Merhaba!
umarım gününüz iyi geçiyordur.
oy:30
yorum:35
İyi okumalar!
.
Simsiyah bir ortamdaydım. Hiç bir ışık yoktu. Aydınlık yer yoktu. Sadece karanlık. Sadece.
Geziyordum öyle boş boş. Etrafıma bakıp olanları çözmeye çalışıyordum. Korkman gerekiyordu, değil mi? Hayır. Korkmuyordum. İçimde anlamsız şekilde korkmama duygusu vardı.
O sırada bir ses duydum. Beyaz bir ışık vardı. O beyaz ışığın önünde ise iki kişi. Bir erkek bir kız.
Bakakaldım. O kız bendim, o erkek ise Mert.
Bizim burada ne işimiz vardı?
Mert buruk bir şekilde oradaki bene bakmıştı. "Geleceksin değil mi? " diye sordu.
Oradaki ben ise buruk şekilde güldü. "Geleceğim."
Mert beyaz ışığın içine girip kayboldu, oradaki bense kaldı orada.
Oradaki ben anında kayboldu. Bu sefer vücudumda bir acı hissetmeye başladım. Ne oluyordu?
Etraf yine karanlıktı. Işığa ihtiyacım vardı artık. Her yer aydınlık olsun istiyorum.
Yana dönüp etrafıma baktığımda bir görüntü ile karşılaştım. Bu yine bendim.
Cenk ve Aram, beni Mert'i odaya kilitlemek ile suçlamış ardından ise şiddet göstermişlerdi.
Kuş gibi titriyordu oradaki ben. Kan kusuyor, kafası kanıyordu. Aram ve Cenk gitmişti. Ondan sonra ise korkulu rüyam Ardahan gelmişti.
Aldı beni kucağına, attı bir çukura acımasızca. Yaşadığı halde, kesik nefes almasına rağmen gömdü oradaki beni.
Herkes yine kaybolmuştu.
Bu sefer korku ile etrafıma baktım. Korkma duygusu yok iken şimdi olmuştu. Neler oluyordu burada? Kafayı sıyırmama az kalmıştı.
Olduğum ortam bu sefer çok güzel bir ormana dönüşmüştü. Cennet gibiydi. Cennet kadar güzeldi. Anında içimde zehir gibi dolaşan korku yok oluverdi. İçim rahatlamıştı. Sanki çölde susuz kalmış ta ben suyumu bulmuştum.
Sakin sakin adımlıyordum ormanı. Geziyordum. Ormanın büyüsüne kapılmıştım. Güzelliği ruhumu esir etmişti. O kadar hoşuma gitmişti.
Bir salıncak gördüm orada. Anında ona adımladım ve salıncağa oturdum. Kendi başıma sallanmaya başladım. Az önceki olaylara asla anlam veremedim ama ben burada çok huzurluydum.
Acı yok, gözyaşı yok, mutsuzluk yok, esaretim yok....
Kendi başıma sallanırken belime kollar sarıldı. Güven veren, sımsıcak kollar. Korkmadım, ya da irkilmedim. Sanki bu kollara alışıktım. İçimi ısırıyordu, canımı yakmıyordu.
Arkamı dönmek istedim ama bir şey engel oluyordu. Bende takmadım. Bu anın, bu sıcak kolların, güven veren sıcaklığın tadını çıkardım. Gözlerimi huzurla, güvenle kapattım.
Arkamdaki beden derin bir nefes aldı. "Lavanta kokulum," dedi. "Çok özledim seni."
"Neden gelmiyorsun?" dedi bu sefer hüzünlü çıkan sesi ile. Anlamadım? Nereye gitmiyordum ben?
"Ne diyorsun sen?" dedim düşüncelerimi tercüman olmak ister gibi. "Nereden bahsediyorsun?"
"Huzuruna, güven veren evine."
Benim evim yoktu ki.
"Yanılıyorsun," dedim. "Benim evim yok."
"Gerçek evinden uzaklaşan sensin. O senin her zaman yanında."
"Ne yani?" diye hayretle sordum. "Çatısı olan bir evden bahsetmiyor musun sen?"
"Ahh ahh," dedi. "Ev dediğin çatısı olan tuğla yığınlarından olmaz ki. Ev dediğin ailedir, aşktır. Sen uzaklaşma ki evinin de farkında ol."
"Ne ailem var ne de aşk hayatım. Ev dediğin şuanlık benim için tuğla yığınlarından olan bir şey."
"Yanılıyorsun, il mio paradiso. Aşk daima huzurunda ve yanında. Sadece sen fark etmek istemiyorsun ama sakın unutma, çok yakında seninle beraber olacak."
"Ya ben istemezsem?"
"Kalbin de huzurunda isteyecek. Kalbine asla söz geçiremezsin. Unutma, yanına ve yakınında. O yüzden geri dön."
Habiri geri dönmekten bahsediyordu. Ben nereye geri dönecektim?
"Nereye döneceğim ben?"
"Ait olduğun hayata. Gerçek dünyaya."
Ondan sonra ise arkamdaki kollar çekilmişti. Boşluğa düşer gibi olmuşum. Gibisi de değildi. Gerçekten de boşluğa düşmüştüm. Anında o sıcak kolları istemiştim.
Etrafım yine aynıyken sesler duymaya başladım.
Sana ihtiyacım var!
Geri döndü lütfen.
Seni tekrardan kaybedemem.
Uyan lütfen, uyan.
Lavin, sana ihtiyacım var, hemde çok.
Bu sesleri duyarken karşıma 5 erkek çıkmıştı.
Kaya abim.
Arda abim.
Yüzü belli olmayan bir erkek.
Emre bey.
Mert.
Hepsi de bana yalvaran gözler ile bakıyordu. Emre beyin eli kalbindeydi. Arda abim gözyaşları içinde kalmıştı. Mert bağırıyordu. Kaya abim ise yalvaran gözler ile bakıyordu. Yüzü görünmeyen erkeğin ise sesi çıkıyordu.
"Geri dön bize. Sana çok ihtiyacımız var. Geri dön, yalvarırım."
Onlar bir anda gittikten sonra karşımda bir beyaz ışık çıktı. Kurtuluşumun olduğu, gerçek hayata geri döndürecek o beyaz ışık.
Ama orada da Ardahan ve Erdem Sezin vardı.
Ben şimdi ne yapacaktım?
.
Göz kapaklarımda sanki bir ton yük vardı. Açmak istiyor ama açamıyordum. Etrafta buğulu bir ses vardı ama kimin sesi anlaşılmıyordu. Anlayamıyordum.
Yanımda bir hareketlilik hissettim. Biri benim uzandığım yerden kalkmış olmalıydı. Nerede yattığımı bile bilmiyordum. Çok yumuşak bir yerdi. Yataktı büyük bir ihtimal ile.
Bu sefer melodili bir ses duydum. O sırada ise göz kapaklarımdaki olan yük kalkmıştı. Gözlerimi alabilmiştim.
Açar açmaz gri bir tavan ile karşılaştım. Etraf parlak ışık ile dolu değildi ama gözlerim acımıştı. Biraz kırpıştırdıktan sonra etrafıma baktım. Biri kulağındaki telefon ile cama dönmüş konuşuyordu.
O an bana döndü işte. Bu kişi Aybars.
Ona şaşkınca bakarken neler olduğunu bile bilmiyordum. Benim burada, hastanede odasından farksız odada ne işim vardı?
Aybars'a şaşkınca bakarken o bana, gülen gözleri ile bakıyordu. Çok mutlu olmuştu. Uyandığım için mi?
Konuşmak istedim ama sadece kupkuru yutkunabildim. Aybars durumumu fark ettiği gibi hemen baş ucuma geldi ve sürahiden su doldurup bana özenle içirdi.
Şu içince boğazım rahatlamıştı. Aybars bardağı geri komidinin üzerinde koyup bana baktığında söze girdim. "Ne oluyor? Neden buradayım ve ne oldu bana?"
"Sakin ol ilk öncelikle," dedi beni sakinleştirmek isteyen ses tonu ile. "Ne olduğunu hatırlamıyor musun?"
O öyle söyleyince aklıma rüyam gelmişti. Gelir gelmez ise yaşadığım anılar.
Cenk ve Aram'ın beni dövmesi, ölürken beni terk etmeleri ve Ardahan'ın beni diri diri gömmesi.
Aklıma gelenler ile hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Beni diri diri gömmüşlerdi!
Ben ölüyordum!
Aybars ağladığımı görünce hemen yanıma oturup beni göğsüne çekti. Ardından ise saçlarımı okşamaya başladı. Bu durumu garipseyecek ya da itiraz edecek hâlim yoktu. Kabul edeyim ki hoşuma gitmişti.
"Ağla, ağla ki içini döke bil. Ama yemin olsun, senin gözyaşın kadar onların da acı çığlıkları çıkacak."
"Niye ben!" dedim ağlarken. Yaşadıklarım neydi benim? Ben niye kurban edildim? Benim yaşadıklarımı başkaları yaşasa şuana kadar ölmüş olmalıydı. Bende ölümden döndüştüm işte.
"Niye kurtardınız beni! Niye!"
Ölünce en azından kurtulacaktım bu savaştan. Acı çekmekten, gözyaşı dökmekten, Ardahan'dan...
Daha fazla dayanacak gücüm yoktu. Ben tükenmiştim, ben ruhen ölmüştüm. İyileşir miyim? Onu bile bilmiyorum.
Şuna uyandığım için bile sevinemiyorum. Neden?
Kabusum bitmedi çünkü.
"Sen ölmek istiyorsun ama ya geridekiler? Kaya abin, Arda abin ve seninle beraber komaya giren ikizin? Onları hiç mi düşünmüyorsun?"
Göz yaşlarım sel gibi akarken son dedikleri ile ona bakmıştım. Benimle beraber komaya giren ikizin derken?
Düşüncelerimi anlamış olmalı ki nefesini vererek baktı bana. "İkizlik hisleri. O da seninle beraber acı çekti ve komaya girdi ama sakın merak etme. O da az önce senin gibi uyandı. İyi durumu, öğrendim."
İkizlik hislerini inanırdım ve bizde bu durumu yaşamıştık. Onun o odada kilitli iken benim canımın acıması ve benimle beraber komaya girmesi. Canım şimdi de yanmaya devam ediyordu.
Benim yüzümden canı acımıştı, benim yüzümden komaya gitmişti.
Tamam da, ben burada iken neden o başka yerdeydi?
"Benim ne işim var burada? Kimin evi burası? Abimler nerede?"
Telaşla sorduğum sorular ile göğsünden ayrılmıştım. Aybars bana burukça gülümseyip baktı. "Kaya abin aşağıda. Arda abin ise Mert'in yanında. Burası benim evim ne nefen burada olduğun konusuna gelecek olursak onu sana Kaya abin anlatsın," dedi ve telefonu ile bir kaç yere tuşlayarak geri kapattı. Ardından bana baktı. "Şimdi mesaj attım gelir."
Sakinleşmeye çalışıyordum ama bu ancak Kaya abimin gelmesi ile olurdu derken kapı çok gürültülü bir şekilde açıldı. Sert şekilde duvara çarptı.
Kaya abim ile göz göze gelince durmayan ağlamam daha fazla artmıştı. Ağzımdan hıçkırık çıkmıştı. "Abim," dedim dolu dolu.
Abim ise bana dolu gözleri ile bakıyordu. Sevinmişti ama gözlerinden özlem duygusu fazlasıyla akıyordu.
Koşa koşa bana geldi ve sarıldı. "Abisinin gülü," dedi sımsıkı ağlarken. Kafasını boynuma koymuş ağlıyordu. Boynımu ıslatan yaşlardan çok iyi anlıyordum. Bende öyle. Kafamı omzuna koymuş ağlıyordum. "Lavin'im. Sonunda Lavin, sonunda. Çok özledim seni, çok."
Ona cevap olarak kollarımı daha sıkı sarmak oldu. O da beni içine katmak ister gibi, kaybetmemek için sarılıyordu.
Onunla doyasıya sarılmayı özlemiştim. Abim benim için ailemdi. Ailem olmadan ben olamazdım ki.
"Abi beni niye kurtardınız?"
"Saçmalama, Lavin. Ben sensiz ne yapardım? Yemin ederim ki yaşayamazdım. Ölürdüm. Sen olmadan, Mert olmadan ben abi olamam ki. Canlarımsınız siz."
Abimden gözü yaşlı şekilde ayrılırken baktım ona. Gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu. "Mert nerede? Neden o benim yanımda değil? Bana inanmıyorlarmı abi? Yemin ederim ki ben kilitlemedim,Mert'i. İnan bana abi, sen inanmazsan ölürüm-"
Demiştim ki Kaya abim avucu ile ağzını kapattı. Kaşları çatılırken, "O kelimeyi sakın ağzına alma," dedi. "Anlatacağım. Sakin ol anlatacağım."
.
Hello.
Lavin'in gözünden okumayı özledik mi?
Bu bölüm hakkında düşünceleriniz?
Diğer bölümde görüşmek üzeree.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |