43. Bölüm

24. Yarası Saklım

Senem Evren
senemeevren

 

Merhabalar.

Nasılsınız?

Bir süredir bölüm atamadım derslerimden dolayı. Ama şimdi buradayız, kaldığımız yerden devam...

 

Ve lütfen yorumlarımızı, oylarımızı es geçmeyelim. Pasajlarda yorumlarınızı okumak inanın yazmak için güç oluyor bana. O yüzden yorum yapmadan geçmeyelim lütfen.

 

Keyifli Okumlar!

Şarkı: Sana Güvenmiyorum - Dedublüman & Aleyna Tilki

 

 

24. YARASI SAKLIM

 

"Bana, güvenmemeyi sen öğrettin."

Savaşırsak kazanırız...

Buna gücüm var mıydı?

Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki... Her şey üst üstte gelmişti ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Karnımın üstündeki elleri düşünmemi daha da zorlaştırıyordu. Mavi hareleriyle birleştirdim bakışlarımı.

Okşar gibi hareketlendi elleri. Yutkunamadım. Ellerim titredi. "Ben..." dedim nefes nefese. Epey koşmuş da yorulmuş gibi çıkmıştı sesim. "Yapamam..."

Bunu demiştim ki karşımızda açılan kapıyla ikimizinde bakışları oraya çevrildi. Kurtulmuştum, ne diyeceğimi bilememiştim, sağlıklı düşünemiyordum. İyice düşünmeliydim. Sonucu her ne olursa olsun bir başkısını suçlamak istemiyordum. Onu suçlamak istemiyordum. Benim kararım, sonucuna katlanmalıyım demeliydim.

Adımın söylemesiyle devam etmeyeceğimizi anladık. Ayağa kalktığımda önce avucundaki elim sonrada karnımdaki elinden ayrıldı tenim. Hemen arkamdan kalktı o da. Doktorun odasına girmek üzereyken arkama dönüp durdurdum onu.

Doktor kontrol edecekti ve ultrasona girme ihtimalim vardı. Ben bunu kaldırabilirdim, çünkü istemiyordum o şeyi ancak Korhan'ın görmemesi gerekiyordu. Bağlanırsa her şey onun için daha da zorlaşırdı.

"Sen gelmesen?" dedim gözlerinin içine bakaraken. Çekingen çıkmıştı sesim.

"Neden?"

"Çünkü onunla bağ kurmanı istemiyorum." dedim dürüstçe.

Uzun uzun baktı gözlerime. "Sen..." dedi beni gösterip. "Karnında taşıyan sensin. Sen kurmadıysan bende kurmam."

Söyledikleri taş olup oturdu boğazıma. Yutkunamadım. Dudaklarım titredi. İçeri girmeliydim. Yalnız bir şekilde. "Ama ben onu istemiyorum."

Kalbimden küçük bir sızı yayıldı bütün vücuduma, taş kesildim. O sözleri ben söylemiştim ancak kendimden nefret ederken buldum kendimi. Utandım. Sadece karşımdaki adamdan değil, o minik şeyden de utandım. Henüz ufacık bir tohumdu ancak neden onu kırmışım gibi hissetmiştim. Şimdiye kadar istemediğim ortadaydı ancak ilk kez böylesine netti sözlerim.

Karşımda sözlerim yüzünden kal gelen adama arkama dönüp odaya girdim. Kapıyı kapatmak için arkama döndüğümde göz göze geldik. Bakamadım gözlerine, kaçırdım bakışlarımı ve yüzüne baka baka kapattım kapıyı. Gözlerim örtündü ve ılık bir yaş aktı yanaklarıma. Boştaki elim yumruk oldu. Canım yandı.

"Dilara Işık siz misiniz?" Arkamdaki doktorun sesiyle toparladım kendimi hızlıca.

Ona doğru dönerek başımı oynattım. "Benim."

Eliyle masanın benim tarafımdaki sandalyelerinden birini gösterip "Şöyle buyrun." dedi nazikçe. Bir kadındı.

Gösterdiği yere adımladı ayaklarım ve oturdum. Bir yandan tırnaklarımla oynuyor diğer yandan ayağımı sallıyordum. Bunları yaptığımın farkında bile değildim. Ta ki... Ta ki doktor hanımın "İyi misiniz Dilara Hanım?" diyen sesini işitmemle fark etmiştim kendimi. Ne kadar stresli olduğumu.

"İyiyim." dedim sadece.

Gülümsedi hafifçe. "Dün kan vermişsiniz ancak sonucu dinlemeden çıkıp gitmişsiniz." dedi meraklı sesiyle.

Ne söyleyeceğimi bilemedim. "Beklemediğim bir şeydi çünkü."

"Gebeliğiniz mi?" Doktor hanımın sorusu bir tokat etkisi yarattı. Gebe. Her şeyi bilmeme rağmen neden böyle hissediyordum? Sanırım yirmi dört saat her şeyi kabullenmek için yeterli bir süre değildi.

"Evet. Beklediğim bir durum değildi de..."

"Henüz bir aylık olduğu için beklememeniz çok normal. Anlayabiliyorum sizi."

Tebessüm etmeye çalıştım, olmadı. Kalbimde tuhaf bir ağırlık vardı.

Karşımdaki kadının bakışları önündeki kâğıtlara indi ve sonrasında dudaklarını araladı. "Sonuçlarınız pek iyi görünmüyor ancak vitamin takviyeleriyle sonuçları istediğimiz seviyeye getirebiliriz." Yutkundum sertçe. İyi değildi. Durumu.

Bakışlarımı kaçırdım. "Vitaminlere gerek yok." dedim titreyen sesimle.

"Nasıl?" dedi anlamamış gibi.

"Kürtaj yapacağım." dedim uzatmadan. Bakışlarımız kesişti.

Hiçbir şey söylemedi. Kısa bir sessizliğin ardından "Acele karar vermemenizi öneririm. Henüz zamanınız varken pişman olmamak için iyi düşünün." dedi yardımcı olmak isteyerek. "İsterseniz ultrasona alayım sizi, değişir belki fikriniz?"

"Yok," dedim korkuyla. "İstemiyorum."

"Peki babası?" diye sorunca yutkundum. "Gebeliğinizi biliyor mu?

"Kendisinin durumdan haberi var." diye açıkladım. Sesim kısıktı.

"Peki ya izni?"

Ne düşündü bilmiyorum ancak sorduğu sorular içimdeki sıkıntıyı mümkünmnüş gibi daha da büyüttü. "Evli değiliz." dedim durumu kavraması için. "Bebek planlarımızın arasında hiç yoktu, ikimize de sürpriz oldu."

"Kendisi nerede?" Kapının ardındaydı.

"Burada," dedim kısıca. "Dışarıda bekliyor."

Anlayışla salladı başını. "Bakın," dedi masaya doğru eğilerek. "Ne kadar çiftin olumlu sonuç vermesi için çeşitli yardımlara başvurduklarını tahmin edemezsiniz. Şimdi elinize bu fırsat geçmişken kendinize aceleci davranmamanızı öneririm." Bakışları kapıya değip bana çevrildi.

"Kararım kesin, kürtaj yapacağım." dedim net bir dille. Elim yumruk oldu. Dudaklarımı kemirmeye başladım.

"Babasını içeri çağırabilir miyim?" diye sordu bir anda. Kalakaldım. Ne diyeceğimi bilemedim.

"İstemiyorum." dedim çatallı sesimle.

Yavaşça hareketlendirdi başını. "Henüz gebeliğin dördüncü haftasında olduğumuzdan kürtaj için on gün bekleminizi öneririm."

"Yarın," dedim içim daralırken. Nefes almaya ihtiyacım vardı, daha fazla bu odada kalamazdım. "Yarın bu işi halledelim lütfen." diye devam ettim ıslak gözlerimle. "Ailemin haberi yok, olmamalı da... Anlatabiliyor muyum?"

Doktor asıl sorunun bu olduğunu anladığında anlayışla baktı gözlerime. "Sizi anlıyorum ancak istemediğimiz sonuçlarla karşılaşabiliriz. Gebeliğin altıncı haftasından sonra kürtaj sağlıklı sonuçlar verir. Bunu söylemek zorundayım."

"Bütün sorumluluk benim. Yarın bu iş bitsin." dedim sol gözümden yaşan akı hissetmemle silmem bir oldu.

Aslında bugün de halledebilirdik ancak kapının ardında o vardı. Ve o buradayken böyle bir şey yapamazdım. İzin vermezdi. Kararı bana bırakmıştı ancak göz göre göre müsaade etmeyeceğini bilecek kadan tanıyordum onu.

Kendimi tanıyamaz hâle gelmiştim.

Doktora söyleyecek bir şey bırakmamıştım. Yarın için randevulaştıktan sonra çıkmıştım odadan.

Kapının hemen karşısındaki duvara yaslanmış bir şekilde ayakta bekleyen adamın açılan kapıyla gözleri aralandı ve benimkilerle birleşti. Baktı öylece. Uzun bir süre baktı. Gözlerimin ıslandığını hissettiğimde bakışlarımı kaçırıp koridora çevirdim. Ve asansörlere doğru yürümeye başladım.

Arkamdan gelen adım sesleriyle gözlerim kapandı ve yanaklarımdan çeneme doğru ılık birkaç yaş kaydı. Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladım. Birkaç dakika içinde kapılar açıldı ve kalabalık denmeyecek dolulukta olan kabine bindim. Korhan hemen yanımdaki boşluğa geçtiğinde bir an olsun bakamamıştım.

Otoparkın olduğu kata geldiğimizde bizimle birlikte iki kişi daha kalmıştı asansörde. Kapılar açıldı ve sessizce indik asansörden, bineceğim arabayı aradı bakışlarım.

"Buradan." dediğini işittim mesafeli ses tonuyla. O an değdi ona bakışlarım. Yutkunarak oynattım başımı ve arkasından ilerledim. Kapıları açtı anahtarıyla. Ben yolcu koltuğuna o da şoför koltuğuna geçtiğinde aramızda sessiz bir antlaşma imzalanmış gibiydi.

Hastaneden çıktık. "Reçeten nerede?" diye sordu aynı ses tonuyla. Mesafeli. Direksiyonu çeviren eline indi bakışlarım, uzun süre bakamamıştım ona çünkü. "Reçete diyorum."

"Yazmadı." dediğimde yoldan ayırıp bana çevirdiği gözlerinin ağırlığını hissettim üzerimde ve mavi gözlerine çıkardım onunkiyle aynı renk olan gözlerimi.

Acaba onunda mı gözleri mavi olurdu?

Düşünme, Dilara. Düşünme.

"Yazmadı mı? Nasıl yazmadı?" diye sordu kızgın çıkan sesiyle.

"Hasta değilim." diye açıklama yaptım.

"Hastasın!" Siniri reçete değildi, biliyordum.

"Hayır, hamileyim sadece!" diye düşünmeden karşılık verdim ona. Donuklaşan bakışlarını yola çevirdi. Sustu sonrasında. Konuşmaması işime geldiğinde başımı yanımdaki cama çevirip yasladım.

Yol akıp gittiğinde düşücelerimin arasında kayboldum. Yarını düşündüm, bu geceyi düşündüm. Yarına kadar düşüneceğim şeyleri şimdiden düşünmeye başladığımı fark ettim. Aldıracaktım, küçücük bir canın sonu olacaktım. Düşüncesizliğimin bedelini savunmasız bir candan çıkaracaktım. Gözlerimden akan yaş, yasladığım cama düşünce dudaklarımın arasında kısık bir hıçkırık kaçtı.

Ama...

Başka çarem yoktu ki...

Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım, duyulmaması için büyük bir çaba gösterdim. Avuçlarıma bastırdığım tırnaklarım kanattığımı bile bile daha da sert bastırdım. O an bir şey oldu.

Aniden duran arabayla öne doğru savrulurken korku ve şaşkınlıkla avuçlarımı torpidoya yaslamak istedim ancak önümdeki kolun karnıma sarılmasıyla yetişemedim. Omuzlarımın üzerinde ona çevrildi gözlerim. Belime sarılan eliyle bedenimi kendine doğru çekip sıkıca sarıldı.

Bunlarım hepsi birkaç saniye içinde gerçekleşmişti ve zaman algımı kaybetmişim gibi kalakaldım kollarında. Bir eli sırtımda diğer eliyse ensemdeydi. Başımı göğsüne yaslamıştı.

Dudaklarım büküldü. Yanlarda duran ellerim yumruk oldu. Derin bir nefes aldım, kokusu burnumun direğini sızlattı. Dün sabahı anımsadım. Günler sonra onu görecek olmanın heyecanıyla yanıp tutuştuğum dünü anımsadım. Ne kadar özlediğimi...

"Geçicek..." diye fısıldadı kulaklarıma doğru. "Sana söz birlikte aşıcaz bu günleri. Senelerdir hayalini kurduğun o anların hepsini yaşayacağız."

Yüzümü göğsüne sürttüm. Bir kolum gayriihtiyari sırtına sarıldı. Gözümden akan yaşlar siyah kazağına bulandı. Omuzlarım sarsıldı ve tutamadım kendimi. Sessizce ağladım kollarında. Yarından sonra bunu yapamayacaktım. Beni hiçbir zaman affetmeyecekti.

Bir süre durduk öyle. Kollarının arasında olmak öyle iyi gelmişti ki... Hafifçe geri çekildiğinde yüz yüze geldik. Ensemdeki eli yanağıma yaslandığında yüzümü sağ dğru eğdim. Başparmağı tenimi okşarken şakaklarımdan kayan yaş eline karıştı.

"Ağlama güzelim. Yapma böyle." dedi gözlerime bakarak. Burnumu çektim refleksle. Dudaklarında oluşun minik kıvrıma kaydı bakışlarım. "O kadar güzelsin ki..." Bakışları bütün yüzümde gezindi. Gözlerimde, kırmızı olduğundan emin olduğum burun ucuma... Son durağı dudağım olduğunda yutkunamadan edemedim.

Gözleri gözlerime çıktı. İzin ister gibi baktı gözlerime. O kadar istiyordum ki bunu... Ama... Yapamazdım. Yarın için kararım bu kudar kesinken ona bunu yapamazdım.

"Gidelim mi artık?" dedim ağladığım için kısık çıkan sesimle. Bakışlarındaki yenilgi kalbimi acıttı. Başını hafifçe hareketlendirip dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerim örtündü, kokusunu soludum derince. İnip kalkan göğsünde onunda derin bir nefes aldığını anladım.

Sonrasında geri çekildi ve arabayı çalıştırdı.

🌿🌿🌿

Mutfaktaki masada oturmuş uzaklara dalmıştım, derin düşüncelerdeydim. Korhan'la birlikte abimlere gelmiştik. Yemek için ufak bir telaş vardı mutfakta. Annemin ve Sema teyzenin ısrarlarıyla elimi bir şeye sürmemiştim. Mutfaktaki sandalyelerden birine oturmuştum ancak iyi mi yapmıştım emin değildim. Ağır kokan yemekler midemi bulandırmaya başlamıştı.

Salona geçip oturmalıydım ancak babamla o aynı ortamdayken bunu yapmaktan çok çekiniyordum. Önünde sonunda aynı masada oturacaktık ancak elimden geldiğinde bunu ertelemeye çalışıyordum.

Abimler bizi ve dayımları çağırmıştı yemeğe sadece. Bu yüzden salonda babam, dayım, abimler ve o vardı sadece. Gidersem babamın sorgusuna da hazır olmalıydım ve ben hiç hazır değildim buna. Doktorun ne söylediğini, ilaçlarımı alıp almadığımı... Birçok soru soracaktı ve hiçbirinin cevabını veremezdim. Yüzüne baka baka yalan söylemek de istemiyordum. En büyük hatayı ben yapmamışım gibi...

