Banyonun kapısına defalarca vurulmasıyla gözlerini açarken burada uyuyakalmış olduğunu farketti. Küvetten çıkıp üzerine bornozunu giyinmiş sonrada boş bakışlarla kapıyı açıp karşısındaki Jihoon'a bakmaya başlamıştı. Jihoon onu bornozuyla görünce anında arkasına dönmüş "Siz kapıyı açmayınca içeriye girmek zorunda kaldım. Özür dilerim." demişti.
"..."
"Savcılığa gitmemiz gerekiyor."
Soluk bir ses tonuyla "Giyinmeliyim." demişti ona. Daha saat sekizken neden bu kadar acele ettiklerini anlayamıyordu.
"Sizi kapıda bekliyorum."
"..."
Yoon yatak odasına doğru yürürken arkasında bıraktığı kanlı su Jihoon'un dikkatini çekmişti. Merakla kanın kaynağını takip ederken küvetin önüne kadar gelmişti. Kang Tae'nin Yoon'a böyle bir zarar vermeyeceğinin farkındaydı. Anlaşılan Yoon da en az Kang Tae kadar problemli bir insandı. Zaten bu da Kang Tae'yi bıçaklayabilmiş olmasından anlaşılıyordu.
Yoon uyuşuk hareketlerle giyinip odasından çıktıktan sonra banyodaki Jihoon'u görmüş "Bu gördüğün şeyi kimse bilmeyecek." diyerek onu uyarmıştı.
Hafifçe başını sallayarak onu onaylayan adamla evinden çıkmıştı.
"İyi misiniz?"
"İyiyim."
"Öyle görünmüyorsunuz? Hastaneye gitmek istermisiniz?"
"İstemiyorum." dedikten sonra ona gösterilen araba koltuğuna oturmuştu. Arabanın içinde başka bir korumanın daha olduğunu görünce ona bakmaya başlamıştı.
"Dün sizi kaybettiğim için Bay Seo önlemini arttırdı." diyen Jihoon üzerine başını arabanın camına yasladı. Yorgunlukla gözlerini kapatmıştıki "Hastaneye gitmek istemediğinizden emin misiniz?" diyen Jihoon'a "Dönüşte eczaneye uğramamız yeterli olacaktır." dedi.
Vücundaki artan sıcaklık yarasının enfeksiyon kapmış olduğunun bir göstergesiydi. Dün en azından yaralarına pansuman yapmış olmalıydı ancak Kang Tae'nin Minho'ya zarar verdikten sonra ona böyle bir iyilik yapacağını hiç sanmıyordu.
"O nasıl? Biliyor musunuz?"
"Bay Seo'ya basit üç beş dikiş atılmış. Ciddi bir şeyi yokmuş gibi görünüyor."
"Ben ondan bahsetmiyorum. Minho'dan bahsediyorum."
"Sanırım bunu Bay Seo'nun kendisine sormalısınız. Bizim bir bilgimiz yok."
"..."
Savcılığa ulaştıklarında Yoon zaten çok daha önceden hazırlanmış dilekçeler önüne konulduğunda çok fazla sorgulamadan gösterdikleri yerlere imzasını atmıştı. Minho onların elindeyken söylediklerini yapmaktan başka çaresi yoktu.
Dönüşte ihtiyacı olan ilaçları ve sargı bezlerini bir kağıda yazmış Jihoon istediklerini alırken o da arabanın içinde beklemişti.
"Antibiyotiği reçetesiz satamıyorlarmış." diyen Jihoon üzerine başını sallamıştı. Hep kendi reçesini kendi yazdığı için böyle bir şeyle ilk kez karşılaşıyordu. Artık bir yere bağlı olmadığı için reçetesi geçersiz sayılmıştı. Bir arkadaşından bunun için ricada bulunmalıydı fakat şu an hem telefonu yanında değildi hem de kimseye bundan bahsetmek istemiyordu.
"Merhemle sargı bezini vermişler zaten. Yeterli olacaktır. Eve gidelim."
"Ben bir şekilde halledeceğim." ismini dahi merak etmediği yanında oturan ikinci korumaya soran gözlerle bakmaya başladı.
"..?"
"Yaralandığımızda bizimle ilgilenen doktorlar var." dediğinde Yoon tek kaşını yukarıya kaldırdı. Silah taşıyan insanların elbetteki silahlarını süs olarak yanlarında taşımadıklarının farkındaydı. Yinede kendini şaşırmaktan alıkoyamamıştı.
Evine ulaştığında Jihoon ona kapısına kadar eşlik etmişti. Ayakkabısını dahi çıkarmaya mecali olmadığını anlayınca onu yatak odasına kadar götürmüştü.
"Kan lekelerinin sabitlenmemesi için evinizi temizlememiz gerekiyor."
Mutfaktan kapı çıkışına kadar banyodansa yatak odasına kadar yerlerde kan izleri vardı. Bu temizliği yapabilecek güçse şu an onda yoktu.
"..."
"Evime bu kadar kolay girip çıkabiliyor oluşunuzdan memnun değilim."
"Mümkün olduğunca görünmez olmaya çalışacağız."
"..."
Yoon odasındaki küçük banyoya girdikten sonra yaralarına yapışan pantolonunu zorlukla çıkarmış ardındanda yaralarını temizlemeye başlamıştı. Şu anda Eun'un yanında olmasını çok istiyordu fakat bir yandan da çözümü olmayan sorunları için ona ayrı bir yük olmak istemiyordu. Belki biraz iyi olduktan sonra onu görmeye gidebilirdi ya da Çin'e gideceği için burada olduğunu hiç söylememek de güzel bir seçenek olabilirdi. Bilmiyordu. Şu an bildiği tek şeyse karşısına böyle çıkmaması gerektiğiydi.
Yaralarını kremleyip sardıktan sonra üstüne bol bir pantolon giyinmiş ardındanda yatağına tekrar giriş yapmıştı. Uykusu olmasada yatağından çıkmak istemediği bir moddaydı. Sanıyorduki bir ara uykuya dalmayı da başarmıştı.
Birkaç saat sonra nezaketen Jihoon kapısını çaldığında getirdiği antibiyotikleri elinden almıştı. Elindeki ilaç poşetiyle mutfağa gittiğinde yerlerin temizlenmiş olduğunu masanın üstündeyse yiyebileceği birkaç şeyin hazırlanmış olduğunu görmüştü. Gerçekten bunların hepsini ona hissettirmeden yapmışlardı.
Yemeğini yedikten sonra ilaçlarını içmiş ardından da salona kurulmuştu. Vucüdu hala yanarken aklında sadece Minho'ya ne olmuş olabileceği vardı. Anlaşmalarına göre o şikayetini geri çektiğinde Kang Tae Minho'yu serbest bırakacaktı. Acaba Minho şu an dışarda mıydı? Bilmiyordu. Eğer öyleyse onu görmeye gitmek istiyordu fakat benzer şeyler yaşamak için hiç ama hiç gücü yoktu.
Birkaç saat sonra ilaçların da etkisiyle yeniden uyuyakalmıştı. Düşmeyen ateşiyle sürekli olarak bir şeyler sayıklayıp duruyordu. Alnına konan elle aniden uyanıp ona dokunan kişinin yakasına yapıştığında Eun'un endişeli gözleriyle karşılaşmıştı.
"Benim Yoon. Korkmana gerek yok." diyen sözler üzerine onun yakasını bırakıp koltukta oturur pozisyona geçmişti.
"Burada olduğumu nereden biliyorsun?"
"Minho söyledi."
"Onu gördün mü?"
"Hastanede şu an."
"Neyi var?"
"Sağ bacağından bıçaklanmış. Ciddi bir sorunu olmadığını söylediler. Basit dikişlerle halledilebilirmiş."
"..."
"Onu görmeye gitmek ister misin? Hem hastaneye gitmişken bir doktora görünürsün. MinGyu yüzünden sende enfeksiyon kapmış olmalısın. Ateşin çok yüksek."
"İyiyim ben. İlaçlarım var zaten. Hastaneye giderek yeni bir sorun çıkartmak istemiyorum."
"Neden bana Japonya'ya gidemediğini söylemedin ki?"
"Dün benim için fazlasıyla olaylı bir gündü. Hem seninde uğraşman gereken bir ton sorunun vardı. Sana yeni bir yük olmak istemedim."
"Neden kendini yük olarak görüyorsun? Sen benim kardeşim değil misin?"
"Öylesin tabii ama şu an senin başında MinGyu gibi tatlı bir bela var. Kargaşanın içinde onu unuttum. O nasıl oldu, ne zaman hastaneden çıkacak?"
"En az iki gün daha hastanede kalması gerekiyormuş."
"..."
"MinGyu doğduktan sonra aramıza mesafe girmiş gibi hissediyorum." dedikten sonra Eun tekli koltuklardan birine oturdu.
"..."
"Eskiden bana ne yaşarsan yaşa anlatırdın. Şimdi anlatmıyorsun."
"Bunun MinGyu'yla alakalı olduğunu sanmıyorum. Sadece artık anlattıkça çözülebilecek sorunlar yaşamıyorum." dedikten sonra başını yeniden yastığa koydu. Parmağını dahi kıpırdatmak istemiyordu.
"Eskiden beni sorun çözme aracın olarak mı görüyordun?" dedi Eun gülerek.
O da hafifçe tebessüm ettikten sonra "Sanırım öyle görüyordum." dedi.
"Şimdi ne yapacaksın?"
"Kang Tae'yi öldüreceğim."
"Dalga geçmeyi kes Yoon. Artık işler ciddiye biniyor. Dün gece o manyak Minho'yu gerçekten öldürebilirdi. Bir şeyler yapmak zorundayız."
"Ne yaparsam yapayım elimde patlıyor ve ben o adama karşı sürekli yenilmekten çok yoruldum. Bugün Kang Tae'nin onu bırakması için savcılıktan şikayetimi geri çekmek zorunda kaldım. Yoksa Minho hala onun elinde olacaktı."
"..."
"Telefonum yanında mı?"
"Evet, yanımda." dedikten sonra Eun çantasından telefonunu çıkartıp ona verdi. Demekki konuştukları şeylere dikkat etmeleri gerekiyordu.
"Senden telefonumu şarja takmanı istersem çok büyük bir arsızlık mı yapmış olurum?"
"Üzerinden tır geçmiş gibi görünürken hayır olmazsın. Şarj aletin nerede?"
"Mutfakta. Oraya takabilirsin."
Eun mutfağa gidip geldikten sonra Yoon kapatmış olduğu gözlerini açmış Eun'a "Hep benden bahsetmek adil değil. Sen nasılsın, neler yapıyorsun?" diye sormuştu.
"Ben hamile değilmişim Yoon. Döngümün gecikmesinin tek sebebi stresmiş." dediğinde Yoon tekrar gözlerini kapattı. Eun'un hamile olmadığını öğrendiğinde üzüldüğünü anlamak çok zor değildi.
"Borçlarınız yüzünden bu kadar çok stres yapıyorsunuz ve borçlarınızı benim ödememe izin vermiyorsunuz."
"Senden bu kadar büyük bir meblağ isteyemem."
"Neden isteyemezsin?"
"Dediğim gibi bu çok büyük bir rakam. Kabul etmem mümkün değil."
"Eğer kendini daha iyi hissedeceksen ekonomik olarak biraz rahatladığınızda bana geri ödeme yaparsınız Eun."
"Yine de olmaz."
"Ben senin ailen değil miyim? Neden çekiniyorsun?"
"Sen olsan sen de çekinmez miydin?"
"Hayır çekinmezdim. Ben senin yerinde olsam borç alacağım kişi sen olduğun için bunu kabul ederdim. En azından her ay taksitimi nasıl ödeyeceğimi ya da evime icra gelip gelmeyeceğini düşünmek zorunda kalmazdım."
"..."
"Bilmiyorum Yoon. Bunu düşünmem gerekiyor."
"Düşünecek çok fazla bir şey yok bence."
"En azından Kyung'a danışmalıyım."
"..."
"Seni burada yalnız bırakmak istemiyorum. Bize gel."
"Bu ara siz ya iştesiniz ya da hastanedesiniz. Bu mantıklı bir karar değil Eun."
"Bu şekilde nereye kadar devam edeceksin peki?"
"Devam etmeyeceğim. Ya buradan gideceğim ya da onu öldüreceğim."
"Sen birini öldürmekten bahsedince çok komik oluyorsun."
"Neden bunu yapamayacağımı düşünüyorsun?"
"Hatırlıyorum da ilk hastanı kaybettiğinde günlerce salya sümük ağlamıştın. Senin birini bile isteye öldürebileceğini hayal dahi edemiyorum."
"O adamla ilk hastamı karşılaştırmak doğru değil. Nedense o adam bana tıp fakültesine bağışlanması gereken bir kadavraymış gibi geliyor."
"Güzel olabilirdi bu sırada." diyerek gülen Eun hala Yoon'un onunla eğlendiğini düşünüyordu. Onun dün gece Kang Tae'yi bıçaklamış olduğunu öğrenseydi muhtemelen aklını kaçırırdı.
Yoon'un gözlerinin kapalı olduğunu görünce "Uykun mu var?" diye sordu.
"Yorgun hissediyorum." dediğinde Eun evden ateş ölçeri arayıp bulmuş ardından Yoon'un ateşini ölçmüştü.
"39'a yakın. Hadi kalk sana ılık bir duş aldıralım." dedikten sonra Yoon'un üzerinden battaniyesini almıştı.
"Birkaç saat önce girdim ben zaten duşa."
"Birkez daha girmekten bir şey olmaz." dedikten sonra Yoon'u kollarından tutarak otutturmuştu.
"Eun."
"Hmm."
"Banyo'yu boşver ben senin çorbalarını çok özledim." diyerek banyo fikrinden Eun'u vazgeçirmeye çalışıyordu.
"Tamam o zaman önce banyo sonra yemek."
"Duşa yeniden girmek istemiyorum."
Eun sonunda pes ettiğinde belli belirsiz gülümsemiş yeniden olduğu kanepeye uzanmıştı. Birinin onu önemseyip onunla ilgilenmeye çalışması hoşuna giderken ona yalan söylemek zorunda olması canını sıkıyordu.
Eun mutfaktan elindeki sıcak kaseyle çıktığında Yoon'u yine uyuklarken bulmuştu. İç çekerek ateşi olmasına rağmen kendini sıkaca örten Yoon'un üzerinden battaniyeyi yeniden kaldırmıştı. Bu kız hasta olduğunda gerçek bir çocuğa dönüşüyordu.
"Çorbanın devamı ocağın üzerinde duruyor." derken kaseyi Yoon'a uzatmıştı.
"..."
"Bence kullandığın ilaçlar sana yeterli gelmiyor."
"Sadece bir defa aldım. Henüz yetip yetmeyeceğini anlamak için çok erken."
"Uyurken Minho'nun ismini sayıklıyorsun."
"..."
"Demekki ondan hala hoşlanıyorsun?"
"..."
"Neden bunu itiraf etmiyorsun?"
"Birinden hoşlanmak bazı şeyler için tek başına yeterli değil."
"Sen neden bu kadar inatçısın? Hayat o kadar anlamlı bir şey değil. İkinizi de bir hiç için üzüyorsun."
"Biliyorsunki onu ben affetsem dahi içinde bulunduğum durum da normal değil. Dün ben Minho'yla görüşmemiş olmama rağmen Minho zarar gördü."
"..."
"Artık Minho'ya benimle ilgili bir şey anlatmamalısın. Bu ikimizin iyiliği içinde önemli."
"..."
"O adam acaba ona yüz vermediğini ne zaman anlayacak?"
"Ondan bahsetmek istemiyorum." dedikten sonra Yoon çorbasından bir kaşık aldı.
"Sen neden yemiyorsun?"
"Ben tokum."
"Benim artık hastaneye dönmem gerekiyor." diye ayaklanan Eun üzerine çorbasını sehpaya koymuştu. Ayağa kalkacaktıki Eun ona "Beni geçirmene gerek yok. Yarın sana tekrar uğrayacağım." diyerek ona sarıldı.
"Eğer yine canını sıkacak bir şey yaşarsan tek başına çözmeye çalışmak yerine beni ara olur mu? Hiçbir işe yaramasamda en azından senin yanında dururum."
"..."
"Tamam mı?"
"Tamam."
"Görüşürüz sonra."
"Görüşürüz."
Yoon Eun gittikten sonra çorbasını bitirmiş ilaçlarını içmiş ve sargı bezini tekrar değiştirmişti. Dişlerini fırçaladıktan sonra kendini yatağına girdirmiş bu sefer sabaha kadar uyanmamak üzere uykuya dalmıştı.
Yağmurun cama çarpma sesiyle uyandığında uzun süre gözlerini pencereden ayırmamıştı. Bedenen düne göre kendini daha iyi hissediyordu. En azından bacağındaki yaralar ben burdayım diye haykırmayı bırakmıştı. Yataktan çıktığında kahvaltısını yapmak üzere mutfağa gitmişti. Telefonunun hala şarja takılı olduğunu gördüğünde şarjı prizden çıkarıp telefonunu açmıştı. Jung'un onu arayıp ulaşamadığı görünce ona kısa bir mesajla meşgül olduğu için yemeğe gelemeyeceğini söylemişti. Bu kadar sorunun içinde böyle bir şey için vakit ayıramazdı.
Pirinç pişirme makinesini çalıştırırken bugün yapması gerekenleri düşünmeye başladı. Yapacak bir işinin olmadığını anladığında oraya gitmemek için gerçek bir bahanesinin olmadığını da anladı. Bu yüzden mesajını geri çekip yemeğe geleceğini söyledi. Belki ortam değiştirmek ona iyi gelebilirdi.
Kapısının anahtarla açıldığını duyunca mutfaktan kapıya doğru yürüdü.
Eun ona gülümseyerek "Ayaklanmışsın." dediğinde ona "Senin çorban sayesinde." demişti.
"Yağcı seni."
"Bu kadar güzel yapıyor olman benim suçum değil."
"..."
"Yorgun görünüyorsun."
"Hastanede kalmak beni çok yoruyor."
"Kyung zaten hastanede kalmıyor mu? Geri dönüşümlü kalsanız?"
"MinGyu'dan kendimi ayıramıyorum. Şimdilik babasıyla ama her an kriz çıkarabilir."
"Çocuk sahibi olmak çok yorucu bir şeymiş gibi duruyor."
"Öyle ama buna değiyor gibi hissediyorum Yoon. O etrafına her gülücükler saçtığında içimde bir şeyler yeşeriyor. Aşktan daha öte bir şey bu."
Kapının çaldığını duyduklarında Yoon kapıya doğru yürüyüp kapıyı açmıştı. Karşısında bir postacıyı görünce kaşlarını çatmış ona verilen iki mektubu aldıktan sonra kapısını kapatmıştı.
"Kimmiş?"
"Postacı."
"Bir şey mi bekliyordun?"
"Hayır." diyerek Yoon zarflardan birini yırtıp içindeki kağıdı çıkardı. 'Hazır ol' yazısını okuduktan sonra göz ucuyla Eun'a baktı. Bu sefer nereye gideceğini hatta gideceği dahi kimseye söylemeyecekti. Bir daha yakalanmak istemiyordu.
"Neymiş?"
"Elektrik faturası. Önemli bir şey değil."
Diğer zarfı açtığında Güney Kore-Kuzey Kore ortaklığında açılan hastane için Pyongyang tarafından kabul edildiği yazıyordu. Bu kabul mektubu yaklaşık on gün önce gönderilmiş elineyse yeni ulaşmıştı. Bu da Kang Tae'nin her şeyi çok daha önceden planlamış olduğu anlamına geliyordu.
"Neden sinirlendin?"
"Mahkeme iptal olduğu için bilgilendirme mektubu göndermişler."
"Sıkma canını illaki bir çözüm bulacağız."
"..."
"Eun arabam şu an nerede?"
"Bizim evin önünde."
"Onu almaya gidebilir miyiz? Akşama Jung'un yemeğine katılacağım."
"Tabii olur."
Eun Yoon'un yaptığı çayı yudumlarken Yoon'da akşam giyeneceği şeyleri ayarlamaya çalışıyordu. Eline geçen bir elbise hoşuna gitmişken aklına bacakları gelmiş elbiseyi tekrar yerine asmıştı. Bundan sonra etek ya da elbise giyinemeyecekmiş gibi duruyordu çünkü jilet kalıcı iz bırakan bir yaralanma türüydü.
Geçen gün aldığı maskülen takım elbise gözüne çarptığında onu dolabından çıkarmış yatağının üzerine atmıştı. Sonuçta bu elbiseyi de beğenerek almıştı. Altına siyah bir topuklu ayakkabı ayarlamıştıki aklına bu gece rahat bir şeyler giyinmesi gerektiği geldi. Bu yüzden onu şık bir düz taban ayakkabıyla değiştirdi.
"Bunları giyinmeyeceksin değil mi?"diye sordu Eun.
"Güzel değiller mi?"
"Evet öyleler ama sanki senlik değillermiş gibi duruyorlar."
"Bugün yeni bir tarz denemek istiyorum."
"Giyin bakalım üstünde nasıl duracaklar?"
"Akşam giderken giyinirim."
"Akşama daha çok var. Senin kıyafet alırken deneme huyun yok. Eğer sana olmazlarsa ne yapacaksın?"
Yoon söylediklerini mantıklı bulunca "Giyinip geleceğim o halde." diyerek banyoda kıyafetlerini değiştirmeye gitti.
Giyindikten sonra banyodan çıkıp Eun'un karşısına dikildiğinde "Pantolonun boyu bir tık uzun sanki ama topuklu ayakkabıyla toparlanabilirmiş gibi duruyor." tarzında bir yorum aldı.
"Bugün bunu giyinmek istiyordum." diyerek düz taban ayakkabılarını Eun'a gösterdi.
"O halde terziye gitmeliyiz."
"Ben hallederim, senin bugün kendine hayrın yok. Biraz uyumalısın."
"Seninle uzun zamandır bir şeyler yapamıyoruz. Belki bir kafeye otururuz. Hem sana da bir değişiklik olur."
"Olabilir aslında."
"Ceketin etiketini kopartmayı unutmuşsun." dedikten sonra Eun ceketin etiketini kopardı.
"Hemem üstünü değiştir çıkalım. Terzide yoğunluk olabilir."
"Tamam." dedikten sonra Yoon dışarıya çıkabilecekleri bir şey giyinip odadan çıkmıştı.
"Eun ben hazırım."
"..."
"Eun?"
Mutfağa gittiğinde masanın üstündeki kanlı sargıya bakan Eun'a baktı. Etiketleri atmak için çöp kutusunu açtığında bunu bulmuş olmalıydı.
"Bu kan kime ait?"
"..."
"Yürürken bacaklarını birbirine deydirmemeye çalışmandan dahi bunu anlamam gerekirdi."
"O mu yaptı?"
"Hayır, kendim yaptım."
"Sen öyle bir insan değilsin."
"Ben hep böyle bir insandım. Sadece eşik sınırım aşılana kadar bu isteği bastırmaya çalışıyordum."
"Yaralarını görmeme izin ver."
"Eun şimdi bunu konuşmak istemiyorum. Çıkalım."
"..."
"Neden yaptın?"
"Eun lütfen."
"Dün doğru düzgün gözünü dahi açamıyordun yaptığın bu şeye deydi mi bari?"
"EUN! Seninle bunu konuşmak istemiyorum. Kimseye bunun için hesap vermek zorunda değilim. Bu benim bedenim."
"Sen zaten benimle hiçbir şey konuşmuyorsun." dedikten sonra Eun dış kapıya doğru yürüyüp evden çıktı.
Mutfak masasına oturup başını masaya yaslamıştıki kapının yeniden açılmasıyla tekrar içeriye giren Eun'a baktı. Ona bir şeyler söylemek istiyor gibi görünsede yorum yapmadan sadece "Gidelim." dedi.
Kolunu tuttuğunda onu evden çıkarmasına izin verdi. Sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturduğunda çok fazla vakit geçmeden Eun da yanına oturmuştu.
"Senin her zaman diğer insanlardan farklı olduğunu biliyordum. Bu yüzden on tane erkek asistanın arasında tek kadın cerrah olarak işe başladığında çok fazla şaşırmamıştım."
"..."
"Yeri geldiğinde çok soğuk kanlısın, genel olarakta mantığınla hareket etmeyi seçen bir insansın bu özelliklerinden dolayıda cerrah olmak için fazlasıyla uygunsun ama bazen o kadar çok duygusal davranıyorsunki seni çocukluğundan beri tanıyan beni bile şaşırtıyorsun. Bunu Minho için yaptığını biliyorum."
"..."
"İki kişilikli gibisin. Seni çözemiyorum. Dün senin onun ismini sayıkladığını duyana kadar onu önemsemediğini düşünüyordum. Ben dahil dışarıya karşı kapalı bir kutu gibisin. Biz seni sedece bize kendini tanıttığın kadar tanıyoruz."
"..."
"Bense hep senin hayatında sadece senin istediğin ölçüde varmışım. Bunu daha yeni anladığıma inanamıyorum."
"Bu paylaşabileceğim bir şey değildi beni anlamanı istiyorum." dedikten sonra Yoon başını cama yasladı. Güneş gözlerini alıyor bulunduğu durumsa onu fazlasıyla bunaltıyordu.
"Bunu bir daha yapmayacaksın."
"Ben çocuk değilim Eun. Beni azarlamayı kes."
"O zaman sen de çocukmuş gibi davranma."
"..."
Oluşan sessizlikten kısa bir süre sonra terziye ulaşmışlardı. Terzi ölçüyü aldıktan sonra pantolonu akşam beşten sonra alabileceklerini söylemişti. Bir kafeye oturmak içinse hiç ama hiç keyifleri kalmamıştı.
Eun'un evine ulaştıklarında Yoon Eun'dan arabasının anahtarını almış evine geri dönmüştü.
Evinde onu bekleyen Kang Tae'yi görünce çok fazla şaşırmamıştı. Artık ne olacaksa bir an önce olup bitsin istiyordu. Tüm bunlardan yorulmuştu.
Kang Tae "Minho'yu bu kadar çok mu seviyorsun?" dediğinde o çıkarttığı iki kadehe kırmızı şarap dolduruyordu.
Umursamaz tutmaya çalıştığı ses tonuyla "Vazgeçemeyeceğim kadar değil." dedi. Bu doğruydu. Ona hissettiği duygular ondan vazgeçemeyeceği kadar ileri evreye taşınmamıştı. Yineden bunun canını yaktığını artık kabul ediyordu. Biraz duraksadıktan sonraysa "Senin aksine." diyerek ona imada bulundu. Kang Tae'nin ondan vazgeçemediğiyse yadsınamaz bir gerçekti.
Bardaklardan birini ona uzattığında Kang Tae elinden kadehi aldı.
"Pyongyang'a yarın akşam gideceğiz."
"..."
"Neden bir şey söylemiyorsun?"
"Senin beni gerekirse yine tehdit ederek oraya götüreceğini bilirken neden öyle bir çabada bulunayım?"
"Senin ilk kez bana teslim olduğunu görüyorum."
"İstediğin de bu değil miydi zaten? Bana sana karşı gelemeyeceğimi göstermek için bu kadar zamandır bunca zahmete girmedin mi? Şimdi neden şaşırıyorsun?"
"Yarın benimle bana zorluk çıkartmadan geleceksin yani?"
"Evet, geleceğim." dedikten sonra Yoon bitirmiş olduğu bardağı masanın üstüne koydu.
"..."
"Bana telefonumdan nasıl dinlenildiğimi gösterecektin?"
"Telefonunda ve bilgisayarında flash bellekle yüklenen kullanıcının farketmesinin mümkün olamayacağı bir böcek yazılım var. Flash bellek yanımda değil. Yoksa sana gösterirdim."
Yoon başını sallayarak onu onayladı. Oluşan kısa bir sessizliğin ardından onun karşısındaki koltuğa oturdu.
"Bana bunu anlatmış olmana şaşırdım doğrusu. Yerinde olsam bunu daha uzun vadede kullanmak isterdim."
"Pyongyang'ta telefon kullanmana izin verilmeyecek. Yani bilmende bir sakınca yok."
"..."
"Oraya gitmek için pasaport tarzı bir şey gerekiyor mu?"
"Her şeyi ben ayarladım. Yarın öğleden sonra seni almaya geleceğim. Senin tek yapman gereken ihtiyacın olabileceğini düşündüğün birkaç şeyi yanına almak."
"..."
"Konuşmamız bitti mi?"
"Evet."
"O halde evimden çıkar mısın?" dediğinde Kang Tae dokunmadığı bardağı masaya koyup evinden çıkmıştı. Kang Tae'ye gösterebileceği maksimum kibarlık buydu.
Bütün gün masasına oturup içmek istesede bunu yapmadı. Bu akşam ayık kafada olması gerekiyordu. Eğer ondan yakasını kurtarırsa buraya hiçbir zaman geri dönmeyecekti.
Sargı bezlerini yeniden değiştirdiğinde yaralarının kabuk bağlamaya başladığını görmüştü. Doktor olmasının avantajıyla kendine iyi bakmaya çalışıyordu. Zayıflık gösterebileciği zamanlarda değildi. İyi olmak zorundaydı.
Sabah ilaçlarını içmeyi unuttuğu için halsizleştiğinde ilaçlarla ayakta durduğunu anladı. Tamamen iyileşmek için biraz daha zamana ihtiyacı vardı.
Akşam beşe yakın evinden çıkmış terziye uğrayıp pantolonunu almıştı. Han Do'yu arayıp ona restaurantın konumunu atmasını istediğinde yemek için hiç keyfinin kalmadığını anlamıştı. Yine de bir kere Jung'a geleceğini söylediği için restaurantı onu takip eden Kang Tae'nin adamları eşliğinde gitmişti.
Konuşmalara çok fazla odaklanamazken gülümsemeye çalışarak yemeğini yemeye çalışmıştı. Jung'un döneminde hiç kadın genel cerrah asistanı gelmediği için ortamdaki tek kadın oydu.
"Diğer hocalarınızı çağırmadınız mı?" diye sordu Yoon.
"Gelmek istemediler hocam." dedi Jung.
Yoon cıklayarak "Eğlenmeyi hiç bilmiyorlar bunaklar." dediğinde "Sizinde keyfiniz kaçıkmış gibi duruyor hocam." diyen Han Do'nun ensesine Jung vurdu.
"Doğru söylüyor karışma çocuğa." dedi Yoon gülerek.
"Hocam siz gittiğinizden beri hastanenin tadı hiç yok. Diğer hocalar ciddi vakalarda onları asiste etmemize izin vermiyorlar."
"Herkesin öğretme şekli farklıdır. Son senende izin vereceklerdir."
"Çok geç değil mi?"
"Bana göre geç ama onlara göre değil demekki."
"Geri dönmenizi çok isteriz. Hemoroid cezalarınızı bile çok özledik."
"Olmaz, oraya geri dönemem. Hem ben asistanken sizden çok daha fazla hemoroid cezası almıştım. Ben size ılımlı davranıyordum."
"Siz neden ceza alıyordunuz peki?"
"Hastalarla tartıştığım için." dediğinde hepsi güldü.
"Bir sefer henüz erken evre kolon kanseri için ameliyat olmak istemeyip bitkisel tedavi isteyen hastaya erken yaşta 'gebermek istiyorsan bu benim sorunum değil' demiştiniz. Orada ben sizi çok sert bulmuştum. Tabii hasta bizi başhekimliğe şikayette etmişti."
"Basit bir ameliyatla kanserden kurtulabilecekken işe yaramayacağı bir tedavi istemesi mantıklı değildi çünkü. Ona öyle davranmasaydım eğer şimdi başkasına olmuş olsada ameliyat olmayacak iki üç ay sonra ileri evreye dönüşmüş kanseriyle bize tekrar dönecekti. Sonrada onu erken evrede ameliyat etmediğim için yakınları beni suçlayacaktı."
"Ama bu sizi ilgilendirmezdi. Siz elinizden geleni yapmış olacaktınız. Buna gerçekten gerek var mıydı?"
"Birinci yolda mesleğimi daha iyi bir şekilde icra etmiş oluyorum. Hem de bu şekilde biraz stresimi atıyorum." diye itiraf ettiğinde yine ortamda kahkaha sesleri yankılandı.
"Siz işimi nasıl yaptığıma değil sonucuna bakın. Beni örnek alın demiyorum. Sadece başka yöntemlerde kullansanızda böyle durumlarda hastanızı bırakmayın. Tabii geceleri yastığa başınıza rahat koymak istiyorsanız."
"..."
"Ben kalkıyorum gençler. Yemek için teşekkür ederim Han Do." dedikten sonra Yoon ayağa kalktı.
"Biraz daha kalsaydınız?"
"Yorgunum. Belki başka bir toplantınıza katılırım."
"Peki nasıl isterseniz." dedikten sonra Han Do, Yoon'a arabasına kadar eşlik etti.
"İzlenildiğinizi biliyor musunuz?"
"Biliyorum."
"Gitmeyin. Polisi arayalım." dediğinde Yoon gülümsedi.
"Benim için endişelenmen gereken bir şey yok. Onları tanıyorum."
"..."
Arabasına bindiğinde bulduğu notta gitmesi istenilen bir adres yazıyordu. Navigasyonuna adresi yazarken şimdiye kadar kendi kaderini kendi yazdığı gibi bundan sonrada kendi kaderini kendi yazacağını umuyordu. Başka türlüsüyse düşünmek dahi istemiyordu.
Y/N: Bu bölüm iki bölüm uzunluğundaydı. Bence bazı şeyleri hakediyorum arkadaşlar. Bu sebeple bu yazar iki bölümlük yıldız ya da yorum sayısı göremezse bir iki haftalığına buradan kaçar. İyi geceleeeerr diliyorum. Esenlikle kalın.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.78k Okunma |
227 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |