Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@senuzya

Gözlerimi ovuştururken esnememi bastırmaya çalışıyordum. Helia masadakileri düzenliyordu ve Lesley, Laura, Agnes ve ben uykulu gözlerle ona bakıyorduk.

"Biraz abartmıyor musun Helia?"

"Cidden bu saatte başlamak zorunda mıyız?"

"Daha güneş bile doğmadı."

Sızlanarak kurduğumuz cümlelerle sıkıntıyla nefesini verdi. "Evet şimdi başlamak zorundayız. Kızlar farkında değil misiniz sınavlara sadece 5 gün kaldı! Yaz havasına kapılıp gezip tozmaktan çalışmadınız da." Birkaç kitabı benim önüme koydu. "O yüzden ben ve Valeria sizi sıkı bir kampa alacağız." Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Ne? Bundan benim neden haberim yok?" "Şimdi oldu." Kendi de yanıma geçti. "İyide Andrew ve Leonard'a da ders çalıştırıyorum biliyorsun. Nasıl yetişeceğiz ki?"

Helia omuz silkerek Numoroloji ve Gramatika kitabını önüne çekti. "Bilmem ama sen halledersin merak etme. Olmadı onlarda bize katılır he?" Helia'nın bu derskolik haline şaşkınlıkla baka kaldım. Kızlar da benimle aynı durumdaydı. "Helia'cım o kadar da kötü değiliz sanki?"

"Kendi adına konuş Laura. Ben o kadar kötü durumdayım ve Helia'ma çok teşekkür ediyorum." diyerek masaya eğildi Agnes. Lesley'de sonunda yayılmayı keserek dikleşti. "Tamam tembellik ettik ama hallederiz. Sonuçta daha 5 gün var."

"Okuman gereken en az 1000 sayfa var Lesley." Lesley Helia'nın cümlesiyle gözlerini kırpıştırdı. "Nasıl yani?" derken kendi kitaplarına uzanıp hızla karıştırmaya başladı. Sanırım derslerden eksikleri o kadardı. Sonrasında ağlamaklı bir ses çıkartararak Helia ve bana döndü. "Hadi ne oyalanıyorsunuz başlayalım."

------

5 gün boyunca sabahları erken kalkıp kızlarla odada ders çalıştık. Kahvaltıdan sonra ortak salona dönüp orada çocukları çalıştırdık. Ben öğlen saatlerine doğru yanlarından ayrılıp Andrew ve Leo ile buluşmak için bahçeye çıkıyordum ve orada çalışıyorduk. Akşam tekrar odaya dönüp kızlarla çalışmaya devam ediyorduk. Resmen maratona hazırlanır gibiydik. Aslında Andrew ve Leonard sınavı çok takmıyordu ama arkadaşlarımın stresi beni de endişelendiriyordu. Hermione'yi ise arada kütüphanede görüyordum ama kafasını kitaplardan kaldırmıyordu ve yanına gidersem tersleyeceğinden biraz endişeleniyordum. George ve Fred bile ders çalışıyordu. Ki geldim geleli onları kitapla hiç görmemiştim. Harry ile ise akşam yemeklerinde bazen karşılaşıyorduk. Onunda pek keyfi yoktu fakat sormaya gidecek zaman bulamamıştım. Sınavlar başladığı gibi de etraf tam bir curcunaya dönmüştü zaten. Ama en garip olanı benimle Muska sınavına giren Hermione'nin aynı zamanda Agnes ile Eski Tılsımlar sınavına da girmiş olmasıydı. Sınavların ikinci günü ilk sınavımızdan çıkmış öğle yemeği yerken karşı masamızda oturan Hermione'ye gözlerimi dikmiştim. "Nasıl yapıyor bunu..?" diye söyleniyordum. "Kendini kopyalıyor falan olamaz değil mi?" Lesley omuz silkti. "İnan şu an bunu düşünemiyorum. Söylesene 30 saniye miydi 40 mı?" Bir taraftan yemeğini yerken bir taraftanda benim iksir notlarıma bakıyordu. "30." Bende yemek yerken Hermione'yi izliyordum. Sabahki sınavımız olan Sihirli Yaratıkların Bakımızdan beri keyfi yoktu. Harry ve Ron'un da öyle. En sonunda dayanamayarak yerimden kalktım. "Hey nereye? Daha sorularım var." Yanımdaki Helia'nın omzunu sıvazlayıp gülümsedim. "Helia'ya sorabilirsin Lesley. Ben hemen döneceğim."

Onlara gülümseyip Gryffindor masasına ilerledim ve Ron'un yanına geçtim. "Merhaba." Üç ayrı kafadan gelen mırıltı gibi karşılıkla kaşlarım çatıldı. İfadeleri her zamankinden daha bir hüzünlüydü. "Pek keyfiniz yok gibi."

