@senfoniyazar
|
merhaba! bölüme geçmeden önce yıldıza basarmısınız. Lütfen. Emeğimi almak istiyorum. Yorum yaparsanız da çok sevinirim. İyi okumalar! . Kaya'nın anlatımı ile; (Üçüncü abi.) Hep abi olmak istemişimdir. Arkasından koşacağım, ona sarılıp saçlarına buseler bırakacağım kardeşim olsun istemişimdir. Olmuştu da. 3 tane kardeşim vardı. Karan, Aram ve Lavin. Evet, Lavin. Buğlem'i bu zamana kadar kardeşim olarak görememiştim. Benim ondan uzaklaşmamı sağlayan bir çekim vardı. Ne yapsam olmadı, kardeşim olarak göremedim. Kötü davranmadım tabii ki de. Sadece görmezden geldim, fazla muhattap olmadım. O da benim bu hâllerimi yapımdan kaynaklandığını düşünerek üstüme düşmedi. Benim için de hava hoştu. Ama Lavin'de öyle olmamıştı. Kanlarımız çekiyordu birbirimize. Biz ona adım atsak zaten o bize bin adım atıcaktı. Ama şerefsiz kardeşlerim sayesinde bin geri adım atıyordu. İlk başlarda nötr davranmıştım. Tanımak, yapısını incelemek istemiştim. ( yapısı derken kişiliği yani.) Aslında karşıdan kendisini çok belli ediyordu. Ürkek yapısı vardı. Çok ürkek duruyordu, dokunsak ağlayacaktı. Ama sevsek, küçük çocuklar gibi havaya uçacaktı. Mert yine o psikoloji krize girmeseydi ilk defa ailecek dışarıya çıkacaktı. Onların arkasından bende tesadüf gibi gitmeyi düşünmüştüm. Ama olamadı. Yaşadığım olay yüzünden biri ile aynı odada kalsın, aynı yatakta yatamaz olmuştum ama bunu dün gece kırmıştım. Sabah, güneşin pencereden yüzüme vurması ile uyanmıştım. Yanımda ise kardeşim. Gece bir oyana bir buyana döne döne uyumaya çalışmıştım. Lavin'den uzak kalmıştım çünkü uyandığı zaman rahatsız olabilirdi. En sonda ise kendimi Lavin'e sarılarak ve sakinleştirici etkisi yaratan çiçek kokusu ile uyuya kalmıştım. Lavanta. Benim Lavin'im, kardeşim lavanta kokuyordu. Benim travmamı kıran kardeşimdi, lavanta kokusuydu. Şimdi ise yatağın başlığına yaslanmış lavanta kokulu kardeşimi izliyordum. Dün gece vurduğum sakinleştirici ile baya bir uyumuştu. Bende onun kokusu ile. Öyle ki, kahvaltı için çağırmışlardı ama Arda durumu bildiği için onlara anlatmıştı. Şuan ise saat 12. Ben ise saat on da kalkmıştım. Şakasız 2 saat onu izliyordum. Hafif kıpranması ile dikkatimi ona verdim. Yeşil gözlerini açmış, yorgun bakışları ile ilk beni görmüştü. Çökmüştü ama bugün onu iyileştirecektim. Çatallaşmış sesi ile, "Neredeyim ben?" diye sordu. Ona gülümserken, "Odamdasın," diyerek cevapladım. Cevabım ile de baya bir şaşırdı. "Senin odan da mı? Ne işim var ki?" "Kriz geçirdikten sonra odamda tedavi ettim diyelim seni küçük hanım. Sonra da uyuya kaldım seninle." Şaşırmaya devam etse de onaylar şekilde mırıltı çıkardı. "Kafana taş falan düşmedi, değil mi? " Sorduğu soru ile ilk önce kaşlarım çatılıp afallasam da Lavin bu ifademi görmüştü. Anında ise kendini toplamaya çalıştı. "Özür dilerim, öyle demek istemedim. Affet beni." Onun konuşmasını bölen benim ufak kahkahamdı. Doğru soru sormuştu. Bu zamana kadar ona asla zarar vermemiştim ama hep de nötr davranmıştım. Haklıydı. Benim güldüğümü gören Lavin, ilk başta afallasa da endişesini ve korkusunu sildi ve bana buruk bir şekilde gülümsedi. "Çok güzel gülüyorsun." Onun dediği içimi ısıtırken kendisi bilmiyordu ki cennetin onun gülüşünde olduğunu. "Sen hep gül," dedim onun tam tersine. "Çünkü cennet gülüşünde." Bu dediğim ile yanakları kızarmış ve utanmıştı. Onun bu hâli benim yüzümdeki gülüşü kat ve kat daha da arttırdı. "Utandım." Dayanamayarak saçına bir buse bıraktım. Bırakırken Lavanta kokusunu içime çekmeye unutmadım. "Utan, lavanta kokulum. Yeter ki mutlu ol." Benim ona lavanta kokulum, demem ile daha fazla utanmıştı ve elini yorgana atarak yataktan doğruldu. Bir anda ayağa kalkınca da başı döndü, yerinde sendeledi. Hemen yanında gidip onu belinden tuttum. "Sakin, aniden ayağa kalkma." O beni başı ile onaylarken bana tekrardan baktı ve yine kızardı. Onun bu hâline kıkırdarken, "Off," diye isyan etti ve belindeki ellerimden kurtlulup kapıya doğru gitti. Tam kapıdan çıkacak iken onu lafım ile durdurdum. "Çabuk hazırlan, dışarıya gideceğiz." Annemin ve babamın yapamadığını ben yapıcaktım ve akşama kadar kardeşim ile vakit geçirecektim. Utanmada dolayı yanakları hâlâ kırmızı iken bana döndü ve sordu. "Neden?" Göz kırparak, "Dışarıya çıkacağız seninle." Anında itiraz etmeye başladı. "Hayatta gelmem." "Cık, cık, cık," dedim hafif alaylı hafif kınayan ses ile. "Geliceksin ve zorluk çıkarma." "Gelmeyeceğim." "Geleceksin." "Mümkünatı yok gelmem." . . Lavin'e bakarken deli gibi kahkaha atıyordum. En son böyle ne zaman gülmüştüm, bilmiyordum. Sanırım seneler oldu. Dudaklarını bükmüş, atlı karıncada sarkan ayaklarını oyuncağa vurup memnuniyetsiz ve ben buraya zorla geldim, ifadesi ile başını atlı karıncanın önünde olan demire yaslanıp sahteden ağlıyordu. "Bari başka oyuncağa bindirseydin. Bebek miyim ben?" Onun bu hâlini ölümsüzleştirmek için cebimdeki telefonumu çıkardım ve o hâli ile onu çektim. Ardından ise sosyal medya hesabımdan hikaye olarak atmıştım. Diğerleri bakıp kudurabilirdi. Hemde o üç şerefsiz kardeşlerim. "Çekme beni!" diye çemkirdi olduğu yerde. Gelmem diye ortalığı yıkan kızı omzuma attığım gibi soluğu lunaparkta almıştık. Diğer bir hayalimdi bu. Kız kardeşim ile lunaparka gitmek. Bunu asla Buğlem'den yana kullanmamıştım ve iyi ki de kullanmamışım. Hayatımda hiç lunaparka gitmemiştim. Bizimkiler gitmişti ama ben her seferinde reddetmiştim. Hayalim için. Evet hayalim için yaşım oldukça büyüktü ama yaş fark etmezdi. "Ayıp ediyorsun ama," dedim alaylı sesim ile. "Bu oyuncak tam sana göre. Neden itiraz ediyorsun ki?" Yine sahteden ağlamaya başlamıştı. Onun hallerine kıkırdarken o, "İnşallah korku treninde mahsur kalırsın, korkudan donuna işersin," diye dua etmeye başlamıştı. Onun dediğine karşı yüzümde sırıtma oldu. "Hanım efendi. Ben kalsam bile korkmam yalnız." "He he," diyerek elini geçiştirircesine salladı. Sonunda oyuncak durunca hemen oyuncaktan atladı ve yanıma geldi. Çatık kaşları ile bana bakarken dirseğini karnıma geçirmişti. Acıtmıştı! Acı ile hafif aşağı eğilirken ona baktım. Eli ile gövdesini yukarıdan aşağıya doğru indirirken, "Oh olsun sana," demişti. Bebekti. Çocuktu. Ve ben, bu çocuk hallerine bayılıyordum. "Ayıp, ayıp. Ben seni eğlendirmeye getiriyorum sen bana dirsek atıyorsun. Abiye yapılmaz bu." Ben yerimde doğrulur iken biraz duraksamıştı. Sanırım abi dediğim içindi. Ama alışacaktı. Ben onun abisiydim. Kendisini toparladı ve gülen yüzü ile bana baktı. "Korku tüneli." Elim ile yolu işaret ettim. "Siz nereye isterseniz, hanımefendi. Buyrun." O önden ilerlerken ben de arkasından ilerliyordum. Korku trenin önüne gelince bilet parasını ödemiştim. Sonra da Lavin'e yön vererek trene yerleştik. Arkamızda ise insanlar yoktu. Adama bilet parası öderken diğer koltukların da parasını ödemiştim. Biraz olsun yalnız eğlenmek istedim kardeşim ile. Tren hareket ederken ben sakince bakıyordum. Bunun korkulacak nesi vardı sanki. Lavin'in yanından bir oyuncak bebek aniden hareket etmesi ile Lavin çığlığı bastı. Onun bu hâline güldüm ve ona doğru eğildim. "Noldu, korktun mu?" Bana döndü ve kaşlarını çattı. "Aniden yanımdan çıkınca tabii korktum." Onun bu hâline gülmeye devam ederken yüzüme bir şey yapışması ile ağız dolusu küfrü edip yerimde tepinmem bir oldu. "Ananı sikeyim!" Elim ile yüzümü çarpmaya başladım ama çıkmıyordu. "Git ulan git!" Gitmiyordu. O gitmedikçe ben de olduğum yerde tepiniyordum. "Lan gitsene!" Bu sefer yanımda şen sesi ile kahkaha atmaya başlayan Lavin'e baktım. Olduğum durumdan fazlasıyla eğleniyordu. "Aynen, korkmazsın." Demesi ile yüzüme bir şey daha yapıştı. Ve ben, bu sefer kendimden bile beklemeyeceğim çığlığı atıp yine küfür ettim. "Siktir git ulan! Gitt!" Lavin daha fazla dayanamamış olacak ki yüzümdeki şeyi çekti. Anında olduğum yerde titredim, içim kaynadı. Midem bulanmıştı! Eline baktığımda yüze yapışan böceklerden olduğunu fark ettim. "Amına koyayım, korku tünelinde bu oyuncağın ne bok işi var!" Ben isyan ederken o kahkaha atıyordu. "Tabii canım tabii. Neyinden korkucaksın, değil mi?" Alayla sorduğu soru, dediklerimi yüzüme çarpıyordu. İyi ama ben yüzüme oyuncak yapışacağını nereden bilebilirdim! Ona çatık kaşlarım ile bakarken, "Çok alay etme, etme," dedim ve bakışlarımı çekip tünele baktım. Sanki biri varmış gibi işaret parmağımı havaya kaldırdım ve savurmaya başladım havaya. "Yüzüme yapışırsanız, ananızı sikerim ha! Uzak durun lan benden!" "Sen ciddi olamazsın," diye yanımdam hayrete düşmüş ses geldi. Evet, bende kendime inanamıyorum. Bi oyuncaklara tehdit etmediğim kalmıştı o da oldu. "Sus, Lavin. Sus. Ne dediğimi bile bilmiyorum. Kurban olayım, sus." Lavin kıkırdamaya devam ederken, "Tamam," dedi. Ama asla gülümsemesi geçmiyordu. Bende bunu istiyordum. Gülsün. Gülsün ki cenneti göreyim, cenneti gülüşünde taşımaya devam etsin. Bir süre geçtikten sonra tünelden çıkmıştık. Aklıma gelen fikir ile tünel ile ilgilenen abinin yanına gittim. O bana bakınca soran gözler ile bende hemen lafa girdim. "O yüze yapışan oyuncakları kaldırmanız gereken konular var, abi." Adam ise bu ne diyor der gibi bakıyordu. "Tehlikeli abi, tehlikeli. Mazallah, biri korkudan ölür ya da ne bileyim bayılır falan. Sonra sen başına bela alırsın." Abi hâlâ aynı bakışları atarken, "Sen ne saçmalıyorsun evladım?" diye sordu. "Haşa, saçmalamıyorım. Ben kesinlikle küçük çocukları düşünüyorum. Onların iyiliği için yani." "Evladım, eşek kadar adamsın ama iyi misin?" "Hee," dedim kelimeleri uzatırken. "Turp gibi hemde ama sen beni dinle. Zarar amca. Vallahi zarar o çocuklara." Abi derin nefes alırken yanıma Lavin belirledi. "Amca onun kusuruna bakma. Birazcık korktu da. O yüzden küçük çocukları düşünür oldu." "Anladım zaten," dedi ve bizimle uğraşmak istemez gibi hemen yanımızdan gitti. Hemen Lavin'e döndüm. "Ne yaptın sen? Kovaladın adamı, bak. Küçük çocukları düşünüyorum ben bir kere." Kolumdan tutup beni çekerken, "Aynen, aynen," dedi ve çekiştirmeyi durdurdu. Bana çekingen şekilde bakarken hemen ona döndüm. "Söyle güzelim. Ne istiyorsun?" "Pamuk şeker alabilir misin? Kendine de ama." Onun bu çekingen hâline güldüm. Bir şey isterken bile kendini sıkmıştı. Bunu görmüştüm. Hemen başım ile onayladım ve iki tane pamuk şeker aldım. Ona verince gözlerime bir istek ile tekrardan bakmaya devam etti. Derin bir nefes aldım. "Güzelim, ne istiyorsan söyle. Lütfen çekinme, sıkma kendini." Eli ile pamuk şekerini işaret etti. "Bunları da çekip atabilir misin, sosyal medya hesabından?" Bu isteği ile kendime çekip saçını öptüm ve kokusunu içime çektim. "Senin için her şeyi yaparım. Her şeyi..." . Evettt. Bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm mutlu olalım dedik, fena mı yaptık? Kayanın ağzından okumak basıldı? Oyuncaklara sövmesi peki? Diğer bölümde görüşmek üzere.
|
0% |