Elinde tepsiyle gelen tanımadığı bir korumanın kapıyı açmasıyla uyanmıştı. Hiç konuşmadan komidinin üstüne tepsiyi koyan adama karşılık o da tepkisiz kalmıştı. Adam dışarıya çıktıktan sonraysa açıldığını anladığı uykusuna devam etmemiş aç olduğunu hissettiği midesini bir şeylerle doldurmak bağımında getirelen yemekten yemişti. Kendini açlıktan öldürmek gibi bir niyeti yoktu.
On dakika sonra elinde ilaçlarla gelen adama "Adın Jack mi?" diye sormuştu.
"Evet ama sizinle gerekli olmadıkça konuşmam yasak." diyen adamı başıyla onaylamıştı. Adamsa yemek tepsisini aldıktan sonra yeniden dışarıya çıkmıştı. Kang-Tae'nin gün geçtikçe artan yasaklarına alışması onun gibi baskın karakterli bir kadın için çok zor olacaktı.
İlaçlarını içtikten sonra buradaki ufak banyoda elini yüzünü yıkamış kendine çeki düzen vermeye çalışmıştı. Eğer onun karşısında zayıflıklarını gösterirse Kang Tae'nin bunu kullanarak ona daha fazla zarar vereceğini biliyordu. Çünkü bu manyağın insanları kendi mahkemesinde yargılayıp cezalandırma gibi bir takım özellikleri vardı.
Yine banyoda yaralarını incelediğinde çok kötü görünmediklerine karar vermiş güzelce yeniden temizledikten sonra sarmıştı. Birkaç güne kadar bunu yapmayı da bırakacaktı.
Kang Tae elinde birkaç parça kıyafetle geldiğinde ona gitme vaktinin geldiğini söylemişti. Diretmeden elinden kıyafetleri almış üstünü değiştirmişti. En azından buradan çıkana kadar biraz uyumlu davranırsa Kang Tae'nin önlem alması için elinden sebeplerini alabileceğini düşünüyordu.
Kang Tae onun elinden tutarak o yer altına gömülü mahsenlerden çıkardığında geçtikleri zemin katından buranın oldukça lüks bir otel olduğunu sanmıştı. O etrafını merakla incelerken Kang Tae ona "Burada korumalarım yaşıyor." demişti.
"Neden kendi evlerinde kalmıyorlar?"
"Çünkü çoğunun onu bekleyen bir ailesi yok. Eğitimlerini dahi burada alıyorlar. Sıfırdan yetiştirdiğimiz adamlarımız var. Sağlık, giyim, eğlence, barınma tüm ihtiyaçlarını buradan karşılıyorlar."
"Peki neden tüm bunlara ihtiyacınız var?"
"Elimizdeki gücü isteyen çok fazla düşmanımız var ve bu da geçerli bir neden ama en çok biyolojik silahlar ürettiğimiz için bu haldeyiz."
"..."
Dört katlı binadan çıktıklarında Yoon binayı dikkatle incelemişti. Binanın dışı tamamen camlarla kaplıyken içerisi gözükmüyordu. Oldukça gizemli bir yere benziyordu. Binanın ön tarafındaysa iki katlı geniş bir malikane vardı. Onun ömrünün sonuna kadar çalışsada asla alamayacağı türden bir 'ev'di.
Kang Tae onun için arabanın kapısını açtığında arka koltuklara oturmuş onunda oturabilmesi adına yana kaymıştı.
Arabanın ön koltuğuna Jack de binince kapılar kilitlemiş sonrada şöfor arabayı çalıştırmıştı. Yoon dikkatle dışarıyı izlerken hala yapabileceği bir şey var mı diye düşünüyordu. Biliyorduki Kuzey'e gittiğinde her şey için geç kalınmış olacaktı. Oradan çıkış yoktu. Sınırdan geçerken görevlilere kendi isteğiyle buraya gelmediğini söylerse neler olabileceğini düşünüyordu. Bu onun deneyebileceği son çıkış yoluyken bu girişiminin de işe yaramama durumunda yanındaki gardiyanının ona ne yapabileceğini kestiremiyordu.
"Bu kadar dikkatli ne düşünüyorsun?"
"Güney'le Kuzey'in arası bu kadar bozukken neden ortak bir hastane açmış olduklarını düşünüyorum."
"Yakında Güney'le Kuzey birleşecek. Bunu birleşme için küçük adımlar olarak görebilirsin."
"Yıllardır herkes aynı şey söylenip duruyor fakat ben ortada bir ilerleme göremiyorum. Bana bu mümkün değilmiş gibi geliyor."
"Mümkün. İki üç yıla kadar yeni bir dünya savaşın olması bekleniyor ve iki devlet karşı karşıya gelmek yerine bu süreçte güçlerini birleştirmek istiyor."
"O zaman kore kapitalizmle mi yönetilecek yoksa komünizmle mi?"
"Kapitalizmle."
"Komünistler bunu kabul etmezler."
"Haklısın etmeyeceklerdir bu yüzden işleri şansa bırakmayayıp onların kendi halkları tarafından yıkılmasını sağlayacağız."
"Sağlayacağız derken?"
"Bu hastane aracığıyla birçok istikbarat ajanını da ülkeye girdirmiş olacağız."
"Yine de halkı ayaklandırmanın kolay bir şey olduğunu sanmıyorum."
"Kimse yasaklar ülkesinde gönüllü olarak kalmak istemez. Ayaklanmaları için onlara hükümetlerinin tek bir hatasını göstermemiz yeterli olacaktır."
"Yani bu dostluk sahte."
"Evet, sahte. Buna sadece çıkar ilişkisi de diyebiliriz ama işin sonunda zarar görecek taraf Kuzey'deki hükümet olacak. Zamanı geldiğinde onları sadece tek günde devireceğiz."
"Eğer bunun için bir iç savaş çıkacak olursa bu herkes için daha zararlı olmaz mı?"
"Çıkmayacak. O gün sadece tek bir kişi hayatını kaybedecek."
Yoon ölecek kişiyi öğrenmemesinin onun için daha faydalı olduğunu düşünerek "Sanki bunu bana anlatmaman gerekiyordu, haksız mıyım?" diye sordu.
"Bunu bilmesi gereken benden sonraki en önemli kişi sensin. "diyen Kang Tae'yi bulanık görmeye başladığında başını pencereye doğru çevirip gözlerini kapatıp açmıştı ancak görüşü düzelmemişti. Kang Tae'nin ne demek istediğiniyse tam olarak anlamamıştı.
"Nasıl hissediyorsun?"
"Nasıl hissetmeliyim?"
"Bunu sen söylemelisin?"
"Kuzey'e götürülüyormuşum gibi."
"Başka?"
"Yemeğime bir şeyler katılmış gibi."
"..."
Yoon kendini uyumamak için zorlarken gözünün önünden şeritler kayıyor gördüğü her şey birbirine giriyordu. Yine de gözlerini kapatmayı reddediyordu. Eğer uyursa gerçekten tüm çıkış kapıları onun için kapanmış olacaktı ve o işlerin sandığından daha derin olduğunu öğrenmişken bu dipsiz bataklık çukurunun sınırından dahi geçmek istemiyordu.
O uyumadığını sandığı anlarında gözlerini birazcık da olsa açmayı başardığında kendini Kang Tae'nin dizinde yatarken bulmuş ara sıra gözüne vuran turuncu sokak lambalarının eşliğinde bir süre onun keskin çene hattını izlemişti.
Böylelikle ona karşı bir yenilgi daha elde ettiğini daha sınırı geçemeden anlamıştı.
Kang Tae Yoon'un gözlerinin açık olduğunu gördüğünde "İlacın dozu mu düşük geldi acaba?" dedikten sonra tek elini onun gözlerinin üstüne koymuştu.
"Yemeğinin hepsini yemedi. Yine de aldığı miktar sınırı geçmemiz için bize yeterli zamanı kazandıraktır."
"..."
Elini kaldırdığında Yoon'un gözlerini açmadığını görünce onun yeniden uykuya daldığını anlamıştı. Uyanık olsaydı eğer, onun bu şekilde dizinde yatmayacağın da elbetteki bilincindeydi.
"Sınıra ne kadar kaldı?"
"Yaklaşık 10 dakika."
Sınıra geldiklerinde Jack görevlilerin sıkıntı çıkartmaması için sus paylarını verirken Kang Tae sol avcuyla çenesini kavradığı Yoon'a bakıyordu. Düzenli nefes alışverişleri onunda bir sorun çıkarmayacağı gösterirken arabanın hareket etmesini bekliyordu.
Güney'in güvenliğinden sonra Kuzey'in güvenliğine geldiklerindeyse Yoon'un uyuduğunu gören bir asker birkaç şey soracakken Jack'in daha önce ayarladığı bir başka asker tarafından engellenmişti. Kapitalizm en kominist devlette dahi işler böyle işlerken komünizmde bu kadar ısrar etmenin bir mantığı yoktu.
Kuzey sınırından geçtiklerinde Kang Tae elini Yoon'un yanağına koymuştu. Gerçekten ona karşı sevgi denen şeyi hissedip hissetmediğini henüz bilmiyordu ancak Yoon'un bazı şeyleri yanlış anlamış olabileceğini düşünüyordu. Güney'le çok fazla bağı olmayan bu kadını aradığı bir kurban olarak seçmiş Yoon'un hayatına girerek parazit olmaya çalışan Minho'yuysa Yoon'u Güney'e bağlayacak yeni bir bağ olmaması adına yolundan çekmişti. Hepsi bu kadardı.
Yani öyleydi değil mi?
Öyleydi ama eksikti. Başta yaptığı her şey bundan ibaretken Yoon'un Minho'ya sarıldığını gördüğünde hissettiği öfke de mesela gerçekti. Nasıl olurda onun olan birine başka biri kollarını açıp onu sıkıca sarmalayabilirdi? Yoon kurbanı olsa da onundu. Ona ait birineyse kimse dokunamazdı. Dokunanıysa lime lime doğrardı.
Aradan geçen bir saatin ardından Pyongyang'a giriş yaptıklarında Jack "Onu şimdi hastaneye mi götüreceğiz?" diye sormuştu.
"Hastanede ben ona açıklamadan olan biteni öğrenme ihtimali var. Bunu istemiyorum. Ancak benimle aynı ortamda kalmak isteyeceğini de pek sanmıyorum."
"O halde en azından sözleşmeyi imzalatana kadar sizinle kalması daha mantıklı olacaktır."
"Güney hükümetiyle ilgili olan sözleşmeyi zaten ona imzalattım. Sadece bundan onun haberi yok."
"Peki onu nakilleri yapmaya nasıl ikna edeceksiniz?"
"Başka seçenek bırakmayarak."
Kang Tae, Yoon'un ruhsuz bakan gözleriyle ona baktığını gördüğünde söylediklerini duyduğunu anlamıştı.
Yoon koltuktan destek alarak yattığı yerden doğrularak "Bana o belgeleri ne zaman imzalattırdın?" diye sordu. Üzerindeki Kang Tae'nin kabanını bir hiçmiş gibi kenara atmıştı.
"Hastaneden istifa ederken imzaladığın belgelerinin arasına karıştırılmıştı."
"Okumadan bir şeyleri imzalamamam gerektiğini bu yaşa öğrenememiş olamam sanırım benim aptallığım. Sana bunun için kızamıyorum bile."
"..."
"..."
"Nakil konusunda bir şey söylemeyecek misin?"
"Bana temiz bir iş yaptırmayacağı biliyordum zaten. Yani şaşırmadım."
"..."
Seul'deki malikaneye göre oldukça küçük bir villanın önüne geldiklerinde Kang Tae arabadan inmiş etrafına hala bomboş gözlerle bakan Yoon'uysa kolundan tutarak indirmişti.
Evin içine girdiklerinde Kang Tae onu salondaki yemek masasına otutturmuş geri geleceğini söylerek yukarıya çıkmıştı. Yoon'sa yerinde duramayarak pencereye doğru ilerlemişti. Nedense çok uzun süre gökyüzünü göremeyeceğini hissediyordu bu yüzden dışarıyı izlemenin fena bir fikir olmayacağını düşünmüştü ancak sanki perdeyi açmasını bekliyormuş gibi orada dikilen korumayla göz göze geldiğinde bundan rahatsız olmuş perdeyi anında çekip aklındaki birçok sorunla olduğu yere çökmüştü. Eskiden evindeki yalnızlığından yakınırken şimdi bulunduğu yeni nezarethanesinde o yalnızlık hissini yeniden arayacak hale gelmişti. Eğer bir insan hayatına bu şekilde girecekse hiç girmemeliydi.
Kang Tae onu bıraktığı yerde bulamayınca bir iç çekip ışığı açmıştı. Onun yine yeni bir kaçma girişimde bulunduğunu düşünüyorduki onu camın önünde otururken bulmuştu.
"Neden yerde oturuyorsun?"
"Bilmiyorum."
"..."
"..."
"O organların kaynağı ne?"
"Eğer sözleşmeyi imzalarsan anlatacağım."
"Bana o sözleşmeyi imzalatmadın mı zaten?"
"O sözleşme hastanenin deneysel kısmını içermiyordu. Bu imzalayacağın sözleşmeyse hastanenin deney bölgesindeki çalışmalarla alakalı."
"Neyin ne olduğunu tam olarak bilmeden bahsettiğin şeyi imzalayacağımı mı düşünüyorsun?"
"Eğer anlatırsam imzalayacak mısın?"
"Hayır."
"Aklında şu an ne var bilmiyorum ama düşündüğün kadar kötü bir durum yok ortada."
"Nasıl bir durum var?"
"Günümüzde normal olarak kabul edilmesede yakın gelecekte belki de normalleşip rutinleşebilecek bir durum." dediğinde Yoon belki sandığından daha ılımlı bir şey bulmayı umarak ayağa kalkmış sonra da Kang Tae'nin elinden sözleşmeyi alıp masaya tekrar oturmuştu. O sözleşmeyi okurken Kang Tae de başında dikiliyordu. Bu durumsa sinirlerini daha da yıpratıyordu.
Sözleşmeye göre her ameliyat için koredeki hesabına dörtyüzbin dolar yatacaktı. Ondan ayda sadece dört defa ameliyat yapmasını istiyorlardı. Ayrıca bir buçuk yıl kadar bu hastanede çalışması gerekiyordu. Temel ihtiyaçlarını da onlar karşılayacaklardı ancak gizlilik için o hastanenin bahçesinden çıkması dahi yasak olacaktı.
"Bunu imzalayacağıma kolumu keserim."
"Bunu sana bir şekilde imzalatacağımı biliyorken ikimizi de yorma ve imzala. Eğer kolayca imzalarsan son maddenin senin için geçerli olmamasını sağlayacağım."
"Anladığım kadarıyla bunu Kuzey'i devirmek için kullanacaksınız ancak ben bu pisliğe bulaşmak istemiyorum. Henüz hiçbir şey için geç değilken beni Güney'e geri götür. Kimseye bir şey anlatmayacağıma dair sana söz veriyorum."
"Buraya adımını attığın an geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oldun."
Yoon ağrıyan başını ovalayarak "Buraya gelmeyi ben istemedim." dedi. Hala üzerinde bir miktar uyuşukluk vardı.
"İsteyip istememen önemli değil. Önemli olan ne yaptığın ya da yapacağın."
"Anladığım kadarıyla adam kaçırmıyorsunuz?"
"Evet."
"Peki ne yapıyorsunuz?"
"Bunu şimdilik bilmen gerekmiyor."
"Hayvanlardan transplantasyonun ölüm oranları çok yüksek. Yani bu olamaz. Biyoyazıcılarınsa uzun süre kullanımları olamayacakmış gibi görünüyor. Hala geliştirilmeleri gerekiyor. Hem öyle olsaydı bunu bana söylemekte zorlanmazdın. Klon oluşturuyor da olamazsınız, bunun ciddi sıkıntıları olur. Bir yenidoğanın organları yetişkine verilemez. Söyle hadi beni neye bulaştırıyorsun?"
"..."
"Eninde sonunda bunu öğreneceğimi biliyorken neden bunu söylemekte bu kadar çekiniyorsun?"
"Pekala tahminlerinden biri doğruydu."
"..."
"Klon üretiyoruz."
"..?"
"Ama tam olarak senin zannettiğin gibi değil. Tepki göstermeden önce beni dinle."
Yoon sinirle "Bunun nasıl bir açıklaması olabilir? İnsanlar kendi yedek parçalarını yaptırır gibi klon yaptırıp sonrada o parçaları mı kullanıyorlar? Siz de siyasi bir çıkar için buna ön ayak mı oluyorsunuz?" dedi.
"Biliyorsun tıp beyin ölümünü resmi olarak ölüm sayıyor. Klonların frontal lobunun gelişmesini engelliyoruz. Yani onlar en baştan itibaren canlı bir insan değiller." dedi Kang Tae duygusuzca. (Frontal lob insanın sosyal becerileriyle ilgilidir. En basitçe beynin ön tarafıdır. Bu lobun olmadığı durumlarda insanlar nefes alıp vermekten başka bir şey yapamaz. Bilinçleri yoktur.)
"Yani onlar saksıda yetişen bitkiden farksızlar. Onların en başından itibaren kişilikleri yok."
Yoon duyduklarına inanamıyordu. Bu işte kesinlikle bulunmak istemiyordu.
"Beynin sadece yaşaması için gerekli olan kısımları gelişiyor."
"Bu klonlar için anne rahmine ihtiyaç duymuyoruz. Her şey tamamen laboratuvar ortamında oluyor. Ve bir konuda daha haklısın. Yenidoğan'ın organları yetişkin bir hastaya verilemiyor, işlev bozukluğu ortaya çıkıyor. Bu yüzden özellikle gelişmesini istediğimiz organı uyaran ilaçlar veriyoruz."
Yoon ayağa kalkıp Kang Tae'nin yakasına yapıştı.
"Demek saksıda yetişen bir bitki gibi?"
"Evet, öyleler ve toplumun duygusal yapısı sayesinde kullanılmaya müsaitler. Bugün yapılan bu deneyler gelecek toplumlara büyük bir ışık tutacak. Çünkü kimse bu işte Güney Kore doktorları kadar ilerleyemedi."
Yoon onun yanağına sert bir tokat attığında Kang Tae'nin dudağının kenarı yarılmıştı.
"İki seçeneğin var Kang Tae. Ya beni şimdi öldüreceksin ya da beni bırakacaksın. Beni bırakırsan bu saçmalığı dünya üzerinde duymayan kimse kalmaz. İkisini de kabul etmeyecek olursan eğer beni hapsettiğin bu cehennemde sadece seni öldürmek için yaşayacağım." dedi.
Yeni bölüm için sınır: 7
Beni yeni bölüm gelmesi için zorbalamanıza gerek yok. Zaten ben her fırsatta bölüm yazan bir ruh hastasıyım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |