İbrahim'i ve Uğur abiyi çağırmıştı. Bir ümit bir gelişme yaşarlar diye ısrarla İlayda'yı da çağırmıştım. Haziran zaten abimlerle birlikte davetliydi.

Mutfakta hunharca bir çalışma vardı. Elif ablayla Sema teyze çok erken gelmişlerdi yardıma. Melek, Haziran ve İlayda'da geldiğinde annemle Sema teyze baklavayı açmak için salona geçmişlerdi. Babamın en sevdiği tatlı baklavaydı. Annem elbette ki onun ricasını kırmamış işe koyulmuştu.

Elif ablanın direktifleriyle birçok yemek yapmıştık. Ona hâlâ çok kırgındım. Yine de eve gelen bir misafire kötü davranacak değildim. Rüya'nın uyandığına dair ağlama sesleri geldiğinde ben gitmiştim bakmaya. Annesine kızgın olmam kızına hâlâ âşık olmadığım anlamına gelmezdi. Ki Rüya'yla karşılıklı bir sevgi bağımız vardı. O da âşıktı bana. Salonda oyuncaklarıyla oynayınca mutfağa geçtim tekrardan.

Akşam olmadan bütün yemekleri hazır etmiştik. Kızlarla kıyafetlerimizi değiştirdikten sonra salona indik. Babamla dayım berjerlerde akşamki maçın değerlendirmesini yapıyordu. İkisi de Galatasaraylıydı. Osman abim ve ben, babamın desteklediği takımı desteklerken Serhat abim tam tersi Fenerliydi. Neyse ki bu akşamki maç ikisi arasında gerçekleşmiyordu.

Kızların hiçbiri takım tutmuyorlardı. Annemle Sema teyze anlamazlardı zaten. Çalan kapı sesiyle ayaklandım. Hole geçip kapıyı açtım. Serhat abimle ismi lazım değil gelmişti. "Hoş geldiniz," dedim kısık sesle.

Abim "Hoş bulduk, hoş bulduk." deyip yukarı çıkmıştı hemen. Zaten restorandan döner dönmez duşa uçardı hep, şaşırmadım o yüzden onun bu hareketine.

Beyefendiyle baş bala kalmıştık ancak umursamaya çalıştım, diğer gelenleri nasıl karşılayacaksam öyle yaptım. Diğerlerinden bir farkı yoktu.

Üzerindeki siyah kabanı çıkardığında bana doğru uzattı. Ters ters bakıp aldım elinden. Arkamı dönüp dolaba astım. "Uşağı var sanki!" Dolabın kapağını kapattım ancak elimin üstüne yaslanan elle kıpırdayamadım.

Saçlarımın arasında hissettiğim nefesiyle derince yutkundum. Ellerim titredi. "Ne dedin?" Boştaki yere doğru kayıp ondan uzaklaşmaktı amacım ancak orayı da eliyle kapattı. "Ne dedin dedim?"

"Duysaydın!" dedim sertçe. "Uzaklaş benden."

Bir eli belime dolandığında nefesim içime kaçtı. Sırtım göğsüne değdi, karnım içe gömüldü. Kalbim deli gibi hızlandı. Derdi neydi bu adamın. "Bırak beni yoksa bağıracağım."

"Beni bunla tehdit etmeyi bıraksan iyi edersin." Boynuma çarpan ılık nefesi bütün vücudumu titretti. Karnımdaki eli, sırtımdaki sıcak göğsü de cabasıydı. Karnımdaki eliyle döndürdü vücudumu. Bakışlarımı göğsünden çekmedim. Gözlerine bakacak cesaretim yoktu. Onu istemiyordum ancak aptal kalbim bana bu şekilde yaklaşınca deliriyordu. Elim ayağım boşalıyordu.

Üzerime doğru eğildi. "Gözlerime bak." Bakmadım.

"Bak biri gelecek yanlış anlayacak." dedim son bir şans.

"Anlasın." Dedikleriyle refleksle kaldırdım başımı ve aramızda birkaç santim olan dudaklarıyla karşılaştım. Hızla gözlerine çıkardım gözlerimi. Benimkiyle aynı renk olan masmavi gözleriyle karşılaşınca kalbim mümkünmüş gibi daha da hızlandı.

Yumruk oldu avucum. Sakinleşmeye çalıştım. Gözlerim gözlerindeyken dudaklarım aralandı ve "A..!" diyen dudaklarımı avucuyla örttü. Anne diye bağıracaktım ancak engellemişti beni!

Kararan gözleri gözlerimin ardını görüyormuş gibi baktı. "Dua et," dedi kısık sesiyle. "Dua et dudaklarımla susturmadım."

 

-BÖLÜM SONU-

(15 Eylül 2024)

 

Resmen bir günde yazdım bölümü. Maşallah, Allah arttırsın diyelim. Şakasız Cuma başladım ve Cumartesi gecesi bitirdim. Cuma pek yazma fırsatım olmamıştı gerçi..

 

Neyse... Nasıldı bölüm?

 

Aslında bölümü haftaya atıp, uzun doyumluk bir bölüm atacaktım ancak hepiniz yeni bölüm beklerken bekletmek istemedim.

Geçen haftalarda sorduğumda hafta da bir olsun demişti çoğunuz. Umarım okulum açılana kadar bu şekilde aksatmadan ilerleriz.

 

Merak ettiğiniz bir şey varsa sorun, seve seve cevaplarım.

 

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

 

sosyal medya hesaplarım:

senemeevren

 

Loading...
0%