@senemeevren
|
Merhabalar. Nasılsınız? Instagram'da kitapla ilgili bir hesabım var. ylafuguzaf kullanıcı adı. Gruba gelmek isteyen oradan mesaj atabilir bana. Keyifli Okumalar! Şarkı: Ay - Burcu Tatlıses Lütfen yorum yapmayı ve oylamayı unutmayalım. Teşekkür ederim şimdiden.
17. PİŞMANLIK "Seni sevmek önceden acı veriyordu çünkü bana kördün ancak şu anda da aynı hissettiriyor, oysa şu an bana karşı boş olmadığını biliyorum. Peki neden kalbimde hâlâ kocaman bir acı var? Keşke seni bu kadar çok sevmeseydim."
Birini bu kadar çok sevmek doğru muydu bilmiyordum, zaten onu sevmek hep yanlış hissettirmişti. Çünkü annemle babamın gözünde kuzen, abimlerin gözünde kardeş, onun gözünde ise yenge... Herkes onunla bir kalıba sokmuştu beni, o da dâhil... Şimdiki halimiz o zamanlar ona âşık olan benim bile koyduğum bir kalıp değildi. Ben hiçbir zaman bu noktaya geleceğimizi düşünmemiştim ki. Dudaklarımın üstündeki dudakları bütün vücudumu titretti. Bunda ıslak vücuduma esen rüzgârında büyük payı vardı ancak içten içe kendimi kaldırmaktan başka bir şey olmazdı bu düşüncem. Beklemediğim, aynı zamanda çok kez sözleriyle beni bunu hazırladığından beklediğim, hareketiyle ellerim havada asılı kaldı. Belimdeki baskısıyla göğsüm göğsüne yapıştı. Aralıklı dudaklarımın üstündeki dudakları bir süre hareketsizce durdu. Kalbim ağzımdaydı. Donakalmıştım. Ne bir tepki ne de bir karşılık veriyordum. Dudaklarımdaki baskısı hiçbir tepki vermediğimden mi bilmiyordum ancak yavaşça hareketlendi. İçim cayır. Bu an gerçek bir an cayır yanıyordu mıydı? Neden onu itmiyordum? Ona yapma diyen benken neden bir tepki veremiyordum? Yanağımdaki avucu yüzümü kendine doğru çektiğinde dudakları aralandı ve dudaklarımın üstünde hüküm sürmeye başladı. Üst dudağımı iki dudağının arasına aldı. Gözlerim hangi ara kapanmıştı bilmiyordum. Dört bi yanımı kuşatmıştı, kaçış yoktu. Hareketleri hırçınlaştı, hem diliyle hem de dudaklarıyla emip öptü. Ve her ne olduysa o an oldu. Aklımla kalbimin savaşını kazanan bu kez kalbim oldu. Ben ona yenildim. Ellerimi boynuna sarıp yükseldim. Pişman olacağımı bile bile karşılık verdim ona. Onun yaptığı gibi dudaklarımın arasına aldım alt dudağını. Karşılık verdiğimi fark ettiğinde mümkünmüş gibi daha da eğildi üzerime. Belimdeki eli, vücudumu biraz daha kendine çekince dudaklarımın arasından kaçan sert soluğum onunkisiyle çarpıştı. Boynuna sardığım ellerimi yanaklarına yaslayıp başımı sola eğdim. Deli gibi öpüşmeye başladık. Yağmur durmuştu, göz pınarlarımdan yanağıma akan gözyaşım dudaklarımızın arasında kayboldu. Durmadık. Ağzım onun için aralanırken dillerimiz birbirine dolandı, birbirimizi tüketircesine öpüşmeye başladık. Kendimi tamamıyla ona bırakmıştım. Zaten şu an bayılmadıysam bu onun sayesindeydi. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Bir yanım tutkuyla öpmek istiyordu onu ancak diğer yanım bu anı yavaşlatıp hafızama kazımak istiyordu. İçimdeki ağlama hissi hiç geçmedi. Öptüm onu, sonradan pişman olacağımı, dahası tekrarlamak isteyeceğimi bile bile öptüm. Belimdeki eli aşağıya kayar gibi oldu. Nefes nefese ayırdım dudaklarımı dudaklarından büyük bir endişeyle. Aklımı başım getiren de bu oldu. Dudaklarımızı ayırdım ancak ondan ayrılamadım. Aklım karmakarıştı. Gözlerimi aralayamadım. Bakamadım ona. Durduk öylece ikimizde, soluklarımız karıştı birbirine. Yanağındaki bir elim boynuna çıktı tekrardan. Son kez. Dudaklarına masum, duygu dolu bir öpücük bıraktım. Kısa ancak etkili biri öpücüktü. Ayrılıp alnımı alnına yasladım. "Neden?" dedim titreyen sesimle. Nefesim düzensizdi, tıpkı onun gibi. "Neden yaptın bunu?" Çenem titredi, dudaklarımı yalamamak için zor tuttum kendimi. Tadını almıştım bir kere. Birbirine bastırdım dudaklarımı. Alnımı alnına sürterek sağa sola salladım yavaşça. Yanağındaki elimi omuzuna bıraktım. "Olmaz," Sesim kısıktı. "Yapamam ben." Alnını alnımdan ayırıp yanağımdaki elini çeneme götürdü. "Bana bakar mısın?" dedi naif bir sesle. Gözlerim aralandı. "Bırak lütfen," dedim yüzümü uzaklaştırmaya çalışırken. İzin vermedi. "Gözlerime bak." dedi buyurgan bir tavırla. Zorluk çıkarmadım, baktım gözlerine. Uzun uzun baktım. Öyle güzeldi ki bakışları... "Korhan," dediğimde sesim tarazlı çıkmıştı. Bakışları dudaklarıma kaydı, âdemelması kavislendi. Dudaklarım titredi. "Yapamam ben." Gözleri gözlerime çıktı. "Çok seviyorum seni." dedim ağız dolusu. Islak gözlerimle gözlerinin içine baktım. Bu ona karşı ilk itirafımdı, böyle gözlerinin içine baka baka. "Ama yapamam, unutamam o anları." Açık açık konuştum. "Ben unutsam, onlar unutturmaz. Hep karşımıza çıkartacaklar. Hatta ne diyecekler biliyor musun?" "Kimin ne zıkkım söylediği umurumda değil." dedi baskın bir dille. Devam ettim sözlerime. "Benim yüzümden ayrıldığınızı düşünecekler, herkes böyle düşünecek." "İstemezsen kalmayız burada, gideriz." Bakışları, tavırları netti. Ona inanamıyormuşum gibi baktım. "Ailemizi de mi bırakacağız arkamızda?" Bakışları sarsılır gibi oldu ama hemen toparladı. Eski haline döndü. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Dilara," dedi bütün nefesini dudaklarıma üfleyerek. "Aşarız, yavaş yavaş." Başımı iki yana salladım ümitsizce. "Mümkün değil. Babam bunu asla kabul etmez. Abim siler seni." "İnandırırsak kendimizi, bu dediklerinin hiçbiri olmaz." Boğazımdaki düğüm gitgide büyüdü, titrek bir nefes aldım. "Ben cesaretsiz bir kadınım." dedim, yanaklarıma inen yaşlarla. "Sana unuturum derim, unutmam ama. İnsanların söylediklerini umursamam derim ama bir yerlerde içim içimi yer hep." Birbirine bastırdığım dudaklarım büküldü. "Cesaretsizim işte. Hep de bu yüzden kaybettim. Belki..." Titrek bir nefes aldım. Eli çenemden ayrıldı. "Belki ufacık bi' cesaretim olsaydı dört sene beklemez seninle konuşurdum. Söyleyeceğin cevabı umursamadan konuşurdum. Ama ben böyle biriyim işte." Belimdeki eli gevşedi. Sertçe yutkundum. Boştaki elim yumruk oldu. "Dilara..." "Böyle bir ilişki istemiyorum." diye kestim sözünü. "Son sözün bu mu?" diye sordu gözlerini kısarak. Bakışları önce gözlerimde sonra da bütün yüzümde gezindi. Kaçırdım gözlerimi. Doğrusu buydu. Ben cesaretsiz bir kadındım. Dudaklarına değdi gözlerim. Eli belimden ayrıldı. Bir adım geriye gittiğinde boynundaki, omzundaki ellerim boşluğa düştü. Hiçbir şey söylemeden arkasına dönüp arabaya bindi. Haklıydı, ne söyleyebilirdi ki? Benim karşımda böyle biri olsaydı bende böyle yapardım ama kalbim yine de acıdı. Camın ardındaki gözlerine baktım. Uzun uzun baktım ona. O da bana bakıyordu zaten. Derin, titrek bir nefes alıp arkama döndüm. Elimin içiyle yüzümü sildim. Üst dudağımı alt dudağımın altına alıp yüzümü gökyüzüne kaldırdım. Derin bir nefes aldım. Gözlerim kapandı, hıçkıra hıçkıra ağlamamak için büyük çaba sarf ettim. "Şimdi değil, Dila. Şu an olmaz." Yanaklarımdaki yeni yaşlarımı da silip gözlerimi araladım. Hâlâ oradaydı, arkamda. Arabayı çalıştırmamıştı çünkü. Toparladıktan sonra arkama döndüm ve yüzümde her daim kendimi gizlediğim ifademle arabaya doğru yürüdüm. Bana baktığını biliyordum ancak bakmadım ona. Kapıyı açıp oturdum. Sustum, bekledim ilerlemesi. Kısa bir süre içine bakışlarının ağırlığı çekildi üzerimden ve araba hareketlendi. Arabanın yönünü değiştirince "Yanlış gidiyorsun?" dedim hemen. Sorgulu bakışlarımı çevirdim ona. "Eve bırakacağım seni." Sesi donuktu. "Neden?" diye sordum. "Sırılsıklamsın." dedi gözünü yoldan bir an olsun çekmeden. "Ama..." Ama mekân seçmemiştik daha. "Aması yok. Hallederim ben, sende daha fazla bana katlanmak zorunda kalma." dedi sakince. Bakışlarını bana çevirip gözlerime baktı. "Oynamak zorunda da kalmazsın." Gözlerim kısıldı. "Oynamıyorum ben." Başını aşağı yukarı salladı, aynen der gibi. "Dört yıl boyunca hislerini gizli saklı yaşayan da bendim zaten." Haklıydı, ne söylersem bir cevabı olacaktı. Bakışlarımı ondan çekip sustum. Beş dakika sonra araba evin önünde durdu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde onunkilerin ileriye sabit olduğunu gördüm. Fazla net biriydi bunu biliyordum ancak kalbim laftan anlamıyordu. Bu şekilde davrandığında üzülecek kadar arsızdı. Ne istediğini bilmiyordu. "Görüşürüz." dedim kısık sesimle. "Görüşürüz." dedi düz bir sesle. Trip atmadığını biliyordum, düşünüyor olmalıydı. Ne kadar aptal cesaretsiz bir kadın olduğumu düşünüyor olmalıydı. Ateşime onu da atmışken hem de... Bir elim kapının kulpuna gitti, kendime doğru çekip açtım. Bakışlarım ondan çekerek dışarı doğru hareketlendiğim sırada bileğimde hissettim elini. Çekmedi ancak durdurdu beni. "Dilara," diye seslendi. Omuzlarımın üzerinden baktım. "Yalnız kalınca ağlama olur mu?" Bir sorudan çok istek gibi çıkmıştı sesi. Onu reddetmeme rağmen beni düşünmesi ağlamam için başka bir sebepti. Gözlerim doldu o an. Boğazım düğüm düğüm oldu, konuşamadım. Yutkunarak oynattım başımı. Sonrasında hiçbir şey söylemeden indim hızlıca arabadan. Bahçeye geçtiğimde bir kez dönüp bakmadım arkama, bakamadım. Yumruk olan elimle kapının kilidini açıp eve girdim. Salonun yanan ışıklarından uyumadıklarını anlamıştım. Kapı aralıklı olduğundan beni görmemeleri mümkün değildi. Kendime çeki düzen verdiğim sırada içeriden annemin sesini duydum. "Serhat sen misin?" "Benim anne," diye yanıtladım onu tekdüze bir sesle. Salonun kapısından baktım içeri. "Ne çabuk geldin?" diye soran babamdı. Korhan Ali'yle doğum günü için mekân bakmaya gittiğimi biliyorlardı. "Ne bu hâlin? Sırılsıklam olmuşsun." diyen annemle babamın bakışları da üzerime döndü. "Yağmur yağdı bayağı duymadınız mı?" "Yürüyerek mi gittiniz kızım?" dedi annem hayretle. "Hem halledebildiniz mi hemen doğum günü şeysini?" "Yağmura yakalandım işte anne," dedim yükselerek. Sonra aşırı tepki verdiğimi fark edince derin bir nefes aldım. Sesimi ayarladım. "Beni bırakıp kendi gitti, halledecekmiş." "Yine mi tartıştınız kızım siz?" diye soran anneme baktım. Babamın yanında demeseydi keşke. Bin tane soru sorardı şimdi. "Dilara?" Al işte adam nefes bile aldırmadan sorguya çekecekti. "Ali'yle mi tartıştınız siz? Neden?" "Şey baba," dedim ona dönerek. "Öyle abartılacak bir şey değil." "Bir gelir misin?" diye rica etti koltukları göstererek. "Üstüm ıslak, daha geçen gün temizletti bayram için annem." dedim anneme sertçe bakıp. Allah aşkına babamın yakamı bırakmayacağını bilmesine rağmen neden böyle bir konuya girmişti ki? "Aman Bilal," dedi hemen annem de. "Bizim kız darılmış selamsız sabahsız gitmiş diye yurt dışına. Ondan alınmış yani abartılacak bir şey yok." Babamın gözleri üzerimde gezindi. "Üzerini değişip gel, konuşalım biraz." "Peki," dedim isteksiz bir şekilde. Salonun kapısında dikilmeyi bırakıp anneme son bir bakış attıktan sonra merdivenlere yöneldim. Kısa bir duşun ardından pamuklu eşofman takımımı girip aşağı indim. Oyalanacak ne varsa oyalanmıştım ancak babamın beni beklediğini bildiğinden el mahkûm indim aşağı. Salonda bıraktığım gibi buldum onları. Televizyonun karşısındaki üçlü koltuklarda yan yana oturuyorlardı. Berjerlerden birine geçtim. Televizyonun sesini kısıp bakışlarını bana çevirdi. "Şu olayı bi' baştan anlatır mısın Dila?" dedi babam bana bakarken. Derin bir nefes aldım. "Öyle anlatılacak bir şey yok ki baba." "Dilara..." dedi kaşlarını kaldırarak. İnanmadığı belliydi. O zaman yakamı bırakması için bildiği kadarını anlatacaktım. Yoksa başka şeyler düşerdi aklına, hiç düşmemesi gerek konular... Yerimde kıpırdandım. "Annemin söylediği gibi işte. Hoşça kal demeden gitti, habersiz geri döndü diye kollarımızı mı açalım?" "Nasıl konuşuyorsun sen Dilara?" dedi babam şaşkınlıkla. "Abin o senin, tavırlarına bakar mısın?" En sevdiğim abim (!) Ne demiştim ben şimdi Allah aşkına ya?! "Yanlış bir şey söylemedim ki babacığım." Ben olay kapansın diye çaba sarf ederken konu iyice dallanıp budaklanıyordu. "Kızım," dedi babam sondaki ı harfini uzatarak yumuşak bir sesle. "Büyüğün o senin kırılmış olabilirsin ama bu şekilde konuşmamalısın." "Haklısın," dedim uzatmaması için. "Gereksiz bir mesele işte ama..." Asıl gerçeği bilseydin... "Kırıldın görüyorum ki." dedi babam. Annem zaten olayı patlatıp geriye çekilmişti, of anne of! "Ama bunu güzel bir dille söyleyebilirsin, bu şekilde ters konuşarak saygısızlık etme." "Peki babacığım." "Yarın ikinizle de konuşacağım, itiraz istemiyorum." Gözlerim açıldı kocaman. "Ne gerek var baba?" dedim gergince. "En iyisini düşünmüşsün," diyen anneme baktım dişlerimi birbirine bastırırken. "Gerek yok, uzatmam daha bu meseleyi." dedim hemen. "Kızım bir konuşun, bayrama da küs girmemiş olursunuz." dedi annem. Ofladım. "Dilara." dedi babam gözlerime bakarken. "Uzatmam diyorsun ama için içini yer, konuşun halledin." Güldüm. "Konuşacak ne var baba Allah aşkına?" diye sordum şaşkınlıkla. "Haberi bile yok durumdan, durduk yere eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmenin ne anlamı var?" "En azından neden öyle davrandığını anlar." O çok başka şeyleri de anlamıştı ama neyse. Babamın yanında konuşmak istemiyordum onunla. "Baba, lütfen." dedim son bir şans. "Çocuk gibi karşısına geçip habersiz gittin diye alındım bu yüzde böyle davranıyorum mu diyeceğim." "Dila, abi kardeş gibisiniz siz." dediğinde yutkunmadan edemedim. "Aranızda küslük olmasın, yarın konuşuruz kapatırsınız konuyu." 🌿🌿🌿 Babamı ikna edemeyeceğimi anladığımda kabullenerek konuyu kapatıp odama çıktım. Telefonumla yatağa uzanıp WhatsApp'a girdim. Kızlarla olan gruptaki mesajlar epey kabarmıştı. Başlangıç noktası kendilerince komik birkaç konu hakkında konuşmalarıydı, onları göz ucuyla okudum. İlgimi çeken mesajda durdum. Okumaya başladım. İnci: Yarın yanınızdayım gençlik. Haziran: Epey özlettin kendini kız. İlayda: Seninki bunu duyarsa bayılır mutluluktan söyleyeyim peşinen. Güldüm İlayda'nın yazdıklarına. Haklıydı ama. Abim bunu öğrendiğinde ne yapacaktı merak ediyordum doğrusu, konuşmak için çaba sarf edecek miydi mesela? İnci: Valla az kaldı Uğur abiye yazacağım şimdi o olacak. Salsana kızım beni. İlayda: Kızım o öğretmen olacak herif okumuş etmiş ama yarım akıllı, ne yapayım ben onu. Git yaz ne istersen, ilgi alanımda değil artık. Haziran: Ay Allah aşkına ship'imi bozma. Olacak kız inan bana, halledeceğim ben onu. İlayda: Bir siktir git ya. Seslice güldüm. Sonrasında okuduğum bütün mesajları algılayamadım, aklım uçup gitmişti. Okudum, bitirdim ama aklımda yalnızca bu akşam olanlar vardı. Mesajlar bitince aklımı meşgul edecek bir şey de bulamadım. Instagram'da gezindim. Uyumaya çalıştım sonrasında ama yok. Elim hep bir şekilde dudaklarıma gidiyordu. Dilimle kuruyan dudaklarımı ıslattığım sırada kalbimde kocaman bir ağrı baş gösterdi, gözlerim kapandı ve ben o ana gittim. Neden öpmüştü ki beni? Neden izin vermiştim? O anları ancak hafızamı kaybedersem unuturdum. Hep aklıma gelip içimi sızlatacaktı heyecanlandıracaktı. Belki de isteyecektim, tekrardan onu öpmek isteyecektim. Almıştım bir kez tadını... Şakaklarıma kayan ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Dudaklarımı birbirine bastırdım ağlamamak için. Ağlama demişti, ağlamayacaktım. Gözlerimi açıp tavana diktim, derin derin nefes alıp verdim. Rahatlamaya çalıştım ama olmadı. Ben neden böyleydim? Her şekilde canım acıyordu. Beni sevmediğinde neden görmüyor diye ağladığım zamanları unutmuş değildim. Peki şimdi? Şimdi bana karşı duyguları vardı ve ben yine gözyaşları içindeydim. Bu hep böyle mi olacaktı? Keşke unutsam onu, sevmesem artık onu. Onu sevmek bana hep acı verdi, veriyor da... Oysa hiçbir suçu olmadığını da biliyordum ama aklımı meşgul eden Dila böyle bir ilişkinin içinde mutlu da olmayacaksın diyordu. Peki, ben hiç mi mutlu olamayacaktım? 🌿🌿🌿 Ne kadar çabalasam da sessiz sessiz ağlayarak dalmıştım uykuya. Sabah uyandığımda gözlerim yine kızarmıştı. Kapatıcıyla gizlemeye çalıştım. Hazırlandıktan sonra İlayda'yla buluşup okula gittik. Uzun süren iki dersin ardından mahalleye döndük. Otobüsten indikten sonra yürüdük birlikte. Önce onun evi geldiğinden o tarafa yürüdük birlikte. Karşıdan gelen kişiyle İlayda'ya çevrildi bakışlarım. "Selamını kısa kes lütfen." dediğinde kaşlarım çatıldı. Sanırım gerçekten vazgeçme evresine geçiş yapmıştı. Umarım onun ki de benimki kadar uzun sürmezdi. Gerçi benimki henüz tamamlanmamıştı ama neyse... Uğur abi bizi fark ettiğinde başıyla hafif bir selam verdi. "Nasılsınız?" diye sordu. "İyilik abi, sen nasılsın?" dedim ağız gelişi. Yanımdaki arkadaşıma değdi bakışları. "Sahile inecektim de biraz." Tam da o sıra İlayda'nın telefonu çalınca başıyla telefonunu işaret edip uzaklaştı yanımızdan. İleride konuştu telefondaki her kimse. Uğur abiye çevirdim başımı, baktığım yerdeydi bakışları. Ona ne söyleyebilirdim ki? Ben daha kendimi kontrol edemiyordum, ona ne söylersem söyleyeyim boşaydı. "Annesi iftara yemeğe çağırdı, gitmeli miyim sence?" diye sorunca kaşlarım çatıldı. Sultan teyze mi çağırmıştı yemeğe? "Gitmek istiyorsan gidebilirsin, sonuçta ailesiyle bir sorunun yok. Zaten İlayda'yla da bir sorunun yok değil mi?" "Yanlış anlamasından korkuyorum, sanki onunla alay ediyormuşum gibi..." Onda kendimi görüyordum. Biz gerçekten Uğur abiyle çok benziyorduk. Kötü olan bütün özelliklerimiz aynıydı resmen. "İçinden nasıl geliyorsa öyle yap." dedim. Keşke kendine de yardımcı olabilsen biraz Dila. "Neyse," dedi derin bir nefes almadan önce. "Ben biraz daha düşüneyim." Güldüm. "Düşün bakalım." "Görüşürüz." "Görüşürüz." Yanımdan geçip gitti. İlayda'ya baktım hâlâ telefonda konuşuyordu. Yanına yaklaştığımda sesi duyulur vaziyetteydi. "İyi tamam anne yoldayım zaten!" diyordu telefona. Sanırım misafirden haberi vardı artık. Telefonu kapatıp döndü bana. Arkama bakındı. "Gitti seninki." dediğimde sertçe baktı bana. "Dila lütfen, ben bitireceğim dersem bitireceğim. Unutacağım onu, yapma şöyle imalar." dedi yürümeye başlayarak. Koluna girip eşlik ettim ona. Az gelmemişti Korhan yüzünden üstüme. İntikam soğuk değil sıcak yenen yemek olduğundan şu an almamın tam vaktiydi. Sanırım acıkmıştım. "Ne bu acele?" dedim gülmemi bastırmaya çalışarak. "Evdeki misafire mi yetişmeye çalışıyorsun?" Durdu, baktı bana. "Benden önce nasıl öğrenmiş olabilirsin?" dedi şaşkınlıkla. Omuzumu silktim gülerek. "Öğretmen olacak o herif söyledi." dedim imayla. Ardından bastım kahkahayı. Kolumdan çıkıp sinirle yürümeye başladığında peşinden gittim. "Tamam ya kapattım konuyu, alınma." Gözlerini devirdi. "Annem de durdu durdu Ramazan bitecek çağırıyor adamı şaka gibi." dedi sinirli sinirli. Bana baktı çatık kaşlarla. "Hem ne dedi o sana?" "Gidersem yanlış anlar mı diye sordu." Gözleri kısıldı. "Abi ne sanıyor bu kendini? Bulunmaz Hint kumaşı falan mı? Onun için üzüldüğümü falan mı sanıyor?" "Yanlış anladın," dedim araya girerek. "Alay ediyormuş gibi görünmek istemiyorum dedi, Düşünceli adam..." "Tabii canım pek düşünceli..." diye söylendi. "Umarım gelmez." Sonrasında susarak bitirdik yolu. İlayda evine girdikten sonra kalan yolu yavaş yavaş yürüyerek bitirdim. Babamın başıma açtığı şu meseleyi düşünüyordum. Umarım başka bir iş olduğunu anlamazdı. Eve geldiğimde annem vardı sadece. O da salonda oturuyordu. Boş koltuklardan birine attım kendimi yorgunca. Karnımda ağrıyordu, hasta değildim oysa. "Yemek ne akşam?" Bugün epey acıkmıştım, neyse ki az kalmıştı Ramazan’ın bitmesine. Reglim de geciktiği için resmen hepsini tutmuştum. Ne olur ne olmaz diye takıyordum pedi, okulda öyle bir görüntü vermek istemiyordum tabii. "Akşam dayınlara gideceğiz iftara." diyen annemle sıkıntılı bir nefes aldım. "İnci gelmiş, yanına git istersen." İsterdim istemesine ama malum kişiyle karşılaşmak istemiyordum. Uğur abiye söylediklerimi hatırladım. Ailesiyle bir sorunum yoktu, aksine hepsini çok seviyordum. Hepsi... "Şu üstümü başımı halledeyim giderim." Odama çıkıp regli olup olmadığımı kontrol ettim. Henüz olmamıştım ama yakındı. Üstümü değiştirmedim. Siyah, beyaz ve gri renklerinin olduğunu bir kazak vardı üzerimde. Altına şortu, siyah etek giymiştim. Havalar buz gibi olduğundan siyah çorapsız dolaşamazdım. Üzerime salaş, midi boy, siyah bir hırka aldıktan sonra indim aşağıya. Anneme göründükten sonra karşı eve geçtim. İnci'yle sıkıca sarıldık birbirimize. Özlemiştim. Gelir gelmez mutfağa atmıştı kızı Sema teyze. Tabii kendisi baş şefti, İnci yardım ediyordu sadece. Yemeklerde pek iyi olmadığımdan ufak tefek şeylerde yardımcı oldum. "Dila..." diye seslenen Sema teyzeye çevirdim bakışlarımı. Mutfaktaki masada salatalıkları doğruyordum salata için. "Zahmet olmazsa şekerpare yapabilir misin kızım? Senin elin bir başka ediyor tatlıyı valla." Şu tatlıyı keşke hiç öğrenmeseydim, onun için öğrenmiştim. Çok sevdiği için. Bana bakan kadına çevirdim gözlerimi. "Yaparım," dedim kısık sesimle. Salatadan sonra tatlıyı yaptım. İnci'de diğer yemeklerde annesi ne söylerse onu yapıyordu. Tepsiyi fırından çıkardıktan sonra şerbeti döktüm. Çalan zil sesiyle İnci kapıya bakmaya gitti. İçeriden gelen kucaklaşma sesleriyle Sema teyzeyle hole çıktık. Dayım ve o gelmişti. Kardeşiyle sarılması bitince bakışları bu tarafa kaydı ve beni beklemiyor olmalı ki afalladı bir an. Sonrasında hızla toparladı. İnci babasına sarıldığında salona geçtik sırayla, zaten yemekler hazırdı neredeyse. Annemler de gelirdi birazdan. Ona en uzak yere oturdum. İnci ise bir yanına abisini diğer yanına babasını alıp sıkıca sarılmaya devam etti. Sema teyze mutfağa geçince bende ayaklandım. "Hoş geldin Dila'm." diye dayıma baktım. "Hoş buldum dayıcığım, nasılsın iyi misin?" "İyi çok şükür." Derin bir nefes aldım. Ona baktım, bakışları bende olmadığından hem rahatladım hem de değişik duygular yeşerdi içimde. "Ben bir yardım edeyim Sema teyzeye." Dayım hafifçe başını sallarken çıktım salondan. Çalan zille kapıya yöneldim. Annem, babam ve abimdi gelenler. Onlar salona geçtiğinde ben de peşlerinden gittim. İnci ve Serhat abimin karşılaşmalarını kaçıramazdım. İnci önce anneme sonra babama sarıldı. Geriye bir tek abim kalmıştı ve ona da şu an ulaşılmıyordu. İnci'yi gördüğü an kal gelmişti. İnci, "Nasılsın Serhat abi?" dediğinde anca gelebildi kendine abim. Bakışlarıyla süzdü onu. Zaten karşı karşıyaydılar. İnci elini uzattı sıkması için. Abim o eli tutup kendine doğru çekti. Sarıldığında kocaman açıldı gözlerim. Neyse ki arka taraf merhabalaşmayla meşguldü. Bir kişi dışında. Korhan'a baktığımda gözlerini kısmış abimle İnci'ye bakıyordu. Boğazımı temizlediğim sırada bana çevrildi gözleri. Zaten İnci bu sarılmayı kısa tutarak uzaklaştı hemen. Sonrasında soracaktı ama hesabını bence. Hak ediyordu ama şimdi abimde her şeyi. Korhan benim bakışlarımı o kadar yıl fark etmemişken bundan pek bir şey çıkaracağını düşünmüyordum, en azından karşılarına geçip konuşacak kadar... İnci'yle mutfağa geçtiğimizde yavaştan hazırlamaya başladık soğukları. Sema teyze içeri annemlerin yanına geçmişti. "Ya bak, sen bunca zaman ne yaz ne de ara ama o kadar kişinin içinde çek sarıl!" diye abime söylenen İnci'ye hak veriyordum tabii. Abim bu kadar sevmesine rağmen bir kez olsun aramamış olmasıyla kaybetmişti bence. "Sus, annen duyacak şimdi." "Duyarsa duysun," dedi öfkeyle. Allah abimi İnci'yle yalnız bırakmasın, yoksa kimse elinden kurtaramazdı onu. Sofrayı kurduktan sonra masaya geçip oturduk. Yine ona en uzak yere geçtim. Yemeğin ardından biz bulaşıkları hallederken annemle Sema teyze çayları yapıp götürmüşlerdi. İnci'yle tatlımızı mutfaktaki masada yedik. İçeri geçmek istememesi işime gelmişti doğrusu. Kasıklarıma giren sancıyla yüzümü buruşturdum. Adet dönemim çok sancılı olmazdı ancak bu kez geciktiğinden ağrılı geçecek gibi duruyordu. "Ben bir lavaboya gideyim," deyip ayaklandım. Mutfaktan çıkıp bu kattaki banyoya girdim. Tahmin ettiğim gibi regli olmuştum. Neyse ki pedim takılıydı. Ellerimi yıkadıktan sonra kapıya yöneldim. Kilidi çevirip açtığım sırada arka taraftan kolun zorlandığını hissettim. Kapının ardında gördüğüm kişiyle şansıma tükürdüm. Ayaklarımda topuklu olmadığından aramızdaki boy farkı kendini şu an daha da belli ediyordu. Bir adım geriye çekildi. "Kusura bakma, içeride olduğunu bilmiyordum." "Sorun değil." dedim ona bakmadan. Yanından geçtim. İkinci adımımı atmıştım ki "Tatlı çok güzel olmuştu, ellerine sağlık." demesiyle duraksadı adımlarım. Dönmedim ona. "Afiyet olsun." deyip mutfağa geçtim tekrardan. Ona bakamıyordum bile. Dün geceyi hatırlatacak hiçbir şeyi istemiyordum Masada oturan İnci'nin karşısındaki sandalyeye oturdum. Düşünceliydi. "İyi misin İnci?" "İyiyim," dedi daldığı yerden sıyrılıp. Gülümsedi. "Yarın doğum günü varmış ama benim hediyem yok." Doğrusu bende daha alamamıştım. Sipariş etmiştim ancak almamıştım. Yarın halletmeliydim. "Yarın dersim yok, istersen birlikte bakalım." "Olur, çok güzel olur." dedi. "Ne alsam acaba?" "Ben kupa bardak sipariş ettim. Abimle Melek'in isimlerinin olduğu çift kupası. Sende istersen bir çerçeve al, resimlerini koyarlar, anlamlı olur. Ya da kolye de olur..." 🌿🌿🌿 İnci'yle anlaştığımız gibi bu sabah erkenden hediye bakmak için dışarı çıkmıştık. Kupaları aldıktan sonra onun hediyesini bakmaya başladık. Güzel bir kolye aldıktan sonra mahalleye dönmüştü. Dün akşam çok oturmadan evimize dönmüştük. Neyse ki babam konuyu açmamıştı, konuşturmamıştı bizi Korhan'la. Bugün de abim akşam iftar yemeğine gideceğiz diye kandırmış yengemi. Melek saf değildi tabi anlamıştır ancak bizi orada görmeyi beklemediğinden epey şaşıracaktı, mutlu olacaktı. Vakit yaklaşınca kalkıp hazırlanmaya başladım. Hava soğuktu ancak gideceğimiz yer kapalı olacağından kalın bir şeyler giymek yerine lacivert rengi, askılı, midi boy bir elbise giydim. Boynuma zarif bir kolye takıp makyaj yapmaya başladım. Oruçlu olmadığımdan dudaklarıma uzun zamandır süremediğim narçiçeği kokulu dudak nemlendiricimi sürdüm. Hafif makyajın ardından dalgalı saçlarımı düzleştirdim, kâkülleri düzelttim. Siyah topuklularımı da giydikten sonra bej rengi kabanımı ve minik çantamı elime alıp aşağı indim. Salondaki Serhat abim beni fark eder etmez ayağa kalkıp "Hele şükür kızım ya, ağaç oldum." diye söylenmeye başladığında gözlerimi devirdim ona. "Abiciğim abartma istersen." Bir şey söylemedi. Evden çıktık. Osman abim Melek'le geleceğinden biz Korhan'la gitmek zorunda kalmıştık. Yani İnci ve abim varken taksiyle geleceğim ben diyemezdim. Arabada bekliyorlardı bizi. Abimle arka koltuklara yerleştiğimizde araba ilerlemeye başladı. İlayda, İbrahim ve Haziran'la birlikte gelecekti. Uğur abi de kendi arabasıyla... Bakışlarım dikiz aynasına kaydı. Onunla kesişti gözlerimiz. Yutkunarak kaçırdım gözlerimi. Sonrasında bakışlarımı yanımdaki camdan çekmedim. Sessiz geçen yolculuğun ardından araba yavaşlayıp durdu. Dışarıdan bakıldığında ufak bir yere benziyordu, içerisini merak ettim doğrusu. Deniz kenarında bir mekândı. Arabadan indikten sonra hep beraber içeri girdik. Diğerleri gelmişti bile. Onlarla sarılıp merhabalaştıktan sonra oturmadık. Abimler geldi geleceklerdi çünkü. Pastayı ayarlayıp ışığı kapatmışlardı. Kısa bir süre içinde kapı açıldı ve hep bir ağızdan bağırmaya başladık. "İyi ki doğdun Melek!" "İyi ki doğdun Melek!" Açılan ışıklarla Melek'in yüzündeki şaşkınlığı gördüğümde dudaklarım iki yana kıvrıldı. Teker teker sarıldık Melek'le. Sonrasında iftar için yerlerimize geçtik. Ben ondan kaçtıkça yanında buluyordum kendimi ve bundan nefret ediyordum. Yuvarlak bir masanın etrafında oturmuştuk. Osman abimin yanında sırayla Melek, Haziran, İbrahim, İlayda, Serhat abim, Uğur abi, Korhan, ben ve İnci vardık. İnci, Osman abimin yanına oturduktan hemen sonra beni de diğer yanına oturtmuştu, sırf abim yanına geçmesin diye. Ve bende Korhan'ın yanında bulmuştum bir anda kendimi. Masa yuvarlak ve beyefendi kocaman olduğundan en ufak hareketimizde bir temas oluyordu aramızda. Aç olmadığımdan pek bir şey yemedim, yanımda oturan kişinin de bunda payı vardı ancak zaten oruçlu olmadığımdan bunu sorun etmedim. Yapılan sohbete de katılamadım. İçime kapanmıştım. Hediyelerimizi verdik. Sonrasında organizasyonda olan müziklerle eğlenmeye başladık. Yani onlar eğlendi ama ben yemekte nasılsan sonrasında da aynı olduğumdan onlara pek eşlik edemedim. "Abi," dedi İnci i harfini uzatarak. Başını öne doğru uzatıp abisiyle göz göze gelmeye çalıştı. "Dans edelim mi?" diye sordu. Daha cevabını beklemeden "Lütfen, lütfen, lütfen." demeye başlayınca solumdaki sandalye çekildi. Neyse ki beş dakika da olsa uzaklaşacaktı benden. Kokusu ciğerlerime dolmuştu ve bu hiç iyi değildi. Alışmamalıydım. Masada İlayda, Serhat abim, Uğur abi ve ben vardı. Diğerleri dans ediyordu. Serhat abimin bakışlarını üzerimde hissedince gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştığını anladım. "Hadi kalk abiciğim biz de dans edelim." İlayda'yla Uğur'u yalnız bırakmak istediğimden reddetmedim teklifini. Gerçi teklif değildi onunkisi, direkt emrivakiydi ama neyse... Piste geçtik, diğerlerinin yanına ve dans etmeye başlık. Müzik bitti ve bir diğerine geçiş yaptı. "Dila, bak şimdi..." diyen abime baktım başımı hafifçe kaldırarak. Tek gözümü kırpıp başımı salladım iki yana ne oldu der gibi. "Birazdan Ali'yle İnci’nin yanına yanaşacağız ve sen de eşleri değiştirelim mi Ali abi diye şirinlik yap." Onu ciddiye almadım, güldüm. "Ne saçmalıyorsun abi Allah aşkına?" "Tamam, emir kipi yok. Rica ediyorum, lütfen." dedi gözlerime bakarken. "Yanına yanaştırmıyor, çok özledim." Korhan'la ilgili olduğunu anlamasın diye "Abi kıza emrivaki yapamam ben." dedim. "Yahu bunca insanın içinde istemediği bir şey yapmam sadece konuşmak istiyorum, yanında durmak istiyorum biraz, lütfen." Aslında bir sonuca varmaları gerektiğini bende düşünüyordum ancak bunun sonunda Korhan'la dans etmek zorunda olmamalıydım. Kararsız bakışlarımı gördüğünde "Açık çek, ne istersen." diye bir teklifle geldi bana. Oysa konu ondan bir şeyler yırtmam değildi. "Dila, hadi lütfen." İsteksiz bir şekilde salladım başımı. "Peki ama sakın bir daha karıştırma beni işine." Gözleriyle onayladı beni, bunun son ayrılıkları olmadığını da benim son müdahalem olmayacağını da biliyordum oysa ki. Benimle konuşurken yanlarına gelmiştik çoktan. Bakışlarıyla gösterdi onları. İncilere baktım. Utana sıkıla "İnci," diye seslendim tebessüm etmeye çalışarak. Beceremediğime emindim. Abi kardeş döndüler bana. "Eşleri değiştirsek mi abim çok sıkıcı da..." Yer yarılsın ve ben içine gireyim. Zaten ona bir kez olsun bakamamıştım utancımdan. İnci bana beni öldürecekmiş gibi bir bakış attığı sırada abimle dans etmeyi bırakmıştık bile. Onlarda durdu ve "Olur, değiştirelim." dedi Korhan kardeşini bırakarak. İnci'yle değiş tokuş yaptıktan sonra karşımda duran Korhan'la kalakaldık öylece. Bana doğru bir adım attı ve sağ kolunu belime sarıp kendine çekti bedenimi. "Öyle uzakta durursan nasıl dans edeceğiz?" İmalı sesiyle sakin kalmaya çalıştım. Kendisiyle dans etmek için yanıp tutuştuğumu mu sanıyordu? Diğer kolunu da belime sardığında lacivert rengi gömleğiyle yüz yüze geldim. Kokusu başımı döndürüyordu her seferinde ve ben bundan nefret ediyordum. Titreyen ellerim ağır ağır omzuna çıktı. Belimdeki sahiplenici tutuşunun aksine benimki fazla gevşekti, her an kaçacak gibi. Başını sola çevirdi ve şalaklarımızı birleştirip iki yana salınmaya başladı bedenimizi. Ayağımdaki topuklular beni ancak çenesine getirtmişti. Açık yakasından görünen buğday teni nabzımı hızlandırdı. Yüzümü oraya gömsem ne hissederdim acaba? Hayır, saçma sapan düşüncelerden uzak duruyoruz! Bir elim boynuna çıktı. "Bu ikisinin arasında ne var?" Duyduklarımla gözlerim kocaman açıldı. Korhan'dı bunu soran. Yüzümü geriye çekip yüz yüze getirttim. "Ne olabilir ki?" dedim normal olmaya çalışarak. Bakışları yüzümün her kıvrımında gezindi; gözlerim, gözlerimin çevresi, burnum, dudaklarım... Bakışlarım gayriihtiyari dudaklarına düştü. "Dilara," diye fısıldadı. Zihnim bulandı. Tekrardan o geceye gittim, benim öptüğü... Nefesim tıkandı, boğazım kurudu. Omuzuna bastırdığım tırnaklarımın bile farkında değildim. "Bana yalan söyleme olur mu?" Ne söylediğini algılamamıştım ancak başım aşağı yukarı hareketlendi onaylamışım gibi. Yüzünü yüzümü eğip "Şimdi söyle Serhat'la İnci'nin arasında bir şey mi var?" diye sordu. Sertçe yutkundum. Bakışlarımı hızla dudaklarından çekip gözlerine çıkardım. Onunki hâlâ dudaklarımdaydı. O kadar sıcaktı ki ortam kuruyan dudaklarımı yaladım. Bakışlarındaki ifadenin aniden değişmesiyle korktum. Beni şu an burada, herkesin içinde öpmesinden korktum. Boynundaki elime baskı yaparak boynuna sardım ellerimi. Yanaklarımız birbirine sürtünüyordu. Yüz yüze gelmemeliydik. Elleriyle saçlarımı geriye atıp kulaklarıma doğru fısıldadı. "Bir daha o güzel dudaklarını dilinle ıslatırsan, kimin olduğunu umursamadan öperim seni." Bütün vücudumu titreterek boynuma bastırdı yumuşak ve sıcak dudaklarını.
-BÖLÜM SONU- (28 Eylül 2024)
Nasıldı bölümmm?
Sizce Dilara doğru olanı mı yaptı?
Korhan'la Dila'yı istemeyen var mı hâlâ? Ve nedenini de yazarsa çok sevinirim.
Korhan Ali hakkında düşünceleriniz? Dilara hakkında düşünceleriniz?
Bölüm aslında burada bitmeyecekti yani bir kırılma noktası var kitabın en başından planladığım orada bitirecktim ancak oraya daha bayağı vardı ve arada yaşanacakları oldubittiye getirmemek için bu kısmı paylaştım. Artık kırılma olarak bahsettiğim sahne de önümüzdeki bölüme kaldı.
Sizce bahsettiğim kırılma ne? Bilenler lütfen söylemesin..
Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.
sosyal medya hesaplarım: senemeevren , ylafuguzaf
|
0% |