Daldığım yerden annemin seslenişiyle sıyrıldığımda başımı kaldırıp baktım ona. "Dila, hadi içeri geçelim yemekler hazır."

"Hiç aç değilim..." demiştim ki, "Aaa ama olmaz öyle aç aç, kalk hadi." diye böldü beni Sema teyze. Onunda yüzüne bakamıyordum.

İstemeye istemeye kalktım sandalyeden. Hep birlikte salona geçerken en arkalarındaydım. Yemek yiyecek gibi değildim ancak üzerime gelmemeleri için o masaya oturup birkaç bir şey atıştırmalıydım.

Salondan içeri geçtiğimizde babamlarda oturdukları koltuklardan kalkıp yemek masasına geçtiler. Masanın bir başına babam diğer başına da dayım geçtiğinde çaprazlarına eşleri oturdu. Annemle Serhat abimin arasındaki boşluğa geçtim hemen.

Hemen karşımızda Melek, abim ve Korhan vardı. Kimseyle göz teması kurmadan tabaıma hafif birkaç salata aldım. Midemi daha kötü etmeycek birkaç bir şey daha aldığımda diğeri de yemeye başlamışlardı.

"Kızım ne oldu? Ne dedi bugün doktorun?" diyen babamla boğazımdaki yemek büyüdü. Zorlukla yuttum ve başımı kaldırıp yüzüne baktım. İfademi düz tutmaya çalıştım, karşımda oturan onunla da göz göze gelmemeye...

"Mevsim geçişiymiş." dedim sadece.

"Neyin var kızım?" diye araya giren dayımla alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Umarım uzatmadan kapanırdı konu.

"Kendine iyi bakmıyor ki..." diye yanıtlayan annemdi. Yutkundum sertçe, nefesim ağırlaştı.

Sağımda oturan Serhat abimin, "Kışın ortasında bende öyle giyinsem..." demesiyle öyle bir bakış attım ki cümlenin sonunu getirmedi. "Senin için diyorum canım kardeşim." diye devam ettiğinde bile bakışlarım değişmemişti. İnci'yle barıştıklarını biliyordum ve bu konu da ona o kadar yardım etmiştim ki susması gerektiği yeri bilmemesi sinirlerimi bozmuştu.

Belki de ben abartıyordum bulunduğum durumdan dolayı, bilmiyordum. Ben artık o kadar dolmuştum ki...

Derin bir nefes aldım ve önüme döndüm. "Sana ne oğlum?" diyen Osman abimdi. "Rahat bırak kızı."

Kimseyle göz göze gelmeden yemeğime devam ettim, buna yemek denebilirse tabii. "İlaçlarını aldın mı bari?" diye sordu babam.

"Yok almadım." Bu konu kapanabilir miydi? Hemen yarının olmasını diledim. Olsun ve bütün bu hislerden kurtulayım.

"Kızım niye almadınız?" diye sordu annem Korhan'ı da katarak. Ona değdi bakışlarım birkaç saniyeliğine. Susuyordu. Ne söyleyecekti ki? Söyleceği ne bırakmıştım?

"Yazmadı çünkü anne. Serum takıp geldik. İyi geldi zaten o da." diye açıkladım yalanlarımı sıralayıp.

"Yine de birkaç bir şey yazsaydı keşke. Toparlamadığını ben buradan anlıyorum." dedi Osman abim.

Omzumu silktim. "İyiyim ben." dedim ısrarla. "Biliyorsun ilaçlar uyku, ağırlık yapıyor bende. Yarında önemli derlerim vardı, ben istemedim."

"İyi olmazsan randevu al, ben yazarım sana ilaç."

Derin bi nefes alıp salladım başımı. "İyi olmazsam alırım."

Sonrasında neyseki konu kapandı ve ilerleyen saatlerde bir daha hiç açılmadı. Korhan'la göz göze gelmek dışında hiçbir konuşma geçmedi aramızda. Gece eve geçtiğimde odama çıktım direkt. Bütün gece dönüp durdum yatakta. Düşündüm. Çok düşündüm.

Birkaç damla yaş düştü yastığa.

İçimde öyle bir sıkıntı vardı ki... Kalbimde kocaman bir ağırlık vardı.

Kararımı vermiştim. Ama neden böyle hissediyordum? Yanlış... Gözlerimi kapattığımda minik bir beden geldi gözlerimin önüne, boğazıma kocaman bir yumru oturdu.

🌿🌿🌿

Zihnim öyle doluydu ki sabah dek uyumayacağımdan emindim. Dün gece nasıl uykuya daldığım hakkında bir fikrim yoktu. Çalan alarmla uyanıp banyoya geçtim. Temel ihtiyaçlarımı giderdikten sonra aynadaki aksimle yüz yüze gelmeden çıktım hemen banyodan. Siyah bir sweat ve tayt giyip evden çıktığımda saat henüz dokuz bile olmamıştı.

İlk dersim saat ondaydı ancak gideceğim yer orası değildi. Hastaneye gidiyordum. Otobüste boş bir koltuğa geçtiğimde telefonumu evden çıktığımdan beri ilk kez aldım elime. İlayda'ya okula gelemeyeceğime dair bir mesaj atmıştım sabah uyandığımda. Ve görmeyi düşündüğüm mesaj ondandı.

Gelen mesaj sadece İlayda'dan değildi, Korhan'dandı da. Kısa bir mesaj yazmıştı ancak okuduğum gibi büyük bir korku kapladı bedenimi.

Sevgilim kişisinden bir mesaj.

Bu şekilde kaydedeli çok olmamıştı ancak değiştirmem gerekirken gözden kaçırmış olmalıydım. Değiştirmeliydim.

Sevgilim: Dersin kaçta bitiyor?

Hemen cevap verdim.

Ben: Bugün iki dersim var. Konuşmak istemiyorum.

Anında görüldü mesaj ve yazmaya başladı.

Sevgilim: Dilara konuşmamız gerektiğinin farkındasın değil mi? Dün gece senin için sustum ancak bundan sonra susmayacağım. Susamam.

Ben: Bugün değil, lütfen ısrar etme.

Gördü ancak yazmadı. Boştaki elimle yüzümü sıvaladım. Ne yapıyordum ben? Aklımı kaybedecek gibiydim. Doğru bir karar mıydı? Başka bir yolu yoktu. Erteleyemezdim.

İlayda'dan ne işim olduğunu sorduğu mesajına da kısaca birkaç bahane uydurup cevapladıktan sonra telefonu uçak moduna aldım.

Otobüs ineceğim durağa yaklaşınca ayaklanıp kapıya yanaştım. Araba yavaşlayım durdu. İndiğimde gibi başımı kaldırdım ve önümdeki uzun hastaneye baktım. Üç gündür buraya geliyordum.

İlkinde yolun ortasında bayılmıştım ve gözlerimi açtığım kendimi bir hastane odasında bulmuştum. Karşımdaki doktorun söylediği tek kelimelik cümle zihnimde yankılanıp durmuştu. Anlayamamıştım. İnanamamıştım.

Ama gerçekti. Diğer gün, yani dün annemin zoruyla onunla birlikte gelmiştik.

Bugünse kendi isteğimle buradaydım. Birkaç saat içinde iki gün önceye dönecek ve hiç yaşanmamış gibi hayatıma devam edecektim.

Gerçekten... Gerçekten hayatıma devam edebilecek miydim?

Boğazım düğümlendi. Adımlarım hastanenin girişine doğru hareketlendi. Yanağımdaki yaşı silip başımı dik tuttum. Kararımdan dönemezdim. Daha faza düşünmemeliydim. Her an... Her an vazgeçmekten korkuyordum.

Adımlarımı hızlandırıp hastaneye girdim. Randevumun olduğu doktorun katına çıktığımda randevu saatine henüz yarım saat olduğunu gördüğümde bekleme yerine geçtim.

Buradan geri dönemezdim. Her şey bitmişti. Sebebiyse bendim.

 

Bir saat sonra...

 

Binbir düşünceyle girdiğim hastaneden gözyaşlarımla çıktığımda yanımdan geçenler dönüp bir kez daha baktılar.

Gözyaşlarım yüzünden buğulanan önümü göremeyince bahçedeki ilk boş banka oturdum. Avuçlarımı dizlerimin hemen yanına yaslayıp omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım.

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ancak ağlamalarım iç çekişlere döndüğünde derin bir nefes alıp yüzümü gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım.

Üşüdüğümü hissettim o an. Durmamalıydım soğukta. Kalktım banktan ve birkaç adım atmıştım ki ilerideki gökyüzünü andıran adamın bakışlarıyla kesişti gözlerim.

Gözyaşlarım tekrardan belirdi gözlerimde. Ağlama isteğiyle doldu içim.

Hızlı adımları yönünü değiştirip bana çevrildiğinde bende ona doğru hızla yürümeye başladım. Birkaç adımda karşı karşıya geldik ve kollarımı hızla boyuna dolayıp sarıldım. Isındım o an. Vücudum gevşedi. Yüzümü boynuna gömdüm, gözyaşlarım boyununu ıslattı.

"Ben," dedim kesik kesik. "Özür dilerim." Kolumun altındaki bedeninin kasıldığını hissettim. Ondan vazgeçmeyi düşündüğüm için, bunu düşündüğüm için çok özür dilerim. "Çok özür dilerim."

Geri çekildiğimde yüz yüze geldik. Islak kirpiklerimle başımı yana yatırıp "Korhan..." diye fısıldadım dudaklarım bükülürken. "Ben..."

Sözüm bıçak gibi kesildi. Tıpkı kalbim gibi.

"Sen," dedi hayal kırıklığıyla. Bakışları yüzümde gezindi. "Sen o kadından bile kötüymüşsün."

Söyledikleri zihnimde dönüp durdu.

Kulaklarım çınladı. Anlamaya çalıştım. Anladığım gibi olmamasını diledim. Gözyaşlarım durdu. Öylece bakakaldım gözlerine. Bu an gerçek miydi?

Beni onunla kıyaslamış olamazdı.

Olmasındı.

"Ben," dedi kısa sessizliğin ardından şaşkınlıkla. Bakışlarındaki ifade söylediklerinin pişmanlığı mıydı? Ellerim benden bağımsızmış gibi havalandı ve yanaklarını buldu. Başı yana düştü. Toparladı hemen.

"Dilara," dedi pişmanlıkla üzerime doğru bir adım atarak.

"Sus." diyebildim titreyen sesimle.

"Ben öyle söylemek istemedim."

Arkamı döndüm ona. O cümleyi nasıl geçirmişti aklından? Nasıl? Boğazımın düğümlendiğini hissettim. Hastanenin çıkışına doğru birkaç adım attım. Onu görmek istemiyordum. Değil görmek sesini bile duymak istemiyordum.

"Dilara dur ne olur." Kollarımdan tutup kendine doğru çekince durmak zorunda kaldım. "Ben..."

"Sen!" diye kestim sözünü. "Senden nefret ediyorum!"

"Yemin ederim öyle demek istemedim."

Acılı bir tebessüm peyda oldu dudaklarımda. İki elimi karnıma sarıp "O hâlâ burada." dedim dudaklarımı bükerek. Bakışları karnıma düştü. Ardından gözlerime çıktı. Hayal kırıklığıyla baktım mavi harelerine. Başım iki yana gidip geldi. "Ama sen hiçbir zaman olmayacaksın."

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

(27 Ocak 2025)

 

Arkadaşlar lütfen sakin olalım, halledeceğiz, yani inşallah halledeceğiz.

Ayrıca Korhan'cım sen harbi salaksın be evladım.

 

Bölüm nasıldı?

 

Sorularınız varsa buraya yazabilirsiniz...

 

Çarşamba sınavım olduğundan ders çalışacağım sonrasında temizlik falan derken hafta sonuna kadar yazabilirsem bekletmeden atacağım bölümü.

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

 

sosyal medya hesaplarım:

senemeevren , ylafuguzaf

Bölüm : 27.01.2025 20:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...