Merhabalar.
Nasılsınız?
Arkadaşlar rica etsem herkes elinden geldiğince yorum yapıp, fikrinizi belirtir misiniz?
Yıldıza basmadan geçmeyelim lütfen <3
Keyifli Okumlar!
Şarkı: Bunca Yıl - Dedublüman & Can Kazaz
19. HARAM GECELER
"Bir hata olduğunda mutlaka bir suçlu da olur. Birinin hatası iki kişiye mâl olur. Ancak şu an... Şu an bir hata var ortada. Peki ya suçlu? Seni suçlamak kolaya kaçmaktan başka bir şey değil. Peki ya ben miyim suçlu? Oysa şartlarımız neredeyse eşitti..."
DİLARA IŞIK
Yarım saat önce...
Annemler odalarına çekileli epey olmuştu. Saat gece yarısını geçmişti ancak uyumamıştım henüz. Odamın camında dışarıya bakıyor, abimi bekliyordum. Bu gece arkadaşlarıyla dışarı çıkmıştı. Ancak keyfinin yerinde olmadığının farkında olduğumdan onu beklemeyi tercih etmiştim. Alkolü fazla kaçırmışsa eğer babam uyanmadan odasına çıkarmak için bekliyordum. İnci'yle aralarındaki soruna bir de babam eklensin istemedim.
Sokağa aydınlatan ışığı fark etmemle perdenin önünden ayrıldım ve sessizce odamdan çıkıp aşağı indim. Üzerimde kalın eşofman takımım olduğundan soğuğu umursamadan anahtarı aldım ve kapıyı açıp çıktım. Zaten hemen abimi alıp içeri girecektim.
Sokak kapısını açtığımda İbrahim ve Korhan Ali'yi gördüm. "Rahat dur!" diyordu İbrahim, Korhan'a. Kaşlarım çatılır gibi oldu. Ayakta bile zor duran Korhan'a İbrahim yardımcı oluyordu.
Bakışlarımı ondan çekip arkadaşına çevirdim. "İbrahim?" diye seslendim kısık bir sesle. İkisinin de bakışları bana dönünce Korhan'a baktım. Gözleri kapanıp açıldı. Kendinde değildi. "Ne bu hâl?" Korhan'ı kastetmiştim. "Serhat abim nerede?"
"Osman onu evine götürdü, baban görürse kötü olur diye." İbrahim'in açıklamasıyla hüzünlendim.
"Çok mu kötüydü?" diye sordum merakla.
"En az Ali kadar." diyen İbrahim'le bakışlarım tekrardan Korhan'ı buldu. Kötü görünüyordu, oldukça kötü hemde...
"Neden izin verdiniz ki bu kadar içmelerine?" diye hayıflanırken bakışlarımı üzerinde gezdiriyordum.
"Sence duracak gibiler mi?" dedi İbrahim. Haklıydı. Kocaman adamlara ne diyebilirlerdi ki? Peki ya o? O neden bu kadar içmişti ki? Berbat görünüyordu, ayakta bile zor duruyor gibiydi. "Yardım eder misin şu herifi evine bırakalım Dila?"
Başımı hafifçe onaylarcasına sallarken Korhan'ın diğer yanına geçip kolunun altına girdim. Kolu boynuma sarıldığında nefesini saçlarımın arasında hissettim. Hemen ardından hissettiğim dudaklarıyla "Rahat dur." dedim kızgın bir sesle. Durdu, uzaklaştı azıcık.
Zar zor odasına çıkardık koca ayıyı. Dudaklarımın kenarında minik bir tebessüm oldu. Yeni iltifat kilidi açılmıştı: Koca ayı.
Nefes nefese kalmıştık İbrahim'le ve yatağın kenarına gelir gelmez ittik. Çuval gibi düştü yatağa. Düzenli nefes alıp verdim. "Sen git istersen ben bir kahve yapayım şu koca ayıya."
"Benim emniyete gitmem gerekiyor, sen de ayıltıp eve geçebilirsin değil mi?" Başımı salladım hafifçe. "Görüşürüz." dedi.
"Görüşürüz." Odadan çıkmadan önce Korhan'a son bir kez bakıp gitti.
Koca ayıyı ayıltıp eve geçmem gerekiyordu. Yokluğum fark edilirse kötü olurdu, neyse ki yatıyorlardı annemler. Yanına doğru birkaç adım attım. Şöyle bir süzdüm onu. "Duşa gir istersen, ben de kahve yapıp geliyorum. Kendine gel biraz." dedim. Hemen ardından biraz daha yaklaşıp üzerine eğildim, kolundan tutup yardımcı oldum kalkması için. Hareket etmediğini fark ettiğimde gözlerine baktım. Gözleri gözlerimdeydi. Sonra burnuma oradan dudaklarıma indiğinde "Hadi," dedim içime kaçan sesimle.
Bakışlarıma karşılık veren gök mavisi gözleriyle soluklarım ağırlaştı. Hareketlenen âdemelmasıyla boğazım kurudu bir an. Zorlukla yutkunup gözlerimi kaçırdım. "Kalk hadi." Ağır bedenini taşımak çok güç olsa da onunda yardımıyla yataktan kalktık ve banyoya doğru yürüdük. Banyonun kapısını açtım. "Soğuk su kullan." Kolunu bıraktım. Başka bir şey söylemeye gerek duymadan odadan çıkıp aşağı indim. Mutfağı bildiğimden hızlıca sert bir Türk kahvesi hazırlayıp geri yukarı çıktım.
Kapının önüne gelince iki kez tıklattım. Üstünü giyiyor olabilirdi, yanlış bir şeyle karşı karşıya kalmamak için "Müsait misin?" diye sordum. Karşılık alamayınca "Korhan Ali?" diye seslendim bu kez. Kapıyı açtım. Gördüğüm görüntünün şaşkınlığıyla "Oha ya, nereden buldun sen onu?" diye sordum ve hemen elinden çekip aldım.
"Ver şunu!" Kelimeleri net değildi.
"Bitirmişsin bile ya! Derdin ne senin?!" dedim sertçe. Ayağa kalktı zar zor. Bana doğru birkaç adım atınca geriye doğru gitti ayağım. Odadan çıkıp gitmeyi düşünürken sarhoş olduğundan hızlı hareket etmez diye düşünmüştüm ancak yanıldım. Büyük adımlarıyla kapıya doğru attı kendini. Sırtı kapıya yaslanınca kapı sertçe kapandı.
Şişenin neredeyse yarısını içmişti. Derdi neydi? "Vermeyeceğim, saçmalama ya! Daha ne kadar içebilirsin ki?!" Ondan uzağa doğru gitti adımlarım.
"Ver şunu ve rahat bırak beni." dedi. Kelimeleri doğru düzgün bile çıkmıyordu ağzından! Adımları adımlarımı takip etti.
"Vermeyeceğim!" Sırtım duvara değince gidecek hiçbir yerim kalmadı.
İçeceği kadar içmişti, berbat bir hâldeydi ve daha fazla içip hastanelik olmasından korkuyordum. Geri kalanını içmesine müsaade edemezdim.
"Dilara!"
Eli, elimdekine uzandığından o an düşündüğüm ilk şeyi yapıp arkama döndüm ve şişeyi dudaklarıma yaslayıp kalan kısmın hepsini içtim. Hata etmiştim, çünkü alkolle aram kötü bile değildi. Çünkü alkolle aram yoktu. Umarım bir etkisi olmazdı. Azdı zaten. Şişeyi dudaklarımdan ayırdıktan sonra arkama dönüp şişeyi ona doğru uzattım.
"Alabilirsin şimdi. Tabii işine yarayacaksa." dedim alayla.
Bakışları boş şişeye düştü ve sonrasında yorgunca geriye bıraktı kendini, yatağa düştü. "Gerçek değilsin."
"Ne?" dedim şaşkınlıkla. Gözlerim kararır gibi oldu, başımı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Yanındaki boşluğa oturdum. "Kafan epey uçmuş senin." Kapalı gözlerinden cesaretlenerek seyrettim onu kısa bir süre.
"Beni hâlâ seviyor musun?" diye sordu Korhan. Başım feci şekilde ağrıyor, ayrıca midemdeki bulanma aşırı derece de rahatsız ediciydi. "Yani ilk zamanlar... Benim farkında olmadığım zamanlar..."
Bedenim ona doğru eğildi ve başımı göğsüne yaslama isteğiyle dolup taştım. Yanağım göğsüne değdiğinde derin bir nefes aldım, içim onunla doldu. Hiçbir şey söylemedi, sustum bende gözlerimi kapatarak onu hissetmek istedim.
"Seni çok seviyorum." dedi dudaklarım. "Seni çok seviyorum," diye tekrar ettim huzurlu bir sesle. Gözlerim aralandı ve başımı gayriihtiyari kaldırıp gözlerine baktım. Derin bir nefes alıp verdim.
"Neden uzaksın o zaman?" diye sordu. O an aklım karıştı, bu şekilde olmamız yanlıştı. Oysa bunları yaparken neden en doğru şeyi yapıyormuş gibi hissediyordum?
"Çünkü..." dedim dudaklarımı büzerek. Buruk hissediyordum. Bir anda başım göğsünden yatağa düştü ve o, bacaklarımı bacaklarının arasına alıp üzerime çıktı. Elleri başımı iki yanına yaslı olduğundan başımı ellerinin açtığı çukurdaydı.
Nefesini hissettim dudaklarımda, kalbimin atışı yükseldi. Kapalı gözleri aralandı ve "Çok güzelsin." dedi gözlerimin içine baka baka. İçim bir hoş oldu. Aynı hızla dudakları dudaklarıma kapandı. Aklım beni terk edeli epey olmuştu ve kalbim, deli gibi onu öpmek istediğinden anında karşılık verdim tadını özlediğim dudaklarına...
Dudaklarımız tutkuyla birbirine tutundu. Deli gibi öpüşmeye başladık.
Bu gece... İkimizin en büyük hatası olarak tarihe yazıldı. Tutkularımıza, kendimize yenildik. Aklımız bizimle değildi.
Kalbim bu gece bana ihanet etmişti. Hiç olmaması gereken, yanlışın en büyüğü yaşanmıştı.
🌿🌿🌿
Başımı koyduğum yer öylesine rahattı ki uykumun içinde bile o rahatlığı hissedebiliyordum. Yanağımı sürttüm o yere. Çoğu zaman yastığıma sarılı hâlde uyandığımdan şu anda da aynısı diye düşündüm. Ancak bilincim hafif hafif kendine geldiğinde başımın altındakinin yastık olmadığını hissettim.
Gözlerim kocaman açıldı o an. Elimin altındaki yastık olmayacak kadar sıcak bir şeydi! Bir insandı! Dahası çıplak bir insandı! Başımı ve elimi çekerek hızla doğrulmaya çalıştım. Korkuyordum. Ellerim titredi. Kalbimin atışını duyuyordum.
Onu gördüm. Az önce sarılarak -çıplak bir hâlde sarılarak- uyandığım kişiyi gördüm. O olması ilk birkaç saniye beni rahatlatırken üzerimdeki çarşafın aşağı doğru düşmesiyle bakışlarım bedenime indi ve o an rahatlamam tuzla buz oldu. Buz kestim. Çarşafı üzerime doğru çektim hemen. Titreyen bakışlarım, sıklaşan nefesimle ona çevirdim gözlerimi.
Burada ne olmuştu?!
Avuçlarımı şakaklarıma bastırıp gözlerimi kapattım. Yanaklarımdaki ıslaklığı bile fark edemedim. Dün gece... Dün geceye gittim. Abimi bekliyordum, sonra İbrahim'le onu yatağına taşımıştık. Kahve yapmıştım... Sonra... Gözümün önüne düşen anılarla hızla araladım gözlerimi. Ellerim dudaklarıma kapandı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırık ellerimin arasında kayboldu.
Islak, bulanık gözlerim onu buldu. Biz nasıl bir hata yapmıştık?! Yerdeki kıyafetlerimize çevrildi bakışlarım. Kendimi tutamayacağımı anlayınca çırılçıplak bir halde yataktan çıktım ve yerdeki kıyafetlerimi alıp banyoya fırladım. Kapıyı ardımdan kilitledim. Sırtım kapıya yaslandığı gibi yerde buldum kendi. Kollarımı dizlerime sarıp yüzümü gömdüm.
Bu çok... Çok iğrençti. Nasıl engel olamamıştık?! Nasıl?! Neden inmiştim ki aşağı, neden?! Keşke abimi beklemeseydim.
Zar zor kalktım yerimden ve aynanın karşısında durdum. Bakışlarımı gözlerime değdirmeden vücudumda dolandırdım. Dün gece yaşananları daha net hatırladım ve midem bulandı. Onu seviyordum ancak geleceğimizin olmadığını bildiğim bir adamla böyle bir gece yaşamam çok yanlıştı. Dahası o, körkütük sarhoşken bütün suç benim oluyordu. Suçluydum. İzin vermemeliydim. Ama ben de kendimde değildim. Peki o bunu nereden bilecek ki...
Hemen gitmeliydim, buradan defolup gitmeliydim. Yere düşen kıyafetlerimi giydim üstüme hızlıca. Suyu açıp sessizce yüzümü yıkadım. Kapının kilidini yavaşça çevirip çıktım banyodan. Bakışlarım ona değdi. Ellerim yumruk oldu. Böyle olmak zorunda mıydı?!
Gözlerim tekrar doldu. Yataktaki adam hareketlenince yerimde titredim. Korktum uyanmasından. Üzerindeki çarşaf olmasa çırılçıplaktı. Karşısında beni görünce ne düşünürdü? Ondan faydalandığımı düşünebilirdi, hiçbir şey hatırlamayacağından emindim. Çünkü dün gece fena dağıtmıştı.
Uyanmadı, yerini değiştirdi. Daha fazla onu seyredemezdim. Arkama döndüm ve parmak uçlarımda çıktım odasından, sonra da evinden.
Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Etrafı kolaçan ederek bahçeden sokağa çıktığımda kimse yoktu. Direkt evime ilerledim. Bahçe kapısından geçip anahtarımla eve girdim sessizce. Odama çıktım ve girer girmez yatağın üstüne bıraktım bedenimi. Bakışlarım tavanı buldu. Kalbim burkuldu. Çenem titredi, gözyaşlarım şakaklarıma doğru kaydı.
Bir süre sessizce ağladım. Lanet ettim dün yaşananlara. Kendimden iğrendim, ondan nefret ettim. Gözlerimi kapatamıyordum, çünkü göz kapaklarımın ardında olan anılar dün geceye aitti. Düşündükçe delirecek gibi oluyordum. Yumruk yaptığım elim alnıma çarptı. Derin bir nefes alıp verdim.
Sonra... Bundan sonra ne olacaktı? Ben... Boğazımda kocaman bir yumru vardı, yutkunmadım. Ben nasıl bakacaktım yüzüne? Biz nasıl bir arada durmaya devam edecektik? Yüz yüze bakmaya devam edebilecek miydik?
Gözlerim yorgunlukla kapanır gibi oldu ve gözümün önüne gelen anla boş midem çalkalandı ve yataktan hızla kalkıp holdeki banyoya attım kendimi. Klozetin başında, bulanık gözlerle kusmaya çalıştım. Bunu bile beceremedim. Boş bir sıvı döküldü ağzımdan. Ağzımdaki iğrenç hisle ağlamam şiddetlendi ve sırtımı fayansa yaslayıp ağlamaya devam ettim.
Kısa bir süre öylece orada durdum. Sonrasında biri gelir de fark eder diye kalkıp duşa kabine girdim. Ilık suyla hızlı bir duş alıp çıktım. Triko, acı kahve bir kazak ve siyah, bol paça bir pantolon giyip yatağa oturdum. Düşündüm, düşündükçe çıkamadım içinden. Uyumaya çalıştım, uyuyamadım. Saati merak edip dün gece komodinin üstünde şarja taktığım telefonu aldım elime.
Ekrandaki bildirimlere takılı kaldı gözlerim, donakaldım. Saat henüz sekiz bile değilken bu kadar bildirim de neyin nesiydi?
Anneciğim kişisinden 9 cevapsız arama.
Osman abim kişisinden 3 cevapsız arama.
Melek kişisinden 14 cevapsız arama.
Yutkunamadım. Annem evde değil miydi? Yokluğumu mu fark etmişti?
Peki ya abim? O neden aramıştı? Telefonum sessizde olduğundan Melek'in beş dakika önce aradığını bile duyamamıştım. İçimde büyük bir korku, huzursuzluk peyda oldu. Melek'in aramasına döneceğim sırada ekrana düştü araması.
Yataktan hemen kalktım ve telefonu açıp kulağıma yasladım. "Alo, Dilara?" Sesinde beklemediği bir rahatlama vardı.
"Melek ne oldu? Neden aramışsın bu kadar?" diye sordum endişeyle.
Kısık bir sesle, "Dilara neredeydin sen Allah aşkına?" dedi kızarak. Yokluğumu fark etmişlerdi. Ne diyecektim şimdi ben? Ne diyebilirdim ki? Her şey üst üstte geliyordu, çekip gitmemek için hiçbir nedenim yoktu.
"Siz," dedim titreyen sesimle. "Nereden duydunuz?"
"Önemli olan bu değil." dedi o da hemen. "Bak şimdi bir şey diyeceğim ama korkma tamam mı?"
Ne olmuştu? Sakin kalamadım. "Ne oldu?!" dedim korkuyla.
"Dilara neredesin şimdi sen?"
"Evdeyim." dedim hemen.
"Hastanedeyiz." Telefonu tutan elim titredi. "Korkma sakın, hemen buraya gelmelisin. Baban ufak bir kaza geçirdi."
"Kaza mı? Ne kazası iyi mi peki şimdi?" Odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim.
"İyi durumu. Devlet hastanesindeyiz." Telefonu kapattım. Saçlarımın ıslak olmasını umursamadan üzerime pamuklu ceket alıp çıktım evden. Sokağa çıktığım an bakışlarım odasının camına değdi gayriihtiyari. Uyanmış mıydı acaba?
Bakışlarımı hızla çektim camından. Şu an düşüneceğim en son kişi o olmalıydı. Adımlarımı hızlandırıp sokaktan çıktım. Önüme çıkan ilk taksiye atladım. On dakika içinde hastanenin önünde durduğumuzda ödemem gereken meblağı ödeyip indim arabadan.
Danışmadan oda numarasını öğrendikten sonra asansöre bindim. Kapı açılır açılmaz karşımda gördüğüm ilk kişi Melek oldu. Başını yerden kaldırdı ve göz göze geldik. Uykusuz duruyordu. Sırtı yaslandığı yerden ayrıldı, bana doğru birkaç adım atıp yaklaştı.
"Babam iyi mi? Nesi var?"
"Merdivenlerden düşmüş." Gözlerim kocaman açıldı. "Müşahede altında şu an. Testleri yapılınca anlayacağız."
"Annem nerede şu an? Yanına gidelim." deyip yanından geçeceğim sırada kolumdan tuttu.
Gözlerimin içine baktı. "Dün gece neredeydin Dila? Abin delirdi." Dedikleri tedirgin etti beni. "Onu daha önce hiç böyle görmedim."
"Ben..." deyip sustum. Ne diyecektim? Gerçeği söyleyemeyeceğim kesindi.
"Gelmeseydiniz Dilara Hanım!" Abimin sert ve iğneleyici sesiyle gözlerim omuzlarımın üstünden onu buldu. Koridorun diğer tarafındaydı, arkamda.
"Abi..."
"Neredeydin gecenin o saatinde?" diye sordu direkt. Bakışları ıslak saçlarıma değdi birkaç saniye. Hemen ardından gözlerime baktı tekrardan. "Lan benim babam ölümün köşesinden dönmüş! Bir oğlu zehir zıkkım içer, sarhoş olur. Evime götürmek zorunda kalırım. Kızının nerede olduğu meçhul… Annem o hâlde ikinize de bakmış yoksunuz! Aramış o kadar ama ulaşabilene..."
Boğazımdaki kocaman yumruyla bakakaldım.
"Osman, sırası değil." diye araya girdi yengem. Arkamdaydı. "Hastanedeyiz."
"Annem beni aradığında korkudan deliye dönmüştü." İçindekileri dökmeden durmayacak gibiydi. "Kadın kimi düşüneceğini şaşırmış! Çocuklarını mı düşünsün eşini mi?..”
Bu kez onu durduran Melek değildi, dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıkla sarsıla sarsıla ağlamaya başlayan bendim. Hemen arkamda duran bedenine çarptı sırtım, düşmekten son anda kurtardı beni.
Bedenimi döndürüp sıkıca sarıldı bana. Belime sarılı eli beni bir yere doğru çekiştirdi. Sandalyenin üzerine oturduk, sarılmaya devam etti. "Şşşt, sakin ol." dedi ıslak saçlarımı okşarken. "Senin bir suçun yok. Hem Bilal baba iyi olacak. Ağlama, lütfen."
Durduramadım kendimi. Ağladım. Her şeye, herkese... Yaptıklarıma, neden olduklarıma...
Melek'in tesellilerinin ardından hıçkırıklarım durdu. Ağlamam bitince abimin gittiğini o an fark edebilmiştim. Lavaboya gidip yüzümü yıkadık. Sonrasında annemlerin yanına gittik. Abim ve annem tek vardı. Annem belki hastanede olduğumuzdan belki de babamı düşündüğünden üzerime gelmedi. Yanına gidip sarıldım, başımı omuzuna yasladım. Sabırla bekledik iyi haberlerini.
Haberi duyar duymaz gelenler olmuştu. İbrahim, annesi, babası ve Haziran birlikte; Uğur abi ve İlayda ayrı ayrı gelmişlerdi. Serhat abimle o hâlâ yoktu ortalarda. Gelmesini de istemiyordum. Onu görecek hâlde değildim.
Bir süre sonra Serhat abim gelmişti, berbat bir haldeydi. Geceden kalmaydı. Osman abimin bakışları ikimizin üzerindeydi biliyordum. Haklıydı. Bizi suçluyordu. İkimizde iyi evlatlar değildik belki de.
Doktoru görmemizle etrafına doluştuk. "Durumu nasıl hocam?" diye sordu Osman abim.
"Neyse ki düşündüğümüzden çok daha iyi çıktı sonuçlar. Kafa kısmında önemli bir hasar yok ancak omurgasındaki kırıklar için ameliyat gerekli. Bir saat içinde ameliyata almamız gerekiyor." diyen doktorla hem derin bir nefes aldım hem de ameliyat kelimesini duyduğum için korktum. Oysa abimin anneme anlattığı kadarıyla ciddi bir durum olmadığını anladım ve rahatladım. Ancak tabii bu bir ameliyattı, yüzde yüz bir kesinlik söz konusu değildi.
"Anne artık dinlensen biraz, bak sen de iyi görünmüyorsun." dedi Osman abim.
"Abim haklı anne." derken çekindim. Çünkü bize olan bakışlarından anlıyordum sorgusunun ve sinirinin geçmediğini. Sadece ertelemişti.
"Hadi, annem." diye ısrar etti abim.
Melek'le birlikte anneme yardım edip abimin ayarladığı odaya götürdük. Yatağa uzanmasına yardım ettik. "Sen git istersen," dedim Melek'e. "Ben beklerim başında."
Başıyla beni onayladıktan sonra odadan çıkıp gitti. Bende annemin yanındaki boşluğa uzanıp sarıldım beline ve başımı göğsüne yalayıp "Özür dilerim anneciğim, çok özür dilerim..." diye fısıldadım. Gözlerimi kapayıp derin bir uykuya daldım.
🌿🌿🌿
Kulağıma gelen seslerle bilincim yavaş yavaş kendine geldi. Sesleri algıladım. "Duyar duymaz atladık geldik. Çok geçmiş olsun, Sedef. Allah beterlerinden korusun." Bu, Sema teyzenin sesiydi. Ankara'da değil miydi? Hangi ara gelmişlerdi ki?
"Âmin İnşallah. Buna da şükrediyorum. Allah'ıma bin şükür." diye cevap veren annemin sesi uzaktan geliyordu. Gözlerimi araladım ve onları gördüm. Odadaki koltukta yan yana oturuyorlardı.
"Günaydın Dilacığım," diyen Sema teyzenin beni hangi ara fark ettiğini bile anlayamamıştım.
Uzandığım yatakta doğrulduğumda bakışlarım bacaklarımdaydı. Yüzüne bakamıyordum. İçime kaçan sesimle "Hangi ara geldiniz?" dedim.
"Duyar duymaz atladık geldik. Çok geçmiş olsun."
Başımı hafifçe salladım. Yataktan çıktım. "Ben bir lavaboya gideyim." der demez kaçarcasına çıkıp gittim odadan. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra abimlerin yanına döndüm. Koridoru dönmemle onu gördüm ve adımlarım duraksadı. Sırtı dönüktü bana. Derin bir nefes alıp bakışlarımı ondan çektim, bir daha ona çevirmemek üzere.
Birkaç adım sonra öylece yanında geçip gittim ancak dönüp bakamadım ona. İlayda'nın yanındaki boşluğa oturdum. Elimden tuttu. "İyi misin?"
Başımı hafifçe oynattım. "Saat kaç?" Ne kadar süre uyuduğumu bilmiyordum.
"Beşe geliyor. Birazdan odaya alınacak. Yarın taburcu edilecek." dedi gülümseyerek.
Koridorun diğer ucunda gelen annemle Sema teyzeye çevirdim başımı gayriihtiyari ve onunla göz geldik. Alelacele çektim bakışlarımı. Bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum. Titreyen parmaklarımı birbirinden geçirip sallanan dizlerime bıraktım. Sakinleşmeye çalıştım.
Açılan kapıyla hepimizin doktorun etrafına dolandık. "Ameliyat oldukça başarılı... Bu gece burada ağırlayalım, yarın taburcu ederiz hastamızı. Geçmiş olsun." deyip yanımızdan ayrıldı.
Sonrasında babam odaya alındı. Hâlâ kendine gelmemişti ancak sırayla ziyaret ettik onu. Elinden tuttum odadayken. Ondan da özür diledim. İhtiyacı olduğunda yanında değil, yanlış bir yerde olduğum için.
Koridorda epey kalabalıklaşınca annem, "Hadi siz gidin artık." dedi hepimize.
"Ben kalırım anne."
"Ben kalacağım, Dila." dedi annem kesin bir dille.
"Anne," diyen Osman abimi de geri çevirdi annem.
"Gidin. Ben refakatçisi olurum." Dün gece yüzünden belli etmese de siniriydi bize. Onu çok endişelendirmiştik. Haklıydı.
Annem ve Sema teyze kaldı sadece. Hepimiz mahalleye dönmüştük. Abim ve Melek'le dönmüştüm ben. Serhat abim sevdiği kadının abisiyle geliyordu. Osman abimler bugün bizde kalacaklardı. Evi temizleyecektik yarın babam taburcu olacağı için. Kızlarda gelecekti yardıma. Araba kapının önünde durduğunda indik.
İki araba daha durdu hemen arkamızda. İbrahim'le onun arabasıydı. İbrahim'in arabasından inen Haziran ve İlayda'yla birlikte eve yöneldik. Melek'in ardından girdik eve teker teker. Salona geçip oturduk. Salon kapısında gördüğüm abilerimin ardından İbrahim, Uğur abi ve o da salona girince iyice kalabalık ve dar gelmeye başladı salon. Onunla aynı yerde bulunduğum için böyle hissettiğimi biliyordum.
Bir kısmı koltuklara diğerleri yemek masasının sandalyelerini çekip oturdular. Tam kalkmaya yelteniyordum ki abimin sesini işittim. "Dur, kaçma." demişti.
Gergin bir şekilde geri oturdum ve baktım. "Kaçmıyordum ki." dedim kısık bir sesle abime.
"Hastanedeyiz diye sustum ama şu an evdeyiz. Yabancı da yok." dedi ve Serhat abimle ikimize baktı. "Babam gece yarısı merdivenden düşüyor. Annem yukarı çıkıp yanınıza geliyor korkuyla ve siz ikiniz de yoksunuz." Öfkelendiğini hissediyordum. "Hadi bu zıkkımlandı diye alıp götürdüm evime." dedi Serhat abimi göstererek. Mahcup duruyordu. Üzgündü benim gibi. Böyle olsun istemezdik.
"Sen neredeydin?" deri sert sesiyle. Bakışlarımın yanında olduğum kişiye çevrilmemesi için zor tuttum kendimi. "Hayır ben anlamıyorum gecenin bir köründe sen neredeydin? Bir şey söyle! Mantıklı bir şey söyle anlayayım, sakinleşeyim!"
"Osman..." diyen karısını sözünü kesti. "Melek lütfen. Konuşuyoruz sadece." dedi abim.
Konuşmuyorduk, hesap veriyordum ben şu an.
Tekrardan bana çevirdi gözlerini Osman abim. "Neredeydin?"
O an hiçbir cevap veremezdim. Susacaktım ancak duyduğum sesle hepimizin bakışları ona çevrildi. İrice açılan gözlerimle bakakaldım.
Korhan...
Korhan'dı konuşan.
"Benimleydi."
-BÖLÜM SONU-
(19 Ekim 2024)
Voov, Korhan bey sizin ağzınız neler söyler böyle??? jkldjgfjl
Nasıldı bölüm?
Sorularınız varsa şöyle alayım....
Bir de bölüm aralarında okumak istediğiniz çiftler hangileri yazarsanız sevinirim. Biraz onlardan da bahsetmek istiyorum çünkü artık.
Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.
sosyal medya hesaplarım:
senemeevren , ylafuguzaf
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
45.39k Okunma |
3.18k Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |