Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Mutsuz Çiçek

@senemeevren

Merhaba.

Şarkı: Aşk Laftan Anlamaz Ki - Yıldız Tilbe

3. MUTSUZ ÇİÇEK

"Seni sevmem yasak, sana bakmam yasak, ama zoruma giden tek şey: Adının bile yasak olması..."

İnsan gözünün önünde yaşananları nasıl fark edemiyordu anlayamıyordum. Az buçuk bir zaman değildi ona karşı başlayan ilk yangınım. Sonrasında o yangın büyüdü ama sadece beni yaktı. Kimse ne gördü ne de baktı.

Şimdi bakıyordum da şikâyet ettiklerim benim içinde geçerliydi. Ben onlar kadar şanslı değildim belki ama sonuçta bende çevreme körleşmiştim. Kendi cehennemimde yanarken onları fark edememiştim.

Bir buçuk saattir oturmuş abimle İnci'yi düşünüyordum. Elbette ki tek bir kelimeden ikisinin arasında bir şeyler olduğunu çıkarmamıştım. Abimin devamında kurduğu cümle her şeyi apaçık göstermişti. Ki sonrasında söylediklerini işitmemiş olsaydım bile anlardım. Çünkü çok kez aramıştı, eğer yanlış numarayı aramış olsaydı ikinci kez aramazdı. İkinci kez aramayı bırak Serhat abim on defa art arda aramıştı. Kafamda düşündüğüm şey ikisinin arasında olan şeyin gerçekliği değildi. Sadece nasıl fark edemediğimi düşünüyordum iki saattir İnci'nin beni bıraktığı kamelyada.

"...İnci'm ben uyuyakalmışım. Çok özür dilerim." Abimin kurduğu cümleyle telefonu hızla kapatmış, öylece kalakalmıştım. Sonrasında telefonu sessize alıp kamelyaya geçmiştim. Zaten devamında hiç aramıştı. Muhtemelen İnci'nin ona kızgın olduğunu düşünüyordu, çünkü şimdi dönüp baktığımda İnci'nin abimin kendisini aramasını beklediğini anlamıştım.

Oturduğum tahta parçası kalçamı ağrıttığında kalkıp çıplak ayakla çimlerde yürüdüm. O sırada düşünmeden edemedim. Aklımdaki nasıl sorusu kötü bir nasıl değildi. Sadece hangi ara bu kadar yakınlaşmışlardı anlayamamıştım. Hele ki İnci böyle bir dönemde kendini herkese kapatmışken...

Bakışlarım parkın içinde dolaşırken girişteki bedenle kesişti gözlerimiz. Korhan Ali'ydi. Beni fark ettiği gibi adımlarını olduğum yere çevirdi. Elim cebimdeki telefona gittiğinde saate baktım göz ucuyla. Henüz yirmi dakika vardı sınavın bitişine ve büyük ihtimalle İnci bu kadar erken çıkmazdı. Erken gelişini elbette üzerime alınmadım, bu kendimi kandırmamdan başka bir şey olmazdı.

Sadece abimle olan durumunu İnci'yle konuşmak için uygun bir ortam olmayacağından ve sonradan abim İnci'yle konuştuğunda İnci'nin yanlış anlamasını istemiyordum. Sonuçta telefonunu açmak ve bildiğim hâlde sustuğumu düşünmesi hoş şeyler düşündürmezdi. Belki bir süre daha gizlemeyi düşünüyorlardı ve benim duymuş olmamdan rahatsız olacaktı. Mesele Elif abla benim hislerimi öğrenmiş olsaydı sanırım kendime bir delik arardım, her ne kadar aynı pozisyonda olmasak da. Bilmemi istemiyor olabilirdi.

Ellerimdeki beyaz sporlarımı yere bıraktığımda hızlıca giydim. Doğrulduğumda Korhan'da gelmişti zaten. "Erkencisin."

"Bekletmeyeyim dedim, çıkınca yorgun olur şimdi."

Başımı hafifçe sallarken birkaç adım ötemizdeki kamelyaya doğru adımlamaya başladık. Hemen karşıma oturduğunda aramızda bir sessizlik oluştu. Zaten çok konuşmazdım. Yanlış anlamasın diye. Her ne kadar doğruyu anlamış olacaksa bile...

Bakışlarımı okulun girişine çevirdim. Göz göze gelmezsek konuşmazdık. Kısa bir süre sonra boynum ağrıdığında önüme çevirmek zorunda kaldım başımı. Elindeki telefonla ilgileniyordu. Onunla mesajlaşıyor olmalıydı. Benim ilgilendirmezdi, merak etmeye hakkım yoktu ama kalbim söz dinlemez bir arsızdı. Boğazıma kocaman bir yumru oturdu.

Zihnimdeki görüntü yaklaşık üç sene öncesine aitti. İnci gibi sınav stresiyle yanıp tutuştuğum bir dönem eve kapatmıştım kendimi. Dayımlarla çok yakın bir bağımız olduğundan çok sık bir arada oluyorduk o zamanlarda da. Bunda evlerimizin karşılıklı olmasının payı çok büyüktü. O dönem çok dışarı çıkmazdım ama böyle toplanmalar genelde akşam olduğundan ben de giderdim. Ya da onlar geldiğinde eşlik ederdim.

