@senuzya
|
Demek böyleymiş. Helia, Claude ve Gusion'u cüppelerinin şapkalarından yakalamış bir şekilde sürüklüyordu. "Hey sadece bir şakaydı!" "Bırak bizi Helia!" Lesley ve ben onların tartışmalarını izlerken büyük bir keyifle gülüyorduk. "Helia çok korkunç." dedim şakayla karışık bir şekilde. "Sinirli bir Helia ruh emicilerden bile kötüdür." Sonunda Gusion elinden kurtulmayı başardı ve koşmaya başladı. "Gel buraya sersem!" Bunu fırsat bilen Claude da kendini kurtararak koşmaya başladı. Helia biraz koştuktan sonra sinirle ayağını vurarak söylendi. "İkinizin de işi bitti! Duydunuz mu?! Elime geçtiğiniz an sizi!" Lesley yanına vardığımız Helia'nın omzuna elini koydu. "Sakinleş Helia. Nasılsa sınıfta onları göreceğiz. Ders çıkışı beraber saldırabiliriz." Ufak bir kahkaha attım. "Bu nasıl bir sakinleştirme şekli." Ardından Helia'nın diğer omzunu omzumla dürttüm. "Yaptıklarını şaka olarak değerlendiriyorlarsa biz de onlara şaka yapmalıyız öyle değil mi? Böylesi daha adil olacaktır." Lesley ve Helia bana gözleri kocaman olmuş bir şekilde baktı. "Vay, biraz etkileyiciydi." Lesley'in cümlesiyle anlık oluşan ciddiyetim tuz buz oldu ve gülmeye başladım. "Hadi derse geç kalmayalım. Daha dönemin ilk dersi."
İlerlemeye başladım ve kızlar da birkaç saniye sonra yanıma ulaştı. "Aklındaki ne peki Valeria?" Aslında net bir fikrim yoktu ama o iki arkadaşımız, Helia'nın pelerinin cebine bir dolu solucan koymuşlardı. Helia anladığım kadarıyla solucanlardan hoşlanmıyordu. Aynı düzeyde rahatsız edici bir şaka olmalıydı. Onları çok iyi tanımadığım için neden rahatsız olurlar pek kestiremedim. Bunun üzerine sonra düşünmeye karar verdim. "Helia'nın sinirini geçirecek bir şey." diyerek kızları geçiştirdim. İyi bir fikir bulmam artık şarttı yani. Kehanet dersine doğru ilerlerken yanımızdan geçen bir grup Gryffindor dikkatimi çekti. Leo onlarla beraber şakalaşarak ilerliyordu. Arkadaşlarıyla olduğu için onu rahatsız etmek istemedim. O da beni fark etmemişti anlaşılan. Sınıfa geldiğimizde kısa bir an etrafı taradık. "Hadi şöyle geçelim." Lesley'in gösterdiği yere ilerledik. Agnes bize döndü. "Geç kalacaksınız zannetmiştim." "Claude ve Gusion sağ olsun." dedi bıkmış bir sesle Helia. Çantalarımızı bırakarak masalara oturduk. Agnes gülmeye başladı. "Demek o yüzden oradalar." diyerek bir köşeyi gözleriyle işaret etti. Claude ve Gusion, Ravenclaw ve Gryffindor öğrencilerinin arasında kamuflaj olmaya çalışıyorlardı. Oradaki öğrencilerle arada muhabbet ediyorlardı ama bizim onlara baktığımızı anladıklarında sanki onlar bizi görmezse bizde onları görmezmişiz gibi davranmaya başladılar. Hafifçe güldüm. Önüme döneceğim sırada gözüm Andrew'e takıldı. Yanında birkaç Slytherin öğrencisi vardı ve yüzünde o tanıdık ifade belirdi. Birileriyle alay ediyor olmalıydı. Sevgili kardeşimin bu alaycı gülüşünü neyse ki sadece ben anlıyordum.
Bir süre sonra Profesörümüz geldi. El falı hakkında bir dersti ve yorumlamalar hakkında bir şeyler anlattı. Bütün gün ksks çalıştığım için bu derse pek katılamadım. Sınıfta bir kişiye gördüğü en kısa hayat çizgisine sahip olduğunu söylediğinde şaşırmadan edemedim. Bu çok acımasız bir yorumlama değil miydi? Benim el falıma baktığı sırada kalp çizgimin akıl çizgimle çatıştığını ve zor kararlarım olacağını söyledi. Gülmemek için zor durmuştum aslında çünkü aşk hayatım konusunda pek de karar verme yetkisine sahip bir aile ortamım yoktu. Büyük olasılıkla tıpkı anne babamız ve diğer bütün akrabalarımız gibi Andrew ve bende ailemizin uygun gördüğü kişilerle evlendirilecektik. Andrew'e akıl çizgisinin çok derin olduğunu söylemişti. Eh, canım kardeşim o aklı hep oyunlar için kullanırdı. Leonard'a ise kederli birkaç cümle kurmuştu ama sınıfta bir çocuğun yaptığı espri yüzünden tam duyamamıştım. Ders sonunda eşyalarımı toparlarken bizimkilere göz attım ama göremedim. Sınıftan biraz hızlı çıkmışlardı. Leo'ya ne söylediğini sormak istiyordum ama neyse artık. Claude ve Gusion, Helia'nın biraz yumuşayan ifadesi ile yanımıza gelmeye cesaret edebilmişlerdi ama işin aslı benim onlara yapmayı planladığım şakanın Helia'yı tatmin etmesiydi. Ksks dersi için sınıfa ilerlediğimiz sırada aynı espritüel ve neşeli ortam devam etti. Ve sınıf çıkışı, Agnes'in yanında oturan Julia ve Tom ile tanıştım. Biz sınıfa ilerlerken onlar ve Claude'nin Ravenclaw'dan arkadaşları olan Henks ve Dean bize eşlik etti. Kalabalık bir gruptuk. Bu neşemi arttıran bir etkendi çünkü Durmstrang'ın sert mizaçlı oğlanları ve biraz asabi kızları yanında Hufflepuff büyük bir pasta kreması gibiydi. Yumuşacık ve tatlı. Düşüncem içimde bir pasta yeme isteği uyandırdı. Eh! Her neyse. Ksks dersi için sınıfa girdik. Herkes çok neşeliydi ve bu dersi çok sevdiklerini anlamamı sağladı. Genel olarak keyifli bir dersti. Zaten kendimi kaptırıp gereğinden fazla çalıştığım için anlattığı konuya hakimdim. Tek sorun, ne zaman sorduğu sorulara cevap vermek için el kaldırsam bir kız benden önce davranarak atılıyor ve ben cevap veremiyordum. Ders çıkışı Helia'dan Kehanet kitabını istedim. Zaten iksir notları ve kitabı bendeydi ama Kehanet kitabını ders için geri vermiştim. Beni kırmayarak kitabı verdi. "Şey bana kütüphaneyi tarif etmeniz gerekecek." Agnes sırtımdaki ağır çantaya acıyan bir bakış attı. Ders çalışacağım için ne varsa doldurmuştum içine evet. Birden ağırlık biraz hafifledi. "Ben götüreyim gel." Sırtımdaki çantayı kaldıran Gusion'a baktım. Çanta hala sırtımda olduğu için dönememiştim. "Kütüphanede işin mi var?"
Başını salladı. "Snap'in verdiği ödevi yapmayı unutmuştum. Yarına kadar halletmem gerekli." "Ödev mi?" dedim refleksle. "Ne ödevi? Zor mu? Biz yeni geldiğimiz için ödevden muaf mıyız acaba?" Sorularımı sıralarken Gusion sırtımdaki çantayı çıkartmamı belirtircesine biraz daha yukarı kaldırdı. Kollarımı çantanın kol kısmından çıkartıp ona döndüm. "Teşekkürler." "Aslında muaf olmayabilirsiniz." diyen Lesley ile bir an şaşırdım. Ama daha yeni geldik. "Profesör Snape biraz asabi bir insandır. Yeni gelmenizi umursamayabilir." Sıkıntılı bir nefes verdim. "Beraber yaparız." Gusion'a kafamı salladım. "İstersen benimkinden bakabilirsin." Helia çok sevimlisin. "Ne?! Ben ödevini istediğimde kafama kitapla vurmuştun." diyerek yakınan Claude'ye sinirli bir bakış attı. "Çünkü senin yapmak için şansın vardı ve ödevimi paylaşmam diğer çabalayanlar için haksızlık olurdu ama Valeria'nın öyle bir vakti yok."
Söylenen Claude'u görmezden geldim. "Teşekkür ederim Helia ama hala bir günüm var. Kendim çabalamaya çalışacağım. Eğer yapamazsam senden isterim olur mu?" "Olur tabi ki."
Vedalaşmamızın ardından Gusion'dan çantamı almak için elimi uzattım oysa vermek yerine kendi omzuna taktı. "Şey, Gusion." Kızlarla aynı odada olmak hızlı kaynaşmama sebep olmuştu ama diğerlerine karşı biraz utangaç kalmam geçmemişti anlaşılan. "Çantam ağır olmalı. Bana geri verebilir misin?"
Yandan bir bakış atarak yürümeye devam etti. "İşte bu yüzden vermemeliyim ya. Bütün gün bu çantayı nasıl taşıdın sen?"
Omuz silktim. "Çok da ağır değil. Yani taşınamayacak bir ağırlık değil. Demek istediğim..." deme Valeria deme bir şey. Cümle kurmak ve boş boş yürümemek adına devam ettim. "Bugün sınıfta bir kız gördüm ve çantası benimkinin iki katı kadardı." Başını salladı. "Hermione Granger olmalı. Bu sene birçok ders alıyor." Bu ismi duyduğumu hatırladım. "Helia çok çalışkan olduğunu söylemişti." dedim kızdan bahsettiği zamanı anımsayarak. "Öyle." Tek cevaplık yanıtının ardından yola devam ettik. Kütüphaneye girdiğimizde "Beni takip et." diyerek bir yere ilerlemeye başladı. Masaların aralarından geçtik ve köşede sessiz bir yer bulduk. "Burada genelde fazla kişi olmaz." "Neden?" dedim refleksle. Çünkü kütüphanede insanlar daha ortada kalan kısımlarda yoğunluk oluşturmuşlardı. "Genelde gereken kitaplar orada ve çoğu kitaplara hızlı ulaşmak için orada oturur. Fakat biz kendi kitaplarımızdan çalışacağımız için sorun olmasa gerek değil mi?" Kafamı sallayarak onayladım onu. Çantamı çıkartarak masada benim olduğum tarafa bıraktı. "Teşekkürler." Kendi çantasını da bırakarak oturdu ve bende karşısına oturdum. Kitaplarımı çıkarttım. Önce Kehanet ile başlamam gerekliydi. Birkaç saat kehanet dersiyle ilgili notlar çıkarttım. Bugün anlattığı konuya gelene kadarki kısımlara ulaşınca rahat bir nefes aldım. Helia'nın kitabından kendi kitabıma geçirecek bir yer kalmamıştı ama kendi notlarımı toparlamam gerekiyordu. Gusion'un hala aynı ödevle cebelleştiğini görünce bu işi sonraya bırakmaya karar verdim. Çantama işim biten kitapları yerleştirdim. İksir kitabını çıkartırken Gusion'a üzgün bir ifadeyle bakmadan edemedim. "Çok mu zor bir ödev?"
Hafifçe iç geçirdi. "Profesör Snape asla kolay ödev vermez." Kitabını bana doğru döndürdü. Bir paragrafı işaret ederek "Bu sana ne ifade ediyor?" diye sordu. Okuduğum satırlar karşısında omuz silktim. "Hiçbir şey." Hayıflanarak kitabı kendisine çevirdi. "Sanırım kitap aramaya çıkmam gerek." diyerek yerinden kalktı. Ama ben daha çalışmaya başlamamıştım ki, tabiki anlamam ne dendiğini. Kafamı sallamakla yetindim ve hızlıca kitaba göz attım. Bazı iksirleri eski okulumda görmüştüm ama eğitim görmediğim 2-3 aylık bir süre dilimi vardı ve o arada Hogwarts bizi baya sollamışa benziyordu. İksirler için Helia'nın aldığı notları yarılamayı başardığımda hava çoktan kararmıştı. Gusion ödevini bitirmişti ve bundan dolayı aşırı bir sinir yaşıyordu. Böyle zor ödevler verdiği için profesöre söyleniyordu. "Ha bu arada..." Kalkıp gitmeden önce çantasından birkaç parşömen çıkarttı. "Eğer bitiremezsen bunları kullan. Kendi yazınla baştan yazman yeterli. Tüm cümleleri benimkinden farklı yazdım." Gözlerim açık masaya bıraktığı parşömenlere baka kaldım. "Gusion teşekkür ederim. Bununla uğraştığını fark etmemiştim." Bunu kullanmam doğru olur mu ki? Çantasını omzuna attı. "Sorun değil. Zaten ödev için çalışmam gerekecekti. Kendiminkini yaptıktan sonra seninkini hazırlamak kolay oldu." dedi. "Öyleyse ben gidiyorum. Yolu hatırlıyorsun değil mi?" Evet anlamında kafamı salladım. "Güzel. Büyük salonda görüşürüz öyleyse." "Görüşürüz."
Gusion haklıydı. Snape denen profesör o kadar çok not aldırmıştı ki yetişmiyordu ve yemek saatini kaçırmak üzereydim. Eşyalarımı hızlıca çantama doldurdum. Parşömenleri unutmamaya dikkat ettim. Gece bu kağıtları Leo, Andrew ve benim yazımla baştan yazmam gerekecekti. Kütüphaneden çıktım ve koşarak Hufflepuff ortak salonuna gitmeye çabaladım. Etrafta pek insan yoktu. Ortak salona girdim ve hemen odama ilerledim. Üstümü değiştirecek vaktim yoktu. Çantamı bırakıp hemen çıktım. O an fark ettim ki öğlen de bir şey yememiştim. Hızlı adımlarla ilerlemek nefesimi zorlamıştı açıkçası. Büyük salonun kapısına vardığımda yemek çoktan başlamıştı seslerden anladığım kadarıyla. Senin... Hafif bir utanç ile kapıyı araladım. Birkaç kişinin bana baktığını hissettim ve aceleyle Hufflepuf masasına koştum. Neyseki geçen oturduğumuz yerdeydi arkadaşlarım. Hemen araladıkları yere geçtim. "Sen hala ders mi çalışıyordun? Bu kadarı fazla Valeria." Helia haklı bir yorum yapmıştı. Utangaç bir gülümseme gösterdim. "İnsanların bakışları geçti mi? Çok acıktım ve yemeğe atlayacağım." Lesley bana bir tavuk budu uzattı. "Atıl gitsin dostum." Uzattığı eti alarak hevesle yemeğe başladım. O kadar acıkmışım ki! Eti bitirdiğim gibi bir diğerine geçtim çünkü yemeğin bitmesine çok az zaman kalmıştı. Bu hevesli yeme şeklime sadece Hufflepuff değil karşımda kalan birkaç Gyrffindor öğrencisi de hayretle bakıyordu. Onlardan biride gülmemek için eliyle ağzını kapatan Leo'ydu. Kaşlarımı çattım. Dil çıkartmayacağım, hayır hayır hayır. "Öyle bakmayın. Sabahtan beri bir şey yemedim." Laura bana içecek uzatınca alıp hemen dikledim. "Nasıl yemeden bu kadar durabildin?" "Daha önemlisi nasıl böyle yiyebiliyorsun?" Karnımdaki yemeğin mutluluğuyla huzurla gülümsedim. "Hayat budur." Masada bir gülüşme duyuldu. Leonard'a baktım. Ara ara bana bakıp gülüyordu. Onu göz ardı ettim. Bir uyku bastırmıştı. O kadar hızlı yemek yiyince böyle oluyordu işte. Bir süre daha oturduk ve yemek bitince yorgunlukla yerimden kalktım. Çok uykum vardı ve yetiştirmem gereken ödevler vardı. Arka masamda kalan Slytherin tarafına döndüm. Andrew biraz ilerideydi. Masadan kalkmıştı. "Andrew!" Sesimi duyunca bana döndü. "Efendim Ria?" "Yarın sabah dersten önce kütüphanenin oraya gel." dedim ve arkamı dönerek gittim. Leo'yu da yakalamam gerekliydi. Biraz hızlıca ilerledim ve kapıda kolunu yakalamayı başardım. "Ria? Sorun ne?" Şaşkın haline göz devirdim. Biraz soluklanıp dikleştim. "Yarın sabah dersten önce kütüphanenin oraya gel." dedim. "Tamam ama neden?" Elimi havada geçiştirmek için salladım. "Uzatma çok yorgunum. Yarın gel." dedim ve bir an önce ödevi halledip uyumak adına odama ilerledim.
|
0% |