@senemeevren
|
Merhaba. Şarkı: Sana Kalbim Geçti - Yıldız Tilbe Yorumlamayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen. 4. YANLIŞ DUYGULAR "Sen benim en büyük yanlışım, en büyük hatam aynı zamanda en büyük ihanetimsin..." Bazen olmayacağını bile bile olsun diye bekleriz, çabalarız fakat günün sonunda en sert tokadı da ondan yer ve vazgeçeriz. Peki ya benim ondan geçmem için daha ne olması gerekiyordu? Daha ne görmem gerekiyordu mesela arsız kalbimin uslanması için? Öylesine rezil duygular içerisindeyim ki... Bir yandan elim az önce yaşananlardan dolayı çarpan kalbimdeyken diğer yandan nişan hazırlıkları yapan birine karşı bu duyguları besliyor olmaktan büyük bir utanç duyuyordum. Düşüncelerim zihnimi istila ettiğinden merdivenlerden inen İnci'yi bana seslenmesiyle ancak fark edebilmiştim. Başımı kaldırıp baktım. Bakışları hâlâ göğsümde olan elimdeydi. "İyi misin?" diye sordu telaşla. Merdivenleri daha da hızlı indiğinde ellerimi göğsümden çekip, "İyiyim, bir şeyim yok. " diye karşılık verdim hemen. Yanıma geldiğinde arkamdaki kapı açıldı ve bakışlarım omuzlarımın üzerinden arkama çevrildi. Korhan'dı. Bakışları üzerimizde dolaştı. Çünkü İnci söylediklerimi umursamamış, endişeli bakışlarını üzerimde tutuyordu. "Hadi salona geçelim." dedim İnci'ye dönerek. "Acıkmışım bayağı." diye ekledim daha fazla bir şey sormaması için. Bakışları bakışlarımla birleşti ve iyi olduğuma karar vermiş olacak ki bakışlarını benden çekip arkamdaki adamın kucağındaki yeğenine çevirmişti. Kapının önünde daha fazla durmadan salonda ilerlemeye başladım. Arkamdan geliyorlardı. İnci'nin neşe dolu sesinin sebebi Rüya'ydı. Rüya iyi ki vardı. Salona geçtiğimizde babamla Ahmet dayımın tavla oynadıklarını gördüm. Gülümseyerek yanlarına gittim. Önce Ahmet dayımın ardından karşısında oturan babamın bakışları bize döndü. Babam sol kolunu benim için açtığında sığınacağım tek limanın o olduğunun farkındaydım. "Dila'm." Babamın kanatlarının altına girdiğimde artık kalbim daha az ağrıyordu. İnci de babasının yanına oturduğunda "Torunumu getir, Ali." dedi Ahmet dayım oğluna. Korhan kollarındaki Rüya'yı Ahmet dayımın boşta ki koluna bıraktı ve ardından kendisi de berjerlerden birine geçti. "Annemler mutfakta mı?" diye sordum salonda kimseyi göremeyince. Sorumu sormamla Elif abla kapıda belirdi. "Hadi sofra hazır gelin." demişti içeriye girerken. Bakışları babasının elindeki kızına değdiğinde hızla Korhan'a çevrildi. "Sözde uyandırmadan sevecektin." dedi sitemle kardeşine. Korhan'ın telefonundaki bakışları ablasını bulduğunda hiç de pişmanmış gibi değildi. "Uyanıktı zaten." dediğinde ufak bir korku oluştu içimde. Umarım benden bahsetmiyordur. "Sofra da sende kalacak o haberin olsun." Rüya Hanım sofrayı çok severdi. Pardon, karıştırmayı demeliydim. Korhan nasıl başa çıkacaktı merak ediyordum. Aslında çocuklarla iyi anlaşıyordu ama bu kadarını kaldırabilir miydi emin olamıyordum. Bana neydi ki çocuklarla nasıl anlaştığından! Vazgeç artık kalbim, yoksa gerçekten küle döneceğiz. Adam ni-şan-la-na-cak-tı. Ve ben hâlâ neler düşünüyordum. Düşüncelerimden tiksinerek hızla ayağa kalktım. "Ellerimi yıkayayım ben." Lavaboya geçip kendime birçok telkinde bulundum. Ellerimi yıkayıp çıktım. Kapı çalıyordu. Hole geçtiğimde İnci'yle karşılaştık. Muhtemelen gelen Serhat abimdi. Hafifçe tebessüm edip arka bahçeye geçtim. Herkes buradaydı. Annem, babam, Osman abim, Ahmet dayım, Sema teyzem, Elif ablam, Rüya ve o... Masadaki başköşelerde babamla dayım oturmuşlardı her zaman ki gibi. Babamın çaprazlarında abimle annem, Ahmet dayımınkilerdeyse Sema teyzeyle Elif abla oturmuştu. Sema teyzenin sağındaysa tek oğlu oturuyordu. On kişilik masanın bir sandalyesi boştu, o da Korhan'la annemin arası. Serhat abim olmadığı zamanlarda birlikte yemek yediğimizde çoğu zaman boş olurdu. "Canım ailem." diye yüksek bir sesle bahçeye giriş yapan abimle herkesin bakışları oraya döndü. Annem ayağa kalktı ve hızla abime sarıldı. "Eşek oğlu eşek, niye haber vermiyorsun erkenden geleceğini!?" Babamın sözlerine annemin ağlayışları karışırken abim, "Askerliğimi yapalı çok oldu, Validem." diye alaya aldı. Annem sertçe göğsüne vurdu. İnci'yle öne doğru atılır gibi olduk bir anlığına. Abimin yüzü birkaç saniyeliğine buruştu ancak hızla toparladı ve anneme sıkıca sarıldı. Her birimizle tek tek sarıldıktan sonra tekrardan sofranın etrafında oturmuştuk. Serhat abim, Osman abimin yanına oturduğunda bende annemin -ve Korhan'ın- yanına oturdum. İnci'yle yan yana oturmak için oturmuştu oraya. Abimin gelişiyle gülüşmeler çoğalmış seslerimiz yükselmişti. Çok huzurlu aynı zamanda keyifliydik. Hemen yanımda oturan adamın kollarında yeğeni vardı ve Elif abla dediğini yapmış ve kardeşine paslamıştı kızını. Pek tabii bizim cimcime en az kendi kadar Korhan'ı da batırmıştı. Bu görüntü herkesin yüzünde samimi bir tebessüm bırakmıştı. Doyduğuma karar verip sırtımı geriye yasladım. Tam da o sıra önümdeki telefondan bildirim sesi gelince bakışlarım oraya kaydı. Korhan'ın telefonuydu ve çok yüksek istimalle müstakbel nişanlısından gelmişti. Yüreğime oturan ağırlıkla bakışlarımı ondan uzaklaştırıp bahçeye bakmaya çalıştım. Elif ablayla göz göze geldik. Hafifçe tebessüm etmeye çalıştım. Bakışları gözlerimde kaldı kısa bir süre ardından Korhan'a çevirdi. "Sen ver bana istersen onu, rahat rahat konuş." Korhan, Rüya'nın çıplak kollarından öpüp ablasına uzattı ve "Afiyet olsun," deyip kalktı masadan. O içeri girdiğinde bugün ikinci kez Elif ablayla birleşti gözlerimiz ve bu çok büyük bir endişe doğurdu içimde. Fazlasıyla normal davranmaya çalışıp telefonumu aldım elime. İlayda'dan bir mesaj vardı. İlayda: Hazır mısınız, çıkıyorum şimdi ben? Ben: Bekliyoruz. İlayda'ya kısa bir cevap verip "Sende geliyordun değil mi İnci?" diye sordum telefonu masaya bırakırken. "Nereye?" diye sordu Serhat abim araya girerek. "Sahile ineceğiz bizimkilerle." dediğimde "Aman dikkat edin kendinize." dedi Sema teyze. Büyümüştük ama onların gözünde hâlâ küçük bebekleriydik. Art niyetli olmadıklarından göz bebekleri olmamız bana rahatsız hissettirmiyordu. "Ederiz." Sema teyzeye verdiğim cevaptan sonra abime döndüm. "Abimlerde gelecek sen de gel istersen?" Söylediklerimden sonra İnci'ye döndüm. Abimle bakışmalarını yakalamıştım. "Gelirim, biraz hava almış olurum." Başımı hafifçe sallarken "İlayda gelir birazdan İnci, sen hazırlan istersen." diye karşılık verdim. İnci kalktığında Osman abimde yavaşça kalktı masadan. "Serhat," diye seslendi. "İbrahim'le Uğur gelir birazdan geçersiniz