Ne olduysa o zamanlar olmuştu. Elbette ki büyük bir aşk değildi, ancak ilk kez onu abi gibi hissetmediğim an o anlarda saklıydı. Böyle hissetmemdeki en büyük nedense Korhan'ın askerden dönüşüydü. Uzun zaman sonra onu gördüğümde abi gibi bakamamıştım. Gözüm ona farklı bakıyor, gönlüm onu farklı görüyordu. Büyük bir beğeni vardı. Tek tük gördüğüm erkekler arasında, o bunalmışlığımın arasında olan kısa süreli bir beğenme olarak kalacağını düşünmüştüm.

Öyle olmadığını çok sert öğrenmiştim.

Sınav geçmiş, okulun birinci sınıfı bile bitmişti ancak gözüm ondan başka kimseyi görmemişti. Gün geçtikçe ona olan beğeni duygusu büyük bir aşka dönmüştü. Platonik başlamak zordu, çünkü insan içinde yaşamaya alışıyordu ve bu daha kolay geliyordu. Çünkü korkmuştum, öğrendiğinde nasıl tepki vereceğini kestiremediğimden konuşamamıştım.

İkinci sınıfa geçtiğimde her şeye rağmen onu unutmaya çalışmıştım ancak gönlüm bir tek onu kabul etmiş gibi vazgeçmemişti ondan. Vazgeçememiştim.

İkinci sınıf da bitmişti. O yaz ona açılmak istemiştim ancak Sema teyzenin gelin adayları ve ailelerimiz engeline takılmıştım. Kalbim cayır cayır yanarken ben cesaretsizliğimin içinde kalakalmıştım bir başıma. Yaz bitmişti, ben hiçbir ilerleme kat edememiştim.

Tek pişmanlığım hayatım boyunca peşimi bırakmayacağını bildiğim cesaretsizliğimdi.

Okul başlamıştı. Biz 2023 yılını geride bırakmıştık. Yeni yılın ilk günü büyük bir kalp ağrısıyla uyanmıştım. Bu seferki diğerkilerden farklıydı çünkü onu başkasıyla görmüştüm. Bu, annesinin seçtiği gelin adaylarında hissettiklerim gibi değildi. Bu, onun seçimiydi. Çok sevdiği kadındı. Benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Mahallede her sene yapılan yeni yıl kutlamasına el ele gelmişlerdi.

Ben düşüncelerimin arasında kaybolurken koluma dokunan bir elle irkilerek uzaklaştım. "İyi misin? Sesleniyorum kaç defadır."

Korhan'dı. Gözlerine baktım. Gökyüzünden birkaç tık koyu olan gözlerine. "Dalmışım öyle." dedim kısaca.

Bakışlarını çekmedi üzerimden. "Uğur'un söylediklerine mi tak..."

Öfkeli bir soluk aldım. Ben burada onu düşünürken söyledikleri kalbimi kırdı. Tabii bana yenge dediğini de unutamamıştım. Aslında abim gibi olmadığının en büyük göstergesi buydu. Çünkü İnci ve abimi öğrendiğinde direkt kabullenmeyecekti. Ancak Uğur abinin bana karşı hislerini hemen kabullenmişti.

"Niye düşüneceğim onu?" dedim sözünü keserek ters bir ifadeyle.

"Dün..."

"Konuşmak istemiyorum." dedim tekrardan araya girerek. Oturup onunla bana karşı hisleri olan birini konuşmayacağım. Muhtemelen olumlu şeyler söyleyip Uğur abiyle yakıştırdığını falan da söyleyecekti. Bunları düşünmek bile boğazıma büyük bir yumrunun oturmasına sebep oldu.

"Peki, nasıl istersen..." Konu nihayet kapandığında bakışlarım okulun girişine çevrildi. Kargaşa vardı. Sınav bitmişti ve bütün öğrenciler aynı anda çıktıklarından minik bir izdiham vardı. O sıra büyük bir alkış koptu. Dudaklarımda minik bir tebessüm oluştu az önceki kötü hislere inat. Bütün ailelere eşlik edip bende alkışladım. Aynı şekilde karşımdaki adam da alkışladığında kalabalığın arasındaki İnci'yi gördüm. Yanımıza geldiğinde kendini direkt yanımdaki boşluğa attı bedenini.

"Siz sormadan ben söyleyeyim, nasıl geçti bilmiyorum." Güldük Korhan'la birlikte ona.

"Hayırlısı olsun." dedi abisi uzanıp kardeşinin ellerini sıkarken.

"Umarım başarılı sonuçlanır." dedim ben de.

İnci âmin diye mırıldanırken yükselen çağrı sesiyle bakışlar masanın üstüne yüzüstü bıraktığım iki telefona çevrildi. Biri benim, diğeriyse İnci'nindi. Aynı marka olduklarından onunkini ekrana bakmadan uzattım. Kendim kine baktığımda bir arama göremedim.

Arama sesi bıçak gibi kesildiğinde İnci telefonu yüzüstü masaya bıraktı. "Biraz oturalım mı? Aşırı yorgunum."

Tekrardan çalan telefonla "Annem mi arıyor?" diye sordu Korhan.

İnci başını iki yana salladı. "Bir arkadaşım."

Kimin aradığını tahmin etmem zor değildi. İnci tekrardan meşgule attı. Ve telefon tekrardan çaldığında "Bayağı ısrarcı bir arkadaşmış. Aç istersen." dedi Korhan.

Sanırım İnci çok kırılmıştı, yüzü asıldı ve telefonu yanıtlayıp kulağına yasladı.

"Efendim." Karşı tarafı dinledi. "Hı hı," dedi ağzının içinden. "Konuşmak istemiyorum." Etrafa bakındı. "Şu an aramanın bir anlamı yok." Bakışları bize çevrildi. Rahat konuşamıyordu. Telefonumu elime alıp dinlememiş gibi yaptım.

"Yalan söyleme." Sakın kalmaya çalışsa da sinirliydi. "Yalan söyleme. Ben mi kapatmışım?" Muhtemelen sabah ki konuşmadan bahsediyordu ve ben yerin dibine girecektim kendimi açıklamadığımdan. Başımı kaldırdım, göz göze geldik. "Emin misin?" dedi gözlerini kaçırarak. Korhan elindeki telefonla uğraştığından çok meşguldü.

"Sonra konuşalım mı?" dedi İnci telefonun ucundaki kişiye.

Telefonu kapattığında çok utandım. Yüzüne bakamadım. Yarın sınavı vardı gerilmesini istemediğinden bulduğum ilk boş anda onunla konuşacaktım.

Aklıma gelen ilk şeyle dudaklarım aralandı ve karşımdaki adamın bakışları bana çevrildi. "Korhan," diye seslendim. Sonrasında kocaman olan gözlerimle hızla ekledim. "Abi..."

Buyur der gibi baktı. "Zahmet olmayacaksa bize dürüm alır mısın? İnci sınavdan çıktı ya açtır şimdi. Oturalım biraz burada zihni açılır."

Biraz... Biraz değil çok utandım ama çıkmıştı ağzından bir kere. Korhan sorgulamadı hiç, başıyla onaylayıp nasıl yediğimizi bildiğinden direkt kalkıp gitti.

O gidince vakit kaybetmeden İnci'ye döndüm. O da zaten yaptığım şeyi anlamıştı. "Dilara..." diye başladığı sözü kestim.

"Özür dilerim, İnci." dedim mahcupça. "Çok arayınca açtım ve duymayı beklemediğim şeyler işitince şaşırdım ve kapattım hemen. Sen sandı beni. Yanlış yaptım ama önemli bir şey oldu zannettim. Ve abi diye kayıtlı olduğundan düşünemedim. Kusura bakma bilmemi istemiyor olabilirdin."

"Sakin ol Dilara. Olmuş bir kere tahmin edemezdin sonuçta."

"Kötü hissettim yanlış anlayacaksın diye."

"Sorun değil, yani sorun çıkarmazsan sorun değil." dedi gülerek.

Güldüm bende. Yakışmışlardı aslında iki sarı yan yana. Biri güzel, diğeri yakışıklı...

"Dua et görümce damarım tutmasın." dedim onunla uğraşarak.

Güldü o da bu söylediğime. "Ay yok görümce varsa ben yokum. Yazayım bari bu işin olmayacağını uygun bir dille." Oyunuma ortak olmasıyla kahkaha attım.

"Demek ilk gözden çıkardığın abim oldu öyle mi?" dedim ona doğru yanaşarak.

"Ne sandın senin abin her şeyi hak ediyor bir kere." Sanırım şu an ciddiydi.

"Ne oldu? Yani anlatmak istersen dinlerim abin gelmeden."

Bana doğru döndürdü vücudunu. "Bi' başarılar sözünü bile çok gördü. Bu kadar mı önemsizim onda? Ben bu yoğunluğumun arasında bile ona vakit ayırıyorken o bunu bile çok gördü bana. Uyuyakalmış inanabiliyor musun?"

Elini tuttum. Ilımlı bir şekilde konuştum. "Yani büyük hödüklük yapmış. Ama aranızdaki bu duyguları bu şekilde yitirmeyin. Sen tabi süründür onu ama sadece süründür, kestirip atma bir kenara. Yazık olur."

"Bitirmem bu sebepten ama çok kırıldım. Neyse moralimi bozamayacağım şu an, yarından sonra bin pişman ettirmezsem..."

Korhan'ı görmemizle kapattık konuyu. Sonrasında aldığı dürümlerle karnımızı doyurduk. Korhan bizi eve bıraktıktan sonra gitmişti. Hakkım yoktu ama kalbim her geçen gün biraz daha kanıyordu.

🌿🌿🌿

Evde tektim. Boş boş uzandığım koltukta iyice yayılırken elimdeki telefonla Instagram'da dolaşıyordum. Yukarıdan inen bildirimle bakışlarım oraya çevrildi. Abimdi. Serhat abim. Attığı mesaja dokundum.

Serhat abim: Senin yüzünden telefonlarıma bakmıyor.

Serhat abim: Bana bir iyilik borçlusun.

Kaşlarım çatıldı. Derdini anlamıştım da bana niye yazdığını anlamamıştım. Benim ne gibi bir yardımım dokunurdu.

Ben: Sana da merhaba abiciğim (!)

Ben: Telefonlarını açmamışsa dün konuştuğunun benim olduğumu nereden biliyorsun?

Ben: Hem benimle ne ilgisi var? Kendi yediğin naneler...

Serhat abim: Başkasının telefonunu açmaman gerektiğiyle ilgili konuyu başka bir gün konuşacağım ama şimdi daha önemli bir konu var.

Serhat abim: Ve abiciğim bu kadar ayrıntıcı olmasan olmaz mı?

Ben: Adam akıllı açıklasan her şey çok daha güzel olacak abiciğim.

Serhat abim: Abiyle böyle konuşulmaz.

Ofladım. Uyanalı çok olmadığından henüz kendime gelememiştim. Üzerine abi dozu hiç de iyi gelmemişti. Konuya gelsek olmaz mı?

Ben: Evet?

Serhat abim: Mahalledeyim.

Ben: Ne?

Ben: Ne zaman geldin be?

Serhat abim: Be mi? Abiye beğelenmez!

Bu adam şaka mı?

Ben: Cidden buna mı takıldın?

Serhat abim: Sen de takılmıştın.

Ben: Abi engellememe ramak kaldı haberin olsun. Gir konuya artık. Hangi ara geldin? Hani gece yarısı gelecektin?

Dün İnci sınava girdikten sonra eve gelmiş bir daha da çıkmamıştım dışarı. Bu sabah da hafta içi yoğun olan programıma inat öğleüstüne kadar uyumuştum. Uyandığımda kimse yoktu evde. Tek başıma kısa bir kahvaltı yapıp koltuğa atmıştım kendimi. Anneme nerede olduklarına dair mesaj attığımda yardım için Sema teyzelerde olduğunu söylemişti. Abim de dün akşam yemeğindeyken dışarıda kahvaltı yapacaklarını söylemişti Melek'le. Tektim evde. Pazar günü için en iyi aktivite evde boşlamak olabilirdi.

Serhat Abim: Bir saat oldu işte geleli. Sınavı bittiğinden beri yüz defa aradım ama açmadı.

Ben: Bir nefes mi aldırsan acaba? Hani bir saat olmuş diyorsun ya sınavdan çıkalı. Daha kendine gelememiştir. Rahat bırak.

Serhat abim: Olmaz.

Serhat abim: Küs kalınca içim rahat etmiyor.

Ben: Tamam. Ne yapayım söyle?

Serhat abim: Bilmiyorum onun için yazdım zaten ben de sana. Uygun ortam o istemedikçe olmayacak. Ve ben de delireceğim.

Ben: İyi. Benim bir fikrim var ama anlaşma yapmazsak ben yokum.

Serhat abim: Alırım ben bunun öcünü ama senden. Söyle hadi neymiş?

Ben: Kimse yok evde. Yani benim dışımda kimse yok. Sen gel. Onu da ben çağırırım. Konuşursunuz.

Serhat abim: Tamam, olur. Kimin kardeşi be... Maşallah zekâya.

Az öv abi.

Ben: Ama bir şartım var demiştim.

Serhat abim: La havle...

Serhat abim: Söyle.

Ben: Senin burada olduğunu söylemeden asla çağırmam. Emrivaki yapamam kusura bakma.

Serhat abim: Ama öyle ikna olmaz. Bir kereden olmaz bir şey. Hem barışırsak yaptığın şey için teşekkür bile eder.

Ben: Benim şartım bu. Sen bilirsin.

Serhat abim: Dilara!

Ben: Abi!

Serhat abi: İyi, kabul etmekten başka bir şans bırakmadın. İkna etmeye çalış.

Ben: Tamam. Yazıyorum şimdi.

Abimle olan mesajlaşmalarımızdan çıkıp İnci'nin adına tıkladım.

Ben: İnci müsait misin?

Anında çevrim içi olup mesajımı okudu.

İnci: Müsaidim.

Ben: Abim sabahtan beridir yazıyor. Telefonlarını açmıyormuşsun. Merak etmiş seni.

İnci: Ona özel olduğunu söylersin telefonu açmamamı. Bir sıkıntı yok yani iyiyim.

Ben: Kestirip atamam demiştin, yanlış mıyım?

Ben: Üstüne geliyorsam ya da konuşmak istemiyorsan söyle lütfen.

İnci: Yok öyle hissettirmiyorsun. Hatta biriyle konuşabiliyor olmak güzel. İçime ata ata bir hâl aldım.

İnci: Kestirip atmayacağım ama süründüreceğim abartmadan.

Rahatlamıştım. Sonuçta bir ilişkiyi bitirmek bu kadar kolay olmamalıydı bence. İhanet olmadığı sürece pek tabii...

Ben: Abim gelmiş. Yani mahallede şu an.

Gördü ama bir süre yazmadı.

Ben: Seninle görüşmek istiyor. Sende istersen bize gel, bende burada olurum hem istemediğin bir şey olmaz, konuşursunuz.

İnci: Olur.

Ben. İyi ben şimdi ona yazayım. Sende müsait olduğunda gelirsin.

İnci: Sağ ol.

Ben: Rica ederim.

Mesajlardan çıktıktan sonra abime kabul ettiğine dair bir mesaj attım. Sonrasında çıkıp kısa bir duşa girdim. Üzerime mavi rengindeki bluz ve beyaz bir pantolon giyindim. Abimler konuştuktan sonra evde kalmayı düşünmüyordum.

Saçlarımı da üsten üsten düzleştirdikten sonra telefonumu arka cebime sıkıştırıp aşağı indim. Tam salona giriyordum ki korkuyla elim göğsüme gitti. Boştaki elimin başparmağını üst dişlerime bastırdım.

"Allah seni ne yapmasın!" dedim koltukta rahatça oturan abime bakarak. Korkutmuştu aptal!

Ağzını açıp konuşacaktı ki kapı çaldı. Hızla kalktı oturduğu yerden. İrice açılan gözlerimle takip ettim bütün hareketlerini. Bu adam hep mi böyleydi yoksa ben her şeyi bildiğimden mi fark etmiştim?

Salondan çıktığında arkasından gittim. "Ben mi açsaydım acaba?"

"Olmaz," dedi hemen. Omuzunun üstünden bana baktı. "Hem sen niye geliyorsun peşimden?"

"Yanımda konuşacaktın?"

Portmantonun aynasından baktı kendine göz ucuyla. "La havle..." dedi bana karşı. "Nesin sen doğrucu Davut falan mı?"

Kapının kolunu indirdi oyalanmadan. Kapının önündeki İnci oldukça rahat bir ifadeyle içeri girdiğinde abimin yüzüne bakmadan bana çevirdi bakışlarını. "Merhaba." dedi ayakkabılarını çıkartarak.

Bana ithafen konuştuğundan abim öylece kalakaldı. Bu duruma gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Hoş geldin İnci." dedim.

Yanıma doğru adımladığından abimi hâlâ görmezden geliyordu. Birlikte salona doğru adımladığımda abim birkaç saniyenin ardından -kendine geldiğinde- kapattı kapıyı. Salondaki koltuklara oturduğumuzda İnci'nin bakışları kapıya çevrildi.

Abimi sanki o an görmüş gibi şaşırarak "Aaa, Serhat abi sende mi buradaydın?" dedi imayla. Aslında aramızda ilişkilerini bilmeyen kimse yoktu ve sanırım süründüreceğim dediği kısım da tam olarak bu oluyordu. Abimin sabrını sınamak.

"İnci," dedi abim sesinin tonunu sabit tutmaya çalışarak. "Kime oynuyoruz bebeğim?"

Kullandığı sözlük ikisinin arasındakileri bilmeme rağmen tuhaf hissettirdi. Aslında çok normal bir sözdü, sonuçta ikisi bir ilişki içerisindeydi. Bütün zorluklara rağmen...

İnci omzunu silkti. "Sen o gün ne için sabahladıysan ona oynuyoruz canım." dedi samimiyetsizce.

Sanırım derin konulara gireceklerdi ve şu an gerçekten de yalnız kalmalarının daha doğru olduğunu düşünerek ayaklanıyordum ki "Gitmene gerek yok Dilara." dedi İnci hemen. Gözlerime baktı, yalnız kalıp yumuşamak istemiyordu. Gözlerinden anladığım buydu. Yanında kalmamı istiyordu. Geri oturdum.

Abime çevirdim bakışlarımı. Benimkilerle neredeyse birebir aynı olan gözlerindeki dalgaları görebiliyordum. Sakin kalmak istiyordu. Kapıyı açarken ki heyecanından hiçbir eser kalmamıştı.

"Neyi ima ediyorsun?" diye sordu doğrudan. Bakışlarını bir saniye bile ayırmıyordu çaprazımda oturan kadının gözlerinden. Ayakta durmuş öylece bakıyordu. Bir de onu çok iyi tanıdığımdan gözlerindeki hayal kırıklığını göz ardı edemedim.

İnci süründüreceğim derken umarım aralarındaki bağı kaybetmelerine sebep olmazdı.

"Cuma gecesi heyecandan uyuyamadım. Bende seni aradım ama açmadın. O kadar aradım ki..." Derin bir nefes aldı. Bakışlarım ikisinin arasında mekik dokuyordu. "Merak ettim seni. Kurman'ı aradım. Eve bile gelmediğini söyledi."

Abimin dudağının kenarı kırgınlıkla kıvrıldı. Hayal kırıklığı ile İnci'ye bakıyordu. "Sen ne düşündün?"

İnci geri adım atmadı. "Hiçbir şey düşünmedim."

"Gerçek düşüncelerini söyle." diye karşılık verdi abim.

"Hiçbir şey düşünmedim!" diye tekrar etti yüksek sesiyle İnci.

İnci'ye doğru bir adım attı abim. "Öyleyse neden böyle davranıyorsun?!" diye dayanamayarak bağırdı.

İnci oturduğu yerden kalktı ve abime doğru adımladı. "Sabaha kadar seni düşündüm tamam mı? Aradım, açmadın! Bekledim, dönersin diye bekledim. Binbir düşünceyle girdim o siktiğimin sınavına. Korktum," Sesi sonlara doğru kısıldı. "Sana bir şey olmasından korktum." Tartışırken kapanan mesafelerine baktı bir an. Sonrasında iğneleyici bir bakış atarak geri adım attı. "Görüyorum ki hiçbir şey olmamış. Bana olanla kaldım sadece. Uğruna kendimi geberttiğim sınav günü bana bunu yaşatamazsın! Ben bir an bile sınava hazırlanıyorum diye sana arkama dönmediysem, her şeye rağmen sana bütün vaktimi verdiysem senden de bekledim. Ama sen sadece bir yanındayım sözünü bile çok gördün." Yanağına akan yaşı sildi elinin tersiyle.

"Ağlama," İnci'ye doğru bir adım attığında İnci elini kaldırarak durdurdu onu. Aynı zamanda bir adım geriye gitti.

"Ne işin vardı akşamdan sabaha? Aramalarıma dönmeyecek kadar önemli olan şey neydi?"

"Duymamıştım."

Sinirle güldü İnci. "Neredeydin?" Sesi sabrının son demlerindeydi.

İnci'ye doğru yaklaştı hızlıca. Uzun boyu yüzünden gözlerine bakmak için bir hayli eğildi. Yüzü buruştu bir anlığına, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi toparladı. Gözlerim kısıldı.

"Neyi sorguluyorsun? Sor açıkça..." Duraksadı bir anlığına. "Madem sen soramıyorsun, ben söyleyeyim. Merak etme aldatmadım seni."

"Serhat," dedi dişlerinin arasından. "Delirtme beni."

"Aldın cevabını işte niye del..."

"Neredeydin?!"

Abim, "Bıçaklandım." diye bağırdı yüzüne yüzüne. Gözlerim kocaman açılırken hızla ayağa kalktım.

"Ne," dedi fısıltıyla İnci. Algılayamamıştı.

"Ne diyorsun sen?" dedim araya girerek. "İyi misin?" Yanına yanaştığımda İnci'den uzaklaşarak bana çevirdi gözlerini. "Önemli bir şey yok, ufak bir sıyrık sadece."

"Neresi?" dedim üzerindeki tişörtün kolları açık olduğundan kollarını es geçerek tişörtün eteklerinden tutup yukarı sıyırdım. Gözlerim karnındaki bandaja dokunduğunda kocaman açıldı. "Bu mu sıyrık?"

Ellerimden tuttu, gözlerine baktım. "Nasıl oldu bu?"

"Şerefsizin birine denk geldim."

"Senin onlarla ne işin olur?"

"Dilara," dedi zorlama der gibi. "Yolda bir kadına yardım ettim. Öyle oldu, uzatma. Kimseye de bahsetmek yok. Tamam mı?"

"Abime söyleyelim ama baksın o da öyle içim rahat eder." Nasıl inat bir insan olduğumu bildiğinden reddetmeyip başıyla onayladı.

"Olur." dedi kısaca. Ardından bakışlarını İnci'ye çevirdiğinde İnci hâlâ şoku atlatamamıştı. "Kimse bilmeyecek." dedi ve arkasına döndüğünde İnci'nin sesiyle durdu.

"Özür dilerim." Üzerindeki şoku atarak yanına gitti ve önüne geçti. Elini yüzüne götürdü. "Yüzüme bak lütfen. Biliyorum, çok üzerine geldim ama seni merak ettim. O şeyi yapmayacağını ikimizde biliyoruz ve sen ısrarla başka şeyler söylediğinden sinirlendim."

İnci'nin ellerinden tutup aşağı çekti. "Bitti mi?" Cevap vermesini beklemeden yanından geçtiğinde İnci elinden tutup kendine çevirdi. Abimin bakışları görüş açımdaydı.

"Yapma böyle lütfen. Yaran nasıl?" Tişörtü kaldıracakken abim izin vermedi.

"İyi." dedi kısaca. İnci'nin gözlerine baktı. İnci ona her nasıl bakıyorsa gözlerindeki öfke geçti bir anda. "Seni endişelendirdiğim için üzgünüm. Sınavın nasıl geçti?"

İnci sorduğu soruyu es geçerek "Sarılabilir miyim?" dedi naif bir sesle.

Abimin dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldığında "Abiciğim," dedi abim. Kaşlarım çatıldı. "Kapa gözlerini." Ben daha söylediğini idrak edemeden eğildi ve karnındaki yaraya rağmen dudaklarını İnci'ninkilerle birleştirdi.

Gözlerim kocaman açıldı ve aynı anda sıkıca örtüldü. "Abi ya!"

Bekledim, gözlerim kapalı birkaç saniye bekledim. Benim olduğumu bildiğinden çabuk ayrılır diye düşünerek gözlerimi hafifçe aralayıp baktım. Bakmamla kapatmam bir oldu çünkü ateş bacayı sarmıştı bir kere.

"Ben gideyim öyle devam edin lütfen." dedim utançla. Yanımda da sevgilini öpmezsin be abi.

Kendimi evden nasıl attığımı hatırlamıyordum bile. Alelacele çıkmıştım evden. Abime de hiçbir şey söylemiyordum. Kız kardeşin vardı oda da be adam!

🌿🌿🌿

Demir kapıdan çıktığımda bir süre sokağa bakındım. Çocuklar kendi halinde oyunlar oynuyorlardı. Yüzümü gökyüzüne kaldırdım. Buradaki evler çok uzun apartmanlardan oluşmadığından gökyüzü çok açıktı.

Derin bir nefes aldıktan sonra adımlarım karşımdaki eve yöneldi. Kaçamazdım. Artık kabullenmek tek seçenekti. Unutmak zorundaydım.

Demir kapıdan geniş bahçeye girdim önce. Duvarlardan dolayı içerisi dışarıdan çok net görünmüyordu. Bahçe boştu. Zile bastım.

Birkaç saniye içinde kapı açıldı. Elif ablaydı. Kaşları çatıldı beni görünce. Arkama bakındı.

Bahçedeki bakışlarını bana çevirdi. "Almayacak mısın beni içeri?" dedim en sonunda dayanamayıp. Zaten zar zor gelmiştim. Geri dönmem an meselesiydi.

"İnci nerede?" diye sorduğunda gözlerim açıldı ardından hızlıca topladım kendimi ve "Bakkalda işim var sen geç geleceğim, dedi." dedim yalan söyleyerek.

Gözleri kısıldı. İnanmamıştı ama üzerime gelmedi. "Peki, öyle olsun." dedi. Geri çekilip kapıyı araladı. "Hoş geldin."

İçeri girdiğimde önüme bıraktığı terliği giydim. "Hoş buldum." Sarıldık.

Elif abla alt sokakta oturuyordu. Gelip gitmesi kolay oluyordu onun da bizim de ancak kimse kimseyi rahatsız etmeyecek şekildeydi gidiş gelişlerimiz. Zaten rahatsız da olmazdık.

Arkasından gittiğimde salona girdim. Her yer her yerdeydi. Sema teyze çok telaşlıydı. Annemin göreviyse kısa bir süre önce kendi yaşarken yanında olan kadına yardımcı olmaktı. Ancak ona da kızgındım. Kızının sevdiği adamın çeyizindeki eksiklere bakıyordu. Sertçe yutkundum.

"Kolay gelsin." dedim boğazımı temizledikten sonra.

"Hoş geldin, kız iyi ki geldin. Bir gel de baksana şuna ben karar veremedim, modası geçmiş mi bilemedim." Sema teyzenin söyledikleriyle buraya gelerek ne kadar yanlış bir karar verdiğimi fark ettim.

"Anne sabahtan beri söylüyoruz zaten Sedef teyzemle, dinlemiyorsun ki."

Kulağıma dolan hıçkırık sesiyle bakışlarım yerde eşyaların arasında kaybolmuş meleğime çevrildi. Onu görmemle dudaklarımın köşesi kıvrıldı hafifçe. Ellerini yukarı doğru kaldırmış, gözlerimin içine bakarak ağlıyordu. İkimizi de bu cehennemden çekip almak ister gibi gelmek istiyordu kollarıma. Bir saniye bile düşünmeden eğilip kollarıma aldım.

Yüzünü boynuma gömdü. "Uykusuzluktan ölecek ama ısrarla uyumadı." Elif abla kızının başını okşadı.

"Aç olmasın?" diye fikir belirttim.

"Yok, yedi ama inat etmiş işte. Bir de sen mi denesen?"

"Olur." Buradan kaçmak ve başımı dağıtmak için iyi bir fikirdi. Rüya'yla aramdaki bağı çok seviyordum.

Elif ablanın evlendikten sonra da dokunulmayan odasına geçtik Rüya'yla. Yirmi aylıktı daha ama çok konuşkan ve akıllı bir bücürdü.

Civcivi yatağa bırakıp telefonumu elime aldım. Saat neredeyse dörde geliyordu. İnci'nin markette işi bu kadar uzun sürmeyeceğinden annesi belki de bu kadar telaşlıyken eksikliğini fark edemezdi ama Elif abla hâlihazırda şüphelendiğinden daha da şüphelenecekti. Benim için fark etmiyordu ama belki abimler henüz açıklamayı düşünmüyorlardı ilişkilerini. Abime İnci'yi eve yollaması ve kendisinin geldiğinden habersiz olduğum hakkında kısa bir mesaj attım. Umarım görürdü mesajımı.

Telefonu rafa kaldırıp Rüya'nın yanına oturdum. Önce onunla biraz oynadım. Biraz daha yorulması gerekiyordu belki de uyuması için. Ancak onu yoracağım derken aradan kocaman iki saat geçmiş ve onun yerine ben bitkin düşmüştüm.

O da mı mutsuzdu acaba? Dayısı evlenecekti ya hani. O da mı yastaydı?

Saçma düşüncelerimi geri gönderip yatağın üstüne bıraktığım civcivime baktım. Gülerek bakıyordu gözlerime. Bayılırmışçasına kendimi yanına attığımda gülerek kahkahalar attı. Onun gülüşü beni de gülümsetti.

Elini yüzüme atıp yanaklarımı okşadı. Yüzünü göğsüme yanaştırdı, yasladı ve gözlerini kapattı. Sanırım ilk kez biri çaba göstermeden kendi uyumayı seçmişti.

Bir süre öylece durup izledim o güzel yüzünü. Beni öyle yormuştu ki... Ama en az dayısı kadar çok sevdiğimden onunla yorulmak bile beni hafifletiyordu.

🌿🌿🌿

Kulağıma gelen seslerle uykudan uyandım. Anlayamıyordum, boğuk geliyordu sesler. Gözlerimi aralayamadım ama uykunun içinden sıyrıldıkça seslerin Elif ablayla Korhan'a ait olduğunu anladım.

"Konuştum onunla." Korhan'dı bunu söyleyen. Fısıldaşıyorlardı.

"Kabul etti mi?"

"Etti. Abla, zorla isteme yaptırıyorsunuz resmen."

"Korhan!" Sesi kısık ama öfkeliydi.

"Tamam kızma. İstemiyor babası, zor durumda kaldı Asya da. Yoksa niye istemesin o da?"

Ayılmıştım. Sadece gözlerim kapalıydı. Onları dinliyor olmak kötü hissettirdi ancak arsız kalbim bir kez daha kırılmak için sessizce dinlemeye devam etti.

"Böyle babanın..." Derin bir nefes aldı. "Ya sabır. Neyse cuma günü dedin değil mi?" Korhan onu onaylamış olacak ki "Annemle konuşayım ben o zaman." diye devam etti Elif abla.

"Tamam. Ben de biraz Rüya'yı seveyim."

"Olmaz. Hiç uyumadı bugün, uyanırsa huysuz olur zaten yine sevemezsin. Biraz bekle uyanırlar birazdan."

"Ses yapmam."

"Uyandırma sakın." Elif ablanın sesinden hemen sonra kapı açılıp kapandı. Şimdi odada o ve ben kalmıştık sadece. Bir de minik Rüya...

Adım sesleri yaklaştıkça kalp atışlarım yükseldi ve ben kalbimin sesini duymasından korktum.

Yatağın bir kenarı duvara yaslıydı. Duvar kenarına bir yastık koyup Rüya'yı oraya yaptırmıştım. Hemen yanına uzanmıştım yataktan yuvarlanıp düşmemesi için. Kirpiklerim titredi ve çok şükür ki sırtım ona dönüktü. Üzerimden Rüya'ya uzatılan elin gölgesini hissettim. Sakin olmalıydım. O, yakında evlenecek bir adamdı ve ben böyle bir kız değildim. Nişanlı birine karşı böyle hissetmemeliydim.

"Dayıcığım," diye mırıldandı kısık bir sesle. "Ne kadar güzel uyuyorsun böyle."

Gitmeliydi. O yakınımda kaldıkça ben nefes alamıyordum ve yakalanacağım korkusuyla yerimde kıpırdanarak sol kolumun üstüne çevirdim vücudumu sırf uzaklaşsın diye. Yavaşça gözlerimi araladım ve yeni uyanmış gibi kirpiklerimi kırpıştırdım.

Hava kararmıştı. Kirpiklerimi aradığımda pencereden içeri sızan sarı ışığa kısa bir süre içinde alıştım ve uyandığımı fark eden adam geri çekilmedi. Bakışları üzerime çevrildi. "Günaydın." diye fısıldadı.

Başımı hafifçe hareket ettirirken "Rüya'yı uyuturken uyuya kalmışım da." diye açıklama gereğinde bulundum.

Doğrularak uzaklaştı hafifçe. "Yormuştur seni bu cadı şimdi."

Yaza girdiğimizden havalar artık oldukça sıcaklaşmıştı. Boynumdaki ıslaklık uyurken çok terlediğimdendi ve kokmadığımı umarak doğruldum yatakta. Kalkmak üzereyken Rüya'nın ağlayışı doldurdu kulaklarımı. Elimi saçlarına götürüp yavaşça okşadım ve birkaç saniye içinde yalnız olmadığını anlayıp sakinleşti.

"Yine mi uyuttun?" diye soran Korhan'a baktım omuzlarımın üstünden.

"Ağlasa mıydı?"

"Yani uyudu mu?" diye sordu tekrardan sitemle.

Güldüm onun bu haline. "Uyumadı, korktu yalnız diye ama birinin yanında olduğunu anladığında sakinleşti."

Korhan odadaki ışığı açtığında gözlerim gayriihtiyari kısıldı. Rüya beni görünce gülümseyerek şirinlik yaptı. Yataktan çıktım. Ellerimi hâlâ uzanan Rüya'ya uzatıp kollarımın arasına aldım. Geriye doğru attığım ilk adımda sırtım bir şeye çarparak durdu.

Çarptığım şeyin Korhan'ın göğsü olduğunu anladığında hızla arkamı döndüm ve yüz yüze geldik. Bakışlarımı kaçırarak yutkundum. Nabzım hızlanmıştı.

"Ben bir içeriye bakayım." dedim kaçarcasına.

Ellerim ellerine değmesin diye Rüya'yı kalçalarından tutarak ona doğru uzattım. Koltuk altından tutarak aldı yeğenini. Telefonumu aldıktan sonra yanından geçerek kapıyı açtım. Bir saniye bile beklemeden çıktım odadan.

Elim kalbimi buldu ve derin bir nefes alıp verdim.

Bir gün ya bu aşk beni yakacacaktı ya da ben aşkımı yakıp unutacaktım.

-BÖLÜM SONU-

Loading...
0%