Belli belirsiz başlarını salladılar. "Şahgaga." Harry öfkeli bir ifadeyle masaya bakmaya devam ederken nefesini sıkıntıyla verdi. "Temyize cellatla geleceklermiş."

"Ne?" Şaşkınlıkla yüzlerine baktım. "Bu nasıl bir saçmalık? Çoktan kararlarını vermişler mi yani?"

"Yine de elimizden geleni yapacağız." Ron morallerini yerine getirmeye çalışıyor gibiydi. "O temyiz için çok çalıştık. Savunmamızı yapacağız."

"Ron..." Hermione onun da durumun farkında olduğunu bildiğinden devam etmedi. Gözlerinin dolduğunu fark ettim. Bazen çok asabi davransa da çok duygusaldı. "Elbette yapacağız." dedi bu kez Harry. "Onu öylece infaz etmelerine göz yumacak değiliz."

Ama temyize cellatla gelecek olmaları çoktan infaz edileceğini onaylamış oluyordu. Bunu onlarda biliyordu. Sadece bir yol arıyorlardı. "Keşke aynı anda iki yerde olabilseniz." dedim göz ucuyla Hermione'ye bakarak. O da bakarken biraz tedirgin duruyordu. Sanırım yanılmamıştım. Bu kız gerçekten aynı anda iki yerde olabiliyordu. Ama nasıl? "Böylece Hagrid temyizi yaparken sizde Şahgagayı kaçırabilirdiniz. Kimse de Hagrid'den şüphelenmezdi. Siz o sırada okulda olacağınızdan, sizden de şüphelenmezlerdi."

"Ah!" Ron kollarını esnetirken sıkıntıyla bir nida çıkarttı. "Keşke öyle bir büyü olsaydı ama yapamayız."

"Belki biraz değiştirirsek-" "Öyle bir şey yapamayız." Harry'nin lafını kesen Hermione'nin gözleri hala benim üzerimdeydi. "Bu mümkün değil sonuçta."

Omuz silktim. "O yüzden keşke dedim ya zaten."

------------

Yerimde sallanırken Andrew'a baktım. "Neden bu kadar gerildiğini anlamıyorum. Profesör Dimitri daha korkutucuydu." Profesör Lupin'in sınav tarzı eğlenceliydi. Dışarıda bir parkur hazırlanıştı. Ama son kısımda böcürtleriyle karşılaşan Andrew'da Leonard'da iyi görünmüyorlardı. Leonard böcürtünü yenmişti ama Andrew sanki donmuş gibiydi. "Üstelik Durmstrang'da da böcürtlerle karşılaşmıştın. O zaman gayet iyi idare etmiştin." Böcürtü kaybetmekti. Üzerine doğru yürüyen babamızın hakaretlerini duyuyordu. Ama üstesinden gelirdi. Derin bir nefes alarak bana döndü. "Bu sefer pek... Kolay değildi." Gözlerim kısıldı. Ne dedi ki ona? "Böcürtün mü değişti?" Andrew bir şey demek yerine uzanarak beni omzumdan yakaladı ve kendine çekerek kolunu omzuma attı. "Senin ki hala örümcek mi?"

Böcürtümle karşılaştığım anı hatırlayınca bir ürperti hissettim. "Evet. Hala çok ürkütücü geliyor." Belli belirsiz gülümsedi. Leonard'a döndüm. Elimle gelmesini işaret ettim. "Ne oldu?"

"Bir şey olmadı. Gel." Leonard bize yaklaşınca omzunu tutarak çektim ve Andrew ile Leonard'a sarıldım. "Ria?" "Ne oluyor be?"

İkisinin şaşkın cümlelerini göz ardı ettim. Bana karşı dürüst değillerdi. Andrew babamızı, Leonard da annesinin cesedini görmemişti. Böcürtlerinin değiştiği ifadelerinden belliydi ama bana bile söylemeyecek kadar neden korktuklarını anlamıyordum. "Sizi seviyorum çocuklar." "Iy!" Andrew bir an tiksinir bir ses çıkartınca dayanamayarak kahkaha attım. "Bırak beni hemen." Andrew'un sırtına vurdum. "Bir saniye durun be." Ayrılıp ikisine de ters ters baktım. "Korktunuz diye teselli ediyorum şurada."

"Kim korkmuş? Biz mi?" "Ria ben Gryffindor'um. Korkmak ne demek onu bile bilmiyorum." İkisine hayretle ve yüzümde şaşkın bir gülüşle baktım. Andrew Leo'ya ters ters baktı. "Ne yani ben Slytherin'im diye korkak mı oluyorum?"

"Ben öyle mi dedim. İki kardeş niye her şeyi işinize geldiği gibi anlıyorsunuz?"

"İş nasıl bana döndü? Ben masum masum duruyorum burada."

"Masum mu? Bir Katressnan'ın masum olma ihtimali var mı?"

Andrew sırıtan Leo'nun kafasına vurdu. "Sus Tuberria. Ria'm dünyanın en masum canlısı." Ne ne ne?! Gözlerimi kırpıştırdım ama bu sahne gerçekti. Bu kez baya sesli bir kahkaha attım. "Ya da vazgeçtim." derken arkasını dönmüş ilerliyordu. "Beni de bekle..." Leo'da bana sanki tuhaf bir şey yapıyormuşum gibi bakıp arkasını döndü. "Hey bekleyin!" Arkalarından koşar adım yetiştim. İkisinin de omzuna vurdum. "Beni arkada bırakmak ne demek? Bir defa yaparsanız sizi tosbağaya çeviririm."

Leo alayla Andrew'a döndü. "McGonagall'ın sınavından tam not aldı ya, havasını atıyor tabi."

Özgüvenle omuzlarımı dikleştirdim. "Hepsinden alacağım. Görürsünüz."

--------

Sınav sonuçları okulun son günü açıklanmıştı. Hepsinden geçmiştim ama birkaç derste Hermione Granger beni geçmişti. Bir sınavdan yüz üzerinden üç yüz yirmi bile almıştı. Cidden kız birinciliği hak ediyordu. "O kadar çalışmamıza rağmen nasıl sihir tarihinden bu kadar düşük alabilirsin?" Helia yanımda Claude'u azarlarken gülmeye başladım. "Ne yapayım o an her şey birbirine girmiş gibi hissettim." Arkadaşlarım ile ortak salona girerken arkamdan biri kulağıma eğildi. "Şahgaga kurtuldu." Yerimde donup kaldım ve şaşkınlıkla arkama döndüm. "Harry! Sen ciddi misin?" Keyifle gülümserken başını salladı. "Bu harika! Nasıl başardınız? Temyizden olduğunu hiç sanmıyorum."

Harry bir an etrafı taradı. "Şu an anlatamam." Etrafta çok öğrenci olduğundan ona hak verdim. Yüzümde manalı bir gülüş belirdi. "Hermione'nin dersleriyle bir ilgisi olabilir mi peki?"

Harry bir an şaşırdı. "Nereden biliyordun? Sana söylemiş miydi?"

"Hayır söylemedi. Ama bununla ilgili hikayeler duymuştum." Yüzümde keyifli bir gülüşle "Tepkine bakılırsa doğru tahmin etmişim." dedim.

Harry kendini ele verdiğini fark edince biraz bozuldu ama konuyu uzatmadı. "Yarın istasyona beraber geçelim mi? Hikayeyi sana yolda anlatabilirim. Yol yeterince uzun."

"Çok isterim..." derken aklıma Andrew ve Leonard geldi. Ayrıca arkadaşlarımı da tüm yaz göremeyeceğim için onlarla da olmak istiyordum. "Ama bizimkilerle trende beraber gideceğimizi çoktan konuşmuştuk." Aslında konuşmamıştık ama zaten ortada olan bir durumdu. "Yarın sabah olur mu? Kahvaltıdan önce buluşabiliriz. Tabi çok erken olur dersen trende de yanınıza gelebilirim."

"İkiside olsun." dedi Harry gülerek. Bir an ne demek istediğini anlamadım. "Yarın sabah kahvaltıdan önce bahçede buluşalım ama Ron ve Hermione uyanamayabilirler. Trende de onlarla vedalaşmış olursun."

"Tamam Potter- Pardon. Tamam Harry. Öyleyse şimdi içeri geçelim mi? Yemek başlayacak."

"A evet. Tabi." Harry'nin ifadesine gülmemek için kendimi tutarken salona geçtim.

--------

Sabah erken saatlerde üstümü değiştirip okul bahçesine çıkmıştım. Harry ile okulun iç kısmında kalan açıklıktaki bahçedeki ağıcın orada buluşacaktık. Ki oraya gittiğimde Harry'i banka oturmuş kendi kendine bir şeyler söylenirken yakaladım. Etrafta kimse yoktu ve hava yeni aydınlanıyordu. Eh kahvaltıya daha birkaç saat vardı neticede. Gülme isteğimi bastırarak arkasından yaklaştım. Eğilerek yüzüne baktım. "Ne yapıyorsun Harry?" "Ne?" Bir an benim olduğumu anlayamayarak yerinden sekti. Ufak bir kahkaha attım. Bankta yanına geçtim. "Bir şey yapmıyorum. Seni bekliyordum."

"Hm." dedim uzatarak. "Bir şeyler mırıldanıyor gibiydin."

"Hayır mırıldanmıyordum."

"Pekala öyle olsun." Merakla ona döndüm. "Anlat bakalım nasıl kurtardınız Şahgaga'yı? Ve duyduğuma göre Sirius Black yakalanmış ve sonra yine kaçmış. Onunla karşılaşmadınız değil mi?"

Harry gayet mutlu bir tavırla "Evet karşılaştık." dedi. "Size bir şey yaptı mı?" dayanamayarak lafını kestim. Gözlerimle üstünü tarıyordum. "Hayır yapmadı. O sandığımız gibi biri değilmiş. Her şeyi anlatacağım."

Ve Harry başlarına gelen şeyleri anlattıkça yüzüm şekilden şekle giriyordu. Hagrid'in kulubesinin önünden Şahgaga'yı kaçırmaları ve Sirius'u kurtarmaları bir yana "Yani o senin vaftiz baban mı?" Sirius Black'in Harry'nin vaftiz babası olması ve asıl suçlulunun o olmaması daha garipti. "Evet. Bunca zaman ailemi yarı yolda bırakanın o olduğunu sanmıştım oysa en yakın arkadaşlarıymış."

Biraz üzüldüğümü hissettim. "Ama arandığı için bareber yaşayamayacaksınız. Değil mi?"

Harry de biraz keyifsizleşti. "Maalesef öyle. Onun vaftiz babam olduğunu duyduğumda beraber yaşayabiliriz sanmıştım. Şimdi ise nerede olduğunu bile bilmiyorum." Harry sıkıntıyla bir nefes verdi ama konuşmaya devam etmedi. Uzanarak elini tuttum. "Böyle bir ihtimal hala var Harry. Ondan bir haber olmaması yakalayamadıkları anlamına geliyor ve hala seni görmeye gelebilir. Eminim yakında ondan haber alacaksın."

Harry belli belirsiz gülümsedi. "Çok emin konuşuyorsun."

Biraz acıklı bir sesle güldüm. "Azkabanda onca yıl geçirdikten sonra kaçan ve onca profesörü, üstelik Dumbledore'u aşarak Hogwarts'a giren ve bir fareyi tek bir fotoğraftan tanıyan birinden bahsediyoruz. Kötü anlamda söylemiyorum ama bay Black biraz takıntılı birine benziyor. Vaftiz oğlunu unutacak biri değildir bence."

Harry bu kez güldü. "Evet biraz öyle gibi." Ardından elini tutan elimi çektim. "İşte böyle neşelen biraz Harry! Aynı yıl iki kupa kazandın ve iki hayat kurtardın. Kutlama yapman gerekli."

Bu kez ufak bir kahkaha attı. "Yine yanımızda değildin." dedi alayla.

Mahçupça gülümsedim. "Bir dahaki zaferinde söz geleceğim. Olur mu?"

Harry başını salladı. "Bu arada yazın... Mektuplaşmak ister misin?" A ov. Diğer tüm arkadaşlarıma verdiğim cevabı Harry'e de vermek istemiyordum. Çünkü diğerleri bana arada bile olsa mektup yollayabilirdi ama Harry Potter'dan gelen bir mektup evimizde hoş karşılanır mıydı ki? "Şey..." İfadesi hayır dememi zorlaştırıyordu. "Bu pek mümkün olmayabilir." İfadesi düşerken "Neden?" diye sordu.

Bakışlarımı kaçırdım. "Ailem pek..." Anlatmak istemiyordum işte! Nefesimi sıkıntıyla verdim. "Bu soruna seneye cevap vermek istesem çok mu saçma olur?"

"Biraz." dedi dürüstçe. "Andrew'dan dolayı mı?"

Şaşkınlıkla ona baktım. "Bu da nereden çıktı?"

Harry keyifsizce göz devirdi. "Leonard. Beraber quidditch oynamaya gittiğimiz günü eğer birisi sorarsa onunda yanımızda olduğunu söylememi istedi. Aksi takdirde Andrew benimle uğraşabilirmiş." Leo! Bunu neden açıkça söyledin ki?! Sıkıntıyla alnımı ovaladım. "Haksız sayılmaz. Ama konu o değil." Elimi çekip Harry'nin gözlerine baktım. "Bunu sana seneye anlatacağım tamam mı?" Derken sözümü tutup tutamayacağımı merak ediyordum.

 

 

 

Loading...
0%