Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@senossww

"Daha şimdiden aşık olmaya başladın havuç."

Duyduğum şeyle gözlerim sonuna kadar açıldı. Bu halime gülerken yumruğumu omzuna geçirdim. Daha yeni tanışmamıza rağmen ona ısınmıştım. İyi birine benziyordu tabii egosunu saymazsak adam bildiğin egodan oluşuyordu.

Elini omzuna koydu ve yalandan inleme sesi çıkardı.

"elin de bayağı sertmiş havuç senin bundan sonra seni kızdırmamaya dikkat edeyim."

O küplere binmiş halime gülerken ben biraz daha gülerse ona nasıl işkence çektirebilirim diye düşünüyordum. Elinde duran telefonu alıp sabrımın son sınırına gelmeden beni müdüre götür direk! Yazıp eline tutuşturdum. Gülüşünün arasından telefona bakarken gülüşü tebessüme dönmüştü. Kaşlarını havaya kaldırıp bana baktı.

"Direk derken havuç? Ben direk miyim? Bu yakışıklılığa başka bir isim bulamadın mı havuç?," devam edecekken bu sefer sert bir yumruğu karnına geçirdim. Kızgın gözlerle ona bakarken bu acıtmış olmalıki sırıtışı solmuştu.

"tamam bu acıttı."

kollarımı göğüsümde birleştirip kafamı yana yatırdım. Gidelim dediğimi anlayınca gözlerini devirdi.

"ne kadar sıkıcısın ya."

bende ona göz devirip çantamı bıraktığım yere doğru yürüyerek çantamı aldım. Ona dönünce beni izlediğini fark ettim. İstemsizce heyecanlanmıştım. Yanlış bir şeye bağlamayın yani İlk kez biri ağlamamı önemsemiş ve benimle ilgilenmişti yoksa başka bir şey değildi.

                                              🌷

 

müdürden çıkmış ve sınıfıma yürüyordum. 12-B benim sınıfımdı. Koridorda yürürken direk şarkı mırıldanıyordu. Hala adını öğrenenememiştim ama zaten bir önemide yoktu dilsiz olduğumu öğrenince benden uzaklaşacaktı. Onunla konuşmadığımı bir inat sanıyordu. Müdürden çıktıktan sonra kapıda beni beklerken söylemişti. Bende onu bozmadım çünkü her ne kadar kabul etmesemde bir nevi arkadaşım olmuştu. Zaten en yakın zamanda benim dilsiz olduğumu öğrenecekti.

"Kızıl zaten dersin bitmesine 10 dakika var kantine gidelimmi? İkinci derse girersin. Ben acıktım."

çocuk gibi dakika başı bir şeye huysuzlanıyordu. Şimdide beyefendi acıkmışmış! Kendimi bakıcı gibi hissediyordum! Her ne kadar hayır desemde bir şekilde beni götürecekti. Bu yüzden kafamı sallayıp onu onayladım. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Elleri saçlarıma gidecekken birden duraksadı bende zaten o attığı anda geri çekilmiştim. Gözlerimi kaçırırken bana baktığına emindim.

"üzgünüm kızıl unuttum. Söz bir daha dokunmayacağım," başımı çavirdiğim yere gelip karşımda durdu. Turkuazlarındaki ifadeyle tebessüm ettim kafamı sallayarak onu affettiğimi ima ettim. Gülüşü yeniden eski haline dönünce gülümsemesinin bulaşıcı olduğunu fark ettim. O her gülümsediğinde bende tebessüm ediyordum. Yanlız bir insan olmaya alışıktım bu nedenle insan ilişkilerimde pek iyi sayılmazdım hala direğin yanında yürürken utanıyordum bir de üstüne konuşamıyordum. Arkadaşım veya kardeşim olmadığı için konuşamamamın eksikliğini hissetmiyordum fakat bir arkadaşım olunca bu eksiklik yüzüme sürekli tokat gibi çarpıyordu.

"Kızıl?" Başımı ona çevirdim gözlerine bakarken turkuaz haralerinden başka bir şeye odaklanamıyordum. Hani bir yemekten bir kaşık alırsınız sonra da o yemeği daha çok yemek istersiniz ya, ben bu çocuğun harelerine baktıkça bakasım geliyordu! Biri beni durdursun ,yoksa yanlış anlayacaktı.
O bana bakıyordu ben ona bu saçma ama büyülü bakış ne zaman sona erecekti acaba eğer o bozamssa ben zaten onun gözlerinden çekemezdim bakışlarımı. Bir adım daha atarken ayağım boşluğa gelmişti öne doğru düşerken gözlerimi kocaman açmıştım. Dizlerim merdivene çarpa çarpa düşüyordum ve canım çok yanıyordu. Gözlerim dolarken doğrulup dizlerime baktım.

"Kızıl!," Direk yanıma koşup önüme çömeldi. "İyi misin? Özür dilerim tutamadım bir an seni."

Dizlerim o kadar kötüydü ki onu duyacak konumda bile değildim. Gözlerimden yaşlar akarken bir el çenemi tutup çevirdi. Yüzlerimiz aynı hizadayken diğer eli bacağımı tutuyordu.

"Hey ağlama, revire gidelim dizlerin çok kötü olmuş." Çenemdeki eli bacaklarımın üstündeki elimde durdu. Ona dönüp baktım. Turkuaz harelerinde üzüntüyü gördüm. Biri benim için üzülüyordu! Bu bile ona olan minettarlığımı katlamıştı. Eli elimi tutup sıkarken dizlerimdeki yaraları incelemeyi bıraktı.

"Yürüyebilecek misin kızıl?"

Onu daha fazla üzmek istemediğim için kafamı salladım. Kaşları havalandı ve ben kalkmaya çalışırken beni durdurdu.

"Seni taşıyabilirim." Gözlerim kocaman açılırken bu çocuk daha beni ne kadar daha şaşırtabilirdi onu düşünüyordum. Kafamı hızlıca iki yana salladım. Hem onu yormak istemiyordum hemde utanmıştım. Yüzümün kızardığına emindim bunu oda görmüştü ve eski ukala sırıtışı yerine geldi.

"Benden daha iyi bir beyaz atlı prens bulamazsın havuç. Bu şansı değerlendirmelisin. Ayrıca bu kasları boşuna yapmadım sakar bir havuç gelipde düşer ve onu taşımam gerekir diye yaptım." Ukalalığına göz devirdim. Eski alaylığı geri gelmişti. Kafamı iki yana sallarken direk oflayarak ayağa kalktı. Elini bana uzattı eline bakarken gözlerim bulanıklaştı ve zihnim eskiye gitti.

"tut elimi kızım"

elini uzattı amca dizlerine bakıyordu. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. İyi bir amacaya benziyordu. Onun elinin yanında küçücük kalan ellerini uzattı Marsel. Adam kızın küçücük ellerini tutup okşayarak ayağa kaldırdı. Kızın yanına çömeldi ve elleriyle kızın dizlerini tuttu. Gülümsedi kıza. Marsel bunu annesinin ona gülümsemesine benzetti.

"Sana şeker almamı ister misin? Yaralarınıda sararız olmaz mı?"

Annesi başkalarından bir şey alma demişti fakat bu amca ona yardım etmişti artık başkası sayılmazdı. Marsel heyecanla kafasını salladı.

"Evet! Ama ben limonlu şeker istiyorum bana limonlu şeker alır mısın amca?"

O zamanlar marselin sesi vardı. Sesi ondan alınmamıştı. Küçücük eliyle gözlerindeki yaşları sildi Marsel. Adam ayağa kalkarak kızın elini tuttu.

"Tamam sana limonlu şeker alalım o zaman benimle gel kızım."

 


 

Loading...
0%