@senfoniyazar
|
Evet...
Yeni bir hikayeden merhabaaa.
Oylamayı unutmayalım.
İyi okumalarrr. .
Ne zaman geçicekti bu acım? Hep acı ile mi yaşayacaktım? Ellerim ve ayaklarım demir zincir ile borulara bağlı iken düşünüyordum bunları. Benim ömrümde zaten hep düşünmek ile geçiyordu. Babam. Babam sağolsun. Bunları bana yaşatan oydu. Annem. Annem sağolsun. Benim acılarıma, göz yaşlarıma kör olan oydu. Açılan kapı ile düşüncelerim hemen silindi ve karşımdaki adama yani kabusuma baktım. Babamdı gelen. Benim kâbusum, benim cehennemim. Ondan gerçekten korkuyordum. Beni kukla gibi yönetiyor, korkularım ile alay ediyordu. Benim korkum oydu çünkü. Bağlı olduğum yere geldi ve bana alttan alttan bakmaya başladı. "Seni bu depoda olmana rağmen neden dövmedim, biliyor musun?"diye beni dumura uğratacak soruyu sordu. Evet, iki gündür burada sadece kuru ekmek ve su ile hayatta kalıyordum ama beni dövmemişti bile. Sadece akşamları su ve çok az bir dilim ekmek bırakıp gidiyordu. Normalde dövmesi gerekiyordu çünkü ben her buraya geldiğimde beni dövmeden yukarıya çıkarmazdı. Sinirlendirmemek için kafamı olumsuz anlamda salladım. O, benim korku dolu yüzüme bakarak kahkaha attı. "Seni öğrenmişler." Dediğinden hiç bir şey anlamamıştım ama susmaya devam ettim. Çünkü kendisi sesimden asla hoşlanmazdı. Hatta bir kere şarkı söyledim diye beni öldüresiye dövmüştü.
5 Nisan 2012; Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin? Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin? Odamda bir oyana bir buyana giderek şarkıyı söylüyorum. En sevdiğim çocukluk şarkımdı. Söyler söyler bıkmazdım. Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin? Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin? Elimde tarağımı mikrofon yapmış, saçımı savura savura şarkı söylüyordum ki odaya gürültülü şekilde giren kâbusum ile şarkı söylemeye son buluyorum. Odaya hışımla girip kapıyı görültülü şekilde açması ile gülen yüzüm solmuş ardından korku, gözlerime hemen dolmuştu. O korku ile elimdeki tarağı hışımla atıyorum. Nereye gittiğini bilmeden. O ise öfke dolu gözleri ile ilk önce savurduğum tarağa ondan sonra ise bana bakıyor. Hemen dibime adımlıyor ve sert tokatı yüzüme savuruyor. Başım sağa düşüyor, parmak izleri yanağımda çıkıyor, canım ise yanıyor. O yanan canım ile ağlamaya başlıyorum. "Ben sana susacaksın demedim mi, Lavin!" diye bağırıyor benim göz yaşlarımı umursamadan. "Sus dedim, sus! O iğrenç sesini duymak istemiyorum dedim!" Bunları dedikten sonra öfkeli adımlar ile bana yaklaşıyor ve saçımı asılarak çekiyor. Ardından ise odadan çıkarak sürüklüyor. "Yapma, baba! Söz veriyorum bir daha konuşmayacağım! Beni götürme oraya!" O sırada fark etmemişim. Konuştuğum için duruyor ama elini saçımdan çekmiyor. Tuttuğu gibi duvara yapıştırıyor kafamı acımadan. "Sus ulan, sus!" diye aynı kelimeleri tekrar ediyor. Hıncunı alamıyor ve kafamı bir daha vuruyor duvara. Bu sıra kafamdan çeneme doğru gelen ılık bir sıcaklık hissediyorum. Kafamın kanadığını anlıyorum. Kafam ise çok kötü zonkluyor ve dönüyordu. Çok pis vurmuştu. Sürükleye sürükleye aşağıya indiriyor beni. Alışık olduğum mahzen. "Yapma!"diye bağıramıyorum, korkuyorum çünkü konuşursam daha fazla dayak yiyeceğim. Çığlıklarım içime kaçıyor. Mahzene gelir gelmez çöp atar gibi atıyor beni yere. Sonra ise alışık olduğum o sesi duyuyorum. Kemerini pantalonundan çıkarıyor. Çıkardıktan sonra da bir köşeye atıyor. Baş ucuma geliyor ve saçımdan tutarak duvara monte edilen demir zincirin yanına getiriyor. Bağlıyor elimi ve ayağımı. Sonrada üstümdeki kazağı yırtarak çıkarıyor, ardından ise üstümdeki atleti. Beş yaşında olduğum için utanma nedir bilmem. Sonra ise savurduğu kemeri alıyor ve acımadan sırtıma geçiriyor. Ben ise sadece ağlıyorum çünkü çığlık atmak yada sesli ağlamak yasak. Bir süre sonra kemeri bırakıyor, ben ise sırtımdan akan sıcak kanı acı ile hissediyorum. Yine başıma geliyor. Bu sırada elinde büyük bir sopa var. Beyzbol sopası. Ve ben, daha ne olduğunu anlamadan acımadan bedenime sopayı geçiriyor. Kemiklerimin kırıldığını hissediyorum ama yine de ses çıkarmıyorum. Aklıma ise hep aynı şeyi getiriyorum. Ses çıkarmak yasak. . Asıl o zaman anlamıştım ses çıkarmanın yasak olduğunu. Konuşabiliyordum ama babamın yanında değil. O gece kaburgalarım kırılmış, kafama 4 dikiş atılmıştı. Sırtımdaki yaralardan söz etmiyorum bile. Doğru düzgün yatamazdım uyuduğum yerde. Her uyuduğum zaman ise kâbuslarım uykumu bölerdi. Her gece ise aynı kâbusu görürdüm. Yediğim dayakları... Çektiğim eziyetleri... "Sen şimdi içinden ne diyor bu ya, diye geçiriyorsundur. Hemen açıklayım, canım kızım." Midem yine ağzıma gelmişti. "Gerçek ailen seni bulmuş." Gerçek ailem derken? "Şu yani," dedi sanki iç sesimi duyar gibi. "Sen benim evladım falan değilsin. Hastaneden aradılar. Gerçek ailen oradaymış. Bu yüzden dayak yemedin benden." Ben susmaya devam ederken o, gülümsemesini biraz daha açtı. "Hadi hadi, bu sefer yasak değil. Sor bakalım ne sormak istiyorsan." Bunu demesi ile benim ağzımdan kelimeler çıkmadı. Kendisinin yanında sessizliğe mahkum eden oydu. O dayak ile beni akıllandıran da. Bu yüzden cesaret edemiyordum. "Sor dedim sana," diye dişlerinin arasından konuştu. Susmam sinirlendirmişti onu. Titrek bir şekilde dayak yememek için konuştum. "Ö-önceden biliyor muydun?" Sesimin titremesine engel olamıyordum. Korkuyordum ondan. Hemde çok. Babam gülerek kafasını olumlu anlamda salladı. "Evet, canım kızım," dedi ve bir anda benim yanıma eğildi. Elini saçıma attı ve kafamı biraz geriye çekti. "Ama sakın unutma. Sen her zaman benim kızım olmaya devam ediceksin. Senin gölgen olmaya devam edeceğim." Biliyordum. Ben bu cehennemden kurtulsam bile onun esaretinden kurtulamazdım. Benim canımı yakmaya devam edicekti. Kül edilecek, küle çevirecek ama yine de acımasızlığa devam edicekti. Gerçek ailem olmasına bile sevinemedim. Çünkü onun yanında sevinmek de yasak. Bunu da, o dayaklardan biri ile çok iyi öğrenmiştim. "P-peki, gerçek ailem kim?" Bunu da korka korka sormuştum. Ama o sor demişti bana. Zarar verir miydi acaba? Babam elini saçımdan çekti ve az önce ayakta durduğu yere gitti. Bende o sıra tuttuğum nefesi yine korka korka verdim. Babamın huyu asla belli olmuyordu. Cebinden sigarasını ve çakmağını çıkardı, ardından ise çakmağı ile sigarasını ateşleyip sigara kutusu ile çakmağını cebine geri koydu. "Sezinler. Hani senin şu hep televizyondan görüp imrendiğin aile." Bunu alay ile söylemişti ve dediği aile beni bozguna uğratmıştı. Defne Sezin ve Emre Sezin'in evlatları olduğumu söylüyordu. İşte buna inanamazdım. Hep televizyondan görüp imrendiğim aileydi onlar. Çok güzel aileleri var, keşke benim de öyle ailem olsa, derdim ama zaten onlar benim ailem miş. Nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum. Doğrusu tepki vermeye korkuyordum. Gerçek ailem olduğunu sevinemiyordum. Babam beni serbest bırakmadığı süreç, gerçek ailem olmuş ne yazar ki? Korkuyordum. Gerçekten korkuyordum. Yine bana zarar vericekti. Çok iyi biliyordum. Ben onun esaretinden kurtulamayacaktım. Konuşmasından anladığıma göre o ailenin yanına gidecektim. Ya onlar? Onlarda bana zarar verirse? Bana iyi davranırlarmıydı? 6 tane erkek çocukları vardı. Onlar beni kardeşleri olarak kabul eder miydi? "Artık Lavin Zümre değil Lavin Sezin olacaksın, güzel kızım. Ama beni de sakın unutma olur mu? Ben, sen kim olursan ol babanım. O Emre Sezin, seni benden kurtaramaz." Lavin Sezin. Artık Zümre değil. Yeni hayata başlangıç yapacak olan Lavin Sezin'di ama esaretinden ve cehenneminden kurtulamayacak olan Lavin Zümre. Beni neler bekliyordu, pek bir fikrim yok ama babam Ardahan Zümre'den ve onun esaretinden kurtulamayacağımı çok iyi biliyordum. Bunu kendisi de bedenimdeki her bir iz de yüzüme tokat atarcasına vuruyordu. .
Evettt.
Bölümün sonuna geldik.
Diğer bölümde görüşmek üzere.
Volte ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bayyyy <33333
|
0% |