@serenn
|
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Sabahattin Ali.
Hayat akışında mutluluk, heyecan, öfke, kızgınlık gibi duyguları yaşamak nasıl normal bir durumsa bazen bunlara bağlı olarak yorgunluk hissetmek de son derece normaldir. İnsan...bazen yaşamak istemediği şeylere maruz kalabilir kayıp gibi ölüm gibi... Annem babam ve abimi kaybettiğim de dokuz yaşındaydım, büyümem gerektiğini anladığım büyümek zorunda kaldığım bu aciz dünyada bir başıma kaldığım zamandaydım. Yorulmuştum...
“İzem, abicim kalk hadi İzem nolur kalk korktuyorsun beni” derinlerden gelen bir ses ve sarsılmayla gözlerimi yavaş yavaş araladım. Bana endişeyle bakan bir çift yeşil gözlerle karşılaştım. Yerimde yavaşça doğruldum. “Keskin, senin ne işin var burda”
Derince bir nefes verdi. “İzem aklımı aldın kızım aklımı, gecenin bir yarısı niye evden çıkıp mezarlığa geliyorsun” gözleri üstümde gezindi. “Üstünde incecik bide gidip yerde yatmışsın niye bana söylemedin, beraber gelirdik hasta olucaksın burda”
Oturur pozisyona geldim. Suç işlemiş bir çocuk gibi başımı yere indirip ellerimi önümde birleştirdim. “Özür dilerim sizi korkutmak istemedim, ben... ailemi özledim,rüyamda ailemi gördüm o yüzden geldim.” Öyle bir baktı ki gözlerime beni kendine çekip sıkı sıkı sarıldı.
“Kızmadım ki abim niye kızayım ben sana merak ettim sadece ya sana bir şey olsaydı.” Geri çekilip yüzüne tip bir bakış attım. “Bana hiç bir şey olmaz bunu biliyor olman lazım”
“Bilmez miyim! Sana zaten hiç bir şey olmaz görende koruyucu melekleri var sanacak” diyip geri çekildi.
“Keskin, amcamı şu kadarcık tanıyorsam emin ol ki peşime askerlerinden birini takmıştır”
Etrafına sinirli bir bakış atıp bana geri döndü. “Biliyorum zaten o yüzden bu saate kadar gelmeme izin vermedi yalnız kalmak istediğini düşündü zar zor geldim bende zaten buraya”
Omuz silktim. “Boş yere gelmişsin ben zaten gelicektim, korkma gitmem bir yere” diyip hafif tebessüm ettim.
Ters bir şekilde yüzüme baktı. “Bu saatten sonra istesende gidemezsin zaten hanımefendi”
Kafamı salladım. “Ben şişeye su doldurayım o zaman , annelerim mezarını sulayacağım.” Acı bir tebessüm etti. “Tamam bende dua okuyacağım sen gelene kadar” kafamı sallayıp ilerideki çeşmeye kadar ilerledim beş litrelik iki şişeyi ağzına kadar doldurup Keskin’in yanına geri döndüm.
Ben döndüğümde tek tek mezarlarını suladık hepsinin başına geçip sıra sıra dua ettik.
Keskin, “Hadi bakalım küçük hanım gitme zamanı”
Gözümden düşen gözyaşını o görmeden hızlıca sildim “Bir dakika bekle” diyip şişede kalan bir miktar suyu da yanıma alıp tam yanımızdaki mezarın başına geçtim. Mezarını sakince suladım mezarın baş ucuna geçip duamı okudum. “Ben geldim Ezgi... ben geldim” diye kendimin bile duyamayacağı bir sesle mırıldandım.
Keskin, “Kim bu?” diyip bana garip bir bakış attı.
“Bir tanıdık” “Şaka yapıyorsun, Tövbe Estağfirullah orasını anladık da biz niye tanımıyoruz”
“Bir arkadaşımın vefat eden kardeşiydi” Kafasını aşağı yukarı sallayıp gelip başımdan öptü. “İyi bari ben sizi yalnız bırakayım sende toprağını sula gel arabada seni bekliyorum tamam mı”
Hızlıca kafamı salladım. “Gerek yok gidelim sonra yine gelirim”. Ezgi’nin mezar taşını öpüp “Yine gelicem” diye mırıldandım. Keskin beni kolunun altına alıp saçlarımı karıştırdı. Normalde onun bu hareketi yapmasına sinir olurdum ama şu an kimseyle uğraşacak gücüm yoktu.
Keskin bu bitkin halimi görmüş olucaktı ki beni durdurdu ve ona dönmemi sağladı. “İzem nolur böyle yapma bak toparlan biraz, beni de üzüyorsun” “Elimde değil ki” “İzem, biliyorsun dimi yanıma gelebilirsin bana sarılabilirsin ister gece ister sabah ,ben seninde abinim tamam mı bu yükü tek başına sırtlanma her zaman arkanı yaslayabileceğin bir omuz olduğunu bil”
Bu kasvetli havayı dağıtmak için gülümsedim. “Salaksın falan ama seviyorum seni koca adam”
Az önceki hüzünlü ifadesini bir kenara bırakıp gülümsedi. Beni tekrar kolunun altına alıp yürütmeye başladı.
“Ha şöyle biraz gül kendine gel, bana koca adam dediğini de unuttuğumu sanma alırım bunun acısını”
“Tabi tabi” diyip yorgun bir ifadeyle arabanın ön kapısını açtım ve koltuğa yerleştim.
Gece uykumun bir kısmında hayal meyal hatırladığım üzerime örtülen o hırkaya daha sıkı sarıldım çünkü hava az da olsa soğuktu. Aslında çok soğuktu ama soğuğa alışkın olduğum için beni pek etkilemiyordu.
Keskine dönüp “Eve gidene kadar gözlerimi dinlendirsem olur mu” Keskin bana bir bakış atı önüne döndü. “Uyu zaten gece de uyuyamamamışsın ben seni gelince kaldırırım” “Teşekkür ederim” “Rica ederim küçük hanım” bu dediğine sessizce tebessüm ettim. Küçükken Ecre ve ben keskine büyük adam Keskin de bize küçük hanım diyip dururdu. Alışkanlık.
Üzerimde ki hırkaya daha da sarıldım. O kadar güzel kokuyordu ki sanki beni uyumaya teşvik ediyordu. Bu hırka Keskinin değildi adım kadar emindim çünkü Keskinin parfümü yıllardır aynıydı. Ama bunu bile düşünmeye takatim kalmadığını hissedince kendimi uykunun derinliklerine bıraktım.
-KESKİN- Gecenin bir yarısı hızlıca çarpan kapı sesiyle yavaş yavaş gözlerimi araladım. Kendime geldiğim gibi hızlıca odamdan çıktım benimle aynı anda iki kişi daha salonda belirmişti. Kız kardeşim ve babam. Babama dönüp. “Noluyor baba İzem nerde” “Sakin olun” Ecre, “Ne sakini baba gecenin bir yarısı nereye gider bu kız” “Mezarlığa” Dediği kelimeyle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hızlıca dış kapıya yöneliyordum ki babam kolumdan tuttu. “Bırak yalnız kalsın” Şaşkın şaşkın babama baktım. “Baba ne diyorsun sen ne dediğinin farkında mısın ya başına bir şey gelirse!” sesim normale göre fazla yükselmişti.
“Oğlum, bırak ailesiyle yalnız kalsın,konuşsun içini döksün 8 yılın acısını çıkarsın rahatlasın bırak azıcık yalnız kalsın”
Ecre, “Baba ya bir şey olursa”
“Olmaz,peşine asker taktım”
Babama dönüp “Niye asker takıyorsun peşine bırak ben gideyim”
Babam nadir gördüğümüz bir hüzünle yüzümüze baktı. “Oğlum sen İzem orda ağlarken dayanabilecek misin yanına gitmeden durabilecek misin”
Başımı çaresizce iki yana salladım. “Duramam”
Ecre, “Baba, yalnız kalmasın niye yalnız başına gidiyor niye tüm yükler onun omzunda bizde gidelim ”
“Kuzeninizi tanımıyor gibi konuşmayın, en son ne zaman bizim yanımızda göz yaşı döktü.Ben cevaplayayım 9 yaşında annesiyle babasını kaybettiği ilk gün ,sonra hatırlıyor musun ne zaman döktü gözyaşını” sözlerini yarıda kesip gözlerini yere dikti,eli yumruk oldu.
“Benim yavrum en son 9 yaşında ağladı. O küçücük bedenindeki kalbi öyle büyüktü ki düşmanların önünde ağlamadı, abim yengem ve yeğenim defnedileceği zaman bile ağlamadı akşam eve geldiğimizde bizim yanımızda sessizce ağladı” diyip yüzünü bana döndü. Babamın gözleri dolmuştu. Askeriyede kök söktüren adamın gözleri dolmuştu.
“Oğlum,yalnız bırakalım döksün içindeki acıyı ben size haber verince gider alırsın kardeşini tamam mı” kardeşim. O benim hiç bir zaman kuzenim olmamıştı Ecre’den asla ayırmamıştım onu asla ayırmazdım ayırmayacaktım çünkü o benim kız kardeşimdi.
İkimizde çaresizce başımızı salladık. Salona geçip sessizce oturmaya başladık. Sanki zaman geçmek bilmiyordu. ...
Tam 2 saat geçmişti hala evdeydim,delirmek üzereydim. Ecre omzumda uyuya kalmıştı onu yavaşça yatağa yatırıp babamın yanına geri döndüm. Tam girdiğim sırada biriyle telefonda konuşuyordu. Babam, “Tamam evlat sağol” diyip kulağındaki telefonu kapattı. “Noldu bir şey mi olmuş,cevap versene baba” “Sakin ol hiç bir şeyi yok, uyuya kalmış onu haber verdiler, sen de git hadi al kardeşini getir buraya” Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Tam kapıdan çıkıp gidecekken babama geri döndüm. “Baba Ecre dayanamadı uyuya kaldı yatağına yatırdım.”
Kafasını yavaşça salladı. “Tamam oğlum git sen ,uyanırsa ben anlatırım olanları”
“Sağol” diyip seri adımlarla kapıya yöneldim hızlıca kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim. Binadan çıktığım gibi arabaya bindim ve mezarlığa doğru sürmeye başladım...
İZEM
Önce bir kapı kapanma sesi ardındansa kapının açılma sesini duydum. Sonra ise birden bire havalanmam ile gözlerimi yavaş yavaş araladım. Şu an Keskin’in kucağında onların evine doğru ilerliyorduk. Refleks olarak kollarımı aniden boynuna doladım.
“Napıyorsun Keskin indirsene beni kendim yürüyebilirim” diyip yerimden doğrulmaya çalıştım ama yaptığım ani hareketle başım döndü ve kendimi aniden Keskinin omuzlarına bıraktım.
Kafasını iki yana sallayıp “Maşallah turp gibisin” diyerek beni daha sıkı tuttu ve binadan içeri girdi. “Keskin bıraksana” “Susar mısın” O anda ona hiç beklemediği bir soruyu sordum.
“Sen aşık mı oldun?”
Adımları aniden kesildi ve şaşkın şaşkın bana baktı. “Anlamadım” onun bu haline aldırmayıp aniden kucağından atladım ve yere indim hızlı adımlarla yukarı çıktım. Keskin benim abimdi çok severdim, gecenin bir yarısı onları uyandırıp meraklandırmıştım buna rağmen mezarlığa yanıma kadar gelmiş benimle ilgilenmişti birde bunun üstüne kucağında taşımasına asla izin veremezdim o da ben de yetişkin insanlardık ne kadar sevsem de onu yormaya hakkım yoktu.
Keskin, “İzem sen salak mısın niye aniden atlıyorsun” diyerek arkamdan söylenmeye başladı. Ama sesinde sezdiğim hafif bir tedirginlik vardı. “Bide koşuyor,koşmasana!” onu aldırmadan 4. katı da çıkarak kapının önüne gelmiş ve zile basmıştım.
Kapı saniyesinde açılmıştı. Beni bir adet Ecre karşılamıştı. Beni gördüğü gibi sıkıca sarılmış başını boynuma gömmüştü. “Çok korktum” Hafif bir tebessüm edip başımı arkamızda duran amcama doğru çevirdim. “Özür dilerim, gece...”cümlenin devamını getiremeden amcam lafımı böldü. “Kuzum sen iyi ol yeter bana” “Sağol amca” diyip Ecre ile sarılmayı bırakıp amcamın kollarının arasına girdim. Belime eliyle aşağı yukarı yapıp okşadı.
Keskin, “Çok mu duygusal olduk biz” bu dediğine güldüm. Amcam ise tam tersine gülmeyip “Sanane lan” diyip klasik lafıyla konuştu. Keskin de bıkmış bir halde oflayıp. “Tamam baba bir şey demedik zaten ama siz bizi artık içeriye mi alsanız” dedi.
“Geçin hadi” içeri adımımızı atmamızla keskin bir anda kolumu tutup beni odasının olduğu kısıma doğru çekmeye başladı. “Sen gel bir benimle” Hızlıca ondan kurtulmaya çalıştım. “Ya bıraksana” Ecrede o sırada yanımıza gelmiş abisinin kolunu tutmuştu. “Abi napıyorsun” “Sen bir karışma sana da gelicek sıra zaten” bana öldürecek gibi bakarak “Biz İzem’le biraz sohbet edeceğiz” Ecre sanki yaptığım salaklığı anlamış gibi bir anda bağırmaya başladı. “BABA ABİM BANA TOKAT ATIYOR!!”
Keskin Ecreye tokat atacak,görsem inanmam. Keskin, “Biraz daha abart” Ecreye dönüp “Bak bu sefer abin haklı”
Ecre, “Kızım seni kurtarıyorum işte boşver o kadar da olsun”
Amcam, “Keskin bırak kızlarımı bana askerliğimi kullandırmak zorunda bırakma babacım!” amcamın tehditkar sesiyle kolumu bıraktı. “Sonra konuşacağız” Kafamı tamam manasında aşağı yukarı sallayıp amcamın yanına geçtim.
Bir insanın aşık olması ne kadar normal bir durumsa Keskin’in aşık olması o kadar anormal bir durumdu. İlk aşkını askerliğe başladığı ilk aylarda bir hemşireyle yaşamıştı. 7. aylarında kız onu beklemekten sıkıldığını ömür boyu onu bekleyemeyeceğini hayatını yaşamak istediğini söyleyip Keskin’i aldatmıştı.
Keskin 29 yaşına gelmiş ne hayatına birini almış ne de kimseden hoşlanmamıştı. Çapkın gibi görünsede tam 8 senedir bir kadına yan gözle bile bakmamıştı. Çünkü kimsenin onu bekleyeceğini düşünmüyor kimseyide bekletmek istemiyordu. O kadını unutmuş muydu, Evet. Kadın çoktan evlenip çocuk sahibi olmuştu bile olan benim abime olmuştu. Hayatına birini almak ister miydi,Hayır.
Hayatına birisini almasını ister miydim, Kesinlikle evet. Keskin tam bir kız çocuk hayranıydı. Onu baba olarak görmek hatta kız babası olarak görmek belki de bu dünyada en çok istediğim şeylerden biriydi.
Ecre, o tam aksine bir aşk kadınıydı.Deli dolu eğlenceliydi bir insanı seviyorsa ona dünyada cenneti yaşatırdı. Ama hiç aşık olmamıştı. Ya da olmuş ama kendisinin bile haberi yoktu. Sadece, çok özgür ruhlu kısıtlanmaktan, bir şeylere zorunlu bırakılmaktan nefret eder. Benim gibi. Ama eğer kendi gibi deli dolu birini bulursa eminim nikahı basar.
Ben aşk ne demek bilmiyorum. Aşık olmak... nasıl bir duygu kestiremiyorum. Çünkü hiç yaşamadım. Ben aşk yok, olamaz diyemiyorum. Aşk var ama benim dünyamda aşka yer var mı... orasını bilemiyorum. Kıskancım sevdiğim insanı kıskanırım. Temas bağımlısıyım. Eğer aşık olursam sevdiğim insana sarılmadan öpmeden ne bileyim elini tutmadan yapamam gibi geliyor. Belki bu karşımdaki insanı bunaltabilir bilmiyorum,ailem yok. Belki bana acıyabilir yine bilmiyorum ama beni severse onu ölümü bile göze alacak kadar çok seveceğimi biliyorum... ... Bugün günlerden Cuma Saat 1’e geliyordu eve gelmemizin ardından sofrayı kurmuş hepimiz çoktan kahvaltımızı yapmıştık. Keskin ile amcam çoktan askeriyeye gitmişti. Ecre ise odasına çekilmişti. İlkokul öğretmenliği yapıyordu. Ne kadar dışarıdan hiç bir şeye önem vermeyen hiç çalışmayan bir kız gibi görünse de gayet başarılıydı. Küçüklüğünden beri ilkokul öğretmenliğini istiyordu, çünkü çocukları çok seviyordu üniversite hayatı boyunca her dersten başarıyla ayrılmış mezun olmuştu. Şu an da odasına çekilip öğrencilerine mutlu olacaklarını düşündüğü bir kaç etkinlik hazırlıyordu açıkçası işi çoktu. Neden hafta sonu yapmıyor derseniz tüm hafta sonunu bana ayırmaya planlıyormuş. Ben ise pazartesi buradaki devlet hastanesinde doktor olarak işe başlıyordum. Beni işe almaları pek zor olmamıştı üstüne üstlük bir de dosyamda İtalya’da okuduğumu görünce ve burda da doktora ihtiyaç olunca kolayca işe alınmıştım. Doktorluğumun ilk senesini italya da geçirmiştim. Şimdiyse doğduğum ülkeye gelmiş görevimi icra etmeye çalışacaktım.
Ecre, “İzemmm!!!” diyerek mutfağa koşarak girdi.
Başımı okuduğum kitaptan kaldırıp göz kırptım. “Noldu” dedim.
“Ben sarma kokusumu alıyorum yoksa midem açlıktan hayal mi görmeye başladı.”
Güldüm. “Yok valla gayet doğru bir koku alıyorsun”
Hızlıca gelip arkadan kollarını boynuma doladı yanaklarımı sulu sulu öpmeye başladı.
“Yeter, of bide sulu sulu öpüyor” diyip yalandan çemkirmeye başladım.
“Allahım sonunda midem şenlenecek”
“Kızım ben yokken napıyordun acaba”
“Kuzim övünmek gibi olmasında ben gayet güzel yemekler yapıyorum ama senin sarman için ölürüm”
Kahvaltıdan sonra herkes işinin başına geçince bende güzelce sarmayı sarmış tencereye yerleşmiş pişmesini bekliyordum kahvaltıyı zaten erken yaptığımız için sarmayı sarmak için fazlaca vaktim olmuştu.
Güldüm ve oturduğum sandalyeden kalktım. “İyi bakalım, sen şimdi güzelce etkinliklerini yap bende üstümü giyinip dışarı çıkıyorum”
“Şuna bak şuna sanki çocuk pışpışlıyor. Hem sen nereye gidiyorsun”
“Spora”
Kınarcasına bana bakarak “Ciddi misin sen!”
Ocağın altını kapatıp “Gayet ciddiyim” diyip Ecre ile ortak kullandığımız odaya girdim. Aslında burdan taşınmak istiyordum ne bilim kendime ait bir evim olsa güzel olurdu ancak eğer bunu dile getirirsem amcamın kesinlikle izin vermeyeceğini hatta onu istemeyeceğimi falan düşünmesini istemiyor dile de getirmiyordum.
“Senin bu spor aşkın beni öldürecek kızım bir gün spor yapmasan ölücek misin koy başını yat işte ne bilim yada git alışveriş yap ay başka şeyler yap ama spor yapma”
Spor hayatımın parçası gibiydi. Spor yapmadan duramadığı bir gün yoktu. “Hiç sanmıyorum” Bıkmış bir halde bana baktı. “Şaka mısın sen ya”
“Gayet ciddiyim ay hadi beni daraltma” elimle kış kış işareti yaparak “Hadi çık üstümü giyineceğim” “Erken gel bari” “Tamammm hadi çık” diyerek üstüne kapıyı kapattım altıma siyah taytımı üzerime siyah sporcu atletimi onu üstüne de siyah kısa hırkamı giydim saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım altıma beyaz çoraplarımı ve yeni aldığım siyah spor ayakkabılarımı giydim. Siyaha aşık biriydim. Bazen insanın içini karartıyordu ama olsun yinede asil bir renkti.
Son olarak da boynuma kulaklıklarımı takarak odadan çıktım.
Karşı duvarın kenarına omuzunu dayamış beni bekliyordu.
“Heh sonunda çıktın” “Ne oldu” “Babam bu gün eve anca gece 1-2 gibi gelebilirmiş önemli bir mesele mi olmuş ne yarbaylar albaylar ne bilim işte tüm üst düzey yetkililerle toplantıları varmış. Akşam yemeği için beni beklemeyin diyor.”
Tek kaşımı kaldırarak Ecre’ye baktım. Toplantıya başlamışlar mı,ne oldu acaba” “Ay bizene boşver hem sen niye soruyorsun” “Ne sorucam canım banene ben eğer amcam girmediyse ona da sarma götüreyim diyecektim amcamda çok özlemiştir benim yemeklerimi” “Maalesef toplantıya girmiş, boşver ben babama ayırırım bir tabak”
Kapıya yönelmiş dışarıya çıktım. “İyi bari Keskin’e kalırsa zaten tüm tencereyi yer” Güldü. “Ayırırım ayırırım merak etme sen, bir de çabuk gel”
“Tamam” diyerek hızlı adımlarla binadan aşağı indim. Dışarı çıktığım gibi temiz havayı derince içime çektim. Çok hızlı olmayan bir tempoyla koşmaya başladım. İlk önce ısınmam gerekiyordu. ... İki buçuk saattir deli gibi koşuyordum buraya yakın bir parkın etrafında resmen dört dönmüştüm şınav ve mekik de çekmem lazımdı ancak bunları sokağın ortasında yapamazdım. O da bir daha ki sefereydi artık. Bende koşmayı bırakmış yavaş yavaş eve dönüş yolunda ilerliyordum.
Sağanak bir yağmur yağmaya başlamıştı.İnsanlar kaçışacak yer ararken ben sakince yürüyordum hatta şu an deli gibi bağırasım ne bileyim şarkı söyleyesim vardı ama tek değildim. Tek olmam lazımdı böyle şeyler için bir dağın tepesine çıkıp deli gibi haykırmam lazımdı çünkü ben böyleydim. O uçurumun ucunda sesin kısılana kadar bağırmak içinde dökemediğin ne varsa sesinle dağı taşı inletmek varya dünyanın en güzel hissi olabilirdi,kimse yaşamadan bilemezdi.
Yağmurun yağmasıyla insanlar kaçışırken ben hala olduğum yerde gökyüzüne bakıyordum. Gözüm kapalıydı arada sırada içime derin bir nefes çekerek gözlerimi tekrar açıyordum.
Sokak nerdeyse bomboştu bu sırada hırkamın cebinde titreyen telefonumu çıkarıp kimin aradığına baktım.
“SÜSLÜ” arıyor...
Telefonum bluetooth kulaklığa bağlı olduğu için aramayı yanıtlayıp telefonu tekrar cebime attım.Kapüşonumu kafama geçirdim ve yürümeye başladım.
“Efendim” “İzem nerdesin sen ya yağmur çok hızlandı sen hala ortalıkta yoksun“ “Yürüyorum süslü” “Niye yürüyorsun kızım koşsana hasta olucaksın” “Ne koşucam ya bekleyenim var da benim mi haberim yok” “E heralde hepimiz burda oturmuş seni bekliyoruz” O görmese bile tek kaşımı kaldırdım. “Hepiniz?” “Of abimle ben işte çabuk gel sarmaları sen gelmeden indirecek mideye” “Tamam beş dakikaya evdeyim”
Adımlarımı hızlandırdım Ecre’ye ne kadar hak vermesem de doğru söylüyordu. Biraz daha yağmur da kalırsam hasta olucaktım. Ecre benden küçük olmasına rağmen sanki ben onun çocuğuyum o da benim annemmiş gibi davranıyordu. Kafamı iki yana salladım. Deli kız.
Tam 7 dakika sonra binanın içine girmiş şuan amcamların kapısının önüne gelmiştim. Zili çalmamla birlikte saniyeler sonra kapı açıldı.
Ecre, “Hoş geldin!” anlam veremedim bir heyecanla üzerime atılıyordu ki bir adım geri çekildim.Islak olduğumu da görmüyordu bu süslü. Üstünü incelediğimde, niye durduk yere süslenmişti bu kız.
Ayakkabılarımı çıkardım göz kırpıp “Hayırdır ne bu haller” benim içeri girmemle birlikte kapıyı kapattı.
Kapıyı kapattığı gibi bana döndü. “Misafirlerimiz var”
O an söylediği cümleyle ona baktım. Umarsanız bir tavırla “Yani”
Şaşkın şakın bana baktı. “Ne yani seni merak ediyorlar hem gel bir merhaba de niye odaya geçiyorsun hemen” diyip kolumu tuttu. Hızlıca kolumu çektim. Duş alıcam sen geç içeriye. “Peki tamam bekliyoruz”
Hızlıca duşa girip on dakika boyunca güzelce yıkandım. Hızlı duş alırdım. Alışkındım.
Bornozlu banyodan çıkıp bir kaç kıyafet bakındım. Altıma rahat siyah bir penye şort onun da üstüne beyaz kalın askılı bir tişört son olarakta hırkamı giyip yatağıma oturdum. Komidinin üstünden ilk yardım çantasını alıp bacağımı rahatça yatağa bıraktım. Buraya gelmeden önce bir sokak kavgasına bulaşmıştım. Ordan kalma hafif bir bıçak kesini vardı bacağıma güzelce pansumanımı yapıp yaranın üstünü kapattım. Yaranın mikrop kapmasını istemezdim. Kafamı geriye yaslayıp gözlerim kapadım ve rahatça geri yaşlandım. Huzurluydum, koşmak iyi gelmişti. Ama bu huzurum saniyeler sonra odanın kapısının çalınmasıyla son buldu. Ecre, ” İzem müsait misin girebilir miyim”
Hiç sesimi çıkarmadan gitmesini bekledim ama nafile, asla gitmedi bir kaç kere daha seslenmeden sonra sesimi çıkarmayınca odaya daldı.
Beni yatakta olduğumu görünce yanıma geldi ve yataktaki boşluğa oturup beni dürttü.
“Abla,abla ya cevap versene” “Git başımdan” “Ne demek git başımdan insanlar içerde bizi bekliyorlar” “Beklemeye devam edebilirler” “Ay nolur hadi kalk ayıp olucak” "İnsan sevmiyorum” “Ne demek sevmiyorum sen nesin sen de insansın” “Of git başımdan Ecre, içeridekilere de uyudu falan de” Sargılı ayağımı havaya kaldırıp ona gösterdim.
“Yaralı çok hasta falan de git başımdan” bir anda ayağıma bakıp hızlı hızlı konuşmaya başladı.
Ecre, “Ne oldu ne zaman oldu sen ne zaman yaralandın!”
“Ne bağırıyorsun acaba,düştüm pansuman yaptım o kadar” eğer gerçeği anlatırsam ortalığı ayağa kaldırırdı.
Elini kendi göğsüne koydu derin bir nefes aldı sonra elime bir sille çaktı.
“Gerizekalı bir an gerçekten vuruldun falan sandım, kal hadi içeri gidiyoruz” o sırada bir zil sesi duyuldu. “Hah diğerleride geldi”
“Diğerleri de mi var kaç kişiyiz biz”
“Sen ve benle birlikte 8 kişiyiz işte bu yeni gelen iki kişiyi bende tanımıyorum time yeni gelmiş biri kıdemli üsteğmen diğeri de yüzbaşı abimin pabucu dama atıldı yani” Keskin üsteğmendi.
Bu çilenin bitmeyeceğini anlayınca ayaklandım benim ayağa dikilmemle birlikte Ecre de yerinden hızlıca doğruldu ve kapıyı açtı. Birlikte oturma odasına doğru ilerlemeye başladık.
Odaya girmemizle herkesin gözlerimi bizi buldu. Tam geçen kendini tanıtan Ege denen çocuk bir şey söyleyeceksen keskin bir anda ayağa fırlayıp yanıma geldi.
“İzem ayağına noldu biri bişey mi yaptı niye sargılı bu ayak”
Onu dinlemeden geçip boş bulduğum bir yere oturdum. “Bir şey yok koşarken düştüm.” “Niye dikkat etmiyorsun” diye önümde eğilip bacağımdaki bandajı açmaya çalışıcaktı ki bacağımı hemen başka tarafa çevirdim.
“Bir şey yok Keskin az önce pansumanımı yaptım merak etme” yanımdaki boşluklara iki kere vurdum “Ee ne bekliyorsunuz otursanıza”
Keskin sol tarafıma oturdu. “Kay biraz” diyip Ecreyi de kendi yanına oturttu. Böylece o ortamızda olmuş oldu iki kolunu da ikimizin omuzuna koyarak kendine çekti. “İşte bunlar da benimkiler komutanım” diyerek karşısında komutanı olarak belirttiği adama baktı. Ben de refleks olarak karşıma baktım.
Adama bakmamla birden neye uğradığımı şaşırdım. Yüzü fiziği o kadar göz alıcıydı ki inanamadım.
Kahvenin en açık tonuna sahip gözleri uzun kirpikleri çok kalın olmayan ama yüzüne inanılmaz yakışan dudakları burnu, çenesi kısaca tüm çehresi mükemmeldi.
Hadi yüzünü geçtim o nasıl bir fizikti öyle, o omuzlarla Allah bilir kaç kulun hakkını yemiştir kim bilir. Kısacık saçları bile ona çok yakışmıştı.
Ama işin garip yanı ben bu yüzü sanki bir yerlerden hatırlıyordum sanki çok eskiden bir yerlerden... ama çıkaramıyordum.
Tam öz önce Keskin’in komutanı olarak tanıttığı bu adam söze giremeden lafa ben atıldım.
“Ben sizi bir yerlerden tanıyor olabilir miyim”
Bir anda gözleri bana döndü. Bu cümleleri söylemeden önce gayet sert bakan adam bir anlığına yüz ifadesini yumuşatmıştı fakat yanında ki bir diğer adamın hafif bir öksürmesinden sonra tekrar eski haline dönerek bana cevabımı vermişti.
“Hiç sanmıyorum” diyip yüzünü Keskinden yana dönmüştü.
Tamam da insan gibi cevap verebilirdin dimi aman neyse bananeyse artık, diye düşünüp arkama yaslandım.
Fakat az önce öksüren adamı çok net hatırlıyordum ona doğru tek kaşımı kaldırarak bilmiş bir tavırla yerimden doğruldum.
“Ama siz beni kesinlikle hatırlıyorsunuz”
Bu adam geçen bana çarpan patavatsızdı.
“Hatırlamaz mıyım tabi hatırlıyorum.” “O zaman bekliyorum” “Anlamadım” O sırada Ecre araya girdi.
“Pardon adınız neydi” Ona dönüp kısaca “Birkan” diyip tekrar bana döndü. Az önce benim yaptığım gibi tek kaşını kaldırdı.
Ecre, “Birkan abi, ablam şöyle demek istiyor hani geçen hayvan gibi, ay pardon ya yanlış oldu biraz sert bir şekilde bize çarptınız ya onu demek istedi herhalde” diye imayla ona baktı. Yeri gelince lafını vurmasını iyi biliyordu.
“Özür dilememi gerektirecek bir durum olduğunu sanmıyorum”
“Allah Allah” dedim. Tekrar bana dönüp bir şey söyleyecek iken Ege denen çocuk aramıza girdi.
“Hop Hop burası ateş hattına dönüyor film çok akıcı Tansu hadi kalk kız mısır patlatalım o zaman tadından yenmez valla”
Birkan denen adamla aynı anda ona dönüp “Sen sus!” dedik. Sonra birbirimize dönüp ikimizde birden ya sabır çektik böylece Ege de yerine oturmuş sessizliğe bürünmüş oldu.
Olay daha da ilerlemeden Keskin araya girdi. “Pek iyi bir tanışma olmadı galiba ama baştan başlayalım bence herkes kendini tanıtsa çok iyi olur”
Yakışıklı bulduğu adam gözlerini bana değdirmeden kısa ve öz bir şekilde “Baran” dedi.
Baran... geçmişimde Baran diye birini hatırlamıyordum.
“Birkan” sevimsiz.
“Ege” fazla mutluydu bir o kadar anı yaşamayı seven bir insana benziyordu.
“Tansu” çok güzel bir kadındı göğsünün hemen altında biten simsiyah saçları çok dikkat çeken masmavi gözleriyle mükemmel bir kadındı. Ne çok sertti ne çok samimi gibiydi. Tam benlik biriydi yani.
“Tuna”diye kendini tanıttıktan sonra bana göz kırptı.Yakışıklıydı bir kadının kalbini fethedebilecek bir görünüşe sahipti ama ben hariç. En önemlisi çapkın ve kumral saçlı bir adamdı.
Göz kırpmasına kayıtsız kalamayarak onun gözlerinin içine bakarak “Bana yürümeyi bile deneme çünkü sadece denemekle kalırsın”
Üzülmüş gibi yaptı. “Sadece denemek istemiştim olmadı kısmet değilmiş”
Keskin, “Tuna!” Ellerini iki yana kaldırarak canım kuzenime baktı. “Sustum.”
Bu kadardı. “Hepinizle tanıştığıma çok memnun oldum ama artık yemeğe mi geçsek?”
Keskin bir anda ayaklandı. “Bence de, hadi buyurun” diyerek eliyle Ecre’nin hazırladığı sofrayı gösterdi.
Hepimiz sandalyelere oturmuşken yemekleri yemeğe başlamıştık. ... Öyle doymuştum ki inanılmazdı. Yemek yemeye aşık bir kadındım. Ne kadar yesem de kilo almazdım bu da belki bir kadının sahip olabileceği en güzel şeydi.
Dediğim gibi yemek yemeği severdim ne kadar kilo almasam da spor yapmaya alışmıştım. Bu yüzden kalçam belim göğüslerim kısaca tüm vücudum belirli bir şekle sahipti. Kendimi seviyordum. Kahvenin en koyu tonuna sahip gözlerim yine gözlerim ile aynı renkte koyu kahve belime kadar uzanan saçlarım dolgun dudaklarım şekilli burnum ve 1.77 boyumla gayet alımlı ve seksi bir kadındım. Kendimi beğeniyordum.
Ege, “Bu sarmayı kim yaptıysa ateş olmuş ateş”
Keskin, “İzem yaptı” diyerek bana baktı ve yanağımdan bir makas aldı.
Tuna, “Harbi mi”
“Niye ben de yemek yapacak tip yok mu”
Ne yapacağını bilemezcesine “Yok ondan değil de-“
“Tamam şaka yapıyorum”
Rahat bir nefes verdi. “Ben seni çok sevdim be tam kafa kadınsın”
Birkan,baran ve Keskin aynı anda Tunaya öyle baktı ki ona acımadan edemedim.
...
Saatler geçmiş o kadar güzel geçmişti ki normalde pek insan canlısı bir insan olmamama rağmen sevmiştim onları sadece tek bir şey dikkatimi çekmişti. Baran denen adam o konuşmadan sonra bir kere bile yüzüme bakmamıştı onun aksine Birkan ise sanki dünyanda en nefret ettiği şeye bakıyormuş gibi bana bakıyordu. Bu davranışlarını anlamasam da pek üzerinde durmadım. Hiç kimse birbirini sevmek zorunda değildi.
Düşüncelerime dalmışken balkona geçip battaniyeme sarıldım ve sessizce yağan yağmuru izlemeye başladım.
-BÖLÜM SONU-🔥❤️
|
0% |