@sera_d.uluhan
|
Yolcu ettikleri kızın arkasından kapıyı kapatmışlardı. Herkes derin bir nefes alırken Aşkın Hanım nefesini tutmuş, giden kızı kalmaya ikna edemediği için üzgündü. Ne kadar kalacağına ihtimal vermese bile yine de umut etmişti. Söylene söylene salona giden oğluna ayrı bir kırgındı. Güneş'in devamlı açığını arayıp laf sokmuştu. Herkesin büyük salona geçip yerleşmesiyle Deniz konuşmaya başlamıştı. “Ne o öyle ego kasarak gelip tokalaşmak, imalı imalı laflar. Prenses sanıyor herhalde kendisini.” Ön yargıyla yaklaşan kardeşlerine göz devirmişlerdi. Deniz'di bu. İlk kez tanıdıkları herkese böyle yaklaşır sonra içi ısınırsa sevgi dolu tarafını gösterirdi. “Kızı sen kışkırttın. Tüm söylediklerini hak ettin bence.” demişti Kaya. Teesüf edercesine bakmış “Seni de gördük ağbi. Yaptığın yemeği yemedi diye efkarlandın. Ayrıca niye böyle bir zahmete girdin ki?” demişti. “Alerjisi varmış, alerjisi. Aynı Deniz ağbisi gibi.” imayla diyen Kaya’nın ardından Çınar atlamıştı lafa. “İki tane ağbisi varmış. Annemle babama, bey-hanım diye hitap eden kişi hiç ağbi der mi bize?” deyip bir yandan hırsla bacağını sallıyor bir yandan da tırnaklarını kemiriyordu. Bu iki ağbi olayını hiç sevmemişti. Tek çocuk olduğunu düşünmüşlerdi. “Fazla abartmıyor musunuz ağbilerim? Bence çok tatlı, çok güzel ve çok kibar birisi.” diyen Evren’e dönmüşlerdi. Elindeki telefonuyla heyecanla uğraşıyordu. Kardeşini cevaplayan tabi ki de Deniz oldu. “Sana göre herkes çok tatlı zaten. Ben onun içinde yatan kötülüğü gördüm.” Sessizce oğullarını dinleyen Aşkın Hanım daha fazla dayanamamış olacak ki “Abartma oğlum. Kız ne güzel geldi, gitti. Alerjisi olmasına rağmen, içinde yumurta olan yiyeceklerden bile yedi.” dedi. Deniz hemen itiraz edip “Peki neden iş görüşmesine gelmiş gibi resmi davrandı, annecim?” demişti imayla. Açıkçası bunu aşkında beklemiyordu. En azından ufakta olsa sarılır, öper diye düşünmüştü. Bu duruma sessiz kalan Aşkın Hanım’la, oğlunu Erol Bey cevapladı. “Hemen aşırı bir yakınlık kurmasını bekleyemezdik. Siz nasıl mesafeli davrandıysanız o da aynısını yaptı. Bizi kabul etmesi, davete gelmesi bile çabaladığını gösteriyor.” Ardından hüzünle bakan eşine sarılmıştı. Güneş'in oldukça mesafeli olmasına o da üzülmüştü. Bu gergin ortamı bozan Toprak olmuştu. “Çalışıyor mu acaba ya da ne iş yapıyor?” Hafif uzamış sakallarıyla oynuyor bir yandan da hangi mesleğin ona yakışacağını düşünüyordu. Kardeşleri ve annesi gibi bir doktor üniformasıyla hayal etti, Toprak. Ne de güzel yakışırdı, o koyu mavi gözlerine. Ya da öğretmen veya bir şef. “Yok ağbi ya ne çalışması. Şirketleri varmış ya. Yönetici koltuklarından birine oturmuş gelen parayı yiyordur.” demişti Deniz, abartılı bir tonda. Konuşmaya devam eden Çınar olmuştu. “Zaten arkasında ağbileri varmış. Çalışmasa da olur.” diye mırıltılı çıkmıştı sesi. “Yok ya. Boş duracak birine benzemiyor. Çalışıyordur kesin.” demiş sonra devam etmişti Kaya. “Modayla ilgileniyor gibi geldi bana.” “Mimar da olabilir. Öyle bir havası var çünkü.” diye kendi fikrini sunmuştu Evren. Bir yandan da azimle instagramda hesap arıyordu. “Hangi üniversiteden mezun olabilir ki?” diyen Çınar ile daha fazla dayanamayan Erol Bey “Buradayken sormayı deneseydiniz keşke. Ağbilerini sorup yargılamaktan başka bir şey yapmadınız.” dedi. “Sanki sen merak etmedin; yaşadığı ailesini, şirketlerini, kim olduklarını baba.” demişti oğlu pervasızca. İnkar edemezdi, elbette merak etmişti. Özellikle onun yerine baba dediği o adamı çok merak etmişti. Sessizleşen ortamda bugün hiç konuşmayan oğluna döndü Aşkın Hanım. “Atlas’ım, oğlum. İyi misin canım? Neyin var senin böyle?” Eğdiği başını kaldıran Atlas, tüm ailenin ona baktığını görünce irkilmiş ve cevap vermişti. “İyiyim. Yok bir şeyim.” İnanmayan gözlerle bakan annesini telaşlandırmak istemeyip ufak bir yalana başvurmuştu. “Klinik yoğundu bugün. Yoruldum sanırım. Dinlenirsem geçer.” Oğlunun bu haline dayanamayan Aşkın, yanına gidip Atlas’ı göğsüne çekip sıkı sıkı sarmıştı kollarını. Evren'in “Buldum!” diyerek yerinden zıplaması, tüm aileyi korkutmuştu. “Ne buldun, oğlum?” diyen babasını büyük bir mutlulukla yanıtladı. “İnstagram hesabını buldum veee istek attım.” Kardeşinin bu heyecanına göz devirip ‘sanki altın buldu’ diye homurdandı, Deniz. Gerçek şu ki o da dahil olmak üzere tüm aile fertleri merak etmişti. Kaya küçük kardeşinin yanına oturmuş, istek atılan hesabı inceliyordu. Hesabı gizli olmasına rağmen oldukça fazla takipçisi vardı. Biyografisinde de sadece iki tane kalp vardı. Şaşkınca ağbisine dönüp “Ağbi daha isteği kabul etmedi. Neye bakıyorsun?” demişti Evren. Sonrasında telefonunu kapatıp mutfağa atıştırmalık aramaya gitti. Tezgah da gördüğü kutularda çeşit çeşit tatlı vardı. Bir tabak çıkartıp hepsinden koydu. İçlerinde hiç yemediği tatlılar bile vardı. Salondaki yerine geçip oturdu ve iştahla tabaktakileri yemeye başladı. Çoğunun tadını çok sevmişti. Telefonuna gelen bildirimle ekranı açmıştı. “İsteği kabul etmiş ve geri takip etmiş.” O an Evren’in içi içine sığmamıştı. Güneş'in profilinde gezerken yüzündeki gülümsemeye engel olamıyordu. Bunu duyan Çınar’da boş tarafa yerleşmiş “Ağbileriyle fotoğraf koymuş mu?” diye sormuştu. Telefona bakan üç adamın içine Toprak’ da dahil olmuştu. Belki üvey anne-babasını paylaşmıştır deyip merakla bu gruba Aşkın Hanım ve Erol Bey’ de dahil olmuşlardı. Görünüşte ne bir ağbi ne de anne-babası yoktu. Bu sefer kızın paylaştığı fotoğrafları incelemeye başladılar. “Çok abartmıyor musunuz? Az önce gördünüz neyinize yetmedi!” deyip yanlarına gelmişti Deniz. Neye bu kadar baktıklarını merak edip “Ne gördünüz de hepiniz toplandınız, bana da gösterin!” diyen ağbisi Deniz’i, elindeki telefonu saklayarak “Çok görmek istiyorsan sende istek at ağbi.” demiş ve kalabalık ortamdan kurtulmuştu. Ailesine dönüp “Aynı şekilde sizde. Canım ailem.” demiş ve instagram ismini söyleyip odasına çıkmıştı. Kaya ve Çınar’da telefonlarını çıkartıp hesabı bulmaya çalışıyorlardı ki “Kız zaten egoistti. Siz iyice şımartıyorsunuz. Söylüyorum size o kız hiç tekin birisi değil. Hiç sevmedim onu.” diyen Deniz’i duydular. Bu sözlere karşılık “Hiç tanımadığın biri hakkında böyle ön yargılı davranma oğlum. Tanısan seversin belki.” dedi Aşkın Hanım. “Sen ne kadar tanıyorsun da savunuyordun bu kızı, anne?” diyen oğluna dolu gözlerle bakmıştı Aşkın. Onun kızıydı Güneş. Ölen bebeğiydi, kötü olamazdı ki. Bu gergin konuşmayı Erol Bey sonlandırdı. “Yeter bu kadar! Hepinizden yaşça küçük olmasına rağmen daha olgun o kız. Söylediğini hepiniz duydunuz. Konuşmak isteyenle konuşurum, kimseyi zorlamayın dedi.” Oğullarına dönüp “Sizden istediğim saygılı davranmanız. Bu zaman kadar yanında biz yoktuk. Ağlamasını, ilk adımını, ilk kelimesini, mezuniyetini, en mutlu anını hiçbirini göremedik. Hiçbirini yargılamaya hakkınız, hakkımız yok. Size hemen kabul edin, sarıp sarmalayın demiyorum. Sadece saygılı davranın. Size öğrettiğim gibi.” dedi ve başka bir şey demeden odasına çıktı. Ardından iyi geceler dileyip Aşkın Hanım’da çıkmıştı. Üzerini değiştirmiş yatakta öylece oturan adamın yanına gelen Aşkın, destek verircesine eşine sarılmıştı. Çok önceden eşi ona destek olmuştu. Şimdi sıra ondaydı. “Merak etme canım. Her şey zamanla düzelecek. Ben inanıyorum.” dedi Aşkın. “Nasıl olacak aşkım? Ben bile daha alışamamışken, oğullarımdan nasıl isterim bunu?” demiş ve kendini bırakmıştı Erol. Doğumunu, kokusunu, gülüşlerini dört gözle beklediği minik bebeği artık koskoca kız olmuştu. Onlarsız geçirdiği bir hayatı vardı. Onların şahit olmadığı bir sürü anıları vardı. Elinden bir şey gelmese de onun tüm ailesinden kıskanıyordu. Belki onun yerine baba dediği o adama sarılıyordu, şu an. Çünkü ona bey demişti. ‘Erol Bey’ Tüm hayatı boyunca ‘bey’ olmak için uğraşan adam, o an nefret etmişti. İçi en çok da koskoca yirmi dört yıl ayrı kaldıklarına, onu ölü bildiğine yanıyordu. Keşke o zaman sorgulasaydı, araştırsaydı. O zaman kızını kaybetmemiş olurdu. Erol Bey eşinden uzaklaşıp şok ile Aşkın Hanım’a baktı ve dudaklarından şu nidalar döküldü. “Baba, b-ben babayım. Onun babasıyım. Ben, ben-benim kızım var. Aşkın, benim bir kızım var.” Hızlı hızlı başını aşağı yukarı sallamıştı Aşkın Hanım. Artık göz yaşlarını durduramıyordu. En güzeli de bu mutluluk göz yaşlarıydı. Uzun zaman sonra Erol Bey’in gözlerinden birkaç yaş damladı. Aşkın Hanım eşini onaylayarak “Evet. Kız babası oldun.” dedi. Erol Bey eşine sarılarak sayıklamaya devam etti. “Yeniden baba oldum. Hem de kızımın babasıyım. Güneş'in babasıyım.” Aşkın Hanım gözlerini silerek “Bende anne oldum. Elli yaşından sonra güzeller güzeli bir kızım oldu.” dedi. Eşi teesüf ederek “Sen kendine yaşlı mı diyorsun? Bir daha duymayayım!” demiş ve devam etmişti. “Aşkınım, kızım aynı sana benziyor. Güzelliği, konuşması, kibarlığı. Senin gibi biraz üzerine gidince çıkartıyor tırnaklarını.” Bu durum Aşkın Hanım’ın çok hoşuna gidiyordu. Çünkü oğulları hep babasına benziyordu. Huy olarak biraz da almış olsalar ondan tamamen Erol’du, hepsi. Ama Güneş, yüz olarak huy olarak ona çok benziyordu. Aşkın Hanım eline telefonunu alarak “Kızımıza bakalım mı?” demiş, sosyal medyasını açmıştı. Tüm Eraslan’lar odalarına dağılmış, Güneş’in hesabını inceliyorlardı. Kimisi fotoğraflarına bakıyor, kimisi takip ettiklerine, kimisi de Güneş’in üvey ailesini arıyordu. Deniz hariç tüm aile istek atmıştı. Atlas bile merak etmişti küçük meleği. Aslında o kadar küçük olmasa da onu tekrar görmek garip hissettirmişti. Büyük bir cesaretle Güneş’e mesaj atan evin en küçüğü Evren, kendi kendine bahaneler üretiyordu. Sadece tatlılar için teşekkür edip nerden aldığını soracaktı. Hepsi bu.
evrennn_eraslan_: Tatlılar için teşekkürler : ) _Güneş_: Rica ederim. Beğendin mi? evrennn_eraslan_: Evet. Hepsi çok güzeldi. : Aralarında hiç yemediklerim de vardı. : Onları da çok sevdim. 😋😋😋 _Güneş_: Afiyet olsun. Beğenmene sevindim. : Hangilerini sevdiysen bir daha ki sefer onlardan daha çok alırım. evrennn_eraslan_: Gerçekten mi? _Güneş_: Gerçekten tabi : İstersen adresini de verebilirim. evrennn_eraslan_: Beraber gidersek neden olmasın 🙃 _Güneş_: Anlaştık 😊 evrennn_eraslan_: Sen hangi tatlıları seviyorsun? _Güneş_: Ağır olmayan sütlü tatlıları daha çok seviyorum. evrennn_eraslan_: Demek o yüzden el baklavasını yemedin. 🤔🤔 _Güneş_: Normalde yerdim de yemeklerden çok fazla yedim. : Üst üste bir şeyler yiyemiyorum. evrennn_eraslan_: Fazla yiyemediğin belli zaten : Kürdan gibisin🤣🤣🤣 _Güneş_: Kürdan mı? Benzetecek başka bir şey bulamadın mı? : Hem bu dediğin iyi bir şey mi yoksa kötü mü anlamadım doğrusu. evrennn_eraslan_: Bende anlayamadım 🫣🫣 : Evine gittin mi? : Yani direksiyon başında değilsin demi? _Güneş_: Yok. Geldim eve. evrennn_eraslan_: Eee. Şu anda ne yapıyorsun peki? _Güneş_: Oturuyorum ve seninle mesajlaşıyorum. evrennn_eraslan_: Sevgilin falan yok mu? _Güneş_: Hayır, yok. : Anladığım kadarıyla senin de yok ki benimle konuşuyorsun. evrennn_eraslan_: Evet benim de yok. : Neden, seninle konuşmam için sevgilimin olmaması mı lazım? 🤔🤔 _Güneş_: Hayır tabi ki de. : Genelde bu saatlerde gençler sevgilileriyle konuşuyor ya onun için dedim. evrennn_eraslan_: Sen de genç değilmişsin de kırk yaşındaymışsın gibi konuştun 😂😂 : Ayrıca çok güzel bir hanımefendi olduğunu belirtmek istiyorum 😍😍😍😍 _Güneş_: Ay çok teşekkür ederim. : Bu kadar kibar ve centilmen biriyle konuştuğumu bilmiyordum. evrennn_eraslan_: Ee yani : Öyleyimdir biraz 😂😂😂 _Güneş_: Kibar olduğun kadar da kendinden eminsin : İşte bunu daha çok sevdim. evrennn_eraslan_: Bi an egoist diyeceksin sandım 😅😅😅 _Güneş_: Kendini sevmek ve bilmek egoistlik değildir.😉 evrennn_eraslan_: Pekalaaa : En sevdiğin renk ne? ...........
Bu konuşma gece yarısına kadar sürmüştü. Evren'in yüzündeki gülümseme solmadan uykuya geçmişti. Kesinlikle çok iyi anlaşacaklardı. Evren'in artık bir ablası, Güneş’in de kardeşi olmuştu.
Devam edecektirrr...
|
0% |