@senemeevren
|
Merhaba. Şarkı: Sevdanın Tadı - Yıldız Tilbe Yorumlamayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen. 6. SEVMEMELİYİM "Gözlerimin gördüğü, gözlerinin gördüğüyle bir değilmiş. Biliyordum fakat dudaklarından çıkan sözcükler kurşun olup yüreğime saplanınca kabullendim. Öldürmedi ancak acıttı, çok acıttı." Sabırlı bir insan oldum hep hayatım boyunca. Göz ardı ettim, kabullendim, bazen pişman oldum ama olsun dedim. Olsun. Bunlardan ders çıkar ve yoluna bak. Ne ders çıkardım ne de yoluma bakabildim. Tek yolum, o yolun tek çıkış noktası o gibiydi. Biliyordum, birine böylesine bağlanmak kendime karşı en büyük haksızlığımdı. Kendimi bu şekilde şartlandırmak, bu derece düşürmekten utanç duyuyordum ama yine de yoluma dönemiyordum. Bir yerden başlamalıydım. En azından çıkış noktasının o olmadığını fark etmeliydim. Arkama dönmeli, onu arkamda bırakmalıydım. Yolumuz aynı olsa bir varacağımız yer aynı olmamalıydı. Abimin söylediklerinden sonra odama kaçmıştım hemen. Gidemezdim. Onunla gidemezdim. Kalabalıkken bile ona karşı hislerimi fark edecek diye ödüm koparken yanlız kalamazdım. Bir yolu olmalıydı. Gündüz uyumadan önce giydiğim şort tişörtle yatağa uzandığımda tavanla bakıştık bir süre. Birçok senaryo kurdum. Bir çok son yazdım hepsine ama hepsinde gözyaşları içindeydim. Rezil bir şekilde kaçıyordum, o ise benden nefret ediyordu. Sevmemesine dayanırdım ama nefret dolu gözlerle bakmasına... Yutkunarak elime aldım telefonu. Sessizde olduğundan bildirim sesini duymamıştım. İbrahim mesaj atmıştı. İbrahim: Dilara. İbrahim: O günden sonra hiçbir şey yazmadım ama sırrın bende güvende. Ben hep arkanda olacağım, sen yanlış yapacak bir kız değilsin. Kendine iyi bak kız kardeş. Tebessüm ettim. Yanlış yaptığımı bile bile arkamda duran birinin olduğunu bilmek öyle iyi hissettirdi ki... İyi ki İbrahim'di gözlerimdekileri fark eden. Başka biri olsaydı belki abimle konuşup beni buradan uzaklaştırırdı. İstemediğim şeylere mecbur bırakırdı ama İbrahim hem yanlışımı yüzüme vuruyor hem de yanlış yapmayacağımı söylüyordu. Ben: Çok teşekkür ederim. Belki de ona söylemeliydim. Bana yardımcı olabilecek tek kişi şu an oydu. Ben: Senden bir şey isteyebilir miyim? İbrahim: Dinliyorum. Çekinme lütfen. Ben: Çok sağ ol. Ben: Yarına hastane randevum var. İbrahim: Önemli bir şey değil değil mi? Ben: Yok, yok değil. Yani gidince anlayacağım ama şu an büyütülecek bir şey değil. Ben: Aslında yarın Haziran'ın mezuniyeti var biliyorsun sende. Ona gidecektim ama işte temizlik yaparken belimi incitince gidemeyeceğim maalesef. Abimler gidecekler ama. Abim de bir doktor arkadaşına söylemiş bakması için. Ben: Tabii burası olayın giriş kısmı, ben çok uzattım. İbrahim: Benden istediğin şey ne tam olarak? Ben: Abim beni Korhan'ın bırakacağını söyledi. Baş başa kalmak istemiyorum onunla. İbrahim: Kaçta randevun? Ben: Sabah dokuzda. İbrahim: Ben bırakırım ama sonrasında işe geçmem gerek biliyorsun it kopuk bitmiyor. Ben: Sorun değil. Yani götürmen yeterli. Devamını kendim hallederim. Sadece Korhan'ı yarın ekmem için birinin götürmesi gerekiyordu. Yoksa neden taksiyle gittiğimi sorgulayacak. İbrahim: Doğru düşünmüşsün. Götürürüm ben seni. Sabah sekizde kapıda olurum. Ben: Çok sağ ol. Her şey için. Her şeye rağmen arkadaşının değil de benim yanımda olduğun için. 