İnsanlar dopamin, serotonin, oksitosin ve endofrin ile yaşarlar. Mutlu olmaları bu dört bileşiğe bağlıdır. Mesela serotonin aşk hormonudur. Eğer birine dışarıdan yeteri kadar serotonin verirseniz herkese hatta her cisme aşık olabilir. Yani aşık olmamız çok küçük dozlarda olan serotonine bağlıdır. Eğer aşıksanız, karşılık bulamıyorsanız ve böyle hissetmekten nefret ediyorsanız duygularınızın sadece kimyasal bir durum olduğunu hatırlayın. Bu size yardımcı olacaktır. Ayrıca serotonin uyku ve iştahtan da sorumludur.
Dopaminse mutluluk hormonudur. Sizi motive eden her şey size dopamin salgılatır. Örneğin akşam yemeğinde sevdiğiniz bir yemeği yemeniz gibi. Ödül merkezidir. Kendinizi ödüllendirdiğinizde salgılanır. Eksikliği depresyon, fazlalığı ise şizofren sebebidir.
Endorfin acıya katlanma hormonudur. Bir nevi doğal ağrı kesicidir. Yaşadığınız zorlukları bir şekilde atlatabilmenizin sebebi endorfindir. Müzik dinlemek veya en sevdiğiniz şarkıcının konserine gitmek size endorfin salgılatabilir. Moraliniz bozukken gülümsemeye çalışmak da işe yarayabilir. Ama bu hormonu dışardan hazır alamazsınız. Kendiniz üretmek zorundasınız.
Oksitosin daha çok kadınların işine yarar. Sevgi hormonudur. Bir annenin çocuğuna bağlanmasını sağlar. Ayrıca doğumu kolaylaştırır, annenin süt salgılamasına yardım eder. Hipofizin arka lobundan salgılanır. Her iki cinste de sarılmak, öpmek, bir kediyi köpeği sevmek oksitosin salgılatır. Yalnız olmadığının bilincini kazandırır.
Yoon'da şuan hepsinden eser miktarda vardı. Hiçbiri yeterli düzeyde değildi. Yatağındaydı. Yüzü duvara dönüktü. Bacaklarını kendine çekmiş sağ elini iki bacağının arasına sıkıştırmıştı. O uykuyu çok severdi. Hayatta vazgeçemeyeceği tek şey belkide uykuydu. Üzüldüğünde de çok uyurdu. Ama suçluluk duygusu çok farklı bir şeydi. İç sesini bir türlü susturamıyordu. Beyni uyumasına izin vermiyordu. Birkaç saattir boş bakışlarla duvarı izlemekten başka bir şey yapmıyordu. Hala annenin feyradı kulaklarında yankılanıyordu. Kendiyle mücadele halindeydi. Ve bu mücadele hiç bitecekmiş gibi durmuyordu.
Her gün ama her gün onu parçalayacak, yerle bir edecek, yaşama sevincini elinden alacak yeni bir şey yaşamak zaten çok sağlıklı olmayan ruh sağlığı iyiden iyiye bozmuştu. Ne zaman bundan daha fazlası olamaz diye düşünecek olsa daha kötü olaylarla yüz yüze gelmiş her ayağa kalktığındaysa tekrar onu savuracak bir rüzgarla karşılaşmıştı yinede şimdiye kadar pes etmemişti ama bu son yaşadığı şey onun için bir rüzgar değil kasırgaydı.
Hem de Minho'nun nişanlamasını dahi ona unutturacak kadar büyük bir kasırgaydı.
O parmaklarını kırdıktan ve kendini yatağına sürükledikten yaklaşık üç saat sonra odasına girip ona yaklaşan adımları duysada hiç yerinden kıpırdamamıştı. Bu kişinin Kang Tae olduğunu anlamak çok zor değildi. Bu saatte ondan başkası odasına giriyor olamazdı. O odadan çıkana kadar sessizce adımlarını dinlemiş o çıktıktan sonraysa yasına kaldığı yerden devam etmişti. Yeterince nefes alamadığını hissettiğindeyse yorganınından başını çıkarma ihtiyacı duymuş sağ elini yaraladığını unutup yorganını başından kurtarırken canını yakmış dudaklarından birkaç inilti fırlamıştı.
Muhtemelen bir ya da iki parmağı orta falankslarından kırılmıştı. Yaptığı bu şeyin ona buradan başka bir ameliyat yapmadan kaçabilmesi için biraz zaman kazandırmasını umuyordu. Hem de bu çektiği acıyla o ameliyatı yaptığı için kefaret ödediğini düşünüyordu.
Bir çocuğun senin yüzünden hayatını kaybettiğini düşünmek yeterli sağduyuya sahip her insan için fazlasıyla harap edici bir şeydi. Aklında dönüp dolaşan keşkeler için zamanı geriye almak istiyor ama buna hiçbir insanın gücünün yetmediği gibi onunki de yetmiyordu. Bir tarafı o çocuğun intikamını alabilmesi için ona ayağa kalkması gerektiğini hatırlatırken diğer tarafı artık kaybettiğini kabullenip kabuğuna çekilmesi gerektiği söylüyordu. O ise iki tarafı da seçebilecek cesareti henüz kendinde bulamıyordu.
Yeniden adım sesleri duyduğundaysa onun dışarıya çıkmadığını anlamıştı. Kang Tae yere oturup sırtını yatağa dayamış başınıysa yatağa yaslamıştı.
"Artık seni bu gece uyuyamayacağını anlayacak kadar iyi tanıyorum. Uyumadığını biliyorum."
"..."
"Nasıl olduğunu görmek için geldim. Hasta yakınının sana saldırdığını duydum."
"..."
"Sanırım bugün sessizliği tercih ediyorsun?"
"..."
"Pekala, ikimiz de istediğin kadar susabiliriz."
"Gitmek istiyorum."
"Tamam. Nereye gitmek istersin?"
"Güney'e."
"Güney'e gidemeyeceğimizi biliyorsun."
"..."
"Ama istersen biraz hava almak için dışarıya çıkabiliriz?"
"İstemiyorum." diyerek yüzünü tekrar duvar tarafına çeviren Yoon üzerine Kang Tae bir iç çekmişti. Elbetteki iyi hissetmediğini anlamıştı. Birine iyi gelmekse onun gibi bir insanın başaramadığı bir şeydi. Bu yüzden onu yalnız bırakmanın daha iyi bir fikir olabileceğini düşünüyordu.
Dışarıya çıkmak için kapıyı açtığında koridorun ışığının banyonun kapısını aydınlatmasıyla kapıya bulaşan kan lekelerini farketmiş gözlerini uzun süre Yoon'dan ayıramamıştı. Ne olmuş olabileceğini düşünerek örttüğü yorganı onun üzerinden almış bedenini incelemeye başlamıştı. Sağ elini gördüğündeyse onu sol kolunu tutarak yataktan kaldırmıştı.
Kang Tae kapıdan çıktığında kapının önündeki sandalyeye oturan Jack'e "Odadaki banyonun kapısını, tüm dolap kapaklarını, hatta duşa kabini dahi yerinden sökün." demişti. Jack'in onu onaylamasıyla adımlarına devam etmiş Yoon'u güvenlikten dışarıya çıkarmıştı. Üst katlardaki normal bir askeri hastane formatındaki yere geldiklerinde Kang Tae acil doktoruna Yoon'un parmaklarının kapının arasında kaldığını söylemişti.
Çekilen rötgende ikinci ve üçüncü parmağında kırık varken dördüncü ve beşinci parmağında sadece doku zedelenmesi gözüküyordu. Bu yüzden iki parmağına parmak ateli yapılmış diğer parmaklarınıysa sargı beziyle sarmakla yetinmişlerdi.
İşleri bittiğinde Kang Tae onu odasına tekrar getirmişti.
"Bunu neden yaptın? Kazayla olmadığı çok açık."
"Sebebini biliyorsun."
"Alacağın cezanın yaptığın bu şeye deyeceğini mi düşünüyorsun?"
"..."
"Sözleşmeyi yerine getirmediğin için sana o listeden birini öldüreceğimi söyleseydim eğer ne yapacaktın?"
"..."
"Sana bugüne kadar ne kadar toleranslı davranmış olduğumu neden göremiyorsun ve neden sürekli beni sinirlendirecek şeyler yapıyorsun?"
"Tolerans mı?"
"Ben sana hiçbir zaman olduğum kişiliğimle yaklaşmadım Yoon. Kimse bana tokat attıktan sonra sapasağlam bir şekilde karşımda duramazdı. Ya da anlaşmamızı sekteye uğratan herhangi biri o listedekileri öldürmeme engel olamazdı."
"..."
"Sen benim yenilgimsin."
"..."
"Bu odadan parmakların tamamen iyileşene kadar gerekli olmadıkça çıkmayacaksın. Tekrar buna benzer bir şey yaparsan bu sefer bu kadar ılımlı davranmayacağım ve kaybettiğimiz her gün için o listeden birini öldüreceğim Yoon."
"Ben senin isteklerini yerine getirebilecek bir kadın değilim. Bunu ne zaman anlayacaksın?"
"Eğer öyle bir kadın olmadığını düşünseydim şu an burada olmazdın."
"Beni çok güzel bir hayata adapte etmeye çalışıyormuşsun gibi konuşuyorsun."
"Ben sana hiçbir zaman güzel bir hayat yaşayacağı vadetmedim. Beni yanlış anlamışa benziyorsun."
Bir iç çektikten sonra "Pekala tamam söylediklerini yapacağım ama beni en azından parmaklarım iyileşene kadar rahat bırak." diyerek kartlarını değiştirdi Yoon. Belki özgür olursa yardım alabileceği birini bulabileceğini düşünüyordu. Burada tıkılı kalırsa hiçbir şey yapamazdı.
"Benden yaptığın bu şey için seni ödüllendirmemi bekliyorsun?"
"O ameliyatı yaptırarak beni yeterince cezalandırmadığını mı düşünüyorsun?"
"O ameliyat senin işindi."
"Benim işim henüz deney aşamadaki bir çalışma için ameliyat yapmak değildi mevcut tıptaki en iyi imkanları kullanarak hayat kurtarmaktı."
"Bugün yaptığın şey de hayat kurtarmanın bir parçasıydı."
"O çocuk o zaman neden öldü?"
"Her ameliyattın bazı komplikasyonları vardır. Bunu benden daha iyi biliyorsun. Ayrıca diğer dört hastalarda böyle bir problem çıkmadı. Şu an iyiler. Sen sadece fazla şanssızdın."
"Karaciğerin sorun çıkaracağı bu kadar açıkken sen bu ölüme şans diyemezsin."
"O zaman diğer hastalar neden yaşıyorlar?"
"..."
"Hastaya ameliyata girmeden önce detaylıca çıkabilecek problemler anlatıldı ve bugün sen de o ameliyatta sana düşen görevini başarıyla tamamladın. Gerisi seni ilgilendirmiyor."
"O ameliyatı yapmayı kabul etmemem gerekiyordu."
"Ben sana öyle bir seçenek sunmadım. Eğer daha iyi hissedeceksen kendini suçlamak yerine beni suçlamayı tercih edebilirsin Yoon."
"..."
"Aileye ve onun güvendikleri buradaki bir cerraha ameliyatın kaydı izletildi. Çocuğun ölümününde senin en ufak bir hata payın yok bu yüzden artık kendine çeki düzen ver. Birdaha senden böyle bir zaafiyet göstermeni istemiyorum."
"Söylesene bir insan dört duvar arasındayken kendini nasıl toparlayabilir?"
"Eğer seni şimdi cezalandırmazsam kendinde hep bana karşı çıkmak için cesaret bulacaksın."
"Sana isteklerini yerine getireceğimi söylüyorum."
"Ameliyat yapmamak için parmaklarını kırabilecek kadar ileriye gidebilen sana, özgür bırakabileceğim kadar güvenebilir miyim sanıyorsun?"
"Peki bunların hepsi ne zaman bitecek? Ne zaman hayatımdan çıkacaksın?"
"Kuzey'den çıkacağımız günler geldiğinde dahi seni bırakmayacağım. Çünkü sana güvenemiyorum."
"Beni ömrümün sonuna kadar bu şekilde mi tutacaksın?"
"Gerekirse evet ama bu benim tercih ettiğim bir şey değil Yoon. Bunu kendine sen yapıyorsun. Sana daha önce bana ne kadar uyum sağlarsan o kadar özgür olacağını söylemiştim zaten."
"Beni manipüle etmeye çalışıyorsun ancak ben bunu bana yapmana izin vermeyeceğim."
Hafifçe gülerek kapıya doğru yürüyüp çıkan Kang Tae'nin arkasından kilitlenen kapıya dakikalarca öylece bakmıştı. Buradan çıkamayacağını tam anlamıyla idrak etmesiyse biraz zamanını almıştı. Sanki bir kabus görüyor ancak bir türlü uyanamıyormuş gibi hissediyordu.
Kendini yatağına girdirirken hala buradan nasıl çıkabileceğini düşünüyordu. Odanın kapısı açık olsaydı dahi muhtemelen yine buradan çıkamazdı çünkü burada güvenlik çok sıkıydı. Tutsak alındığı günden beri Kang Tae ona kaçabilmesi için hiçbir boşluk bırakmamıştı. Belki de artık buradan çıkmayı düşünmeyi bırakıp Kang Tae'nin zaaflarını kullanarak onu alt etmeye çalışmalıydı. Bildiği kadarıyla Kang Tae'nin tek bir zayıflığı vardı. O da kendisiydi ama onun bu zayıflığını ona karşı nasıl kullanması gerektiğini bilmiyordu.
Sabaha kadar yattığı yerden duvarı izlemiş ölen kız çocuğunu düşünüp durmuş düşündükçeyse kendini kurup durmuş içinde üzerinden atamadığı büyük bir öfke yumağı oluşturmuştu. Buna rağmen kendini sakin tutmaya çalışmış banyo kapısının artık perde olduğu banyoda elini yüzünü yıkayarak sakinleşmeye çalışmıştı.
Sabaha karşıysa Jack'in getirdiği kahvaltının yüzüne dahi bakmamış gözünü açık kapıya dikmişti. Jack onun aklından geçenleri anladığında "Sizi bağlamak istemiyorum." diyerek ona uyarıda bulunmuş o da sadece buradan çıkması gerektiğini söyleyen zihnine rağmen kendini mantıklı davranmaya zorlamıştı. Şu an bu düşüncelerden başka her türlü şeye ilgisi oldukça düşüktü.
Öyleki saçlarını düzeltmek için elinde makasla gelen Kang Tae dahi dikkatini çekememiş o sandalyede sessizce otururken Kang Tae saçlarını kesmişti.
"Eskisinden daha iyi oldu. En azından artık yamuk ya da girintili çıkıntılı gözükmüyor."
"..."
"Yemek yemiyormuşsun."
"..."
"İlaçlarını yemek yemeden içemezsin."
"..."
"Hem yemek yemezsen beni öldürebilecek güçte de olamazsın."
"..."
"Anladığım kadarıyla uyumuyorsun da."
"..."
"Ne zamana kadar bu sessizliğine devam edeceksin?"
"..."
"Pekala. Bir süre istediğin gibi davranmana izin vereceğim." dedikten sonra Kang Tae dışarıya çıkmış o ise oturduğu sandalyeden birkaç saat daha kalkmamıştı.
Birkaç saat sonra odası temizlemek için gelen temizlikçilerle beraber başında dikilen Jack de fazlasıyla sinirlerini zorlarken ona okuması için getirilen bir ton dosyayla ilgilenmek istememişti. Burayla ilgili hiçbir şeyi merak etmiyordu.
Akşam yemeğini yine yemediğini öğrenen Kang Tae tekrar onu kontrol etmek için geldiğinde Yoon'un sağ tarafına yatıp duvara bakmaktan başka bir şey yapmadığını görmüş saatlerce o da onun sessizliğine katılmış birlikte sabahı bulmuşlardı.
Üçüncü gündeyse Yoon'un yine yemek yemediğini öğrenen Kang Tae elinde yemek tepsisiyle gerekirse ona zorla yemek yedirmek üzere odasına girmiş su sesinden Yoon'un duş aldığını anlamıştı. Bunun üzerine yemek tepsisini masanın üzerine koyup sandalyeye oturmuş onun banyodan çıkmasını beklemeye başlamıştı.
Yoon'un bir saatten uzun süre geçmemesine rağmen duştan çıkmaması üzerine endişelenmeye başlamış perdenin önüne geldikten sonra ona "İyi misin?" diye seslenmişti.
"Eğer ses vermezsen içeriye gireceğim."
"..."
"İçeriye giriyorum." dediğinde tereddüt ederek içeriye girmiş duşa kabinin perdesinin altından Yoon'un üzerinin giyinik bir vaziyette oturuyor olduğunu görünce perdeyi kenara çekerek açmıştı.
Ona bakan baygın gözlere karşılık "Sen kendine benim verdiğimden daha fazla zarar veriyorsun." diyip ceketini çıkartmış gömleğinin kollarını sıvamıştı. Alçısını su geçirmez poşetle sarmadığını gördüğündeyse bir iç çekmişti.
Yukarıdan duş başlığını alırken "Bana arkanı dönecek şekilde otur." demişti.
Yoon'un tereddüt ettiğini gördüğündeyse "Sana o anlamda zarar vermeyeceğimi şimdiye kadar anlamış olman gerekiyordu. Sadece yıkanmanda sana edeceğim. Lütfen sen de bana yardımcı ol." dedi.
Yoon ona arkasını döndüğünde saçlarını nazik el hareketleriyle yıkamaya başlamış Yoon'un sesli bir şekilde ağladığını duyduğundaysa hareketlerini durdurmuştu. Kaç gündür boş bakışlarıyla etrafına bakan kadının belki de ağlamasının ona iyi gelebileceğini düşünmüş işine kaldığı yerden devam etmişti.
Saçlarını güzelce duruladıktan sonra kremleyip taramıştı.
Sıra bedenine geldiğindeyse ona "Gerisini sen halledebilir misin? Yoksa birini çağırmalı mıyım?" diye sormuştu.
"Halledebilirim."
"Seni dışarıda bekliyorum."
Kang Tae hafifçe ıslanan üstü sebebiyle Jack'ten yeni kıyafetler istemiş Jack'se ona buradaki çalışan insanlar için üretilen bir eşofman takımını vermişti. Kang Tae ona kısık gözlerle bakarken "Eviniz buradan çok uzak Bay Seo. Ben gidip gelene kadar üstünüz zaten kururdu." dedi.
"Pekala tamam."
Kapıyı kapattıktan sonra hızla üzerini değiştirmiş Jack'e ıslak kıyafetlerini vermişti. Banyodan su sesinin kesildiğini duyduğundaysa Yoon'un çıkmasını beklemiş çıkması haddinden fazla uzun sürünce de ona "Yardıma ihtiyacın var mı?"diye sormuştu.
"Hayır, geliyorum."
Yoon duştan çıktıktan sonra onu yatağına otutturmuş fon makinesiyle saçlarını kurutmuştu. Alçısının iyi durumda olduğunu görünce de değişmesi gerekmediğini anlamış sadece ıslak sargısını söküp yenilemişti. Yoon'sa o bunları yaparken sadece onu izlemekle yetinmişti.
Kang Tae ona tepsiden aldığı su bardağını uzatırken "Seni sıkmamak için şimdiye kadar yemek yemen için sana herhangi bir baskıda bulunmadım ama bunu benden daha iyi biliyorsunki artık yemek yemek zorundasın. Doktorsun." dedi.
"..."
"Eğer yine yemeğini yemezsen ben bu sefer başka yollar kullanmak zorunda kalacağım. Ben bunu istemiyorum Yoon. Lütfen beni buna zorlama."
Yoon elinden bardağını aldığında gülümsemiş yemek tepsinini ona yakınlaştırmıştı.
"Bugün neden söylediklerimi yaptığını merak ediyorum."
"Senin de söylediğin gibi seni öldürmek için enerjiye ihtiyacım var." diyen Yoon üzerine Kang Tae genişçe gülümsemiş onun eline yemek kaşığını vermişti.
Yoon'un çorbasını bitirmesiyle önüne mandu tabağını vermiş ondan da biraz atıştırması izlemişti. Doyduğunu anladığında tepsiyi Jack'e vermiş ondan Yoon'un ilaçlarını getirmesini istemişti.
Yoon'un avcuna tabletlerinden tek tek çıkarılmış ilaçları verdiğinde Yoon birinin D vitamini, diğerinin ağrı kesici olduğunu anlamış onları içmiş üçüncüsününse tabletinden çıkarıldığı için ne olduğunu anlayamamıştı. Bu onun hastalarına yazdığı klasik ilaçlardan değildi.
"Bu ilacın ismi ne?"
"Flurazepam gibi bir şeydi sanırım pek emin değilim. Uyuyabilmen için."
"Bu çok ağır bir ilaç, bunu kullanırsam eğer beni uyanıkken bulamazsınız."
"Senin için bir doktorla konuştum o da bunu önerdi. Uzun zamandır uyku problemin var ve olmaya devam edecekmiş gibi de görünüyor. Zaten bugünlerde yapman gereken çok bir şey yok. Yemeklerinin içine katıp seni bu konuda huzursuz etmemi istemiyorsan iç onu Yoon."
"Şimdi uyumam ne işine yarayacak? Sadece ışığı kapatıp dışarıya çıksan olmaz mı?"
Kang Tae ayağa kalkıp ışığı kapattığında o da yatağına girip uzanmıştı. Kapının açılıp kapanma sesini duymayıp adım seslerinin ona doğru geldiğini duymasıyla kaşlarını çatmış "Bir sefer sen beni iznimi almadan öptün, bu sefer de ben senin iznini almayacağım." diyerek dudaklarını dudaklarına kapatan Kang Tae'yle şaşkınlıkla dudaklarını aralamış ağzının içine ilacın itilmesiyle gözlerini büyütmüştü.
Eliyle ağzını kapatıp dudaklarını elinin üstüne koyan Kang Tae'yse ona "Yut onu." demişti.
O hala üzerinden atamadığı şaşkınlıkla yutkunduğunda Kang üzerinden doğrulmuş Yoon'un eline su bardağını verirken gülümseyerek "Bunu her zaman yapamam ama hoşuma gittiği de bir gerçek." demişti.
"Senin gerçekten bir sınırın yok, boğulabilirdim."
"Ama boğulmadın."
"..."
"Artık gitmeyecek misin?"
"Sen uyuyana kadar gitmeyeceğim."
Yoon "Biri beni izlerken uyuyabileceğimi sanmıyorum." diyerek uzandığında Kang Tae onun üzerini örtmüştü.
"Sayısız gece ben seni izlerken sen uyudun ve hiç uyanmadın. Çok derin uyuyorsun."
"..."
"Artık sabahları aklıma gelen ilk şey sensin. Geceleri uyumadan önce de aklımda sadece sen varsın."
"..."
"Sen mutsuz olunca ben de mutsuz oluyorum. Oysa sen gülümserken çok daha güzelsin."
"Peki o zaman neden tüm bunlara devam ediyorsun?"
"Çünkü buradan geri dönüşümüz yok Yoon. Kimin ne yapması gerektiği çoktan planlandı ve bu planlar işleme konuldu. Hem senin gibi bir cerrahın Kuzey tarafından fazlasıyla ilgi göreceğine eminim. Nakilleri diğer doktorlardan iki saat kadar önce bitiriyorsun."
"Hükümetten önemli birinin bir organ yetmezliği mi var?"
"Evet ama şu an bunları konuşarak sana yeni bir stres yükü yüklemek istemiyorum. Hem burada da bunları konuşamayız."
"Söylesene tüm bunlara nasıl başladınız?"
"Bu işleri başlatan kişi babamdı. Açıkcası bana ana teması mantıklı geldiği için bende biraz farklı bir şekilde devam ettirmek istedim. Çalıştığın eski hastanenin bodrum katında büyük bir laboratuar vardı. Güney kore hükümeti başlarda bu işi yapmamıza olumlu baksada sonradan etik kurulunca laboratuvar kapatıldı. Henüz nakil işlerini başlatmamıştık. O laboratuvarda frontal lobu olmayan klonlar üretilmeye çalışılıyordu. Bu çalışmayı bitirmeleri yaklaşık altı yıl sürdü. Bu kadar ilerlemişken duramazdık. Bunun için çok fazla şey feda edilmişti. Biz çalışmaları gizlice devam ettirmeye çalışırken Kuzey tarafı bunu bir şekilde öğrenmiş ve Güney tarafından bu projeye ortak olmak istediklerine dair bir beyanda bulunmuş. Tabii bu birazda tehdit yoluyla olmuş. Sonuç olarak biz iki yıl önce Pyongyang'ta bu hastaneyi inşaa ettik. Nakil işlemleri burada yaklaşık iki ay önce başladı. Üst katlar farkettiğin üzere normal bir hastane formatında. Eksi üçüncü kata giden tek bir asansör var. Ona da yetkisi olmayan kimse binemiyor. Bu kata sadece parmak iziyle inebiliyorsun."
Yoon onu çeken uykuya kendini bırakırken "İnsanlar benim sandığımdan çok daha benciller." diye mırıldanmıştı.
"Öyleler. Hatta öyleyiz." diyen Kang Tae'nin sesinden sonra başka bir ses duymamıştı.
Uyandığında onun elini tutarak sandalyede uyuyakalmış bir Kang Tae bulacak kartlarını ona karşı bir silah olarak kullanmak için yeniden değiştirecekti. Yeni kartının isminiyse aşk koyacaktı.
Y/N: Yeni bölüm için oy sınırı 5
Yeni bölüm en geç 6 Mayıs 23.59'a kadar gelecek
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.45k Okunma |
176 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |