@senuzya
|
Andrew'un elindeki tezek bombasına yüzümü buruşturarak baktım. "Hayır kardeşim onu almıyoruz." dedim kararlıca. "Hadi ama Ria aklımda eğlenceli bir fikir var." "Sen cidden uslanmazsın." Sinirle elindeki kutuyu alıp yerine bıraktım ve Zonko'da dolaşmaya devam ettim. Eğlenceli bir şaka dükkanıydı. Aslında Dumstrang'dakilerden baya iyiydi. Hafta sonu gezisi için Hogsmeade'e gelmiştik. Arkadaşlarım da teklif etmişti ama ilk gidişim olduğundan Andrew ve Leonard ile gitmek istemiştim. Hallerinden buraya daha önce geldiklerini anlamam zor olmadı. Ne ara ve nasıl okuldan sıvışıp buraya gelmişlerdi ki? Elime aldığım hıçkırık şekerlerini inceledim. Kimseye şaka yapma niyetim olmadığından yerine bıraktım. Dudak şişiren sihirli rujlar, kıllandıran şuruplar, hapşırık tozları... Çok fazla şey vardı ve arkamı dönüp bizimkilere baktığımda ikisinin de kolunun tıka basa dolu olduğunu görünce ağzım açık baka kaldım. "Ne?" "Ne?" dedi aynı anda iki mankafa. "Siz benimle dalga geçiyor olmalısınız! Şaka yok dememiş miydim ben size?!" Etrafın gürültüsünden sesim çok da göze batmıyordu. Yani umarım. "Hadi ama Ria bunlar basit şakalar." dedi Leo. "Evet. Kimseyi ısıran fincanla öldüremem değil mi?" "O zaman aşk iksirini neden aldın?" dedim gözlerimi kısarak. Andrew bir an boş bulundu ama hemen toparladı. "Araya kaynamış." Kaşlarım çatıldı. "Onu bana ya da Leonard'a vermeyi düşünmüyordun değil mi?" " Öyle bir şey yapamaz." dedi Leonard kendinden emin bir şekilde. "Saçmalama istersen Ria. Leonard ile sadece adınızı yaymak yeterliyken neden öyle saçma bir şey yapayım ki? Ayrıca Leo daha iyilerine layık." "Ne?!" Resmen şok oldum. "Sen benim abimsin benim! Beni aşağılamaman gerekiyor!" "Eh ama haksız sayılmaz." dedi Leonard gülerek. "Ben neden bugün sizinle geldim ki? Cidden ne geçiyordu acaba aklımdan?" İki sırıtan yüze karşı sıkıntıyla nefesimi verdim. "Ben gidiyorum." Zonka'nın dükkanından çıktım. Etraf serindi. Kasaba halkından çok dükkanları dolduran öğrenciler vardı. Hermione okulda kalmıştı ve Ron ve Harry'i etrafta görmüyordum. Helia, Lesley, Gusion ve Claude Üç Süpürgeye gideceklerinden bahsetmişlerdi. Belki de yanlarına uğramalıydım. Bir süre sonra kapıdan Leonard ve Andrew çıktı. Cidden bir sürü şey almışlardı. Andrew'un sırtındaki çantanın görüntüsünden anlaşılıyordu. "Şimdi Balyumruk'a mı gitsek?" "Üç Süpürge diye bir yer duydum. Oraya gitmeye ne dersiniz?" Şey benim aklımdaki de buydu ama fikri Andrew sunduğuna göre neden olmasın? Birkaç dakika sonra küçücük hanın kapısından girdik. İçerisi son derece kalabalık, gürültülü, sıcak ve dumanlıydı. Oturacak bir yer bulmak adına etrafa bakındım. "Ben içecek alıp geliyorum." Andrew çantasını Leonard'a verdi ve gitti. "Şöyle geçelim?" Leonard'ı onaylayarak gösterdiği masaya oturdum. O da karşıma geçti. "Burası fena bir yer değil." Etrafa bakındım. "Evet, her yer öğrenci dolu." Suretler tanıdık geliyordu ama henüz gerçekten tanıdığım birini görmemiştim. "Kaymak biraları! Buyurun." Andrew garip neşesiyle bardakları önümüze bıraktı. "Kaymak birası mı?" Bu sorum ile bir an bakıştılar ve ne düşündüklerini anladım. "Tadı nasıl?" dedim sahte bir gülüşle konuyu dağıtmak adına. "Gayet tatlı. Seveceğine eminim." Andrew kendi bardağından birkaç yudum aldı. Leo da aynısını yapıyordu. Pekala... Bende kendi bardağımı aldım ve tadına baktım. Cidden tatlıydı. "Evet?" dedi Andrew fikrimi belirtmemi isteyen bakışlarıyla. "Çok güzelmiş." "Seveceğini söylemiştim." İçeceğimi yudumlamaya devam ettim. "Madam Rosmerta buraya 3 kaymak birası daha lütfen!" Leonard'ın sesi gürültülü ortamda çok da seçilmese bile kadın onu duyduğunu belirtir şekilde başını salladı. "Siz buraya daha önce geldiniz." Yakayı ele vermişlerdi. Leonard ne yaptığını biraz geç fark etmiş gibi bakışlarını kaçırdı. "Hayır sadece... Biri seslenirken duydum." "Bana bahane uydurma Leo." Gözlerimi ikisinin üstünde gezdirdim. "Ne zaman geldiniz buraya? Okuldan nasıl çıktınız? Hem de bensiz!" Aslında sonuncusu en çok canımı sıkandı. "Bu bir tür..." Leonard uygun bir bahane bulamıyor gibiydi. "Sadece kasabaya göz attık Ria." Abime yan yan baktım. "Onu diyorum işte nasıl?" Sıkıntıyla nefesini verdi. "Şu büyük teyzemin konaktan kaçtığı günü hatırlıyor musun?" Belli belirsiz başımı salladım. "Bunun konuyla ne ilgisi var?" "O gün bana öğrettiği saydamlık sihrini kullandık." Gözlerim kocaman oldu. "Sen böyle bir sihir mi biliyordun?! Bana neden öğretmedin? Bunca yıl o kadar işime yarardı ki!" Bardağımı kafama dikledim ve tek dikişte bitirerek masaya bıraktım. Leonard halime şaşkınca bakarken Andrew bardağı elimden aldı ve kenara çekti. "Pekala canımı daha uygun bir ortamda okuyabilirsin tamam mı? Burada çok öğrenci var." Sinirle omzuna bir yumruk attım. "O sihri bana öğreteceksin Andrew. Bilmediğim diğer şeyleri de." İkisine hayretle baktım. "Cidden daha benden neler saklıyorsunuz?" İkisi de cevap vermeden -ki cevap verecekleri yoktu.- masaya gelen kadın bardakları aldı ve yerine içecek dolu bardakları bıraktı. Derin bir nefes alıp verdim. "Pekala bugün bununla canımı sıkmayacağım." "Evet değil mi? Ne kadar zaman sonra beraber vakit geçiriyoruz. İyi değerlendirelim." Leo'ya susmasını belirten bir bakış attım. "Ancak bunun karşılığını alacağım ona göre." "Ne istiyorsun Valeria?" Abime gayet ciddi bir ifadeyle baktım. "Süpürgeni. Ve ailemize kendininkini kırdığını söyleyeceksin." "Tamamen mi sana vermemi istiyorsun? Hayır." Tek kaşımı kaldırdım. "Hayır? Peki o zaman bende babamıza ismini yeni duyduğum şu sihirden bahseden bir mektup yazayım." Andrew sıkıntıyla nefesini verdi. "İyi tamam. Senin olsun." Güzel! İçimden neşeyle el çırptım ama dışımdan aynı ciddi bakışları Leonard'a çevirdim. "Ne? Benden ne isteyeceksin?" Bu haline tatlı tatlı gülümsedim. "Onu sonra düşünürüm."
------
Ödevler ödevler ödevler... Ah! Yetiştirmem gereken onca konu yetmezmiş gibi şimdi de tonla ödev veriyorlardı! Nisana gelmiştik ve hala rahat edememiştim. Şu dönem bi' bitsin... Gerçi o zaman da eve dönmemiz gerekecekti. Başımı iki yana salladım ve önümdeki kitabı okumaya devam ettim. "Sence işe yarar bir şeyler bulabilecek mi?" Hermione onca saatlik sessizliğin ardından birden konuşunca irkildim. Neredeyse hemen yanımda kitapları araştırdığını unutuyordum. "Hı?" dedim boş bulunarak. Hermione dalgın gözleriyle kitaba bakmaya devam etti. "Ron iyi bir savunma bulabilecek mi? Yani bilmiyorum sanki yapamayacak gibi... O işle benim ilgilenmem gerekliydi." Şahgaga meselesi Hermione'nin zaten çığ gibi olan sorumluluk ve endişesine biraz daha kar ekliyordu. "Ron'un çenesini düşünürsek... Bence bulabilir." Hermione hafifçe güldü ama biraz kederli bir gülüştü. Bir şeyin değişmeyeceğinin o da farkındaydı. "Umarım." Hermione'yi orada bırakmak istemiyordum ama saat ilerliyordu. Andrew ve Leonard ile notlarımı paylaşmam ardından Hufflepuff ortak salonuna giderek arkadaşlarımızla çıkarttığımız her nottan yararlanarak ödevleri yetiştirmemiz gerekiyordu. Çok ders olduğundan hepimiz bir dersin sorumluluğunu elimize almıştık ve ödevleri beraber hazırlayacaktık. Hermione'nin omzunu sıvazladım. "Biraz hava almak ister misin?" "Hayır teşekkürler. Daha 200 sayfam var." Çantamı karıştırdım ve içinden bir çikolata alarak masanın altından Hermione'ye uzattım. "Bunları geçen gidişimde Balyumruk'tan almıştım. Tadına bakmalısın." Hermione masanın altından elimdeki çikolatayı aldı ve kütüphaneciye göz attı. Kadının buraya bakmadığından emin olunca çikolatayı alarak bir parça ısırdı. "Teşekkürler." "Rica ederim." Hermione ile biraz daha çalıştık ve saat 4'e geldiğinde ben kütüphaneden ayrıldım. Ana salonda Andrew ve Leonard ile buluşmam gerekliydi. Salona giden koridordan geçerken içeriye giren Harry ve Oliver'ı gördüm. Pek de iyi görünmüyorlardı. Çok gerginlerdi ve Harry resmen yıpranmış görünüyordu. Ona baktığımı anlamış gibi bakışları beni buldu. Bir an durakladı. Oliver arkasına bakarak Harry'e bir şeyler dedi. Harry'nin cevabından sonra gitti. Ana salonun kapısına yaklaştığım sırada "Valeria!" dediğini duydum. Sese döndüğümde Harry bana doğru ilerliyordu. "Evet Harry?" "Şey ne zamandır-" "Harry sen iyi misin?" Elim istemsizce çenesindeki yaraya uzandı ama dokunmadan elimi geri çektim. "Ne?" Bu kez o elini reflekse çenesine götürdü. "Ah bu... Sadece antrenmanda oldu." Quidditch'in bu yanını sevmiyordum işte. "Düştün mü?" Harry buna cevap vermek istemiyor gibiydi. "Revire gitmelisin." Harry'nin yüzünde sıkkın bir ifade vardı. "Önemli bir şey değil." "Ama kanamış." "Birazdan geçer." Bu inatçı tavrına göz devirdim. Pekala bugün kimseyle inatlaşamayacak kadar yorgundum. "Öyle diyorsan Potter. Bana neden seslenmiştin?" "Hı?" İfadesi afalladı. "Ha şey... Düşündüm de... Beraber quidditch oynayacağımızı konuşmuştuk ya. Yarın istersen oynayabiliriz." "Emin misin?" Az önce giden Oliver'ın yüzünü anımsadım. "Slytherin ile maçınıza az kaldı ve her gün antrenman yapıyorsun. Yani Hermione öyle söyledi. Bu kadar işin varken seni oyalamak istemem." "Hayır sorun değil." dedi Harry hızlıca. "Antrenman sonra olacak yani ekstra çalışmak gibi olur." Abimden süpürgesini almıştım ama bu durumu ona anlatmak pek de kolay olmayacaktı. Yine koridorlarda Leonard ile çıktığımı söyleyen dedikodular dolaşsın istemiyordum. "Sen öyle diyorsan." diye geveledim sadece. "O zaman yarın saat 5'de buluşalım mı?" Düşüncesizce başımı salladım. Harry gülümseyerek "O zaman yarın görüşürüz." dedi. "Görüşürüz." Koridorda ilerlediği sırada arkasından boş boş baktım. Ardından ana salona başımı çevirdim. Ben neden kabul ettim ki?! Eğer Ron, Hermione, Helia falan geliyor olsaydı sorun olmazdı ama Andrew Harry ile baş başa olduğumu duyarsa Malfoy'dan daha ağır şakalara maruz kalırdı. Alnımı ovuşturarak salona girdim. Girdiğim gibi de etrafta gülüşen insanlar fark ettim. Andrew ve Leonard'ın oturduğu yere ilerledim ve çantamı koyarken kaşlarımı çattım. "Ne yaptınız siz?"
|
0% |