40. Bölüm

21. Nilüfer

Senem Evren
senemeevren

 

Merhabalar.

Nasılsınız?

 

Bölüm biraz kısa ancak vizelerim dün bitti ve bölümü buraya kadar yazınca sizleri bekletmemek için direkt paylaştım. Yanlışlarım varsa kusuruma bakmayın.

 

 

Arkadaşlar rica etsem herkes elinden geldiğince yorum yapıp, fikrinizi belirtir misiniz?

Yıldıza basmadan geçmeyelim lütfen <3

 

 

Keyifli Okumlar!

Şarkı: Unutulmaz Jenerik

 

 

21. NİLÜFER

 

"Onu reddetmem kalbime ihanet olurdu."

 

"Ben yara bandının yaşadıklarını yaşamak istemiyorum."

Söylediklerimle uzun uzun baktı gözlerime.

"Benim de yara bandına ihtiyacım yok." dedi uzun sessizliğini bozarak. Eli havalandı ve yanağıma tutundu. Sıcacık eli tenimi ısıttı. "İhtiyacım olan sensin sadece."

Kalbim tekledi sözlerine. Beni ihtiyaç olarak mı görüyordu? Bir yaş düştü yanaklarımdan eline. Yanağımı avucuna yasladım. Gözlerinin içine baktım. Buraya döndüğünden beri ilk kez böylesine baktım gözlerine. İnanmak istedim gözlerine ama içimdeki korkuyla da baş edemedim.

Ya beni ikna etmek için bu kadar netse sözleri?

Aklımı kaçırmama ramak kalmıştı. İçimdeki ses hiç dinmiyordu. Dudaklarım büküldü. Kaçıp gitmek istedim buradan. "Yapamam..." diye fısıldadı dudaklarım gözlerinin içine baka baka.

Bakışlarındaki değişime anbean şahit oldum. Hayal kırıklıklarıyla doluydu bakışları. Elim yanağımdaki eline tutundu, yavaşça aşağı sürükleyerek uzaklaştırdım kendimden.

"Özür dilerim." dedim güçsüz bir tonda.

Ayağa kalktım, sırtım ona dönükken durdum birkaç saniye öylece. Derin bir nefes aldım, kaburgalarım battı derime. Gitmeliydim, onunla kalamazdım. Gözümden akan yaşları ellerimin tersiyle silerken attığım ikinci adımda işittiğim sözlerle duraksadı adımlarım.

"Bu kadar mı?" Sesi yüksek değildi ancak baskındı. Bana öfkeli gibiydi. "Söyleyeceklerin gerçekten bu kadar mı?

Dönemedim ona doğru. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Söylenecek başka ne kaldı ki?"

Gitmek için bir adım atmıştım ki "Sen beni hiç sevmemişsin ki!.." diye bağırdı, gözlerimi sımsıkı kapatıp kalakaldım öylece. "Bir dünya kurmuşsun kendine, ona inandırmışsın kendini!" diye devam ettiği sözlerin ardından gözlerimi aralayıp ona doğru döndüm yavaşça. Şaşkınlıkla baktım gözlerine. Benim aşkımı sorguluyordu... Benim... "Beni sevdiğin için değil hayal ettiğin dünya da mutlu olduğun için dört yıl devam ettirmişsin bunu!"

Kısık sesimle konuştum. "Ben mi sevmedim?" dedim hayal kırıklığıyla. Sesim titriyordu. İçimdeki yangın büyüdü büyüdü, tutamadım. Üzerine doğru birkaç adım atıp işaret parmağımı göğsüne doğru tuttum. Tüm gücümle bağırdım. "Ben mi sevmemişim seni?!"

Dengem bozulmuştu. Aramızdaki birkaç adımı bitirdiğim gibi sağ elimi göğsüne, kalbine, çarptırdım. Beklemediği hareketimle sarsıldı ancak yıkılmadı. "Lan beni seni bir ay değil bir yıl değil dört yıldır seviyorum!" Kabanının yakasından tutup çektim, gözlerinin içine bakarak kustum içimdekileri birer birer.

"Sevdim, kardeşim diyerek okşadın başımı, cesaret edemedim!" Bakışları şaşkındı. Bu çıkışı beklemiyor olmalıydı. "Sevdim, annenle birlikte sana gelin adayı baktık." Hüzünlendi. Geçmişe mi götürmüştü onu bu söylediklerim? "Sevdim, arkadaşımla el ele çıktın karşıma!" Ağlıyordum. "Sevdim, o kadınla her boku yedin gözümün önünde!" Bakışlarını kaçırdı. Ardından tekrar değdirdi ıslak gözlerime. "Sevdim, gittin nişanlandın! Yine vazgeçmedim ama! Sevdim, kaçtın gittin!"

Etrafta kimse yoktu ancak olsaydı da umursamazdım. Birileri ne der diye yaşamaktan çok bunalmıştım. Zaten şu an düşünebilecek hâlde de değildim.

Yakasındaki elimi göğsüne bastırıp itekledim. "Sevdim, ben hep sevdim. Ben seni hep sevdim." dedim kısılan sesimle. Dudaklarım titredi. Kırgınlıkla baktım gözlerinin içine. "Ama sen iki kelimeyi bir araya getiremedin. Karşıma geçip sevgimi sorguluyorsun ya bir kez olsun diline geldi mi? Dilini bıraktım içinden kendine söyleyebildin mi beni sevdiğini?

"Söyledim." dedi hemen ardımdan beklemeden. Sağ eli, elimi tuttu ve yavaşça kendine çekip beline sardı. Boştaki eliyle başımı göğsüne yaslayıp sıkıca sarıldığında gözlerim kapandı, titrek bir nefes aldım. İçim onunla doldu, ağlamamı durduramadım. Ellerimi güçsüzce arkasında birleştirdim. Bir eli saçlarımda diğeriyse belimdeydi, sımsıkı sarıldı.

Ilık nefesi saçlarımın arasından kulaklarıma ulaştı. "Beni kendine âşık ettirdikten sonra aramızda hiçbir şey olmamış gibi öylece çekip gidemezsin."

Ne demişti o? Yanlış mı duymuştum? Ellerim titredi. Söyledikleri içime işledi. Ağlamam iç çekişlere döndü. Saçlarımı okşadı. Derin bir nefes aldığını işittim. Başını hafifçe geri götürdüğünde yüz yüze geldik. "Buna izin veremem..." Saçlarımdaki elinin yanaklarıma indiğini, okşadığını hissettiğimde fark ettim. Gözlerimin içine bakarak tekrar etti sözlerini. "Beni kendine âşık ettirdikten sonra öylece çekip gidemezsin."

Dudaklarımdaki buruk tebessümüm ve yaşlarla dolu gözlerimle baktım gözlerinin en içine. İçimden geleni yaptım. Düşünürsem yapmazdım, düşünüyor olsaydım zaten bu hâlde olmadık. Uzanıp yanaklarına masum bir öpücük kondurdum. Bunu beklemediğini biliyordum, taş kesildi vücudu ufak öpücüğümle.

Geri çekildim. Yüzlerimiz arasında on santim vardı şimdi ve eli hâlâ yanağımdaydı. "Seni çok seviyorum." dedim burnumu çeke çeke.

O da eğildi ve öptü boştaki yanağımdan. İçim bir tuhaf olmuştu. "Biliyorum bir tanem." dedi dudaklarını yanağımdan ayırmadan. Kalbim tekledi. Bir tanem...

"Ama az önce..."

"Öfkeyle söyledim, özür dilerim."

Yanağını yanağıma yaslayıp hafifçe sürttü, sakalları battı tenime. "Seni çok seviyorum." diye tekrar ettim.

Yanağımdaki elinin parmakları hafifçe okşadı tenimi. "Seni çok seviyorum." diye karşılık verdi. Hafifçe tebessüm ettim. "Artık ne yaparsan yap, vazgeçmem. Asla vazgeçmem."

Sağ kolumu boynuna sararak sıkıca sarıldım parmak uçlarımda. İki elini de belimde hissettiğimde boynuna bastırdım dudaklarımı. Bu ana nasıl, hangi ara gelmiştik bilmiyordum ama iyi ki gelmiştik. Bu iki hafta ondan uzak durmak o kadar zor olmuştu ki... O gece olanları unutmaya çalışıp onu gördüğüm her an tekrardan yaşıyormuş gibi hissetmek öyle zordu ki... Uzun zaman sonra nefeslenmiş gibi hissediyordum onunla.

"Sana söz veriyorum o berbat anıların üstünü en güzelleriyle örteceğiz." Nefesi saçlarımın arasından enseme karıştı. Sarılmamızı kesip başını hafifçe geriye atıp göz göze gelmemizi sağladı. Kolları hâlâ belimdeydi. "Kendini hiç kimseyle kıyaslamayacaksın bir daha, tamam mı?"

Her şeyi tamamen unutabilir miydim bilmiyordum ancak ondan kaçamayacağımı çok net anlamıştım. Bir şansı ikimizde hak ediyorduk.

"Yara bandı falan unutacaksın, öyle bir şey olamaz. O kadın senin tırnağın bile olamaz." Uzun uzun baktı gözlerime. "Âşık oldum ben sana..."

Gözlerim ıslandı, dudaklarımda naif bir tebessüm belirdi.

"El ele verip aşacağız her bir sorunu." Başını yana eğip "O geceyi de istersen hiç hatırlamayız." dedi ve bakışlarındaki ifade hemen değişti. "Önemsiz olduğundan değil." dedi hızlıca yanlış anlamamdan korkup. Dudaklarımda minik bir kıvrılma oluştu.

Beni düşündüğünün farkındaydım. Zaten sorun hiçbir zaman o olmamıştı, sorun benim cesaretsizliğimdi. Bana gelme ihtimali bile o kadar düşüktü ki gözümde olup olmayacak şeyleri sorguluyordum. Ancak bu kez yenilmeyecektim o duyguya. Kaçmayacaktım sevdiğim adamdan.

"İkimizin de ilki böyle yaşandığından hatırlamak istemezsen diye..."

"İlk mi?" dedim kısık bir şaşkınla. Nasıl yani?

Başı hafifçe hareket etti. "Bu hakkı elinden aldığım için özür dilerim."

Başımı iki yana salladım. "Tek suçlu sen değilsin." dedim hemen.

"Nasıl davranacağımı bilmiyorsam o zıkkımı içmemem gerekirdi." Sesi sert çıkmıştı ancak bu bile kendine olan kızgınlığındandı.

"Düşünmemek için içmiştin zaten." dedim kendini suçlamaması için.

Gerçekten de suçlu değildi. Bir suçlu ararsak o da ben olurdum çünkü o içki şişesini yere atıp kırmak varken anlık bir gaflete düşüp içmiştim, tam bir aptaldım. Onu seviyordum ancak öyle bir geceyi bu şekilde yaşamak asla tercihim olmazdı. Her şeyin bir zamanı vardı çünkü.

Az önce kurduğu cümlenin üstü kapansın istemedim. "İlk dedin?" İçimdeki heyecanın nedeni çok saçmaydı ama o ihtimalin zihnimde yer edinmesi bile ruhumu rahatlatmıştı. O kadınla böyle bir gece yaşamaması...

Başı hafifçe sallandı. "Seninle yaşadığım için asla pişman değilim ama keşke..." dediğinde gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmamıştı. "Aramızda bazı şeyler kesinleştikten sonra yaşansaydı. O gece için yoluna girmesini istemem ilişkimizin. Ve... Zamanı gelince yaşanması en doğru olan olurdu." Beni düşündüğü içindi bu sözleri, biliyordum.

"O geceyi unutsak olur mu?" dedim kısık bir sesle. Korhan'la aklımın yerinde olduğu zamanların anılarını zihnimde taşımak istiyordum. Onunla hâlâ bu şekilde olduğumuza inanamıyordum bir yandan. Çünkü o ve ben, benim için ulaşılmaz bir istekti. Şimdi karşıma geçip beni sevdiğini söylüyordu. Aklımı rafa kaldırmanın tam vaktiydi.

Onu reddetmem kalbime ihanet olurdu.

Sonrasını sonra düşünecektim.

"Bize bir şans versen olur mu?" dedi başını yana doğru yatırıp. O kadar tatlı görünmüştü ki gözüme o an gülümsemeden edemedim. Gülümsedim ve bakışlarımı kaçırdım. Başını hareket ettirip gözlerimi yakalamaya çalıştı. Tebessümüm sesli bir gülüşe döndüğünde "Hah, şöyle gül de gözüm gönlüm açılsın." dedi gülerken. Bakışlarımı kaçırmayı bırakmış gözlerine bakakalmıştım. Sözleri o kadar içtendi ki ellerim titredi heyecandan.

Belimdeki eli baskı yaparak yüzlerimizi yakınlaştırdı. "Gözleri kaçırma benden. İzin ver senden aldığım yılların telafisini yapayım." Nefesi dudaklarıma çarptı, ardında gözleri örtüldü ve dudaklarını dudaklarıma dokundurdu. Göz kapaklarım kapandı. Öpmedi ama öylece durdu. Kalbim taşikardiydi.

Dudaklarını bastırıp nazikçe öptükten sonra geri çekildi. Gözlerimiz arasında birkaç santim varken aralandı ve gökyüzünü andıran bakışlarıyla karşılaştım. Kısa bir süre bakıştık. Sonrasında belimdeki bir elini yanağıma yaslayıp ısıttı. "Hadi eve geçelim, üşüteceksin."

Başım gayriihtiyari hareketlendi, onun yanındayken bilincim yerinde değil gibi hissediyordum. Her şey flulaşıyor ve geri yalnızca o kalıyordu. Geri çekilip sıcacık eliyle buz gibi ellerimden tutarak bankın üstündeki çantamı diğer eline aldı. Bana bir bakış attıktan sonra sahilden uzaklaşıp mahalleye doğru yürümeye başladık.

Yolun yarısını bitirip tanıdık binalara yakınlaşınca ellerimi istemeden de olsa çektim ellerinden. Karanlıktı ancak el ele olmamız çok açık bir şekilde anlaşılırdı. Bize bir şans vermiştim ancak önce aramızdaki ilişkinin sağlamlaşması gerekirdi herkese açıklamamız için. Şu durumda babamların öğrenmesi büyük felaket olurdu.

Anlayış gösterip elimi çektiğim sırada hiçbir tepki göstermedi, bıraktı elimi. Evlerimizin bulunduğu sokağa girdiğimiz sırada "Bu gece olanlardan sonra onu konuşmak istemedim ama sana gördüğün şeylerin açıklamasını sen istemesen de yapacağım. Aklındaki hiçbir düşüncenin içinde büyüyüp seni rahatsız etmesini istemiyorum, buna senin müsaade etmeni de istemiyorum." dedi bedenini bana döndürüp durduktan sonra.

Reddetmedim çünkü az önce ondan hesap soramayacağım için umursamıyor gibi davranmıştım, oysa deli gibi merak ediyordum. "Bu susmanı evete yoruyorum." dedi bakışlarını gözlerimden çekmeden. Bir eli uzanıp yanağıma tutundu, okşadı. "Yarın buluşalım, konuşalım her şeyi birer birer."

"Olur," dedim sakin bir tonda. Oysa birkaç saat öncesinde vücudumun her zerresi öfkeden titriyordu.

Kalan yolu bitirdikten sonra birbirimize döndük tekrardan. "İnci yarın kaçta gelecek?" Vizeleri bitmişti, on günlüğüne de olsa direkt uçak bileti almıştı.

"Akşamüstü."

Gözleri gözlerimde oyalandı bir süre. Ellerim terledi o soğukta. Yutkunarak kaçırdım bakışlarımı. "Haberleşiriz o zaman."

Başımı salladım hafifçe. Dudaklarımda farkında bile olmadığım tebessümüme kaydı bakışları. "Görüşürüz." dedim kısık bir sesle.

"Görüşürüz."

Tuhaftı, şu an yaşananlar, konuştuklarımız... Gerçek olamayacak kadar hayallerimde yaşanmıştı çünkü...

🌿🌿🌿

Arkamı dönüp eve girene kadar sırtımda hissetmiştim bakışlarını. Anahtarımla içeri girer girmez sırtımı kapıya yaslayıp derin nefesler alıp verdim. Bir elim yükselip alçalan göğsüme gitti, diğeriyse kıvrılan dudaklarıma... Tebessümüm büyüdü, dudaklarımı dişlerimin arasına aldım.

Kapının dibinden ayrılıp üzerimdekileri çıkarttım, portmantoya astım. Kalbinin atışı sakinleştikten sonra salona doğru ilerledim. Kapının önünde belirdiğimde annemle babamın bakışları beni buldu anında.

"Hoş geldin kızım." dedi babam hemen. Yaraları iyileşmişti ancak biraz daha dinlenmeye ihtiyacı olduğundan üçlü koltukta ayaklarını uzatmış, oturuyordu.

İçeri girip yanına gittiğimde "Hoş buldum babacığım, nasılsın bugün bakalım?" diye sordum gülümseyerek. Eğilip yanaklarını öptükten sonra annemin yanındaki boşluğa oturdum.

"Nerede kaldın Dila?" diye soran annemdi. Oysa geç kalacağımı yazmıştım ona.

"Sahilde oturdum biraz, bugün girdiğim sınav biraz zorladı da..."

"Sıkma canını güzel kızım, halledersin inşallah." diyen babama gülümseyerek baktım. "Sınavın kötü geçmiş ama senin keyfin bayağı yerinde duruyor." diye benimle uğraştığında ifademi düzelttim hemen.

"İyi olmak da yaramıyor size." deyip ayaklandım hemen. Burada kalıp sorguya çekilmeyi beklemek hataydı.

"Şaka yaptım, kızım. Bir alınganlık var sende zaten şu sıralar." diyen babamın bakışları bakışlarımla kesişti. Bir an, kısacık bir an düşündüm. Biz kabul edersek ailelerimiz ne derdi? Babam nasıl karşılardı bu durumu?

"Yok bir şey babacığım." dedim hemen aklımdaki düşünceleri silip. Ayaklandım. "Odamdayım." Salondan ayrıldıktan sonra hızla odama çıktım. Kapıyı kapatıp ardına dayadım sırtımı. Şimdi düşünmemeliydim bunları. Önce aramızdaki sorunları halletmemiz gerekirdi. Bunu sonra düşünecektik, birlikte yapacaktık bunu.

Hep hayallerimde, rüyalarımda olan adamla yarın gerçek bir buluşma ayarlamıştık. Bazı şeyleri kabullenmiştik. Birbirimizi seviyorduk her şeyden öte. Yaşananlar bir rüyadaymışım gibi hissettiriyordu.

Dudaklarımdaki tebessümle yatağıma doğru ilerleyip sırtüstü attım kendimi. Bakışlarımı tavana dikip öylece seyrettim bir süre. İçim içime sığmıyordu ve bu aynı zamanda çok tuhaf hissettiriyordu.

Hep bir engel vardı aramızda. İlk kez, ilk kez karşılıklı olarak hazırdık bu duruma. Bu... Boğazım düğüm düğüm, şakaklarıma kayan ılık yaş yorganıma karıştı.

Odanın içini dolduran bildirim sesiyle irkildi bir an. Sonrasında başımı iki yana sallayıp cebimdeki telefonu çıkarıp baktım kim olduğuna. Oydu. Senelerce rüyalarımı süsleyen adam... Korhan'dı. Kor. Ateş. Kalbimdeki yangın.

Dudaklarımdaki hafif tebessümle dokundum mesajına.

Korhan Ali: Yarın sabah kahvaltı için uygun musun?

Ben: Olur, fark etmez benim için.

Korhan Ali: Sabah sekizde buluşmak üzere o zaman. Kendine iyi bak.

Ben: İyi geceler.

Korhan Ali: İyi geceler, güzelim.

🌿🌿🌿

Sabah çalan alarma ilk kez sinirlenmedim. Hızlıca uyanıp duşa girdim. Saçlarımı şekillendirdikten sonra hafif bir makyaj yaptım. Ardından aklımdaki kombini hızla üzerime geçirdim.

Bej rengi örgülü bir kazağın altına birkaç tık koyu mini bir etek giydim. Aynı tonlarda dizlerime kadar uzanan çizme, çantam ve elimdeki kabanımla odamdan çıktım.

 Aynı tonlarda dizlerime kadar uzanan çizme, çantam ve elimdeki kabanımla odamdan çıktım

 

Merdivenleri sessizce indim. Annemle babam hâlâ uyuyor olmalıydılar. Biraz daha oyalanırsam işe gidecek olan abimle karşılaşmaktan korktuğum için hızla çıktım evden. Sabah uyanır uyanmaz Korhan'a mesaj atmıştım. Onu zor da olsa mahallenin çıkışında beklemesi için ikna edebilmiştim.

Buluşma yerine doğru ilerlerken bir yandan anneme mesaj atıyordum. İlayda'nın yanına gittiğime dair bir mesajdı. Anneme yazdıktan hemen sonra arkadaşıma yazdım. Mesajımı görmemişti ancak sorun yoktu, uyuyor olmalıydı. Uyandığında görürdü.

Köşeyi döndüğümde duraksadı adımlarım. Her bir zerreme kadar titredim heyecandan. Oradaydı, oradaydı ve beni bekliyordu. Arabanın kaputuna yaslanmış elindeki telefona bakıyordu.

Beni bekliyordu.

Derin bir nefes alıp devam ettirdim adımlarımı. Bakışları telefondan ayrılıp beni bulduğundan nabzım hızlandı. Doğrulup dikleşti. Gözlerinin içine baka baka ona doğru ilerledim. Bir geleceğimiz olması mümkün müydü sahiden? Mutlu, huzurlu bir gelecek...

Birkaç adımda karşısında durdum. Derin bir nefes alıp başımı kaldırdım gözlerine bakabilmek için. Gözlerimiz birleşti ve aramızda tuhaf, hissedilebilen bir elektrik oluştu. Ne yapacağımı bilemedim. Elimi uzattım ve "Merhaba." demekle yetindim.

Bu kadar derin bakmasaydı stresten dudaklarımı kemirmeye başlayabilirdim ancak bakıyordu işte. İçimi görür gibi bakıyordu. Her bir hareketimi görmek ister gibi...

Bu gibi avucumu saran sıcak eliyle tenim karıncalandı. Sadece elimi sıkmakla yetineceğini düşünmüştüm ancak yanıldım. Tuttuğu elimi kendine doğru çekerek sıkıca sarıldı. Beklemediğim hareketiyle duraksadım önce. Gözlerim kapandı ve derin bir nefes aldım. Kokusu doldu her bir zerreme.

"Hoş geldin." diye fısıldadı kulaklarıma doğru. Dediklerini ölçüp biçerken "Hayatıma..." diye ekledi. Gözlerim aralandı ve gözleriyle aynı olan gökyüzüne çıktı. Kollarımı beline sararak kabul ettim söylediklerini. Belki biraz erkendi ama değildi de... Çok tuhaftı hislerim.

Hem çok doğru gibi hissettirip hem de nasıl bu kadar yanlış hissettirebiliyordu?

Sırtımı okşaya okşaya geriye doğru çekildi hafifçe. Ellerimden tutup gözlerime baktı. "Hadi gidelim, üşüme daha fazla."

Minik bir tebessüm sundum ona. Başımı hareketlendirerek onayladım onu. Sağ elimi bırakmadan arabanın yolcu tarafına giderek kapıyı açtı. "Hadi güzelim, bin."

Açtığı kapıdan girip oturdum. Kapıyı nazikçe kapatıp kendi tarafına geçti. Kalbimin sesini dışarıdan duyulmasından korktum. Çünkü çok hızlıydı, çok... Çok uzun zaman sonra alışık olmadığım hisler sarmıştı etrafımı. Nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum. Afallamıştım.

Yanımdaki koltuk dolduğunda mahalleden çıkıp yola koyulmuştuk. Bir süre sonra "Nereye gidiyoruz?" diye sordum merakla. Biraz konuşup heyecanımı dindirmekti asıl amacım aslında.

"Nilüfer'de bir mekâna..."

Doğru yer, doğru zaman mıydı bilmiyordum ancak içimde yıllarca merak ettiğim bir şeyi sormak istedim o an. Bedenimi ona doğru döndürüp "Nilüfer'in senin için bir anlamı var mı?" diye sordum. Mahalledeki restoranın adı da buydu.

Sorduğum soruyla dudakları hafifçe kıvrıldı. "Ben küçükken İnci'nin adını Nilüfer koymalarını istemiştim hep." dedi bir an bile düşünmeden. "Ama babaannem İnci olacak demiş bir kere." Güldü seslice. Gülüşü melodi gibiydi. Hep dinlemek isteyeceğim bir müzik gibi. Bıkmadan usanmadan... "Çok üzülmüştüm o zamanlar. Sonra da büyüyünce içimde kalmaması için ilk çocuğuma bu ismi koydum. Bir yer açmak da Nilüfer ismi de anlık gelişen şeyler değildi yani." Duyduğum kadarıyla Almanya'daki yerinin adı da Nilüfer'di. Die Seerose...

"Ne güzel..." dedim gülümseyerek onu seyrederken.

Bakışları yoldan ayrılıp beni buldu. "Sen daha güzelsin." dedi uzun uzun bakarak. Yutkundum. Kaçırdım bakışları heyecanlandığımda.

Gülüşünü işittiğimde sağ tarafımdaki cama çevirdim yüzümü. Dudaklarımdaki minik tebessümü gizleye çalıştım ondan. Hoşuma gitmişti tabii ama o an bu sözleri beklemediğim için utanmıştım.

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

(30 Kasım 2024)

 

Nasıldı bölüm?

 

Aralarında böyle bir ateşkes olacağını tahmin eden var mıydı?

Sizce buluşmada neler olacak?

 

Korhan ve Dilara hakkında ne düşünüyorsunuz? İlk zaman ki düşünceleriniz hâlâ aynı mı?

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

sosyal medya hesaplarım:

senemeevren , ylafuguzaf

 

Bölüm : 30.11.2024 21:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...