merhaba!
oy:30
yorum:35
iyi okumalar!
.
Bedenim yerde kuş gibi titriyordu. Canım çok kötü yanıyordu. Nefes almak istiyordum. Oksijenin olduğu yerde nefes almak istiyordum.
Alamıyordum.
Ağzımdan kan, kafamdan da kan akıyordu.
Cenk beni tekmeledikten sonra ağzımdan kan çıkmaya başlamış, kan kusmaya başlamıştım.
Aram ise kafamı sert bir şekilde yere bir kaç defa vurunca kafamdan da kan akmaya başlamıştı. Ağır bir darbe almıştım.
Onlar beni bıraktıktan sonra yerde öylece uzanıyordum. Öleceğimi hissediyordum. Sona yaklaşıyordum.
Suçum olmadıpı hâlde ölüme terk edildim. Suçum olmadığı hâlde iftiraya uğradım.
Cenk'i de Aram'ı da asla affetmeyecektim.
Yaşarsam eğer...
Gözlerim havayı bulanık bakarken başımda bir süliet belirdi. Bu Ardahan'dı.
Bana tepeden bakarak gülüyordu. "Sona geldik, güzel kızım."
Daha sonra ise beni kucağına almıştı. Ne tepki verebiliyordum ne de ses çıkarabiliyordum. Bedenim etkisiz hâle gelmişti.
Canım çok yanıyordu ve dur bile diyemiyordum. Çığlık atmak istiyordum ama olmuyordu.
Neydi benim suçum? Doğmak mı? Keşke doğmasaydım o zaman?
Niye doğdum ki ben?
Ardahan durduğunda beni un çuvalı gibi bir yere atmıştı. Yanan canım daha çok yandı.
O an sadece ağzımdan acılı ama fısıltılı bir inleme çıktı.
Beni çukur gibi bir yere atmıştı. Bu sefer arkasından Selin belirledi.
"Şunun elini havada tut, en azından mezarı olduğu belirli olsun," demişti Ardahan.
Bilincim gittiği için hiç bir şey anlamıyordum.
Selin kolumun birini tutup havaya kaldırdı. O an ise üzerime toprak atılmaya başlandı.
Beni diri diri toprağa gömüyorlardı.
Babaannemin ve Volkan dedemin kaderini yaşıyordum.
Erdem Sezin intikamını almıştı.
Üzerime toprak atılmaya devam edilirken kolum hâlâ yukarıdan tutuluyordu.
Sona gerçekten gelmiştim.
Ben ölüyordum.
Ben diri diri toprağa gömülerek ölüyordum. Öldürüyorlardı beni.
Gözlerim kapanırken görüş açım da topraktan kapanmıştı. Nefes alamayan ben daha fazla alamamaya başladım.
Nefes almaya hasrettim bugün. Sadece nefes.
Cenk ve Aram yüzünden diri diri toprağa gömülüyordum.
Ben yaşamak istiyordum. Nefes almak ve hayatın tadını çıkarmak istiyordum.
Ne olur, biri çıkmayan sesimi duysun. Ben ölmek istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum.
İçime attığım çığlıkları duyun lütfen. Bu acımasız hayatta canım yansa bile, göz yaşı döksem bile yaşamak istiyorum.
Yaşama hakkımı istiyorum ama elimden alıyorlar.
Ailem dediğim iki adamı daha yeni bulmuştum ben. Arda abim ve Kaya abim.
Onlarla daha fazla vakit geçirmek istiyordum. Yaşayamadığımız yılları yaşamak istiyordum. Başka bir şey değil.
Lütfen sessiz çığlıklarım duyulsun.
Ölürken bile mezarım olmayacaktı. Ben böyle bir sonu hak etmemiştim.
Bilincim gittiği zaman ise en son Ardahan'ın kahkahasını duydum. En son ise sol gözümden akan yaşı hissettim.
Son kez göz yaşı dökmüştüm.
Son kez ağlamıştım.
Son kez gülmüştüm.
Özür dilerim abilerim, ben bu savaşı kaybettim.
Melek, canım arkadaşım. Senin yanına geliyorum.
Aybars'ın anlatımı ile:
Ruhum sıkılıyordu, canım yanıyordu.
Karşımdaki bu adamı gördükçe de sinirlerim an ve an artıyordu.
Öldürecektim bu adamı. Sezinlerin eline bırakmadan öldürecektim.
Bir yumruk daha attım karşımdaki bunağa. "Lavin nerede lan! Söyle!"
Erdem olacak it pişkin pişkin güldü. "Eve gelen doktorun sen olduğunu bilmeliydim, Aybars. Ama şaşırdığım bir konu var. Bizi yakalayabilceğin hâlde yakalamadın. Neden?"
Sinirden alnımdaki damarlar belli olurken dişlerimi sıkıyordum. Söylesin artık. Lavin'in, sevdiğim kadının yerini söylesin.
Ona yetişememekten korkuyordum.
Bir kez daha kaybedemezdim onu.
Yakasından tuttuğum gibi çektim. Dişlerimin arasından, "Lavin nerede?" diye sordum.
"Sevdiğini kaybetmek çok zor, değil mi?" diye yine alayla sordu. "Bende Aylin'i mi kaybettim. Acısını alıştım, sende alışırsın."
Sikik herif kendi elleri ile öldürdüğü karısından bahsediyordu.
"Bana laval anlatma lan!" diye bağırıp kafa attım. "Lavin nerede! Söyle!"
Ağzından kan akarken dişleri kan ile bulanmıştı. Miğde bulandırıcı herifin tekiydi.
"Aylin'im ile aynı kaderi yaşıyor desem," dediğinde olduğum yerde çakılıp kaldım. Kanım donmuştu, kalbim acı ile pompalanmaya başlamıştı.
Bu sikik herif neyden bahsediyordu?
"Ne?" diye sordum titreyen sesim ile. Onu bir kez daha kaybedemezdim. Dayanamazdım ben buna. Olamazdı.
"Anladın sen ne olduğunu. Şimdi beni bırakta, sevdiğin kadının yanına git. Onu kurtar."
Bu herif benim güzelimi diri diri toprağa mı gömmüştü?
Saçının tek teline dahil zarar geldiğinde kıyamadığım sevdiğim kadın ölüyor muydu?
Kendime geldiğimde sandalyede bağlı olan Erdem'i daha fazla darp etmeye başladım. Yüzüne yumrukları atarken bir yandan da bağırıyordum. "Lavin nerede lan! Söyle! Söyle lan söyle!"
"Ardahan herkese konum atmıştı. Kaya'yı ara, sana söyler ne de olsa."
Anında sandalye ile beraber onu yere ittiğimde sağ kolum olan Samet'i çağırdım. "Samet! Buğlem olan o sürtük kızı da Ardahan'ı da Selin'i de buluyorsun bana! Acil!"
Depodan çıktığım gibi arabaya bindim. Hemen Kaya'yı aradım. O da açmıştı. "Konumu çabuk bana at ve senden başka hiç kimse oraya gelmiyor! Eğer gelen olursa yemin ederim ki o aileyi toprağa gömerim!"
Kaya'nın bir şey demesine izin vermeden geri kapattım. Kalbim korku ile çarpıyordu. Olmasın. Lütfen olmasın böyle bir şey! Dayanamam!
Kaya'dan konum gelince anında baktım. Siktir! Burası ormandı!
Gaza daha fazla yüklendim. Bir an önce oraya yetişmem gerekiyordu. Ben onsuz yapamazdım. Olamazdı. Hayır.
Kaya'nın attığı konum tam 20 dakikalık yoldu ama ben korkumdan o kadar hızlı gelmiştim ki 10 dakikalık yapmıştım yolu.
Ormana gelince direkt arabadan indim. Konum tam ormanın içini gösteriyordu. Konumu takip ederken bir ümit öyle bir şey olmamıştır diyerek bağırıyordum. "Lavin! Ses ver lütfen!"
Cevap olarak ise koca bir sessizlik...
Konuma geldiğimi görünce telefonu kapatıp cebime koydum. Kafamı kaldırıp karşıma baktığımda ölmek istedim.
O toprağa bende gömülmek istedim.
Toprağın üzerinde sadece havada kalan bir el.
Benim güzelinin, sevdiğimin eli.
Söz vermiştim ona. Kurtaracaktım onu. Yapamadım. Allah belamı versin kı yapamadım.
"Lavin," diyerek çığlık attım. Anında toprağa koştum. Anında havadaki elini elimin içine aldım. Elleri kirliydi ama asla umurumda değildi. Defalarca öptüm.
Özür diledim.
"Özür dilerim, güzelim," dedim ağlarken. Ağladığımın bile farkında değildim.
En son önümde ölen annem için ağlamıştım.
Lavin'in elini bırakarak toprağı ellerim ile kazmaya başladım. "Lütfen yaşa," dedim.
Yaşasın. Nolursun. Benim nefesimi ona versinler yeter ki o yaşasın.
Onun için ölmeye bile razıydım ama onun bu hayatı yaşaması gerekiyordu. Daha görecek çok güzel günleri vardı. Bu hayatın tadını çıkarması gerekiyordu.
17 yaşında ölmemesi gerekiyordu. 24 yaşında bir adamdım, sadece annemin ölümünde ağlamıştım şimdi ise sevdiğim kadın için ağlıyordum.
Ölemezdi o. Ölmemeli.
Toprağı kazarken parmaklarım acımıştı. Ama umurumda dahil değildi. Kopsun. Eğer Lavin'i mi bu topraktan çıkaracaksa kopsun. Yeter ki yaşasın.
Ellerim ile toprağı kazarken bedeni yavaştan görülmeye başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, "Yapma," diye fısıldadım. "Yapma, Lavin. Yapma!"
Toprağı kazmam bitmişti. Lavin'in cansız bedeni ile karşılaşmıştım. O an sarsıla sarsıla ağlamaya başladım.
Lavin'i toprağından çeker çekmez kucağıma çektim. Kafası göğsümde iken kollarımı sıkı sıkı sardım bedenime.
Alnından öptüm. Her yeri topraktı. Sevdiğim kadının üzerine toprak atmışlardı. Yaşarken toprak atmışlardı.
"Yapma, güzelim," dedim ağlarken. Bir daha öptüm o nur yüzünden. "Yapma. Beni sensiz bırakma. Yemin ederim ki sen olmazsam ben olmam. Yapamam sensiz. Ne olur bırakma beni!"
Yere yatırıp nabıza baktım. Sonuç sıfırdı. "Yapma!" diye çığlık attım acılı acılı. "Yapma. Beni öldür, nefesine nefes olayım ama bana bunu yapma. Senin yerine ben öleyim, yapma!"
Kalp masajı yapmaya başladım. Bir ümit sadece. Gözyaşlarım yüzüne dökülüyordu.
Ben ağlıyordum sevdiğim kadın ölüyordu.
"Dön, ne olursun dön!" dedim bir yanda kalp masajı yaparken. "Seni bir daha kaybedemem. Dayanamam ben buna. Ne olursun yapma!"
Alnından öptüm yine. Son kez öper gibi ama son kez öpmeyi istemez gibi.
"Lavin! Yapma! Yalvarırım yapma! Beni sensiz bırakma!"
Yoktu. Ne gözlerini açmak vardı ne de nefes akıp veriş sesini. Hiç bir şey işitemiyordum ondan.
Dudaklarına yapıştım bu sefer. Nefesimi ona vermeye başladım. Amacım kötü değildi. Nefes verip kalbini çalıştırmaktı ona.
Kafamı geriye çektiğimde hâlâ aynıydı. Ellerim ile yüzünü okşadım. "Yapma, ne olursun ki yapma! Ben sensiz bir hayat istemiyorum ki! Yapma!"
Bir daha yapıştım dudaklarına, nefes vermek için. Ona nefes olabilmek için.
Kafamı geriye çektiğimde nabzına baktım. Sonuç yine aynıydı. Nefes alamıyordu.
Ama vazgeçmek yoktu.
Kalp masajına devam ettim. Göz yaşlarım asla durmamıştı. Acım ile beraber yenileniyordu.
Arada sırada kalp masajı arada sırada sunî tenefüs. Ama işe yaramıyordu.
Lavin'i yine göğsüme çektim. Kafamı kaldırıp acılı bir çığlık attım.
Onun kalbi durdu, ben öldüm.
O öldü, bende öldüm.
Kafamı tekrardan Lavin'e çevirdim. Yanağından öptüm. "Özür dilerim," dedim göz yaşlarım onun yüzünü yıkarken. "Özür dilerim. Seni koruyamadım. Yapamadım. Özür dilerim. Allah belamı versin. Yapamadım."
Yine bir ümit dudaklarına yapıştım. Nefesimi ona verdim. Nabız ise yine atmıyordu.
Bağıra bağıra ağlamaya başladım bu sefer.
Canım yanıyordu. Kalbimi söküp atmışlardı. Canparemi benden almışlardı.
Lavin'im ölmüştü. Onunla beraber bende ölmüştüm.
Ona bunu yapanları ise asla sağ bırakmayacaktım.
Özür dilerim. Seni koruyamadım.
.
İlk öncelikle lütfen Aybars'a kötü laf etmeyin. Sövmeyin. Seven bir adam.
Bu bölüm hakkında düşünceleriniz neler?
Lavin?
Aybars?
Bundan sonra sizce ne bekliyor bizi?
Diğer bölümde görüşmek üzereee.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |