@serenn
|
"Sevdiğinin bir başkasıyla mutlu olduğunu görmekten daha acı bir şey varsa, O da sevdiğinin seninle mutsuz olduğunu görmektir.”
~Gabriel García Marquez~
Gecenin yarısı sızan ay ışığı ıssız ve bir o kadar sessiz sokağı aydınlatıyordu. Bu gece yarısında iki kişi uyanıktı biri ben diğeri de geçmişim. Yine kendimle başbaşa kalmıştım. Belki geceleri size kasvet gibi gelebilirdi ama bana umuttu. O ay ışığın yüzüne vurması yıldızların doyasıya parlaması benim için huzurdu,hafifçe yağan o yağmur benim için dünyalara bedeldi. Bir zamanlar olduğu gibi yine tektim. Yine bir başımaydım. Düşünüyorum yine ve yeniden. Her zaman olduğu gibi sadece düşünüyorum. Geçmişimi,geçmişin bana bıraktığı izlerimi... Onu ve tüm hayatımı. Ailemi,sevdiğimi. Koltuğa sırtımı yasladım ve ardındansa gözlerimi yumdum. Gözümün önüne gelen ilk kişi,Annem. Niye bu kadar özlemiştim. Çünkü annem benim için hayattı,umuttu. Çok özlemiştim. Sahi en son ne zaman sarılmıştım ona. Siz hatırlıyor musunuz belki evet, belki hayır. Ama ben çok net hatırlıyorum. O gün, en son o gün sarılmıştım canım dediğim kadına cansız bedenine,tabutuna sarılmıştım. 9 yaşımda öksüz kalmıştım. Ya babam peki ya abim onlara ne zaman sarılmıştım. Yine o gün onların tabutuna sarılmıştım. Annemin o mis kokusuna doyamadan babamın küçük prensesi olmaya dayamamışken,abimin küçük ama şımarık kız kardeşi olamadıysam bunlar benim suçum değildi. Bu acımasız hayatın suçuydu. Ben belki bir şeylere geç kalmıştım belki de kaldığımı sanıyordum,bilmiyordum. Ama bildiğim tek bir şey vardı. Bu dünya bana bir hayat borçluydu. Mutlu olabildiğim sevildiğim,düştüğümde ayağa kalkabileceğim bir omuz borçluydu. Benim gibi daha nicelerini yaşayan herkese,bir yaşam borçluydu. Gözümden akan tek damla yaşı sildim. Gülümsedim. Her zaman yaptığım gibi sakin adımlarla balkondan çıkıp kapıyı kapattım. Hava soğuk değildi,ama yine de üstümde ince bir battaniye vardı,alışkanlık. Hava kırk derecede olsa örtüsüz uyuyamayan biriydim. Ya da bir şeylere sarılmayı, tutunmayı seviyordum,eskiden yani. Odama geçtim yatağıma uzandım ve üstümü örttüm. Tam uyuyacak iken odada yankılanan telefon sesi ile duraksadım. Gece dörtte beni kim arardı. Telefonu elime aldığımda bilinmeyen bir numaranın beni aradığını gördüm. Özel numaradan bu saatte, durduk yere beni kim arardı. Umrumda değildi. Aramayı reddederek telefonu yastığımın altına koydum saniyeler sonra telefon tekrar çalınca yastığımın altından çıkarıp tekrar baktım. Özel numara. O an nedensizce o aramayı cevaplamak gibi bir hata yaptım,tam tekrar kapatacaktım bir ses duyuldu. Bardak kırılma sesi. “Kimsiniz?” Cevap yok. “Bana bak gecenin köründe kimsin necisin ne bok yemeye arıyorsun bilmiyorum ama seni bulmam saniyelerimi almaz” onaylayan bir mırıltı çıkmıştı. Karşımdaki kişi erkek miydi. “Kardeşim konuşsana!” Cevap yok. O an ne oldu bilmiyorum ama ağzımdan şu kelimeler döküldü. “Siktir git o zaman” diyerek telefonu yüzüne kapattım ve aynı şekilde telefonu uçak moduna alarak komidinin üstüne koydum. Derin bir nefes aldım.Yarın umarım güzel bir gün olurdu.
KESKİN “Offffffff çok sıkıldım” Ege,”Bende komutanım,iş yok güç yok kısaca it yok saatlerdir boş boş oturuyoruz” Tuna,”Çok doğru söylüyorsunuz aksiyon lazım bana böyle sakin sakin hiç benlik değil” Baran,”Oturun oturduğunuz yerde ille bela istiyorsunuz” Ben konuşmaya başladım. “Komutanım güldürmeyin beni görev olunca bizden de ürkütücü oluyorsunuz valla-“ bana olan bakışını görünce yutkundum ve yayıldığım koltukla dik bir duruşa geçtim. “Pardon komutanım” diyerek önümde ki çayı içmeye başladım. Ortam o kadar sessizdi ki gerilmiştim. O an odada yankılanan telefon sesi ile masadaki telefonu ışık hızında alıp ekranda ki yazıya baktım. Ecre arıyordu. Kurtarıcı meleğim benim. Anında telefonu açarak kulağıma götürdüm. “Süslüm!” “Abim nasılsın” biraz salak falandı ama adı üstünde kardeşimdi, çok seviyordum. “Kötüyüm” telefondan gelen telaşlı sesi kulaklarıma ulaştı. “Ne oldu birine bir şey mi oldu,abi cevap versene sana mı bir şey oldu!” “Kızım saçmalamasana bir şey yok” “E niye öyle dedin o zaman” “Güzelim sorunda bu ya hani bir şey olmaması olay yok resmen patlayacağım sıkıntıdan” “Abi bak boş boş konuşup benim sinirlerimi bozma!!! Otur oturduğun yerde daha ne istiyorsun anlamadım ki” sesi yükselmişti. “Bana bağırma güzelim” “Ay pardon,yada vazgeçtim özür dilemiyorum hak ediyorsun sen” “Of Ecre niye aradın sen” “Şey oldu” “Ne oldu” “Ay şey oldu işte” “Kızım ne oldu söylesene!” “Bana o adam çıkma teklif etti! Abi sürekli rahatsız ediyor” Anında ayağa fırladım. “Lan,hoşt Ulan kim o it!”
Benim ayaklanmamla Tansu Tuna ve Ege de aynı anda ayaklandı. Birkan ve Baran komutanım sorgular gözlerle bana bakıyordu.
“Ecre cevap versene” “Hani senin geçen gördüğün işte Of dayanamadım söylemek istedim ama kabul etmedim zaten hemen teleşlanma”
“He bir de kabul etseydin! Kızım delirtme beni” diyerek telefonu kapattım. Herkes bana bakıyordu. Tansu,”Bir şey mi oldu Ecreye” gözlerim sevdiğim kadını buldu daha ılımlı bir sesle konuşmaya başladım. “Yok bir sorun yok, varsa da ben gittikten sonra kalmayacak” diyerek gözlerimi çektim. Ege,”Konu ne komutanım?” “Ecreye biri çıkma teklifi etmiş” Tuna,”E şimdi Allah var güzel kadın” Ateş saçan gözlerimle Tunaya döndüm. Yutkundu. “Komutanım saçmalamayın Allah korusun Ecre hatta İzem de dünya ahiret bacımdır” “Adam ol” Birkan,”Ne var yani edemez mi” “Edemez” Birkan,”Lan mağaradan mı çıktın amına koyayım ne demek çıkma teklifi edemez kız kaç yaşına gelmiş,he aşkı falan desteklediğimden falan demiyorum ama sakın kardeşini kısıtlama alırım ayağımın altına” “Komutanım ben o kadar geri kafalı mıyım sizce, bu İt Ecre’nin okulunda öğretmenlik yapıyor tam bir piç o yüzden yükseldim bir anda” Ege,”E ne duruyoruz komutanım gidelim” Baran,“Sen nereye koçum?” “Yani biz keskin komutanım ile gidebilir miyiz” Baran bana döndü. “Gidin ben bir şey olursa size haber veririm” “Tamam komutanım” diyerek ben en önde Tuna ile Ege de arkamda askeriyenin koridorunda ilerlemeye başladık. Şu beyfendiye bir kendimizi göstersek iyi olucaktı.
📖 Okulun koridorun da üç adam bir ileri bir geri gidip duruyorduk. Şuan bütün okul ders saatindeydi aynı şekilde Ecrede. Tuna,”Bu kırk dakika bitmiyor!” Omzunu sıktım.” İlk kez doğru bir şey söyledin hak veriyorum sana” Ege bu söylemime karşı gülmüştü. Tuna garip bir bakış atarak ikimizin üzerinde de gözlerini gezdirdi. “Siz ikiniz niye sürekli ben şizofrenmişim de hiç bir boku anlamıyormuşum gibi davranıyorsunuz” Ege,”Biz öyle şeyler yapar mıyız komutanım” “Lan komutanına sokturma, hele keskin sen sürekli dalga geçiyorsun alacağım ayağımın altına” “Keskin komutanım diyeceksin” “Lan siktirtme komutanlığını” Ege,”Tuna abi yükselme bir dur be” Tuna,”Sen niye bana sürekli abi diyorsun” Ege,”Benden büyüksün diye” Tuna,”Deme istemiyorum kendimi çok yaşlı hissetmeye başladım” “Ya Tuna bir kapa şu çeneni” ve zil çaldı. Ege,”Sonunda!” Bana baktı. “Sonra konuşacağız” la havle dercesine başımı salladım. Karşı sınıftan çıkan öğrenciler ve onlar ile birlikte çıkan arkalarındaki kız kardeşime yüzümdeki tebessüm ile bakakaldım. Küçük bir kız çocuğu önünde durmuş sanırsam saçlarını bağlamasını rica etmişti. Ecre güzelce karşısında ki kızın saçlarını toplayarak yanağına bir buse kondurdu ve ayağa kalktı. Gözleri anında bizi buldu. Bir süre yarım ağız bize baktı sonradan yanıma doğru ilerledi. “Abi?” “Kardeşim” diyip belinden tutup kendine çektim. “Nasılsın” kollarını belime doladı. “İyiyim de sen ne yapıyorsun daha doğrusu siz üçünüz ne yapıyorsunuz burda” Yüzüme baktı. Sonra arkadaki askerlerime baktı. Tuna konuşmaya başladı. “Ecre keskin komutanım büyük ihtimalle sana asılan adamı sikecek” dedi. Ecre anında gözlerini pörtleterek sus işareti yaptı. “Küfür etmesene be okuldayız!” Tuna,”Ha, pardon” Ege,”Nasılsın” Ecrenin yüzü Ege’ye döndü. “İyiyim sen nasılsın” “İyi işte her zaman ki gibi iş güç” Tuna,”Evet günlük selamlaşmanız bittiyse arkadaşlar seninkini göster de bir gidip konuşalım biz” Ege’nin tunaya kınayıcı bir bakış attığını gördüm. Ecre,”Tuna abi ya şöyle diyip durmasana yangına körükle gidiyorsun hem benim ki falan değil o reddettim zaten” “Kabul edemezdin zaten” Ateş saçan gözleri bana döndü. “Abi bana yapmayacağım şeyleri yaptırmak ister gibi konuşuyorsun” “Tamam cimcime sustum” Ecrenin üstünü inceledim. Fazla süslüydü. Yüzümü buruşturdum. “Abi ya yine ne var” “Kızım az süslensen olmuyor mu” sinirli bir şekilde konuşmaya başladı. “Bana bak abimsin diye bir şey demiyorum ama fazla olmaya başladınız siz ne işiniz varsa halledin ve gidin yoksa farklı yerlere baş vurmak zorunda kalacağım” Tek kaşım havaya kalktı. “Neymiş o farklı yerler” “Babam gibi,albayın gibi yani diyorum, bilmem anlatabiliyor muyum” Tuna,”Hain” “Bana bak” diyip üstüne atılıyordu ki kolundan tuttum.” Tuna,”Lan şaka yaptım hemen de saldır kimin kardeşi” diyerek bana baktı. Ege’ye döndüm. “Ege siz Ecre ile bahçeye falan inseniz ne bileyim işte bu kattan uzaklaşın biz sonra yanınıza geliriz” Ecre,”Ay ben tek başıma gidemiyor muyum bir de asker mi takıcaksın peşime” Ege,”Yani istemiyorsan gelmem rahatsız etmem seni” Ecre,”Yok ondan değil de-“ Görüş alanıma giren adamla adımlarım üstüne ilerlemeye başladı. Tuna,”Başlıyoruz!” diyerek yanımda belirdi.
Adamın yanına vardık. Adam karşısında ki bize bakmak yerine arkamızdaki kız kardeşime bakıyordu. Bedenimle görüş alanını kapatarak dik dik yüzüne bakmaya başladım. Görüş açısının kapanmasıyla gözleri bana döndü. “Buyrun” “Beni hatırlamadın galiba dikkatli bak”gözleri yüzümde gezinip durdu. Sonradan aklına gelmiş olmalı ki güldü. “Ecrenin abisi olmalısınız,tabi yanlış hatırlamıyorsam” Tuna,”Yok gayet doğru hatırlıyorsun” “Peki sizin ne işiniz var burda” “Adın ne” “Ne yapacaksınız” “Adın ne” “Fatih,soyadımı da söylemeli miyim” Tuna,”Ulan seni bir sikerim” diyip adamın üstüne yürüyordu ki omuzlarından tuttum. “Şimdi Fatih bir kere söylüyorum bir daha da güzel lafla söylemem direkt icraata geçerim o yüzden iyi dinle” “Dinliyorum” alaycı bir eda ile konuşması sinir katsayımı daha fazla yükseltiyordu. Dişlerimi sıkarak konuşmaya başladım. Neyine bu kadar güveniyordu bilmiyorum. “Eğer seni bir daha kız kardeşimin yanında görürsem değil bu okuldan bu şehirden sürgün ederim seni ayağını denk al” “Pardon?” Tuna,”Lan gay misin sen nasıl bir konuşma tarzı bu, yok paydon yok buyuyunuz biraz adam ol lan adam” Fatih,”Konuşma tarzım gayet iyi beyfendi asıl sorum şu ki sevdiğim kadından neden uzak durayım” Gözüm seğirdi. “Sevdiğin kadın?” “Evet bir sorun mu vardı” yürek yemişti başka açıklaması olamazdı. Bir insan severdi yasak değildi belki kalbine söz geçiremezdi anlardım ama bu piç kardeşimi rahatsız ediyordu. Ecre de onu sevmiyordu. Kısaca onu dövmemem için önümde hiç bir engel kalmamıştı. Yakasından tuttuğum gibi bedenini kendime çektim ve kafa attım. Yere düşmesiyle elinin burnuna gitmesi bir olmuştu. Tam Tuna da dövmeye hazırlanıyordu ki etrafımızda bulunan çocukların korku dolu bakışlarını görerek onu durdurdum. Yerdeki adamın üzerine eğildim. “Eğer bir daha seni kardeşimin etrafında görürsem bu sefer bu işi bir abi olarak değil Üsteğmen Keskin Algın olarak halledeceğim” diyerek bedeni mi geri düzelttim. Yüzünde ki şaşkınlık net bir biçimde okunuyordu. Yutkunup yerden kalktı ve burnunda ki kanı elinin tersiyle silip uzaklaşmaya başladı. Tuna,”E komutanım ben de bari yumruk ataydım” “Çok çocuk var kötü etkileriz onları,gerek yok ben hallettim” beğenmiş bir bakışla bana baktı ve yürümeye başladı bende aynı şekilde onun yanında yürümeye başladım. Tuna,”Senden iyi baba olur he” böyle bir cümle beklemiyordum. Duraksadım. “Ne alaka” “Ne bileyim geçmiş orada ki çocukların psikolojisini düşünüyorsun ben olsam tekme tokat dalmıştım.” “Bu mu yani bunu herkes düşünür” “Ben düşünmedim” “Sen herkes misin” Havalı bir bakış attı. “Sağol sarı kafa gururumu okşuyorsun” kolumu omzuna attım. “Şımarma” Aynı şekilde o da kolunu omzuma attı. “Takılıyorum işte ama gerçekten bir şey olursa bana da haber ver bir güzel benzetiriz şerefsizi” “Sağol kardeşim”
ECRE
Abimlerin karşıya gitmesi ile birlikte Ege beni belimden hafif ittirerek yönümü değiştirmemi sağladı. “Bahçeye inelim” başımla onayladım ve beraberce arka bahçeye doğru ilerlemeye başladık. Ege,”Rahatsız mı ediyor seni?” gözlerim ona dönmüştü. “Kim?” “Şu öğretmen bozuntusu” güldüm. “Adamı daha görmedin bile!” “Görmem gerekmiyor bir kadına istemediği halde hala yanaşabilecek kadar gurursuzsa görmem gerekmiyor” Şaşırmıştım. Ege’den böyle sözler hiç duymamıştım. Ya da Ege abi mi demeliydim. “Bir şey sorabilir miyim” Beklentiyle gözleri bana döndü. “Tabi ki ne istersen sorabilirsin” “Ya şimdi sen 25 yaşındasın ben 22 falan 3 yaş var aramızda sana abi mi demeliyim”
Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Aynı zamanda ağzından şu kelimeler döküldü. “Hayır!!” boşluğumu geldiği için bir adım geriye gitmiştim. “Niye bağırıyorsun be” “Özür dilerim bir anda öyle çıktı ağzımdan” “Sorun değil de sen benim soruma cevap versene abimi diyeyim” Kaşlarını çattı. Sanki rahatsızca olduğu yerde kıpırdandı. “Yani istediğini diyebilirsin ama aramızda ki yaş farkı az bence demesen daha iyi olur gibi,ama benim için fark etmez yani...” Yüzüm bir anda güldü. “Dimi ya herkese abi diyorum yok sana asla abi demem gerek yok yani” diyerek bir andan kendi kendime konuşuyor bir andan da karşımızda bulunan banka doğru ilerliyordum. Ege sessizce arkamdan ilerliyordu. Benim banka oturmamın ardından oda oturdu. İkimizde çok sessizdik. Bu sessizliği bozmak için Ege’ye döndüm. “Ege ya biz senle niye hiç konuşmamışısız bu zamana kadar” Yüzünde garip bir ifade belirdi ama pek anlayamadım. “Ege dedin...” “E sen sorun olmaz demiştin” Anında durumu toparlamaya çalıştı. “Ha yok yani şey aman de işte abi deme Ege de, abiye gerek yok iyi böyle,ben ne diyorum ya” Gülüp sırtımı banka geri yasladım. “Senin hatlar karıştı galiba” eline ensesine attı. “Biraz öyle oldu” “E cevap versene” bir süre düşündü sonra sorduğum soruyu hatırlayarak yüzünü bana çevirdi. “Ne bileyim yani ben zaten öyle aman aman çok konuşan bir insan değilim” “Yalancı” “Ben mi?” “Evet sürekli güldürüyorsun herkesi bir de konuşmuyorum diyor gel de pabucuma anlat” “Olabilir farkında değilim.” Güldüm. Tam bir şey söyleyecek iken yanımıza gelen sınıfımdaki öğrencilerden biri olan Akif ile konuşmamız yarıda kesildi. Elinde bahçeden topladığını düşündüğüm bir papatya vardı. “Öğretmenim bu papatyayı sizin için kopardım” gülerek elime aldım. “Çok teşekkür ederim” diyerek papatyayı saçım ile kulağımın arasına sıkıştırdım. “Güzel oldu mu” ellerini birbirine çarptı. “Çok güzel olduu!” Gülüp burnunu sıktım. “Bu ince düşünceniz için tekrardan teşekkür ederim küçük bey” “Rica ederim!” diyerek yanımızdan ayrılıp arkadaşlarının yanına doğru koşmaya başladı. Hiç sesi çıkmayan Ege’ye döndüğüm de ise gözünü kırpmadan beni izlediğini görmek biraz şaşırmama sebep olmuştu ama rahatsız etmemişti. Aksine onun beni izlemesi hoşuma bile gitmiş olabilirdi. Kendimi toparlayarak parmağımla saçımdaki çiçeği gösterdim. “Yakıştı mı” “Çok yakıştı...”
Keskin,”Ecre,Ege!” ikimizin de gözleri karşımdaki abime döndü. Anında ayağa fırladım. “Ne oldu ne dedi” Saçımda ki papatyayı görünce gülümsedi. “Yakışmış” afalladım. “Teşekkür ederim de abi ne oldu!” “Bir şey olmadı güzelim yapmam gerekeni yaptım kısaca,ben üzerime düşen görevi hallettim daha yanına yaklaşamaz he yaklaşacak olursa büyük ihtimalle tahtalı köyü şimdiden görmüş olur” diyerek omuzumdaki saçı geriye attı. “Bir sorun yok yani” “Yok süslüm,hadi geç sen dersini anlat zaten son bir dersin kalmış biz ön bahçede seni bekleriz çıkıncada beraber döneriz” “İyi bari” kolumda ki saate baktım. “Ay zil çalmış ben gidiyorum” diyerek hızlı adımlarla bahçeden uzaklaşmaya başladım. Tuna,”Yavaş yürü kız sanki bir yere kaçıyorlar!” “Tamamm!” diyerek sınıfıma doğru ilerlemeye başladım.
İZEM “Merhabalar ben pansuman için gelmiştim de” karşımda bana bakan askere döndüm ve sedyeyi gösterdim. “Buyrun şöyle uzanın” diyerek malzemeleri alarak bacağını sıyırdım. Pansumanı güzelce yapmaya başladım. İşim bitince uzanan askere döndüm. Gözlerini kapatmış neredeyse uyuyacak durumdaydı. Yüzüm de hafif bir tebessüm belirdi. Bacağında bir kurşun yarası vardı ve büyük ihtimalle görevden yeni gelmişti yorgun olmalıydı. Bacağını kapatarak hafifçe omuzuna dokundum. Dokunmam ile birlikte irkilerek bana baktı. “Kusura bakmayın ama sanırım görevden yeni geldiniz biraz uyku sersemisiniz burada uyumamanız için sizi uyandırdım” yavaşça sedyeden kalktı. “Sağ ol doktor abla içim geçmiş işte ben şimdi eve gider bir güzel dinlenirim anamı çok özledim buraya da komutanın zoruyla geldim bana kalsa hiç gelmezdim de işte emir demiri kesiyor” “İyi yapmış komutanın dikkat et kendine hastaneye gelemesen bile askeriyedeki hemşireye git pansumanı aksatma sakın” “Sağol abla”diyerek arkasını döndü ve görüş alanımdan çıkmış oldu.
Bugün çok yoğun bir gün olmamıştı. Bir bakımdan güzel bir şeydi. Kimseye kötü bir şey olmaması en büyük duamızdı. Odama geçerek üstümdeki önlüğü ve stetoskopu çıkardım üstüme ceketimi giydim. Havalar bu aralar iyice garipleşiyordu. Yaz yağmurları fazlası ile gün yüzüne çıkmıştı. Allahtan bugün yağmur yağmamıştı çünkü yağarsa büyük ihtimalle sırılsıklam olurdum. Ceketim çok kalın olmamakla birlikte beni yağmurdan koruyacağını da düşünmüyordum. Yavaş adımlarla çıkışa yöneldim. Bugün yürümek istiyordum. Hastane ile evim arasında 30 dakika vardı ve ben bu yolu yürüyecektim. Biraz manyak olabilirdim. Ama olsun fazla akıllı olmaya da gerek yoktu.Cebimden çıkardığım kulaklıklarımı kulağıma takarak ne çok yavaş ne de çok hızlı olan adımlarla yürümeye başladım. Şarkı dinlemeyi seviyordum. Yaz ayına girecek olmamıza rağmen havada hafif de olsa bir serinlik vardı. Kollarımı birbirine dolayarak ilerlemeye başladım. Bir andan şarkı dinliyor bir andan da karanlık sokakta ilerliyordum. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra başımın üstünde hafif bir ıslaklık hissettim. Yine yağmur yağıyordu. Yağmuru severdim. Çünkü onu hissederdim sadece ıslanmazdım. Vücudumdan derin bir titreme geçti. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Yağmur hızlanıyordu. Bazıları koşturuyordu bazıları ise benim gibi sakince yürüyordu. Yağmur yağıyor her yer ıslanıyordu. Ne kadar yavaş yürümeye çalışsamda,genel olarak hızlı adımlardım yollarımı. Askeriyenin önüne gelmiştim. Bahçeye baktım bir kaç asker vardı ama etrafı duvarlardan dolayı pek göremiyordum. Yağmur öyle bir şiddetlenmeye başlamıştıki eğer biraz daha altında kalmaya devam edersem çok fena hastalanacaktım. Tam ilerleyecekken açılan ayakkabı bağcığımı görüp eğildim. Hızlıca bağlayıp tam ayağa kalkacak iken bir anda yeri boyladım aynı şekilde biri de benimle yeri boylamıştı. İstemsizce ağzımdan bir ses çıkmıştı. “Ah!” anlımı tuttum ıslak ve sert zemine değmişti. “Hanımefendi iyi misiniz!” Bu ses...bu kadar çok karşılaşmamamız kaderin bize bir oyunumuydu yoksa bir tesadüf müydü bilmiyordum. Yüzümü çevirip arkamda telaşlı bir şekilde bana bakan Barana döndü. İlk önce anımsayamadı ama saçlarımı gözümün önünden çekince yüzümü gördü ve gözleri şaşkınlıkla açıldı. “İzem!” “Ne var” Önümde eğilip kalkmama yardım etti. Resmen sırılsıklam olmuştum. “Sen bu saatte ne yapıyorsun burda saat 10’a geliyor farkında mısın ya başına bir şey gelseydi!!!” Üstümü inceledi.”Sırılsıklam olmuşsun” bugün hastanede gereğinden fazla kalmıştım,işimi seviyordum. “Sayende evet” “Kızım görmedim yere eğilmişsin hava da karanlık” “Beni görmemen için kör olman gerekiyor Baran” “Dalgındım...” Aniden vücudumdan bir titreme geçti. Baran’a döndüm. “İyi geceler” diyerek evimin yönüne doğru ilerleyecektim ki elimden tutulmamla arkamdaki adama döndüm. “Ne yapıyorsun” diyerek elimi çekmeye çalıştım daha sıkı tuttu ve askeriye binasına yönlendirmeye başladı. “Gel benimle” tutuşu canımı acıtmıyordu ama sıkı sıkıya tutuyordu. “Bırakır mısın” durdu. “İzem lütfen gel benimle” diyerek ilerlemeye başladı. İtiraz istemeyen bir ses tonuyla konuşuyordu. Başka zaman olsa asla dinlemezdim ama üşümeye başlamıştım. Bir süre kapalı bir alanda durmak iyi olabilirdi. Koridordan geçerken bazı askerler bize bakıyordu benim ve Baran’ın onlara karşı attığımız bakışları görerek anında gözlerini üzerimizden çekiyorlardı. Koridorun sonundaki odaya doğru ilerledik ve içeri girdik. Burası keskinin odasıydı. “Sen keskinle birlikte mi kalıyorsun” Kapıyı kapattı ve bana döndü. “Sen burayı nerden biliyorsun” kaşlarımı çattım. “Kuzenim ya hani odasına girmişliğim var” Burnundan soluyarak karşıdaki dolaba yöneldi bir sweatshirt bir tanede gri eşofman çıkardı. Bana uzattı. “Üstün sırılsıklam olmuş bunları giy” doğru söylüyordu ama gerek yoktu. “Ben Keskinin dolabından alırım bir şeyler gerek yok ama sağol yinede” tam arkamdaki dolaba yönelmişken kolumdan tuttu. “Keskinin dolabında kısakollar var sadece, üşürsün öyle giy bunları işte,rahatsız olmam korkma”. elinden kıyafetleri tuttuğum gibi kendime çektim. “Pis kokmam ama korkma yıkar getiririm” diyerek tuvalete girecektim ki gözlerim onun üstüne takıldı. Çenemle kendisini işaret ettim. “Sende üstünü değiştir hasta olursun” diyerek tuvalete girdim ve üstümü değiştirmeye başladım. Üstünü giydikten sonra karşıdaki aynada kendime baktım. Aklıma gelen şeyle gözlerimi kapattım. Ben az önce onu mu düşünmüştüm. Kafama vurdum. “Gerizekalı! Kendini rezil etmesen olmuyor dimi olmuyor!!!” tuvaletin kapısını açıp bir anda odaya daldım tabi üstünü değiştirdiğini hesaba katamamıştım. Altında gri bir eşofman vardı üstü ise çırılçıplaktı. Anında arkamı döndüm.”Çok pardon...aniden odaya dalıverdim kusura bakma” “Sorun yok alışkınım” alışkınım derken. “Dönebilirsin” Ellerim saçıma gitti. “Havlu var mı” keskinin dolabına gidip çekmeceden bir baş havlusu çıkarıp bana uzattı. “Teşekkürler” başını salladı. Bir anda kaşlarım çatıldı. “Alışkınım derken?” “Anlamadım” “Hani az önce alışkınım dedin ya ne alaka” Dudağının kenarı haylazca iki yana kıvrıldı. “Üst tarafımın çıplak olmasına alışkınım manasında demiştim” “Sapık” “Anlamadım” “Yok bir şey teşekkür ederim, kıyafetler için yani” “Rica ederim” dedi ve yatağına oturup dirseklerine dizlerine yasladı ve eğildi. “Bu saatte dışarda ne yapıyordun” kaşlarımı çattım. “Pardon da sanane” “İzem düzgün bir soru sordum” diğer yatağının ucuna oturdum. Bir yandanda havluyla saçımı kuruluyordum. “İşten geç çıktım bugün ve yürümek istedim” “Niye tek gidiyorsun ya başına bir şey gelseydi niye bize ne bileyim Keskine yada amcana falan haber vermiyorsun” “AA yeter be çocuk muyum ben ne bu sorgu karşında askerin yok yüzbaşı bir kadın var ona göre ayağını denk al” sesli bir nefes verdi. “Telefonunu alabilir miyim” “Ne oldu” ses vermedi sadece elini uzattı. Allahım benim hayatımda niye normal bir tane insan yok. Telefonun şifresini açıp uzattım. Telefonda kısa bir şeyler yaparak bana geri uzattı. Telefonu elime aldığımda ekranda telefon numarasının olduğunu gördüm. Ama garip olan yanı ismini girmemiş olmasıydı. Güldüm. “İsmini niye girmedin” elini ensesine attı. “Ne bileyim istediğin gibi kaydet” dalga geçercesine Baran’a baktım. “Off Baran kocam diye kaydedecek halim yok ya, direkt ismini girseydin işte” ben gülüyordum. Ama Baran eli ensesinde bana öylece bakakalmıştı. “Anlamadım?” Gözlerimi kıstım. “Şaka yaptım ya şaka” diyerek ismini kaydettim. Telefonu çantamın içine attım.Ortam fazlasıyla sessizdi. Bir anda ayağa kalktım. “Ben gideyim artık”diyerek çantamı aldım. Çıkışa yönelecekken aklıma kıyafetlerim geldiği için arkamı geri döndüm. Baran da ayaklanmış hatta kıyafetlerimi poşete koyup bana uzatmıştı. “Teşekkür ederim” başını salladı eliyle kapıyı işaret etti. “Sen nereye” “İlk önce seni evine bırakacağız sonra da ben kendi evime gideceğim.” Saate baktım. Baya geç olmuştu. Başımı sallayıp yavaşça ilerlemeye başladım. Bugün üstümde bir durgunluk vardı her şeye evet diyesim geliyordu,yada karşımda o olduğu için mi karşı gelmiyordum inanın hiç bir fikrim yoktu. Garipti. Askeriyenin önüne çıkmıştık.Kapının önünde düştüğümüz anı hatırlayınca dudaklarımın arasından bir kıkırtı çıktı. Baran bana baktığında neye güldüğümü anlamış gibi o da hafif bir tebessüm etti. İlk önce sweatshirt’ün şapkasını kafama geçirdi.Ardından benim için açtığı kapıya bakarak arabaya bindim. Saniyeler sonra kapıyı açarak o da sürücü koltuğuna geçip kemerini taktı,sonunda ilerlemeye başlamıştık. “Şarkı açmak isters-“ “Yok sessizlik daha iyi” diyerek başımı cama yasladım. Kafamı yaslayıp eve gidene kadar sessizce yağmuru izlemek isterken derin ve karmaşık düşünceler bir anda beynimi ele geçirdi. Son zamanlarda olan olaylar Baran ile sürekli karşılaşmamız gerçekten tesadüf müydü yada kaderin tam kendisimiydi. Hastane de beni kapıya yasladığı anı düşünmeye başladım. Normalde böyle bir temastan rahatsız olmam gerekirken ben rahatsız olmamıştım... Sürekli karşılaşmamıza ne diyorsun tesadüf mü?” Kaşlarını çattı. “Beni takip ediyor olabilir misin?” “Saçmalama” “Şaka yaptım şaka kaderdir işte” Dönüp yanı başımda oturan adama baktım. “Kader?” “Aynen öyle kader...” “Hiç sanmıyorum...” diyerek konuşmayı kestim. Bana şu son zamanlarda ne oluyordu böyle. Onunla gereksiz yere temasa girmem az önce şapkamı kapatması ve sürekli karşılaşmamız kader olamazdı oyundu sanırım bana oynanan büyük bir oyundu. Benim aklımda da kalbimde de tek bir isim vardı. Alp. Onunla bu kadar yakınlaşmam asla ama asla doğru değildi. Ama anlamıyordum onun varlığı beni rahatsız etmiyordu aksine güven veriyordu. Saçmalıyordum. Benim yanında tek güvende hissettiğim delicesine sevdiğim tek bir kişi vardı yine Alp. Şuan nerde ne yapıyor, yaşıyor mu bilmiyordum. Ama ben onun yokluğuna bile ihanet edemeyecek kadar çok seviyordum onu,çok seviyordum. Şu son bir ayda nerdeyse her şeyi yaşamıştım. İyi kötü ne varsa yaşamıştım. Neden? Bilmiyordum. Belki de yaşana bilecek en kötü şeyleri belki yaşanabilecek en basit şeyleri yaşamıştım yine bilmiyordum. Ya da fazla abartıyordum belki sürekli karşıma çıkması tesadüftü ve arkadaşça yaklaşmaya çalıyor olabilirdi. Evet evet, kesinlikle öyleydi aksi mümkün olamazdı. Beni şu zamana kadar rahatsız ettirecek hiç bir şey yapmamıştı,benim salak saçma düşüncelerim durduk yere aklımı bulandırıyordu. Tam bir aptaldım. “Gerizekalı...” diye mırıldandım. Baran,”Efendim?” “Yok bir şey öyle kendi kendime konuştum” evime yaklaştığımı görünce toparlandım ve saniyeler sonra araba durdu. Baran’a döndüm. “Tekrar çok teşekkür ederim” gözlerim üstümdeki kıyafetlere kaydı. “En kısa zamanda yıkayıp sana ulaştıracağım” “Gerek yok sende kalabilir” “Olmaz öyle, dedim ya müsait olunca bir şekilde veririm sana tekrardan teşekkürler” başını aşağı eğdi. “İyi geceler” “İyi geceler” diyerek arabadan indim. Ben binaya girene kadar dışarıda beklemişti kapıyı kapatır kapatmaz arabanın sesi duyuldu ve gözden kayboldu rahat bir nefes alarak anahtarımı çıkarıp evime girdim, yarın... yeni bir yolculuğa çıkıyordum.
TANSU
“Şşştt nerde kaldınız!” İçeriden gelen ses ile birlikte Ege ile salona adımladık. Ege Tuna ve Keskin her zamanki gibi bendeydi. Yine toplanmıştık birazcık dağıtacaktık. Yakında önemli bir göreve çıkıyorduk kafayı dağıtmak iyi olucaktı. “Geldik biraz sabretseniz olmuyor mu” elimizdeki rakı şişelerini tek tek masalara yerleştirdik. Tuna,”E Tansu sizde çok yavaşsınız Keskin ile biz gitsek şimdiye iş bitmişti” “Tuna kalkıp kendin yapsaydın o zaman asabımı bozma benim!” Keskin,”Tuna rahat dur!” Tuna,”Tamam kraliçem sen sinirlenme,komutanım sizde fırsatı kaçırmayın” diyerek ağzına masadaki çerezlerden birini attı. “Allah’ım sabır” diyerek boş bir yere yani Keskinin yanına oturdum. Hafif kayarak bana daha fazla yer açtı. Keskin ile şu sıralar farklıydık. Önceden fazlasıyla yakındık. Yani Tuna ve Ege ile nasılsam Keskin ile öyleydim. Ama şu son 1 yılda olanlar oldu. Ben bu adama sanırım,tutuldum. Bunu anlamam uzun zamanımı almamıştı çünkü ilk kez birini karşı böyle şeyler hissediyordum. Ama hissetmek istemiyordum ben kendi halinde işin de gücün de olan bir kadınken aşk nasıl birden kapımı çalmıştı. Keskin,”Keşke Birkanla Baran komutanım da gelseydi” “E işleri varmış ya” konuşmam ile birlikte yüzü bana dönmüştü. “Olsun olsalar iyi olurdu işte” diyerek sırtını koltuğa yasladı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Gözlerimi anında ondan çektim. Fazla çekici duruyordu. Her zaman en azından ayda bir kerede olsa içerdik ve bunu görevlerden önce yaparak kendimize zaman ayırmış olurduk. Her ay birinin evinde toplanırdık bu ayda bana kısmet olmuştu. Geceye kadar içer sonrasında sızar kalırdık. Sonrada sabah eski hallerimize dönerdik. Ama nerden bilebilirdim ki bu gecenin bir önceki gecelerden bambaşka olacağını...
Ege bana baktı. “Komutanım eşofmanlar çok yakışmış” üstüme baktım. Hepimizde eşofman vardı ve tabiki aynı şekilde de bendede kareli bol eşofmanım ve siyah atletimle tam bir ev halimleydim şuan. Onların yanında rahattım çünkü Tuna da Ege de kardeşim gibiydi. “Ne demezsin” diyerek önümdeki rakıdan bir yudum aldım. Güldü,”Harbi diyorum komutanım yakışmış, sizi hep üniformalı görüyoruz böyle eşofmanla görünce bir garibimize gitmiyor değil” Tek kaşımı kaldırarak karşımdaki adama baktım. “Sen bana çirkin mi demek istiyorsun” Tuna,”Ne alaka komutanım yakışmış dedi” “Garip dedi” Keskin,”Sen boşver onu boşboğaz o, çok yakışmış” Tuna ıslık çaldı. Anında ona döndüm. Islık da kendisi de anında susmuştu. Keskin,”E hadi” diyerek rakı bardağını aldı ve havaya kaldırdı. Aynı anda tokuşturduk. “Birlikteliğe” diyerek rakıları kafamıza diktik. Tek temennimiz yaşamımız boyunca birlikte olmak asla birbirimizden ayrılmamaktı. Bu masa her zaman dört kişilikti. Ama öyle duruyordu ki bundan sonrakilerde altı kişilik olucaktı. Neredeyse bir saattir sohbet ediyor bir andan da içiyorduk. Keskin art arda iki bardağı kafasına dikip yüzünü buruşturunca anında kolunu tuttum. Buruşan yüzüyle bana bakınca gülmeden edemedim. “Yavaş olsana önünden alan mı var” gülüşüme bakıp yutkunduğunu gördüm. “Bu gece iyice kafamı dağıtmak istiyorum zorlu bir görev olucak” gözlerimi çekip geriye yaslandım. Sanırım bir tek ben yavaş gidiyordum çünkü karşımdaki adamlar dakikalar içinde sayamacağım kadar çok içmişti. Ege, “Çok iyi be” Ege’nin kıvırcık kahverengi saçlarına baktım. Sonra da gözlerimi benim gibi masmavi olan gözlerine diktim. “Afiyet olsun” “Sağolun komutanım sağolun” diyerek elini iki kere göğsüne vurdu deli çocuk. Tunaya döndüm kumral yeşil gözlü bir adamdı fazlasıylada çapkındı ama beni kız kardeşi gibi gördüğüne kalıbımı basardım. Ona baktığımı görünce haylazca gülümsedi. “Tansucum seni galiba çok etkiledim gözlerini benden alamıyorsun” diyerek saçlarını karıştırdı. Keskinin gözlerinin bana döndüğünü hissettim. Ama bakmadım. Arkamdaki yastığı alarak Tunaya fırlattım. “Sus be!” Güldü. Baya baya kahkaha attı. Niye bizim aramızda bir tane akıllı yoktu. Karşımdaki adamlara bakmayı keserek asıl gözlerimi ayıramadığım, yada göz göze gelmemek için sürekli kaçtığım adama çevirdim. Keskin. Rakıyı deli gibi kafasına dikiyordu. Fazla yakışıklıydı. Sarı saçları,sarmaşık gibi beni de kendine düğümleyen o yeşil gözleri aklımı bulandırıyordu. Kendime kızamıyordum bu adamı nasıl sevdin diye yakışıklıydı, karizmatikti,başarılıydı,merhametliydi,tatlıydı. Bu dediğim belki size garip gelebilirdi ama tatlıydı işte ne yapayım. Kendi kendime güldüm. Belliki benim kafam şimdiden dağılmıştı.
...
Saatler geçmişti. Gece üç sularındaydık. Karşımdaki koltukta Tuna ve Ege sızmış bir şekilde birinin ayağı diğerinin yüzünde olacak şekilde yatıyorlardı. Yarım ağızla karşımda duran adamlara güldüm ve yanıma döndüm. Keskin gözlerini kapamış başını koltuğa yaslamıştı. Yerimde kıpırdandım. Başımın aniden dönmesiyle yerimde geri sendeledim. Başımı ovarak bu sefer yavaş bir şekilde yanına doğru kaydım ve başını avuçlarımın arasına aldım. Amacım arkasında ki yastığı alarak başının altına koymaktı ama durumlar hiç de beklediğim gibi olmamıştı. Keskinin yüzü ellerimin arasındayken aniden gözlerini araladı,fazlasıyla yakındık. Gözleri çekinmeden yüzümün her bir zerresinde gezindi. Ama en çok da gözümün altında bulunan o küçük bende takılı kaldı. Gülümsedi. Bir elini yüzüme doğru çıkardı,sanki ona kızacakmışım gibi çekinerek parmağının ucuyla varla yok arası o noktaya dokundu. Yüzüme doğru sıcak nefesini üfleyip biraz daha yaklaştı ve ondan asla duymayı beklemediğim şu sözleri mırıldandı. “Niye bu kadar güzelsin...” daha da çok yaklaştı. Dip dibeydik. Avucunu yanağıma yasladı. “Tansu...” ilk kez ismimi birinin ağzından böylesine güzel bir şekilde mırıldandığını duyuyordum. Gözlerim dudaklarına kaydı ama saniyelik bir andı. O ise aksine gözlerini asla benden ayırmıyordu. Sanki dünyadaki en nadide parçaymışım gibi bakıyordu. Onun için paha biçilmezmişim gibi... Yanağımı ağır ağır okşadı. “Keskin...” “Hm” Gözleri kapanıyordu. Aynı şekilde benimde uykum geliyordu. “Ben gideyim,sen uyu” gitmek istemiyordum ömür boyu bu yeşilliklerde kaybolmak istiyordum. “Gitme,sakın gitme” diyerek başını boynuma gömdü ve o an benim için dünya durdu. İlk kez bu kadar yakındık ilk kez bana dokunuyordu ve yine ilk kez bana öylesine derin bakıyordu... Şuan belkide itmem lazımdı onu,yapamadım. Uzaklaşmam lazımdı belki ama beceremedim,bir kere olsun bende bazı şeyleri yapmak istiyordum. Bir kere olsun sevdiğim adama dokunmak istiyordum,aynı zamanda korkuyordum. Başını boynuma gömdü,burnunu bebek gibi sürttü,Yanağımdaki ellerinden biri saçıma biri de boynuma dolandı ve beni daha çok kendine çekti. “Keskin...” “Yalvarırım kal, bir kere olsun kokunla uyuyayım ne olur” “Sarhoşsun” “Sen de sarhoşsun” “Öyleyim...” “Sen de sarıl o zaman” belki şu zamana kadar hem onun hem de kendi kalbimi çok kırmıştım. O an her şeyi bir kenara bıraktım ve kollarımı boynuna dolayıp bende başımı onun göğsüne yasladım. “Unutacaksın,unutacağım” “Ben-“ diye mırıldandığını işittim. “Ben seninle ilgili hiç bir şeyi unutmam” başını boynumdan asla çıkarmıyordu. Kolları bedeni mi daha sıkı sardı ve beni kendine çekti. Ellerim saçlarının arasında dolaşmaya başladı. Sessizce mırıldandım. “Ne düşünüyorum biliyor musun o kadına da böyle sarıldın mı, ona da böyle şeyler söylendin mi yoksa hala onu unutamadın mı ben bilmiyorum...”
İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Herkes buradaydı. Kim varsa yoksa buradaydı. İstanbul’un tüm önde gelen zenginleri magazinciler herkes buradaydı. Ne için kim için yada doğrusu kimin davetlileriydi. Tabiki Ferit Yücel’in. Türkiye’nin önde gelen zenginlerindendi. Amerika’da da fazlasıyla tanınmış bir estetik cerrahıydı. Tanıdığı tüm doktorlar için bir gece düzenlemişti aynı zamanda erkek kardeşinin Doğum günüydü kardeşinin Doğum günü umrunda değildi. Bu gece için onun en önemli misafiri,İzem algındı. Saatlerdir onu bekliyordu. Ama bir türlü gelmemişti. Başı dik kararlı ve inanılmaz inatçı bir insandı kardeşi vasıtasıyla tanışmıştı. Kardeşinin ona yaptığı tek iyilik bu kadını hayatlarına sokmasıydı. Yada yaptığı tek kötülük olabilirdi,bunu zamanla anlayacaktı.
İzem arabadan iner inmez davet alanına doğru ilerlemeye başladı bugün fazlasıyla şık giyinmişti. Üzerinde simsiyah uzun derin yırtmaçlı ve derin göğüs dekolteli askılı bir saten elbise vardı. Takılarıyla makyajıyla elbisesiyle kısaca her şeyiyle müthiş olmuştu. Saatlerdir kapının girişini gözleyen Ferit İzemi görür görmez ayaklandı ve o sinsi gülüşlerinden birini takındı. Takım elbisesini düzelterek yerinden ayaklanmıştı ki görüş açısını kapatan bir bedenle birlikte adımları bıçak gibi kesilmişti.
İzem dik duruşuyla etrafta gözlerini gezdiriyordu birazdan bir konuşma yapacaktı ama ondan önce görmesi gereken onun için çok önemli biri vardı. Tam bir adım atmıştı ki karşısında neredeyse yirmi adım ilerisinde ki yüzü görünce yüzüne manidar bir gülüş yayıldı.
Kurtarıcısı tam da karşısında duruyordu. İşte şimdi kendini güvende hissediyordu. Karşısında tam olarak şu kişi duruyordu. Emre Yücel. İşte oyun şimdi başlıyordu...
BÖLÜM SONU❤️📖
BÖLÜM NASILDI?YORUMLARINIZI BEKLİYORUMMMMM |
0% |