19. Bölüm

19. Bölüm

Senuzya
senuzya

Annem bahçenin ortasında durmuş kiraz ağacına bakıyordu. Göz devirdim. Anlaşılan kederli zamanıydı. Arkamı dönüp gitmek istiyordum ama içindeki anne sevgisi buna müsade etmiyordu. "Anne." Bakışları bana döndü. "Beni çağırmışsın."

Yüzünde kederli bir gülümseme belirdi. "Hoş geldin Valeria." Kiraz ağacına bakmaya geri döndü. Yanına yaklaşarak bende ağaca baktım. Bir keresinde üstüne tırmandığım için 3 gün odamdan çıkamamıştım. "Çok güzel değil mi?" Belli belirsiz başımı salladım. "Bir zamanlar tanıdığım birini anımsatıyor." Hafifçe güldü. "Asasını bu ağacın dallarından yaptırmıştı." Evet evet, biliyorum. Sonra o asa ile aileme saldırmıştı. Göz devirdim. Kim kızına ilk aşkını anlatırdı ki?! "Tıpkı benim asam gibi..." Sağa sola bakarak zaman öldürmeye çabalıyordum. "İki asanın özünün aynı olması çok anlamlı değil mi sencede?" Hıhı evet. Ne demezsin.(!) "Tanıdığım en cesur insandı."

Nefesini verip bakışlarını bana çevirdi. "Gel gelelim sana." Gözleri biraz daha parlak duruyordu sanki. O kedere hapsolmuş gibi değildi bu kez. "Söyle bakalım, seçmen şapka seni nereye yerleştirdi?" Bir an şaşkınlıkla baktım. "Slytherin demiştim ya anne." derken sesim titremesin diye çaba harcamam gerekti. Bana o tuhaf gülüşüyle baktı. "Senden Slytherin olmaz Valeria." Bakışları ruhumu görüyor gibiydi. Gözlerimi kaçırdım. "Öyleyim anne."

"Yalan sana hiç yakışmıyor." Eliyle çenemi tutarak başımı kendisine çevirdi. "Benim tatlı, cesur, zeki Valeria'm. Hangi binadasın?" Zorlukla yutkundum. "Ba-babama... söyleyecek misin?" Ufak bir kahkaha attı. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Söyleyecek miydi?

Başını iki yana salladı. "Hayır küçük kızım. Söylemeyeceğim. Şimdi anlat annene."

Aslında cevap vermek istemiyordum, ona güvenmiyordum ama söylemezsem üstelemesinden korkuyordum. Zorlayabilirdi, ceza verebilirdi ve en kötüsü babama söyleyebilirdi. "Huff-huffle-puff." Annemin kaşları havalandı. "Ah. Bunu beklemiyordum." derken çenemi bıraktı. "Ravenclaw falansındır diye düşünmüştüm." Tekrar ağaca döndü. "Hufflepuff... Ben Hogwarts'tayken Hufflepuff bir arkadaşım vardı." Hafifçe güldü. "Sevimli bir kızdı." Bakışları keskinleşti. "Güçsüzdü, duygusaldı, kolay incinirdi." Yan gözle bana baktı. "Sen asla öyle olma Valeria." Başımı belli belirsiz salladım. "Tamam anne."

------

Andrew ve Leonard;

Andrew elini kaldırarak üstünde yazanlara baktı. İstemsizce gülmeye başladı. "Düşünsene şunu okul zamanı yaptığını? Büyük rezalet." Elini tekrar yatağa bıraktı.

"Tehdit ettin değil mi?" Leo kısılan gözleriyle Andrew'a baktı. "Malfoy o yüzden bir daha bize sataşmadı."

Andrew başını belli belirsiz salladı. "Babamdan mektup geldikten sonra işleri büyümeden halletmek istedim."

Leonard bunu kendisine anlatmadığı için biraz kızmıştı. "Neyle tehdit ettin Andrew?"

"Hayatıyla." Dedi rahat bir tavırla. Leo arkadaşına dik dik baktı. Başını onaylamazca iki yana salladı. "Bunu yapamazsın Andrew."

"Ama o bunu bilmiyor." Yan dönerek Leo'ya baktı. "İstediğimde ne kadar korkutucu olabileceğimi biliyorsun."

Leo göz devirdi ve önüne dönerek kitabı tekrar açtı. "Evet biliyorum."

Andrew aklına gelen şeyle Leonard'ın kafasını ayağıyla dürttü. "Ne yapıyorsun be?!"

"Babanla konuştun mu?" Andrew'un sorusuyla kızgınlığını anında unuttu. "Hayır. Henüz değil. Önce Ria'yla konuşsam daha iyi olur sanki."

Andrew abartıyla göz devirdi. "Sorduğun an hayır der. Uzatmadan hallet işte."

"Çok kolay gibi söylüyorsun." Dedi Leo sinirle. Andrew dik dik bakmaya devam etti. "Sana güveniyorum Leonard. Eğer başaramazsam sen onun-" "Tek kaçışı evet biliyorum." Leonard sinirli bir nefes verdi. "Bu akşam konuşurum. Uygun zamanda da babanla konuşmaya geliriz."

"Çok heyecanlı." Derken alayla gülüyordu Andrew.

-----------

 

Valeria;

 

Mavi elbisemin kollarını düzelttim. "Şahane görünüyorsun ay ışığım." Zorlukla gülümsedim. "Teşekkürler teyze." "Teyzeciğim." dedi bastıran bir şekilde. "Teşekkürler teyzeciğim." Ailedeki herkes ayrı bir psikopat resmen.

Teyzemin bakışlarına nefret karışmaya başladı. "O böcek gelemez umarım."

"Teyzeciğim... O ailenin sıradaki varisi." dedim biraz çekinerek. Çocuk gibi somurturken sarı saçlarını savurdu. "Olabilir. Hala bir böcek."

Burada durup abime hakaretler yağdırmasını dinlemek istemiyordum. "Geç kalacağız. Babamı sinirlendirmeden insek iyi olacak."

Ophelia teyzem yüzünde beliren hafif endişeyle elimi tuttu. "Haklısın ay çöreğim. İnelim hadi." Benim odamdan dışarıya sürüklediği sırada tüm yazı böyle geçirmemek için çözüm aramaya devam ediyordum. Odamda adımotu ya da et yiyen bitki falan mı yetiştirseydim acaba? Hayır teyzem bunlardan korkacak biri değildi. Zehirli hayvanlar... Çok riskliydi. Sıkıntıyla nefesimi verdim ve teyzemin bakışıyla tekrar gülümsemeye çalıştım. Bu konularda daha başarılı olan kardeşime danışsam daha iyi olacaktı. Davetin verildiği salona girdiğimizde sonunda teyzem elimi bıraktı. Babam ve annem birkaç konukla konuşuyorlardı. Selam vermek için yanlarına ilerlediğimizde babam bize kısa bir bakış attı. "Geç kaldınız." Yahu ben gelmeyecektim bile. Hastalandığımı iletecektim ama teyzem sağolsun kolumdan sürükleyerek hazırlamıştı resmen. "Sadece birkaç dakika abi. O kadar önemi olmamalı." Babamın gözleri teyzeme dönünce teyzem susarak önüne döndü. Bir an bana baktı. Ama bir şey söylemeden konuklarına geri döndü. Tamam şimdi teyzemden kaçmam gerekiyordu. "Ophelia." Anton amcam bize doğru yaklaşıp elindeki bardağı teyzeme uzattı. "Burada dikilmek yerine neden Bay Karkaroff'a selam vermiyorsun?" Ophelia teyzem göz devirerek bardağı aldı. "O haini sevmiyorum."

Anton amcam ise keyifli bir gülüşle "Bilemezsin Ophelia." dedi. "Kim hain ya da değil bu zamanda anlamak çok güç." O gülüşü sevmiyordum. Andrew'da bazen böyle gülerdi. İçindeki kötü niyeti sinsice hissettiren rahatsız edici bir gülüştü. "Pekala pekala." dedi teyzem. "Gideceğim." Beni bırakarak ilerledi ve Anton amcam da ona eşlik etmek için gitmeden önce bana döndü. "Hoş görünüyorsun." Bir an şaşırdım. "Teşekkürler." Amcam teyzemin arkasından gidince sonunda kurtulduğumu fark edip rahat bir nefes aldım. Etrafa göz attım. Şık kıyafetli onlarca cadı ve büyücü, yine o soğuk atmosfer, ürkütücü gülüşler... Göz devirdim. Andrew birkaç kişinin arasında muhabbet ediyordu. Leonard'ı ise bir türlü göremiyordum. Küçük küçük adımlarla kapıya ilerlemeye başladım. Teyzem gitmeye çalıştığımı fark ederse tüm gece benimle dolanırdı. Salondan çıkacakken verandaya çıkan kapının önünde duran Leonard'ı fark ettim. Sırtını kapının yanına yaslamıştı ve fark ettirmemeye çalışsa bile iki de bir dışarıyı gözetliyordu. Niye acaba? İçimi kemiren merakla Leo'ya ilerledim. Kendimi fark ettirmemeye çalışarak yaklaştım. "Bunun için çok erken." Gözlerim büyüdü. Bu babamın sesiydi. Leonard babamı mı gözetliyor? "Ne yapıyorsun sen?" Leo birden yerinden sekerek bana döndü. "Valeria sessiz ol." derken önüme geçerek görüşümü kapattı. Kaşlarım çatıldı. "Sen niye babamı dinliyorsun?" "Öyle bir şey yapmıyorum. Gidelim hadi." "Yalan söyleme. Hem çekilsene önümden." Leo'nun arkasına bakmaya çabaladım ama göremiyordum. "Bu tür konular için hiçbir zaman erken değildir. Bunu en iyi biz biliriz Vasiliy." Kaşlarımı kaldırıp Leo'ya döndüm. "Babanla mı konuşuyordu?" Bu kez daha da meraklandım. "Sen neden babamla babanın konuşmasını gözetliyorsun ki?" "Gözetlemiyorum." "Gözetliyordun Leo. Gördüm." Sıkıntılı bir nefes verdi ve kolumu tutarak kapıdan uzaklaştırdı. "Hey bıraksana be." Sesimi kısık tutmaya çabaladım dikkat çekmemek adına. "Sebebini söyle hadi. Merak ediyorum."

"Ria neden sadece sessiz olmuyorsun?" "Neden sadece söylemiyorsun?"

Göz devirdi ve etrafını taradı. Kaçış yolu arıyordu. Kafamı sağa sola hareket ettirerek göz mesafesinde kalmaya çalıştım. "Hadi söyle Leo. Yoksa babamlara gidip onları dinlediğini söylerim."

Etrafa bakmayı kesip alaylı bir gülüşle bana döndü. "Git söyle Ria." Tatlı tatlı gülümsemeye çalıştı. "Sonrasında bu yakışıklı yüzümde oluşan morlukların vicdan azabını kaldırabilecek misin peki?"

Yanaklarımı şişirip geriye çekildim. "Uf tamam! Anlatmazsan anlatma." Yüzüne vurmazlardı tabi. Ama bedeni için aynı şeyi garanti edemiyordum.

Leo omzumu sıvazlarken güldü. "Darılma Ria. Cidden önemli bir şey değildi." Tabiki önemliydi! Kaşlarının arasında beliren büzülmeden yalan söylediğini anlıyordum bir kere. Ama bana söylemek istemiyorsa bir sebebi vardır herhalde. "Şimdilik üstelemiyorum. Ama sonrasında anlatman için uğraşacağım bilmiş ol."

"Önceden haber verdiğin için sağ ol."

"Rica ederim."

"Bu arada sen burada ne yapıyorsun? Andrew gelmeyeceğini söylemişti."

Sıkıntılı bir nefes verdim. "Gelmeyecektim ama Ophelia teyzem odama gelince gelmek zorunda kaldım." Aklıma gelen fikirle bir ümit Leo'ya döndüm. Sonuçta o da abim kadar pislikti. "Baksana, teyzemin odama gelip gitmesini engellemek için sence ne yapabilirim?"

"Odanda durma." Göz devirdim. "Ne kadar zekisin öyle.(!)"

"Ciddiyim Ria. Andrew ile bize gelsenize. Birkaç gün beraber takılırız." Fena fikir değildi. Belli belirsiz başımı salladım. "Olabilir. Ama bu sürekli bir çözüm değil."

Omuz silkti. "Sürekli bir çözüm için bir şey önersem bile yapamazsın." "Sebep?" Neden yapamayayım ki?

"Teyzenle tartış desem ya da seni sevmemesini sağla desem bunu başarabilir misin ki? Ya da cesaret edebilir misin?" Soğuk bir ürperti hissettim. Başımı yavaşça iki yana salladım. Edemezdim. Bir zamanlar, çok bunaldığımda bunu yapmıştım istemsizce. O günkü buz gibi gülümsemesi ve sözleri hala zihnimde yankılanıyordu. "O zaman..." derken Leonard kulağıma doğru eğildi. "Bu evden ayrılma vaktin gelene kadar biraz daha sabret. Söz veriyorum o zaman sonsuza dek kurtulacaksın." Kafamı çevirip dik dik ona baktım. "Büyük laflar etme. Bu evden ayrılabilmem için ya ölmem ya da evlenmem gerekli. Ki ikisi de aynı kapıya açılıyor." Derin bir nefes verip geriye çekildi. "Ne kadar karamsarsın. Hadi gel biraz eğlenelim." Elini uzattığında anlamsızca ona baktım. "Dans edelim." Alayla güldüm. "Burada mı? Leonard Tuberria acaba siz Hogwarts'ta kaldığımız sürede ailelerimizi unutmuş olabilir misiniz? Ya da Andrew'u?" Leo bu kez elimi tutup "Hadi Ria! Amma düşünüyorsun." dedi. Kaşlarım havalandı. Bu çocuk Gryffindor'a geçince bir cesaret yüklemesi falan mı yaşadı anlamadım ki. Elimi çekip arkama sakladım. Onu bilmem ama ben daha o cesaret seviyesine ulaşamamıştım. "Sağ ol Leo ama gerek yok. Zaten salondan ayrılmayı düşünüyordum. Hazır kimsenin dikkatini çekmemişken ufak ufak kaçayım." Leo bir an etrafa bakındı. "Teyzenin dikkati gayet dağınık duruyor." Bende baktığı yöne bakmaya çalıştım ama görüşümü engelleyen insanlar vardı. "Kaçacaksan iyi bir zaman." Sıkıntılı bir nefes verdi. "Sana katılmak isterdim ama-" "Ama ailenin bir sonraki başı olarak işlerin var." Kafasını memnuniyetsizce salladı. "Aynen öyle." Haline acıyan bir tavırla gülümseyip omzunu sıvazladım. "Sana kolay gelsin. Ben de kaçayım artık." Gitmek için yeltendiğimde "Ria." demesiyle tekrar Leo'ya baktım. "Evet?"

"Neredeyse aklımdan çıkıyordu. Dünya kupası için bilet alacağım, dolayısıyla size de alacağım. Andrew zaten gelir de sen bize katılacak mısın?"

Açıkçası aklımdan bile çıkmıştı. "Büyük ihtimalle. Babam maçları kaçırmaz biliyorsun." "Evet ama bazen sen evde kalıyorsun." Doğru. Bazen benim için maçı izlemeye gitmemek daha karlı oluyordu. Fakat bu kez dünya maçı fikri hoşuma gitmişti. Ufaktan bir heyecan hissettirdi ve bunun Hogwarts'taki maç izleme anlarımdan kaynaklandığını düşündüm. "Eğer bir sorun çıkmazsa gelmeyi çok isterim." "Tamamdır. Ben biletleri ona göre ayarlatacağım." Güzel. Belki maça teyzem katılmazdı. Quidditch pek sevdiği bir şey değildi. Hem belki Claude orada olurdu. Quidditch aşkı düşünülürse gelmesi çok yüksek ihtimaldi. Helia ve Gusion ile de karşılaşabilirdim. Lesley ise ailesinin muggle olduğu düşünülürse düşük bir ihtimaldi. Gerçi görsem bile... Of her neyse! En azından bu kasvetli evde kalmaktan iyi olurdu. "Güzel bir yer seç."

Bölüm : 23.11.2024 21:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...