@senemeevren
|
Merhaba. Şarkı: Sende Kaldı Yüreğim - Bilal Sonses & Derya Bedavacı 2. KALP KIRIKLIĞI "Göz göze geldik; benim kalbimde kıyamet koptu ama onun yaprağı bile kımıldamadı." İnsan duygularını kontrol edebilen bir varlık olsaydı eğer dünya çok daha yaşanabilir olurdu, bundan hiç şüphem yoktu. Şayet kendimden örnek verecek olursam elimde olsaydı Korhan'ı değil kalbimden, aklımdan bile geçirmezdim. Ancak işte duygular bizi ele alırdı ve bizden ona ayak uymak zorundaydık. Şu anda karşımda olan adam için de geçerliydi bütün bunlar. Ancak bunun beni ne kadar şaşırttığı da ortadaydı. Sadece empati kurmaya çalıştım. "Ne?" Dudaklarımın arasından şaşkın bir fısıltı döküldü. "Biliyorum belki yeri değil ancak seni başka bir yerde yakalamam mümkün değildi ve ben daha fazla tutamıyorum içimde. Olmuyor." Bir adım attı. Alçak bir sesle konuşmaya devam etti: "Sana karşı duygularım aklımı, kalbimi esir almış. Senden başka bir şey düşünemez oldum." Aralıklı dudaklarımla bakakalmıştım. Ben bunu nasıl hiç fark edememiştim? Ne diyeceğimi bilemiyordum. Dahası olanları henüz sindirememiştim. "Uğur abi," dedim içime kaçan sesimle. "Deme," dedi bir adım daha atarak çatallı sesiyle. Bakışlarındaki duyguları tanıyordum. Acı çekiyordu. Benim gibi. "Yalvarırım deme." Bakışlarımı yere indirdim. Kaşlarım çatıldı. Aramızdaki mesafe çok azdı, rahatsız oldum bu durumdan. Bir adım geriye gittim. "Özür dilerim." Arkamı döndüm ve merdivenleri tırmanıp hızlıca uzaklaştım. Bir an bile es vermeden odama girdim ve sırtımı kapıya yasladım. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Boğazıma büyük bir yumru oturdu. Bugün bana söylediği kelime düştü zihnime. Yenge. Biliyordu tabii. O yüzden söylemişti. Ağzından kaçırmışmış. Sabah duyduğumda bile bu kadar oturmamıştı içime. Ancak bunun muhabbetinin aralarında geçmesi ve onun beni yenge diye aklına getiriyor olması kanımı dondurdu. Hiçbir şey beklememek bunu kabul edeceğim anlamına gelmiyordu. Bu çok kötü bir histi. Sol elim kalbime gitti. Başka kadına bakmasına bile tamamken bu başka bir boyuttu. Beni bir başka adamla yakıştırıyordu. Bunu dile getirmişler. Elbette, çok yakın arkadaşlardı. Ancak ben bile arkadaşımla paylaşmamıştım. Üç sene olacaktı neredeyse Korhan'a olan duygularımı kabulleneli ama hiç kimseye anlatmamıştım. Herkes aynı olacak diye bir kural yoktu. Farkındayım ancak yediremedim. Bunun içinde nefret ettim kendimden. Nişanlanacak adam ile ilgili hâlâ bir şeyler düşünüyor olmak öyle kötü hissettiriyordu ki. Elimde değildi. Üç sene. Koca bir üç sene. Daha önce ona açılmadığım için altı aydır her gece pişmanlıkla yatıp kalkıyordum. Ancak sonra onunla aramda hiçbir şey olamayacağını hatırlatıyordum kendime. Yerimi hatırlatıyordum. 🌿🌿🌿 Dün gece gözyaşları içinde uyuyakalmıştım. Sabah alarmın sesiyle uyandığımda başım zonkluyordu âdeta. Kalkıp soğuk bir duş almıştım. Sıcak bir hava vardı dışarıda. Siyah bol paça pantolon ve siyah bir crop giydim. Oysa siyah sevmezdim. Renkli şeyler çoğu zaman tercihimdi. Annemin çiçekçi dükkânına gitmeden evvel hazırladığı sandviçi ve vişne suyunu mideme gönderip vakit kaybetmeden evden çıktım. Birkaç merdiveni indikten sonra bahçe kapısından sokağa çıktım. Hızlı adımlarla sokakları ardımda bıraktım. Yolun solundan sağa döndüğümde biriyle çarpıştım. Bir adım geriye gittim, başımı kaldırdığımda mavi gözleri tanıdım hemen. Korhan. "Affedersin, acelem var da." Bakışlarımı çektim üzerinden ve yanındaki boşluğa doğru yöneldiğimde Uğur abiyi gördüm. Birliktelerdi. Duraksamadım. Adımlarım devam etti ve ikisini de görmezden geldim. Tamam, belki Uğur abiye bunu yapmamam gerekiyordu ancak onu ümitlendirmek istemiyordum. Ama bu şekilde de alay ediyormuş gibi düşünsün istemezdim. Şu an sınavım olmasaydı belki döner konuşurdum ancak acelem vardı. Yoldan geçerken İlayda'yı aldım ve okula geçtik birlikte. Çok yakın arkadaşımdı. Aynı bölümde okuyorduk. Psikoloji bölümü. Son bir sene kalmıştı. Bu seni ki son sınavımıza girdikten sonra okulda vakit kaybetmeden mahalleye döndük. Tanıdık yolda yürürken "Pazar günü sahilde buluşma ayarlamış bizimkiler. Ne giysem acaba?" diye sordu İlayda. İki gün sonra... Dudaklarımı büktüm. "Sen ne giysen yakışır." Kısa cevabı beğenmemiş olsa gerek durdu ve bana baktı dik dik. "İç çamaşırıyla gelsem bile mi?" Güldüm. "Saçmalama kızım." Ofladı. Rengârenk evlerin arasında yürümeye devam ettik. "Yaz geldi şimdi ama deniz kenarı esebilir." Kendine anlatıyor gibiydi. "Çok da abartmaya gerek yok bence." dedim. Omuz silkti. "Gayette var." Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. "Bende bir şey vardı ona bak bir istersen?" "Nasıl bir şey?" "Güzel bir takım. Gel bize bak, olur gibi sana." Gözlerimi kısarak bedeninde gezdirdim. Bedenlerimiz hemen hemen aynıydı, boyumuz dışında. Başımı sallayarak "Olur, olur gayette güzel olur sana." diye devam ettim. "E hadi gidelim." "Anneme uğrayalım geçeriz oradan eve." İlayda'yla çiçekçiye uğradık. Annemin hazırladığı buketleri kargoya verdikten sonra eve geçtik. Dolabımdaki kıyafeti ararken "Ay bitti çok şükür şu sınavlarda." dedi İlayda. Onu başımla onaylarken "Al benden de o kadar." dedim. Takımı bulduktan sonra dolaptan çıktım. "Al bak buldum. Nasıl?" İlayda takıma bakarken gülümsedi. "Çok güzel, bayıldım ben buna." "İyi o zaman dene bi' istersen." "Yok ya, gerek yok. Olur bana o." dedi. İlayda bana mahalle dedikodularını bildirirken ikinci defa ondan dinledim bir daha. Annemle yaptığım yetmiyor sırf İlayda anlatmayı seviyor diye bir de ondan dinliyordum. Çarpı iki cehennem... Bütün mahalle Asya ile Korhan'ın nişanını konuşuyormuş. Melek ile abimin düğününü bile sollamışlarmış. Yani İlayda öyle söylüyordu. Pazar günü gidip gitmemek konusunda bir kez daha düşünsem iyi olurdu. Çoğu kez giderdim çünkü kaçmak sadece beni yıpratırdı. Niye onlar yüzünden diğer arkadaşlarımdan uzak kalayım ki? Ancak şu an bir de Uğur abi vardı. Bana karşı hissettikleri. 🌿🌿🌿 Annemin zoruyla uyandığım bir sabaha gözlerimi araladım. "Kızım ben dükkâna gidiyorum, bunu İnci'ye götür mutlaka. Sınava girmeden yesin. Annem okutmuş dersin." Boş boş baktım. Ne anlatıyordu? "Anlayamıyorum. Şu an hâlâ uykudayım anne." diye huysuzlaşıp gözlerimi kapatıyordum ki annemin üç numaralı bakışlarıyla karşılaştım. Kedi gibi kalktım. Annem de hiçbir şey söylemeden gitti. Üzerimi giyindim. Beyaz bir şort ve aynı renk crobun üzerine mavi renginde salaş bir gömlek attım. Telefonumu şortun cebine attım. Vakit kaybetmeden annemin okunmuş şekerlerini de alıp evden çıktım. Bahçeden sokağa açılan demirlikleri geçtiğimde karşı eve geçtim. Bahçeye girdikten sonra zile basıp bekledim. İki katlı müstakil bir evdi. Çok daha iyi yerlerde yaşayabilirlerdi ancak onlar hâlâ burada kalıyorlardı. Ben düşüncelerimin içinde boğulurken kapı açıldı ve Ahmet dayımla göz göze geldik. Dudaklarının kenarı kıvrılırken kollarını açtı. Gülümseyerek kollarının arasında girdim. "Hoş geldin kızım." "Hoş buldum dayıcığım." İçeri girip kapıyı örttük. "Kimmiş?" İçeriden gelen Sema teyzenin sesiyle "Dilara gelmiş, Hanım." diye cevap verdi Ahmet dayım. Salona geçtiğimizde Sema teyzenin bakışları üzerime çevrildi. "Hoş geldin kızım." "Hoş buldum." diye karşılık verirken adım sesleri doldu kulaklarıma. "A-a hoş geldin Dilara." dedi İnci. Evin en küçüğüydü. Arkama döndüğümde göz göze geldik. Gülümsedim. "Bak," dedim elimdeki küçük şeker kabını havaya kaldırarak. "Seni okunmuş şekerlerle uğurlamaya geldim." dedim gülerek. Bana doğru atılıp hızlıca sarıldı. Çok sıkı bir arkadaşlığımız yoktu ancak hep bir aradaydık ve onu seviyordum. Sadece iki senedir sınav stresi ve hazırlığından dolayı çok vakit geçirememiştik. "Ay iyi ki geldin. Heyecandan öleceğim ben." Birkaç saat içinde sınava gireceğinden bu heyecanını yadırgamadım. Sarılışına karşılık verdim. Ayrıldığımızda elimdeki kutuyu aldı elimden. Tam kapağını açıp içinden alıyordu ki "Kahvaltını yapmadan yeme anneciğim." dedi Sema teyze. Salondaki yemek masasına çeşit çeşit kahvaltılıklar bırakıyordu. "Bak sonra sınavda miden bulanır maazallah." İnci annesinin söyledikleriyle hızla koltuğa bıraktı şekeri. Güldüm onun bu haline. Bir sene daha uzayacak olmasından korkuyordu, haklıydı da. Çekilecek çile değildi hani. Ahmet dayım sofranın başına oturduğunda İnci'yle birlikte boş sandalyelere geçtik. Onlardan çekinecek değildim elbette. Yıllardır yediğimiz içtiğimiz birdi. Dayımdı o benim. Bazıları yüzünden onlarla arama mesafe koyacak biri değildim. Sema teyze yanındaki telefonu alıp homurdandı. "Çabuk ol demiştim oysa." Telefonu kulağına götürdü. Çaldı, çaldı; açıldı. "Hadi in artık." Karşıdaki kişinin kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Telefonu kapatıp masanın kenarına bıraktı ve İnci'nin tabaklarını doldurdu. "Hangisi hoşuna gidiyorsa ondan ye. Çok abartma ama sonra miden bozulmasın annem." "Of anne." dedi İnci de bıkkınlıkla. "Ben sakinleşmeye çalıştıkça sen daha da geriyorsun beni." "Bunaltma kızı, Hanım." Sema teyze ellerini havaya kaldırıp "Tamam, tamam." dedi. "Sen bakma bana İnci'm. Ben öyle velveleye verdim. Sen sakin ol. Stres yapma bir tanem..." Masaya o kadar dalmıştım salondan içeri giren adamı fark edememiştim. "Anneciğim sen sakin ol derken bile daha da heyecanlandırıyorsun." dediğinde bütün bakışlar kapının girişine çevrildi. Korhan'dı. Kor. Ateş. Kalbim. Yutkunarak yanımdaki İnci'ye baktım. Abisini görür görmez yüzünde büyük bir tebessüm peyda olmuştu. İnci'nin karşısında -benimse hemen çaprazımda oturan- Sema teyze elini dudaklarına götürüp hayali bir fermuar çekti. Güldük onun bu hareketine. Korhan hemen karşımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. "Hoş geldin Dilara." Yok canım, kesmez bu seni. Sen yenge de bana yine. Yengeymiş. Sensin yenge! Başımı hafifçe sallayarak selam verdim bende. Bakışlarımı tabağıma indirdim. "İnciciğim," dedi hemen yanımdaki kardeşine seslenerek. "Çok çalıştın, yapman gerekeni yaptım. Olacak inşallah ama olmazsa da dünyanın sonu değil abim. Sakin ol yeter. Emeğinin boşuna gitmemesi için fazla heyecan yapma." İnci genişçe gülümsedi. "Çalışırım." Sonrasından kapandı konu. İnci'nin sınav yeri mahallemizdeki bir okula çıkmıştı. O yüzden çok da acele etmiyorlardı. Korhan farklı farklı konuları açarak aklını biraz bile olsa dağıtmaya çalıştı. Her şeyi bir kenara bırakıyordum da gerçekten çok iyi bir abiydi. Benimkilerden bağımsız söylüyordum. Çünkü çok şükür bende bu konuda şanslıydım. İçten içe ne zaman açılır diye beklediğim konuya giriş yapan Sema teyzenin sesiyle yediklerim boğazıma dizildi. "Ne zaman gidiyoruz istemeye? Konuştun mu Asya'yla?" Çay bardağına uzandı parmaklarım ve dudaklarıma götürdüm. Bir yudum alıp geri bıraktım. Korhan yediklerini yuttu. "İsteme olmayacak anne. Direkt nişan istiyoruz." Bakışlarımı tabağıma dikmiş sadece dinliyordum. Elimde olsa kalkar giderdim, çünkü duymaya bile tahammül yoktu, ancak şu an kalkarsam bütün gözler üzerime çevrilirdi. Sema teyze hızla karşılık verdi. "İsteme olmadan nişan olmayacak haberin olsun Ali. Ne o yangından mal mı kaçırıyoruz?" Bakışlarımı Sema teyze çevirirken göz ucuyla Korhan'a baktım. Başını salladı annesine. "Tamam, konuşurum Asya'yla." "Başlatma Asya'na..." "Anne," dedi uyarıcı bir sesle. "Ayıp ediyorsun." "Tamam," dedi Ahmet dayım araya girerek. "Uzatmayın." Korhan'a döndü. "Acele edeceğiniz bir durum mu var Ali?" Çekinerek sorduğu soru benim gözlerimin kocaman açılmasına, İnci'nin ise dudaklarının arasındaki çayı annesinin suratına fışkırtması bir oldu. Ardından öksürmeye başladı. "Oha baba," dedi öksürüklerinin arasından. Ben öylece kalakalmışken Sema teyzenin "Kızım vursana şunun sırtına." dediğini işittim. Elinin tersiyle suratını siliyordu. O an kendime geldim ve sandalyemi geriye çekerek kalktım. Elimle hafifçe sırtına vurdum birkaç kez. Öne doğru eğilip "İyi misin İnci?" diye sordum. Başını art arda salladı. İnci oturduğu yerden kalktığında elimi sırtından çektim. "Evet, sevgili ailem." diyerek annesinin, babasının ve abisinin üzerinde gezdirdi bakışlarını. "Bu müstehcen sohbetinizi dinlemeyi çok isterdim ancak sanırım unuttunuz; sınavıma bir saat kalmış. Sadece bir saat... Evet, okul çok yakın. Ama ya geç kalırsam? Yani sizin muhabbetinize dalıp ya geç kalırsam? Hiç düşünmüyorsunuz beni?" Dudaklarını büzdü ve büyük bir oyunculukla devam etti. "Hep abim hep abim." Bende dâhil herkes şaşkınlık ve anlamsız gözlerle İnci'ye bakıyordu. "Neydi bu şimdi?" dedi Korhan şaşkınlıkla. Evet, neydi bu? Az önce konuşulanlar ve İnci'nin saçmalıklarıyla üzeri örtülen şey neydi? Gözlerimin önünde evleniyorlardı? Ağlayacağım sanırım, ama doğru yer burası değil. "Ne anlatıyorsun sen kızım?" Sema teyze de iç sesimdi artık. Siz gerçekten ne anlatıyorsunuz? Belki bazıları duymak istemiyordur. Kendim için söylemiyordum, İnci mesela; sınava girdiğinde abisinin düğününde ne giyeceğini düşünürse ve aklı karışırsa bunun sorumlusu kim olacaktı? Ahmet dayım sandalyesini geriye çekerek ayaklandı. İnci'ye bakıyordu. "Hadi kızım git sen," Kollarını sardı etrafına. Kulaklarına doğru bir şeyler mırıldandı ve İnci'nin yüzü aydınlandı. Gözleri parıldadı. Ahmet dayımın ardından Sema teyzede İnci'yle sarıldığında İnci eşyalarını kontrol etmek için odasına çıktı. "Dayıcığım, gideyim artık," dedim ve sarıldım. Odada ben, dayım ve Sema teyze vardı sadece. O, odasına çıkmıştı. Merdivenlerden adım sesleri gelirken Sema teyzeyle de sarılıp hep birlikte hole çıktık. İnci'yi uğurlayacaklardı. Merdivenlerden önce İnci sonra da Korhan indi. Evden hep birlikte çıktık. Kapının önünde ailesiyle bir kez daha sarıldı. "Gelelim biz de kızım?" diye sordu Sema teyze bir kez daha. İnci bir kez daha reddetti. Gelirlerse daha da heyecanlanacağını söyledi. Bana döndü Sema teyze. Birkaç adım geriye gidip yanına çekti beni. "Kızım bir işin var mı senin?" Gözlerim kısıldı. Başımı olumsuzca iki yana salladım. "Yok." dedim sorar gibi. Çekinerek sordu. "İnci'yle gidebilir misin? Yani bizi daha da heyecanlanmamak için istemiyor ama sen onun yaşıtı sayılırsın, anlarsın düşüncelerini. Hem okula girmeden konuşursun biraz?" Hafifçe tebessüm etti. Bende ki hakkı ödenmezdi. Ve böyle bir durumda benden istediği şeyi elbette çevirmezdim. "Olur tabii." Gülümsedi. Bir elini belime sarıp okşadı. Birkaç adım atıp İncilerin yanına yanaştık. "İnci, Dilara gelsin yalnız hissetme orada." İnci'nin bakışları bana çevrildi. "Olur, çok güzel olur hem de." Sonra abisine döndü. Benim de bakışlarım oraya çevrildi. Göz göze geldik; benim kalbimde kıyamet koptu ama onun yaprağı bile kımıldamadı. "Sağ ol ama biz yürüyelim abiciğim, hem biraz temiz hava alırım malum dört duvar arasında sıkış kaldım uzun bir süre." Bana baktı onay almak isteyerek. Başımı salladım. "Benim için fark etmiyor ama senin için yürümen daha iyi gibi." "Peki," dedi Korhan kolundaki saate bakarak. "Siz oyalanmadan gidin o zaman," Gözlerini saatten kaldırdı. Göz göze geldik bir kez daha. Hiçbir duygu belirtisi yansıtmadım. Anlarsa, ölürdüm. Anlarsa, buralardan kaçardım. Anlarsa, utancımdan yaşayamazdım. Ona karşı duygularım utanç verici değildi ancak evlenecek bir adama karşı bir şeyler hissediyor olmak bile kendimden utanmama neden oluyordu. Elimde değil ki. Ama bu bir bahane değil. "Bir de mi bitiyor sınav?" Başımı salladım. "Evet, abi." dedi İnci. "Alırım sizi." "Ay ona hiç yok diyemeyeceğim," İnci'yle birlikte yanlarından ayrılıp okula doğru yürümeye başladık. Yakındı okulu yani yürüyerek on dakika sürüyordu genelde. Sessiz sesiz yürüdük birkaç dakika. "Heyecan nasıl?" Omzunu silkti. "Heyecan yok galiba, sadece biraz -o da çok az bir miktar- stresliyim. Bir yıl daha cehennem olmasın diye heyecanlanmayı bile yasakladım kendime." Dudaklarım içe doğru kıvrıldı. "Bence de en iyisi böyle. Ama endişelenme yaparsın sen." "İnşallah." dediğinde "İnşallah." diye karşılık verdim hemen. Ağır adımlarımız hızlandı ve okulun karşısındaki parka girdik. Kamelyalardan birine geçtiğimde İnci karşıma oturdu. Elindeki kâğıdı ve kimliğini son kez tekrar kontrol ettikten sonra elini cebine attı. Telefonunu çıkardı ve ekranını açıp baktı. Dudaklarını hafifçe büzdü. "Bir sorun mu var İnci?" Yüzündeki ifade değişti anında. Sorgulamadım, bulunduğu durum her türlü davranışa olanak verebilecek türdendi. Başını iki yana sallayıp "Yok ya saate baktım, geçmiyor bir türlü." dedi. Anlayışla başımı hareket ettirdim. "İçeride beklesem daha mı iyi olur acaba?" Okulun önü parka girdiğimizde çok boştu. Çünkü bütün öğrenciler ve yakınları parka geçmeyi tercih etmişlerdi. Ancak şu an kapılar açıldığından öğrenciler içeri giriyordu ve okulun girişi kalabalıklaşmıştı. "Gir bence. Sırana otur. Bir sınıfa bak. Bir sorun olursa gözetmene söyle. Rahatsız olacağın şeylerin önünü kes sınav başlamadan." İnci'ye çevirdim bakışlarımı tekrardan. Başını hafifçe salladı. "Haklısın." Masanın üzerine bıraktığı telefonu alıp ayaklandı. Bende kalktım. Parktan çıktık. Durdu okula baktı ve bana çevirdi gözlerini. Gülümsedim. "Endişelenme." Kollarımı etrafına sarıp sarıldım. "Yapacaksın, inan kendine." Geri çekildim, kolunu sıvazladım. Gülümsedi o da benim gibi. "Teşekkür ederim." dediğinde "Rica ederim ama teşekkürlük bir şey yok. Şimdi gir ve sınav başlayana kadar rahatla. Saat birde istediğin kadar heyecan yap. Ama şimdi duygularını rafa kaldır. Başarılar dilerim." dedim bende. Telefonunu avuçlarımın arasına bırakıp arkasını döndü. Yavaş adımlarla okula yaklaştı. Sıraya girdi, girişteki görevliye kimliğini uzattığı sırada elimdeki telefon titredi ve çalmaya başladı. Ekranı çevirip baktım. Serhat abi arıyor. Gördüğüm isim kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Bir an benim telefonum sanıp açacaktım ancak sonrasında kendiminkinin cebimde olduğunu hatırlayıp parmağımın hareketini kestim. Çaldı, çaldı açmadım. Bakışlarım okulun girişine çevrildiğinde telefonun sahibinin okula girdiğini gördüm. Ki girmemiş olsaydı bile geri çağırmazdım. Yanlışlıkla aramış olmalıydı. Yani yoksa Serhat abim niye İnci'yi arasın ki? Geri adım atıp kalktığım kamelyaya oturdum. Ve o an tekrardan çaldı telefon. Ve yine aynı isim arıyordu. Acaba kötü bir şey mi olmuştu? Binbir düşünce beynimi istila ederken arama sesi kesildi ve ardından ısrarla tekrardan çalınca düşünmeden açtım ve kulağıma yasladım. Dudaklarımı aralamıştım ki duyduğum sözlerle kalakaldım. "Sevgilim..." -BÖLÜM SONU- |
0% |