@senfoniyazar
|
Merhaba! nasılsınız bakalım iyi okumalar! . Günümüz Vatan kahramanlara emanetti. Kahramanlar, can verirdi yurdu yaşatmak için. Bu yola baş koymuşlar, ne pahasına olursa olsun canlarına vermeye her daim hazırlardı. Timin komutanı Yüzbaşı Pars Erdinç ise, timi ile attıkları her bir adımda teröristlere korku salacak, onları dünyayı başlarına dar edecek hatta başlarını boynundan koparacaktı. Vatanları için ailelerine şehadet haberi gidecek ama yine de dur demek bilmeyeceklerdi. İçleri bozuk itleri, canları pahasına koruduğu vatanları için silecekti. Namus meselesiydi, vatan meselesiydi, ataların meselesiydi. Bir damla kanı akan şehitlerimiz için, gazilerimiz için, canice kıyılan her can için görevlerini bizzat yerlerine getireceklerdi. Albay Ata Kalay, kollarını arkasında birleştirirken helikopter alanında gelecek olan o timi bekliyordu. Sabırla, gururla. Ateş timi... Adını Yüzbaşı Pars Erdinç'ten alan Ateş timi. Hep var olanlar, var oldukları halde yakacak olanlar. Ateşleri hep kızgın, yürekleri hep korkusuz dolu. İçlerindeki vatan aşkı ile beraber cesaret dolu olanlar. Ateş timi bir başarıya daha imza atmış oldu. Hakkari'nin dağlık alan sınırlarında terörist tespit edilmişti. Ateş timi ise hemen oraya koşmuş, itlerin sonunu getirmişlerdi. Ellerinde ise bir terörist bulunmaktaydı. İt herif korkudan altına işeyecek dereceye gelmiş ve Türk askerlerine teslim olmuştu. Ateş timi, ateş gibi yakarken kül gibi korku salıyordu. Adları ile korku salan tim, daha fazla korku salmaya devam edecekti. Külleri henüz sönmüş değildi ve ömürlerinin sonuna kadar külleri sönmeyecekti. Vatan aşkı varken bir kere, o külün sönmeye niyeti hiç yoktu. Vatan aşkı daha fazla yakıyordu ateşi. Ateş timi ise bu ateşin içinde olmaktan gayet memnundu. *** Dürbün ile uzakta olan mağarayı kontrol ederken içli bir nefes bıraktı Pars. Tam tamına 1 hafta dağdaydılar. Tek tek teröristlerin sonu oluyor, nefeslerini kesiyordu. Son olarak bu mağaranın temizlenmesi kalmıştı ve doğru zamanı bekliyorlardı. Acele işe şeytan karışırdı. Sakin ve planlı olmak en iyisiydi. Doğru zaman geldiğinde mağarada bulunan 12 kişiyi anında temizleyeceklerdi. Onlar, timlerinin adını hakkıyla vereceklerdi. Peki, onlar kim miydi? Yüzbaşı Pars Erdinç. Kıdemli Üsteğmen Yalın Kara. Teğmen Murat Günay. Astsubay Başçavuş Ömer Alkay. Astsubay Başçavuş Kara Alacan. Astsubay Kıdemli Üstçavuş Aylin Kuyu. Astsubay Kıdemli Üstçavuş Gökay Aktepe. Astsubay Kıdemli Çavuş Kerem Çakır. Astsubay Çavuş Mahir Güler. Onlar; ateş gibi yakacak, külleri asla sönmeyecek, görünmez ve var olanlardandı. Onlar vatanı için ölmeye dünden razı olan bordo bereliydiler. Şerefleri üzerlerine Kara toprak parçaları için yemin etmişlerdi. Ve ettikleri yeminleri, gerçekleştirmeye hep devam ediyorlardı. Canları pahasına, akacakları kanlarına uğruna. Böyle uzak günlü görevlerde yüzbaşının aklına sadece tek bir kişi geliyordu: oğlu Alphan. Yüzbaşı Pars Erdinç, sadece Türk askeri değil bekar bir babaydı da. Sorumluluğu oldukça fazlaydı. Yükü, sırtından hiç kalkmamıştı. Eskiler gönlünde vatan aşkı varsa başka hiçbir aşka yer vermeyeceksin, derler. Yüzbaşı ise bir zamanlar önce gönlünde sadece vatan aşkı yok iken şimdi ise sadece vatan aşkı ile oğlu vardı. Vatan aşkının yanında tutunan tek bir dalı vardı. O dal kırılırsa, ümidi kesilirdi. Kökü solar, hayata küserdi. Dalı olursa ancak kendinde olurdu. Onun oğlundan başka kimsesi yoktu ki? Yüreğine kazıdığı vatanı için ölecek, yüreğine kazıdığı oğlu için de yaşama tutanacaktı. Alphan'ı timinde olan Ömer'in annesi bakardı. Nuray ablası veya da annesi. Ateş timin annesiydi Nuray abla. Her eksikleri olduğunda yanlarına koşar sadece bir oğlu varmış gibi davranmak yerine hepsine anne olurdu. Sarılır, sevgilere boğar, elleri ile besler ondan sonra ise canı acıya acıya göreve gönderirdi. 6 yaşındaydı Alphan ama gönlü mert gibiydi. Babasını anlar, babasını bilirdi. Bu yüzden çok merak etse dahil sık boğaz yapmazdı. Sabırla beklerdi babasını. Geceleri uyumaz, pencere başında nöbet yapardı. Uykusu geldiğinde ise elinde olmadan uyuyup kalırdı. Babasını dakika başı aramak yerine sabırla beklemeyi seçen bir evlattı. Babasının mezar başında özür dilemek ve pişman olmak yerine başını dik tutmayı seçendi. Diğer çocuklar gibi babasını arayıp neden gelmedin, her zaman beni yalnız bırakıyorsun, kötü bir çocuk muyum, ben sana küstüm, tarzı cümleler asla kurmak istemezdi. Gün geldiğinde o çocuklar gibi mezar başında babasından özür dilememek içindi. Babasının pişmanlığını yaşamamak içindi. 6 yaşındaki bir çocuk, bu kadar olgun birisiydi işte. Babasını en içten anlıyor ve gıkını dahil çıkarmıyordu. Sabırla, özlemle babasını bekliyordu. 6 yaşındaki bir evlat, asker çocuğu olmanın acısını şimdiden çekiyordu. Bunu da biliyordu ki, gidip de dönmemek vardı. Nuray abla görevde sadece oğlunu değil 8 oğlunu ve bir kızını bekliyordu. Ateş timi, Nuray ablanın evlatlarıydı. Alphan onun torunuydu... Aklına hep bunlar gelirken Teğmen Murat'ın sesi ile kesildi tüm düşünceler. "Komutanım, daha bekleyecek miyiz?" Kulaklığından duyduğu tüm ses, aklındakilerinin her birini yıkmıştı. En iyisi olmuştu. Şuan görevdiydiler. Timin komutanıydı. Dikkatli olması ve dikkatini dağıtmaması gerekiyordu. "Biraz daha bekleyeceğiz," diyerek mırıldandı Pars. Mağaraki adamlar kurt gibi gezinip duruyorlardı. Sabit durdukları yoktu. Dakika başı nöbetçi değiştiriyorlardı. Telaşları ve endişeleri vardı. Yüzbaşı bunu uzak mesafeden olsa bile anlamıştı. Korkuları, Türk askerlerine yakalanmaktı. Öyle korkuyorlardı ki elleri ayakları titriyor, sıkı bir şekilde etrafı kolaçan ediyorlardı. Ama Türk askerlerini korkularına rağmen çok hafife almışlardı. "Şu itlere bak," diyerek tiksinir bir şekilde mırıldandı Yalın. "Korkudan elleri titriyor. Bari yaptığınız işin arkasında korkusuz durun lan." O sırada Ömer hemen atladı. "Komutanım, bu itlerin yaptıkları işin arkasında durma gibi bir eylemleri yok maalesef." Pars sırıtarak, "Çok ta tın," dedi. "İsterse en korkusuz olanları olsun. Pek işe yaramaz ne de olsa bizim için." "Artı bir, komutanım," dedi Ömer şebeklik ederken. "Çok haklısınız, vallahi." dedi. Ondan sonra ise imalı imalı, "Sizi önceden çok sevdiğimi söylemiş miydim, komutanım?" Murat'tan derin bir nefes veriliş sesi duyuldu kulaklıklardan. "Boş yapma, Ömer." "Ben bir şey demedim ki, komutanım," dedi Ömer anında. Lafların altında kalmama gibi bir huyu vardı kendisinin. Çok fazla konuşurdu. Bu huyu maalesef ki tim de felanık getirmişti. Konuştuğu an susmaz, timi sinirden köpürür hâle getirirdi. "Çok ama çok sevdiğim komutanıma, haklı olduğunu söylemişim. Özgür konuşma hakkımızda elimizden alınıyor," dedi sahte üzgün sesi ile. "Peh," dedi ardından kınayan ses ile. "Bu askerlerin sonu nereye gidiyor be?" "Askerlerin sonu nereye gider bilmem ama,"diye mırıldandı bu sefer Mahir. " Sizin sonunuz ceza almayı doğru gidiyor, komutanım." "Sen sus be, velet," diye çemkirdi resmen Ömer. "Özel alanıma girme lütfen." Ömer her seferinde Mahir'e velet derdi. Rütbesi en düşük ve aralarında en küçük diye. Mahir ise Ömer'e uyup çok takardı bu konuyu. Yine içinden geçirmişti. Bu kadar ufak mı gösteriyorum ben? Aslında hayır. Çok da olmasa yapılı bir vücudu vardı. 1.75 boyu ile komutanların yanında küçük kalıyordu ama onun elinde olan bir şey değildi ki. Allah vergisiydi. Ne yapsın? Hafif kirli sakalları ve kahverengi saçları vardı. Yeşil çekik gözleri insanı baktıkça içine çekerdi. Keskin bakardı. Gamzesinin üzerinde olan küçük beni, yüzüne bakma isteği getiriyordu. O güldükçe beni çukura gömülüyordu. Ama bu özellikleri olması, komutanların yanında ufak kalmasını engelleyemiyordu. Hele timin arasından çocuk ruhlu bir komutan olduğunda, dalga konusu olunmaktan hiç geri kalmıyordu. Bıkkınlıkla nefes verdi Mahir. "Komutanım," diyerek sızlanmaya başladı. "Allah kitap aşkına. Ne olur bana velet demeyi bırakın. Ne olur, yalvarıyorum size. Karargahtaki insanlar bile sizin sayenizde bana öyle seslenmeye başladı." Artık öyle anılmak istemiyordu. Tamam, yanlarında küçük duruyor olabilirdi ama yaşı küçük değildi. 25 yaşında adamdı bir kere. Bu sırada birinden kıkırtı geldi. "Adamın yalvarmadığı gün yok, arkadaş." Bunu söyleyen Kara'ydı. Aralarında o da şebeklik yapardı ama her şeyin de bir yeri ve zamanı vardı. Ömer bu konuda sınırını fazlasıyla aşıyordu ama Pars bu konuda hiç ses etmiyordu. Çünkü Ömer'e ceza vermek hobisi olmuştu. "Halbuki 25 yaşında çıtır gibi birisiyim de. Velet olacak yaşı geçtik ki." "Mahir, sus artık ve Ömer'e uyuyup durma." Sinirle soluk vermişti Aylin. Bu boş konuşmaları asla ama asla çekemezdi. Soğuk bir kızdı. Ne güler ne de gülümser. Bakışları şahin gibi keskindi. Başından geçen olaylar onu bu hâle getirmişti. Geçmişte kalmıştı belki de ama geçmişten kalan hatıralar onunla beraber geziyordu. Çok konuşmayı sevmezdi. Az konuşur kısa konuşurdu. Ancak yeri geldiği zaman uzun uzun konuşurdu o da görev icabı. Dışarıda çok fazla konuşulduğu rastlanmamıştı. Mahir soğuk ve tehlikeli bakışları görünce ilk önce yutkundu ardından ise boğazını temizleyip, "Emredersiniz, komutanım," dedi. Pars yine derin bir nefes verdi. Timi olmasa hepisini Aylin hariç bir kaşık suda boğardı ama neyse... O sırada bir kısık ama hiddetli ses duyuldu. "Komutanım!" diye kulaklıklardan ses geldi. Bu ses Gökay'a aitti. Mağaranın biraz çaprazında Kerem ile beraber oradaki hareketleri tam anlamıyla seziyorlardı. "Hareket var, adamlar hareketlendi." Pars hemen olduğu yerde ciddileşti. Dürbünü ile tekrardan baktı uzaktaki mağaraya. Gökay'ın dediği gibi, hareketlilik vardı. Bir adam mağaranın tam girişinde durmuş telefonla konuşuyordu. Elinde de bir bomba vardı. Yukarı atıp duruyordu. Sırırarak konuşuyordu telefonla. Arkasında ise bir adam belirdi. Elinde bombaya bağlanmış bir yelek vardı. Telefonla konuşan adamın yanına gidip elindekini gösterdi. Adamın sırıtan yüzü daha da genişledi. Pars o ağızın içinde elinde salladığı bombayı sokmayı çok istedi. Pis pis sırıtıyordu aşağılık adam. Adam telefonu kapatıp yeleği eline aldı. Yeleği havaya kaldırıp baktı uzun uzun. Ondan sonra arkasındaki adama uzatıp kafa işareti verdi. Arkasından gelen adam anında aldı yeleği. Sonra da gözden kayboldu. Pars dürbünü giden adama çevirdi. Mağaranın çaprazında yol vardı. Oradaki arabaya binmişti ve o yol tam Kerem ve Gökay'a bakıyordu. Arkadan gelen adam bomba bağlı yelek ile gitmişti. Anında mikrofona mırıldandı. "Kerem ve Gökay. Adam tek başına araba ile yola çıktı. Tam sizden taraftaki yolda. İşinizi sessizce halledin." Bu sefer Gökay ve Kerem'den aynı anda, "Emredersiniz komutanım," dediler. Pars beklemeye devam ederken Gökay ve Kerem hızla yetiştiler arabaya. Arabanın biraz uzaklaşmalarını beklemişlerdi. Araba dağlık alanla olmasından dolayı yavaş tempoda giderken iki asker aynı anda arabanın önüne atladılar. Silahlarını arabaya doğrultulurken terörist anında frene basıp durdu. Karşısında gördüğü askerler ile yutkundu. Kerem sırıtarak, "Selam," dedi. Silahı ile dışarıya işaret etti. "Bi zahmet alalım sizi dışarıya." Adam yutkunurken derin nefes alıp vermeye başladı. Korku vücuduna zehir gibi salmıştı. Kerem yüzündeki gülümseyi sildi. Ciddi ile baktı adama. Arabadan inmemişti. Sinirleri bozuluyordu. "HADİ LAN!" diye gürledi bu sefer gür sesi ile. Arabadaki adam anında indi arabadan. Ellerini havada teslim olurcasına kaldırırken ayakları ve elleri titriyordu. "Suçsuzumdur ben," dedi aksanlı sesi ile. "Suçum yoktur vallah." Gökay iğrenerek baktı adama. "Altına işeyeceksin lan korkudan." O an Gökay'ın dediği oldu. Adam korkudan altına işedi. Gökay'ın gözleri pörtlek gibi olurken, "Lan," diye bağırdı. "Oha!" Kerem sırıtarak baktı. "Şu şom ağzının burada da tutacağını hiç tahmin etmemiştim." Sonra da aynı Gökay gibi iğrenerek baktı adama. "Hazır olda mı duruyordu lan, çişin?" diye sordu. Adam altına işemişliğin utangaçlığını yaşarken Gökay güçlü bir kahkaha attı. "Bence bizi bekliyormuş çişi. Bizi görünce de saldı gitti." Adam kafasını eğmiş iki askeri dinliyordu. İşemeyi o da beklemiyorudu ama korku hormonları... "Oğlum, bu helikopteri pis pis kokutur lan," diye sızlandı bu sefer. "Acaba helikopterin demirlerine bağlayıp havada sallandıra sallandıra mı getirsek." Ondan sonra sırıtarak baktı Kerem'e. "Hava almış olur en azından." Gökay yine espirisini yapmıştı. "Şu espirine ilk defa hak verdim." Ondan sonra aklına gelen ile müzipçe baktı Gökay'a. "En fazla Murat Teğmen'in eline bırakırız." "Off," dedi anında sevinç ve heyecanla. Ellerini birbirine çarparken, "Gel kaosa," diye mırıldandı. Teğmen Murat ve dayakları fazlasıyla meşhurdu. "Şimdiden heyecanladım," diye heyecanla mırıldandı Gökay. "Bende bende," diyerek onayladı Kerem Gökay'ı. Ardından iğrenerek baktı adama. Yanına giderken ensesinden tutup arabanın içine attı. Arabanın içinden anahtarları alırken kapıları kilitledi. Adamı arabanın içinde hapis etmiş oldu. O sırada dağlardan yüksekle silah sesleri duyulmaya başladı. Ekip bir leş iki leş derken tüm teröristleri temizliyorlardı. Yüzbaşı Pars'ın bekleme süresi bitmişti anlaşılan. Adam korku dolu arabanın içinde bakarken Gökay, gülerek baktı adama. "Korkma la," dedi. "Arabayı falan batırırsın şimdi de. Pis pis kokarsın." Adam ise korku dolu gözlerle karşısında olan iki askere bakmaya devam etti. Pars elinde tuttuğu silahı ile son teröristin nefesinin sonunu verdi. Mağaranın önüne geldiklerinde silah ile etrafa bakmaya devam ettiler. Ne olur ne olmazdı. "Burası temiz," diyerek konuştu Murat. Mağaranın arka tarafındanda olan girişteydi. Temizdi, temizlemişlerdi. "Burası da temiz," dedi Aylin, Pars komutanın yanına giderken. O da odanın birini kontrol etmişti. Bu sefer Yalın'dan, "Komutanım, buraya gelseniz çok iyi olur," dedi. Beklenen gelmişti. Mühimmat bulunmuştu. Pars bir şey demeden Yalın'ın sesi geldiği oda gibi olan yere gitti. Yalın'ın sesi geldiği yere baktığında önünde bir çukur vardı. O çukurun da kapakları vardı. Pars iyice yaklaştığında siyah poşetlerin içinde olan uyuşturucular ve bombalar ile karşılaştı. Bir kaç tane de ufak tabancalar vardı. "Gerizekalılar," diye mırıldandı Pars. Bu yöntem artık iyice bilinmekteydi. Elleriyle koymuşlar gibi bulmuştu Ateş timi. Arkadan bu sefer birinin düşme sesi geldi. Arkasına döndüğünde yerde bir adam ve kendisine sırıtarak bakan bir Gökay. "Elimizde bir it kuşu var," dedi. Daha sonra ise yüzünü buruşturdu. "Ama çok korkak. Altına işedi lan." Pars, Gökay'ın dediği ile adamın aşağı taraflarına baktı. Islaktı. O da derin nefes alıp yüzünü buruşturdu. "Ateş timi!"diyerek sona geldiklerine haber vermek amacı ile seslendi. " Toplanın, gidiyoruz!" O dağ başındaki mağaradan ayrılırken Ateş timi, ellerinde mühimmatlar ve korkak bir terörist vardı. Telsizden karargaha da haber vermiş, buradaki cesetler halledilecekti. Pars Erdinç, yine başarılı olmanın gururu ile Timi ile oradan ayrılmıştı. *** Albay gururla Ateş timine bakarken yüzbaşı Pars Erdinç, helikopterden iner inmez ellerini alnına koyarak baş selamı verdi. "Yüzbaşı Pars Erdinç. Emredin komutanım!" "Rahat ol, asker." "Saol, komutanım!" Timin diğer kalanları da gelirken Ömer, teslim olan teröristin ensesinden tuttuğu gibi geldi Albay'ın yanında. Adam Albay'ı görür görmez durdu adımlar. Biliyordu Albay Ata Kalay'ı. Neler yaptığını neler yaşattığını da. Korkudan titremeye başladı yineden. Ömer'in adımları adamın durması ile durmuştu. Adamı ittirirken, "Yürü lan, götelek," diye söylendi. Adamın adımları geri geri attı. Ömer ise daha sert davranarak albayın yanına getirdi. Albay gelen ile güldü. "Ooo," dedi adama karşılık. "Mustafa beyimizi görmeyi hiç beklemiyordum doğrusu. Gözlerim yaşardı." Adam ise yutkunarak cevap verdi. Albay gülerek baktı Ömer'e. "Nereye gideceğinizi biliyorsun." Ömer ise başını bir yukarı bir aşağıya salladıktan sonra, "Emredersiniz, komutanım,"dedi. Albay bakışlarını çekti, Ateş timine Ömer hariç herkese baktı. Ömer zira az önce gitmişti. İçli bir nefes bırakırken, "Aferin size çocuklar," dedi. "Sizinle yeniden gurur duydum. Görevinizi her zaman ki gibi yerine getirdiniz." Tim sessiz bir şekilde dinlerken albay, tekrardan derin bir iç bıraktı. "Görevden yeni geldiniz, yorgunsunuz biliyorum ama sizleri yeni bir görev bekliyor. Hem de en acilinden." Timdeki herkesin kolları arkasında bağlı dinliyorlardı. Albayın dedikleri ile üzülmediler, içlerinden de dahil olsa oflamamışlardı. Asker olmak bunu gerektiriyordu çünkü. Onların sabahları sabah, geceleri sabah olurdu. Dur demek bilmezler, doğru düzgün dinlenemezlerdi. Onlara her gün görevdi. Askerlerin yükü bu kadar ağırdı. Asker olmak bunu gerektiriyordu. "Bir grup terörist," diye devam etti Albay. "Hakkarimize yeni öğretmen olarak atanan kadın öğretmenimizi kaçırmışlardır." Albay ondan sonra telefonunu çıkararak galeriye girdi. Telefonundan timdeki herkesi gösterdi. "Öğretmenimiz bu. Güneş Devin. Babası polis olmasından dolayı ondan bilgiler aldık. Köylü bir vatandaş arabanın plakasını almış. Kordinatları, konumları bellidir." Telefonu kapatıp geri cebine koydu. Derin nefes alırken, "Yeni göreviniz budur," dedi. "1 saat kendinize gelin ondan sonra ise yola çıkacaksınız. Anlaşıldı mı tim!" "Anlaşıldı, komutanım!" dediler hep bir ağızdan. "İyi, şimdi gidebilirsiniz." "Saol!" Ateş timi şimdi yatakhanedeydi. Bir kaçı duşa girecek iken bir kaçı üzerini değiştirmişti. Ömer yatağında yatak başlığına yaslanıp uzanırken lafa girdi. "Öğretmenin şansı berbatmış." O sırada Kerem çıplak üstüne tişörtünden birini geçirmişti. "Hakkari böyle bir yer, oğlum. Ne beklersin ki." Derin bir nefes aldı Yalın. "Kadın ne yapsın? Atanmış, gelmiş. Görevini tabii ki de yapacaktı. Başka bir çaresi yok." "Kadın berbat bir ile düşmüş," diye mırıldandı bu sefer Murat. "Berbat derken de töröristlerle dolan bir ilden bahsettim." Öyle ki, gelir gelmez 5 hafta sonra kaçırılmıştı Güneş Öğretmen. "Öyle ya da böyle," diye başladı söze Pars. "O kadını kurtaracağız. Siz kendi vazifenizi yerinize getirin, gerisi sizi ilgilendirmez." Kadının fotoğrafını görünce bir tanıdıklık hissi gelmişti. Ama çıkaramadı. Belki de birini benzetmişti. Öyle olabilirdi. İçinden hep bunu geçiriyordu. Asla anlam verememişti bu hissi ama başından da hemen sildi. Düşünmeye gerek yoktu. Onlara düşen tek vazife, kadını kurtarmaktı. Kadını kurtaracaklar ve görevlerini tamamlamış olacaklardı. Albayın dediği bir saat geçti, tim yine hazır ola geçmişti. Helikoptere binerken tek düşündükleri şey, o kadın ve o kadını kurtarmaktı. . Ehhh. Sonu biraz aceleye geldi, onu daha sonra düzenleyeceğim. Bölüm nasıldı? Tim hakkında düşünceleriniz? Diğer bölümde görüşmek üzereeee. |
0% |