@senemeevren
|
Merhaba. Şarkı: Yansın - Çağan Şengül & Emre Aydın Yorumlamayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen. 5. SIR ARKADAŞIM "Sanki içimdeki sen hiç bitmeyecek gibi. Bu nasıl bir aşktı ki kendimden geçiyordum da senden geçemiyordum?" Kalbimdeki yarayla bir o yana bir bu yana savrulurken hep karşımdakinin ne gördüğüyle ilgilenirdim. Her seferinde rolüme sadık kalır, kendimi bile kandırırdım. Evet, iyi bir oyuncuydum. Kendimi bildim bileli hislerimi içimde yaşamış, en yakınlarıma bile söyleyememiştim. Çünkü iki kişinin bildiği sır kalmazdı. Onlara güvenmediğimden değildi, yerin kulağı vardı. Ufacık bir hata da kimsenin yüzüne bakamazdım. Birini sevmek utanılacak bir duygu değildi ancak herkesin -en önemlisi de onun- beni abisi olarak gören birine, her şeyden öte nişanlı bir adama karşı hislerimi normal karşılamazlardı. Değildi de ancak vazgeçmek de söylenildiği kadar kolay değildi. Olsaydı kendime bunu yaşatmazdım. Ama biliyordum, bir gün vazgeçecektim. Umarım buna geç kalmaz, sessizce sıyrılırdım işin içinden. Ancak karşımdaki kişinin bir polis olması beni endişelendiriyordu. Sorduğu soru zihnimde yankılandı. "Dilara, seninle konuşmak istiyorum." Neyi mesela tam olarak? Hiçbir şey söyleyemedim. Dilim tutulmuştu çünkü. Belki de duymazlıktan gelmeli, adımlarımı devam etmeli ve yüzüne bakmamalıydım. Evet, kaçmalıydım. Duraksayan ayağım ileri doğru bir adım atmıştı ki arkamdaki adam "Nereye kaçıyorsun?" diye sordu. Sesi daha yakından gelmişti. Tedirgin bakışlarım az ileride dans eden çifte dokunduğunda derince yutkundum. Arkamdaki adam önüme geçtiğinde Asya'nın belindeki bakışlarımı ancak çekebildim. Belini kavramıştı. Gördüklerimle böyle hissettiysem görmediklerimle... Zihnimi susturmalı ve karşımdaki herifi alt edebilecek bahaneler bulmalıydım. Yapamadım, çünkü kalbimde büyük bir depreme neden olan bir öpücüğe şahit oldum. Birkaç saniyeliğine o tarafa kayan bakışlarımı hızla kaçırdım ve arkama döndüm. İbrahim'in dolu gözlerimi görmemesi gerekiyordu. Aynı zamanda nefes almam gerekiyordu. Buradan hemen gitmeliydim. "Nasıl bir bataklıkta olduğunun farkında mısın?" diye sorduğunda denizi seyrediyordum. Gözlerim bulanıktı, kalbim sıkışıyordu. Anlamazlıktan gel, Dila. Anlamazlıktan gel. Yanaklarımdaki yaşları hızlıca sildim. Gözlerimin ıslaklığı için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Arkama dönüp İbrahim'in gözlerine baktım. "Uğur abinin duygularına karşılık vermedim diye mi konuşmak istiyorsun benimle?" Güldü, alay doluydu bakışları. "Ali'den bahsettiğimi ikimizde çok iyi biliyoruz." Sağ elim yumruk oldu. Sakin kalmalı, sonuna kadar inkâr etmeliydim. "Ali abi ne alaka anlayamadım?" Ali'nin yanına abiyi koyabiliyordum da Korhan'ın yanına aklımın ucundan bile geçiremiyordum. Kolumu tuttuğunda bir adım atıp yaklaştı. "Bak Dilara," dedi bir abi edasıyla. Gerçek bir abi gibi. Gerçek. "Çok belli ediyorsun." Hayır, sen çok iyi gözlemliyorsun. "İbrahim," dedim titreyen sesimle. Gözlerimin içine bakıyordu. Kabullenemezdim, bunu kendime yapamazdım. Zaten ara sıra geldiğim buluşmaların böyle sonuçlanacağı kaçınılmazdı, böyle bir diyalogun önünde sonunda yaşayacağının farkındaydım. Bu yüzden geri duruyordum hep. İbrahim'in polis olması işimi zorlaştırmıştı. Çünkü diğerleri şüphelenmemişlerdi bile. En yakın arkadaşlarım dâhil. "Dilara nasıl böyle bir hata..." Kendimi geri çektim. "Hata mı?" dedim sorgu dolu sesimle. "Niye buradasın?" diye sordu ılımlı bir sesle. Arkasındaki bir yeri işaret etti. Müstakbel nişanlıları... Müzik durunca yerlerine oturdular. "Onları seyredip kendine acı çektirmek için mi?" Bir adım attı ve elini başımın üstüne bıraktı, sevdi küçük bir çocuğu teselli edermişçesine. Dudaklarını aralayıp konuşacaktı ki "Bırak," dedim içimden ağlamamak için kendimi deli gibi tembihlerken. Başımdaki ellerini itekledim. Anlamasaydı olmazdı değil mi? Bilmezlikten gelseydi, beni böyle bir konuşmanın ortasında bırakmasaydı. "Benim için kolay değil." Ne söylenirdi bilmiyordum. "Söyleyeceklerini biliyorum. Ama sence ben kendimi bu konuma sokacak kadar rezil bir insan mıyım?" Baktı, hiçbir şey söylemedi. Öyle mi görüyordu yani? O, benim çocukluk arkadaşım bile böyle düşünüyorsa ben; aile, arkadaşlarıma, en kötüsü de ona neler düşündürecektim. Bu yüzden hep sustum. Anlatmadım. Anlamayacaklardı çünkü. "Onu sevdiğimde daha on sekiz yaşındaydım tamam mı?" Tıpkı bir çocuk gibi kendimi savunmaya çalıştım. Yanlış anlaşılmak bu dünyada ki en büyük korkumdu. Çünkü benim kötülüğümü asla istemeyecek kişilerin hakkımda böyle düşünmelerini istemiyordum. Doğru değillerdi çünkü. "Hayatında kimse yoktu bile. Geleceği göremezdim kusura bakma." diye devam ettim. Arkama döndüğümde hemen yanıma geldi. Şimdi ikimizinde yüzü sahile dönüktü. "O senin abin gibi." "Değil," dedim hızla. Evet, o nişanlanacaktı ancak benim abim hiçbir zaman olmayacaktı. "Dilara," dedi şaşkınca. "Onlar evlenecekler." Sus, demek istedim; bildiğim şeyler yüzüme vurma demek istedim ama hiçbir şey söyleyemedim. Çünkü yanlış bir şey söylememişti. "Biliyorum." Sesim titriyordu. Gözümden bir damla yaş aktı, hızla yok ettim. "Bir şey beklemediğini görüyorum ama bu yine de seni haklı çıkarmaz. Ne yap et vazgeç, çünkü bu hissettiklerin doğru değil. Hiçbir şekilde hem de. Dua et bu konuşmayı yaptığın kişi benim. Yoksa kimse böyle..." "Elimde olsaydı sever miydim onu sence?" diye kestim sözünü. "Vazgeçmek için ne kadar savaş verdiğimi ben biliyorum. Gözümün önünde birbirlerini seviyorlar. Kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum ama vazgeçemiyorum. Çünkü bi' günlük ya da aylık bir şey değil. Üç senedir seviyorum ben onu. Onları el ele gördüğüm an çekip gitmeliydim belki ama yapamadım. Ben..." Yerdeki bakışlarımı kaldırıp gökyüzüne çevirdim. Gündüz onun gözlerini görüyordum geceyse kendi kalbimi... Nereye gidersem gideyim hep aklımda ve gözümün önünde olacaktı. "Gözümün önünde yaşanırsa kabullenirim sandım." Arkamdaki abilerimi ve arkadaşlarımı umursamadan kollarını etrafımda sardı. Başımı göğsüne çektiğinde hıçkırarak ağlamamak için zor tuttum kendimi. "Ne zamandır farkındasın?" diye sordum boğuk sesimle. "Şüpheleniyordum ancak konduramadım. Birkaç gündür emin oldum. Vazgeçmelisin, hem de bir an önce." "İbrahim," dedim başımı geriye atarken. Sesim ağlamaklı, gözlerim ıslaktı. Göz göze geldik. "Ben onu çok seviyorum." Titreyen çeneme değdi bakışları. Ne yapacağını bilemez gibiydi. "Dilara," Konuşmasına müsaade etmedim. Küçücük bir taşken seneler içinde kocaman bir dağ oldu, kimse fark etmedi. Birileri görmeliydi artık beni, nefes alamıyordum. "Yanlış biliyorum, büyük bir günah farkındayım ama çok seviyorum." Başımı göğsüne sakladı yine. Çocukluğumuz hep beraber geçmişti. Abimler bizi dışlarken İbrahim bizi oyunlarına dâhil etmişti. Hep anlamıştı halimden, bu kez de anlamıştı. "Canım benim, yapma bunu kendine. Yapma be kardeşim." Her şeye rağmen çekip sarmıştı ya kollarını etrafıma bana öyle iyi gelmişti ki. Bunca yalnızlığımın içimdeki sessizliğime ses olmuştu ya ölsem unutmazdım. Arkamızdakilerin yanlış anlamaması için geri çekildiği sırada Osman abimin sesi doldu kulaklarıma. "İbo," diye seslenmişti. "Hadi gelin, gidiyoruz." Osman abimin sakin bir kişiliği vardı ancak yakınımda potansiyel bir erkek görecek olursa bu kadar sessiz kalmayacağını biliyordum. Sadece İbrahim'le aramızdakilerin o türde bir şey olmadığını herkes bilirdi. Ayrıldığımızda son kez gözlerine baktım arkadaşımın. "Sırrın bende güvende..." Hafifçe tebessüm ettim. "Sağ ol." Geriye döndüğümüzde Serhat abim ve Korhan'ın bakışlarının üzerimizde olduğunu gördüm. Serhat abim elinde olsa beni Osman abimden bile kıskanacağı için onun bakışlarını umursamadım ancak diğeri... O niye bakıyordu ki? Muhtemelen yengesi olup olmadığımı merak ediyordu! Çeksin gözlerini, baksın müstakbel nişanlısına. Ama bana bakmasın. Çünkü onun hiçbir şeyi olmayı kabul etmiyordum. Ne abim ne arkadaşım ne de kuzenim... Bu saatten sonra gönlümün yâri da olmazdı. Sadece yaram olurdu. "Çek ellerini kardeşimin üstünden," dedi Serhat abim. Kıskanç. Allah İnci'yi doğru yola soksun emi. Gözlerimi devirip yanlarına gittim. Çantamı aldım ve sahilin çıkışına doğru yürüdük hep beraber. Otoparktaki arabalara baktım. Biri Osman abimin, diğeriyse Asya'nın nişanlısınındı. Tabii ki abimin arabasına bindim. Arkadaki koltuğa geçtiğimde kimin kiminle gideceğine karar veriyorlardı onlar. O sıra biriyle göz göze geldik. Asya. Normalde kaçırdığım bakışlarımı bu sefer kaçırmadım aklıma sokmak istedim. O benim sevdiğim adamın nişanlısıydı. Sevdiğim adamın sevdiği kadındı. İlk seven ben olsam bile ikinci kadındım dışarıdan bakıldığında. Aralarına girecek ikinci kadın. Ama olmayacaktı öyle bir şey. Asla olmayacaktı. Öndeki koltuğa Melek bindiğinde yandaki arabaya da Asya bindi. İnci abisinin arabasına bindiğinde abim sinirden kudurarak kapıyı açıp bindi. Yakınıma kaydığında yanına İbrahim oturdu. İbrahim, Melek'le çok yakın oturduklarından bizim arabaya binmişti. Alt sokağımızdalardı. İlayda ve Uğur abi Korhan Ali'yle gideceklerdi. Aslında Uğur abinin ve İbrahim'in de arabaları vardı ancak İbrahim'inkinin tamirde olduğunu duymuştum. Uğur abininki hakkında bir fikrim yoktu. "Çok belli ediyorsun." dedim kulağına yaklaşıp. "Gizlemiyorum zaten." dedi yüksek sesiyle. "Hı hı," dedim alayla. Geriye yaslandığında hemen yanındaki İbrahim baktı ters ters. "Lan sen niye sarılıyorsun benim kardeşime?" Çatacak birilerini arıyordu. "Benim de kardeşim çünkü." "Hadi oradan." dedi. "Kardeşmiş." "Kendin gibi sanma..." Abim bir hışım İbrahim'e doğru döndüğünde "Siktirtme bana sanmanı," dedi öfkeyle. Zar zor tuttum kolunu. "O elini kaldır da gör bak almıyor muyum anında seni içeri?" Melek "Sakin olur musunuz?" diye sorarken, ben "Abi bir dur ya!" dedim sinirle. Tam da o sıra şoför koltuğuna Osman abim oturdu ve direkt ona şikâyet ettim. "Abi," diye seslendim. "Efendim abisinin gülü?" Arabayı çalıştırdı. "Serhat abim İbrahim'le sarıldık diye üstüne atlıyor çocuğun." Onu şikâyet etmemi umursamadan "Çocukmuş," diye homurdandı ağzının içinden. Sonrasında bana doğru dönüp "Hem bu komiser bozuntusu niye sarılıyor sana?" diye sordu. "Çünkü sarılmamam için bir neden yok." Kaşları havalandı. "Niye sarılacakmışsınız?" "Of ya," dedim daralarak. "Stres topun muyum ben senin? Böyle ilk dakikadan başladıysan..." "Doğru söylüyor kız Serhat, bunaltma Dila'mı." Osman abimin sözlerinden sonra susmayı tercih eden Serhat abim koltuğa yaslanıp yolu seyretti. Dikiz aynasından göz göze geldik öpücük attım gülümseyerek. Saat gece yarısına gelmek üzereydi ve yarın pazartesi olduğundan herkes iş başı yapacaktı. Tabii biz hariç, çünkü henüz iş bulamamıştık. Ön koltuğa yaklaşıp "Melek." dedim. "Haziran'ın mezuniyeti ne zaman? Bu aralar sınav yoğunluğundan çok konuşamadık." Haziran, Melek ablanın kendisinden dört yaş küçük kardeşiydi. Benden de bir yaş küçüktü. İki yıllık Radyo ve Televizyon bölümü okumak için İzmir'e gitmişti. Bu son senesiydi. Oyunculuk yapmak istiyordu. Melek, Haziran için çok şey feda etmişti. En başta eğitimini yarım bırakmıştı. Melek abla on yedi yaşındayken babası annesini bıçakla yaralayıp öldürmüştü. O şerefsiz yüzünden o yaştaki çocuklar annesi kalmışlardı. Zaten babasızlardı ancak artık annesiz de kalmışlardı. Anneannesinden kalan evi annesi çocuklarına miras bırakmıştı. Ancak Melek hiç kimsenin yardımını kabul etmemişti. Bir işe girmişti on ikinci sınıfı okumayıp. Sırf kardeşini okutabilmek için yapmıştı. Okulu bırakmaması için bir yerlerden geliri olmalıydı. Ancak o bildiğini okumuş ve herkesi geri çevirmişti. Son senesi bile yıllar sonra dışarıdan tamamlamıştı. Ama hiçbir zaman kardeşine tek kelime etmemişti, bilakis her zaman yanındaydı. Muhteşem bir ablaydı. "Salı günü mezuniyeti," dedi gururlu bir ifadeyle. Abimin ısrarlarına rağmen sınava girmeyi tercih etmemişti. "Gideceğiz abinle, sende gel. Çok mutlu olur görürse." "Olur ama tatil yapacaksanız eğer..." "Yok, bir günlük gidip geleceğiz zaten. Haziran'da gelecek. Bizim tatil düğünden sonra biliyorsun." dediğinde abimle göz göze geldiler. Hızla çektim bakışlarımı üzerlerinden. Abilerimin genetiği bozuktu galiba, çünkü bana müthiş bir örnektiler. Boğazımı temizler gibi yapıp "Aile var, aile." dedim. "Bi' bizde yok zaten amına koyayım," Serhat abimin ettiği küfürle "Serhat!" demişti Osman abim sertçe. "Bir sıkıntın varsa konuşalım kardeşim. Ne oluyor sana?" İnci'yle birlikte değil diye ve sizin aksinize bir şeyleri gizli yaşadığından sinirden kuduruyor diyemedim. "Yok bir şey... Kusura bakma yengem sende, bir an şey ettim ben." dedi ne diyeceğini bilemiyor gibi mahcupça. Beni saymadı zaten. Yanımda hiçbir şeyden çekinmiyordu, malum. "Sorun değil." 🌿🌿🌿 Sabahın köründe uyanmamın tek sebebi vardı, o da bayram öncesi temizlik. Evdeki bütün halıları kaldırdıktan sonra annem camları silmiş, ben de kapıları silmiştim. Aç acına ara vermeden birer birer karşı evin bahçesine taşıdık bütün halıları. Çünkü bir halı yıkanacaksa bir yıkanırdı. Bu yazılı olmayan bir kuraldı. Babam manavda, Osman abim hastanede, Serhat abimse Sema teyzelerin lokantasındaydı. Çalışıyorlardı ve biz o halıları taşıyana kadar pestilimiz çıkmıştı. Neyse ki Sema teyzeyle İnci yardıma koşmuşlardı. Bizim bahçemiz toprak olduğundan Sema teyzenin ön bahçesindeki taş zeminde yıkamıştık hep. Şeker Bayramı'nda İnci'yle okul bahanesiyle sıyrılmıştık işin içinden o zaman ancak saçma sapan bir söz almışlardı bizden. Kurban Bayramı'nda o halıları yıkayacaktık. Tabii onlarda o dönem yine yıkamaya yollayıp şimdi de çok güvendikleri şekilde elde yıkıyorlardı. Hangi akılla söz vermiştik bilmiyordum ancak hayvan gibi pişmandım. Allah aşkına halı yıkama makineleri neden icat edilmişti biz hâlâ bu eziyeti çekeceksek? Annem ve Sema teyze sona kalan büyük halıyı fırçalamaya devam ederken biz yerde taşın üstünde uzanıyorduk. Gücümüz tükenmişti, annemlere helal olsun hâlâ devam edebiliyorlardı. "Ben böyle hayal etmemiştim." dedi İnci. Uzak diyarlara uçmuştu. "Nasıl etmiştin?" diye sordu Sema teyze yorgun sesiyle bir yandan halı fırçalamaya devam ediyordu. "Sınava çalışmak daha kolay... Ben özgürlüğüme kavuşurum sanıyordum," Kolunu kaldırmaya çalıştı, kalkmadı. "Aynen özgürlük." dedi ağlamaklı ses tonuyla kendiyle dalga geçerek. "Sınav bitsin vallahi de her şeye yardım edeceğim anne diyen sen değil miydin?" "Ay dilimi eşek arıları soksaymış." Gülmeden edemedim onun bu haline. Gerçi benim de ondan bir farkım yoktu. Uzanınca belimdeki ağrı daha da kendini belli etmişti. "Tamam, kalkın artık üşüteceksiniz." dedi annem otoriter sesiyle. "Terlediniz, hastalanmayın bari. Bitiyor zaten, bu son biz hallederiz devamını. Gidin bir ılık duş alın." İnci kalmaya çalıştı ancak beceremedi. Güldük acınılacak halimize. Ben yeltenmedim bile, üzerimden tır geçmişti sanki. Tam o sırada bahçenin demir kapısı aralandı. Beyaz pahalı sporlarıyla suyun içine adım atan Korhan'a çevrildi bütün bakışlar. Neyse ki tek değildim. Üzerinde lacivert keten bir gömlek ve mavi bir kot vardı. O çatık kaşları önce halı yıkayan annelerimize hemen ardından bize döndü. Yavaşça doğrulduğumuz sırada sırtımın ağrısıyla yüzümü buruşturdum. "Ne yapıyorsunuz siz?" diye sordu sertçe. Bağırmamıştı ancak ses tonu hiç de sakin durmuyordu. İnci ayağa kalktığında elini bana doğru uzattı ve kalkmama yardımcı oldu kendi de çok berbat olmasına rağmen. Elinden tuttum ancak çok yük vermedim, zar zor ayaklandığımda Korhan'ın bakışlarının üzerimizde gezindiğini fark ettim. Sinirliydi. "Bayram temizliği, oğlum." dedi Sema teyze. Halı yıkamayı bırakmış, Korhan'a bakıyorlardı. Bizim gibi. "Şu kızların haline bakın Allah aşkına!" dedi sertçe. "Bir kendinize bakın. Ne gerek var anne bu kadar uğraşmanıza?" Bakışlarım gayriihtiyari ayaklarıma düştü. Üzerimdekilere baktım. Kısa siyah penye bir şortla aynı renk bir crop giymiştim. Temizlik için oldukça idealdi ancak onun karşısında çırılçıplakmış gibi hissettim. Tişörtümü aşağıya doğru çekiştirdim. "Gelip yardım edeydin o zaman, ya sabır!" dedi Sema teyze de oğluna sinirlenerek. Korhan ağzının içinde homurdandıktan sonra İnci'yle bana baktı doğrudan. "Gidin üstünüzü değiştirin." Bakışları üzerimde gezindiğinde "Sırılsıklamsınız zaten, üşüteceksiniz." diye devam etti. Buradan gitmek için bir adım attım ki elim belime gitti. Ufak bir inleme döküldü dudaklarımdan. Harbiden pestilim çıkmıştı. Korhan su birikintisine basarak yanımıza geldiğinde annemler çoktan ayaklanmıştı. "İyi misin Dila'm?" diye sordu annem endişeyle. Başımı onaylarcasına sallarken onunla göz göze geldik. "İyi değilsen hastaneye gidelim." dedi ilgiyle. Hastaneye değil, eve gitmek istiyordum. Ondan en uzağa gitmek istiyordum. "Abim akşam gelince bakar, zahmet etme." "Lafı bile olmaz. Kötü hissediyorsan hemen gidelim." dedi ısrarla. "Sağ ol ama eve gideyim ben dinlenirsem geçer." "Kızım götürsün seni Ali abin. Sağlık bu." Bakışlarımı kaçırdım. "Baştan düşünseydiniz keşke hala." dedi Korhan anneme. "Halı yıkama boşuna mı var?" Ha, gel ağzını öpeyim. Yok öpmeyeyim. Neler diyordum ben! "Anneciğim gerek yok." İnci'ye baktım. Benden daha iyiydi ancak o da berbat görünüyordu. Bir taşın üstünde oturuyordu. "Yorulduk sadece. Normal yani. Dinleneyim geçer." Annem kabullenmiş gibi Sema teyzeye döndü. "Biz gidelim. Kusura bakma böyle bıraktık." "Ya sabır!" dediğini işittim Korhan'ın. "Halacığım ne istiyorsun kız şurada can mı versin?! Ne bu temizlik ısrarı?! Hâlâ kalkmış böyle bıraktık diyorsun." Sesi sonlara doğru sakinleşmişti. "Tövbe de," dedi Sema teyze oğluna kızgınca. "Allah geçinden versin. Gencecik kıza dediğine bak." "Gencecik kızlara yaptığınıza bakın." diye karşılık verdi hemen. "Korhan," diye seslenmiştim ki dilimi ısırıp hızla "Abi." diye ekledim. Bana döndü bakışları. "Tamam, artık olan oldu." "Siz gidin. Bir şey olursa arayın ama mutlaka." Başımı sallayıp annemin koluna girdim. Birlikte bahçelerinden çıkıp yavaş adımlarla evimize gittik. Annemin yardımıyla ılık bir duş alıp krem sürdüm. Sonrasında güzel bir uykuya çekildim. 🌿🌿🌿 Aydınlığa kapanan gözlerim karanlığa açıldığında saatin epey ilerlediği anlamıştım. Boğazımda hafif bir kaşıntı vardı, umarım hasta olmazdım. Odadan çıkıp salona indiğimde oldukça şaşırdım. Uzun zaman sonra bir aradaydık. Serhat abimin yokluğu hep bir kişi eksik olmamıza sebepti ancak şimdi tam anlamıyla tamamlanmıştık. "Canım ailem," diye giriş yaptım salona. Annemin, babamın ve abilerimin bakışları bana döndüğünde gülümsüyorlardı. "İyi misin kızım?" diye sordu babam direkt. Tebessüm edip "İyiyim iyiyim, endişelenmeyin." dedim. Abimlerin arasına oturduğumda Serhat abim kolunu boynuma dolayıp göğsüne çekti beni. "Aç mısın canım?" diye soran anneme "Yok anniş aç değilim." diye cevap verdim. "Ağrın varsa söyle, ayağımıza kadar getirttik doktoru." dedi Serhat abim. Her zaman ki gibi alaylı ifadesiyle anlamıştım ne demek istediğini. Osman abimi kastediyordu. "Ya," dedim anlamazlıktan gelerek. "Kimmiş bu yakışıklı doktor?" "Ne yakışıklısı be?" dedi kendi oyununa düşerek. "Yakışıklı mı dedim ben sana? Demedim, nereden çıkartıyorsun?" "Yani, doktorlar genelde yakışıklı oluyorlar ya." "Kimmiş bu doktorlar?" Başımı kaldırıp yüzüme baktı. "Bilmem." "Bırak kızı Serhat," dedi diğer yanımdaki abim. "Benden bahsediyor kimden bahsedecek başka? Tanıdığı tek doktor benim." Tek kaşımı kaldırıp baktım ona. "Yoo, kim demiş tanıdığım tek doktorun sen olduğunu?" Onlarla uğraşmaktan fazlasıyla keyif alıyordum, özlemiştim. İki parmağıyla burnumdan makas alıp "Beni kandıramazsın küçük cadı." dedi Osman abim. Omuz silktiğimde babam tekrar sordu. "Emin misin? Osman bir baksın yine." Ailem çok iyiydi, hoştu ancak tek kusurları vardı: O da üzerime fazlasıyla düşüyorlardı. Yine de çok şükür varlıklarına. Abimin elini üzerimden iteklediğimde kalkıp babamın oturduğu koltuğun kolçağına oturdum. Yanaklarından öptüm sıkıca. "İyiyim baba, ufak bir ağrıydı, geçti." "Peki," dedi babam yanaklarımdan öperken. "Sen hep iyi ol." Gülümsedim. "Sen de." "Var mı bir yaramazlık?" diye sordu babam. Abimi bildiğinden sormuştu muhakkak. "Var tabii," Abime baktım. "Oğluna bir şey de baba, nefes aldırmıyor geldiğinden beri. Yani sadece yirmi dört saat... Ama bezmeme yetti." "Bir sonraki sefer bana söylersin, alırım ayağımın altına." Makarasını yapıyordu ancak alttan alttan kızımdan uzak dur dediğini hepimiz biliyorduk. Kollarımı boynuna sarıp sarıldığımda "Hop hop," diye araya girdi Serhat abim. "Bizde abiyiz neticesinde." "Geri bas," dedi babam da ona. "Asıl sana hop hop, dur durduğunda yerde." Omuzlarım dikleşti. Beni sınama der gibi baktım. "Kızıma karış da göstereyim sana gününü." "Bizde evladınız sonuçta." dedi Serhat abimde alınarak. "Yemiyor kardeşim," diye araya girdi Osman abim. Kahkaha attığım sırada Serhat abim bana ters ters baktı. "Ne var? Boğma sende beni. Alt tarafı arkadaşıma sarıldım ne var bunda?" "Tamam," dedi annem. Ayağa kalkıp burnunda tüten oğlunun yanına gitti. Abimlerin arasına oturduğunda Serhat abime sarıldı. "Bir olup yediniz oğlumu." Güldüm. Hiçbir zaman ayrımcılık yapmayacağını bildiğimden alınmadım. Abim annemin sarılışına karşılık verirken ajitasyon yapmayı da ihmal etmedi. "Bir sen düşünüyorsun zaten bu oğlunu. Bir sen." "Hadi oradan," dedi babam gülerek. "Sıpa." Daha fazla uzatmadan başka bir konu açtım. "Eee," dedim. "Nasıldı ilk iş günün?" Annemle olan sarılışına son verip bize döndü. "İyiydi. Sevdiğim yerdeyim, henüz başındayız ama olsun." "Yaparsın sen," Şef olmak istiyordu ancak dediği gibi biraz zamanı vardı. Olacaktı, hiç şüphem yoktu. Gülümsedi. "Senin notlar nasıldı?" "Müthiş." Alay etmiyordum, ciddiydim. Sevdiğim mesleği seçmiştim. Kendime iyi gelemiyordum ancak terzi kendi söküğünü dikemez hesabı başkalarına iyi geleceğimden hiç şüphem yoktu. Zaten notlarım çok iyiydi. Seneye de aynı şekilde olursa bölüm birincisi bile olabilirdim. "Dila." dedi babam bana dönerek. "Hadi bu güzel ellerinden bir kahve yap da içelim." "Olur," dedim kalkarak. "Hemen yapıyorum." Mutfağa geçip kahveleri yaptıktan sonra salona geçtim. Annem yine kocasının yanına geçmişti. Önce onların kahvesini bıraktım sehpaya hemen ardından abilerimin arasına oturup onlarınkini servis ettim. Geriye yaslandım. "Dila, yarın gelebilecek misin Haziran'ın mezuniyete?" diye sordu Osman abim. "Çok isterim ama arabayla gideceksiniz ya..." dedim. "Sırtımın üstüne gitmeyeyim çok." "İyi düşündün," dedi annem. Kendimi düşünmeme şaşırmıştı. "Gelince gidersiniz kızlarla yanına." "Bir dön de bakayım neymiş bu." dedi Osman abim. Hemen yanında olduğumdan sırtımı dönüp tişörtümü yukarı sıyırdım. Elini bir yerlere bastırdı. Belime bastırdığında dudaklarımı dişledim. Acımıştı. "Orası işte, bastırınca ağrıdı." "Bir daha halı yıkamak yok." dedi anneme bakarken. "Doğru söylüyor Hanım." dedi babam araya girerek. "Sizin canınızdan kıymetli mi?" "Yok, yok yıkatmam bir daha." "Olmadı yenisini alırız validem. Ruhunu çekmişsiniz kızların." Serhat abimin tek düşündüğü ben değildim. Sevgilisini de düşünüyordu beyefendi. Hakkıydı. Osman abimin incelemesi bitmiş olmalıydı ki tişörtü indirip sarıldı. "Yarın git bir MR çektir, ne olur ne olmaz. Bir arkadaşıma söyleyeceğim, ilgilenir seninle." Güldüm alttan alttan. Serhat abimle göz göze geldiğimizde "Yakışıklı mı?" diye sordum. "Bak inadıma inadıma..." diye söylenmeye başladığında kulağına yaklaştım ve "Sen yaranı gösterdin mi bizim yakışıklıya?" diye sordum. Bakışlarından göstermediğini anladığımda "Bak şimdi ben gidiyorum, peşimden gel ve baksın. Yoksa direkt babama söylerim." diye tehdit ettiğimde ters ters baktı bana. Kabul etmişti, etmek zorunda kalmıştı daha doğrusu. Kahveleri içtikten sonra annem toparlayıp mutfağa götürdüğünde babam da iyi geceler deyip odasına çıkmıştı. Yani oyun oynamamıza gerek kalmamıştı. Ayağa kalktım hemen ve onlara baktım. Osman abime şikâyet ettim. "Abi, Serhat abim yaralanmış ve bizden gizliyor." "E çüş kızım biraz alıştıra alıştıra söyleseydin!" "Ne yaralanması Serhat?" diye sordu direkt kardeşine dönüp. "Neden bahsediyor Dilara?" Serhat abim yaşadıklarını anlattı teker teker. Bir kadının hayatını kurtarmış bir şerefsizin elinden. Abim ona kızmamıştı tabii ki. Bilakis bakışlarındaki gururu görmüştüm. Sevdiği kadını annesiz bırakan da bir caniydi. Ve biz bu konularda çok hassastık. Annemler de öğrense aynı tepkiyi verirlerdi ancak aynı şekilde oğulları için endişeleneceklerdi. Evhamlanacaklardı hiç yere. Ki Osman abim bakmıştı yarasına. İyi durumda demişti. Annem yanımıza gelip iyi geceler diledikten sonra odasına çıktı. Osman abim sağlık çantasını getirip Serhat abimin yarasını temizleyip tekrar sardı. Hep birlikte ayaklandığımızda elindeki telefonla uğraşıyordu. Merdivenleri tırmandıktan sonra odama girmeden durup döndüm. "İyi geceler." dedim gülümseyerek. Yanlarına gidip önce küçük sonra da büyük abimin yanaklarından öptüm. Odama gitmek için hareketlenmiştim ki kolumdan tutulup durduruldum. "Yarın sabah saat dokuzda müsaitmiş doktor arkadaşım. Sakın ihmal etme." dedi Osman abim. Başımla onaylarken "Etmem." dedim. Arkama dönüyordum ki bir kez daha durdurdu. "Ha," dedi bir şey unutmuş gibi. "Ali götürecek seni haberin olsun." -BÖLÜM SONU- |
0% |