🌿🌿🌿 "Anneciğim kurmadın mı alarm?" Kulaklarıma dolan kızgın bir sesle uykunun etkisinden sıyrıldım. Mırıldanarak gerildiğimde üzerimdeki ince örtü çekildi. "Ali abin aramış o kadar cevap vermemişsin?!" Uykulu gözlerimi hafifçe aralayıp anneme baktım. Doğrudan bana bakıyordu. "Niye aramış ki?" Sorduğum soru anında zihnimde cevap bulduğunda kocaman açılan gözlerimle hızla doğruldum yataktan. "Ay ben ona haber vermeyi unuttum!" Dün gece telefonumu şarja taktıktan sonra direkt uyumuştum. Sessizden çıkarmadığım için ne bildirim sesini ne de arama sesini duymuştum. Telefonumu elime aldım. Yedi mesaj, dört de arama vardı. Sanırım sonrasında annemi aramayı akıl etmişti. Korhan Ali: Dilara (00.05) Korhan Ali: Az önce çevrimiçiydin hangi ara uyudun? (00.15) Korhan Ali: İnşallah alarm kurmuşsundur. (00.17) Korhan Ali: Dilara. (07.40) Korhan Ali: Bu telefon sessizde olacaksa niye var?! (07.43) Korhan Ali: Açsana. Geç kalacaksın! (7.44) Korhan Ali: Kızım illahi kapına mı dayanayım?! (7.46) Saate baktım. Henüz sekize on dakika vardı. Cevap yazdım hemen ve hızla çıktım yataktan. Ben: Kusura bakma sessizdeymiş, duymadım. Vaktini aldım ama senin götürmene gerek yok. İbrahim götürecek beni. Kusura bakma. "Niye kurmuyorsun ki alarmını?" Annemin söylenmelerini es geçip banyoya attım kendimi. Saçlarımı ıslatmadan vücudumu yıkayıp çıktım. Beyaz bir atletin altına bol kot pantolon giydim. Siyah el çantamın içine cüzdanımı ve birkaç makyaj malzemesi attım. Acelem olduğundan şu an yapamamıştım ancak arabaya bindiğim anda ilk işim yüz kremimi uygulamak olacaktı. Saçlarımı üsten üsten taradım alelacele. Ardından ikiye ayırıp beyaz bandanamı taktım. Siyah gözlüğümü alır almaz odamdan çıkıp aşağı indim. Salonda annem, babam ve Serhat abim kahvaltı yapıyorlardı. Genelde okulda oluyor ya da geç uyanıyordum. Onlarla doğru dürüst kahvaltı edemiyordum. Bugün de geç kaldığımdan yapmayacaktım. Beni gören babam, "Aç acına gitme. Gel bir şeyler ye." dediğinde yanağından öptüm. "Geç kaldım zaten, simit falan yerim ben." "Dün akşamda yemedin bir şeyler!" dedi annem kızarak. "Sakın kahvaltıyı da es geçme, ye mutlaka." Başımla onaylarken onunda yanaklarından öptüm. Serhat abim doldurduğu ağzıyla ayaklandığında yüzümü buruşturdum. "Dur beraber çıkalım. Beni de bıraksın." Yarım yamalak anladım söylediklerini. "Önce bir yutsan mı acaba?" dedim tiksinerek. Bardaktaki suyu dikti kafasına. "Hadi geç kaldım zaten." Kayınpederinden azar işitmek istemiyordu. Güldüm. Salondan çıktık. Tabanlı beyaz sporlarımı giyindikten sonra evden çıktım. Abimde arkamdan geliyordu. Kapının önünde dikilen ikiliyi buldu gözlerim. Üç gün sonra nişanlanacak olan adamda çok durmadan İbrahim'e kaydırdım. "Günaydın." dedim. Aslında çok utanıyordum. Keşke dün gece haber verseydim. Üzerimde bakışlarının ağırlığını hissediyordum. "Günaydın," dedi abim arkadaşlarına bakarak. İbrahim'e attığı ters bakışları fark etmiyor değildim. Ama abiciğim yanlış şıkkı eliyordun listenden. "Günaydın." dedi ikisi de aynı anda. Abimin gözleri mavi gözlerimin diğer eşinde durdu. "Ali geçerken beni de atsana Nilüfer'e." Ellerim yumruk oldu. Git yürüyerek işte. Ne katıyorsun onu? Hem sorsana ben onunla mı gideceğim? "Dilara?" Adım dudaklarından şiir gibi mi dökülmüştü yoksa bana mı öyle gelmişti bilmiyordum ancak adımı işitmemle bakışlarım bakışlarına tutundu. Oysa sesi sert çıkmıştı. "Süs olsun diye mi taşıyorsun yanında şu telefonu?" "Şey," dedim ne diyeceğimi bilemezken. Haklıydı. "Sessizde kalmış, duymadım aradığını." Mahcuptum. "İbrahim'le haberleşmişsiniz ama?" Deşmese miydi acaba? Abim buradayken hem de. "Orada bir işim var, geçerken bırakacağım. Sende nişan alışverişinizi tamamla Asya'yla." İbrahim bunları söylerken kalbimi bu kadar inciteceğini düşünmüş müydü bilmiyordum ancak duyduklarım kalbimde kocaman bir kesiğe neden oldu. İyi yapmıştı ama. Aklım başıma gelmeliydi. "Sen ne alaka?" diye araya girdi abim. "Kılım sana zaten bu aralar. Salsana kardeşimi." "Sen salsan biraz beni?" dedim abime dönerek. Alttan aldıkça daha da üste çıkacaktı biliyordum. "Alt tarafı geçerken hastaneye bırakacak. Ali abi de işinden olmamış olur." Korhan'a baktım. "Benimle uğraşacağına git nişanlınla vakit geçir. Şunun şurasında kaç gün kalmış nişana? Eksiklerinizi tamamlayın." Kısık gözleriyle İbrahim'le bana baktı. O da mı abimin anladığı gibi anlamıştı? İbrahim'le aramda bir şeyler olduğunu mu düşünmüştü? Düşünsündü, hem düzeltsem ne olacaktı? Ne değişecekti? Hiçbir şey. O yüzden düzeltmedim. İki gün önce Uğur abi için bana yenge demişti, şimdi İbrahim için böyle düşünsündü. İbrahim'le benim aramda gezdirdiği bakışları arkadaşında durduğunda ters ters baktı önce. Hemen ardından "Peki," dedi. "İbrahim bıraksın seni." Abime döndü. "Hadi biz de işimize bakalım." Yutkunarak baktım. O ise ardına dönüp arabasına bindi. Yanlış anlamıştı, hem de çok büyük bir yanlış. Muhtemelen Uğur abinin bana karşı hislerini kendi aralarında konuşmuşlardı ve şu anda gördükleri İbrahim'e karşı çok yanlış düşüncelere itmişti. "Bir metreden fazla yaklaşmıyorsun!" diyen abime gözlerini devirdi İbrahim. "Git başımdan Allah aşkına." dedi sinirlenerek. Sanırım Korhan'ın bakışlarını o da fark etmiş ve içerlenmişti. "Dilara kardeşim gibi benim. Sandığım gibi bir şey yok. Olamaz da. Bir siktir git artık." Abim homurdanarak Korhan'ın arabasına bindiğinde biz de İbrahim'le onun arabasına geçtik. Arabayı çalıştırdığında "Yanlış anladı." dedim üzüntüyle. Benim için o bakışlara katlanmak zorunda değildi. "Özür dilerim." "Dileme. Senlik bir şey yok. Her şeyi görüyor it ama seni görmemiş. Onun için bir şeyler yapıyoruz burada istediğini düşünsün." 🌿🌿🌿 Yanıma aldığım makyaj malzemelerine elimi bile sürmedim. İçimde tuhaf bir his vardı. Doğrusunu yaptığımı bilmeme rağmen mutsuzdum. İbrahim beni bıraktıktan sonra karakola gitmişti. Abimin mesaj olarak attığı ismi danışmana sorup bulmuştum. Doktor beni bekletmeden almıştı. MR çektirdikten sonra lavaboya gidip güneş kremi ve narçiçeği kokulu dudak nemlendiricimi sürdüm. Hastaneden çıktıktan sonra otobüs durağında beklemeye başladım. Abim burada çalıştığından nasıl gidilip gelindiğini biliyordum ancak otobüs bir türlü gelmeyince oflamaya başladım. Saat neredeyse öğlen olacaktı ancak hiçbir şey yememiştim, acıkmıştım. Önümde duran tanıdık araçla bakakaldım. Ne işi vardı burada? Frene bastığında gözlerimi kısıp arabanın içine baktım. Müstakbel nişanlısıyla birlikte bana bakıyorlardı. Derin bir nefes alıp ayaklandığımda "Bin hadi, İbrahim'in işi varmış." dediğinde sorguyla baktım. "Ben otobüsle gelirdim, ne gerek vardı ki buraya kadar gelmenize?" Korhan'a yaklaşıp gözlerini arabanın camından benimkilerle birleştirdi. "Yüzük bakmaya gelmiştik. Yolumuzun üstüydü zaten." dediğinde derince yutkundum. Yüzük. Her şey gerçekten de bitiyordu. Tamamıyla. Evleneceklerdi. Nefesim kesildi. Kalbim ağlarken yüzümde güller açtı. "Ya," dedim gülümsemeye çalışırken. "Hadi bin." dedi gök gözlü adam. Yabancı ama bir o kadar da tanıdık bakışlarıyla bana bakıyordu. Daha fazla uzatmak istemedim. Yanlış -bu her ne kadar doğru olmuş olsa bile- anlasın istemiyordum. Ondan kaçtığımı düşünmemeliydi. Adımlarımı arabanın yol kenarındaki kapısına yönelttim. Kapıyı açıp bindiğim sırada Asya uzanıp Korhan'ın dudaklarına yakın bir yerden öptü. "Asya," dedi kısık ama uyarı dolu sesiyle. Yavaşça kapattım kapıyı. Arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık. Bu yol keşke hemen bitse ve ben de bu ıstıraptan hemen kurtulsam. "Tamam, hayatım." dedi Asya geriye çekilerek. "Senin bu utangaçlığını ne yapacağız bilemiyorum." Bakışları aynada benimkilerle birleşmişti bunları söylerken. "Hep böyle dışarıdayken... Yalnız kaldığımızda da ben onu tutamıyorum." Gülerek söyledikleri nefesim boğazıma dizdi. Yutkunamadım. Araba aniden frenleyerek durdu. "Asya!" dedi yüksek bir sesle nişanlanacak adam. Bakışları aynadan benimkilerle buluştuğunda gökyüzünü andıran gözleri okyanus oldu birden ve yuttu. Ben orada boğuldum. "Dilara kardeşim gibi." Kalbimdeki hançeri çevirdi. Sevdiği kadına baktı. "Söylediğin şeye bak! Her yerde bunları mı konuşuyorsun sen? Özelimiz ortalık malı mı?!" Asya'nın yüzü açık bir şekilde düştüğünde bakışlarımı onlardan çekip yola çevirdim. Çünkü şu anda bakışlarım çok şey anlatırdı ve ben oyun oynayacak hâlde değildim. Üzüntümü, kalbimin paramparça oluşunu bile rahat rahat yaşayamıyordum. Sol gözümden tutunan yaşı hızla sildim. Boğazıma oturan yumru için yapabileceğim hiçbir şey yoktu, binlerce kez de yutkunsam geçemeyecek kadar acıtmıştı. Asya bir karşılık vermediğinde araba öne doğru atıldı ve bende yerimde duramadım. Şoför koltuğuna çarptım ve o an aklımı başımdan alan kokusunu soludum. Birkaç saniye sürdü ancak bana bir ömür gibi geldim. Çarptığım hızla geri düştü bedenim. "Kusura bakma iyi misin Dilara?" diye endişeyle sorduğu soruya "Sorun yok," diye karşılık verdim hemen. Konuşmamamız en iyisiydi. Çünkü titreyen sesim birçok şey anlatıyordu. Sonrasında kimseden çıt çıkmadı. Asya trip mi atıyordu bilmiyordum ancak benim şu an ihtiyacım olan tek şey sessizlik olduğundan onlara eşlik ettim. Sustum. Araba mahalleye girdiğinde dudaklarımı araladım. "Beni Nilüfer'in önünde indirir misin?" Onlar yolu devam edeceklerinden restorana gitmem de hiçbir sakınca yoktu. Hem zaten evde kimse yoktu, benim de kendime bir şeyler hazırlayacak halim yoktu. En iyisi abimin yanına uğrayıp bir şeyler araştırmaktı. "Tamam." Araba restoranın önünde yavaşladı ve durdu. "Teşekkür ederim." dedim gözlerimi onlara değdirmeden. Elim arabanın kolunu çekerken "Ne demek." dedi Korhan Ali. Hiçbir şey söylemeden indim ve ağır adımlarla merdivenleri aştım. Ardımdaki arabanın gittiğine dair çıkan sesle içeri girdim. Kimse ortalarda görünmüyordu. Yağmur adındaki garsonla göz göze geldiğimizde "Herkes nerede?" diye sordum dudaklarımı oynatarak. Yanına vardığımda "Sema Hanım ve Ahmet Bey şimdi çıktılar. Ali Bey hiç gelmedi. Abiniz de aşağıdaki mutfakta." diye kısaca özet geçti. Tebessüm ettim. "Sağ ol canım." Personellerin kullandığı merdivene geçtiğim kıkırdama sesleriyle yüzümü buruşturup hızla çıktım açtığım kapıdan. Her fırsatı kollama be abi! Dışarıdaki bir masaya geçip oturdum. Hafif bir kahvaltı ve soğuk bir su söyledim. Suyumu içtiğim sırada içeriden çıkan İnci'yle göz göze geldik. Elini kaldırıp selam verdi ve birkaç adımda karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "Selam. İyi misin hastaneye gitmişsin?" diye sordu bakışlarını üzerimde gezdirerek. "İyiyim. Önlem amaçlı gittim zaten. Çok da bir ağrısı kalmadı." "İyi yapmışsın." dedi ve ardından etrafına bakıp bana döndü. Gizli bir şeyler söyleyecek gibiydi. "Ancak baş başa kalabildik. Sormazsam çatlarım. İbrahim'le aranız da bir şey mi var? Abimi ekip onunla gitmişsiniz hastaneye?" "Ne?" diye sordum hızla. "Saçmalama yok öyle bir şey!" "Bende öyle söyledim ama senin bu kıskanç abin tutturmuş İbrahim'le arasında bir şey var diye. Laftan da anlamıyor." "Elimde olsa kardeşliğinden istifa edeceğim, sen nasıl gönül rızanla katlanıyorsun buna?" diye sordum bıkkınca. "Çok haklısın ama işte gönül ferman dinlemiyor." Onların aralarından hiçbir engel yoktu. İnci'ye bunları söyleyeceğime kendime anlatmalıydım. Önümdekileri birer birer mideme yolladım. Dudaklarını araladı ve yediklerim boğazıma dizildi. "Nişan için var mı giyeceğin bir şey?" Öksürmeye başladığım sırada ayağa kalkıp yanıma geldi ve sırtıma vurmaya başladı. "Helal, helal." Önümdeki suya uzanıp içtim. Derin bir nefes alıp rahatladığımda tekrardan karşıma geçti. "İyi misin?" "İyiyim." Yalan. "İyi bari." Rahatlayarak geriye yaslandı. "Benim öyle ağır bir kıyafetim yok. Bugün müsaitsen gelir misin benimle kıyafet bakmaya? Ablam da gelecek ama o kendine ve kızına bakmaktan benimle ilgilenemez. Gelir misin sen de?" Tam dudaklarımı aralayıp konuşacaktım ki mahcupça sözlerimi kesti. "Yani iyiysen gel tabii. Hastaneden yeni geldin sonuçta." "Gelirim." Aralarındaki ilişkiyi kabullenen yalnızca zihnimdi, kalbim de kabullenmeliydi. Belki de gözüne sokmam gerekiyordu kabullenmesi için. "Ne zaman çıkarsınız?" "Sen kahvaltını edene kadar gelir ablam da." Başımla onaylarken önümdekileri süpürdüm. Dün öğlen yediğim çorbayla durduğumdan oldukça acıkmıştım. Üstüne yorucu bir günün beni beklediğini öğrenmiştim. O yüzden tamamıyla doyurdum karnımı. Kahvaltıyı kaldırdıklarında Elif ablayla Rüya da gelmişlerdi. Hemen gideceğimizi düşünmüştüm ancak İnci üçümüze de sevdiğimiz tarz da birer kahve söylemişti. Kahvelerimizi içtikten sonra ayaklandığımızda Rüya benim kollarımdaydı. Onunla oyalanırken Elif ablanın "Ali kapıda bekliyor, gidelim hadi." demesiyle adımlarım duraksadı ve sözlerinin ardından benimle göz göze geldi. Şimdi vazgeçsem gitmekten ne düşünürlerdi? Saçmalamayı bırakıp hiçbir şey hissetmiyormuş gibi davrandım. Öyle davranmalıydım çünkü her hareketimi izleyen bir kadın vardı ve o sevdiğim adamın ablasıydı. Şüphelenmesi isteyeceğim son şey bile olamazdı. Kolumdaki Rüya'yla arkalarından indim merdiveni. Yolun kenarında arabasına yaslı bir şekilde bizi bekliyordu. Neyse ki bu kez yalnızdı. Kalbim daha az parçalara bölünecekti. Bakışlarının bende olduğu düşüncesi bir an zihnimi meşgul etti ancak hızla ittim o düşünceyi. Yeğenine bakıyordu yalnızca. Kollarımda olduğundan bana baktığını düşünmüştüm ancak bu kocaman bir ahmaklıktı. Gözlerimi onunkilere bir an olsun değdirmeden ilerledim. "Dayıcığım," diye seslendi elimdeki bebeğe. Elini uzattığı sırada elinin elime değmemesine dikkat ederek uzattım ona Rüya'yı. Başarıyla atlattığım operasyonun ardından İnci'yle arka koltuklara geçtik. Elif ablayla Korhan Ali de yerlerine geçtiğinde araba hareketlenip ilerlemeye başladı. Elif abla kızını yanına almıştı. "İyi misin sen?" diye sordu Korhan'a bakarak. "Sıkıntılı gördüm seni." Korhan'ın bakışları aynadan benimkilerle birleştiğinde hızla kaçırdım. "Yok bir şey, ufak tefek şeyler." Sonrasında Rüya elden ele sevildi ve araba mağazaların olduğu bir semtte durdu. Biz indiğimizde Elif abla "İşimiz bitince ararız seni." dedi kardeşine. "Tamam abla." 🌿🌿🌿 Öylece oturmuş İnci'nin heyecanla elbise seçmesini seyrediyordum. Rüya, bebek arabasında uyuyordu. Bende onun yanındaki koltukta oturmuştum. Kabinden çıkan Elif ablaya kaydı bakışlarım. Fazla belli ediyordum, ancak bahanem hazırdı. Yorgundum, hastaneye gitmiştim. Tabii Elif ablanın üzerimdeki bakışları sanki içimi okuyor gibi hissettirdiğinden onun inandığını düşünmüyordum. "Nasıl sizce?" diye sorduğunda İnci elindekileri görevliye verip ona döndü. Ben zaten hâlihazırda ona bakıyordum. "Gayet güzel," dedim kısaca. İki saattir mağaza mağaza dolaşmıştık ancak hiçbir şey beğenmemişlerdi. Sadece Rüya için minik bir elbise almışlardı. Artık seçsinler ve gidelim diye bekliyordum. "Bu en iyisi oldu bence de." diye İnci'nin bana katılmasıyla rahatladım. "Alayım mı bunu diyorsunuz?" "Al abla, çok yakışmış harbiden. Zaten evde olacak çok abartmayalım. Bunun bir üstünü Asya girecek." dedi gülerek İnci. "Tek erkek kardeşim benim o, elbette abartacağım." Eli elbisenin eteklerine gittiğinde dokundu. "Kumaşı da tam olması gerektiği gibi... Bence daha iyisini bulamazsın." "Alıyorum o zaman." Üzerinde göğüs kısmı detaylı, midi boy, krem, saten bir elbise vardı. Rüya'dan sonra kendini salmadığından üzerindeki elbise ona gerçekten de yakışmıştı. Ama işte içim öyle yanıyordu ki gözlerim üzerindekileri bile görmedi. Baktım ama öylesine bir bakıştı. Elif abla kabine girip üstünü değiştirip yanıma oturduğunda İnci kendi için seçtiklerini alıp kabine girdi. İki kıyafetin onu büyük gösterdiğinden şikâyet ederek çıkardı. Hemen ardından girdiği elbiseyi ise kendine yakıştırmadı. Sözde bize gösterecekti ancak kendi işini kendi hallediyordu zaten. Elindeki pembe elbiseyle kabine girdiği sırada Elif abla bana döndü. "Sen de bak bir şeyler." Tebessüm etmeye çalıştım. "Gerek yok ya," dedim üzerimdeki ağırlığı atıp. "Evde var bir şeyler onlardan girerim ben." "Yok, olmaz öyle. Ali senin de abin sayılır." Dudaklarımdaki samimiyetsiz tebessüm silindi. Bakışlarımı kaçırıp zorlukla yutkundum. "Sana da bakalım birkaç bir şey." Ayağa kalktı. "Yok abla gerek yok." diye ısrarla reddettim ama o beni duymadı bile önümüzdeki askılıklara baktı. Birer birer eledi. "Bak bu sana çok yakışır." diyerek elindeki siyah elbiseyi gösterdi. Göz göze geldik. Farkındaydım bir şeyleri fark ettiğinin ancak bu kadar acımasız olacağını düşünmemiştim. "Denesene." dedi tatlı bir dille. Ancak bakışları farklı bakıyordu. Kötü değildi ancak rahatsız ediciydi. Suçlayıcıydı. Birçok şey vardı bakışlarında. Neden buradaydım ki ben? Ne işim vardı? "İstemiyorum!" dedim çatallı sesimle. Fark ettiyse de etti. Bu kadar üzerime gelmek zorunda mıydı? Ben zaten eziliyordum olanların altında bir de o basmasındı üzerimden geçerek. "Hadi ama Dilara, bak bu sana çok yakışır dene sadece." Israrını anlamıyordum, böyle yapınca bir anda silinecek miydi içimdeki hisler? Gözlerinin içine bakarak omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Niye yapıyorsun bunu bana?" "Ne yapıyormuş?" Elif ablayla bakışmamızı bölen sesle kalbim duracak sandım. Korktum. İçimdekilerden haberdar olursa asla yüzüne bakamazdım. Korhan'dı. "Bir sorun mu var?" diye devam ettiğinde Elif ablanın bakışları arkama kaydı. Oradaydı. Onunla tekrardan göz göze geldiğimizde gözlerinin içine baktım. Söylerse, biterdim. En sonunda "Yok bir şey," dediğinde derin bir nefes aldım. "Dilara'ya bir şeyler baksın diye baskı kuruyordum da..." Elindeki elbiseyle bana doğru bir adım attığında hemen yanımda kalbime gömmek zorunda olduğum adam durdu. "Beğenmediyse zorlama." "Hiç bakmadı ki. Çekindiğinden bakmıyor." Bana döndü Korhan Ali. "Çekineceğini düşünmüyorum, sizden farkı yok benim için onun da." Yutkunamadım. Sol elim yumruk oldu. Gözlerim ıslandı. Kalbimde kocaman bir ağrı yeşerdi. "Ben de öyle dedim ama işte," "Tamam," dedim hızla. "Ver, deneyeyim ben." Buradan gitmeliydim yoksa gözlerimdeki yaşlar birer birer akacaklardı ve benim onlara söyleyeceğim hiçbir bahanem yoktu. Zaten bahanesi de olmazdı. Uzanıp elbiseyi aldım elinden. O sırada İnci pembeler içinde kabinden çıktı. Üzerine bakarak "Nasıl olmuş?" diye sordu. Başını kaldırdığı sırada arkamdaki abisiyle göz göze geldiler. "Çok kötü, git değiştir." Çok kısıtlamazdı kardeşini ancak üzerindeki baskısını hep hissettirirdi. Kıskançtı yani o da. Abim kadar olmasa da o da bayağı kıskançtı. "Ama abi ben çok beğendim." dedi naif sesiyle onu yumuşatmaya çalışarak. "Bir tane abim var." "Ve evet o abinde evin içinde bu kadar abartman gerektiğini düşünmüyor. Çıkar hadi." Pembe renginde kısa bir elbiseydi. Üstten korse gibi yapışan elbisenin etek kısmı genişliyordu. Kolları balon, yaka kısmı straplezdi. Çok güzeldi. Ben olsam dinlemezdim. O giymeyecekti sonuçta. "Hayır," dedi omuzunu silkerek. Yüzü düşmüştü. "Alacağım." "Alsan da giyemezsin. Elbisenin yarısı yok. Onca insanın içinde, bir metre karenin içinde bunu mu giyeceksin?" "On metre kare olsa değişecek mi?" diye sordu abisine. Cevabını beklemeden kendi cevapladı. "Ben söyleyeyim hayır." Daha fazla dinlemedim onları. Kabine attım kendimi. Aynadaki yansımamla bakıştığımda Allah'tan gözlerine bakmamışım dedim. Çünkü söylediklerimizle yüz ifademin hiç alakası yoktu. Gözlerim ıslak, yüzüm düşüktü. Mutsuzluk ve huzursuzluk akıyordu suratımdan. Oyalanmadan çıkarıp denedim. Güzeldi ancak elbette ki onun parasıyla onun nişanı için elbise almayacaktım. O yüzden çıkardım elbiseyi onlara göstermeden. Kapı tıklatıldığında kendi kıyafetlerimi giymiştim bile. "Giyinmedin mi hâlâ?" Elif ablanın sesini duyduğumda cevap vermedim. Çok gelmişti üzerime, oysa kaç yıllık hukukumuz vardı. Geçseydi karşıma, konuşsaydı. Böyle şeyler yapmasına ne gerek vardı? Kapıyı açıp çıktım. Üstüme baktı. "E sen giymemişsin?" "Giydim ama olmadı. Göstermeye gerek yok." Arkasında İnci ve abisi vardı. "Hallettiyseniz işinizi gidelim, geç oldu." İnci "Bitti bizim işimiz." dediğinde, abisi ona ters ters baktı. Sonrasında bakışlarını İnci'den çekip bize çevirdi. Dudaklarını aralayıp konuştu. "Başka bir şey yoksa siz geçin ben ödemeyi yapıp geliyorum. Babaannem gelmiş, bizi bekliyor." -BÖLÜM SONU- Kır kalbimizi Korhan, kır. Yeri geldiğinde bizde kafanı kırar ödeşiriz. Nasıldı bölüm? Karakterler hakkındaki düşünceleriniz neler? Aklınıza takılan ya da merak ettiğiniz şeyleri buraya yazabilirsiniz. |
0% |