26. Bölüm

21- İsyan

Karbamazepin
serotonin

Uyandığında elini tutarak sandalyede uyuyakalmış bir Kang Tae'yle karşılaşmıştı. Banyonun ışığı açık olduğu için onun yüzünü az ya da çok seçebiliyordu. Onun yakışıklı bir adam olduğunu söyleyebilirdi, kendine göre bir karizması vardı. Tıpki onunki gibi hafif dalgalı siyah saçlara ve siyah gözlere sahipti. İkisi de tipik bir korelinin genlerini taşıyordu.

Tabii onun Minho'nun eğlenceli kişiliği aksine sert sayılabilecek bir mizacı vardı. Belki bu onun tercih etmediği bir özellikti ama artık Minho'yu düşünmek sadece canını yakıyordu. Onu uzun süre affedememesinin sebeplerinden biri Minho'nun tek gecelik ilişkinin ne demek olduğunu dahi bilmeden kendini haklı görüp savunmasıydı. Muhtemelen Kang Tae hayatında olmasaydı onu yine affetmeyi aklından dahi geçirmeyecekti. O an birinin yanında olduğunu hissetmeye çok ihtiyacı vardı ve Minho elini tutan Kang Tae aksine güzel sevebilen bir adama benziyordu. Öncelikle bir kadına nasıl yaklaşması gerektiğini iyi biliyordu. Hatta öyle iyi biliyorduki birini bıraktığında hayatına başka birini almakta hiç zorlanmıyordu ama Minho aklından hiç çıkartmaması gereken bir şeyi çıkarmışa benziyordu. Her birliktelikten sonra çocuk sahibi olunma ihtimali vardı ve o bu hatasının ne demek olduğunu baba olacağını öğrenirken öğrenecek kadar aptaldı.

"Aptalsın." diyerek yeniden gözlerini kapattığında Kang Tae'yi uyandırmıştı. Kang Tae'yse onun yine uykusunda konuştuğunu düşünmüş mümkün olduğunca ses yapmamaya özen göstererek odadan çıkıp gitmişti. En azından artık Yoon uykusunda Minho'nun ismini sayıklayıp durmuyordu. Bunun neye sebep olmuş olabileceğini merak ederken Jack'in odasına doğru ilerlemişti. Üstünde çok fazla düşünmemesi gerektiğine karar verdiğinde Jack'in odasına girip Yoon'a neden hala Mp3 çaları vermediğini sormuştu.

"Güvenlikten geçiremedim Bay Seo."

"Benim emrim olduğunu söylemedin mi?"

"Evet ama yine de izin vermediler."

"O halde ben geçireceğim ama başka birinin görmemesi için Yoon onu odasından dışarıya çıkarmasın. Bunun bir sorun haline gelmesini istemiyorum."

"Mesajınızı iletirim." dediğinde Kang Tae onu başıyla onaylamış hastaneden dışarıya çıkmıştı.

Yoon'sa gün içerisinde defalarca uyanmış olmasına rağmen bir türlü kendini yataktan çıkaramamış gün boyu uyuklayıp durmuştu. Öyleki Jack'in odasına girdiğini dahi duymamıştı. Kahvaltısını öğle ikide yapmış olması o ilacın ona fazlasıyla ağır gelmiş olduğunun en büyük kanıtıydı. Bu yüzden sonraki gelen kapsülleri almamıştı. Eğer kendini bu ilaca alıştırırsa o olmadan uyuyamaz hale gelecekti ve o kendinde böyle bir bağımlılık da oluşturmak istemiyordu.

Jack ona Mp3 çaları getirdiğinde yeni bir uğraşı olduğu için kendini bir tık mutlu hissetmişti. Sessizlik onu genellikle olumsuz olan düşünceleriyle baş başa bırakıyor yaşadığı her şeyi zihnende tekrar tekrar yaşamasına neden oluyordu. Arkada onu oyalayabilecek bir ses olması bu kısır döngüyü kırmasında ona yardımcı olabileceğini düşünüyordu ancak kitaptaki ana karakterin aşırı saf bir kadın oluşu onu fazlasıyla sinirlendirmiş kulaklığını kulaklarından çıkartmasına sebep olmuştu. Hiçbir insan anlatılan kadın kadar saf ya da iyi niyetli olamazdı. Her insanın mutlaka onu beyazdan griye çevirecek küçük ya da büyük siyah bir geçmişi vardı. Çünkü insan olmak bu demekti.

İnsanların saf beyaz oldukları tek an doğdukları andı. O andan itibarende kendilerini beyazdan griye çevirecek siyah damlaları edinmeye başlıyorlardı. Öyleki bazıları kendilerini Kang Tae kadar siyaha yakın bir griye dönüştürüyordu. Ama Kang Tae dahi içinde kendini siyahtan griye çevirecek küçükte olsa beyaz damlalara sahipti. Yani hiçkimse saf kötü bir insan da olamazdı. Ya da beyaz olarak doğduğumuz için bu bizim yaratılışımızda vardı. Bundan pek emin değildi. Açıkcası buna çok fazla da kafa patlatmak istememişti.

Şimdi onun aklında, bu oldukça koyu gri kişilikli adamı kullanarak kendini onun rengine yaklaştıracak bir planı vardı. O, bu klon deneylerini durdurmak uğruna siyaha boyanmaktan çekinmeyecek ne yapması gerekiyorsa onu yapacaktı.

Birkaç gün önce yaptığı ameliyatın kayıt altına alındığını öğrenmişti ve onun elinde bu kayıtları atabileceği Mp3 çaların hafıza kartı vardı. Sorunların en başındaysa bu hafıza kartını böylesine sıkı bir güvenlikten nasıl çıkartması gerektiği geliyordu. Hafıza kartını buradan çıkartsa dahi o videoları Kuzey'deyken kullanması da mümkün değildi. Yani Kang Tae'nin ona, onu Güney'e götürebilecek kadar güvenmesini sağlaması, planlarının her aşamasını dikkatle yerine getirmesi ve o tüm bunları yaparken yakalanmaması gerekiyordu.

Odasına buraya geldikleri ilk gün onunla konuşan kadın geldiğinde yattığı yerden doğrulup oturur pozisyona geçmişti. Ona soran gözlerle bakarken kadın ona elini uzatıp "Merhaba Bayan Kim. Ben buranın sorumlu müdürüyüm. İsmim Lee Hana." demişti.

O da ona elini uzatıp sıkmıştı. Eğer Kang Tae'nin güvenini kazanmak istiyorsa onlara uyumlu davranıyor gibi gözükmek zorundaydı. Tabii tavırlarını bir günde 180 derece değiştirerek de bunu yapamazdı. Mümkün olduğunca doğal davranmaya çalışmalıydı.

"Size hastanemizi gezdirmek istiyorum. Benimle gelir misiniz?"

"Benim odamdan çıkmak için iznim var mı?"

"Bayan Lee, Bay Seo'dan sonra buradaki en yetkili kişi. Yani bir sorun olmayacaktır. Çıkabilirsiniz Bayan Kim." diyen Jack üzerine "O halde üstümü değiştirmeliyim." dedi.

"Buna hiç gerek yok. Olduğunuz gibi gelebilirsiniz." diyen kadın üzerine ayağa kalktı. Günlerdir çıkmadığı odasından pijamayla çıkarken onu ne beklediğini bilmeden arkasındaki Jack'le önündeki kadını takip ediyordu.

"Size gönderdiğim dosyaları okumuyormuşsunuz?"

"Anladığım kadarıyla o dosyaları okumadan da ameliyatlara girebiliyorum."

"Evet bir kez bu şekilde ameliyata girdiniz fakat sizi bekleyen komplikasyonları bilmeden ameliyata girmiş olmanız çok tehlikeliydi ve bu benim desteklediğim bir şey de değildi. O dosyalarda nakillerde kullanılan organların histolojisi, fizyolojisi ve anatomisi ayrıntılı bir şekilde yazıyor. Bir sonraki ameliyatınızdan önce burayla ilgili her şeye hakim olmanız sizin ve hastalarınız için büyük bir önem taşıyor."

"Buradaki diğer doktorlar da benim gibi odalarından çıkamıyorlar mı?"

"Cerrahların çoğu Kuzey Kore tarafından özenle seçilmiş kişilerden oluşuyor. Onlar da sizin gibi evlerine gidemiyor olsalarda gündüzleri burada istedikleri gibi dolaşabiliyorlar."

"Peki ya geceleri?"

"Nöbetçi olanlar hariç gece onikiden sonra kimse odasından çıkamıyor."

"Onlar kendi istekleriyle mi burada çalışıyorlar?"

"Doğrusunu isterseniz çoğuna burada çalışmak isteyip istemedikleri sorulmadı. Yani burada zorla tutulan tek kişi siz değilsiniz."

"..."

Hana onu laboratuvar yazan bir kapının önüne getirdiğinde yüz tanıma sistemiyle kapıyı açmış içeriye girmelerini sağlamıştı. Burada yirmi tane tüpün içinde farklı gelişim aşamasındaki fetüsler vardı. Bir tüpün önüne geldiğinde "Cama dokunabilir miyim?" diye sormuştu.

"Elbette."

Sol elini cama yasladığında boğazına bir yumru oturmuş yumru hissini gidermek içinse bir kere yutkunmuştu.

"Bu işe boş bir yumurta hücresine klonunu üretmek istediğimiz kişinin çekirdeğini naklederek başlıyoruz. Her şey bu tüpün içinde gerçekleşiyor ve bizim onların yaşamasını sağlamamız için ihtiyacımız olan tek şey kesintisiz bir elektrik. Fetüsün ne kadar besine ihtiyacı olduğunu dahi bu makineler hesaplayıp ölçüyor."

"Kuzey Kore'de sürekli elektrik kesintisi yaşanıyor. Bu sorunu nasıl çözüyorsunuz?"

"Hükümet elektriğin kesilmemesi için hastanelere öncelik tanıyor. Ayrıca bizi uzun süre idare edebilecek jeneratörlerimiz var."

"Peki ihtiyacımız olan organları bir organizma oluşturmadan tek tek oluşturmamız mümkün değil mi?"

"Bunun için çalışmalar mevcut ama uzun süre bu mümkün olacakmış gibi görünmüyor. Hem bana göre ruhsuz bir organizma oluşturmakla tek tek organ oluşturmanın arasında pek de bir fark yok."

"Söylediğiniz bu şeye katılmıyorum."

"Siz sadece görünüşe aldanıyorsunuz Bayan Yoon. Onların sadece solunum merkezleri ve medulla spinalisleri çalışıyor. Derin tendon reflekslerinin canlılığına bakarak dahi onların ne kadar ilkel olduklarını anlayabilirsiniz."

"Yine de bu bana yapılmaması gereken bir şeymiş gibi geliyor. Bu kadar küçük bedenlerin organlarını alarak haklarını gasp ederken bunun da bir tür bencillik olduğu hiç aklınıza gelmiyor mu?"

"Başlarda belki ben de sizin gibi düşünüyordum ama biz zaten klonlar olmasa da çok bencil varlıklarız Bayan Yoon."

"Ne demek istiyorsunuz?'

"Yaşamak için hayvanları ve bitkileri katlediyoruz ve bunun için hiç suçluluk duymuyoruz. Sadece kendi cinsimize karşı bu kadar merhametli davranmamız gerçek bir bencillik değil mi?"

"İnsanlar zaten doğaya bu kadar bencilce zarar verirken neden bir de kendi türüne zarar vererek bencilliğine bencillik katıyor?"

"Sanırım sizinle bakış açılarımız farklı olduğu için sizi ne söylersem söyleyeyim ikna edemeyeceğim ama önemli olan ne düşündüğünüz değil ne yaptığınız Bayan Yoon. Eğer bize uyum sağlayamazsınız biz sizi öldürmek zorunda kalırız ve sizin bunu istemeyeceğinizi düşünmekteyim."

"..."

"Daha önce hiç pankreans nakli yaptınız mı?"

"Hayır, yapmadım."

"Birazdan pankreans nakli yapılacak izlemek ister misiniz?"

"Hayır."

"Ama izlemeniz gerekiyor." dedikten sonra kadın onu bir kat yukarıya çıkartıp ameliyathanenin izleyici yerine getirdiğinde kadının ona bir şeyleri sadece kibar görünmek için sorduğunu anlamıştı. Bu onun için zorunlu bir turmuş gibi görünüyordu.

Bir sandalyeye oturduğunda kendini bu pankreasın bir klondan çıkarılmamış olduğuna ikna etmeye çalışıp odağını ameliyata vermeye çalışmıştı. Bunda biraz da başarılı olmuştu çünkü pankreans nakli çok sık yapılmadığı için onun ilgisini çekebilecek bir ameliyattı.

"Organların tromboz oluşturmaması için yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu?"

"Fetüslere de ameliyattan iki hafta öncesine kadar antitrombolitik vermeye başladık. Bunun işe yarayacağını umuyorum."

"Organlar 3 aydan fazla zamanda üretilecek olsaydı tüm bu sorunlar ortadan kalkmış olmaz mıydı?"

"Çoğu insanın üç aydan fazla bekleyecek zamanı olmuyor ancak yeterince zamanı olanlar için dokuz ayda da ürettiğimiz bazı klonlar var."

"Bu nasıl mümkün olabiliyor?"

"O dosyaları okumuş olsaydınız eğer şimdi tüm bunları bana soruyor olmazdınız."

Yoon hafifçe tebessüm ederek "Dersime çalışmamış bir çocuk gibi hissettiriyorsunuz." dedi.

"Zaten bir bakıma öylesiniz."

Bağırıp çağırma seslerinin ardından aniden başlayan silah sesleriyle soran gözlerle başını Jack'e çevirmişti fakat onun da bir şey bilmediği her halinden belli oluyordu.

Çok geçmemiştiki içeriye dalan bir hemşirenin üç doktorun askerlerin silahlarını alarak isyana başladıklarını söylemesiyle ne olduğunu anlamıştı. Bu isyanın sonuçsuz kalacağını elbetteki biliyordu ama en azından bu duruma karşı çıkan insanların olması onu bir nebze olsun rahatlatmış yüzünde küçük bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu. Şimdi ona yardım etmesi için buradan birilerini bulabileceğine dair bir umudu vardı.

Bayan Lee ona burada kalması gerektiğini söyleyerek ortamı terketmiş Jack'se onun sol bileğini sandalyeye kelepçeledikten sonra olaya müdahale etmek için gitmesi gerektiğini söyleyip gitmişti. O ise Jack'in bu yaptığına karşı uzun süre kahkaha atarak gülmüştü. Tüm bu olan bitenden eğlendiğini farkettiğindeyse gittikçe onlara benzemeye başladığını anlamıştı. Çünkü artık o içinde, ileri düzeyde bencil olmayı başarabilen bu insanlara karşı, herhangi bir sempati beslemiyor ölecek olma ihtimalleri onu endişelendirmiyordu.

Ameliyathaneki cerrahlarda da bir panik havası oluşmuştu ancak onlar ameliyatı yarım bırakamayacakları için işlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi.

O da ameliyatı izlemeye devam etmiş silah sesinin kesilmiş olduğunu yine o cerrahlardan birinin söylemesiyle farketmişti. Ne zaman insanlara karşı bu kadar duyarsızlaşmış olduğunu bilmiyordu.

"Öleceklerini bile bile neden böyle bir şey yaptılar acaba?" diyordu cerrahlardan bir tanesi.

"Kendilerini öldürmek yerine muhtemelen bu yolu tercih ettiler. Gitmeden önce onlara az da olsa zarar vermek istediler. Ben bunu yapmakla bir nevi onlardan intikam aldıklarını düşünüyorum."

"Böyle konuşma izleyicimiz var."

"Bizden çokta farkınız yok değil mi Dr. Kim?" diyerek ona seslenen adam üzerine sol elini kelepçeyi görebilmeleri için kaldırarak onlara el selam vermişti. İsmini nereden bildiklerini hiç bilmiyordu ama onlarla iyi anlaşabileklerini şimdiden hissedebiliyordu.

"Hem bizim absürt bir şey söylediğimizi de düşünmüyorum."

"Sus tamam. Ameliyat kaydediliyor. Başımıza bela açacaksın."

"Çok korkaksın."

"Sus dedim."

Ameliyat bittiğinde dahi kimse onu almaya gelmeyince uzun süre orada oturmuştu. Bu durum bir tık canını sıksada odasında da oturmaktan başka bir şey yapmadığı aklına geldiğinde sabırla Jack'in onu almaya gelmesini beklemişti ama o akşam olmuş olmasına rağmen gelmemişti.

Onu akşam dokuzda almaya gelen Kang Tae'yle Jack'in onu, ölen yakın bir arkadaşı nedeniyle unuttuğunu öğrenmişti.

Geçtikleri koridorda kimsenin olmaması dikkatini çekerken Kang Tae'ye "Herkes nerede?" diye sormuştu.

"Çıkan olaylar yüzünden işi olmayan herkes şu an odasında."

Jack'i koridorda beyaz gömleği tamamen kanla kaplı bir şekilde gördüğünde Jack Yoon'dan onu orada unuttuğu için "Özür dilerim Bayan Yoon." demişti.

"Sorun değil. Sen iyi misin?"

"İyiyim. Üstümdeki kan bana ait değil."

"Sizden birkaç günlüğüne bana izin vermenizi rica ediyorum Bay Seo."

"Bir hafta izinlisin Jack."

Jack teşekkür bağımında hafifçe başını eğdikten sonra gidecekken Yoon ona "Ben de özür dilerim." demişti. Güldüğü için kendini bir tık kötü hissediyordu.

"Özür dilemenizi gerektirecek bir şey yok. Tüm bunların size iyi gelmediğinin farkındayım. Tepkileriniz olduğunuz durumda doğal karşılanabilecek tepkiler. Bu yüzden canınızı sıkmayın." diyerek gittiğinde Kang Tae ona ne olduğunu defalarca sormuş ancak o ona bu sorunun cevabını vermemişti. Bu yaptığı şey için biraz utanmıştı. Muhtemelen o henüz sandığı kadar insanlıktan nefret etmiyordu.

Kang Tae onu yeniden hapishanesine getirdiğinde gecikmeli de olsa akşam yemeğini yemiş ilaçlarını içmişti. Onun gideceğini anladığında bileğinden sıkıca tutup gitmesini engellemişti. Kang Tae'nin soran gözlerine karşılık ona "Gitmeni istemiyorum." demişti.

"Neden?"

"Uzun süre yalnız kalmaktan hoşlanmıyorum."

"Beni sürekli odandan kovduğunu düşünürsek eğer bugün çok tuhaf davranıyorsun."

"Dün gece benim odamda uyumuş olmana rağmen seni kovmadım, haksızlık yapıyorsun."

Onu kolları arasına alan Kang Tae'yi sol eliyle itecekken bundan vazgeçmiş onun kollarını bedenine sarmasına izin vermişti. O ona sarılmazken Kang Tae'nin alnını omzuna yaslamasıyla gözlerini büyütmüştü. Bugün ikisi de birbirini şaşırtıyordu.

"Bugün ben meşgul bir adamım, amacının ne olduğunu görmek için yanında daha fazla kalamam. Senin için başka bir zaman tekrar geleceğim." dedikten sonra Kang Tae kollarını ondan ayırıp gitmişti. Yoon'sa onun mayhoş kokusu hala burnundayken ilk kez ona kapılabileceğini hissetmişti. Bu hissi aklında büyütmemek içinse kulaklığını takıp saatlerce kitap dinlemişti. Çünkü eğer ona gerçekten kapılırsa kendini asla affedemezdi.

Y/N: Bölüm sınırı 10 yıldız ya da 11 Ocak arkadaşlar. Hepinize iyi günler diliyorum. Sağlıcakla kalın. (Oy vermezsiniz geceleri organlarınızı çıkartmak için gelebilirim. Haberiniz olsun 😈)

Yeni kapak fotoğrafımız bu olsun mu? Yorumlarınızı bekliyorum.

 

Bölüm : 06.01.2025 20:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...