@senuzya
|
Taraftarlar dalga dalga bariyerlerin üstünden atlayıp sahaya doluyordu. Gryffindor takımındakileri coşkuyla kucaklıyorlardı. Arkadaşlarım ile bu manzarayı izlerken kahkaha attık. "E ama ne olacak şimdi? Ben seneye Hufflepuff'ı nasıl destekleyeceğim?" "Hey! Hufflepuff'ı sahada izlemedin bile! Ayrıca takımda ben de varım tabiki destekleyeceksin." dedi Claude biraz alınmış bir tonda. Gülmeye devam ederken "Sen varsan mecbur tabi." dedim. Kutlama yapan Gryffindor tarafına baktığımda omuzlarda taşınan Harry'i gördüm. Bir an gözlerimiz buluştu. Baş parmaklarımı kaldırarak gülümsedim. O da yüzünde gülümsemeyle insan kalabalığıyla birlikte kupayı almaya doğru gitti. ------ Diğer gün herkes maç hakkında konuşuyordu. Sıcak havanın da etkisiyle bahçenin tadını çıkartıyorlardı. Az önce kütüphanede beraber oturduğum Hermione hariç tabi. Çok dersi vardı. Gerçi bende farksız sayılmazdım ama kısa bir mola vermek zorundaydım. Yoksa Lesley kütüphaneyi basarak beni dışarı sürükleyeceğini söylemişti. Bunu dediyse yapardı. Biraz ileride Leonard'ı gördüm. Arkadaşları ile oturuyorlardı. Çocukların yanına gitmek için onların yanından geçmem gerekliydi ve Leo'ya da bir merhaba demek istiyordum. Kaç gündür görüşmememize karşılık eğleneceli bir merhaba güzel olacaktır. Asamı çıkartarak yanlarına yaklaşmaya başladım. Leo'nun bana arkası dönüktü ama Dean beni fark edebilirdi. Dean'ın ile gözlerimiz kesişince susmasını işaret ettim ve Leo'ya yeterince yaklaştığımı düşününce asamı ona doğrulttum. "Aqua Eructo." Asamdan çıkan su doğruca Leo'nun saçlarına ve sırtına fırladı. "Ne oluyor be?!" O bağırarak yerinden kalkarken ben, Dean ve yanlarındaki iki çocuk çoktan kahkaha atmaya başlamıştık. Üzerindeki gömleğin arkasını tutmuş sırtına yapışmasını engellemeye çalışırken etrafına bakındı. Gözlerimiz kesişince kocaman sırıttım. "Ria! Komik mi bu şimdi?" Başımı hızla salladım. "Evet." Ardından çocuklara baktım. "Sizce de komik değil mi?" Onlarda gülerek başlarını sallarken Leo kafasını gökyüzüne çevirip gözlerini sıkıca kapadı. Sabır diliyordu sanırım. "Ben ne yapacağım sizinle? Bir Andrew bir sen." Söylenen haline karşılık yanına yaklaşarak ıslanmış saçlarını karıştırdım. "Çekeceksin. Başka şansın mı var?" Elimi ittirdi ve saçlarını düzeltmeye çalıştı. Bir iç çekişin ardından saçlarını öne eğip bu kez o karıştırdı. Suyunu atmaya çalışıyordu. Tekrar düzelince "Maalesef yok." dedi. "E farkındasın işte ne güzel." Pişkin halime göz devirdi. Çocuklara döndüm. "Size gelmedi değil mi?" "Hayır." "Ama gelse iyi olurdu. Hava çok sıcak." Dean'ın cevabıyla asamı ona doğrulttum. "Sen yeter ki iste." "Hayır hayır." dedi hızlıca. "Böyle iyi. Gerçketen. Hiç gerek yok." Tekrar gülmeye başladık ama Leo pek de gülmüyordu. Asamı yerine koydum. "Kızdın mı?" Bir süre düşündü ve gömleğini çekiştirmeyi bırakarak başını yukarı doğru kaldırıp cıkladı. "Yok. Dean haklı serinlemiş oldum." "Evet hemen kurur zaten." "Sen nereye?" "Bizimkilerle buluşucaz. Claude balkabağı suyu getirecekmiş. Sınavlar başlamadan havanın tadını çıkaralım diyoruz. Siz ne yapıyorsunuz?" Leonard yere bakınca bende baktım. Ups. Yerde duran kitap sanırım benim yüzümden o haldeydi. "Çalışacaktık. Tabi artık pek mümkün değil gibi." "Üzgünüm." "Hiç üzülme. Sayende bir bahanemiz oldu." Dean'ın yanındaki çocuğun gülüşüyle daha çok utanmış hissettim. "Ödev miydi?" Leonard araya girerek "Hayır, ders kitabı değil. Boşver sen." dedi. Yere eğilerek çantasını aldı ama sırtına takamadı tabi. "Gel beraber geçelim." Çocukları işaret ettim. "Sorun olmaz." dedi. Çocuklara döndü. "Ortak salonda görüşürüz." Onlarda gayet normal karşıladılar. "Sonra görüşürüz." diyerek el salladım bende. Yanlarından uzaklaşırken Leo'ya eğildim. "Ben kız arkadaşlarımı böyle bıraksam 2 gün konuşmazlar benimle." Sonra aklıma gelen şeyle uzaklaştım. "Sende konuşmazsın. Hatta aynı böyle bir olayda bana 3 gün küs kalmıştın. Şimdi de sen mi yapıyorsun?" "Seninle yaşaya yaşaya benziyorum işte." Sıkıntıyla iç çekti. "Görgüm ve nezaketim beni terk ediyor." Gülme isteğimi bastırırken sinirli bir ifade takınarak omzuna vurdum. "Hey! Senin şu an ki nezaketin bile benim bir eserim unutma." "İşte bende onu diyorum." Kurduğum cümlenin onun dediğiyle aynı şeyi kast ettiğini fark edince tekrar vurdum. "Yapmasana!" "Sende kafamı karıştırma! Benim demek istediğim senin centilmenliğin benim bir eserim ama hakaret anlamında değil. Hani centilmen bir insansın ya. O anlamda." Kaşlarını kaldırıp gülmeye başladı. "Sen benim centilmen olduğumu az önce kabul mu ettin? İnanılmaz bir değişim." "Ha ha ha." Aslında şaşırmakta haklıydı çünkü Leonard'a bir ara fazla sinir oluyordum ve sürekli kaba saba olduğundan yakınıyordum. Durmstrang'ın ilk seneleriydi sanırım. Abim ve Leo arkadaşlarıma rezil şekilde davranıyorlardı. Kız arkadaşlarım da buna dahildi. Sonunda birkaç tanıdıktan başka arkadaşım da kalmamıştı. "Eski haline geri döndüğün için. Durmstrang'dayken pek çekilir biri değildin." "Üzülürüm ama Ria." İfadesiyle gülmeye başladım ve o da gülüşüme eşlik etti. "Tamam her neyse. Sen nerelerdesin kaç gündür? Andrew'a sordum bilmiyorum dedi. Ki bu çok garip. Siz heryere beraber gidersiniz." Leonard saçından damlamak üzere olan birkaç su tanesini eliyle itekledi. "Bir yerde değildim. Arkadaşlarımlaydım." "Hayır bizimle değildin." dedim alayla. "Yoksa başka en yakın arkadaşların mı oldu? Üstelik seni tek aşkın Andrew'dan uzaklaştıracak kadar-" Leo'nun kolunu omzumdan geçirip eliyle azımı kapaması ile cümlemi tamamlayamadım. "Bıraksana be!" derken bile sesim ufak bir boğultu gibi çıktı. "Saçmalamayı kesecek misin yoksa bütün yol böyle ilerleyelim mi?" Dirseğimi beline geçirdiğimde ufak bir bağırmayla geriye kaydı ama elini çekmedi. Bir süre orada cebelleştik. En sonunda avcunun içini ısırınca "Hey!" elini çekmek zorunda kaldı. "Ne yapıyorsun Ria?!" "Asıl sen ne yapıyorsun?! Boğulacaktım be!" Elinin içini ovuştururken bana korkmuş bir ifadeyle baktı. "Acımasız..." İstemsizce güldüm. "Bana diyene bak." "Saldırmayacaksan yola devam edeceğim yoksa dönüyorum?" Şaşkınlıkla ona baktım. "Seni çağırmamıştım bile!" "İstenmiyorum yani?" "Ne?" Cümlelerimi öyle çok değiştiriyordu ki kafam karışmaya başladı. "Of Leo!" dedim en sonunda sinirle. "Sen gidip yeni arkadaşlarının yanına dönsene." Alayla gülüp omzuma kolunu attı ama bu sefe ağzımı kapatmadı. "Ben, sen ve Andrew'suz nasıl yaşarım?" Kenara kaymaya çabaladım. "Çek şu kolunu. Islak." "Islatmasaydın." Pes ederek nefesimi verdim ve ilerlemeye devam ettik.
--------
Geri dönüş yolunda Helia üstündeki lekeden söyleniyordu ve Lesley ile bende gülmemeye çabalayarak onu dinliyorduk. Claude yine sakarlığını konuşturup Helia'nın üzerine balkabağı suyu dökmüştü. Claude, Helia'nın öfkesinden kaçmak için arkadan yürüyordu ve Gusion ile Leonard'da ona eşlik ediyorlardı. "Bakın bilerek yapıyor. Her defasında bana denk gelmesi yanlışlık olamaz!" "Helia bence pek de-" Ters ters bakınca sustum. "Gerçekten bilerek yapmadım!" Arkamızdan gelen Claude'un sesiyle önüne dönüp onu yok saydı. Claude'a bir bakış atarak zoraki ve acıyan bir şekilde gülümsedim. Yazık ya çocuk cidden bilerek yapmamışa benziyordu ama Helia buna artık inanmıyordu. Eh adı çıkmıştı bir kere. Tekrar önüme döndüğümde okul girişinde duran Harry ve Ron'u fark ettim. Bir şey hakkında konuşuyorlardı ve baya ciddi duruyorlardı. En iyisi rahatsız etmemek diyerek Helia'ya döndüm. "Bu kadar kızdıysan ona su fırlatabilirim." Lesley bana hayretle bakarken Helia elini alnına vurdu. "Bunu ben neden düşünmedim ki?" Eli asasına gidince Lesley uzanarak tuttu. "Aferin Valeria. Çok güzel fikir veriyorsun." "Üzgünüm." derken bende Helia'yı tutuyordum. "Ne oluyor orada?!" Lesley arkadan seslenen Gusion'a dönüp bağırdı. "Claude'u götürseniz iyi olacak!" Helia en sonunda çırpınmayı kesince onu bıraktık ama o bunu fırsat bilerek Claude'u kovalamaya başladı. "Helia cidden isteyerek yapmadım!" Claude bir yandan okula doğru kaçıyor bir yandan da Helia'dan özür diliyordu. Çocuklarda bize ulaşınca dördümüz durmuş ikisine bakıyorduk. "Abartmıyorlar mı?" Kafamı sallayarak Leo'ya hak verdim. "Bence de öyle." "Helia'yı anlıyorum. Her defasında Claude'un sakarlıkları ona denk geliyor." "İsteyerek yapmıyor çocuk Lesley." Gusion da haklıydı. Bizde peşleri sıra ilerledik. Harry ile göz göze gelince Ron'u omzuyla dürttü. Ron biraz keyifsiz duruyordu. "Nesi var bunların?" Leo baktığım yöne baktıktan sonra göz devirdi. "Harry kaç gündür Ron'a sen ve Andrew'dan özür dilemesini söyleyip duruyor. Ama Ron pek özür insanı değil anladığım kadarıyla." Başımı salladım belli belirsiz. Okula gireceğiz sırada "Valeria!" Harry'nin seslenişiyle onlara döndüm. "Efendim Harry?" "Biraz konuşabilir miyiz?" Bizimkilere baktım ve başlarını onayladılar. Leonard gideceğim sırada kolumu tutup eğilerek "Yine hödüklük yaparsa vur kafasına." dedi. İstemsizce güldüm. "Tabiki." Bizimkiler okula girerken, Harry ve Ron'a ilerledim. "Sorun ne çocuklar? Pek neşeli durmuyorsunuz?" Harry ters ters Ron'a bakarken "Ron sana bir şey söyleyecekti." dedi. Ron'a baktığımda biraz sıkkın görünüyordu. İçinden gelmeyen bir özür istemiyordum. "Sorun değil." Ron bakışlarını bana çevirdi. "Leonard bahsetti. Harry özür dilemen için seninle konuşmuş. İçinden gelmeyen bir özür istemiyorum eğer kendini haksız görümüyorsan özür falan dileme." Ron bir an şaşırarak bana baktı. Harry araya girdi. "Hayır hayır. Yanlış anladın sanırım. Haksız olduğunun farkında." "Evet. Seni ve Andrew'u hemen suçlamamam gerekirdi. Yaptığım yanlıştı o yüzden yanına gelmeye çekindim." Yani utandığı için özür dileyememişti. "Özür dilerim Valeria." İfadesi gayet pişman görünüyordu. "Sorun değil." derken bu kez içten bir şekilde gülümsedim. "Ama Andrew'dan da özür dilemen gekiyor biliyorsun değil mi?" "İyide onunla arkadaş değiliz ki." Bir an şaşırdım. Ron'la çok sık muhabbet etmediğimiz halde beni arkadaşı olarak gördüğünü bilmek hoşuma gitti. Gülmeye başladım. "Olabilir ama bir hata yaptığımızda özür dilemeliyiz. İstersen bende yanında bulunabilirim." "Hayır gerek yok. Özür dileyeceğim." dedi sıkkın bir ifadeyle. "Zaten Hermione de aynısını söyleyip duruyor." "Her zamanki gibi haklı." dedim gülerek. "Hazır kendimi buna hazır hissediyorken gidip Andrew'u bulayım. Sonra görüşürüz." Ron resmen koşar adım yanımızdan uzaklaşınca Harry bir an arkasından "Hey!" diye bağırdı. Ardından göz devirerek başını iki yana salladı. "Ne oldu şimdi?" Harry Ron'un arkasından bakmayı keserek bana döndü. "Boşver." Ellerimi önümde birleştirip sıvazladım. "Demek Ron'a benden özür dilemesini sen söyledin?" "Zaten dileyecekti. Süreci hızlandırdım diyelim." Gülerek başımı salladım. "İyi yapmışsın." Arkasından bakarken içimde iyi bir his vardı. "A bu arada-" Harry'e dönüp elimi uzattım. "Galibiyetin için tebrikler Potter." Harry bir an bana ve uzattığım elime baktı. Ardından elimi sıktı. "Teşekkürler Valeria." Ellerimizi ayırınca "Ama seni kutlamada göremedim." dedi. "Gelmedin mi?" "Hayır geldim ama arkadaşlarımlaydım." Biraz bozulmuş bir ifadeyle başka yöne baktı. "Bizim yanımıza da gelebilirdin." "Evet." dedim uzatarak. "Ama etrafınız çok kalabalıktı. O karmaşaya girmek istemedim." "Kalabalık yerleri sevmez misin?" Omuz silktim. "Bilmem. Buraya gelmeden önce girdiğim en kalabalık ortam, quidditch maçları hariç, amcamın verdiği partiydi sanırım. Yaşlı büyücülerle dolu soğuk ve karanlık bir yerdi." O anı hatırlayınca ürperdim. Hepsi siyahlar içinde bir sürü büyücü ve cadı amcamın tuttuğu salonda gezinerek birbirlerine kötü kötü bakışlar atıyorlardı. "Durmstrang'da eğlenceler yapılmıyor mu? Yılbaşı, cadılar bayramı falan?" Cadılar bayramını duymak istemsizce gülmeme sebep olunca dudaklarımı sıkıca bastırdım. "Kutlanıyordu tabi ama... Benim orada pek arkadaşım olduğu söylenemez." Andrew ve Leonard sağ olsun. "Oradayken de hep Leo ve abim ileydik." "Sıkıcı olmuştur." Belli belirsiz kafamı salladım. Yani onlar kendi arkadaşlarının yanına gidince baya sıkılıyordum. Harry biraz dalgın görünüyordu. "Burada baya arkadaşın var ama değil mi? Seni ne zaman görsem birileriylesin. " Gülümseyerek "Evet." dedim. "Hufflepuff'takiler çok cana yakın. Sonradan gelmeme rağmen kendimi yabancı hissetmeme izin vermiyorlar." Sonra yan gözle Harry'e baktım. "Gryffindor da aynı şekilde. Endişeliydim ama sayenizde hızlı alıştım." Harry de gülümsedi. Bakışları okula döndü. "İlk geldiğimde ben de biraz endişeliydim ama şimdi Hogwarts evim gibi." Kaşlarımı kaldırıp güldüm. "Okulu bu kadar seven başka birini tanıdığımı sanmıyorum." Harry'de gülüşüme eşlik etti. "Sadece bir okul olarak görmediğim içindir." Kollarımı sıvazladım. Akşam esintisi başlamıştı. Harry halimi fark edince "İçeri geçelim mi?" dedi. "Şahane fikir Potter." Binaya doğru ilerledik. "Bana Potter demen biraz garip oluyor." "Neden?" Biraz keyifsiz bir yüz ifadesiyla baktı. "Sevmediğim biri de bana hep öyle sesleniyor da." "Profesör Snape mi? Yoksa Malfoy mu?" dedim hızlıca gülerek. "İkisi de." derken göz devirdi. Ufak bir kahkaha attım. "Söylemesi hoşuma gidiyordu ama sevmiyorsan demem." "İsmimi tercih ederim." "Pekala bay Harry. Bana son maçta neden Malfoy'a vurmadığını açıklayabilir misin?" Bana anlamsızca bakınca açıkladım. "Süpürgene tutunup çıkmaya çalıştığında." Aynı öfkeyi yine hissettim. "O an ben orada olsam onu kesin itmiştim. Neden peşinden atmadın ki?" "Uzanamadım. O kadar yakınımda değildi." Bir an gözlerim büyüdü. Ben öylesine demiştim ama Harry sanırım gerçekten ona vurmayı düşünmüştü. Hafifçe güldüm. "Ayrıca az kalsın bize çarpıyordun. Daha keskin dönüşler yapmalısın Harry." "Ne zaman?" dedi şaşırarak. "O Hufflepuff tribünü müydü?" Başımı salladım. "Evet. Yaptığın hareket şahaneydi ama sonu kötü bitebilirdi." "Seni aşağıda görünce önlerde olacağını düşünmemiştim." "Sen neden bahsediyorsun? En önde durmuş tezahürat yapıyordum. Hatta bir an sesim kısılacak sandım. Bu kadar fanatik bir insan olduğumu ben bile bilmiyordum." İkimizde gülmeye başladık. "Bunu duyduğuma sevindim. Bir dahaki sene belki bizimle kutlamaya da katılırsın." "O kadar emin olma Potter." Bana bakışıyla fark ettim. "Özür dilerim. Harry. O kadar emin olma Harry. Eğer Slytherin takımında bir boşluk olursa abim takıma girebilir. Harika bir kovalayıcıdır." "Arayıcıları aynı kaldığı sürece kaybetmeyiz." "Peki Hufflepuff'ın arayıcısı değişirse?" dedim alayla. Harry "Neyseki Cedric birkaç yıl daha takımda." dedi. "Sana karşı oynamak istemediğimi söylemiştim." "Buna kızmalı mıyım sevinmeli mi bilemedim." dedim dürüstçe. Harry de omuz silkti. Muhabbet ederek yürümeye devam ettik. |
0% |