22. Bölüm

17- Karanlığa Tutsak

Karbamazepin
serotonin

Kang-Tae gömleğinin yakasını Yoon'un ellerinden kurtardıktan sonra onun sağ bileğini kendi gücünü ona hatırlatmak istercesine sıkaca kavramıştı.

"Seçeneklerinin ne kadar saçma olduğunu biliyorsunki bana ikisini de kabul etmemem durumunda ne yapacağını söylüyorsun."

"..."

"Seni öldüremeyeceğimi biliyorsun."

"Seni bırakmayacağım da."

Yoon yanan canıyla bileğini Kang Tae'den kurtarmaya çalışmış ancak bu çabası Kang Tae'nin kolunu daha sıkı tutmasıyla sonuçlanmıştı.

"Ama ben senin kolayca öldürebileceğin biri de değilim."

"..."

Bileğini tuttuğu elini hafifçe sallayarak "Öncelikli olarak senden çok daha güçlüyüm." dedi.

Çenesiyle dışarıdaki korumalarını göstererek "Sana göre daha çok imkana sahibim." dedi.

Serbest eliyle cebinden çıkartığı kelepçeyi masanın üstüne sertçe bırakırken "İstersem seni kılını dahi kıpırdatamayacak hale getirebilirim." dedi.

Yoon şimdiye kadar ona karşı güçsüz görünmemek için canan yanına rağmen mimiklerini korumaya çalışmıştı ancak daha fazla böyle kalamazdı.

"Evet bunların hepsine sahipsin." dedikten sonra "Fakat ben de kolay vazgeçen biri değilim." diyerek sağ bacağıyla Kang Tae'nin kasıklarına sertçe vurdu.

Kang Tae hiç beklemediği bu saldırıyla kasıklarına hücüm eden yoğun ağrı nedeniyle oluşan bir anlık zaafiyetle Yoon'un kolunu bırakmak zorunda kalmıştı. Yoon'sa serbest kaldığı an ondan kendini uzaklaştırmış ne yapacağını bilmez halde kendini salondan koridora atmıştı.

Hiç bilmediği bu evde mutfağı bulması biraz zamanını almış, bu zamansa Kang Tae'nin masanın üstünden aldığı kelepçeyle ona yetişmesi için yeterli olmuştu.

Yoon mutfağa gitmek için yeterli zamanı olmadığını anladığında eline geçen vazoyu duvara çarparak parçalamıştı. Eline kırılan parçalardan büyük olanını yerden alarak üzerine doğru gelen Kang Tae'ye doğrultmuş sonra da ona "Yaklaşma." demişti.

"Ne zaman bana karşı çıkmaman gerektiğini öğreneceksin?"

Yoon elindeki cam parçasını sıkıca kavrarken elini kestiğinin farkında dahi değildi. Elinden damlayan kanlara bakan Kang Tae'yse ayakkabısıyla kırık camların üzerinden yürürken "Biliyor musun sana bir şeyleri zor yoldan öğretmek zorunda olmak benim için bir zevk hatta büyük bir eğlence." dedi.

"O sözleşmeyi bir şekilde imzalayacaksın."

Yoon üstüne doğru yürüyen adama karşılık sırtı duvara değene kadar geriye doğru yürümüştü. Kang Tae ona ulaştığındaysa Yoon'un hamle yapmasına dahi fırsat tanımayarak elindeki camı yere atmasını sağlamıştı.

Yoon'un başının iki yanına koyduğu elleriyle onu kendiyle duvar arasına sıkıştırmıştı. Sağ elindeyse hala tuttuğu kelepçe sallanıyordu.

"Şimdi ne yapacaksın?"

Yoon onun hiç beklemediği bir şey yaparak dudaklarına yapıştığında şaşkınlıkla gözlerini büyütmüştü. Onun böylesi bir durumda öpmek istemesi elbetteki saçmaydı ama başka bir zaman onu öpmesine izin vereceğini de pek sanmıyordu. Bu yüzden bu anı kullanmaya karar vererek o da onun öpüşüne karşılık vermeye başlamıştı.

Onun ne yapacağını görmek adınaysa kısa bir anlığına gözlerini kapatmış hissetiği ani hareketlenmeyle boynuna saplanmak üzere olan çataldan son anda kurtulmuştu. Yoon'un çatalı onun için getirilen yemek tepsisinden almış olduğunu anlaması çok fazla zamanını almamıştı.

Yoon'u kolundan tutarak ters çevirip yüzünün duvara yapışmasını sağlamış sol bileğini sırtında sabitleyerek onu duvara doğru bastırırken kulağına "Birdaha bir amaç uğruna bana bu şekilde yaklaşırsan seni bu kadar kolay bırakmam, senin başlattığın bu şeyi ben devam ettiririm Yoon. Ben oyun oynayabileceğin bir adam değilim. Bunu sakın aklından çıkarma." dedikten sonra ellerini arkasından kelepçelemişti.

Yoon'u salona tekrar götürecekti ki koridorun diğer tarafında onlara bakan Jack'i görmüştü.

"Sesler duyunca bir sorun mu var diye kontrol etmek istedim."

"Bodrum katında boş bir odamız var mı?"

"Yok ama boşaltabiliriz Bay Seo."

"O halde boşaltacağınız odayı Yoon için hazırlayın. İçerisin11de sadece onu yerinde tutabileceğimiz bir sandalye olacak."

"Emredersiniz."

Kang Tae salona geldiklerinde Yoon'u bir sandalyeye otutturmuş sonra o da onun karşısına bir sandalye çekerek oturmuştu.

"O sözleşmeyi imzalamazsan eğer o odadan hiçbir zaman çıkamayacaksın."

"Ben o sözleşmeyi imzalasam da özgür olmayacağım. Sahte özgürlüğüm için bunu kabul etmek çok bencilce olurdu."

"Seni orada rahat bırakacağımı mı sanıyorsun? Sen neyden vazgeçtiğini bilmiyorsun."

"..."

"Seni öyle bir hale getireceğimki parmağını dahi benim iznim olmadan kıpırdatamayacaksın. Günlerce hatta haftalarca en ufak bir ışık görmediğin olacak. Günde sadece birkaç saat uyumana izin vereceğim. Sana bundan sonra yemek ya da su da vermeyeceğim. Damar yoluyla beslenmeni sağlayacağım. "

"..."

"Sen sadece kendinle olacaksın. Buna ne kadar katlanabilirsin?"

"..."

"Sana acımayacağım Yoon bu yüzden bunu dikkatli düşün. Seni öldüremeyecek olmam sana zarar veremeyeceğim anlamına gelmiyor."

"O halde neden bu yolu kullanmak yerine sabahki adama yaptığın gibi dişelerimi yerinden sökmüyorsun ya da bana elektrik vermiyorsun?"

"Bunu mu tercih ederdin?"

"Sorum bu değildi?"

"Sadece sende kalıcı bir hasar bırakmak istemiyorum. Ayrıca bunları daha önce hiçbir kadına yapmadım. Yani bu konuda kendini özel sanmana gerek yok."

"..."

Aradan geçen bir saatte Kang Tae Yoon'un sol bileğini onu otutturduğu sandalyeye sabitleyerek sağ avcundaki yarasını temizlemişti. Yoon'sa teslim olmuş bir vaziyette gözlerini pencereye dikmiş bir halde onun bunu yapmasına izin vermişti. Onu kendi gücüyle yenemeyeceğin pekala farkındayken ona yeniden saldırıp işleri daha da karışık hale getirmenin bir mantığı yoktu. Birazcık da olsa sakinliğe ihtiyacı vardı.

Kang Tae işini bitirdiğinde kendi telefonundan numarasını gizleyerek Eun'u aramış Yoon'la onu görüştürmüştü. Yoon ona Japonya'ya ulaştığını ara sıra onu arayacağını merak etmemesi gerektiğini söylemişti.

Jack'in gelip "Hazırlıklar tamam Bay Seo." demesiyle Kang Tae gözlerini Yoon'a çevirmişti ancak Yoon hala dışarıyı izliyordu.

Jack'e gidebileceğini söyledikten sonra Yoon'a "Sözleşmeyi imzalayacak mısın?" diye son kez sordu.

"Beni ömrümün sonuna kadar orada tutacak olsanda o sözleşmeyi imzalamayacağım."

"O halde ışıkla vedalaşmalısın?"

"Beni gerçekten karanlığa hapsetmekle tehdit mi ediyorsun?" diyerek gülmeye başladı. Fazlasıyla sinirleri bozulmuştu.

"Böylesi bir durumda bu sadece benim için bir tür ödül olur." dediğinde Kang Tae "O halde sana ödülünü vermeliyim" diyerek onu sandalyeden çözüp ayağa kaldırmıştı.

Kang Tae kolundan tutarak onu merdivenlerden aşağıya doğru götürürken Yoon yine direnmemiş onu isteği yere götürmesine izin vermişti. Çabalarının sonuçsuz kalacağını biliyordu.

Yoon önüne geldikleri kapı açıldığında her tarafında kemer olduğunu gördüğü sandalyeden gözlerini uzun süre ayıramamıştı. Gerçekten kılını dahi kıpırdatmasına izin verilmeyecekti.

Gözlerini kapatarak şu anda burada olmadığı hayal etti. Evindeydi.

Bileklerindeki kelepçe çözüldüğünde elleri sırasıyla iki yanına düştü.

Yemek yapmaya çalışırken etrafı biraz fazla dağıtıyordu. Arkadaşlarını evine davet etmişti.

Kang Tae onu sandalyeye otutturdu.

Yemeği ocakta unuttuğunda ufak çaplı bir yangın çıkmıştı. Eun bunun için onunla dalga geçecekti.

Önce el bileklerinden sonra ayak bileklerinden sandalyeye sabitlenmişti. Bu kadarı dahi fazlayken karnından dahi bir kemer geçirilmişti.

Yine dışarıdan sipariş vermek zorunda kalmıştı. Eun'sa yine onun için birini ayarlamaya çalışıyordu. MinGyu'nun o tatlı şımarık gülüşleriyse ortamı fazlasıyla neşelendiriyordu.

Gözleri bağlanmıştı.

Geride kalan her şey sonsuz bir karanlıktan ibaretti.

Ne kadar süredir burada bu halde olduğunu bilmiyordu ama yeterince fazlaydı. Uyumaması için belli aralıklarla alarm çalıyordu. Onunla hiç konuşmayan biri koluna ya da bacağından açtığı damar yoluyla sıvı veriyordu. Tahmin ediyorduki günde bir defa onu çözüp tuvalete gitmesine izin veriyorlardı. Yeterince insaflı olurlarsa bir süre yerde uyumasına da izin verdikleri oluyordu ama bu zamanlar gerçekten çok nadirdi.

Uykusuzluğu sebebiyle de sürekli başı ağrıyordu. Tam kendini uykuya bıraktığı an alarmla yeniden uyanıyor rahat edemediği sandalyede kendine gelmeye çalışıyordu. Bazense alarmı duymayacak kadar kendinden geçmiş oluyordu. O zamanlarsa uyumaması için ona bazı ilaçlar veriyorlardı. Bazen burada aklını kaybedeceğini düşünüyordu.

Bedeni de en az zihni kadar çok yorulmuştu ancak buna bir şekilde katlanması gerekiyordu. Çünkü diğer türlüsünü onun için ölmekten farksızdı. Elbetteki şu aralar zihnini büyük çoğunlukla klonlar kaplıyordu. Ne kadar duygularını katmamaya çalışarak olaya öyle bakmaya çalışsada bu mümkün olmuyor gözünün önünden MinGyu'ya benzer bebekler geçiyordu. Bu fikrin asla kabul edilemeyeceğini düşünüyordu. İnsanlar bunu yapabilecek kadar vicdansız olmayı nasıl başarabiliyorlardı?

Kang Tae yanına gelip ara sıra ona sözleşmeyi imzalayıp imzalamayacağını soruyordu. O da ona sessizliğiyle cevap veriyordu. Başlarda Kang Tae sessizliğine sinirlense de zamanla bunu kabullenmişti. Zaten o da Yoon'un kolayca pes etmesini beklemiyordu.

Biri ona başını destekleyerek su içirmeye başladığında uykusundan uyanmış odasında başka birilerinin olduğunu o zaman farkedebilmişti. Su içebiliyor oluşunaysa çok şaşırmıştı.

"Buna daha fazla devam edemeyiz Bay Seo. Vücudu çok yoruldu. Kolundan ya da bacağından açtığımız damar yoluyla ihtiyacı olan besinin hepsini veremiyoruz. Bunun için daha büyük bir damar yolu açmalıyız ancak bunun için hastane ortamında olmamız gerekir, burda yapamayız. Enfeksiyon kapar."

"O halde burnundan tüple beslenecek."

"Bu da mümkün ancak çok uzun süredir aynı pozisyonda kalıyor. Buna devam edersek yakında vücudunda bası yaraları oluşacaktır."

"Ne yaparsan yap o sözleşmeyi imzalamayacağım. Bu yüzden öldür beni." diyen Yoon'a Kang Tae göz ucuyla baktı. Bu buraya geldiğinden beri ondan duyduğu ilk şeydi.

Yoon "Çıkın." diyen Kang Tae'nin emrinden sonra kapıya doğru giden birkaç adım sesleri duymuş kapanan kapıyla yalnız kaldığını düşünmüştü. Birinin bileğini tutmasıyla irkilmişti. İrkilmesiyle bileğindeki kemerle uğraşan kişi kemeri bırakıp gözündeki siyah kumaş parçasını almıştı. Yoon ışığa alışmaya çalışan henüz açamadığı gözleriyle bir anlığına da olsa Kang Tae'yi gördüğünde dışarıya çıkmayan kişinin o olduğunu anlamıştı.

Kang Tae ona bir şey söylemeden onu tamamen çözüp gittiğinde Yoon kendini zorla odanın bir köşesine sürüklemiş sonrada oraya uzanmıştı. Günlerdir o sandalyenin üzerinde olmak onu tam anlamıyla mahvetmişçi. Dayak yemişçesine tüm kemikleri ayrı ayrı ağrıyordu. Kendinden aldığı kötü kokuysa artık banyo yapması gerektiğinin habercisiydi ama şu an onun böyle bir gücü yoktu. Gözlerini kapatıp kendini uykuya bırakması çok fazla zamanını almamıştı.

Birkaç saat sonra Kang Tae onu uyandırdığında onun desteğiyle ayağa kalkmış yine onun desteğiyle odadan çıkıp salona kadar gelmişti.

Sevdiği yemeklerden de olduğu masanın önüne geldiklerinde ona soran gözlerle bakmaya başlamıştı. Tavrının neden birden bire değiştiğini anlamıyordu.

"..."

"Önce yemeğine ye konuşacağız."

Sessizce masaya oturduğunda eline bir kaşık alıp çorbasından içmeye başlamıştı. Bir şeyler yemeyi bu kadar özlemiş olduğunu yemek yiyene kadar farkedememişti ancak küçülen midesi bir kase çorbadan fazlasını kabul etmemiş doyduğunu hissettiğinde elinden kaşığını bırakmıştı.

"Doydun sanırım." onu başıyla onaylayınca Kang Tae hizmetlilere sofrayı toplamalarını söylemişti.

"Sence kaç gündür ordasın?"

"Bilmiyorum. Orada zaman kavramını dahi yitirdim.

"Tam 23 gündür o haldesin."

"..."

"Seninle yaptığım anlaşmamızı bozuyorum. Çünkü görüyorumki ben sana ne kadar zarar verirsem vereyim sen vazgeçmeyeceksin ve benimde sana tanıyabileceğim fazla bir zamanım kalmadı."

"..?"

"Oysa o çatıda ben senin elini kolunu bağladığımı düşünürken sen benim elim kolumu bağlamışsın ancak ben bunu görememişim."

Kang Tae Yoon'un önüne iki tane kağıt iterek "Bu listede tanıdığın hatta tanıyor olabileceğin insanların bir listesi var. O sözleşmeyi imzalamadığın her gün onlardan biri ölecek. Tam 486 kişiler." dediğinde Yoon titremeye başladı.

"Bu kadarını yapamazsın."

"Yapabileceğimi biliyorsun."

"O halde benim de sözümün geçerliliği bitti."

"Bundan sonra benim kurallarım geçerli. Kendini öldürsen eğer yine bu listedeki insanlar ölecek."

"..."

Kang Tae eline kalemi tutuşturduğunda kalemi dahi doğru düzgün tutamamış kalem elinden kayıp gitmişti. Kendini toparlamak adına ellerini alnında birleştirip gözlerini kapatmıştı. Gözlerini tekrar açtığındaysa ışığı yeniden onu bulmamıştı.

"Yoon?"

Üzerinde oluşan inanılmaz bir su içme isteğiyle Kang Tae'ye "Su içmem gerekiyor." demişti.

"Tamam, getireceğim."

Daha Kang Tae yeni ona arkasını dönmüştüki Yoon oturduğu sandalyeden sertçe yere düşmüştü. Yorgun bedeni yaşadıklarını daha fazla kaldıramamış bilincini kapatmıştı.

Uyandığında kendini temiz bir yatakta bulmuştu. İncelmemiş bir damar bulamayan hemşire onunla uğraştığını farkettiğinde onun kolunu itmiş sonra da ayağa kalkmıştı. İhtiyacı olan şey yarım litrelik şekerli su değildi. Peşinden gelip bunun gerekli olduğunu söyleyen kadın bu nedenle çokta umrunda değildi.

Yalpalarak salona kadar geldiğinde oturarak bir şeyler içen Kang Tae'yi bulmuştu.

Onun konuşmasına izin vermeden konuşmaya başlamıştı.

"Seninle bir anlaşma yapmak istiyorum."

"Neden seninle bir anlaşma yapmak isteyeyim ki?"

"Bir önceki anlaşmamızı bozduğun için bunu bana borçlusun."

"..."

"Ben bu sözleşmeyi imzalayacağım sen de beni özgür bırakacaksın. Senin evinde kalmayacağım. Ya da adamların beni takip etmeyecekler."

"Bu haklarının hepsini Çin'e kaçmaya çalıştığında kaybettin. Kabul etmiyorum."

"Kabul edeceksin Kang Tae. Nasıl ben kendimden bir şeyler veriyorsam sen de kendinden bir şeyler vereceksin."

"Toparlanana kadar seni göndereceğim bir otelde kalacaksın o halde. Bunu sözümü tutmamış olmamın karşılığı olarak görebilirsin fakat gözetimimde olmaya devam edeceksin."

"KANG-TAE!"

"İTİRAAZ ETME! Bu kadarını dahi yaparak ne kadar büyük bir risk almış olduğumun farkında mısın sen?"

"..."

"Bundan sonra ne kadar özgür olacağına davranışların karar verecek. Şimdi o kağıtları imzala ve git buradan." dediğinde Yoon masaya doğru ilerleyip çaresizce imzasını atmıştı.

Evin dışına çıktığında içindeki ateşi söndürmeye soğuk hava dahi yetmemişti. Ciğerlerine çektiği temiz havaya rağmen o hala nefes alamadığını hissediyordu. Dışarıda olması artık onun için bir şey ifade etmiyordu. Çünkü o bir karanlıktan çıkarılıp başka bir karanlığa tutsak edilmişti.

Y/N: Sınavlarım sebebiyle 5 Ocak 2025'e kadar yeni bölüm gelmeyecek arkadaşlar. Siz yine de desteğinizi gösterirseniz mutlu olurum. İyi günler diliyorum.

 

 

 

 

Bölüm : 27.12.2024 18:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...