@senossww
|
Çook uzun bir aradan sonra selam! Yalan söylemeyeceğim kitabı biraz unutmuş olabilirim okullar ödevler birde kendi hayatımda yaşadığım olaylar yüzünden aklımdan çıkmış olabilir fakat artık atmaya başlayacağım düzenli bölümler gelebilirmi bilmiyorum fakat artık atacağım yani keyifli okumalar!
Marsel Güneş Alpay dudaklarıma bakarken turkuazlarının koyulaştığını fark ettim. Yalan söyliyecektim, başka şansım yoktu. Daha yeni tanıştığım birine lanet hayatımı anlatarak kendimden soğutmak istemiyordum. Dudağımdaki yara grçmeye başlamıştı bile sadece kabuk kısmı duruyordu. Farkedeceğini biliyordum fakat bu kadar sinirleneceğini tahmin bile etmezdim. Umursamazca omuz silktim. Dudaklarımı okuyacağını bildiğimden dolayı dudaklarımı oynattım masaya çarpınca patladı önemli bir şey değil. "Buna inanmamı beklemiyorsun herhalde?" İkna olmayacağını anlayınca kpnuyu değiştirmeye karar verdim. Bartu kelimesiyle öfkesi harlandı. Tamam susuyorum çünkü ne desem adamı sinirden sinire sokuyordum. "1 Demir ile barışmam söz konusu bile değil 2 istediğim zaman seninle konuşurum 3 konuyu kaynatma Marsel." Gözlerimi devirdim. Kollarımı göğüsümde birleştirerek gözlerimi turkuazları dışında her yerde gezdirdim. Cidden dudağımı masaya vurdum. Yere kitabım düşmüştü ve dalgındım eğilirken yüzümü masaya çarptım dudağım patladı yanagımda morardı. Dudaklarıma bakarken inanmışa benzemiyordu fakat söylemeyeceğimide anlamış olmalıydı bu neden kafasını salladı. Söylediğim yalana inanmamıştı ve bir daha görürse büyük ihtimalle beni salmayacaktı öğrenmeden. Babamın hasarlarından kaçınmalıydım. En azından artık beni önemseyen birileri vardı ve bunuda su istimal etmek istemiyordum. Aramızda sessizlik büyürken yutkunuşlarının seslerini işitebiliyordum. İkimizde birbirimizin gözlerine büyük bir yoğunlukla bakıyorduk. Şunu kabul etmeliydim ki romantik bir anda gibiydik nefeslerimiz birbirine karışırken sigara kokusu ve anlayamadığım başka bir koku burnuma doluyordu. Aramızdaki sessizliği yok etmek için uzun zamandır aklımda olan o şeyi söylemeye karar verdim. "İsmin sana çok yakışıyor." Dudakları yukarı kıvrıldı. "Öyle mi? Nasıl yani?" Tebessüm ederek devam ettim. "İsminin anlamını biliyor musun?" kafasını olumlu anlamda salladı. "Karanlık sanırım." Gözlerinden acının geçtiğine şahit olurken tekrar baktı "Sanırım yani babam öyle derdi." Gözlerinden geçen acıyı merak etsemde irdelemeden devam ettim. Yanılıyordu. İsimin anlamı karanlık değildi. Kafamı iki yana salladım. "Hayır değil, isminin anlamı ay gibi güzel olan, cidden çok güzelsin. Yürekli ve cesur kişiliğini dahaca görmesemde öyle olduğunu anlayabilecek kadar tanıdım seni." Gözlerinden yine o duygu geçti. Turkuazları alev alırken dudakları alaycılıkla kıvrıldı. "Güzel olduğumu düşünmen kalbimi kırmadı değil çünkü benden olsa olsa mükemmel yakışıklı bir prens olur kızıl." Egoistliği geri döndüğüne göre kızgınlığıda gitmişti demekki. Sözlerine kıkırdadım. Gözleri gülen dudaklarıma düştü. Yüzü yakınıma gelirken kalbim soluklanmayı bitirmiş yeniden hızlanmaya başlamıştı. Artık nefes kadar yakınımdaydı ve bu yakınlık dengelerimi bozuyordu. Turkuazlarındaki koyuluk giderek artarken alevide aynı şekilde büyüyordu. Adem elması sıkça inip kalkıyordu. "Aklımı oynattığını söylemiş miydim?" Sözleriyle gözlerim büyürken artık konuşursam dudaklarımızın buluşacağı bir yakınlıktaydık. Panik atak, astım, anksiyete ne varsa hepsini geçirmek üzereydım sanırım. Turkuazları sanki yerinden çıkmak için çırpınan kalbimi duyuyormuş gibi parıldadı. Utançtan kıpkırmızı kesildiğim için gözlermi yumdum. Bir hamle beklerken evrenin benden nefret ettiğini bir kez daha anlamıştım. "Marsel!" Siktir ama! |
0% |