@senfoniyazar
|
Merhabaaaa Nasılsınız bakalım. Umarım iyisinizdir. İyi olmaya devam edin. Bölüme geçmeden önce volte ve yorum yaparsanız çok sevinirim O zamannnn İYİ OKUMALAR 13.07.24 . İlk defa bu kadar gerildiğimi ve çekindiğimi hissetmiştim. Yıkanmıştım ama pismiydim? Üstümü değiştirmiştim ama kirlimiydim? İçim temizdi ama acizlik mi akıyordu? Bilmiyordum. Dışarıdan nasıl göründüğüm hakkımda bir fikrim yoktu ama fazlasıyla çekiniyordum. Olduğum ortam ise ister istemez beni bu düşüncelere saptırıyordu. Şuan hastanede ve doktorun odasındaydık. Yanımda babam karşımda ise gerçek ailem. Defne Sezin, gözlerini benden çekmiyordu ve bende ona inat çekinsem bile bakıyordum. O sırada belime batan ve acıtan parmaklar kendini belli etti, ardından ise hem nefesini hem de sesini kulağımda işittim. "Kendini pek fazla kaptırma, canım kızım. Yakın zamanda yine yanımda olucaksın." Dedikleri içime daha fazla korku saldı. Kurtulamıyordum bu adamın zehirli kıskaçlarından. Sarmalamıştı çevremi ve rahat bırakmıyordu. İşte bu yüzden gerçek ailem olduğuna sevinemiyordum. Gerçek ailem yanımda olucaktı ama gölgem de beni bırakmayacaktı. Ne yapıcaktım, neler yaşıyacaktım, pek bir fikrim yoktu. "İlk öncelikle sizlerden özür diliyoruz," diye söze başladı doktor. Bende korka korka doktoru dinledim. "12 Nisan 2007 tarihinde hastanemizde doğan sadece iki bebek var. Biri," dedi ve bana samimi bir şekilde gülümseyen, Defne Sezin'in yanında olan kıza baktı. "Buğlem Sezin. Diğeri ise," dedi ve bakışlarını bana çevirdi. "Lavin Zümre." Emre Sezin benim ismimi duyar duymaz gözlerinden bir duygu geçmişti ama anlayamamıştım. Duygular bana yabancıydı. Tek aşinası olduğum duygu korkuydu. Korkudan sonrasını bilmezdim. Odada 6 kişiydik. Annem, ben, babam doktorun bir tarafında; Emre Sezin, Defne Sezin ve Buğlem Sezin ise doktorun diğer tarafındaydı. Doktor ve doktorun yanında olan hemşire ile beraber 8 kişiydik odada. Doktor benden bakışlarını çekti ve hepimize hitaben konuşmaya başladı. "Sezin ailesi, Buğlem Sezin'in kaza yapması ile beraber hastanemizde kızları olmadığını anladı ve bana yöneldiler. Bende arşive bakarak sizlere ulaştım. Bu yüzden DNA testi yapmak için kan almamız gerekir." Uzun konuşmanın ardından bakışlarını ilk önce o kıza sonra bana çevirdi. "İlk kızlardan alınacak kan." O sırada hemşire yanımıza geldi ve eli ile bizi işaret etti. Ayağa ikimizde kalktık ve hemşirenin eli ile gösterdiği sedyeye oturduk. Elindeki iğneyi görünce tüylerim havaya kalmış, diken diken olmuş ve kâbusum göz önüme gelmişti.
3 Nisan 2013; Yine durduk yere ceza vaktim gelmişti. 6 yaşındayım, sadece odamdaki balkondan oturup oyuncak bebeklerim ile oynuyordum. Bebekleri konuştururken birini yanlışlıkla aşağıya düşürüyorum. Anında hem üzülüyorum hem de korkuyordum. Üzülüyordum çünkü bebeğim aşağıya düşmüştü. Korkuyordum çünkü dışarıya tek bir adım atmak bile yasaktı. Sonra aklıma evde babam olmadığı geliyor aklıma. Dışarıda sadece korumalar vardı. Onlardan bir şey olmaz diyerek düşünüyorum ve hemen aşağıya iniyorum. Aşağı inip dış kapıya geliyorum. Dış kapıyı açtığım an bir tane abi önümü kesiyor. "Lütfen, Lavin," diyerek söze başlıyor. "İçeriye geç. Baban gelirse senin için çok kötü olur." Anında hayıflanmaya başlıyorum. "Ama, abi. Oyuncağım düştü onu almak için geldim. Nolur bir dakika," deyip elim ile bir parmağımı ona gösteriyorum. "Bir dakika sadece." "Lavin, zorlama lütfen abicim. Ben alıp geleyim ama sen dışarıya çıkma." Anında dudak büzüyorum. "Peki, abi," diyerek istemeden kabulleniyorum. O abi giderken bende tam kapının önünde o abiyi bekliyordum ki bir ses duyuyorum. Kedi sesi. Hemen kafamı oraya çeviriyorum. Yavru bir kedi miyavlayarak tam karşımda duruyordu. O an sadece kedi ve ben vardım. Abiyi umursamadan, başıma ne geleceğini bilmeden dışarıya kedinin yanına gidiyorum. Dayanamayarak kedinin tüylerini okşamaya başlıyorum. Çok yumuşaktı. Çok güzeldi. O sırada ise istemediğim bir şey oluyor. Babam gelmiş ve arkamda dikiliyordu. "Güzel kızım," diye sesleniyordu. "Ne işin var senin burada? Dışarıya bir adım bile atılmayacak demedim mi?" Kedi bile korkuyu, o gerilimi hissetmiş ve kaçmıştı. Bende ayağa kalktım ve korka korka babama döndüm. Kafamı aşağıya eğdim. "Ö-özür dilerim, baba," diyorum titreyen sesim ile. "Oyuncağım balkondan düştü bende almak için gelmiştim." Babamın alayla güldüğünü işitiyorum. "Ama ben seni kedi severken gördüm. Hem abin oyuncağını alıp gelmiş. Niye yalan söylüyorsun?" Kötü olmuştu bu. Hemde çok kötü. Babam yalandan nefret ederdi ve ben babama yalan söylemiştim... "B-baba," diyerek ağlamaya başlıyorum. Bir yandan da o abi ile bir daha konuşmayacağımı aklıma not ediyorum. "Özür dilerim. Yalan söylemek istemedim sana." Babam bir şey demiyor, öylece susuyor. Susması beni daha fazla korkutuyor, tir tir titrememi sağlıyor. Kafamı babama kaldırıyorum. Babam benim yaşlı gözlerimi görünce sırıtıyor. Bir anda elini uzatıyor bana. "Tut elimi." Korkudan hemen tutuyorum. Ne yapacağını bilmeden. Beni yukarıya doğru sakin bir şekilde götürüyor. Saçımı çekmeden, yerlerde sürüklemeden. Odama geldik. Babam sakince tuttuğu elim ile beni yatağa yaklaştırıyor ve sonra kucağına alarak yatağa yatırıyor. Ardından ise oda dışına çıkıyor. Bende sakince babamı bekliyorum. Babamın sakinliği beni korkutsa bile şaşırtıyordu. İlk defa bu kadar sakindi. Can yakmadan önce ölümcül sakinliği. Odaya geri giriyor. Bir elinde hem beyaz bir poşet hem de kelepçe vardı. Kelepçeyi görür görmez ağlamaya başlıyorum. Başıma ne geleceğini hissediyordum. "Baba, yapma!" diye ağlamaya başlıyordum ki babam başıma geldi ve işaret parmağını dudaklarıma yaslayarak susturuyor beni. "Konuşmak yasak, konuşmak yasak," diye tekrarlıyor. Benim ağlayışlarım ve çığlıklarım yine içime kaçıyor ve canımı yakıyor. Babam ellerimi tutup yatağa kelepçeliyor ardından ise beyaz poşetin içinden bir iğne çıkarıyor. Değişik bir sıvı vardı içinde. Ben ağlayarak babama bakarken babam bir anda o iğneyi koluma enjekte ediyor. İğnenin içindeki sıvının damarlarıma ulaştığını hissediyorum ama bir şey olmuyor. Babam alay ederek bana bakıyor. "Birazdan çığlıklarını duyarsam, mahzene indiririm seni. O yüzden sessiz ol. Ses çıkarmak yasak." Ardından ise ıslık çala çala odadan çıkıyor. Aradan zaman geçiyor, akrep yelkovanı kovalıyor. Bu sırada ise benim içim cayır cayır yanıyordu. Şakasız yanıyordu. Ağzımı kapatarak çığlık atıyor ve inildiyordum. Sanki bedenim ateşin içine atılmış da ben cayır cayır yanıyordum içinde. Canımı çok yakıyordu hemde çok. Tüm bedenim alev içinde kalmıştı. Saçımdan ayak ucuma yakar közler değmişçisine yanıyordu. Kusmak istiyordum ama kusamıyordum. İlk önce nöbet geçiririr gibi titremeye başlamıştım ardından ise bedenimin cayır cayır yanışını hissetmiştim. Tüm organlarım, iç bedenim kül olmuş, alev alev yanmaya devam ediyordu. Bu çok pis bir şeydi. Ve benim bedenim gerçekten cayır cayır yanıyordu . O gün çığlıklarım yine içime kaçmıştı. Acısını anlatamazdım. Her bir yerim ateşe değer gibi yanıyor ve yakıyordu. Bedenimin üzerinden sanki tır geçmişte ben canlı kalmaya çalışıyordum. Kemer ve beyzbol sopası daha iyidi. Onlar, o iğne kadar canımı yakmamıştı. O an ise sadece keşke sopa ile dayak yeseydim, dileği geçmişti içimden. Şimdi ise önümde olan iğne ile ağlamaya ve titremeye başlamıştım. Aynı o gün ki gibi. Hayır. İğne olamazdı. Bu sefer bedenime iğne girmesine dayanamazdım. Olduğum yerde çığlık atarak kalktım ve koşar adımların oda, odadan sonra ise dış kapıya. Ama beni biri durdurmuştu. Bu kişi kollarını bedenime sararak yere çökmemizi sağladı. Ben ise deli gibi ağlayarak başımı sağa sola sallıyordum. Bir yandan ise, "İğne olmaz, iğne olmaz,"diyerek sayıklıyordum. İğne olamazdı. Bir daha kaldıramazdım. Bu kollar babamın değildi. Gerçek babama aitti. Emre Sezin'e. "Sakin ol,"diyordu bana. "Sakin ol, iğne yok." Bu sırada ise karşıma biri geliyor ve ellerini yüzüme koyarak avuçluyor. Sağa sola salladığım kafamı durduruyor. Bu kişi ise gerçek annem Defne Sezin'di. "Sakin ol, sakin ol,"diye fısıldadı bana. "Söz veriyorum sana iğne yok." Yüzümü okşayıp seviyor. "İğne yok." "Yalan,"diyebildim ağlamamın içinde. Yalan söylüyorlardı. O iğne bedenime girecekti, ben yine o acıyı hissedecektim. "Değil," dedi anında. "Gerçekten yalan değil." Saçıma bir öpücük bıraktı ve sonra bakışları yine bana döndü. Samimi bir şekilde gülümsedi. "İğne yok. Söz veriyorum iğne yok." Ellerimi bilinçsiz bedenimi saran kollara yaslıyorum. "Söz veriyorsun, iğne yok," diye dediklerini tekrarlıyorum. "Evet," dedi anında. "İğne yok." Bedenim ise Defne Sezin'in güvenerek rahatlıyor. İğneden kriz geçirecek kadar korkuyordum. "Bitti," diye bu sefer arkamdaki kollara sahip olan gerçek babam fısıldadı. "Bitti. DNA testi için yapacakların bitti." Nasıl? Ne ara? Sanki beni duymuş gibi, "Sen sakinleşirken doktor saçından bir tutam aldı ve test için gönderdi. Benim saçımdan da aldı. Bitti artık," dedi. Ondan sonra ise o saçıma bir öpücük bıraktı. "Biz buradayız. Yanındayız. Sakin ol." Evet. Buradalardı. Bedenim onların sayesinde hemen sakinleşmişti. Benim bedenim baba olarak Ardahan Zümre'yi görüyordu ama ruhum babam olarak Emre Sezin'i çoktan kabullenmişti. Peki dilim? O ne diyecekti? Benim canımı yakmak için uğraşan ve uğraşmaya devam edecek, ondan deli gibi korktuğum babam Ardahan Zümre mi? Yoksa. Beni görür görmez benim yanımda olup varlığını hisseden ve belki de bundan sonra ömrümü onun yanında geçirecek olduğum babam Emre Sezin'mi? . Arkadaşlar maalesef ki bu durumları yaşayan kadın ve çocuklarımız var. Onları göz önüne alarak yazıyorum. Bu hikaye, kurtuluş hikayesi. Mahkum bir kızın özgürlüğe kavuşma hikayesi. Acı maalesef ki var. Hayatımızda acısı olmayan kim var ki? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Diğer bölüm DNA sonuçlarının çıkması sonrasını okuyacağız. Yani abiler ile de tanışacağız. O sırayı kısa kısa anlatırım. Diğer bölümde görüşmek üzere
|
0% |