Yeni Üyelik
37.
Bölüm

18. Geri Dönülmez Hata

@senemeevren

Merhabalar.

Nasılsınız?

 

 

İnstagram ylafuguzaf hesap da ÇSY ile ilgili bir grup kurduk. Gelmek isteyen katılabilir :)



Arkadaşlar lütfen yıldıza basıp satır aralarını yorumlarınızla doldurabilir misiniz? En azından daha istekli otururum bende bölüm başına :)

 

Bölümde Korhan'ın ağzından da okuyoruzzz

Keyifli Okumalar!

Şarkı: Hata - Sezen Aksu

Lütfen yorum yapmayı ve oylamayı unutmayalım. Teşekkür ederim şimdiden.

 

 

 

 

18. GERİ DÖNÜLMEZ HATA

 

"Hep böyle mi olurdu? Her şey üst üste gelir ve sen büyük bir çıkmazın içinde kalırdın. Bu sefer pişmanlık da kurtaramazdı. Bu kez geri dönüş yoktu."

 

Kalbim ağzımdaydı. Ona karşı koyamayışlarımın bir sonu olmayacak mıydı? Ona dokunmak hep böyle kalbimi hızlandıracak, nefesimi mi kesecekti?

Dudakları tenimden ayrıldı. Burnu aldı dudaklarının yerini. Hafifçe sürtündü tenime. Nefesim ağırlaştı. Derin bir nefes aldı. Göğsüm yükseldi. "Uzaklaş..." diyebildim yalnızca içime kaçan sesimle. "Biri fark edebilir."

Bunu yeni fark ediyor olmalıydı ki yavaşça ayırdı boynumdan yüzünü. Doğruldu ve geriye çekilip gözlerimin içine baktı mavinin en güzel tonu gözleriyle. "Aklımı başımdan alıyorsun." dedi büyülenmiş gibi. Bakışları... Bakışları kalbime dokundu.

Sesim titredi. "Yapma," dedim bakışlarımı kaçırarak.

Derin bir nefes alıp başını çevirdi. Gözleri etrafta gezindi birkaç saniye. Ardından bana çevrildi tekrardan ve "Sorduğum sorunun cevabını alamadım henüz." dedi kaşlarını kaldırarak.

Boş boş baktım. Neyi sormuştu ki? Bakışlarıyla bir noktayı işaret etti. Serhat abim ve İnci'yi... "Dans ediyorlar işte herkes gibi." Aralarında bir şey yoktu ama şu an için yoktu ve olsaydı da söylemezdim. Bana düşmezdi bunu söylemek çünkü.

Belimdeki eli kendini belli ederken kaşları havalandı. "Herkes gibi?" diye sordu yüzündeki hafif sırıtışla.

Sıkıntılı bir nefes aldım. Ona, onun yaptığı gibi gülüp baktım. "Seninle benim gibi işte, kardeş kardeşe."

Bakışların ifade de yüzündeki sırıtış da silindi o an. Belime yaptığı baskıyla göğsüm göğsüne yapıştı. "Aralarında bir şey var mı yok mu? Son kez soruyorum."

"Sen beni mi tehdit ediyorsun?" dedim şaşkınlıkla.

"Var mı yok mu?!" Amma da takılı kalmıştı yahu.

"Bunu az önce seni öperim diyen adam mı soruyor?" diye sordum gözlerine ters ters bakarak. "Sen bana bunları söyleyebiliyorken neden ısrarla soruyorsun? Karşı mı çıkacaksın olsa bile?"

Bakışları katılaştı. Yüzünü yüzüme doğru eğdi. "Aynı şey mi?" diye sorduğunda şaşkınlıkla baktım ona.

"Ne farkı var?" Hayretle sordum. Dudaklarım alayla kıvrıldı. "Pardon ya unutmuşum." dedim gözlerimi bir an bile kırpmadan. "Daha beteri bizimkisi... Bütün ailem nişanına tanık olmuştu değil mi? Birkaç ay öncesine kadar..."

Söylediklerimle bakışlarındaki ifadenin yerle yeksan olduğun anbean tanık oldum. Bütün keyfi kaçmış gibiydi. Benim de kaçtı o an. Çok yorulmuştum. Zorlukla yutkunup kaçırdı bakışlarını. "Geçmiş diyorsun..." dedi tuhaf bir ifadeyle. Pişmanlık mıydı yüzündeki ifade? Bana karşı bir şeyler hissettiğini -tam olarak ne olduğunu bilmesem de- farkındaydım. Ancak pişman olduğunu bilmiyordum. Şaşırdım. "Adı üstünde geçmiş."

Kapattım konuyu. "Aralarında bir şey varsa da yoksa da bu konunun üstüne gitme lütfen." dedim az önceki meseleye geri dönerek. Geri dönmüştüm çünkü onun kapatmadığının farkındaydım.

"Anladım anlayacağımı zaten."

Gülümsedim. Yüzündeki ifade benimde moralimi bozmuştu. Onu kırmak değildi istediğim ancak dilimi tutamıyordum işte. Derin bir of çekmemek için zor tuttum kendimi. "Bakıyorum da gözlerin açılmış."

Keyifli sesimle bakışları bana döndü. Gözleri kısıldı ve uzun uzun baktı. Yutkunmadan edemedim. Etkileyiciydi bakışları. Hem de çok... Daha fazla durmak istemiyordum burada.

Gözlerimin içine baktı. "Tedavi ettirene teşekkür etmek gerek." dedi gülümseyerek.

Benden mi bahsediyordu? Nabzım hızlandı. Bir an tartışıyorduk diğer an aramızda kocaman bir sis bulutu oluşuyordu. O sis bulutunun içindeydik ikimiz ve ayaklarımız yere değmiyordu. Tuhaf bir histi. Daha önce hissetmediğimden emin olduğum bir his...

"Ben bir lavaboya gideyim." Müzik henüz bitmemişti ancak tek kaçabileceğim bahanem buydu.

Aşağı yukarı hareketlendi kafası yavaşça. Tutuşu gevşedi. "Git bakalım." Elleri bedenime sürtünerek ayrıldı tenimden. Arkama dönüp hızla uzaklaştım oradan. Uzun dar bir koridora geçiş yaptığımda arkamdan gelen topuk sesleriyle o yöne çevrildi bakışlarım.

"Kızım neydi o haliniz?" dedi nefes nefese. İlayda'ydı. Ardımdan koşarak gelmiş olmalıydı. "Abinlerden biri fark edecek diye ben oturduğum yere sığamadım, sizdeki bu rahatlık ne?"

Önüme dönüp yürümeye devam ederken "Lavabo nerede biliyor musun?" diye sordum sorduğu soruları es geçerek.

"Ben sana ne diyorum sen bana lavabo diyorsun?" Sesinde şaşkınlık vardı.

"Kızım daha ben sindiremedim." Kapıyı iteklediğinde tam da beklediğim gibi kadınların bölümüne girdim. Lavabonun önüne geçip suyu açtım. Makyajımı bozmayacağım şekilde yüzüme su döktüğüm sırada İlayda yanımda duruyordu.

"Peki, üzerine gelmeyeceğim."

Aynadaki aksime baktım. Gözlerime bakarak konuştum. "Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Daha önce hiç bu kadar karışmamıştım. Kafam darmaduman..."

"Bana anlat, malum birkaç aya psikolog olacağım." diyen arkadaşıma çevrildi bakışlarım.

"Ben de psikoloji okuyorum ya canım arkadaşım. Ama bu hâlde kimseye bir faydam dokunur mu bilmiyorum."

"Kızım sen bilmiyor musun?" dediğinde neyi der gibi baktım aynadaki aksine. O da aynadan bakıyordu bana zaten. "Terzi kendi söküğünü dikemezmiş ya." Gözlerimi devirerek tekrardan kendi gözlerime baktım.

"Peki," dedim kabullenerek. Arkama dönüp kalçamı lavabonun tezgâhına yasladım. "Sor bakalım sorularını Psikolog Hanım."

"Tam olarak hangi kısım aklını karıştırıyor." dedi benim gibi kalçasını tezgâha yaslayarak. "Yani sevdiğin adamı istememe sebebin ne?"

Bakışlarım karşımdaki beyaz fayanslara dokundu. Sorduğu sorular zihnimde dolandı. Düşündüm.

Ben bir cevap vermeyince başka bir soru daha sordu. "Daha önce nişanlanmış olması mı?" Başım ağır ağır iki yana sallandı. Bana doğru hafifçe döndürdüğü yüzüne baktım. "Seni onca sene görmemiş olması?" diye sordu tek kaşını kaldırıp fikir beyan ederek.

"Hayrı tabii ki!" dedim kızgınlıkla. "Daha önce hayatına başkalarının girmiş olması çok doğal. O zamanlar beni fark etmedi diye de değil."

"Neden o zaman?"

Dudaklarım büküldü. "Bütün bu olanlara herkesin tanık olması..."

"Gerçekten mi Dila?" Sesinde şaşkınlık vardı. "Bu yüzden mi?" Sanırım Uğur abiden bir farkım olmadığını düşünüyordu, haklıydı da.

"Tek sebep bu değil tabii."

"Anlat bebeğim, dinliyorum seni." dedi ılımlı bir tonda.

"Eski nişanlısı bizim arkadaşımızdı." Sesim zayıftı.

"Yalnız kızın sana söylediklerini es geçemeyiz. Belki de sırf bu yüzden Ali'yle oldu." dediğinde ona gülerek baktım.

"Daha neler Allah aşkına? Kim bu kadar ileri gider ki?" dedim ve sonra düşündüm. Korhan gittiğinde bütün nefretine şahit olmuştum. Aklımın hayalimin almayacağı şeyler söylemişti. Benim Korhan'a karşı bir hissim olduğunu bildiğini o zaman anlamıştım ancak nereden öğrendiğiyle ilgilenmemiştim niyeyse. Şimdi düşününce aklıma gelenlerle kalakaldım. Bu kadarı olmazdı değil mi?

"Kesin öyle," diyen İlayda'ya kaydı bakışlarım. Bu kez reddedemedim. O, Korhan'ı aldatmıştı. Sevseydi, aldatmazdı. Sevmediyse neden nişanlanmıştı? "Senin Ali'ye karşı hislerini anlayınca aklını çeldi ve nişanlandı. Sana inat nişanlandığı için de sevmiyordu, aldattı sonra da."

"Ama neden?"

"Hangi sebep yaptığını örter?" diyen İlayda'ya hak verdim. Bu konuyu Asya'yla konuşmalıydım. En yakın zamanda... "Asya kısmı da bahane olarak sayılmıyor artık."

"Söylediklerimin hiçbir bahane değil İlayda!" dedim kızgınlıkla.

Başını hareketlendirdi aşağı yukarı aynen aynen der gibi. "Devam eder misiniz Dilara Hanım?"

"Ondan emin değilim." dedim bir çırpıda.

"Ne?" dedi anlamayarak.

Bakışlarımı kaçırdım. "Ondan işte..." diye geveledim bir şeyler. "Emin değilim."

Gözlerimin içine bakmaya çalıştı. "Ali'den?"

"Evet," derken sesim kısıktı.

"Adam sana nasıl bakıyor görmüyor musun?" dedi hayretle.

"Bakışlarının farkındayım." derken sesim titriyordu. "Sadece bir anlık bir heves mi?.."

"Dila," diye seslendi sözümü keserek. Ona bakmam için ellerimden tuttu. "Sen bu adama güvenmiyorsun ki."

Ben... Güvenemiyordum. Benim hislerimi öğrendiğinde nişanlıydı. Aldatılmasaydı beni fark eder miydi?

Onu sevemeye devam mı edecekti?

Evleneceklerdi, belki de çocukları olacaktı...

Boğazımdaki yumruyla hareket ettirdim başımı. "Sonra ailemiz var," dedim aramızdaki engelleri saymaya devem ederek. "Dayımları bilmiyorum ama babam hangi ara diye sorar. Daha nişanı atalı ne kadar oldu da kızıma bu hisleri besliyorsun diye sormaz bile. Dinlemez onu. Abim zaten delirir. Her seferinde güveniyor ona. Ben onun yanındayken içi rahat. Ama..."

Sustum titreyen sesim yüzünden. "Sen Ali'yi severken bunların olacağını bilmiyor muydun?" Aslında olması gerektiği gibi iki taraflı bakıyordu olaya ama sinir oldum. Benim arkadaşım benim yanımda olmalıydı.

"Ben onun beni seveceğini hiç düşünmedim ki..." dedim omuzlarımı indirip kaldırarak.

"Seni sevdiğine inanıyorsun yani?" dedi imayla az önceki meseleye parmak basarak.

"Öyle bir yola ondan emin olmadan girmem." Yanıma akan yaşı işaret parmağımla sildim hemen. Derin bir nefes aldım. "Neyse," dedim. "Hadi içeri geçelim artık."

Birlikte çıktık lavabodan. Bir şey sormadı sonrasında. Koridorda ilerlerken içimdeki sıkıntı daha da büyüdü sanki. Duraksadı adımlarım. "İlayda, ben biraz hava alayım."

"Tamam canım, çok durma üşütürsün."

Başımı hareket ettirdiğimde arkamı dönüp merdivenlerin olduğu kısma ilerleyip çıktım. Teras kapısını iteklediğim gibi soğuk havayı hissettim tenimde. Attığım adımdan çıkan tok topuklu sesiyle karşımdaki adamı görmem bir oldu. Omuzlarının üstünden arkaya çevrildi bakışları, göz göze geldik.

Uzun uzun baktı gözlerime. Bakışlarım korkuluğun üstüne bıraktığı izmarite indiğinde yutkunarak "Ben..." dedim ne diyeceğimi bilemeyince. "Sen devam et, kusura bakma."

Arkama döndüm. Bir adım atıyordum ki işittiğim sesiyle duraksadım. "Hep böyle kaçacak mısın benden?"

Yavaşça ona doğru döndüm. "Kaçmıyordum ki..." dedim kedi gibi mırıldanarak. Pek inanmışa benzemiyordu ama neyse.

"Gel o zaman, kaçma."

Derin bir nefes alıp adım attım ona doğru. Önüne döndü o da. Elindeki sigarayı dudaklarının arasına götürdüğünü görmüştüm. Yanına doğru ilerlerken ayağımdaki topukluların mermere çarpma sesi duyuluyordu sadece aramızda.

Aramızda bir adım bırakacak şekilde yanında durdum. Denizle göğün birleştiği yerdeydi bakışlarım. Sigarası bitmişti. Aramızda kısa ama bana uzun gelen bir sessizlik oluştu.

O an içimden geldiği gibi davrandım. Aramızdaki sessizliği bozarak "Bana karşı ne hissediyorsun?" diye sordum pat diye. Bakışlarını üzerimde hissettiğimde başımı ona doğru çevirip omuzlarımın üstünden ay ışığında parıldayan mavi gözlerine baktım. "Ama doğruyu söyle olur mu?" diye devam ettiğim düğümlenen boğazımla. Ağlamayacaktım ancak titreyen sesime elimden hiçbir şey gelmezdi. "İçinden ne geçiyorsa onu söyle, üzülmem. Basit bir şeyse de söyle..."

"Basit bir şey değil." dedi sözümü kesip.

Gülümsedim, içten bir tebessüm değildi. Ruhumun kırıklarını gizlemek içindi. "Büyük bir şey olmadığının farkındayım."

Bedenini bana doğru döndürdü tamamıyla. "Güzel aklından neler geçiyor senin? Tek sorun aileler değil değil mi? Sen bana güvenmiyorsun aslında..." dedi aklındakini diline getirerek. Aramızdaki o adımı kapatıp yaklaştı. Ona doğru döndü bedenim gayri ihtiyari.

Gözlerimin içine baktı. "Pencereye artık senin için çıkıyorum. Birkaç saniye de olsa görebilmek için..." dediğinde gözlerimdeki şaşkınlık apaçık ortadaydı. İşaret parmağını göğsüne bastırınca bakışlarım aşağı kaydı. "Şurası seni görmek için deliriyor." Ellerim titredi, soluklarım sıklaştı. Tekrardan gözlerine çıkardım gözlerimi. "Yanında olmak istiyorum çünkü..." Yüzüme doğru eğildi. Gözleri kapandı, ellerim yumruk oldu. Üzerimdeki etkisinden nefret ediyordum.

"Kokun içime işlemiş." diye tamamladığı sözleriyle gözlerim kocaman oldu. "Soluduğumda bedenimi öyle rahatlatıyor ki..." Derin bir nefes alıp gözlerini araladı. Gözlerindeki yoğunluk nefesimi kesiyordu. "Narçiçeğini alıp odama koymak istiyorum." Narçiçeği... Parfümüm. "Sonra da vazgeçiyorum..."

Söylediği son sözüyle kaşlarım çatıldı. "Vaz mı geçiyorsun?" dedim şaşkınlıkla.

"Senin varlığında ona gerek kalmaz çünkü."

Dondu bakışlarım, gözlerine bakakaldım. Kalbimin atışını duyuyor muydu acaba? Çalan telefonla anca gelebildim kendime. Ağzının içinde bir şeyler homurdanıp ceketinin iç cebinden telefonunu çıkardı. Yönümü denize doğru çevirdiğimde ellerimle kendimi sarmaladım. Az önceki sıcaklık gitmişti, üşüyordum artık.

Kısa süren görüşmesinin ardından kapatıp cebine attı tekrardan. "Üşüyor musun?" diye sorduğunda bakışlarım ona çevrildi. Ceketini çıkartmaya yeltendiğini fark ettiğimde "Gerek yok içeri geçeceğim zaten." dedim hemen.

"Geçelim öyleyse sen üşütmeden."

🌿🌿🌿

Hasta olmuştum, hem de hiç olmayacak bir zamanda... Tatil'de... Bayram tatilini resmen yatakta geçirmiştim. O gecenin ardından yedi gün geçmişti. Bayram'ın bitişinin üstündense 3 gün...

Kışın ortasında gaza gelip elbise giymiştim ve tabii hastalıkla sonuçlanmıştı. Hastalığımın ilk gününü yatakta geçirmiştim. Belki geçer diye annemin ısrarlarını es geçerek hastaneye gitmemiştim. Abim hastanede olduğundan gelip bakamamıştı. Boğazım şişmiş, burnum tıkanmıştı. Ayakta duracak halim yoktu. Ateşim çok yüksekti.

Sonraki gün, yani bayramın ilk günü, annemle birlikte hastaneye gitmiştim. Korhan Ali götürmüştü bizi. O gün haberi olmuştu ve daha önce haber vermediğimiz için çok kızmıştı yol boyunca. Annem aramızı düzelttiğimiz için bayağı mutlu olmuştu, o gün eve geldiğimizde söylemişti bunu bana da.

Sonraki günler Korhan gelip bizzat durumumu sormuştu. Doktor vitamin eksikliği dediğinden ellerinde meyvelerle gelmişti birde...

Yavaş yavaş kendime geldiğimde ona artık bu kadar sık gelmemesi için mesaj atmıştım. Yoksa gerçekten başka şeylerin olduğundan şüphelenecekti annem. Yazdıklarıma yazdığı cevaplardan hiç mutlu olmadığını anlamıştım. Ancak dediğimi yine de yapmış çok sık gelmemeye dikkat etmişti. Bazen saçma sapan bahanelerle geliyordu yine de ancak göze batacak gibi olmadığından sorun etmemiştim.

Onun bu halleri ne kadar hoşuma gitse de içimde bir yerlerde bir eksiklik olduğunun farkındaydım. Kendimi biliyordum, ailemi biliyordum ve Korhan'ın durmayacağını da biliyordum. Şu an bana alan tanıdığının da farkındaydım. Hasta olduğum için üzerime gelmiyordu ancak sonrasında aramızdaki durumu tekrardan açacağının farkındaydım.

Hemen hemen her saat başı nasıl olduğumu soruyordu ya da bir bahane bulup yazıyordu mutlaka. Yanıma gelmiyordu ancak düşünmem için vakit de bırakmıyordu.

Dün ayaklanmış, bugün kendime gelmiştim nihayet. Bugün cumaydı ancak okulum pazartesi açıldığından rahattım. Üç günlük bir tatilim vardı. Üzerimdeki eşofmanlarla odadan çıkıp banyoya geçtim. İhtiyaçlarımı giderdim, saçlarımı tepeden bağladım.

"Dila!" Aşağıdan gelen annemin sesiyle yüzümü buruşturdum. İyileşmiş olabilirdim ancak başımda hâlâ ufaktan bir sızı vardı. "Hadi kızım kahvaltı hazır." Ramazandan sonra ilk kez adam gibi kahvaltı edecektim resmen hastalığımdan dolayı.

Banyodan çıktığımda merdivenlerden inen abimle karşılaştık. Yüzünden düşen bin parçaydı. Aralarındaki sorunu çözmeyi bırak daha da beter olmuşlardı. Çünkü İnci onu kesinlikle reddetmişti. Beni bir gün aramadın bile aramadın demiş abime. Bundan sonra da arama.

Hak vermiyor değildim ona, abim zor insandı ama İnci'ye olan duyguları çok yoğundu bunu biliyordum. Sadece ikisi de fazla gurur yapıyorlardı. Nasıl atlatırdı abim, atlatabilir miydi bilmiyordum.

İnci dün Ankara'ya dönmüştü. Dayımla Sema teyze de gitmişti onunla. Yurtta kalmak yerine bir arkadaşıyla eve çıkmışlardı senenin başında. Arada bir gidip iki-üç gün kalırlardı. İçlerini rahat ettirirlerdi.

Restoran da kapalı olduğundan abim de pazartesiye kadar evdeydi. "Günaydın," dedi ve yanımdan geçip gitti beş karış suratla. Hemen arkasından ilerledim bende. "Günaydın sana da ama bu suratının hâli ne be abiciğim yalandan da olsa bir tebessüm etseydin beni gördüğ..." Salona hemen arkasından girdim ve gördüğüm kişiyle hem adımlarım hem de sözlerim duraksadı.

 

 

KORHAN ALİ ATALAY

 

Sesini duyuyordum ancak görüntüsü henüz salona teşrif edememişti. Serhat'ın ardından içeri girdi ve beni gördüğünde sözünü tamamlayamadan sustu. Yeni uyandığından hafif şiş ve makyajsız yüzüyle o kadar güzeldi ki... Daha önce nasıl fark edemediğimi sorguladığım bininci andaydım. Bakışlarım üzerinde pamuklu eşofmanlara kaydı. Dudaklarımın kenarında gizli bir kıvrılma oluştu.

Halam kahvaltıya çağırmıştı, bana da gelmek düşmüştü. Geleli de beş dakika olmuştu.

"Misafirimiz varmış," dedi tebessüm etmeye çalışırken. Annesine bakarak söylemişti bunu. Alınmamıştım ancak halam kaş göz yaparken fark edilmediğini sanıyorsa yanılıyordu. Dediğim gibi alınmamıştım.

"Ali abin misafir mi kızım?" diyen halama kaydı bakışlarım. İşte şimdi işler değişmişti. Abi kadar... Sıkıntılı bir nefes çektim. Oturduğum koltuktan kalktım ve masaya doğru ilerledim. Halamla Dilara yan yana oturduklarında bende Dilara'nın karşısına, Serhat'ın yanına oturmuştum.

Serhat'ın moralsizliği on metre öteden fark edilecek türdendi. Sebebini de son zamanlarda gördüklerimle çok net biliyordum. Ancak karşıma alıp konuşacak bir şey olmadığının farkında olduğumdan sessizliğimi koruyordum.

Buraya ilk geldiğimde onu görecek olmanın verdiği keyif bir anda uçmuş, iştahım kapanmıştı. "Ali, neden yemiyorsun halam?"

Bakışlarım önce kızına sonra kendisine çevrildi. "Sen aramadan atıştırmıştım..." diye uydurdum bir şeyler.

Karşımda oturan Dilara bir şeyler söyledi, duyamadım. Aramızdaki durumun ne olduğunu bende bilmiyordum. Bursa'ya geri döndüğümde içimde ona karşı bir şeylerin yeşerdiğin fark etmiştim ancak böyle bir şeyin yaşanmaması için kendimi hep telkin de etmiştim. Olamazdı, olmamalıydı.

Sonrasında onu her görüşümde kalbimde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissettim. Sarsıcıydı. Çünkü içimde hep reddettiğim duyguların baskınlığını hissediyordum artık. Basit şeyler değildi.

Basit olamayacak kadar güzel ve özeldi.

Hele ki o okyanusları andıran gözleri...

Daha önce sorsalar rengini bile hatırlayamayacağım gözleri sonum olacak gibi hissettirdiğinde anlamıştım bazı şeylerin raydan çıktığını. O gözler kalbimde deprem etkisi yaratıyordu her seferinde. Kalbimdeki değişimi kabul ettim sonrasında. Yanındayken aklım uçup gidiyordu her seferinde. Kokusu zihnimi bulandırıyordu çünkü. Bağımlılık da yapmıştı. Aynı gözleri gibi kokusuna da meftun olmuştum.

Onu öptüğüm geceye gitti aklım. Bakışlarım dudaklarına kayınca hızla kaçırdım, uygun olmazdı. Yutkunarak ince belli bardağı dudaklarıma götürüp bir yudum içtim.

"Anne," diye seslenen yanımda oturan Serhat'tı. "Akşam bizimkilerle dışarı çıkacağız, haberin olsun."

Evet, akşam için sözleşmiştik. Rakı balık yapacaktık. Neyse ki annemler evde olmayacaktı. Gece eve nasıl dönerdim bilmiyordum çünkü. Genelde çok kaçırmazdım gerçi ama babam yine de söyleniyordu. Olmamaları iyiydi.

"Babanı biliyorsun," dedi halam da oğluna. "Sarhoş olayım deme sakın. Valla yer bitirir seni."

Serhat keyifsizce salladı başını. Sonra da hiçbir şey söylemedi. Onunla konuşmak istiyordum, durumu hiç iyi görünmüyordu ancak sorunu az çok tahmin ettiğimden benimle konuşmak istemeyeceğini de biliyordum.

Kahvaltının ardından Serhat odasına çıktığında halam, ben ve mavi gözlerine tutulduğumda kadınla salondaki koltuklarda oturuyorduk.

Bir şeyler konuşmak istediğini biliyordum. Boğazını temizleyip "Aranızdaki şu sorun çözüldü mü?" diye soran halama baktım. Bir hafta önce Bilal amca da konuşmak için gelmişti ancak onu aramızda bir sorun olmadığına ikna etmiştim. Zar zor da olsa... Ama şimdi halam da aynı konuyu açmıştı.

"Halacığım bir sorun yok neden olsun?" dedim sakin bir tonda.

"Bizim kız sana darılmıştı ya onun için..." diye konuşan halamın sözünü "Anne kapat artık şu konuyu Allah aşkına ya!" diye böldü Dilara bıkkınlıkla.

"Abi-kardeş çözdük biz aramızdaki bu meseleyi... Kapatın sizde artık." diye devam ettiğinde bakışlarım ona yöneldi. Dikkatlice baktım. Yutkunamadan edemedim. Şimdi annesinin yanında "O gece öperken abi kardeş olduğumuzu unutmuşa benziyordun." dememek için öyle zor tuttum ki kendimi.

Bu hâlleri deli ediyordu beni. Beni sevdiğini reddetmiyordu ancak neden kendine bunu çektiriyordu. Neden? Onu, onca zaman fark edemediğim için beni mi cezalandırıyor diye düşünüyordum her seferinde.

Elimi yumruk oldu. Sağ dizim gayriihtiyari sallanmaya başladı. "Değil mi Ali abi?" Dişlerimi birbirine bastırdım. Olduğum yere sığamadım. Kalktım bir hışımla yerimden.

"Benim bir işim var da..." dedim ve sertçe baktım ona. "Daha sonra konuşuruz biz yine Dilara'yla..."

"Peki oğlum." dedi halam. "Allah işini rast getirsin."

Başım hafifçe sallandı ve bakışlarımı ondan çekip salondan çıktım. Dışarı çıktığımda soğuk hava çarptı yüzüme. Derin bir nefes aldım. Sakinleşemedim. "Sakin ol, sakin..."

🌿🌿🌿

Akşam olunca sözleştiğimiz yere gelmiştim. Deniz kenarında küçük bir mekândı. Hava soğuk olduğundan içerideydik. Biz bizeydik. Osman, İbrahim, Uğur, Serhat, Cihangir abi ve ben...

Masadaki gözlerim "Eee," diyen Cihangir abiye çevrildi. "Nedir durumlar? Yüzünüzden düşen bin parça."

Herkes daha ilk bardağındayken karşımda oturan Serhat üçüncü kez kafasına dikti bardağı. "Oğlum yavaş olsana!" diye kızan Osman'dı.

"Yavaşım ben zaten. Bayağı yavaşım hem de..." dediğinde gözlerim kısıldı. Rakıdan bahsediyor gibi durmuyordu.

Osman derin bir nefes alıp verdi. "Ya sabır."

"Kim?" diye sordu Cihangir abi bir gözünü kırparak. Umarım kardeşim bu masaya meze olmazdı. Umarım...

"Kimse kim." dedim yükselerek. Anlam verememiş olmalıydılar. "Rahat bırakın adamı."

"Ne dedik sanki Ali?" dedi Osman. Kardeşini işaret etti. "Şu haline bak geleli ne kadar oldu?"

"Kafamızı dağıtmak için geldik, dağıtıyor o da." dedim. Şu an ne diye Serhat'ı savunuyorsam! Önümdeki yeni doldurulan bardağı aldım elime ve kafama diktim. Çok sık içen biri değildim, böyle toplandığımız geceler içerdim. Onda da sınırı hiç aşmamıştım. Solumda oturan Serhat kendi bardağını doldururken benimkine de koydu. Belki de bende onun gibi yapmalı ve bu gece biraz bile olsa zihnimi rahat bırakmalıydım. Yoksa bu geceyi bile kendime haram edecektim.

"Osman haklı," diyen Uğur'a değdi bakışlarım.

Göğsüm yükseldi. Elim yumruk oldu. Abartıyordum belki ama bazı şeyleri hazmedemiyordum. Onunla Dilara'yı konuştuğumuz zamanları... Dilara'yla onu yakıştırdığım... Önümdeki bardağı fon dip yaptığımda kafamın içindeki seslerin hafiflediğini hissediyordum.

Sağımda oturan İbrahim kolumdan tutup kulağıma eğildi. "Sakin ol oğlum, ne bu gerginlik?"

"Yok bir şey."

Kısık sesiyle "Sakın sarhoş olayım deme bak." deyince ona çevrildi bakışlarım. "Osman bir şeylerden şüphe ederse..."

"İbo," dedim sus der gibi. "Karışma kardeşim."

🌿🌿🌿

"Şeytan diyor bırak yolun ortasında ne hâli varsa görsün." diye söylenen İbrahim'i duyuyordum ancak algıladığım söylenemezdi.

"Bırak o zaman." deyip kolunu belimden çekmeye çalıştım. Kelimeler ağzımdan zorlukla çıkıyordu. Midem bulanıyor, başım dönüyordu.

"Rahat dur!" dediğinde belimden tutmaya devam etti. Bir adım attığımda işittiğim sesle bakışlarım o tarafa yöneldi ancak kararan gözlerimden pek bir şey anlamadım. Gözlerimi kapatıp açtım, oradaydı.

"İbrahim?" demişti mavi gözlü kadın. Evin önündeydik. İbrahim beni zar zor tutuyordu. "Ne bu hâl?" Bugünde herkes bunu soruyordu! "Serhat abim nerede?"

İbrahim, "Osman onu evine götürdü, baban görürse kötü olur diye." diye açıklama yaptığı sırada ben Dilara'ya bakmaya çalışıyordum.

"Çok mu kötüydü?" diye sordu Dilara.

"En az Ali kadar." dedi İbrahim.

Gözleri benimkilerle birleşince bakışları bütün vücudumda dolaştı. "Neden izin verdiniz ki bu kadar içmelerine?"

"Sence duracak gibiler mi?"

Ayakta zor duruyordum ama şu an hiçbir yere gitmek istemiyordum. Dilara'nın yanında olmak istiyordum.

"Yardım eder misin şu herifi evine bırakalım Dila?"

Dilara diğer tarafıma gezince kolumu boynuna sarıp dudaklarımı saçlarının arasına bastırdım. "Rahat dur!" diye kızınca çekilmek zorunda kaldım.

Zorlukla beni odama çıkardıklarında yatağa fırlatmışlardı. Geriye doğru kayıp sırtımı yatağın başlığına yasladım, bayık gözlerle odadaki ikiliye baktım. Daha doğrusu kalbimde yer edinen kadına...

"Sen git istersen ben bir kahve yapayım şu koca ayıya."

İbrahim bir şeyle dedi ve sonrasında odadan çıktığında Dilara birkaç adım atıp yanıma yaklaştı. Bakışları üzerimde dolaştı. "Duşa gir istersen, ben de kahve yapıp geliyorum. Kendine gel biraz." Üzerime doğru eğildi. Yüzü yakınıma girdi. Elini kolumda hissettim. Bakışlarım yüzünde gezindi, dudaklarında durdu. "Hadi," dedi ve gözlerime baktı. Bakışlarım dudaklarından gözlerine çıktığında yutkundum. Gözlerini kaçırdı. "Kalk hadi." Kolumdan tuttu, kaldırmak için zorladı kendini. Elimden geldiğinde yardımcı oldum ona. Yataktan kalktım. Başım döndü.

Odamdaki banyonun kapısı açtı. "Soğuk su kullan." Kolumdaki tutuşu silindi. Odadan çıkıp gittiğinde çamaşır almak için dolaba yaklaştım. Kapağını açtığımda aklıma düşen şeyle aşağıdaki dolabın kapağını açtım ve elim arkaya gitti. Aldım ve yere oturdum yorgunlukla. Kapağını açtım. Başıma diktim.

Bu gece hiçbir şey düşünmek istemiyordum ancak o hâlâ aklımın bir köşesinde geziniyordu. Dahası şizofrene bağlamıştım, görüyordum. Küçük şişeden bir yudum aldım, sırtımı dolabın kapağına yasladım.

Gözlerim kapandı. Gözleri düştü zihnime. Başımı iki yana sallayıp araladım gözlerimi. Kapı iki kez tıklatıldı ancak dudaklarımı aralayıp hiçbir şey söyleyemedim. "Müsait misin?" Şişeyi dudaklarıma götürüp büyük bir yudum aldım. "Korhan Ali?"

Kapı açıldı ve sesini işittim. Daha neler! Karşımdaydı. "Oha ya, nereden buldun sen onu?" Elimdeki şişe bir anda kaybolduğunda bakışlarım hayalimde gördüğüm kadına değdi.

"Ver şunu!" dedim sertçe. Kelimeler ağzımdan boğuk çıkıyordu. Aklıma sızmayı bırakmalıydı.

"Bitirmişsin bile ya! Derdin ne senin?!"

Zorlukla ayağa kalkıp ona doğru sarsak bir adım attım. Geriye gidince öfkelendim. Kapıya doğru hareketlendiğini anlayınca hızlı birkaç adım atıp önüne geçtim. Sırtım kapıya yaslandığında kapı sertçe kapanmıştı.

"Vermeyeceğim, saçmalama ya! Daha ne kadar içebilirsin ki?!"

Odanın diğer ucuna doğru gidince üzerine doğru bir adım attım. "Ver şunu ve rahat bırak beni." Aklım harbi uçmuştu. Zihnimin oynadığı bir oyun olduğunu bildiğim halde peşinden gidiyordum.

"Vermeyeceğim!"

"Dilara!" Aramızda iki adım kalınca sırtı duvara değdi ve kaçacak hiçbir yeri kalmadı. Elim ona doğru uzandığında arkasına döndü. Şişenin dibinde kalan birkaç yudumluk kısmı başına dikince şaşkınlıkla baktım ona. Birkaç saniye sonra tekrar döndü ve elindeki boş şişeyi havada sallandırıp "Alabilirsin şimdi. Tabii işine yarayacaksa." dedi.

Daha önce alkol kullanıp kullanmadığını bilmiyordum ancak içtiği kısım az değildi. Şişeyi es geçip bedenimi yorgunca yatağa bıraktım. Geriye doğru yattığım sırada dizimden aşağısı yatakta değildi. "Gerçek değilsin."

"Ne?" Sesi şaşkın ve fısıltılıydı. Yanımdaki boşluğa oturdu. "Kafan epey uçmuş senin."

"Beni hâlâ seviyor musun? Yani ilk zamanlar... Benim farkında olmadığım zamanlar..." dediğimde gözlerim kapalıydı. Göğsümde hissettiğim baskıyla kokusu burnuma doldu. Bir an gerçekten gerçek sandım onu.

Kısa bir süre sustuk ikimizde. "Seni çok seviyorum." dedi Dilara. Sesi biraz farklıydı. "Seni çok seviyorum." Gözlerim aralandı. Bakışlarım göğsümde duran yüzüne indi. Başını kaldırınca gözlerim gözleriyle birleşti. Nefesini boynumda hissettim. Zorlukla yutkundum.

"Neden uzaksın o zaman?" dedi dudaklarım hareketlenerek.

"Çünkü..." Bakışlarım öne doğru büzülen dudaklarına indi. Boştaki elim yatağın boş tarafına yaslanınca başı göğsümden ayrılıp yatağa düştü. Bacaklarımı iki yana aralayıp üzerine çıktım. Kollarımın arasında küçücük kaldı. Birkaç saniye içinde olmuştu her şey.

Dudaklarımızın arasında milimler kala durdum. Gözlerim aralandı ve gözleriyle buluştu. "Çok güzelsin." diye fısıldadım anın büyüsüyle ve dudaklarına yapıştım. Anında karşılık verdi ve biz, benim başlattığım kıvılcımla yandık.

Dudaklarım dudaklarını sertçe öperken boynumda hissettiğim elleri içimdeki tutkuyu kamçıladı. Gözlerim kapandı ve kokusuyla mest oldum. Bedenimi ona doğru bastırırken aklım uçup gitmişti, hangi andaydık, gerçek bir an mıydı bilmiyordum. Belki de bir rüyanın içindeydim. Ona hayallerimde bile bu kadar yaklaşamamışken ellerimin arasında bütün vücudunu hissetmek aklımı başımdan aldı. Deli gibi bir istek doğdu içimde. Onunla tamamlanmak istedim.

Ne kaybederdim ki?

Bir rüya ne götürebilirdi?

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

(7 Ekim 2024)

 

Nasıldı bölümmm?

 

Muhtemelen hiçbirinizin beklemediği bir şeydi. Ama benim daha karakterler bile oluşmadan kesinleştirdiğim gelişme buydu.

Belki keşke olmasaydı diyeceksiniz ama dediğim gibi her ne yaşansaydı da böyle bir şey yaşanacaktı. Kendi istekleri dışında...

Ben yazmamış olabilir ama gece yaşandı, kesin.

 

Yorumlarınızı ve merak ettiğiniz şeyleri buraya yazarsanız cevaplayacağım.

 

Bir sonraki bölüm ne zaman gelir bilemiyorum. Bundan önce her hafta bölümler düzenli bir şekilde gelmişti ancak bugün, okulun ilk günü olmasına rağmen aşırı yoğun geçti. Devamında da böyle olursa nasıl yazarım kitap bielmiyorum. Tabii yine de her boş anımda yazacağım.

Umarım, en kötü ihtimalle, 2 hafta bir bölüm atarım.

 

 


Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

sosyal medya hesaplarım:

senemeevren , ylafuguzaf

 

Loading...
0%