Merhabaaa.
Bölüm gecikti, özür dilerim sizlerden.
Asker, öğretmen, bekar baba ve gerçek ailemli konulu kitap okumak istiyorsanız, yeni kitabım olan Kalp Buluşmak İster'e sizleri bekliyorum.
O zaman.
Oy:45
Yorum:45
İYİ OKUMALAR.
.
İntikam alıp insanların canını yakmak bana göre değildi. Yani bu eski Lavin için geçerliydi. Ama şimdi ki şartlar değişmişti.
Şuan intikam istiyordum. Beni öldürenlerin canını yakmak istiyordum.
Komiserin odasından çıktıktan sonra onlar nezarethaneye düşmüşlerdi. Bir kaç belge işi falan vardı, onları da halletmiştim. Yarın mahkeme vardı.
Cenk'in canını yakabilmiştim.
Derin bir nefes alıp oturduğum banktan kafamı geriye attım. Sahile gelmiş ve kafa dinliyordum.
Yanımda bir an hareketlilik hissedince kafamı çevirdim. Yanımdaki yabancı bir kadındı.
"Ne yapıyorsun burada?" diye sordu.
"Nefese ihtiyacım vardı." Yabancı olması asla umurumda değildi. Belki de iyi gelirdi bana.
"Bu İstanbul, niye sana nefessiz bıraktı?"
Hâlâ karşımdaki manzaraya bakarken, "Yaşadıklarım," dedim.
Alayla güldüğünü işittim. "İstanbul herkesi derde boğuyor demek ki."
Bakışlarımı ona çektim. "Sen neden geldin?"
Sırıttı bana. "Yaşadıklarım."
Orta yaşlı bir kadındı. Aynı benim gibiydi. Sarı saçlı ve yeşil gözlüydü. Yaşadığı yıllardan dolayı hafif kırışıklar vardı ama ona rağmen taş gibi kadındı. Yüz hatları keskin değildi ama elmacık kemikleri ben buradayım diyordu resmen. Boyu ise fazla uzun değildi. 1.60-1.65 araları falandı.
"Demek ki kader ortağız," dedim bakışlarımı ondan çekip manzaraya bakarken.
Halbuki kaç tane insan ile aynı kaderi yaşıyordum, ben onları tanımıyordum.
"Genç bir kızsın. Ne derdin var ki?"
Derin bir nefes aldım. "17 yaşımda beni ölüme iten abilerimden intikam almak gibi bir dert. Ya senin ki?"
"Kardeşimin canını yakmak."
Hafifçe gülümsedim. "Dertlerimizde aynıymış. Sen kardeşini ben abilerimi."
"Hı hı,"diye mırıldandı. " Peki neden diye sormayacak mısın?"
Ona döndüm. Bakışlarımda soğukluk vardı. "Neden?"
"Yiğenimin canını yaktı."
"Nasıl?" dedim ona bakmaya devam ederken. Baya bir ilgimi çekmişti nedense.
"Kızına inanmadı. Yiğenim onun yüzünden ölümden döndü. Şimdi ise suratıma bakmıyor çünkü utanıyor."
Bir teyze olarak daha fazla düşünüyordu o çocuğu.
"Çok mu sevdiniz, yiğeninizi?"
Bana bakarken buruk şekilde gülümsedi. "Hiç görmediğim hâlde çok."
"Nasıl yani?" diye sordum hayretle. Şaşırmıştım.
Derin bir nefes çekti içine. "Kardeşimle küstük. 15 yaşlarında bir erkekle tanışıp evi terk etti. Genç dedim, sevmiştir dedim. Darılmadım, küsmedim ona. Biz küçük yaşlarda babamız ölmüştü. Babamızın katilinin oğlu ile kaçmış."
Burada işte tüylerim diken diken olmuştu.
"Sonra da yiğenlerim olmuş işte. Sadece kız yiğenim yok. Bir olay yaşamışlar. Ben birbirimize küs olmama rağmen aradım, neler olduğunu sordum. O da sanki hiç bir şey yaşamamışız gibi anlattı. Kızına inanmadı şimdi ise köpek gibi pişman."
Defne hanım ile benim kaderime benziyordu....
"O kıza ne oldu peki?"
Bana bakarken sol gözünden bir yaş aktı. "Ölmüş. Onu ilk defa ziyaret ettim o da mezarıydı işte."
Yutkunarak önüme döndüm. Yaşadığı şey zormuş. Bende içimi açmak istiyordum. Üzerimdeki yükten kurtulmak istiyordum.
Derin bir nefes alıp kendisine baktım. "Abimlerin canını nasıl yakarım sizce?"
"Ne yaşadığına bağlı."
Topladım. Kendimi topladım. Her zaman yabancı birine içimizi açmak daha kolay oluyordu. Asıl zor seni tanıyana anlatmaktı. Ama karşımdaki kişi yabancıydı. Hatırlattım hep bunu kendime.
Yabancı, yabancı, yabancı.
"Gerçek ailemi buldum. Ardından öz abim yüzünden üvey babamdan öldüresiye dayak yedim. En son yine öz abimler yüzünden diri diri toprağa gömüldüm."
Kadının gözleri şaşkınca açıldı. Hayrete girmişti. "Sen ciddi misin?" diye sordu şaşkınca.
Kafam ile onaylarken, "Hı hı," dedim. "Ciddiyim."
Bu sefer yutkunan o olmuştu. Hatta yutkunamadı bile. Yapamamıştı. Benim durumum bu kadar büyüktü, can yakıcıydı işte.
"Ben sandım ki-" demişti ki ben kestim. "Erkek, aşk işleri falan."
Bana mahçup bir şekilde baktı. "Hayır,hayır," dedim anında. "Mahçup hissetmeyin. Kim beni dışarıdan öyle görse, öyle anlar. 18 yaşındayım ne de olsa. Kim dışarıdan benim diri diri gömüldüğümü anlar ki? Hem de öz abilerim yüzünden."
"Öyle ama," demişti ki ben yine kestim. "Eee, bana tavsiyede bulunacak mısınız?"
Daha fazla konunun konuşulmasını ve uzamasını istemiyordum. O günler gözümün önünde kesit kesit canlanıyordu ve ben kendimi öyle olunca iyi hissetmiyordum.
"Peki," dedi. "Bu zamana kadar bir şey yaptın mı?"
" Yaptım," dedim. "Abilerin ikisini de şikayetçi oldum. İkisi de çok pişman gibiydi."
"Gözleri nasıl bakıyordu?" diye soru yöneltti bu sefer.
Derin bir nefes çektim. Sanki koca sahilin oksijeni içime çekmek ister gibi. Bu aralar nefese çok ihtiyacım vardı. "Çok ağladı. Varlığıma asla inanamadı. Neden yaptın diye bağırıp durdu. Gözlerinde işkence çeker gibi acı vardı. Hapishaneye düşeceğini takmadı bile. Ama çok kötü oldu. Hatta nezarethanede kriz geçirmiş."
Arda abim söylemişti bana bunu. Sakinleştirmesi zor olmuş. Arda abim bir tek senin mezarında olursa, orada uyursa sakinleşiyor dediği an kanım donmuştu.
Beni ölü bildiği zamandan beri sırf ben orada üşürüm diye toprağın üzerinde kıvrılıp sabahı o mezarda geçiriyormuş.
Sırf ben üşümeyim diye...
Böyle olmasını yemin ederim ki istemiyordum. Ben birisini bu hale getirecek kadar gaddar insan değildim ama yaşadıklarımda gözümün önünden gitmiyordu. Diri diri toprağa gömülmek, abim tarafından ölüme terk edilmek, suçlanmak...
Her birini tekrardan yaşıyormuşum gibi hissediyordum. Elimde değildi. Ben bu kadar gaddar olmak istemiyordum ama intikamımı da almak istiyordum.
Düşünür gibi oldu. "İlk zaman aranız nasıldı?"
İç çekerek, "Çok güzeldi," dedim. "Abi kardeş ilişkimiz vardı ama kendisi üzerime atılan ihale dosyasını çalma suçu ile bana inanmadığı güne kadar."
"Ne yaptı?"
Alayla güldüm. "Beni biraz hırpaladı ardından ise üvey babamın önüne attı. Orada da psikopat dedem ile tanıştım. İki hafta orada kalmak zorunda kaldım."
"Ağırmış," dedi kısık sesi ile. "Üvey baban nerede? Ya da o kanı bozuk deden?"
Yine alayla güldüm. "Bana yaşattıklarını yaşıyorlar desem."
"Gebersinler," dedi o da bana karşılık.
"Abin sinir hastası falan mı?" diye sordu bu sefer.
Dediği ile kaşlarımı çattım. Nereden anlamıştı ki?
"Hey, hey," dedi hemen. "Çatma kaşlarını hemen. Ben bir psikologum. Anlarım yani. "
Beni sakinleştirirken, "Abinin bir anda seninle çok iyi geçinip ardından seninle bir anda düşman olması aklıma direkt bu hastalık getirdi ama altında başka bir şey de olabilir."
"Altında başka bir şey olamaz," dedim. "İhalesini sözde çaldığım için benimle anında düşman oldu. Haklı. Yani gerçekten o ihaleyi çalmış olsaydım."
Dudak büzdü. "Bilemem," dedi. "Ama ben, kardeşim ihaleyi çalacak diye bu kadar şey yapmazdım. Tamam, acısını çıkarırdım ama aniden de düşman olmazdım. Benim malım onun malı ne de olsa. Onun aniden ruh hali değişmiş. Garip geldi bana."
"Öz annemin de mi ruh hali değişmiş o zaman? O da bana düşman oldu."
Bunu söylemek bile benim canımı yakmıştı.
"Annenin hastalığı var mı?" Onaylamaz şekilde baş salladım. "O zaman annen diğer kızdan falan mı oldu?" Onaylar şekilde kafamı salladım.
Gözleri acı ile kaplandı. "Bunun olacağını tahmin ettim diyelim. Genellikle bebeklerin değişmesi durumunda anne, ilk kızını bırakamaz. Her ne kadar öz kızını kızı olarak sahiplense de öz kızı olarak bilse de diğer kıza çok bağlıdır. Bu da aradaki ayrımı kabak gibi gösterir."
Derin bir nefes verdi. "Bunun gibi vakalarla karşılaştım. O kızların gelip de benden yardım istemeleri asla gitmez. Sende de öyle olmuş. Annen seni kızı olarak bilse de o kıza bağlı kalmış. İhale fası fosu da çıkınca anında silmiş seni. Bir nevi diğer kıza olan bağlılığı bunu fırsat bilmiş. O kız peki. Günah keçisi mi yoksa hikayenin en suçsuz ve masum kızı mı?"
"Şeytanı," dedim anında. Günah keçisi bile olamazdı o. Yaptıkları akla alıncak değildi. "O kız, hikayenin günah keçisi bile olamaz. Şeytanın ta kendisi. Hâl böyle olunca, aileye de neler yaşattığını tahmin ediyorsundur."
"Hı hı," dedi kafası ile onaylarken. "Böyle şeytan kızları çok gördüm. Annen ise büyük bir ihtimal ile kendi kızının yaptığına inanmadı ve topu senin üzerine bıraktı. Böyle kadınlar bazen anne olmamalı diyorum."
Bir şey diyemedim. O kadının 7 çocuğu vardı ve sustum. Kendi açımdan haklı olsa da o 6 erkek için sustum. Onlara çok iyi anne olmuştu ama bana gelince...
"Neyse," dedim konuyu değiştirmek ister gibi. "Sen bana tavsiye veriyordun en son."
"Seni ölü olarak biliyorlarsa onların canını yakacak en büyük şey varlığın olacak."
"Bunu biliyorum," dedim anında.
"Sadece varlığın değil. O eve git. Onlarla beraber yaşa. Onların gözü önünde ol, acılarını onların gözüne sokmak ister gibi sok."
Kaşımın biri havalanmıştı. "Bu ne fayda eder ki?"
"Hiç bir şey olmamış gibi davranman onları delirtir. Ha, hiç bir şey olmamış gibi asla davranma tabii ki de. Ama o evde ki varlığını da sürdür. Yanlış anlama beni ama sen onları hapishaneye attırsan da şbir işe yaramaz."
"Yani diyorsun ki intikamını o evde yaşayarak al."
"Hayır, sadece acılarını vur." Derin bir nefes verdi. "Sen ondan şikayetçi olsan bile onlar, hapishaneye alışacaklar, acılarını unutacaklar. Seni görsünler ki her seferinde acı çeksin, çeksinler."
Biraz düşündükten sonra baktım onlara. "Ben zaten bunu yapacaktım desem."
"Çok iyi derim," dedi o da göz kırparken. "Ben psikologum ve sana ona göre tavsiye verdim. Bir insanın göz önünde ol ki o daha fazla acı çeksin. Onlar mahkumların arasında en fazla bir hafta acı çeker. Az çok biliyorsun o ortamları. Orada acı çekmene bile izin vermezler."
"Teşekkürler derim," dedim anında gülerek. Biliyordum.
Burun kıvırdı. "Bir psikologum ve verdiğim tavsiyelere bak. Ne ironi ama değil mi?"
Kafamı gülerek salladım. "Abilerimden biri de psikolog ve emin ol ki o da bana bu tavsiyeleri verdi. Senden farklı. Kendi ailesi olmasına rağmen."
Kollarını göğsünde birleştirip arkasına yaslandı. "Eee," dedi. "Bazen psikolog olmayı bırakıp bir normal insana dönüp tavsiye vermek gerekir. Abin akıllı biriymiş. Demek ki iyi anlaşabildiğin abilerinde var. Bu iyi bir şey."
Bende onun gibi yaptım. "İki tane var. Ve iyi ki de varlar. Onlar olmasa gerçek ölü olurdum."
"Kardeş can yarısı. Kim sevmez ki," dedi ve yüzünü buruşturdu. "Seninkiler ve gördüğüm vakalardaki abiler manyak çıktı, orası ayrı da. Neyse."
"Manyak değil de insan olmayı bilmiyorlar desek daha doğru."
"Doğru," dedi kafasını onaylar şekilde sallarken. "Bu dünyadaki en güçlü silah nedir onu da bilir misin?" diye sordu.
Bilirdim. Hem de çok iyi.
"Sözler ve kelimeler," dedim.
"Doğru," dedi yeniden.
"Bir insanı en acıtı şekilde öldüren kelimelerdir. Silahla yaralandın, bir kaç dakika sonra ölürsün. Bıçakla yaralandın, bir süre sonra acı çeke çeke ölürsün. Ama kelimeler;onlar ömür boyu acı çektirir insana."
Derin bir nefes aldı. "Silahın da bıçağın yarası da iyileşir ama kelimelerin asla. Hafızandan kalır bir kere o. Kazınır, sana inat. Dolaşıp durur kulaklarında. Tam birini affedeceksin, o sözler zehir gibi dolaşır. O kelimeler sende sonsuza kadar kalır. Kalbin hep o sözler yüzünden kırık, buruk kalır."
Onun yerine ben devam ettim bu sefer. "Aslında her bir kelime bir silahtan çıkan kurşun. Hayalkırıklığı, öfke, nefret, her denilene kanma, tiksinti ile bakma ve daha niceleri. Hepsi birer kurşun aslında."
"O kurşunları ise ailemiz ve sevdiklerimiz acımadan saplıyorlar. Bir insanın en acılı ölümü, sözlerden çıkan kurşunlardır." diye devam etti. "Ben sözlerden çıkan kurşun ile ölmek yerine silahtan çıkan kurşun işe ölmeyi tercih ederim."
Bunu bende isterdim....
Abimlerden o kelimeleri duymamamayı tercih ederdim mesela. Ya da annem olacak o kadının her bir sözüne kanmamayı.
Aslında onlar bana çok önceden kurşun sıkmışlardı ama bilmiyorlardı.
İnsanı en acıtan ölüm, sözlerden çıkan kurşunlardı ve o kurşunlar bana saplananı çok olmuştu.
Bedenimde taşımaya ise devam ediyordum.
"Peki ne yapmalıyım? Kalbimi dinleyim yoksa aklımı mı?" diye sordum.
Bu kurşunlardan sonra illa ki birini dinleyip hareket etmemiz gerekiyordu.
Alayla sırıttı. "Kalbini dinlersen, o acımadan bedenine saplanan kurşunşları affetmiş olursun."
"Aklımı?"diye sordum.
" Aklını dinlersen de, sana saplanan her bir kurşunun hesabını sorarsın." Ardından bana döndü. "Senin nereni dinleyeceğini çok iyi anladım. Bende ben sana verdiğim tavsiyeler ile yolunu kurmuştun bile. Değil mi?"
"Doğru," dedim.
Kurmuştum. Hangi yönüm ile hareket edeceğime bulmuştum.
Aklı...
.
Hello.
Bölüm nasıldı bakalım?
Kadının verdiği fikirler?
Lavin ne yapacak sizce?
Diğer bölümde görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |