Kang Tae Yoon'un sakinleştiğini anlayınca bedenini onunkinden ayırıp onun boş bakan yorgun gözlerine bakmıştı. Tepkisiz kalacağını anlayınca bileklerindeki kelepçeyi çözmüş el bilekleri sırayla sandalyenin iki kolundaki kemerlere bağlamıştı. Aynı şeki ayak bilekleri için de yaptığında ondan uzaklaşmıştı.
Yoon yaşayacakları beklerken Kang Tae dışarıya çıkmış "Onu buraya getirin." demişti. Sesi koridorda yankılanmış Yoon'sa üşümeye başladığını hissetmişti.
İçeriye başında çuval olan bir adam iki koruma tarafından getirildiğinde adam Yoon aksine direnmemmiş beyaz alandaki sandalyeye oturmuştu. İki adam onu el ve ayak bileklerinden sandalyeye bağlarken Yoon, Kang Tae'nin göz hapsindeyken onu izlemişti.
İşleri bittiğinde dışarıya çıkan adama karşılık Kang Tae adamın başından çuvalı çıkarmıştı. Yoon dayaktan dolayı yüzü tanınamayacak hale gelmiş olan adamı çok zor tanımış onun Jihoon'un ensesine sopayı vuran adam olduğunu anladığında ellerini yumruk haline getirmişti. Anlaşılan Kang Tae dün gecenin cezasını ona bu şekilde kesecekti.
Adamın saçlarını tutup aşağı çekerek yüzünü ileriye doğru kaldırırken "Bu adamı tanıdın mı güzelim?" diye soran Kang Tae'ye "Çevremdeki insanlara zarar vermeyeceğine dair bana söz vermiştin." dedi.
"Bu senin çevrendeki biri değil. O bana ihanet eden benim adamım."
"O sadece bir sosyopatın elinden bir kadını kurtarmaya çalışan bir adam. Bunu haketmiyor. Ayrıca onunla tanışmamızın üstünden henüz üç gün geçmiş olsada tanışıyoruz."
"Öyle mi? Peki onun ismi ne? Hep ondan 'o' diye bahsediyorsun."
"..." Yoon daha önce hiç ona ismini sormadığını farkedince hafifçe başını öne eğmişti.
"Ben de öyle tahmin etmiştim."
"..."
"Jihoon'a ne olduğunu merak etmiyor musun? Bana onu hiç sormadın."
"..?"
"Boynundaki omurlarından birisinin arka kısmı kırılmış. Uzun süre boyunluk takması gerekecekmiş."
"..."
"Sence ben benim adamıma zarar vermiş birini kolayca bırakır mıyım?"
"Bay Seo, Bayan Seo'ya önemli bir konuda borcum olduğu için ben bunu yapmak zorundaydım." diyen adam üzerine Kang Tae'nin dikkati Yoon'dan dağıldı.
"Dün gece senin yüzünden Yoon'u gerçekten birdaha bulamamak üzere kaybedebilirdim ya da o, o kadar hızlı araba kullanırken kaza yapabilirdi. Hiçbir gerekçen alacağın cezanı hafifletmeye yetmez."
"..."
"Ayrıca sen daha önce oraya otutturduğun birinin oradan sağ olarak çıktığını hiç gördün mü ki benden sana merhamet gösterme mi bekliyorsun?"
Kang Tae'nin adamı işkenceyle öldüreceğini anladığında Yoon'un alnından terler dökülmeye başlamıştı. Kendini bir şeyler yapmak zorundaymış gibi hissediyordu ancak eli kolu bağlıyken ne yapabileceğini hiç bilmiyor çaresizce onu sandalyede tutan kemerlere asılıyorudu.
"Ben diğerleri gibi Bayan Young'a günlük olarak rapor götürmüyordum. Ya da sizi öldürmek için düşmanlarınızla iş birliği yaparak size suikast düzenlemiyordum."
"O zaman bu yaptığın şey neydi?"
"Bayan He-Young küçük kardeşimi mutfakta çıkan yangından kurtarmışken onun bu ricasını kıramazdım. Bunca yıl size hizmet etmişken beni tek hatamda harcamayın Bay Seo."
"..."
"Eğer sen ve bana olan takıntın olmasaydı dün gece bunların hiçbiri yaşanmamış olacaktı. Bu sebeple dün gece yaşanmış olan hiçbir şeyden ne o ne de ben sorumluyuz. Eğer burada bir suçlu arıyorsak o kişi sensin." Yoon sesini daha fazla sakin tutamayarak "bu yüzden İLLA BİRİNİ CEZALANDIRMAK İSTİYORSAN SADECE ONU İŞİNDEN ÇIKARTMAKLA YETİN SENİ LANET OLASI PİSLİK!" diye bağırdı.
Bunun üzerine Kang Tae hızla Yoon'un üzerine yürümüş sertçe onun çenesinden tutmuştu.
"Sen bana emir veremesin. Hakaret hiç edemezsin. Seni öldüremeyecek olmam sana zarar veremeyeceğim anlamına gelmiyor."
"Ablanı kurtaran birine yardım etmek istemez miydin?" diye sordu Yoon. Tüm vücudu titriyor olduğu durumdan bir an önce kurtulmak istiyordu. Onu daha fazla kızdırmamak içinse cümlelerini dikkatli seçmesi gerektiğini kendine hatırlatmaya çalışıyordu.
"Sadece bu seferlik onun gitmesine izin ver Kang Tae. Eminimki ablanı kurtaran biri için sen de bir şeyler yapmak isterdin. Eğer bana yine kimseden yardım istememem gerektiğini öğretmeye çalışıyorsan eğer buna gerek yok. Mesajını aldım. Bir daha kimseden destek alarak bir şeyler yapmaya çalışmayacağım."
"Pekala onu öldürmeyeceğim." dediğinde Yoon kendinde bir miktar rahatlama hissetmişti.
"Ancak bana ihanet etmenin ne olursa olsun bir bedeli vardır. Bu yüzden onu hırpalayacağım."
"Teşekkür ederim Bay Seo."
Teşekkür eden adama karşı kaşlarını çatarak "Buna da gerek yok." diyen Yoon'un söylediklerine rağmen Kang Tae üzerine şeffaf muhtemelen tek kullanımlık bir gömlek giyinmişti. Yoon ona korku dolu gözlerle bakarken "Lütfen?" diye ondan rica da bulunmuştu.
Enjektöre ilaç şişelerinden birinden kırmızı bir sıvıyı aktarırken "Eğer susmazsan Yoon ona bu sinir uyarıcıdan bir tane değil iki tane enjekte edeceğim." dediğinde Yoon susmak zorunda kalmıştı.
Adamın koluna ilacı enjekte ettikten bir süre sonra nefesleri hızlanmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlayamayınca Kang Tae'ye soran gözlerle bakmıştı.
"Bu ilacı Çin'den ithal ediyoruz. Beyni ona dokunan her şeyi abartılı bir şekilde algıladığı için şu an üstündeki kıyafetin ağırlığı dahi canını yakıyor."
"..."
"Yapacaklarımı dikkatle izle. Benim insanlara bana karşı yaptıkları hatalar için ödettiğim bir bedelim vardır. Bu yüzden hata yapmadan önce bugünü hatırla ve bana karşı çıkma Yoon. Her itaatsizliğinde senin de tıpkı bugünkü gibi bedel ödeyeceğini unutma."
"..."
Kang Tae adamın başının üzerinden soğuk su dökmeye başladığında adam çığlık atmaya başlamıştı. Her çığlıkta Yoon kendinden de bir şeyler eksildiğini hissederken ona birkaç defa durmasını söylemişti ancak bu yakarışlarının hiçbiri bir işe yaramıştı.
Kang Tae adamın kazağını bilerek makası derisine bastırarak kestiğinde adamın sürekli inip kalkan göğsünü görmüştü. Şimdiden adamın pertinin çıktığını düşünüyorken Kang Tae'nin işine yeni başladığından habersizdi.
Küçük bıçakları bir ateşte ısıtarak adamın göğsünde bıçakla bir şeyler çizen Kang Tae'ye karşılık adamın çığlıkları uzun süre susmamış Yoon'un sa daha fazla tutamadığı yaşlarla beraber gözlerinden yaşlar düşmeye başlamıştı.
Kang Tae adamın göğsüne güzel denilbilecek bir güneş çizmişti.
"Nasıl oldu ama Yoon? Seninkine oranla biraz daha iyi görünüyor sanki?"
"Yeter bu kadar?"
"Ama daha yeni başlamadık mı?"
"Lütfen?"
Kang Tae'e ona göğsüne takmış olduğu elektrotlarla elektrik verirken adam artık çığlık dahi atamayacak bir duruma gelmişti. Yoon'sa ona yakın olduğunu düşündüğü bir bıçak için oturduğu sandalyesini devirmişti. O an bunun ses çıkarabileceğini dahi düşünemeyecek kadar aklı başında değildi.
Kang Tae bunu farkettiğinde Yoon'un sandalyesini yerden kaldırmış sonrada o bıçağı Yoon'dan uzaklaştırmıştı. Yoon sesli bir şekilde ağladığın farkına yeni varmıştı. En son bu şekilde ailesinin cenazesinde ağlamıştı.
Kang Tae kanlı eldivenine rağmen baş parmağıyla Yoon'un sus çizgisine basarken "Şhh. Sana ağlamak hiç ama hiç yakışmıyor." demişti.
"Dur artık. Lütfen."
"Daha çekmemiz gereken yirmi tırnak otuz iki diş varken durmak hiç mantıklı değil."
Kang Tae eline aldığı kerpetenle adama yeniden yaklaşmıştıki Yoon toparlamaya çalıştığı zihniyle "Eğer onu rahat bırakırsan Pyongyang'a giderken ya da gittikten sonra her neyse sana en ufak bir zorluk çıkartmam." dedi.
Kang Tae'nin adımlarının durduğunu gördüğünde "Şimdiye kadar hep benimle anlaşma yapmaya çalışan sendin. Bu sefer de ben seninle anlaşma yapmak istiyorum." dedi.
"Sana daha önce söylediğim gibi Pyongyang'a uyuyarak gideceksin ve orada uzun süre sana güvenemeyeceğim için özgür de olmayacaksın. Yani bana verdiklerin o adamı bırakmam için yeterli değil."
"Benden ne istiyorsun?" diye sorduğunda Kang Tae'nin gülümsemesi üzerine o da yüzüne zorla bir gülümseme yerleştirdi. En azından onu durdurmanın bir yolunu bulmuştu.
"Eun'a bugün Japonya'ya gittiğini ve uzun süre bulunmamak için onu arayamayacağını söyleyeceksin."
"Bunu yapmayacağım." dedi Yoon. Bu onun için çok büyük bir fedakarlıktı. Çünkü son umudu buydu. Eğer bunu yaparsa dünya üzerindeki hiçkimse onu Kang Tae'nin elinden almaya çalışmayacaktı.
"O halde bende işime devam etmeliyim." dedikten sonra Kang Tae adamın dişlerinden birini çekmişti.
"Bu işin güç gerektirdiğini biliyor muydun? Daha çekilecek 31 dişi var. Gerçi çürüğü eksiği var mı bilmiyorum. İşim bittiğinde birlikte sayarız."
Kang Tae adamın ikinci dişini çektiğinde buna daha fazla dayanamayacağını anlamış "Yapacağım." demişti. Adamın ona minnettar olduğunu belli eden bakışlarının altında ezilmiş gözlerinden yeniden yaşların dökülmesine izin vermişti.
Kang Tae gömleğini ve eldivenini çöpe attıktan sonra onları kapıda bekleyen korumalardan adamı dışarıya çıkartmalarını istemişti.
"Bay Seo ölmemiş efendim?"
"Evet farkındayım."
"Ona ne yapmamız gerekiyor?" diyen adamlara düşünüyormuş gibi bakmaya başlamıştı.
"Bayan Young'a götürün o ne yapacağını bilir."
"Peki efendim."
Adam dışarıya çıktıktıktan sonra Kang Tae Yoon'un telefonunu sağ cebinden çıkartmıştı.
"Senden iyi bir oyunculuk çıkartmanı istiyorum."
"Konuşmadan önce su içmek istiyorum."
Kang Tae onu onayladıktan sonra, önce Yoon'un dudaklarındaki kanı temizlemiş sonrada getirdiği bardakla onun başını destekleyerek su içirmişti.
"Hazır mısın?"
Yoon başını salladığında Kang Tae telefonun ekranını açmıştı.
"Eun sana mesaj göndermiş."
"..?"
"Senden borç almayı kabul ediyormuş."
"..."
"Ayrıca akşam dokuz gibi sana ulaşamadığı için seni merak ettiğine dair mesaj göndermiş."
"Dün akşamdan beri seni on dört defa aramış."
"..."
Kang Tae onu aramadan önce "Senden güzel bir oyunculuk çıkartmanı istiyorum." demiş ardından onu arayıp telefonu hopörlere almıştı.
"Yoon nerdesin sen akşamdan beri seni arıyorum. Neden telefonlarını açmıyorsun? Hastaneden çıkamadığım için eve de gelemedim. Yoksa sen tartıştığımız için hala bana trip mi atıyorsun?"
"Bizim dostluğumuz tek tartışmamızda bitecek kadar yüzeysel mi ki böyle konuşuyorsun? Sadece telefonumu sessizde bıraktığım için aramalarını görmemişim, üzgünüm."
"Sesin bir tuhaf geliyor sanki. Bir sorun mu var?"
Gözlerinden akan yaşlara rağmen sesini düzgün tutmaya çalışarak "Yeni uyandığım için böyle olmalıyım." dedi.
"Sen yine o koltukta uyuklayıp duruyorsun değil mi?"
"Başka işim mi var sanki?" dedi Yoon gülümseyerek.
"Sana en yakın zamanda iş bulmalıyız yoksa orada ot gibi yaşayıp gideceksin."
"Aslında benim başka planlarım var. Dün tartıştığımız için sana söyleyemedim."
"Ne gibi?"
"Ben bu akşam sahte kimlik ve pasaportla Japonya'ya gideceğim. Telefon kullanamayacağım için sana uzun süre ulaşamayabilirim."
"Bunu nasıl yapacaksın peki? Hem sen o belgeleri nasıl buldun?"
"Kang Tae'nin ablası bana yardım ediyor. Seo ailesinin üyelerinin aralarında bir tane de olsa normal olanı varmış."
"Ona güvenebileceğinden emin misin peki? Ayrıca bu çok tehlikeli değil mi? Ya çıkışta görevliler bunu farkederse?"
"Başka şansım kalmadı. Denemek zorundayım. Artık geceleri dahi doğru düzgün uyuyamıyorum."
"Biliyorum biliyorum ama en azından oraya ulaştığında beni arasan olmaz mı? Yoksa içim asla rahat etmez." dediğinde Yoon Kang Tae'nin sinirlendiğini belli eden yüz ifadesine rağmen "Tamam." dedi.
"Yola çıkmadan önce hesabına gereken miktarı göndereceğim. Ödemek için acele etmek zorunda değilsiniz."
"Bunun için sana minnettarım. Çıkan hastane masrafları yüzünden bu ayın taksitini ödememiz mümkün değildi. İyi ki varsın."
"Sen de iyiki varsın."
"Sonra görüşürüz."
Yoon "Görüşürüz." dedikten sonra Kang Tae telefonu kapatmıştı. Kapanan telefonuyla da duygularını serbest bırakmıştı. Ağlamayla gülme arasında saçma sapan bir ruh halindeydi.
Az önce son umudunu ateşe vermişti. Bunu yapmaksa onun için hiç ama hiç kolay olmamıştı.
"Güzel oyunculuktu."
Kang Tae onun yüzünü bir ıslak mendille tamamen temizledikten sonra onun bacağındaki ve el bileğindeki kemerleri çözmüştü.
"Para aktarma işini senin için ben halledeceğim."
"..."
"Kuzey'den Güney'e telefonla konuşmak basit bir şey değil ama onu da halledeceğim."
"Gitmek için biraz daha zamanımız var."
"..."
Kang Tae onu yine dün gece kaldığı odaya getirdiğinde Yoon direkt yatağa girip sırtını ona dönmüştü. Kang Tae'nin bu sefer onu kelepçelemesine izin vermemişti. Zaten o da çok fazla diretmemişti.
"Bugün yaşadığın şeyi ben 9 yaşımda yaşadım."
"..."
"Sen o sandalyedeyken benim aksime bayılmadın. Tabii yaptığın işi ve yaşını da hesaba katmamız gerekiyor."
"Ben buradan çıktığımda 16 yaşındaydım. O zamana kadar ablam hariç kimse bana yardımcı olmaya çalışmadı. Tabii bende buradan eskisi gibi çıkamadım. Babam beni burada gerçek bir psikopata dönüştürdü."
"..."
"Sanırım uyumak istiyorsun." dedikten sonra Tae ışıkları kapattı. Tam çıkacaktı ki Yoon ona "Babanın sana yaşatmış olduğu şeyin bir benzerini sen bana yaşatmaya çalışıyorsun. Ancak ben sen değilim Kang Tae. Sen de baban değilsin." dedi.
"..."
"Muhtemelen yaşadığın şeyler yüzünden öyle acınası haldesinki birine karşı hissettiğin duyguların adının 'sevgi' olduğunu dahi bilmiyorsun ancak ben yarın öbür gün benden af dilemek için kapıma geldiğinde yaşadığın şeylere bakarak seni affetmeyeceğim. Çünkü bugün sen o dokuz yaşındaki çaresiz çocuk değilsin."
"..."
"Ben nasıl bugünü unutmayacaksam sen de bu sözlerimi unutma."
Y/N: Bölümü oylamayı unutmayalım lütfen.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |