Merhabalar.
Nasılsınız?
Bu bölüm, bu yıldaki son bölümümüz. Kitaptaki zamana yetişeceğiz gibi görünüyor böyle gidersek. Ders yoğunluğundan dolayı yazamıyorum, kusura bakmayın lütfen.
Ve lütfen yorumlarımızı, oylarımızı es geçmeyelim. En kötü kitapla ilgili birkaç cümleyle düşüncelerinizi yazın lütfen...
Keyifli Okumlar!
Şarkı: Buz Kırağı - Yıldız Tilbe
23. SAVAŞIRSAK KAZANIRIZ
"Derler ki bebek rahme ilk düştüğünde hissederdi kadın. Ben neden hissedememiştim?"
Hamileydim.
Bir rüya veya kâbus değildi.
Hamileydim.
Bana aitti peki ama neden benden bir parça gibi hissedemiyordum?
İstemiyordum.
Ben bebeği doğurmak istemiyordum.
Aslında bugün hastanedeyken varlığını öğrendiğim gibi aldırmam gerekiyordu, aldıracaktım da...
Ama...
Yapamadım. Bu aldırmayacağım demek değildi ancak bu kadar tazeyken her şey biraz sindirmek istedim öğrendiklerimi.
Ama yapacaktım. Bebeğimin katili olacaktım.
Onu doğuramazdım, onu saklayamazdım.
Korhan bunu bile bile benimle bir hayat isteyecek miydi?
İstemeyecekti.
Beni anlayışla karşılamasını beklemiyordum.
Aslında bunu ona bu şekilde söylemek değildi planım ancak çok gelmişti üzerime ve ağzımdan kaçırmıştım her şeyi. Hamile olduğumu... Şaşkındı, beklemiyordu. Benim gibi. Yüzünden anladığım tam da buydu ve ben, onu çok iyi tanıyordum.
"Nasıl?" diye oynadı dudakları şaşkınlıkla.
"Duydun işte." dedim önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi. Zaten öyle değil miydi? Onu aldırmayacak mıydım?
Üstümdeki elleri sıyrıldı bedenimden ardından birkaç adım sendeleyip arkasındaki koltuğa oturdu yavaşça.
Yerde kaldı bakışları uzun bir süre. Düşündü, sindirdi söylediklerimi. Bana asıllar gelen sürenin ardından başını kaldırdı ve ıslak gözlerimle birleştirdi.
"Hamilesin."
Yutkundum sertçe. "En kısa zamanda aldıracağım zaten endişe etme."
Söylediklerimin ardından kaşları çatıldı. "Endişe ettiğimi de nereden çıkardın?"
"Duyarlarsa..."
"Kimin ne söylediğinin sikimde olmadığını daha kaç kez söylemem gerek!" Bağırmamıştı ancak sesi sert çıkmıştı. Oturduğu yerden kalkıp bana doğru geldi bir adım. Geriye giderek uzaklaştım ondan.
"Benim umurunda ama!" dedim ses tonunu taklit ederek. "Ve asla planlarımda olmayan ufacık bir şeyin hayatımı mahvetmesine izin vermeyeceğim."
"Doğru düşünemiyorsun şu an."
Başımı hızla iki yana salladım. "Kararım kesin. Böyle bir felakete neden olamam. Bizim daha ilişkimiz oturmamışken bir çocuğumuzun olacağını nasıl söyleyeceğiz ailelerimize? Söylesene bizi kabul edip etmeyeceklerini düşünürken onu da öğrenirlerse ne düşünürler?"
"Sırf insanlar ne der diye bir canın sebebi mi olalım?" dedi bana inanamıyormuş gibi.
"İnsanlar dediğin bizim ailemiz."
"İstemezlerse bizde gideriz buradan. Ama bir bebeğin ölümüne neden olamayacağız." dedi ikimizin adına karar vererek. "Böyle bir şeye asla onay vermem. Sende şu an iyi düşünemiyorsun, bir anda böyle bir şeyle karşı karşıya kalman böyle düşünmeye itmiş seni. Kıyamazsın sen ona."
Gözlerim yaşardı. "Korhan..." dedim gözlerinin içine bakarak titreyen sesimle. Aramızdaki mesafeyi hızla aşıp sardı bedenimi kollarıyla. "Buna izin veremem." Yüzümü göğsüne yasladım.
"Şşt, tamam..." dedi nahif bir sesle.
Bir süre öyle sarılı kaldık. Ardından aklıma gelenlerle hızla ayrıldım ondan ve "Git lütfen annemler gelir birazdan." dedim geriye doğru giderek.
Baktı mavi gözlerime. Başını hafifçe oynattı. "Lütfen iyice düşün olur mu? Pişman olacağın bir şey yapma."
Sustum, hiçbir şey söylemedim. Yanımdan geçerken yanağımdan tutup başımın üstüne bastırdı dudaklarını. "Seni çok seviyorum."
🌿🌿🌿
Sessiz gözyaşlarım yastığıma dökülürken avuçlarımı dudaklarıma bastırdım. Dünden beri odamdan bir kez olsun çıkmamıştım. Okula da gitmemiştim. Sadece ağlamıştım. Aptallığıma ağlamıştım. Gözyaşlarım hiç son bulmayacak gibiydi. Kalbim çok acıyordu.
Yorganın altındaki elim karnımın üstündeydi ve bunu fark eder etmez çektim hemen. Doğruldum yataktan. Derin bir nefes alıp verdim sakinleşmek için. Tutamadığım hıçkırıklarım kendini belli etti. Elimi yüzüme kapatıp ağladım. Sessizce... Kimse duymamalıydı. Sorarlardı ve asla bir cevap veremezdim. Kimse duymamalıydı.
Omuzlarım sarsıldı, bir süre ağlamaya devam ettim. Çalan kapıyla birlikte içimi büyük bir korku kapladı. Annem dükkânda abimse Nilüfer'deydi. Geriye babam kalıyordu. "Dila'm... İyi misin kızım? Geçti mi bulantın?"
Boğazımı temizledim. Sesim düzgün çıkmalıydı. "İyiyim baba." dedim sadece. Kapının kilitli olduğunu bildiğimden rahattım.
"Akşam abinlere gideceğiz yemeğe. Madem hastaneye gitmiyorsun o baksın bari neyin varmış bi." diyen babamla içimi büyük bir korku kapladı.
"Gerek yok baba iyiyim ben." diye atıldım hemen.
"Dünden beri hiçbir şey yemedin."
"Uyudum ya geçti." Uyumadım ve geçmedi, geçmeyecek. "İyi şimdi, birazdan aşağı iner yerim bir şeyler."
Kapının kolu indi ama açılmadı. "Açsana şu kapıyı bir bakayım sana."
"Üstüm başım dağılmış, çıkamam böyle. Sen in aşağı beş dakikaya geliyorum bende."
"Tamam ama acele et dışarı çıkacağım ben."
Merdivenlerden gelen sesle gittiğini anlamıştım. Yatakta ağlayarak hiçbir şey yapamazdım. Abimin bakması için bir neden olmamalıydı, iyiydim ben. Kontrol etmemeliydi beni. Böyle bir şeye için veremezdim.
Üzerime toparlamış görüneceğim bir şeyler giyinip odadan çıktım. Banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp kaldırdım başımı. Gözlerim içi kıpkırmızıydı. Boğazıma tekrardan bir yumru oturacağını hisseder hissetmez derin bir nefes alıp çektim bakışlarımı gözlerimden. Banyodan çıktıktan sonra odama geçtim tekrardan. Birkaç bir şey sürdüm yüzüme iyi görünmek için.
İyi göründüğümden emin olduktan sonra aşağı indim. Salonda oturan babam beni fark eder etmez ayağa kalktı. "Allah'tan beş dakika demiştin kızım." diye tiye aldı beni gülerek.
Bakışları yüzümde gezinirken bana doğru birkaç adım attı. Üstü başı hazırdı dışarı çıkmadan beni görmek için bekliyordu. Sahte bir tebessümle "Bak işte iyiyim ben boşuna bekledin." dedim ikna edici konuşmaya gayret göstererek.
Bakışları tepeden tırnağa dolandı üzerimde. "İyi görünüyorsun. Miden nasıl?"
Yeter baba, hatırlatıp durma artık.
"Çok iyi, turp gibi açıkmışım. Bir şeyler yemem gerek hemen." Abartıma gülerek karşılık verdi.
"Sakın es geçme, yemeğini ye." dedi ve başımın üstüne bastırdı dudaklarını. Yanımdan geçip gidiyordu ki "Mide ilacı bırakmıştı annen mutfağa onu da iç mutlaka." dedi ve gözlerime takıldı bakışları. "Gözlerin kanlanmış."
"Çok uyudum ya ondan olmalı." diye uydurdum bir bahane.
Durmadı üstünde çok. Tekrardan öptü başımdan. "Hadi Allah'a emanet." deyip çıktı salondan, sonra da evden.
Kapı sesiyle birlikte koltuğa bıraktım bedenimi. Ensemi koltuğun sırtına yaslayıp tavana diktim gözlerimi. Gayriihtiyari karnımda duran elimle kapattım gözlermi ve alt dudağımı içe kıvırdım. Elim karnımda durdu öylece. Şakaklarıma kayan ılık yaşla titrek bir nefes çektim ciğerlerime.
"Özür dilerim." diye hareketlendi dudaklarım. Karnımdaki elim sesimle birlikte hareketlendi. "Çok özür dilerim." Onu doğurmak gibi bir ihtimal bile söz konusu olamazdı. Böyle bir ihtimali aklımın ucundan bile geçiremezdim.
Keşke hiç yaşanmasaydı o gece. Ufacık bir hatanın sonucu bu kadar sarsıcı olmasaydı keşke.
Keşke...
Keşkelerle dolu bir hayat istemediğim için bir kez olsun hislerimi Korhan'a itiraf etmeyi düşünmemiştim. Beni reddeteceğini bildiğimden kalbimin kırılmasına göz yumamamıştım. Sonrasında aynı şekilde devam edemeyecektik çünkü ilişkimize. Ve birinin öğrenmesi demek herkesin öğrenme ihtimali olduğu anlamına gelirdi. Ailelerimiz öğrenirse uzaklaşacaklardı. Onlar birbirlerinden uzaklaşmasalar bile beni ya da onu buradan uzaklaştıracaklardı.
Korhan'ın hiçbir suçu olmamasına rağmen doğup büyüdüğü yerden benim yüzümden gönderilecekti belki de.
Bir sürü ihtimaller vardı ve ben sonrasında keşke dememek için ona duygularımı açıklamamıştım.
Bir şekilde öğrenmişti. Aldatılmıştı ve gitmöişti. Döndüğünde bana karşı bş olmadığını söylemişti. Asla olmaması gereken bir gece yaşamıştık. Keşke yaşamasaydık.
Keşkelerden kaçmıştım ama yine de onlarda tutuklu kalmıştım.
Çalan zille sıkıntılı bir nefes aldım. Yavaşça araladım gözlerimi. Elimi karnımdan ayırıp yüzümü sildim. Salondan çıkıp dış kapının önünde durdum. Babam olmalıydı ancak dün geceki gibi olmaması için kapının dürbününden baktım. Babam değildi.
Oydu, Korhan Ali.
Evi gözetlemiş olmalıydı, babam çıkar çıkmaz kapıya dayanmasının başka bir cevabı olamazdı.
"Aç lütfen, içeride olduğunu biliyorum." Bakışlarım dürbünün ardındaki bakışlarıyla kesişir gibi oldu. Hızla uzaklaştım kapıdan.
"Git lütfen." dedim çatlak sesimle.
"Dilara sadece konuşalım..."
Kestim sözünü. "Git dedim konuşmak istemiyorum." Kapının tam tersi istikametinde koşup merdivenlere yöneldim. Odama girer girmez sertçe kapattım kapıyı. Bedenimi yatapa bırakıp kapattım gözlerimi.
Konuşmak istemiyordum. Ne söyleyeceğini biliyordum, aklımı karıştırmasına izin veremezdim. Dün gece söyledikleri ziihnimde dönüp durmuştu sürekli. Biraz daha konuşursa ikna olmaktan korkuyordum. Böyle bir ihtimal bile olmamalıydı, o bebeği doğuramazdım.
Zil birkaç kez daha çalmıştı ancak konuşmak istemediğime ikna olmuş olsa gerek durmuş ve bir daha çalmamıştı.
🌿🌿🌿
"Dilara hâlâ uyuyor musun sen?" diye konuşan annemle aralandı gözlerim. Yine mi uyuyakalmıştım?
Kapının açılmasıyla içeri girdi. Yataktaki bana baktı. "Baban iyi olduğunu söylemişti?" diye sordu yatağa yaklaşarak. Parmakları alnıma dokundu. "Ateşin yükselmiş yine."
Henüz yeni uyandığım için kendime gelmeye çalıştım. Anlamaya çalıştım söylediklerini. "İyiyim ben," dedim. "Yatağın içinde olduğumdan sıcakladım biraz o kadar."
"Babanı da böyle mi savdın başından?" dedi sinirlenerek. "Kalk hadi hastaneye gidiyoruz." Sesi itiraz istemez tondaydı.
"Gerek yok anne gerçekten..."
Enseme sardı kollarıyla bedenimi kaldırmaya çalışırken "Gidiyoruz dedim, konuşma daha da." dedi ve doğrulttu beni yatakta.
Gidemezdik. Böyle bir şeye izin veremezdim, bu sonum olurdu. Yataktan kalkarken "Anne..." dedim yorgun bir sesle.
Gözlerime baktı. "Ne kadar kötü göründüğün farkında değilsin." dedi beni süzerek. "Zehirlenmiş bile olabilirsin ama ısrarla gitmek istemiyorsun hastaneye. Neden?" Ancak hastaneye gidersem durdurabilirdim annemi.
Tek sorun annemle gidecek olmamdı. Eğer gelmeyecekse hastaneye, benim de gitmemde bir sorun olmazdı. Ve ben o kadar berbat bir durumun içindeydim ki kimseye anlatamazdım gerçeği. Durumdan haberdar olan tek kişi oydu. Hiç istemiyordum ancak mecburdum. O hastaneye Korhan'la gidebilirdim sadece.
"İyi, tamam gidelim." dedim pes ederek. Rahat bir nefes verdi. "Üstümü değiştirip geliyorum in sen."
"Tamam, bende babanı arıyorum gelsin o zamana kadar."
"Gerek yok," dedim kolundan tutarak. Kaşları çatıldı. "İşi vardı onun ondan..."
"Kızından önemli mi?" diye böldü beni kızgın bir sesle.
"Babamın gelmesine gerek yok anne. Taksiyle gider geliriz biz. Hem akşam abimlere gitmeyecek miydik biz? Velveleye vermeye ne gerek var? Gider geliriz hemen zaten. Oraya geçeriz sonra da."
İkna olmuş olsa gerek "Çabuk ol." dedi ve çıktı odadan.
Birkaç saniye öylece durup baktım kapanan kapının arkasından. Yalanların ortasında kalmıştım. O kadar yakan söylüyordum ki ağzımdan çıkan beş cümleden yalnızca biri doğru gibi geliyordu sadece. Ondan da şüpheliydim.
Zihnimi toparlamaya çalıştım. Sakinleşmeye... Mantıklı düşünmeye...
Komodinin üstündeki telefonu elime alır almaz üçlü hanleri bulan cevapsız çağrılarıyla karşılaştım. Dünden beri elime hiç almadığım için birikmişlerdi ancak bu kadarı eper şaşırttı beni. Kayıtlı olan isim çekti dikkatimi. Sevgilim... böyle kaydetmiştim onu iki hafta önce.
Vakit kaybetmeden tıkladım üstüne ve kulaklarıma götürdüm telefonu. Birkaç saniye içinde açıldı ve rahatlayan sesini duydum. "Dilara..." diye açmıştı çağrımı.
Boğazıma takılan yumru büyüdü, büyüdü; yutkunamadım. "Neredesin?" Diyebildim sadece çatallı sesimle.
"İyi misin? Bir şey mi oldu?" Endişeli sesiyle sordu art arda sorularını.
"Ben iyiyim ama annem hastaneye götürmek için ısrar ediyor." dedim durumu açıklamaya çalışarak. Neden aradığımı... "Buraya gelmen gerekiyor." diye devam ettimm sözlerime.
"Nilüfer'deydim. Beş dakikaya gelmiş olurum." Söylediklerinin ardından hiçbir şey söylemeden kapattım telefonu. Yardımına ihtiyacım vardı ve bana yardım etmek zorundaydı, bu kadar. Daha fazlası olamazdı. Ben o bebeği doğuramazdım, o da bunları unutup benimle bir hayat kuramazdı.
Üzerimi değiştirdikten sonra aşağı indiğimde annemi kapıda hazır bir şekilde buldum. Annemi gelmemeye nasıl ikna edecektik bilmiyordum ancak gelmesi mümkün değildi. Beni görünce "Nihayet," dedi ve dış kapıyı açıp çıktı evden. Botları giyerek çıktım hemen bende ardından.
Bahçe kapısından çıkar çıkmaz sokağı taradı gözlerim, görünürlerde yoktu henüz. Kapının önünde dikilen annemin yanına geçtiğimde taksiden önce Korhan'ın gelmesinden başka bir dua edemedim.
Bakışlarım ayaklarıma düştüğünde stresten parmaklarımla tırnaklarımı soyduğumun farkında değildim. Kulaklarıma dolan araba sesiyle annemin sesi birbirine karıştı.
"Ali'nin arabası değil mi o?"
Bakışlarımı yerden kaldırıp baktım neden bahsettiğine. Gördüğüm kişiyle derin bir nefes aldım. Gelmişti. Korhan...
"Evet, o." diye yanıtladım annemi, sanki onu beklemiyormuş gibi sakince.
Korhan arabadan iner inmez birkaç adımda yanımıza geldi ve başını hareket ettirerek selam verdi. "Hanımlar nereye böyle?" diye sordu bakışlarını annemde tutarak. Neyseki bir açık vermemişti. Annem ufacık bir şeyden şüphelenirse geri dönüş olmazdı.
"Dila toparlayamadı da bir hastaneye gidelim dedik. Serum falan taktırırız..."
Korhan'ın bakışları bana çevrildi ve kontrol eder gibi inceledi kısa bir süre. "İyi düşünmüşsünüz, hadi atlayın da bırakayım sizi."
"Gerek yok oğlum, işlerini hallet sen. Taksi gelir birazdan." diye reddetti annem.
Endişeyle "Binelim işte anne. Üşüdüm ben, taksi gelene kadar daha kötü olurum." diye atıldım hemen. Annem gelecekse bile hastanede onu oyalaması gereken biri olmalıydı. İkimiz tek gidemezdik.
Annem sözlerime acımış olmalıydı ki düşünmeden kabul etti. Benim için arabanın arka kapısını açan Korhan'la kesişti gözlerimiz. Kısa ama çok manidar bir bakışmaydı. Yerime geçtiğimde annem öndeki yerine oturmuştu. Korhan'ın sürücü koltuğuna geçmesiyle araba hareketlendi.
Henüz sokaktan çıkmamıştık ki telefon sesi doldurdu arabayı. Annemin telefonuydu. "Ay ben Melek kızıma haber vermeyi unuttum." diye yakınarak açtı telefon. Telefonu geçen hafta bozulmuştu ve yalnızca hoparlörle konuşabildiğinden Melek'in "Sedef Teyze ben başlayayım mı sen gelene kadar?" diyen sesini hepimiz duymuştuk.
Akşam abimlere gidecektik ve sanırım annem yardıma gidecekti, gitmeliydi. "Kızım ben sana haber etmeyi unuttum biz şimdi hastaneye gidiyoruz, Dila biraz rahatsızlandı."
"İyi mi nesi var?"
"İyiyim yengelerin birtanesi, ufak bir şey sadece." Epey ufak...
Aynadaki bakışlara kaydı gözlerim. Mavi gözleri o kadar dikkatliydi ki yutkunarak kaçırdım bakışlarımı.
"Kusura bakma kızım. Seni de öylece...."
"Anne geçerken bırakalım istersen abimlere, yalnızda da değilim zaten." dedim annemin sözünü keserek. Ancak bu durdururdu annemi.
Birkaç saniyenin ardından "Olur mu ki öyle..." dedi karışık bir hâlde. Normal bir vakitte bu söz konusu bile olmazdı ancak Melek'e söz verdiğinden onu öylece bırakmak istemiyordu. Evlatlarından ayırmıyordu çünkü onu.
"Osmanlara mı bırakayım seni hala?" diye sordu Korhan.
"Sedef teyze ben bilmediğimden aradım, siz hastaneye gidin, Dila'nın sağlığı daha önemli." Bunu içtenlikle söylediğinden hiçbir şüphem yoktu ancak işimi baltalıyordu sözleri.
"Beni Osman'ıma bırakıver oğlum." diyen annemle derin bir nefes aldım.
Korhan arabayı abimlerin evinin önünde bıraktığında annem, "Dila sana emanet Ali. Sakın dinleme onu sen, hastayken hiç çekilmiyor. Doktor ne derse tamam de." dedi ve vedalaşıp indi arabadan.
Hem iyi hem de kötü olmuştu. İyi olmuştu çünkü annemle hastaneye gitmekten kurtulmuştum ve kötü olmuştu çünkü Korhan'la hastaneye gitmek zorunda kalmıştım.
🌿🌿🌿
Annem gittikten sonra sessiz bir yolculuk geçirmiştik. Bir ara ben konuşmuştum sadece. Daha doğrusu bir cümle kurmuştum. Okulun yakınlarındaki hastaneye gitmek istediğimi söyleyip susmuştum. O da hiçbir şey söylemeden başıyla onaylamıştı beni.
Yarım saatlik bir yolculuğun ardından araba hastanenin önünde durdu. Kapının kulpuna uzandığım sırada "Dilara..." diye seslenen sesiyle duraksadım. Omuzlarımın üstünden dönüp baktım. O da bedenini arkaya çevirmişti.
Gözlerimin içine baktı uzunca. "İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim." diye karşılık verdim tarazlı sesimle. Elinin havalandığını gördüm ve hemen ardından alnıma dokunduğunu... Kısa bir süre durdu. "İyiyim dedim." Geriye doğru götürdüm bedenimi. Kapıyı açarak indim.
Sonrasında geldi ve hiçbir şey söylemeden elimden tutarak hastanenin girişine yöneldi. Şaşkınca bakakaldım. "Bıraksana elimi," dedim kısık sesimle. İçeri girdik. Danışmadan sıra aldık ancak yine de elimi bırakmadı. Ta ki bekleme yerine oturana kadar...
Bekleme yerinde epey durduktan sonra aşağı inip ikimize de sıcak çay almıştı. Üstüne bir bardak daha çay içmiştim ancak hâlâ sıram gelmemişti.
Yan yana oturuyorduk ancak bir temasımız yoktu. Bunun farkına vardığım an buydu çünkü elimin üstünde hissettiğim sıcaklık onun avuçlarıydı ve bu fark edilmeyecek gibi değildi. Elimden tutarak yaklaştı yanıma.
Bakışlarımı çekinerek ona çevirdiğimde "Güzelim." dedi sonrasında birçok şey söyleyeceğini belli eden ses tonuyla. Derin bir nefes aldım.
Konuşmasına müsaade etmeden "Bunun senin içinde kolay olmadığının farkındayım. Ama beni anlamalısın. Onu doğuramam." dedim kendimden nefret ederek. "Bu ikimiz içinde oldukça beklenmedikti." Alayla karışık acı dolu bir tebessüm peyda oldu dudaklarımda. "Baksana bugün bile..." Gözlerim doldu, sesim titredi. "Bugün bile annem ufacık bir şey sezmesin diye kaç yalan söyledik."
"Sen söyledin." dedi suçlayıcı bir şekilde araya girerek. "Sen bana evet de... Bu akşam karşılarına çıkmazsam şerefsizim." Sertçe yutkundu ve avuçlarının arasındaki ellerimi dizlerine götürdü. Sesini yumuşatarak devam etti. "Kollarını açarak beklemediklerinin bende farkındayım birtanem. Ama..." Bir elimi bırakıp karnıma yasladığında nefesim kesildi. Nabzım hızlandı. "Savaşırsak kazanırız."
-BÖLÜM SONU-
(26 Aralık 2024)
Dilara'nın bebeği istemeyeceğini tahmin eden var mıydı?
Ve sizce Korhan'a cevabı ne olur!
Sormak istediğiniz veya merak ettiğiniz bir şey varsa buraya yazabilirsiniz...
İyi seneler dilerim herkese...
Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.
sosyal medya hesaplarım:
senemeevren , ylafuguzaf
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
45.39k Okunma |
3.18k Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |