@senuzya
|
Elimdeki demir çubuğu tekrar ateşin üstüne bırakıyorum. Elimde tuttuğum bukleyi yavaşça açarken şekli bozulmasın diye diğer elimle destekliyorum. "Muazzam." diyor Berfu Hatun. Yüzümde hafif bir gülüş beliriyor. Saçı bırakarak ellerimi önümde birleştiriyorum. "Bu işte pek meziyetlisin." "Sağ olasın Berfu Hatun." Önümde oturan cariye saçlarını elinde tuttuğu ayna ile incelemeye devam ederken yüzünü bir gülümseme kaplıyor. Isıdan dolayı telleri havaya kalkmış saçları görünce aklıma bir fikir geliyor. Isı koruyucu bir yağ eklesem şekillendirme işleminden önce saçlar daha canlı durabilir sanki. Berfu Hatun ellerini çırpıyor. "Hatunlar! Gelin toparlayın şurayı." Birkaç cariye içeriye girerek toparlamaya başlarken Berfu Hatun bana dönüyor. "Sende taşlığa dön. Yarın sabahtan buraya gel. Sana bir vazife vereceğim." Biraz şaşırmış olsam da kafamı sallıyorum. Selam vererek odadan ayrılıyorum. Taşlığa ilerlerken artık ezberlediğim yollardan geçmenin içimde daha az sıkıntıya sebep olduğunu fark ediyorum. Nasıl da alıştım ama buraya? Hafifçe kıkırdıyorum. Geçmişimle ilgili artık hiç bir şey anımsamıyorum resmen. Kimdim, ne yapıyordum, cidden bir gelecek kavramından mı geldim yoksa hep burada mıydım algılayamıyorum. Bazen başım öylesine ağrıyor ki hekim kadının yanında sabahlıyorum. Ama işte. Şimdi sarayda bir vazifesi olan birine dönüşüyorum. Jale hatundan aldığım eğitimde kısa sürede çok yol kat etmiştim ve güzellik olaylarına yeteneğim olduğunu düşünmüşlerdi. Belki de haklılar. Yağlarla ve kokularla uğraşmak keyifliydi. Sonra bir gün, Nihal raks dersine giderken neden bilmiyorum ama garip bir neşeyle saçını yapmamı ister mi diye sordum. Kabul etti. Benim hafızamda kolaylıkla yer edinmiş bir modeli yapmıştım ama haremdeki kızlar çok şaşırmıştı yaptığım şekle. Sonra Ceyda Kalfa beni Berfu hatunun yanına getirmişti. Yaklaşık bir ay geçmişti. İç çekiyorum. Zaman nasıl da hızlı geçiyor?
-------
Sabahın ilk ışıklarıyla kalkıyoruz. Menekşe Kalfa raks edecek kızları ve musiki çalacak olanları alıyor. Sultanlara hizmet ile görevlendirilmiş olanlar vazifelerinin başına geçiyor. Ben ise hızlıca giyinerek Berfu hatun'un yanına gidiyorum. Kapısının açılmasıyla içerideki koşturmayı fark ediyorum. "Nerede kaldın sen?!" diye bağırıyor bana elindeki uzun bezi katlarken. Geç mi kaldım ki? "Üzgünüm, yataklarla ilgileniyorduk." Kalkar kalkmaz ilk işimiz yataklarımızı toplayıp etrafı temizlemekti nihayetinde. "Tamam gel buraya." Yanına yaklaştığım sırada elime bir bez rulosu tutuşturuyor. İçinde makasların olduğunu bildiğim ruloyu alıyorum. "Bugün Mahinur Sultan'ı biz hazırlayacağız." Bir an gözlerim büyüyor. Nasıl yani? Berfu hatun sadece cariyelerden sorumlu, sultanlardan değil ki. Sultanlarla ilgilenmek onlar için özel olarak eğitilmiş cariyelerin vazifesi. "Boş boş durma orada. Tarakları al. Yağları hazırla." Kafamı sallarken hala bir endişe içindeyim. Mahinur Sultan asabiyetiyle tanınan ve çok titiz olduğu bilinen bir sultan. Ya yanlış bir şey yaparsak ya da beğenmezse yaptığımız işi? Berfu Hatun'unda endişesi yüzünden belli oluyor. Öldürülmekten ya da kovulmaktan endişe ediyor besbelli. Yağların önündeyken Mahinur sultanı hatırlamaya çalışıyorum. Hangi yağa ihtiyacı olduğunu bilmek için saçlarını ve bedenini görmem gerekliyken nasıl hazırlık yapabilirim ki? Yavaşça iç geçiriyorum. Badem, gliserin, gül, nane gibi temel malzemeleri koyuyorum ilk sepete. Sonra biraz düşünüyorum ve şu yanık olayı için kendi saçımda denemeyi düşündüğüm yağa bir bakış atıyorum. Ya düşündüğüm etkiyi vermezse? Bu riski almayı es geçerek sakinleştirici etkisi olan birkaç koku alıyorum. "Kil de alayım mı?" Berfu hatun bir süre düşünüyor. "Al, limon yağı da al." Kafamı sallıyorum. "Ocağı ve şişleri odaya taşıyın!" Berfu hatunun stresini fark edince kafasında bir model olmadığını fark ediyorum. "Salık mı yapacağız?" Mahinur sultan çok da açık saç kullanmaz aslında. En azından gördüğüm sayılı seferde öyleydi. Sıkıntıyla nefesini veriyor. "Berfu hatun iznin olursa ben bir model önermek isterim." "Söyle Leyla." diyor bir ümitle.
-------
Mahinur Sultan'ın odasının önünde elimde sepetle beklerken aslında baya gergin hissediyorum. Neden bilmiyorum ama alıştığım gerçeklik algısının dışında gibiyim. Derin bir nefes alıyorum. Çok rahatsız edici geliyor bu durum. Bir süre sonra koridordan sesler geliyor. "Eğin başınızı." diyor Mahinur Sultan'ın sarayından olan Nefes Kalfa. Başlarımızı eğip beklerken adım sesleri artıyor. "Sultan'ım sabah şerifleriniz hayırlı olsun." Bir süre ses gelmiyor. "Seninde Nefes kalfa." Odasının kapısı açılıyor. Göz ucuyla baktığımda odasına girdiğini görüyorum. Bir süre bekliyoruz kapıda ve ardından Nefes kalfa girmemizi işaret ediyor. Bize dedikleri gibi gözlerimi kaldırmamam gerekli biliyorum ama bir bakış atmadan duramıyorum odaya. Geniş ve ferah bir atmosferi var. Kapının hemen karşısında kocaman bir yatak duruyor. Yanında bir kapı ve diğer yanında işlemeli duvara gömülü bir dolap. Bizim girdiğimiz kapının sol tarafında büyük bir ayna, önünde bir koltuk. İlerisinde pencerelerin bulunduğu kısmı boylu boyunca kaplayan bir sedir. Çok şık ve sıcak bir havası var. Odayı gereğinden fazla incelemiş olacağım ki yanımdaki kızın omzumu omzuyla ittirdiğini hissediyorum. Önüme hızlı bir şekilde dönerken bir an Mahinur Sultan'a bakıyorum. Cildi gayet temiz ve bakımlı duruyor. Demek ki kendi cariyeleri bakım yapmış. "Seni anımsıyor gibiyim." Berfu Hatun bir an afallasa da hafifçe başını sallıyor. "Siz henüz küçükken validenizle ilgilenirdim sultanım." Mahinur sultan hafifçe başını sallıyor. "Doğru. Cariyeleri hazırlamakla vazifeliydin. Hala aynı görevde misin?" Berfu hatun'un hafif korkusunu hissediyorum. Kafasını sallıyor. "Hayret verici. İşinin ehliydin diye hatırlıyorum. Şimdiye vazifen yükseltilmeliydi." Berfu hatun bir cevap veremiyor. Mahinur Sultan sıkılmış bir tonda nefesini vererek aynaya dönüyor. Bu bir izin olmalı ki Nefes Kalfa başıyla yaklaşmamızı işaret ediyor. Sepeti kenara koyarak Berfu hatun'un emirlerini bekliyorum. Benden istediği yağları cariyelere veriyorum. Öncesinde bir masajla başlıyorlar. Su dalgası için 5 dişli, bir tokaya benzeyen demiri ısıtıyorum. Masajın ardından yağlarla saçına bakım yapılıyor. Berfu hatun yaklaşmamı işaret ediyor. Sultan'ın arkasına geçiyorum, konuştuğumuz model için köşesinden bir tutam saç alıyorum. Bir an aynada göz göze geliyoruz ve varlığımın onun için ne kadar umursanmaz bir şey olduğunu hissedeceğim bir şekilde sanki boşluğa bakar gibi bakıyor bana. Saç dibine ve bedenine demiri değdirmemek için özel bir çabayla saçını şekillendirmeye başlıyorum. İşim bitmeye yakın içeriye bir ağa giriyor. "Sultanım." diyor eğilerek selamlıyor. Mahinur Sultan ona bakmazken "Söyle Gül ağa." diyor. "Paşamız akşam için saraya dönüp dönmeyeceğinizi soruyorlar."
Mahinur Sultan'ın gözlerinde hafif bir dalgınlık beliriyor. "Gelemeyeceğimi söyle." Ağa başını sallıyor ve odadan çıkıyor. Saçlarını bitirmemin ardından henüz Berfu hatuna öğretme fırsatım olmayan 5li örgüye başlayacakken Mahinur Sultan'ın gözleri beni yeni fark etmiş daha doğrusu varlığım şu an buraya ulaşmış gibi bana dönüyor. "Saçımı bir yamak mı yapacak?" Diyor hafif bir öfkeyle. Ellerimi hızla saçlarından çekiyorum. Bu yüzden bizi öldürmez değil mi? "Bu ne demek oluyor Berfu Hatun?" Nefes kalfa öfkeyle Berfu Hatun'a hesap soruyor. Berfu Hatun başını öne eğerken kendini açıklamaya çalışıyor. "Hayır Sultanım. Hatunun henüz yamak olduğu doğru ama pek maharetli pek kabiliyetlidir. Saçınızı ben yapacağım lakin benim bile bilmediğim şekiller bilir. Öncesinde saçınızı hazırlamaktı niyeti." "Öyle mi?" Mahinur Sultan bana bir bakış atıyor. "Demek saray berberinin bile bilmediği modeller biliyorsun?"
Kafamı sallıyorum. Bir cevap vermeli miyim emin olamıyorum. "İnanın çok memnun kalacaksınız Sultanım." derken sesim kararlı çıksa bile ürkmeme engel olamıyorum. "Kendinden fazla emin değil misin?" Bir an utandığımı hissediyorum. Mahinur Sultan tekrar aynaya dönerken "Pekala, başla bakalım lakin beğenmezsem ikinizde cezalandırılırsınız." diyor. Bu baskıyla nasıl çalışalım şimdi biz?! Hafif bir öfke hissediyorum ama işime dönüyorum. Saçlarının bir ucundan ince ince beş parça alıyorum ve hafif eklemelerle bir taç şekli örerek üst kısmı tamamlıyorum. Berfu hatun sonrasında arkaya doğru hafif bir toplayış ile tacı yerleştiriyor, saçın kalanını şekillendiriyor. İşimiz bittiğinde gayet güzel göründüğünü düşünüyorum. Mahinur Sultan bir şey demeden yerinden kalkıyor. Giysiler ile ayakta bekleyen kızlara döndüğünde bizim işimizin bittiğini anlayarak odadan çıkmak adına toparlanıyoruz. Selam verip çıkmak için kapıya yöneliyoruz. Kapıdan çıkarken aynaya bakan Sultan'ın "Çok hoş." dediğini duyuyorum.
--------
Bu kez servisten sorumlu olmadığım için sevinerek Gülden'in yanına geçiyorum. "Bugünkü fazla şaşalı." Kafasını sallayarak onaylıyor beni. "Sonuçta Sultan sefere çıkıyor." Henüz öğlen saatleri olmasına rağmen sarayın içinde müzik duyuluyor. Lokmalar ve şerbetler dağıtılıyor. Önümden geçen bir hatunun uzattığı tepsiden bir bardak alıyorum ve tabaktaki lokumlardan birini alıp yiyorum. Gülden'de bir bardak aldıktan sonra kız gidiyor. "Sarayın dışında 3 gündür kutlama yapılıyormuş." Gülden'e bakarken kaşlarım havalanıyor. "Cidden mi?" Başını sallıyor. "İyi de savaş bu sonuçta, bu kadar kutlama yapılması normal mi?"
Gülden belli belirsiz başını sallayarak taşlığa göz atıyor. "Sonuçta ne kadar sefer o kadar ganimet demek." "Para için yani." diyorum göz devirirken. Zaten böylesine büyük bir imparatorluk neden para için daha çok savaşmaya gerek duyar aklım almıyor. "Tam da öyle denemez." diyor Gülden. Şerbetimi yudumlarken Nihal'i görüyorum uzaktan. Mine ile konuşuyorlar. Ardından gözlerimiz kesişince bizin yanımıza geliyorlar. Mine çok keyifli duruyor. "Duydunuz mu?" diyor neşeyle. "Hünkarımız sarayı koruma vazifesini Şehzade Uraz'a vermiş." Bundan yani neşesi. "Fazla heveslenme Mine, Deva Hatun'da sarayda." Mine omuz silkerken bir umutla "O daha yeni doğum yaptı. Yatağından zar zor kalkıyor." diyor. Cidden mi ya? "Orası öyle ama sen yine de niyetlenme." Gülden bunu üzülmesini istemediği için söylüyor besbelli. Ama Mine bunu düşünmek istemiyor görünüşe göre. Nihal, Mine'nin yüzünün düştüğünü görünce omzuyla omzunu dürterken "Sonuçta uzun süre burada kalacak." diyor. Hafifçe gülüyor. "Sefer ne kadar sürecek ki?" "Pek fikrim yok Leyla ama Bülbül ağa en az 2-3 ay sürer diyordu." 2-3 ay. Dönemin şartlarını bazen istemsizce göz ardı ettiğimden süreler uzun geliyor ama düşününce at üstünde bir yolculuk için normal bir süre sanırım. "Yani iki üç ay saray sakin olacak öyle mi?" diyorum bir ümitle. Eğlence hazırlıkları yorucu oluyor. Kızlar gülmeye başlayınca erken mi konuştum acaba diye düşünüyorum. "Sen öyle san Leyla. Gülbanu Sultan'ın doğumuna az kaldı. Onun için eğlence düzenlenir herhalde. Ayrıca sarayda 10 tane çocuk var her biriyle özenle ilgilenmek adına cariye seçiyorlar." Hafif bir keyifle şerbetimi bitiriyorum. "Ben Berfu Hatun ile çalıştığıma göre beni ilgilendiren bir durum yok." diyorum Nihal'e. "Eh en rahat senin olacağın bir gerçek doğrusu." Sonra Gülden'e bir bakış atıyor Asiye. "En çok da sen yorulacaksın sanırım." Gülden iç geçiriyor. "Neden ki?" diyorum saf saf. "Gülden'i Fahrunnisa Sultan'ın yanına vermişler." "Fahrunnisa?" Asiye göz deviriyor. "Fahrunnisa Sultan, Şehzade Bahadır'ın ilk eşi. 3 çocukları var. Büyük oğlu sefere katılacak ama kızı ve küçük oğlu burada kalacaklar." "Bende işte getir götürlerini yapacağım." Yüzümde acıklı bir ifade beliriyor. "Madem öyle sen iş başı yapana kadar ben sana yardımcı olayım birazcık." Elindeki bitmiş şerbet bardağını alıyorum. "A-a Leyla hatun? Hayırlar olsun inşallah." Gülümseyerek kızlara arkamı dönüyorum ve oradan uzaklaşıyorum. Elimdeki bardakları gezen cariyelerden birinin tepsisine bırakıyorum. Etrafa göz atıyorum. Ferah ve neşeli geliyor bugün gözüme avlu. "Şehzadem durun lütfen!" Arkamdan gelen bağırış sesiyle bir an yerimden sekiyorum. Arkama doğru dönüyorum ve taşlığın koridorunda koşan küçük bir çocuğun elinde tahtadan bir kılıçla bana doğru geldiğini fark ediyorum. Kenara çekilmek için bir hamle yapamadan arkasına bakarak koşan çocuk bana çarpıyor. "Ah!" Bacağıma çarpan tahta kılıç ve çocuğun ivmesi sebebiyle yere düşerken ağzımdan ufak bir nida kaçıyor. Çocukta benim üzerime düşecek gibi olunca hemen koltuk altlarından yakalayarak düşmesini önlüyorum. Dizimin alt kısmında bir sızı hissedince dişlerimi sıkıyorum. "Bırak beni hatun?! Alırım kelleni!" Kaşlarım çatılıyor. Hele hele velete bak sen! Hem onun yüzünden yere kapaklanayım hem de beni tehdit etsin öyle mi? Dediğini yaparak ellerimi çekiyorum ve çırpınmaya çalışıp durduğu için dengesini sağlayamayarak düşecek gibi oluyor. Tekrar yakalıyorum düşmeden. "Bırakmamı istediğinizden emin misiniz?" "Şehzadem iyi misiniz?!" Kadının endişeli çıkan sesini işitiyorum. Sanırım şehzadeye bakmakla sorumlu olan cariye. Şehzadenin keyifsiz yüzünü görünce bedenini bırakıyorum. "Sağ olasın hatun. Şehzade düşseydi ne yapardım bilmiyorum." diyor korkuyla. "Sorun değil." diye mırıldanırken yerden destek alarak kalkmaya çabalıyorum ama bacağımda hissettiğim hafif sızı yüzünden yüzümü buruşturmak zorunda kalıyorum. "Canın mı yanıyor? Yaralı mısın?" Velede ters ters bakmamak için zor duruyorum ve hafif bir kinayeyle "Kılıç yarası." diyorum. Elindeki tahta kılıcı kast ediyorum aslında ama çocuğun gözleri hevesle parlamaya başlıyor ve heyecanla "Nasıl yani? Savaşçı mısın sen?" diyor. Ciddi mi bu? Birkaç defa gözlerimi kırpıştırıyorum ama hevesle cevap bekleyen gözleri hala bana bakıyor. Gülmeden edemiyorum. Sinirli ve bıkkın bir gülüş. "Öyle de denebilir." "Sahi mi? Hiç sefere gittin mi?" Başımı iki yana salladığım sırada cariye şehzadenin omzuna elini koyuyor. Kaşları çatılan şehzade "O zaman nasıl savaşçısın sen?" derken cariye gitmeleri gerektiğini söylüyor. Çocuk memnuniyetsiz bir şekilde başını sallıyor. Ve tekrar cariyeyi arkasında bırakarak koşmaya başlıyor. Az önce bana çarpmamış gibi yine etrafını umursamıyor. Sıkıntıyla nefesimi veriyorum. Bacağım cidden sızlıyor. En iyisi bir Fidan Hatun'a görüneyim.
--------- Saraya alışma bölümleri olduğundan kızın günlük yaşantısından bahsettiğim bölümler oldu yavaş yavaş değişecek. Okuyan herkese teşekkür ederim<3 |
0% |