28. Bölüm

23- İtiraf

Karbamazepin
serotonin

Uyandığında kendini yatağından çıkartıp banyoya ilerlemişti. Aynada aşırı uyumaktan şişmiş gözlerine bakarken bugünlerde nasıl bu kadar çok uyuyabiliyor olduğunu düşünüyordu. Bir papatya çayının böyle bir gücünün olabileceğini sanmıyordu. Kang Tae'nin önceden ona uyuması için verdiği ilacın yan etkilerini yaşıyor da değildi. Yani yemeğine ya da çayına böyle bir şey katılıyor da olamazlardı. Belki de aşırı sıkıldığı için beyni kendini kapatmak istiyor olabilirdi. Bilmiyordu ama fiziksel olarak kendini bir tık iyi hissedince ruhsal olarak da iyi hissediyordu. Bu yüzden bunun üzerinde çok fazla durmamıştı.

Kahvaltısını yaptıktan sonra Jack onu fizik tedavi için yukarı katlara götürmüştü. Bir an önce işine başlayabilmesi için onu bu kadar çok darladıklarının farkındaydı ancak o iyileşmek için kendinde bir motivasyon bulamıyordu. Çünkü parmaklarının iyileşmesi demek ameliyat yapmaya başlamak demekti.

Fizyoterapist ona dünkü egzersizlerini yapmadığı için kızarken o camdan dışarıya bakıyor buradan çıkacağı günleri hayal ediyordu. Bir aydır bu duvarların ötesini görememişti. Burası Kuzey'in başkent olmasına rağmen Güney'in kırsal alanlarına çok benziyordu. Havası biraz daha temizdi. Güney'i evet özlüyordu fakat Güney'de onu bekleyen muhteşem bir hayatı da yoktu. Şimdiye kadar neden hayatını böyle yaşadığını bilmiyordu ama eğer bir gün buradan çıkarsa her gününü dolu geçirmeye çalışacaktı onu mutsuz eden her şeyden uzak duracaktı. Bu kadar çok şey yaşadıktan sonra mesleğine de devam etmek isteyeceğini sanmıyordu. Belki Han Do'yu örnek alarak Seul'de küçük bir kafe açardı. En azından şimdiki hayatından daha mutlu olurdu.

Fizyoterapist dikkate alınmadığını anladığında susmuş Yoon'un dikkatini çekmek için camla arasına girmişti.

"Bir cerrahın eline çok iyi bakması gerektiğini biliyorsunuzdur. Neden böyle ilgisiz davranıyorsunuz?"

"Sebebini biliyorsunuz."

"Bodrum katında ne döndüğünü yukardakiler bilmiyorlar ancak her şeyin ülkemizin iyiliği için yapıldığını biliyoruz."

"Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz."

Boğazınını temizleyen Jack üzerine sözlerinin devamını getirmemişti. Zaten bunları bu kadına anlatmakla eline bir şey geçmeyecekti.

"Hastanenin bahçesine hiç çıkmıyor musunuz? Bilmiyor oluşunuza çok şaşırdım."

"Bizim oraya girişimiz yasak. Buradaki işimiz bitince direkt kışlaya gidiyoruz."

Kadın Yoon'un elini parafine daldırırken "Nasıl bir hayat yaşıyorsun bilmiyorum ancak söylediklerimi yapmazsan elindeki hasar kalıcı hale gelebilir çünkü kas tendonların zarar görmüş." dedi.

Kadın parmaklarının eklem bölgelerine masaj yaparken yüzünü buruşturmuştu. Elini çekeceği sırada kadın ona "Proksimal interfalangial eklemlerin çok sertleşmiş, açmamız lazım. Biraz sabret." demişti.

"Her hastanızla bu kadar çok ilgileniyor musunuz?"

"Her hastamla gerektiği süre kadar ilgileniyorum. Neden böyle bir soru sordun?"

"Yirmi dakikadan fazla bir süredir burdayım çünkü."

"Cerrah olduğun için elinin ince işleri yapabilmesi lazım. Çalışmayan bir kadın olsaydın eğer bu işlemleri daha kısa tutardık. Çünkü aynı seviyede elini kullanman gerekmezdi."

"..."

"Yarın ev egzersizlerini yapmış olarak gel. Eğer yapmamaya devam edersen seanslarımız bir işe yaramaz. İyileşmen senin çabana da bağlı."

"..."

Kadının avcuna tutuşturduğu süngeri kavramaya çalışırken sünger elinden kayıp gitmişti. Jack ona süngeri yerden alıp verdiğinde kadın ona "Siz sevgili misiniz yoksa? Gerçi dün yanında başka bir adam vardı. O da onun gibi suratsızın tekiydi." diye sormuştu.

Jack "Kesinlikle, hayır." derken Yoon gülümseyerek "Evet." demişti.

"Bu zamanın erkekleri kadınlarına sahip çıkmayı bilmiyor."

"Bayan Yoon!"

"Bana Bayan Yoon demeyi kesmeni söylemiştim sana. Artık benim çalışanımdan çok daha fazlasısın. Neden utanıyorsun?" derken gülüyor yanındaki orta yaşlardaki kadının da tebessüm etmesine sebep oluyordu. Jack onu hiç yalnız bırakmadığı için ondan bu şekilde intikam alıyordu.

"Ölümüm sizin yüzünüzden normal yollarla olmayacak."

"Aşk insanı öldürmez." diyen kadın üzerine Yoon kahkaha atmıştı. Uzun zamandır bu kadar çok eğlendiğini hatırlamıyordu.

Seansları bittiğinde aşağı inmek istememiş hava almak için bahçede dolaşmaya başlamıştı. Jack'in yine onu takip ettiğini görünce adımlarını durdurup yüzünü ona dönmüştü. Ona doğru bir adım atmıştı ki Jack ondan bir adım uzaklaşmıştı. Kang Tae'den ciddi anlamda çekindiğini anladığında hiçbir şey söylemeden önüne dönüp asansöre doğru yürümeye başlamıştı. Bileklerindeki görünmez kelepçeyle yürümek yerine odasında gözlerden uzak yaşamayı tercih ederdi.

İki kadının yanlarından geçerken ona hakaret etmesine takılmadan odasına ulaştığında hiçbir insanla görüşmek istemediğini farketmişti. İnsanlar şu ara onun için beynini işgal eden bir patojen olmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Bu yüzden yalnızlığı tercih ediyordu ancak şu sıralar en çok ihtiyaç duyduğu şey birileriyle çok önemsiz konular hakkında konuşmaktı. İki aylık esaretinde Kang Tae hariç kimseyle ayaküstü de olsa havadan sudan sebeplerle konuşmamıştı ve bu da sosyal bir varlık olan insanın doğasına oldukça aykırı bir durumdu.

Kang Tae geldiğinde dalgınca elindeki topla uğraşıyordu. Onun geldiğini dahi omzuna dokunulmasıyla farketmişti.

"Neden canın bu kadar sıkkın?"

"Yeni bir şey yok."

"Eun'la konuşmak istiyormuşsun, Jack'e söyledim akşama konuşursunuz."

"..."

"Dünle ilgili bir şey söylemeyecek misin?"

"Ne söylememi istiyorsun?"

"Gerçekleri."

"Eğer söylersem beni rahat bırakacak mısın?"

"Bu ne söyleyeceğine bağlı."

"Bunu sana söyleyene kadar bana bunu soracak mısın?"

"Evet, soracağım."

"Bugün sana açıkca ne hissettiğimi söyleyeceğim o halde." dedi Yoon. Ona onu gerçekten kullanmak istediği için yakınlaşmaya çalıştığını söyleyemezdi. Doğruya biraz yanlış katarak bir şeyleri anlatması gerekiyordu ama tüm bunlardan çok sıkılmıştı. Tezgah kurmak onun gibi biri için kolay değildi. Kang Tae gibi bir adamın sürekli yalanlarını yakalayıp durması da hiç iyi bir şey değildi. Ondan uzak durması kullanma fikrinden daha iyi olduğunu anlamıştı ama olduğu durumu da bir şekilde atlatması gerekiyordu. Bu yüzden ona son zamanlarda hissettiği şeyleri söyleme kararı almıştı. Zaten battı balık hep yan giderdi. Kaybedecek bir şeyi yoktu.

"..?"

"Seninle gerçek ya da sahte ilişki yaşamak isteyebileceğim bir konumda değilim."

"O zaman neden-?"

"Çünkü şu an hayatımda senden başka hiçbir şeyim yok."

"..?"

"Sen gelmeden hemen önce en son ne zaman biriyle normal sohbet havasında konuştuğumu düşünüyordum." Tebessüm ederek "Bu muhtemelen iki ay önceydi." dedi.

"..."

"Korumaların bile benimle konuşmaktan çekiniyor. Buradaki diğer insanlarsa seninle görüştüğüm için benden nefret ediyorlar."

"..."

"Sen beni her şeyden izole etmişken ben senden başka bir şey düşünemez oldum. Seninle uyuyup seninle uyanıyorum, sen benim yanımda olsanda olmasan da."

"..."

"Bunu kabul etmek istemiyorum ama sanırım beni bir şekilde etkiliyorsun."

"..?"

"Mesela ne olursa olsun üç hafta boyunca beni görmeye gelmeyişin beni sinirlendirmemesi gerekiyor ama ben sinirleniyorum."

"..."

"Beni yıkamana izin vermemem gerekiyordu."

"..."

"Ya da beni öptüğünde sana tepki göstermem gerekiyordu ancak ben bunların hiçbirini yapmadım, yapmıyorum."

"..."

"Bana yakınlaştığında bundan rahatsız olmuyorum ve bu da sana tıpkı senin bana takıntı düzeyinde bağlanmış olman gibi benim de sana bağlanacağımdan deli gibi korkmama sebep oluyor. Çünkü sen benim için doğru kişi değilsin. Bunu çok iyi biliyorum."

"..."

"Bu kararsız davranışlarımın hepsi bundan kaynaklanıyor ve ben seninle seni kullanmak için olsa dahi kendimi bir ilişki yaşayamayacak kadar yorgun hissediyorum. Çünkü sen beni mahvediyorsun."

"..."

"Bundan sonra benden istenilenleri kimse beni iteklemeden yapacağım bu yüzden gerekmedikçe buraya gelme. İlla bir şey söylemek istiyorsan da korumalarınla haber gönder. Ben sana karşı kaybettiğimi her anlamda kabul ediyorum. Sen de en azından bana çizmiş olduğun sınırlarda beni benimle bırak."

"Neden bana karşı bunları hissettiğini öğrenmişken senden uzak durayım ki?"

"Çünkü ben daha fazla zarar görmek istemiyorum."

"Sana zarar vermek istemediğimi biliyorsun."

"Olduğumuz yer dahi bana zarar verdiğinin bir kanıtıyken bu cümleyi nasıl kurabiliyorsun?"

"..."

"..."

"İki gün sonra bir akşam yemeği davetine gideceğim. Sen de benimle geliyorsun."

"Sen beni dinlemiyor musun?"

"Seni buraya bir hiç için getirmedim. Seninle aramızda bir şey geçsede geçmese de senden beklentilerim var." dedikten sonra kapıya yaklaşan Kang Tae'ye "Senin benden uzak durmaya cesaretin yok." demişti.

"En azından ben senin gibi hissetmekten korkmuyorum."

Kapıdan çıkan Kang Tae'nin arkasından odadan çıkmış onun gidişini izlemişti. Dışarıya çıkacağını öğrendiği için cebine attığı Mp3 çalarla Dr. Suho'yla konuşmak için her yerde onu aramaya başlamıştı. Jack hazır yokken bu fırsatı değerlendirmeliydi. Onun odasının önüne geldiğinde kapısını tıktıklayıp açmıştı ancak adam odasında yoktu.

Ameliyathaneye doğru koşar adım gittiğinde gerçekten onun orada olduğunu görmüş hafifçe yumruğunun yanıyla cama vurmuştu. Ameliyat Tanrı bilir ne zaman biterdi.

Ameliyat bitiminde kapıyı açtığında karşısında Dr. Suho yerine Jack'i bulunca bir iç çekmişti.

"Benim her zaman nerede olduğumu nasıl biliyorsunuz?"

"Sizi hiç kaybetmeyerek."

"Bunu nasıl yapıyorsunuz?"

"Bizim işimiz bu."

"Jack?"

"Mesleki sırlarımızı size ifşalamak gibi bir niyetim yok."

Odaya Dr. Suho girdiğinde "Bu sabah neden ameliyata gelmediniz?" diye sormuştu.

"Fizik tedaviye gitmem gerekiyordu."

"Bu seferki klonlama mükemmele yakındı. Görmeniz güzel olurdu."

"Klonlama her zamanki gibi değil miydi? Öncekinden ne farkı var?"

"Eskiden bu kadar iyi bir kopyalama yapamıyorlardı şimdi antitrombolitik verildiği için sonuçlar daha iyi. Kopyalama yüzde doksanlara varan oranlarda başarılı." dediğinde Yoon adamın videoyu kopyalamayı başardıklarını anlatmaya çalıştığını anlamıştı.

"Ancak organı yerleştirdiğimiz yuva iyi değildi. Yani hasta birkaç sorun yaşayacak." Bu elimizde videoyu kopyalayabileceğimiz bir aygıtımız yok demekti.

"Ben de bakmak isterim."

"Bilişim odasın da bakabilirsiniz. Ameliyat kaydedildi." dediğinde Yoon onu başıyla onaylamıştı.

Bilişim odasına gittiğinde odanın aşırı kalabalık olduğunu farketmişti. İstediklerini şimdi yapamazdı daha sakin bir zamanda buraya gelmeliydi.

Jack onu Eun'la görüştürmek için en dış güvenliğe götürdüğünde telefonun sesini yine hopörlere almıştı. Bundan memnun olmasa da yapabileceği bir şey yoktu. Telefon açılır açılmaz işittiği yüksek ses tonuyla bu konuşmanın hiç iyi bir yere gitmeyeceğini daha o dakikadan belli olmuştu.

Eun'dan uzun süre onu aramadığı için sağlam bir fırça yerken hiç beklemediği bir şey olmuş telefon Eun'un elinden alınmıştı.

"Sen neredesin, geleceğim." diyen erkek sesiyle gözlerini büyütmüştü. Bu Minho'nun sesiydi.

"Benim nerede ya da nasıl olduğum artık seni ilgilendirmiyor. Sen müstakbel karın ve karnındaki çocuğunla ilgilen."

"Bana kızmakta haklısın ancak şimdi bunları konuşarak vakit kaybedemeyiz. Japonya'ya gideceğini söylediğin gün ben bütün gece seni orada bekledim ve sen havaalanına gelmedin Yoon. Sen o uçakların hiçbirine binmedin. Söyle bana neredesin?"

"Kılık değiştirerek havaalanına gittim. Beni tanıyamamış olman çok normal. İnsanları boş yere telaşlandırma. Telefonu Eun'a ver."

"Eun da aynı şeyi söylüyor duruyor ama ben buna inanmıyorum. Bir önceki aradığın numaranın takibi imkansızdı. Senin gibi sıradan bir vatandaşın böyle bir şeyi yapabilecek kadar bağlantılarının olması imkansız. Eğer bana yerini söylemezsen Japonya'ya gelip Japonya'nın her karışında seni arayacağım."

Bir iç çektikten sonra "Ne istiyorsan onu yap. Umrumda değilsin." diyerek telefonu Minho'nun yüzüne kapatmıştı.

"Bunu Bay Seo'ya bildirmek zorundayım." diyen Jack'e hiçbir şey söyleyememişti.

"..."

Odasına gittiğinde sırtını yatak başlığına yaslayıp yorganıyla bacaklarını örtmüştü. Üzgün hissetmiyordu ama mutlu da değildi. Daha çok donuklaşmış hissediyordu. Minho nişanlısıyla ilgilenmek yerine neden hala onun nerede olduğuyla ilgileniyordu? Bunu yaparken hiç yüzü kızarmıyor muydu? Peki ya Kang Tae tüm bu olanlara nasıl tepki verecekti? Bilmiyordu.

Heeseung ona yine papatya çayı getirdiğinde çayını içerken hala tüm bunları düşünüyordu.

"Bunun içine ne katıyorsunuz?"

"Papatya ve şekerden başka bir şey yok."

"O yüzden mi her gece kıyamet kopsa da ben uyuyorum? Hiçbir çayın tek başına böyle bir özelliği olamaz."

"Uyumanıza yardımcı olabilmek için düşük dozlarda sedatif. Açıkcası anlamayacağınızı umuyorduk."

Yoon gülümseyerek çayını içmeye devam etti. Muhtemelen psikiyatriye gitse eli boş dönmezdi. Bu yüzden hiçbir şey söylemedi. Çayı sonuna kadar içtikten sonra masasına koydu. Heeseung bardağı alıp gittiğinde de başını yastığa koydu.

Artık o sadece uyurken mutluydu. Sorun girdabında boğulup gitmektense kafayı vurup uyumayı her türlü tercih ederdi.

Uyandığında yine sandalyesinde uyuyakalmış bir Kang Tae bulmuş onu önemsemeyerek Mp3 çaları masanın üzerinden alarak odadan çıkmıştı. Oyalanarak vakit kaybetmek istemiyordu.

Sağ eliyle sağ gözünü ovalarken bilişim odasına girmişti. Otuz kadar bilgisayarın olduğu odada bir bilgisayarın başına oturmuş sistemi kurcalamaya başlamıştı. Her adımda ondan şifre isteyen sistemle tek başına bu işi halledemeyeceğini anladığında ayağa kalkmıştı. Arkasını döndüğündeyse kapının sol pervazına yaslanarak ona bakan Kang Tae'yle karşılaşmıştı. Onun da yeni uyandığı her halinden belli oluyordu.

"Bu saatte burada napıyorsun?"

"Saat kaç ki?"

"03.41"

"Sabah olmamış."

"Olmadı."

"İlk uyandığında hemen görmek isteyecek kadar neyi merak ediyordun?"

"Önemli bir şey değildi." dedikten sonra Kang Tae'nin yanından geçmeye çalışmış ancak o buna izin vermemişti.

"Anlatsam da anlamayacaksın zaten."

"..?"

"Karaciğer fonksiyon testlerinden INR değerine göre faktör 8 ve 9'un değişim çizgisinin pulmoner emboli üzerindeki etkisini önleyebilmek için yeni çıkan ilaçlardan olan faktör 10a inhibitörü kullanımını eski ilaçlardan olan heparinle değiştirilme durumunda-"

"Anlamayacağımı anladım. Sabah sisteme girebilmen için sana yardımcı olurlar." dedikten sonra onu odasına götüren Kang Tae'ye "Ona ne yapacaksın?" diye sormuştu.

"Kime?"

"Minho'ya."

"Onu çok mu önemsiyorsun? Hem de onun başka bir kadından çocuk sahibi olacağını öğrenmişken."

"Hiçbir çocuğun babasız büyümesini istemem."

"Minho zaten iyi bir baba olabilecek bir adama benzemiyor."

"Bu bizi ilgilendiren bir konu değil ayrıca böyle bir şeyi seninle konuşmak da istemiyorum."

"Neden? Eski sevgilinin seni aldatmış olduğunu başka birinden duyunca daha çok mu canın yanıyor?"

"Sana konumuz bu değil dedim."

"Ne kadar çok onu öldürmek istesemde onu öldüremem çünkü onu öldürürsem Eun'u da öldürmek zorunda kalırım. Yani merak etme, eski sevgilinin ölümü için yas tutmak zorunda kalmayacaksın."

"..."

"Ama Kuzey Kore'de olduğunu da kimseye söyleyemeyiz. Bu durumda tek seçeneğimiz kalıyor."

"..?"

"Seninle gerçekte nişanlanmasakta Japonya'da nişanlandığımızı medyaya duyuracağız. Sen de arkadaşına benim seni Japonya'da bulduğumu, birbirimizi tanımak için fırsatımızın olduğunu ve ilişkimizi ilerletme kararı aldığımızı söylersin."

"Bu benim için daha fazla sorun demek. Bunu yapmak istemiyorum."

"Açıkcası adam öldürmek benim için tüm bunlardan daha kolay ama ben bunu yapmıyorum."

"Düşünmem gerek. Telefonda onları ikna etmem tüm sorunların çözümü olacaktır."

"Bunun işe yarayacağını pek sanmıyorum."

"Belki de hiçbir şey yapmasak dahi işler yoluna girecektir."

"Evet bu da bir seçenek ama çok riskli bir seçenek."

"Senin seçeneğinden daha mantıklı bir seçenek."

"O halde bu konuyu çözmeyi sana bırakıyorum ancak sen çözemezsen ben devreye gireceğim. Yapabileceklerimi sana söyledim zaten."

Yoon alayla gülümsediğinde Kang Tae "Neden gülüyorsun?" diye sordu.

"Bu kadar çok bulunmak istiyorken neden bulunmamak için çabalamam gerekiyorki?"

"Onların iyiliği için bunu yapacaksın. Minho bunun için polise giderse ben ona dokunmasam dahi hükümet onu ortadan kaldırmak isteyebilir. Kuzey'de oyun oynamıyoruz Yoon. En ufak hataya yerimiz yok."

"Bir anlaşma yapmaya ne dersin?"

"..?"

"Senden bunu yapmam karşılığından bana kısa süreliğine de olsa Güney'e gitmem için bana fırsat tanımanı istiyorum."

"Sana bunun için yeterince güvenmiyorum. Unutmaki seni buraya getirmem hiç kolay olmadı."

"Bana hiç nefes alabileceğim bir boşluk bırakmıyorsun. Bu kadarını haketmiyorum."

"Eğer seni götüreceğim yemekte bana hiçbir sorun çıkartmazsan sana Güney'e gitmek için bir bilet hakkı tanıyacağım o halde."

"O yemekte neden sana sorun çıkartacağımı düşünüyorsun?"

"Meclisten bir bakanla görüşeceğiz çünkü."

"Sen beni çok yoruyorsun."

"Biz daha yolun başında bile değiliz. Yorulman için çok erken."

"Beni yalnız bırakır mısın? Uyuyacağım."

"Bu sefer kibarca da olsa beni yine kovuyorsun."

"Kovulmak istemiyorsan beni sinirlendirmemelisin."

"İyi geceler benim sinir yumağım." diyerek ışığı kapatan Kang Tae'nin ardından yorganını çenesine kadar çekmişti. Bu adam yüzünden bir gün cinnet geçirip içindekilerle beraber bu hastaneyi yakacaktı.

Y/N: Yeni bölüm için oy sınırımız 9

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.01.2025 01:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...