Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@senuzya

Sabah koalaya dönmüşüm gibi görünmeme sebep olan koyu halkalarım ile kütüphanenin girişindeki bir masaysa oturmuş Leo ve Andrew'i bekliyordum. Ödevi bitirdiğimde uyumak için bir iki saatim falan kalmıştı ve Helia ile Lesley ne kadar çabalamış olursa olsun kahvaltıyı kaçırmıştım. Aç karnım ile kendime acımadan edemedim. Başımı masaya gömerek biraz gözlerimi yumdum. Dinlenmek istiyorum! Bir süre o şekilde uzanmıştım. Etrafımda bir hareketlilik hissedince gözlerimi araladım. Masanın üzerinde iki tane tost duruyordu. Başımı kollarımın üzerinden kaldırdım. "Günaydın matmazel." Yüzümü buruşturdum. "Günaydın kardeşim. Daha geç gelseydiniz? Derse 1 dakika kala falan mesela?" Leo ve Andrew masaya oturdular. "Kahvaltıya gelmediğini fark ettik. Yemek alıyorduk." Leo masadaki tostları işaret etti. "İkisini de bitir." diyen Andrew elindeki bir içeceği bana uzattı. Kızmak isteyen tarafım hemen ortamı terk ederken tostlardan birini elime aldım. "Teşekkürler." "E neden çağırdın bizi? Dün çok gizemli görünüyordun." diyen Andrew ile ödevleri hatırladım. "Üstelik kahvaltıya neden gelmedin? Göz altların morarmış. Hiç uyumadın mı sen?" "Evet Leo uyumadım." Tostu masaya geri bıraktım ve çantamı karıştırmaya başladım. "Yine ders mi çalışıyordun? Kendini fazla zorluyorsun Ria." Omuz silktim. Çantamdan çıkarttığım parşömenleri kontrol ettikten sonra ikisine de kendi ödevlerini uzattım. "Bu ne?" Elimdeki kağıtları aldıklarında tekrar tostumu alıp iştahla yemeğe başladım. İçini açıp göz atarlarken açıkladım. "Bugünkü dersin ödevleri. Hufflepuff'takiler dediklerine göre profesörü çok sert biriymiş. Yeni gelmiş olmamızı bahane olarak kabul etmeyip daha çok ödev verebilirmiş ya da binamızdan puan kırabilirmiş işte."

 

"Gryffindor'dakilerde öyle demişti ama pek umursamamıştım."

 

"Ria cidden... Sen sabaha kadar bunlarla uğraştığın için mi uyumadın?" Andrew biraz kızmış gibiydi. Omuz silktim ve tostumu kemirmeye devam ettim. "Bir daha böyle bir şey yapma. Bize ödev olduğunu söylemen yeterliydi." Göz devirdim. "Quidditch maçı olduğu zaman ödevlerini bana yaptıran sen değildin sanki Andrew." "O başka bu başka." "Hayır canım hiç de değil. Ben zaten ders çalışıyordum işte çalışırken yapmış oldum." İkisinin de yazısını bildiğim için sorunsuzca geçirebilmiştim.

 

"Andrew haklı. Bu uykusuz kalman için geçerli bir sebep değil." dedi Leo esnediğimi görünce. İlk tostumun son dilimini de ağzıma attıktan sonra masada duran içeceği yudumladım. "Uzatmayarak teşekkür etmeye ne dersiniz?"

 

Sabır dileyen iki nefes sesi duydum. "Teşekkürler teşekkürler." diye geçiştirdi Andrew.

 

"Teşekkürler Ria." "Rica ederim." diyerek gülümsedim ve ikinci tostumu aldım. "Ayrıca yemek getirmeyi düşünmeniz şahane bir gelişme." diyerek alay ettim. "Leo demese getirmezdik."

 

"Aynen tabi. ' Canım kız kardeşim kahvaltıya gelmedi. Ya açlıktan ölürse?' diye düşünen bendim evet." Andrew Leo'nun omzuna vururken ufak bir kahkaha attım. Abimle uğraşmasına katıldım. "Canım abim sen beni mi düşündün?" Gözlerim yaşarmış gibi yaptım. "Beni bu kadar sevdiğini bilmezdim..." Dik dik bana bakıp onaylamazca başını iki yana salladı. "Kardeşim değilsin değil mi?" "Sinir etme beni."

 

Bir süre daha laf dalaşımız devam etti. Leo arada bana destek için Andrew'a sataşıyordu. Sonrasında ders vaktinin yaklaştığını fark ettik. "Hadi geç kalmayalım." Yerimden kalkmamla Leo çantama bakarak kaşlarını çattı. "O ne öyle?" "İçinde ceset mi saklıyorsun Ria?" Andrew'e göz devirdim ve Leo'ya da "Çanta." demekle yetindim. İkisi de benim akıllanmaz bir insan olduğumu düşünerek göz devirdi. "Ders çalışmak için kütüphaneye geleceğim dersten sonra. O yüzden bu kadar dolu görünüyor tamam mı?" Çok çalışkan bir insan değilim ve düzenli ders çalışma alışkanlığım yoktur. Genelde son birkaç güne bırakıp deli gibi çalışan kişiyimdir ama bu sefer o kadar gerideyiz ki yetişmem için deli gibi çalışmam gerekli ve yetiştirmem gereken iki ahmak da var. "Ver çantanı Ria." Leo çantaya uzanınca göz devirdim. Sıkıntıyla iç geçirdim. "Düşmeyeceğim, söz." "Evet geçen senede öyle demiştin." "Bilerek düşmemiştim ki!" diye çıkıştım. Durmstrang'da Leo'dan hoşlanan bir kız merdivenler düşmeme sebep olmuştu ama Leo kendini suçlamasın diye söylememiştim. Çantamın ağırlığından dolayı düştüğümü zannediyorlardı. "Uzatma işte." diyen ses Andrew'ındı ve elimde duran çantayı alıp omzuna takmıştı. "Kitap kurdu geç kalmadan gidelim." diyerek ilerledi. Leo'da onunla giderken arkalarından dik dik baktım. Bu ikisine bazen sinir oluyorum. "Hadi Ria hadi." Leo kapıdan seslenince hareket ettim ve yanlarına ulaştım. "Sinir bozucu olduğunuzu biliyorsunuz değil mi?"

 

"Evet bazen." Göz devirdim. Andrew önden önden gitmeyi keserek biraz yavaşladı ve bu sayede ona yetiştik. "Kendimi kafes hayvanı gibi hissediyorum." İtirafı kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Neden ki?" Kafasıyla bir grubu işaret etti ve dik dik bize baktıklarını fark ettim. Aslında yanımızdan geçenler ara ara dönüp bakıyordu. "Binalardan dolayı. Slytherin ve Gryffindoru yan yana görmek gariplerine gidiyor olmalı." Leo'nun açıklaması mantıklı geldi. "Eh, okula bile beraber geldiniz sizi yan yana görmemek tuhaf olurdu."

 

"Senin için öyle Ria. Ama Gryffindor ortak salonunda Slytherin hakkında dönen muhabbetler çok iç açıcı değil."

 

"Aynı şekilde. Fakat Slytherin biraz daha kaba olabilir. Bugün iksir dersi olduğu için mutluluktan havalara uçuyorlardı." "Neden ki?" dedim refleksle. "Anladığım kadarıyla dersin profesörü Slytherin binasının sorumlu öğretmeni ve sürekli Gryffindor'dan puan kırıyormuş." "İki bina arası savaş var yani." dedim gülmemi tutamayarak. "Düşman klanların aşıkları mı oldunuz siz?" Andrew kafama bir fiske attı. "Saçma sapan konuşma." Omzuna vurdum. "Yapma şunu." Leo ikimizin ortasına geçerek kavgamıza son verdi. "Uzatmayın. Hatırlatırım Slytherin ve Gryffindor düşman, Hufflepuff ve Slytherin değil." "Pek sanmam. Hufflepuff'da Slytherin'i pek sevmiyor." derken kaşlarımı çatmış Andrew'e bakıyordum. "Oysa biz size bayılıyoruz." dedi alayla. Ve fark ettiğim bir şey gülmeme sebep oldu. Baya bina kavgasız yapar gibiydik ama konun bununla bir alakası yoktu. Kahkahamı ilk anlamsız bulan abim sonradan anlamış olacak ki gülmeye başladı. "Siz iyi misiniz?" Leo'nun sorusuna başımı iki yana sallayarak cevap verdim. Biz gülmeye devam edince sinirleri bozulmuş olmalı ki o da gülmeye başladı. Gözümden gelen bir damla yaşı silerek kendimi sakinleştirdim. "Bu gerçekten çok saçmaydı." dedim gülme halimizi kast ederek. "Cidden... Boş muhabbete çok meraklısınız." Leo'ya kaşlarımı çattım. "Boş mohobboto çok moroklosonoz." Taklidime göz devirmekle yetindi.

 

Sınıfa yaklaştığımızı fark edince Andrew'e elimi uzattım. "Çantayı versene, sınıfa geldik." Kolundaki çantamı bana uzattı. Alarak sırtıma taktım. "Bir daha bu kadar doldurma." Evet evet aynen.

 

Sınıftan içeriye girdik. Yer bulmak için etrafı taradım. O sırada Andrew'e birileri seslendi. "Onlar kim?" "Oda arkadaşlarım." dedi yüzünde garip bir gülümsemeyle. "Ben gidiyorum." diyerek oraya ilerledi. "Hızlı kaynaşmış." diyen Leo'ya döndüm. Kapıyı kapatmamak için kenara kaydık. Daha dersin başlamasına vardı anlaşılan çünkü sınıfta sadece birkaç kişi vardı. "Hiç ondan beklenen bir performans değil." diyerek güldüm. "Kesinlikle. Umarım yine bir numaralar çevirmez." Gözlerimi dikip Leo'ya baktım. "Doğru ya!" Sesimin biraz yükseldiğini fark edince durakladım. "Siz geçen gün yemek salonunda ne hakkında konuşuyordunuz? Dersten sonra ne yapmak hakkında yani?" Bir an düşündü. "Bir şey yapmadık ya. Etrafı tanımak için ders sonrası okulda gezindik." "Ne o? Kendinize yeni kaçma yolları mı arıyordunuz yoksa?" "Eh." "Leo!" Sinirle omzuna vurdum. Hafifçe gülmeye başladı mazoşist. "Beni delirtmeyin. Daha okula yeni geldik başınızı derde sokarsanız sizi döverim."

 

"Sakin ol Ria. Başımızı derde falan sokmuyoruz." Gözlerimi kısıp yüzüne baktım. "Kesin öyledir." "Leonard." Ses ile ikimizde o tarafa baktık. "Sabahtan beri seni görememiştik. Neredeydin?" Çocuğun Leo'ya olan soruları bittikten sonra gözü bana kaydı. "Merhaba." "Merhaba." diyerek karşılık verdim. "Kütüphanedeydim Dean. Biraz işlerim vardı." Evet, beni sinir etmek gibi. "Bir ineğimiz daha oldu desene. Hadi gel. Birazdan yer kalmaz." diyerek Leo'yu çekiştirince biraz sinirlendim açıkçası. Leo çocuğun peşinde masaya sürüklenirken bana el sallamayı ihmal etmedi. Yani aynı sınıftaydık neticede ama genelde herkes binasındaki öğrencilerle oturuyordu. Boş bulduğum bir yere geçtim. Çantamı yere bıraktım ve sınıfı taradım. Andrew arkadaşlarıyla bir köşede konuşuyordu. Leo daha arkalarda kalmıştı. Ben en önlerdeydim. Bir süre sonra sınıf tamamen doldu. "Valeria! Erken gelmişsin. Ben hala uyuyorsun sanmıştım." diyen Helia yanıma geçti. Gülümsedim. "Yok uyandım. Gerçi ruhum hala uyuyor ama olsun." "Ruhlarımız ve bedenlerimiz ile uyuyup bu derse girmemiş olsak iyi olurdu tabi ama ne yapalım artık." Lesley söylenerek diğer yanıma oturunca kendimi biraz iyi hissettim. "Çok mu-" Sorumu soramadan sınıfın kapısı gürültüyle açıldı. Herkes yerine oturmuş sessizce bekliyordu. Siyah peleriniyle siyah, düz saçlı bir adam içeriye girdi. "Herkes sayfa 342'yi açsın."

 

Aceleyle çantamdan kitabımı çıkartıp açmaya çabaladım. Ders sert geçeceğe benziyordu ve öyle de oldu. Benim açımdan değil ama Gryffindor öğrencileri açısından gerçekten çok zor bir ders olmuştu ve bu ortamı aşırı derecede geren boğucu bir durumdu. Onlara bir şeyler söylediğinde sinirlenmemi durduramıyordum. Ama karşı cevap verecek cesaretim de yoktu açıkçası. Ödevleri topladı ve bizim ödevlerimize de bir göz atıp kafasını salladı. Sanırım yapmamızı beklememişti. Ders bitimi resmen bayılacak haldeydim. Kollarımı masaya uzatarak yatmak istiyordum ama çantamı toplamaya başlamıştım. Uykuuuu! Yarınki ders için hazırlanmam gerekiyordu. Çantamı koluma taktım. "Uyumaya mı?" Başımı iki yana salladım. "Kütüphaneye." "Sen şaka yapıyor olmalısın? Biraz dinlen Valeria." Helia'ya gülümsedim. "Umuyorum ki gece güzel bir uyku çekeceğim. Şimdi gitmem gerek. Görüşürüz." Kızlara el salladım ve sınıftan çıktım. O sırada yanımdan arkadaş grubuyla gülüşerek geçen Leo'yu fark ettim. Bu kadar iyi ayak uydurmaları hoşuma gitmişti. Yazık, benim derslerim bittikten sonra çıkardığım her nottan çalışmaya başlamaları gerektiği hakkında bir fikirleri yoktu. Kütüphaneye gittim ve bir masaya oturdum. Çantamdan kitaplarımı çıkarttım. Yarınki sihir tarihi için kitaplara göz attım. Hadi ama neden bu kadar kapsamlısın? Uzun bir maratonun beni beklediğini fark edince iç geçirdim. Şey, birkaç saat çalıştıktan sonrasını hatırlamıyordum. Birinin beni dürtmesi ile gözlerimi araladım. "Afedersin. O kitap uyumak için değil sanırım? Alabilir miyim?" Ses bir kinaye içeriyordu ve biraz agresif gibiydi. Kendime gelmek adına gözlerimi kırpıştırdım ve sesin sahibine baktım. Kabarık kahverengi saçlı bir kız elinde başka kitaplar tutarak bana bakıyordu. Sonra masaya baktım ve yüzümdeki sızıdan uyuyakaldığımı anladım. "Üzgünüm. İçim geçmiş olmalı." Kitabı kapatarak kıza uzattım. "Alabilirsin." Kız kitabı alırken bir saniye beni süzdü. "Sen yeni gelen kızsın değil mi? Durmstrang'tan?" Evet anlamında başımı sallarken birden esneyesim geldi ve elimle ağzımı kapattım. Önümde açık duran defterler ve kitaplara bir göz attı. "Konulara yetişmeye mi çalışıyorsun?"

 

Tekrar kafamı sallarken gözlerimi ovuşturdum. Uykumun açılması lazımdı çünkü daha bitki bilimi vardı. "Onca ders zor olmalı." dedi iç çekerek. "Öyle. Ama çabalamazsam asla yetişemem." Kafasını salladı ve başka bir yöne baktıktan sonra bana geri döndü. "Hangi derslere çalıştın?" "Karanlık sanatlara karşı savunma, iksir, sihir tarihi. Sabaha kadar bitki bilimini yetiştirmeye çalışacağım ama daha sihir tarihinde bile çok eksiğim var." Elindeki kitapları masaya koydu ve yanıma geçti. "Bak." Defterlerimden birini önüne çekerek dersleri yazmaya başladı. "Bu işaretlediğim dersler genellikle kitabındaki şeylerin üzerinde durmaz, not bulman gerekir. Diğer yazdıklarım için ise son kısım tekrarlarını şimdi yaparsan ilk konuları sonra çalışsan bile açığı kapatırsın." Birden yardım etmesi garip geldi ve şaşkın şaşkın kıza baka kaldım. "Bu arada Bitki Bilimi Hufflepuff sınıf öğretmeninin yani yeni geldiğiniz için zaten sizi zorlamaz. Bu gece dinlenerek ona daha sonra çalışabilirsin bence." "Teşekkür ederim." dedim kızın yüzüne saf bir minnettarlıkla bakarak. "Sihir tarihinde kaç sayfan kaldı?" "100'den az ama bazı konuları anlayamadım." "Nereleri mesela?" Kıza doğru kitabımı uzattım ve kısmı gösterdim. "Şu kısımda tarihler arası fazla açık geldi. Sanki bir kısım atlanmış gibi bilmiyorum." Kız bir heyecanla gülümsedi. "Evet. Orada bir açıklık var. Bende fark edip profesörle konuşmuştum. O kısımda anlatılan büyücü hayatının yer almasına izin vermemiş." Kızın neşesi garip gelse de garip bir şekilde bana da enerji verdi. "Bu arada tanışmadık. Ben Hermione Granger." diyerek elini uzattı. Gülümseyerek elini sıktım. "Bende Valeria Katressnan. Tanıştığımıza sevindim Hermione."

Loading...
0%