beraber. Bende Melek'i almaya gideceğim. Buluşuruz orada." Bayağı kalabalık olacaktık. Genelde İnci ders çalıştığından, abimde buralarda olmadığından gelemezlerdi. Ve tabii bende o ortama girmemek için gitmezdim. Ancak bugün gitmeliydim, artık bir yerden başlamalıydım unutmaya. İnci hazırlandığında evden çıktık. Korhan ve abim kendi nişanlılarıyla geleceklerinden sokakta üç kişiydik. İnci, abim ve ben. Sokağın ortasında olduğumuzdan yaklaşamıyorlardı da birbirlerine... Sokağında başından gelenlerle bakışlarımı ayakkabılarıma indirdim hemen. İlayda, İbrahim ve Uğur abiydi gelenler. Bu gece ona uygun bir dille bu işin olamayacağını anlatacaktım. Çünkü en kötü şey belirsizlikti ve ben onu o cehennemde bırakamazdım. Yanımıza geldiklerinde merhabalaştık ve ardından sokağın diğer tarafına yürümeye başladık. Bir kolumda İlayda diğer kolumda İnci vardı. Abimlerse arkamızdan geliyordu. İlayda birkaç soru sormuştu İnci'ye girdiği sınavla ilgili. Birkaç iyi dilekten sonra başka konuya geçiş yapmışlardı. Ve ben birazdan göreceklerimi düşünürken içime kapanmıştım iyice. Yirmi dakikalık bir yürüyüşün sonunda her zamanki yerimize gelmiştik. Çok fazla kalabalık değildi bulunduğumuz yer. Minderlerle oluşturulmuş bir halka vardı kumların üzerinde. Gri renkteki bir minderin üstüne oturduğumda sağıma oturan İnci'nin yanına oturdu abim hemen. İlayda karşımdaydı ve Uğur abiyle İbrahim'in ortasında oturuyordu. Bakışlarım sahilde gezindi. Az ileride gelenlerle birden yüzüm düştü ve bakışlarımı kaçırıp yutkunarak ortadaki aleve bakındım. İçim içi yerken dayanamadım ve bir kez daha kaldırdığım gözlerimle iki kişiyle göz göze geldik. Biri Uğur abi, diğeriyse İbrahim'di. Uğur abi bakışlarını hızla çekmişti ancak İbrahim daha da dikkatli baktığında sanki içimi okuyormuş gibi telaşa kapındım ve elimi kaldırıp "Abi, buradayız." diye bağırdım. Ve bağırmamla herkesin bakışları bana döndü. Yer yarılsın ve içine gireyim istedim. Enseme kadar kızardığımı hissettim. Utançla yüzümü eğerken "Abim, görüyor ya zaten, bağırmasan da olurdu." diye alaya aldı Serhat abim. Sende vur abi, gelen giden vurmuş sende vur, olmaz bir şey. 🌿🌿🌿 Ortada dönen muhabbete ne kadar istesem de dâhil olamamıştım. Bakışlarım ortadaki ateşteydi. Hemen soluma abimle Melek oturmuştu. Serhat abimle İbrahim'in ortasındaysa müstakbel nişanlılar oturmuştu. Asya'yla onu öyle el ele gördüğümde bir kez olsun dönüp bakmamıştım. Göz ucuyla bile bakacak olsam İbrahim'le göz göze gelirdik. Hem kimsenin bir şeyleri anlamasını istemiyordum. Bu benim sonum olurdu. Biri öğrenirdi ve sonra herkes duyardı. Onun yüzüne bile bakamazdım. Elimin tersini saran avuçlarla bakışlarım soluma döndü ve Melek'le göz göze geldik. İlgili bakışları yüzümde gezindi. "İyi misin?" diye sordu sadece ikimizin duyabileceği kısık bir tonda. Zaten sahilde söylenen şarkılardan dolayı kimsenin duyması mümkün değildi. Hafifçe tebessüm edip "İyiyim, sen nasılsın?" diye karşılık verdim. "Neyse seni üzen bana anlatabilirsin biliyorsun değil mi?" Arkadaşlığımızın başlangıcı abime dayanmıyordu. Çocukluğumuz birlikte geçmişti; tıpkı İlayda ve Asya gibi. O yüzden ona bu durumdan bahsetmezdim, çünkü Asya'yla da yakındık, yani onlar yakındı. Aramızda herhangi kötü bir şey geçmemişti, eskiden çok da iyi anlaşırdık ancak artık bu mümkün değildi. Bu, ona ihanet etmişim gibi hissettirirdi, her ne kadar Korhan'a olan duygularım onların birlikteliklerinden seneler önce de olsa... "Biliyorum ama sandığın gibi bir durum yok. Sadece regli olacağım. Karnım arıyor o kadar." "Peki, anlatmak istemiyorsan anlarım." dedi elimin tersini okşarken. "Ama bu aralar seni fazla düşünceli görüyorum, üstüne gelmek istemediğimden sormayacağım. Yanındayım, her zaman." Tebessüm ettim. Reddetmedim. "Teşekkür ederim." Elleri ellerimden çekildiğinde bakışları tam da sorunumun üstünde durdu. "Sizin nişan ne zaman? Belli oldu mu?" diye sordu Asya'ya bakarak. Herkes gibi bende baktım onlara. Kalbim ağrıyordu. Asya kollarının arasında olduğu adamdan biraz uzaklaşıp gözlerinin içine baktı. "Bu cuma olacak değil mi hayatım? Sizinkilerle konuştun mu?" "Konuştum, yavrum." Asya'yı tekrardan kollarının arasına aldı ve sırtını göğsüne yaslayıp saçlarının arasına bastırdı dudaklarını. Onlar konuşmaya devam etti ancak ben duymadım, duyamadım. Yutkunamadım ki, öylece boğazıma oturan kocaman bir yumruyla onları seyrediyordum. Bu, çok berbat bir histi. İçim acıdı. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Yanımda oturan Melek'e yaklaştım. Bakışları bana döndü. "Lavaboya gidiyorum." diye kısa bir açıklama yaptım. Gözlerimdeki ıslaklığa değdi gözleri. "Gelmemi ister misin?" diye sordu. "Basit bir regli ağrısı diye yeme beni. Bir şeyler var sende belli." "Melek..." Sözümü kesip abime döndü. "Osman," dedi nişanlısına bakarken. "Biz bir makyajımızı tazeleyeceğiz." Abim başını hafifçe salladığında yavaşça kalktık oturduğumuz yerden. Yakınlardaki kafenin lavabosuna gitmiştik. İşlerimi gördükten sonra aynanın karşısında yüzüme soğuk su döktüm. O sıra da Melek beni seyrediyordu. "Sormayacağım diyorum ama sormadan da duramayacağım. Erkek arkadaşın mı var? Onunla mı ilgili?" Bakışlarımız aynada birleşti. "Bir erkek arkadaşım yok." Çok sevdiğim biri var. "Ve gerçekten basit bir regli beni bu hâle getiren..." Yalan söylemek istemiyordum ancak gerçekler söylemeyeceğim kadar rezilceydi. "Biliyorsun benim çok sancılı geçiyor bu dönemlerim." diye tamamladığım sözlerimle o da başka bir şey sormamıştı. Geri döndüğümüzde yerlerimize geçmiştik. Karşımda oturan adam da belki hissettiklerimi hissediyordu ve ben onu üzeceğimi bile bile konuşmak istiyordum, çünkü beklentilerini karşılayamazdım. Susmam onu ümitlendiriyor bile olabilirdi, o yüzden kendi hislerimi bir kenara bırakıp bu gece bir yol bulmalı ve onunla konuşmalıydım. Telefonumun mesaj bölümünü açıp Uğur abiye yazdım. Ben: Konuşalım mı? Direkt böyle yazmak saçma olmuştu ama yazmıştım bir kere. Ve karşımdaki abi dediğim adamın telefonunun ekranını açmasıyla bana bakma bir oldu. Şaşkındı. Kısa bir süre sonra gözlerini üzerimden çekip ekrana çevirdi. Cevap yazıyordu. Uğur abi: Konuşalım. Kısa cevabının ardından telefonu kapatıp "Abi," dedim Osman abime dönerek. "Ben biraz yürüyeceğim." "Tamam, abiciğim, geç kalma ama kalkarız birazdan." Gülümseyip "Kalmam." dedim kısaca. Arkadaşlarıma döndüm. "Eşlik etmek isteyen var mı?" Amaç ortaya soruyormuş gibi davranıp Uğur abiyle konuşabileceğim bir ortam ayarlamaktı. Kimseden çıt çıkmayınca yavaşça ayaklandım. "Ben gelirim." Uğur abiydi. Ve o bu cümleyi kurduğunda bakışlarım gayriihtiyari yüreğimin yangınına değdi. Uğur abinin bana karşı hislerini bildiğinden bakışları ikimizin arasında gidip geldi. Belki de onunla bir yola girdiğimizi düşünmüş ve çok mutlu olmuştu. Çünkü ben onun yengesiydim ya hani(!) Öyle demişti, yenge. Korhan'daki bakışlarım yanında oturan İbrahim'e kaydığında bu sefer kesinlikle anlamıştı bir şeyleri. Yoksa bu bakışlarının başka nasıl bir anlamı olabilirdi? Belki de kendimi en çok bu gece ele vermiştim. Önce Elif abla, şimdi de İbrahim... "Ben de yürüyeyim biraz, özlemişim buraları." diyen Serhat abimle bakışlarım ona döndü. İşte işler şimdi sarpa sarıyordu. Abim yanlış anlamıştı. Ve kendince duruma el atıp bizi yalnız bırakmıyordu. "Olur," dedim daha fazla yanlış anlaşılmamak için. Rahatsız olmamışım gibi davrandım. "Başka gelen var mı?" İbrahim'in ayaklanacağını bilseydim asla sormazdım. Çünkü bana karşı bakışları fazla netti. Bir şeylerden şüphelendiği kesindi. Belki de ben kafamda kuruyordum. Uğur abinin bana karşı hislerini biliyor ve abimin kafasını karıştırıp bize konuşmamız için ortam hazırlamak için geliyor da olabilirdi. Umarım öyledir, umarım... İnci sorar gibi abisine bakınca o da kalktı. Bir tek onun gelişine sevinmiştim, abimin kafasını karıştırabilirdi. En azından yol boyunca sadece bize odaklı olmayacaktı. Nişanlı çiftlerimizi ve İlayda'yı yalnız bırakıp sahilde yürümeye başlamıştık. Boşu boşuna kalkmış, yürümek istemiştim. Çünkü hiç de düşündüğüm gibi Uğur abiyle konuşamamıştım. Abim bir saniye ayrılmamıştı yanımdan. Düşündüğü gibi bile değildi durum. Olsa nasıl olurdu tahmin bile edemiyordum. Yürüdüğümüz yolu geri dönerken İnci, "Siz ilerleyin, benim canım dondurma çekti, alıp geleceğim hemen." deyince durmuştuk. "İsteyen var mı?" "Bana da alır mısın?" Dondurmayı çok severdim ancak şimdi sevdiğimden değildi İnci'nin sorusuna atlayışım, abimi de alıp uzaklaşmaları içindi. "Tamamdır, Melek'le yengeme de alıyorum." Yengesi... Her şeyden bu kadar etkilenirken onu nasıl unutacaktım hiçbir fikrim yoktu. Abime döndü. "Serhat abi yardım eder misin? Tek başıma taşıyamam da." Belki İnci de yanlış anlamış ve bizi yalnız bırakmak için yapmıştı böyle bir şeyi, bilmiyordum ama onun böyle sanması beni hiç de endişelendirmedi çünkü ona sonrasında böyle bir şeyin olmadığını açıklayabilirdim. Abim bu gece hiç yalnız kalmadıklarından olsa gerek sevgilisiyle dondurma almaya gitmeyi tercih etti. İbrahim en önde yürürken ben ve Uğur abi birkaç adım arkasındaydık. Abim gelmeden konuşmalıydım ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. Onu kırmadan nasıl açıklayabilirdim kendimi. Bildiğim tek şey bunun kırmadan yapamayacağımdı, kendimden biliyordum. Bunu yapan o oldu. "Hislerimin sende ufacık bile olsa bir karşılığı yok mu?" Adımlarımız devam ederken dudaklarımı ıslattım. Bakışlarım hemen yanımda yürüyen adamdaydı ancak o önüne bakıyordu. Bu şekilde sorması beni üzmüştü ancak ona boş bir ümit vermektense dürüst olmak ikimizin içinde en iyisiydi. "Ben sana abim gibi baktım. Bunca sene hep böyle gördüm seni." "Ama duygular değişkendir." dediğinde, "Uğur abi," diye araya girdim onu kırmamak için kısık bir sesle. "Şöyle deme. Olmayacaksa bile bana bu şekilde seslenme. Hiç mi bir şey hissetmiyorsun?" "Hissediyorum," dedim ona bakmaya devam ederken. "Seni abimi nasıl seviyorsam öyle seviyorum. Başka türlüsü mümkün değil inan. Ne kadar kötü hissettirdiğimin farkındayım ama sen de anla beni lütfen bir anda karşıma geçip benden hoşlandığını söyledin. İlk anda bir şey söyleyemedim çünkü şaşkındım ama şimdi benden beklentilerin büyümeden önünü kesmeliyim. Lütfen kızma bana ama ben sana o gözle bakmam, bakamam." Ben sustum, o devraldı konuşmayı. "Biliyorum çok ani bir itiraftı ama daha fazla tutamadım. Bir sene içim içimi yedi ama sustum. Soracaksın şimdi neden konuşuyorsun madem bunca zaman susmuşsun da." Derin bir nefes alıp devam etti. "Annem çok ısrar ediyor evlenmem için. Duymuşsundur belki, o çok hasta ve ben bu isteğini gerçekleştirmek istiyorum." Annesi Konya'da kalıyordu, daha önce hiç görmemiştim ama üzülmüştüm hastalığını duyunca. "Ama bunu öylesine biriyle değil, gerçekten sevdiğim biriyle yapmak istedim. Bu yüzden daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu benim için. Hislerimi sahibine söyledim. Yanlış anlama kendimi acındırmak değil niyetim, sadece merakını gidermek istiyorum." Bakışları bana döndü. "Seni seviyorum ama bu seni bana mecbur kılmaz. Dediğim gibi evlenmek istiyorum ve bunu sevdiğim kişiyle yapmak istiyorum. Ama sen sırf bu yüzden, yani annem için kabul etsen bile ben etmem. Merak etme, istemiyorsan ısrar edecek değilim. İçin rahat olsun bir daha bu konuyla çıkmam karşına. Hem bir süre buralarda olmayacağım. Konya'ya gideceğim. Gidene kadar da çıkmam karşına, rahatsız hissettirecek hiçbir şey de yapmam. Gönlünü ferah tut." Bir yandan çok üzülmüş, bir yanda da reddettiğim kişinin Uğur abi olmasına sevinmiştim. Çünkü o kocaman yüreğiyle beni anlamış ve üzerime gelmemişti. Bir başkası olsaydı belki çok farklı şeyler konuşuyor olurduk. Uğur abiye anlayışı için çok minnettardım. "Seni kırdıysam affet." "Affedilecek bir şey yok, Allah yolunu bahtını açık etsin." Âmin. "Çok teşekkür ederim." Anlayışın için. Kalan yolu yavaş adımlarla yürürken oturduğumuz yere varmadan abimle İnci bize yetişmişlerdi bile. Ayaklarımın ucuna gelen kumları itekleyerek yürürken bir yandan dondurmamı yalıyordum. Bakışlarım yerdeydi. Düşünceliydim. "Abimlere baksana ne kadar keyifliler." İnci'nin sesiyle bakışlarım gayriihtiyari yerden kalkmış ve aradığı şeyi bulmuştu. Gördüklerimle neden bahsettiğini çok net anlamıştım. Asya'yla Korhan müziğin ritmine kapılmış, dans ediyorlardı. Abim İnci'ye yaklaştı. "İstersen gizlemeyiz güzelim." Sesi kısıktı ancak ben dışardaki bütün seslere algılarımı kapattığımdan duymuştum onu. "Daha erken, biliyorsun okulum var daha." İnci söylediğini pişman olmuş gibi hızla almıştı sözünü. Gizleyip gizlememek onlara kalmıştı ancak ben olsaydım gizlemezdim ilişkimi. Gerçi ben olsaydım karşımdaki bile öğrenmemiş olurdu, o yüzden iyi ki ben fikrimi söylemiyordum yoksa abim ve İnci bir ilişki içinde bile olmazlardı. Cesaret bir kapının ardıydı ve ben o kapının dürbününden bile bakamamıştım. Abimler yoluna devam ettiğinde İbrahim'le ben kalmıştık ve onunla baş başa kalmak istemiyordum, en azından bu gece. Attığım ikinci adımda sesini duydum ve durdum. "Dilara," demişti. "Seninle konuşmak istiyorum." -BÖLÜM SONU- |
0% |