@senuzya
|
"Bunlara çalışabilirsin."
Gülümseyerek Helia'nın uzattığı defterleri aldım. "Teşekkür ederim Helia. Bir an önce kendi notlarımı çıkartıp defterlerini geri vereceğim."
Gülümseyerek bana karşılık verdi. "Acele etmene gerek yok. Zorlandığın bir yer olursa söyle beraber çalışalım." Kafamı sallayarak onu onayladım. "Öyleyse ben kütüphaneye geçiyorum. Sende gelecek misin?" "Hayır teşekkürler. Quidditch antrenmanını izlemeye gideceğim. Claude takımda. İstersen sen de gel. Kütüphaneye sonra geçersin ne dersin?" Aslında çok eğlenceli bir teklifti. Quidditch çok sevdiğim bir oyundu ve Andrew ile Leonard eski okulumuzda takımdaydı. Yaşlarına göre aşırı iyi oynarlardı ve bana da öğretmişlerdi ama ben sahaya çıkmaktan biraz endişe duyduğum için hiç takıma girme cesaretini gösterememiştim. Fakat bizimkilerin neredeyse her antrenmanını izlerdim. Ama şu an... "Üzgünüm Helia fakat hemen çalışmaya başlamazsam derslerde başarısız olacağım kesin. Belki başka zaman gelirim." Üstelik kendim çalıştıktan sonra bizim iki kalın kafalıya ders çalıştırmam gerekeceği kesindi. Hafifçe omuz silkti. "Pekala sen bilirsin. Gelmek istersen nerede olduğumuzu biliyorsun." Gülümseyerek kafamı salladım. "Tamam. Sonra görüşürüz Helia." "Hoşça kal." Bana el sallayarak uzaklaştı. Kollarıma sardığım kitap yığınına baktım. Bir çok dersimiz ortak olabilirdi ama Durmstrang ve Hogwarts eğitim anlamında çoğunlukla farklıydılar. Misal bizdeki karanlık sanatlar dersi burada karanlık sanatlara karşı savunma dersi olarak veriliyordu. Bizim hocamız en iyi savunma saldırıdır kafasında bir insan olduğundan olsa gerek bu derste zorlanacağımız aşikardı. İstemsizce iç geçirdim. Eski okuluma duyduğum büyük bir sevgi falan yoktu ama orada çoktan iki yıl geçirmiştim ve alışmaya başlamıştım. Şimdi ise kucağımda kitaplarla kızlar yatakhanesine yürüyordum. Helia, Lesley, Agnes, Laura ve ben aynı odayı paylaşıyorduk. Aşırı derece iç açıcı olan yatakhanemize vardığımda elimdeki kitap yığınını yatağıma bıraktım. "En zor önceliklidir." diye mırıldanarak karanlık sanatlara karşı savunma dersi için olan kitabı ayırdım ve diğerlerini dolabıma kaldırdım. Kendi KSKS kitabımı ve bir defter alarak yatağa geçtim. Benim için en rahat çalışma alanı şu an burasıydı. Kitabı açınca ilk konu olarak böcürtler ile karşılaşmak beni biraz rahatsız etti. Eski okulumuzda mükemmel(!) profesörümüz bizi onların karşısına atıp zevkle korkularımızı seyretmişti. Karşımda beliren dokuz gözlü devasa sürüngen hala içimi ürpertiyordu. Ama en azından alışık olduğum bir konuydu! Hızla kendi kitabıma notları geçirmeye başladım ve arada kalemi asaymış gibi tutarak hareketleri doğru yapmak adına sözsüz bir şekilde çalıştım. Hava karanlığı kendini belli ettiğinde odanın kapısı açıldı. "Valeria mı? Hala çalışıyor musun?" Kafamı kitaptan kaldırdım. Boynumda hafif bir sızı vardı. Elimi götürerek ensemi ovaladım. Odaya giren Lesley'di. "Dalmışım sanırım." Ve kitaba bakmaktan omuzlarım ve boynum birazcık sızlıyordu. Dolabına yönelirken bana hitaben konuşuyordu. "İyi ki gelişmişim desene. Hadi akşam yemeğine geç kalmadan kalk." Üstündeki cüppenin iplerini çözüyordu. Kitabıma bakarak üstünü değiştirmesi için ona alan tanıdım. Bu sırada fark ettim ki cüppesi tamamen çamura bulanmış. "Düştün mü Lesley? Cüppen çamur olmuş." Sinirli bir nefes alıp verdi. "Gusion sağ olsun. Sorun çıkartmakta üstüne yoktur." İçimden gülmek geldi ama Lesley'in asabiyeti ile kendimi bastırarak defterime döndüm. Pekala konu şu ki işi biraz fazla ilerletip Kappa'lara kadar çalışmıştım. İyi mi olmuştu? Kesinlikle. Defterimi ve kitabımı kapatarak yataktan kalktım. Çalışmak için kullandığım tüm gereçleri dolabıma kaldırdım ve hızlıca üniformalarımı giydim. Lesley ben giyinirken çoktan diğer cübbesini üzerine geçirmiş beni beklemeye koyulmuştu. "Hazırsan gidelim mi?" Kravatımı bağlarken başımı salladım. "Evet hadi gidelim." Kapıdan çıktığımız sırada kravatımın ucunu kazağımın içine sıkıştırmaya çabalıyordum. "Bütün gün odaya kapanıp ders çalışmak... Ah bu tam Hermione Granger'lık bir iş." "O kim?" dedim hafifçe gülümserken. "Gryffindor binasından bir kız. O kadar çalışkan birini var olduğuna inanamayacağın kadar çok ders alan ve sürekli her yerde olan bir kız." Kıkırdadım. Hufflepuff ortak salonuna vardığımızda bizim gibi hızlı adımlarla yürüyen öğrencilerle karşılaştık. "Merhaba Les." "Merhaba Robin." Yanımızdan selam vererek geçtiler ve grupça ilerlemeye devam ettiler. "Onlar quidditch takımımızdan bazı öğrenciler." Kafamı salladım. Şey aslında, Hufflepuff erkekleri baya yakışıklıymış. İçlerinden birinin gülüşü öylesine güzeldi ki gözüm açık baka kaldım desem yeridir. Ortak solandan çıktık. "Claude da takımdaymış öyle değil mi?"
"Ah o aptalın doğru düzgün yapabildiği tek şey bu galiba." Lesley hayıflanıyor gibiydi ama bu hali çok komikti. Asabi tarafının bana bu kadar komik gelmesi biraz kendimi kötü hissettirdi. "Maçları izlemeyi çok istiyorum." Büyük bir içtenlikle söylemiştim ama buraya geldiğimden beri fark ettiğim bir şey varsa, o da okuldakilerin binalarına ne denli bağlı olduklarıydı. Yani Hufflepuff takımı kötü bir takımsa bütün yıllarım boyunca kötü bir takıma destek vermek zorunda kalacaktım. Bunu istemem doğrusu. "İnan çok keyif alırdın. Hufflepuff quidditch'de çok iyi. Hele takım kaptanımızı izlemek ayrı bir neşe kaynağı." diyerek güldü. Sanırım güzel güldüğünü düşündüğüm çocuktan bahsediyordu. Sonra iç geçirdi. "Ama maalesef önümüzde 2 maç kaldı." "Takım kaptanımız kim?" diye sordum diğerlerini geri plana atarak. "Cedric Diggory. Yemek salonuna geldik zaten. Sana içeride gösteririm." Büyük kapıdan içeriye girdik. Henüz öğretmenler gelmemişti ve yemek başlamamıştı. Geç kalmadığımızı görmek beni neşelendirdi. İçeriye girdiğimizde Helia bizi hemen fark etti. "Lesley! Valeria!" Bize hevesle el sallayarak yanına çağırıyordu. Sonsuz bir neşesi var gibi hissettiren bu kız insanı istemsizce gülümsetiyordu. Lesley ile aynı keyifli ifade ile yanına yürüyorduk ama yan tarafımızda kalan Gryffindor masasından bir ses beni durdurdu. "Ria." Leo'nun sesi ile masanın ilerisinde oturduğunu fark ettim. "Lesley ben hemen geliyorum." diyerek Leo'nun yanına ilerledim. Şimdi fark ettim de dünden beri ikisini de görmemiştim. Lesley hemen yandaki masada Helia'nın yanına giderek oturdu. "Leo." Leo ben ona yaklaştığımda ayağa kalktı ve ellerini bana uzattı. Ellerini tutarak gülümsedim. "Nasılsın? Seni dünden beri görmedim. Alışabildin mi binana? Oda arkadaşların iyiler mi?" Ve daha bir çok soruya tutacakken gülüşü araya girdi. "Yavaşla Ria. Gayet iyiyim. Oda arkadaşlarım da gayet iyi. Görüşemememiz kısmı da sanki biraz senden dolayı ne dersin?" Dik dik ona baktım. "Kimler için acaba? Sabahtan beri ders çalışıyorum. Boynum, omzum her yerim tutuldu."
"Masaj mı istiyorsun Ria?" Omzumda hissettiğim bir çift el ile başımı arkaya çevirdim. "Andrew." Leo'nun ellerini bırakarak abime döndüm. "Nasılsın Andrew? Kendini nasıl hissediyorsun? Slytherin için pek iyi şeyler duymadım seni rahatsız etmiyorlar değil mi? Oda arkadaşların nasıl? Eğer biri varsa-" Andrew da tıpkı Leo gibi gülmeye başlayınca kaşlarım istemsizce çatıldı. Lafımı bitirmemi beklesenize! Ayrıca meraklı olmam komik falan değil. "Bazen konuşurken öleceksin gibi hissediyorum Ria. Sakinleş. Odamda rahatım. Binam sakin ve kimsenin beni rahatsız edebileceğini sanmıyorum." "Doğru ama..." "Nasılsın Andrew?" Leo ile abimin bakışları ona döndü. "Ria'nın sorularından uzakta daha iyiydim sanki." "Andrew!" Kızgın gözlerle ona döndüm ama Leo gülmeye başlayınca bu kez Leo'ya çevirdim bakışlarımı. "Beni kızdırmayı kesseniz mi acaba? Her an ikinize de Duro büyüsü yapabilirim." "Teslim oldum gitti." "Kestim say." İkisinin aynı anda kurduğu cümlelerle ufak bir kahkaha attım. Yan tarafımızda oturan insanların bakışlarını hissettim. Hafif bir utanç dalgası yanaklarıma ulaşmaya başladığında Andrew elini omzuma koyarak beni yönlendirdi. "Hadi bakalım korkunç büyücü. Masana geç." Ardından Leo'ya döndü. "Yarın derslerden sonra?" "Tamamdır Andrew."
"Neye tamamdır? Hey. Cevap versenize." Beni umursamadılar ve Andrew masamıza geldiğimde beni bıraktı. "Kendini çok zorlama." Kendi masasına geçtiği sırada bir süre ona baktım ve masalarına giden öğretmenleri fark edince hemen Helia'nın yanına oturdum. Bu iki aptal yine ne yapacaklardı acaba? Şüpheli gözlerimle Andrew'u incelemeyi bırakmıyordum. "Vay be! Daha önce bu kadar iyi anlaşan bir Slytherin ve Gryffindor görmemiştim." Claude'nin dediği şeyle ona kısa bir bakış attım. "Yani onlar doğduklarından beri arkadaş. Binaları farklı diye aralarına soğukluk girecek değil ya?" Yani... Umarım. Çünkü iki masa arasındaki bakışmalar baya korkutucuydu. Andrew'un yanında birkaç çocuk vardı ve muhabbet ediyorlardı ki bu büyük bir rahatlamaydı benim için. Sevgili kardeşim insan ilişkilerinde çok da iyi değildi neticede. Ya da yine saçma sapan bir şey yapacaktı ve kendine av arıyordu. Of! "Tabi ama genelde pek iyi anlaşmazlar ya o yüzden alışık değiliz. Aslında biraz komik geliyor." Helia'nın gülümseyen yüzü beni de gülümsetti.
Yemek başladı bir süre sonra. İnsanlar arasındaki muhabbet arka fonda büyük bir gürültü oluşturuyordu. "Gerçekten onlar varken antrenman yapmak o kadar zor ki!" "Daha ne kadar burada kalacaklar acaba?" "Black bulunmadan gitmeyeceğe benziyorlar." "Azkabandan nasıl kaçmış anlamıyorum." Hm. Demek burasıda Sirius Black korkusundan bu kadar korunuyordu. Dumstrang'da aynı meseleden endişelenen öğrenciler vardı ama çoğunun ailesi ismi lazım değil için çalıştığından dolayı çok da endişeli bir kesim yoktu. Burada ise Harry Potter dedikleri çocuk vardı. Kendisiyle şahsen hiç tanışmamıştım ve aslında yüzünü bile bilmiyordum ama bu okulda okuduğunu ve hikayesini biliyordum elbette. Bu yüzden herkes böylesine diken üstündeydi. Sirius Black ailesini ölüme sürüklediği gibi Harry Potter'ıda avlamak istiyor olabilirdi. Bu düşünce içimi ürpertti. Bu okulun bu kadar tehlikeli olabileceğini pek düşünmemiştim aslında. "Sakinleşin gençler. Ruh emiciler okula girmemesi için etrafta ve girse bile Dumbledore buradayken sizce bir şey yapmaya cesaret edebilir mi?" "Zaten girmedi mi?" dedi biri alayla. "Ortak salonda uyuduğumuz günleri unuttun herhalde?" "Bütün okulu aradılar ama onu bulamadılar öyle değil mi? Çoktan bir şey yapamayacağını anlayıp kaçmış olmalı." Konuşmalar başımı döndürecek bir süratle devam ediyordu. "Madem bu kadar tehlikeli neden okula ara vermiyorlar? Ya da Harry'yi korunaklı bir yere götürmüyorlar?" Masum masum sorduğum soruya masadakiler gözlerini dikerek karşılık verdi. Bir süre bir sessizlik oldu. Ardından Gusion kafasını salladı. "Okula ara vermezler. Geçen sene öğrenciler taşlaştığında bile ara vermemişlerdi." "Öğrenciler mi taşlaştı?!" Fazlaca yüksek çıkan sesim salonun gürültüsünde pek seçilmiyor olmalıydı ama bana bakan gözler hissettim. Laura bana açıklamak yapmak adına bir özet geçti. "Geçen sene okulda sırlar odası diye bir odanın olduğunu öğrendik ve içindeki yaratık okuldaki safkan olmayanlara saldırarak onları taşa çevirmeye başladı ama Harry Potter onu öldürdü. Böylece yaratıktan kurtulmuş olduk ve taşa dönüşenler adam otuyla kurtarıldı. Düşün öyle bir durumda bile okul kapanmadı." Gusion lafına devam etti. "Aynen öyle. Yani okulu kapatmazlar ama Harry Potter'ı güvenli bir yere götürmek çok mantıklı olurdu."
"Unuttun sanırım Gus. Hogwarts'tan daha güvenli bir yer yoktur." diyen Helia'ya alayla güldü Lesley. "Aynen o yüzden her sene saldırıya uğruyoruz." Gözlerim konuşanlar arasında mekik dokumaktan yorulmuştu resmen. Tabağımdaki yemekten büyük bir lokma alarak ağzıma attım. Bu muhabbet beni sıkmaya başlamıştı. "Lesley." Seslenmem ile bakışlarını bana çevirdi. "Bana takım kaptanımızı göstersene." Lesley'in gözlerinde bir parıltı belirdi ve masadaki diğer kızlarında kıkırdadığını fark ettim. Sanırım baya popüler biriydi. Lesley masaya eğilerek benimde eğilmem için eliyle işaret verdi. "Bak. Masanın ilerisinde oturan üst sınıflar var ya. Kumral saçlı olan afet takım liderimiz." Ufak bir gülüş kaçtı dudaklarımdan. Çocuk cidden yakışıklıydı ve aşırı sevimli görünüyordu ama Lesley'in tabiri çok daha iyiydi. Kızlardan birkaçı iç geçiriyordu. Bunu fark edince gözlerim onlara kaydı. Hayran hayran Cedric'e bakıyorlardı. "Ama bence..." diyerek eğilmeyi kesti Lesley. "Oliver çok daha yakışıklı." "Saçmalama!" Laura ben o kişinin kim olduğunu soramadan araya girdi. "Okulumuzda ikisinden daha yakışıklı biri var hatırlatırım. Siyah saçlı, yeşil gözlü ve inanılmaz cesur bir büyücü." "Laura!" Kızlar gülüşmeye başladı. "Kimden bahsediyor?" dedim gülüşmelerine ara verdiklerinde. "Tabiki Harry Potter'dan. Laura kendisine fazlaca hayrandır."
Biz gülüşürken çocukların göz devirerek kendi aralarında konuştuklarını fark ettim. Muhabbetimiz onları sarmamıştı anlaşılan. Aslında Harry Potter nasıl görünüyor biraz merak ediyordum. Nasıl ölmediğini de. Ama çok da içimi kemiren bir merak türü olmadığından daha sonra nasılsa okulda görebileceğimi düşündüm. Andrew ile yine gözlerimiz kesişti. Bana sinir olmamı sağlayacak alaylı bir bakış atarak diğerleriyle konuşmaya devam etti. Dil çıkarmamak için kendimi zor tuttum. Bunca insanın içinde rezil olmaya niyetim yoktu. "Leonard'da gayet yakışıklı biri." Helia'ya gözlerim kocaman açılmış bir şekilde döndüm. Kim yakışıklı? Leonard mı? "Şaka yapıyor olmalısın." Sanki bir şeyden tiksinmiş gibi olan bakışıma Lesley ufak bir kahkaha attı. "Çocuk yakışıklı, Valeria. Daha önce hiç dikkat etmedin mi?" Kafamı iki yana salladığım sırada "Nasıl yani siz sevgili değil misiniz?" diye sordu Helia. Ha? "O da nereden çıktı? Tabi ki değiliz." Düşüncesi bile bi' garipti. "Üzgünüm Valeria. Ben sevgili olduğunuzu düşündüğümden seninle biraz uğraşmak istemiştim. Şakalaşmak gibi yani." Kendini açıklamaya çabalayan tavrını araya girerek böldüm. "Sorun değil şakalaşmak istemende sorun yok ama sevgili falan değiliz. Leo benim en iyi arkadaşım." Hafifçe Helia'nın omzunu omzuyla itti Lesley. "Pot falan kırmadın gerilme Helia." Helia gülümsemeye çalıştı ve ben ona içten bir şekilde gülümseyene kadar rahat davranamadı. Böylesine kırılgan bir yapıda nasıl sosyal ilişkilerini yürütebildiğini biraz merak ettim doğrusu.
|
0% |