29. Bölüm

24- Kan

Karbamazepin
serotonin

Yine fizik tedaviden dönmüştü. Havanın her zamankinden daha sıcak olduğunu farkedince baharın yavaş yavaş geldiğini anlamıştı. O çimlere otururken birkaç adım gerisinde Heeseung duruyordu. Hiçkimseden bir şey ummadan sadece anın keyfini çıkarmaya çalışıyorduki biraz ilerisinde tanımadığı iki adamın birbirine girmesiyle huzur denen şeyin buraya asla uğramadığını anlamıştı.

Heeseung başta bu kavgaya müdahale etmese de kavgaya başka insanların da katılmasıyla olaya müdahale etmek zorunda kalmıştı. Kavga yine Kuzey'li birinin Güney'li birine sataşmasıyla başlamıştı. Aynı ırktan iki insanın yönetim şekil farklılıkları yüzünden tartışmaları kadar saçma bir şey yoktu. Bu kavgaların hepsinin çocukça olduğunu düşünüyorduki bir kadının aniden saçlarına yapışmasıyla kavgaya dahil olmaktan kaçamayacağını anlamıştı.

"HEESEUNG!" diye seslendiğinde adam Yoon'a bakmıştı. Ona doğru gelecektiki onu başka bir adam tutmuş, Yoon'a doğru ilerlemesini engellemişti.

Sol eliyle kadının saçlarındaki elinin sırtını tırnaklarıyla çizecekken kadın kulağına yaklaşmış "Biz hazırız, sen de hazır olmalısın. Dr. Suho senden haber bekliyor. Sadece videoyu kopyalayacak herhangi bir aygıta ihtiyacımız var." demişti.

"Bende ihtiyacınız olan şey var. Ancak onu buradan nasıl çıkarırız bilmiyorum."

"Saat 16.35'te odana gelecek temizlik personeline ver o halde. Nasıl çıkaracağımız daha sonra düşünürüz."

Kadının bedeni Heeseung tarafından uzaklaştırdığında Yoon sol eliyle ağrıyan saç diplerini ovalamaya başlamıştı. Bu kadın neden bu kadar güçlüydüki?

"İyi misiniz?"

"İyiyim."

"Buradaki herkes çıldırmış gibi davranıyor. Durduk yere kavga çıkardılar." diyen Heeseung'a bir şey söylememiş ayağa kalkmıştı. Sırf Heeseung'u yanından uzaklaştırmak için böyle bir kavga çıkardıklarını anlamıştı.

Çıkan kavga yüzünden olaya dahil olan herkes odasına kilitlendiğinde o da odasına gitmiş uzun süre avcundaki topla yapması gereken egzersizlere çalışmıştı. Açıkcası şu an o temizlik personelini beklemekten başka yapacak bir işi yoktu. Vaktini bu şekilde geçirmeye çalışıyordu.

Çalar saatini parçaladığı için saatin kaç olduğunu dahi bilmiyordu. Bir anlık öfkesi elinden zaman kavramının yok olmasına sebep olmuştu. Artık gündüzle geceyi dahi ayırt edemiyordu.

Oldukça uzun bir süre sonra odasına gelen temizlik personeline "Saat kaç?" diye sormuştu. Bu temizlik personelinin başka biri olma ihtimalini göze almak istemiyordu.

"16.35." cevabını aldığında Heeseung görmeden adamın eline hafıza kartını vermişti. Odasını dip köşe temizleyen adamın arkasından el egzersizlerine kaldığı yerden devam etmiş o hafıza kartını nasıl dışarıya çıkarması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Üstü güvenlikte gerek dedektörlerle gerekse elle çok sıkı aranıyordu. Öyle bir aramadan buradan bir şey çıkartması imkansızmış gibi görünüyordu. Kuzeylilerin desteği olmasaydı eğer buraya kadar ilerlemesi de mümkün olmazdı ama artık onun da bir şeyler başarması gerekiyordu.

Kapısının tekrar açıldığında bu sefer Heeseung'u görmüştü.

"Bay Seo sizi çağırıyor."

"Nereye?"

"Ameliyathaneye."

"..?"

Heeseung'u takip ederek ameliyathane kapısına ulaştığında eline tutuşturulan scrubsla soran gözlerle hemşireye bakmaya başladı.

"Elim henüz organ nakli yapabilecek durumda değil."

"Organ nakli yapmayacaksınız. İçeriye girdiğinizde ne olduğunu anlayacaksınız. Unutmayınki bugün olacaklardan siz sorumlu değilsiniz. Sadece bunları giyinip içeriye girin."

Denileni yaparak üstünü değiştirip ameliyathaneye girdiğinde bu sabah kavgayı başlatan iki adamın iki ameliyat masasına bağlı olduğunu görünce şok olmuş stres dalgası tüm vücuduna yayılmaya başlamıştı. Başını yukarıya kaldırdığındaysa izleyici camında burada çalışan herkesin gelmiş olduğunu görmüştü. Ameliyathanenin içi dahil her yerde silahlı askerler vardı.

Ne olduğunu az çok anladığında ani bir refleksle ameliyathaneden çıkmak istemiş ancak askerler tarafından engellenmişti.

"Son zamanlarda kuruluşumuz düzenini bozmaya yönelik çok fazla eylemlerde bulunulmaya başladı. Geçen seferki üç doktorun baş kaldırısında 9 Kuzey askeri 4 Güneyli güvenlik personeli katledildi. Bugünse kavgayı ayırmaya çalışan iki Kuzeyli asker ciddi şekilde yaralandı." diyen Kang Tae'nin sesiyle maske takan adamın o olduğunu anlamıştı. O neden scrubs giyiniyordu ki?

"Bundan sonra bugünkü gibi sorun çıkaran herkes bu masaya yatacak." Kang Tae Yoon'un korku dolu gözlerinin içine bakarak "Ve kimseye tolerans gösterilmeyecek." dedi.

"Birbirinizle anlaşmak zorunda değilsiniz ancak her biriniz huzur ortamını bozmamakla yükümlüsünüz."

Kang Tae eline bistüriyi alıp başındaki adamın karnını yarmaya başladığında adam acı dolu çığlıklar atmaya başlamıştı. Yoon'sa koşarak Kang Tae'nin yanına gelmiş sıkıca sağ bileğinden tutmuştu.

"Bunu yapmana gerek yok. Herkes yeterince korktu zaten. Kimse birdaha benzer bir şey yapmayacak."

"O başkaldırıdan sonra bugünkü kavga neden oldu o halde? Onlara o doktorlara ne yaptığımızı göstermediğimiz için mi?"

"Bu ön gösterim ne olduğunu görmeleri için yeterli değil mi zaten?"

Adamın çığlık çığlığa "HEPİNİZ KORKAKSINIZ. NEDEN HİÇBİR ŞEY YAPMIYORSUNUZ?" diye bağırmasıyla Yoon'un sağ gözü seyirmeye başlamıştı.

"Lütfen?"

Kang Tae'nin "Onu biraz uzakta tutun." demesiyle iki asker iki kolundan tutarak Yoon'u ameliyat masasından uzaklaştırmaya başlamıştı.

"Burada Kuzeyli ya da Güneyli olmanız size bir ayrıcalık kazandırmaz. Söylediklerimizi yaptığınız sürece yaşarsınız. Bize karşı gelirseniz öldürülürsünüz. Sorun çıkarırsanız biriniz diğerinin deneği olur. Tıpkı bugünkü gibi." derken bistüriyi adamın göbek çevresine yarım bir dolunay çizmiş sonrada bistürüyi aşağıya doğru kaydırmıştı.

Adamın çığlıkları hiç eksik olmazken Yoon onu tutan askerlerden kurtulmaya çalışmış ancak bunu başaramamıştı. Gözü monitörde adamın değerlerini takip ederek adamın hayati değerlerini kontrol ediyor tüm bunların bir çeşit şaka olduğuna inanmak istiyordu.

Kang Tae koterle yakarak adamın bağırsaklarını açığa çıkardığında en çok korkudan ve tabii ki de ciddi ağrıdan dolayı koskoca adam kendinden geçmişti.

"Söyleyin bakalım Dr. Yoon adamın bağırsaklarına kaç metrelik kesik atarsam bu adam yaşar?"

"..." Yoon dili tutulmuşçasına Kang Tae'ye bakarken bacakları titriyor, alnından terler dökülüyordu. Bu nasıl bir soruydu öyle?

"Eğer söylemezsen bağırsakların hepsini boydan boya keseceğim. Böylelikle senin benim üzerimde denemek istediklerini ben onun üzerinde denemiş olacağım."

Sesi titreyerek "Yirmi santim." dedi Yoon.

"Ben insanların bağırsaklarının yüzde altmışı alınsa da yaşadığını duymuştum?"

"Yirmi yetecektir." dedi Yoon. "Yetmeli."

"Tamam peki öyle olsun, yirmi santim bu seferlik yetsin. Bu bağırsakları senin tamir edeceğini söylemem gerekmiyor sanırım."

Kang Tae, arada kendine gelip sonra tekrar bilincini kaybeden adamın gerçekten makasla bağırsağını yirmi santim kadar kestikten sonra Yoon'un adama müdahale etmesine izin vermişti. Yoon'sa anesteziye adamı uyutmalarını söylemiş titreyen bacaklarıyla ameliyathaneden steril olmak için çıkmıştı. Kang Tae tüm bunları yaparken o kendini ayakta tutmakta çok zorlanmıştı. Hala tüm azası titriyordu. Bu adamın böyle bir manyak olduğunu zaten biliyordu ama bu kadarını yapabileceğini nedense hiç düşünmemişti. Bir adamın uyanıkken bağırsaklarını açıp makasla kesmek ne demekti? Kang Tae bu kadar vicdansızlaşacak kadar ne yaşamış olabilirdi? Yoksa tüm bunların yaşanmışlıklarla alakası yoktu da hepsi karakter meselesi miydi?

Artık yerin ayaklarının altından kaymadığını hissettiğinde steril olduktan sonra tekrar ameliyathaneye girmişti. Seyirci istemediği için izleyici camının kapatılmasını söylemiş ancak bu sefer bu isteği kabul olmamıştı. Kang Tae'yse dışarıya çıkmayıp onun ne yaptığını izlemeye başlamıştı.

Yoon bağırsağın kesilen kısımlarını kurtaramayacağını anladığında uç uca anastomoz yapmak için o kısmı komple kesip atmıştı. Diğer masada bağlı olup başına gelecekleri gören adamın yalvarışları işini hiç ama hiç kolaylaştırmazken o kendini işine odaklanmaya zorluyordu. Bu muhtemelen onun şimdiye kadar en zor koşullar altında yaptığı ameliyattı.

Sıra dikiş atmaya geldiğindeyse bir iç çekmişti. Sağ elinin iki parmağını kullanmayarak dikişlerini atmaya çalışıyor bazen sağ elindeki malzemeleri düşürüyordu. Bir sefer elinden her şeyi bırakıp elini yumruk yapıp açmaya çalışmıştı. Sağ elinin normalde daha baskın olması işlerin sorunsuz gitme ihtimalini sıfıra yaklaştırıyordu.

"Alçının çıkarıldığı güne göre elini daha iyi kullanabiliyorsun ancak görüyorumki önünde hala uzun bir yol var. Oysa ben senin bilerek parmaklarını kullanmadığını düşünüyordum."

"Kes sesini."

"..."

Kanamayı bir önce durması gerektiği için acele etmesi gerektiğinin farkındaydı ancak normalde on dakikada bitereceği bu işi otuz dakika geçmesine rağmen bitiremişti. Tüm bunların onunla yirmi saniyelik konuşma yapabilmek için yaşanması iyiden iyiye duygusallaşmasına sebep oluyordu. Neden tüm bunlar yaşanıyorduki?

"Diğer adama dokunmayacaksın."

"O da kavgayı başlatanların arasında yer alıyor. Onu öylece bırakırsam bu hiç adil olmaz. Böylesi bir durumda onu neden bırakıyım ki?"

"Çünkü ben öyle istiyorum." demişti Yoon. Ona verebileceği başka bir cevabı yoktu.

Kang Tae ona arkasından sarıldığında gözlerini kapatmıştı. Bu ameliyathanede sterilliğe dair şey zaten baştan beri yoktu ama şimdi hiç kalmamıştı.

"Demek sadece sen öyle istediğin için o adamı öylece bırakmalıyım."

Bir çocuğu tembihler gibi "Evet bırakmalısın." demişti Yoon. İkinci kez aynı şeyleri yaşamaya gücü yoktu.

"Çok fazla titriyorsun."

"..."

"Peki istediğin gibi olsun. Onun gitmesine izin vereceğim." dediğinde Yoon bir tık rahatlamıştı. Diğer masadaki adamsa yalvarmayı kesmiş tıpkı bir çocuğun ağladığı gibi ağlamaya başlamıştı. Buradaki kimse mental açıdan iyi değildi.

"Beni bırakki işime devam edebileyim."

Kang Tae başını sallayarak ondan biraz uzaklaşmıştı. Yoon'sa mümkün olduğunca dikişleri çabuk atmaya çalışıp ameliyathaneden çıkmıştı.

Onu bekleyen Heeseung'u gördüğünde önlüğünün arkasını ona çözdürmüştü. Hala titremesini bir türlü durduramıyor üstündeki kıyafetlerin onu boğduğunu hissediyordu. Nefes alamamasının nedeninin maske olduğunu anladığında maskeyi yüzünden yırtarak çıkarmış, bonesiniyse orada bir yere atmıştı. Ameliyathanede defalarca bayılmanın eşiğine gelmişti ancak salgıladığı adrenalin onu bir şekilde ayakta tutmuştu. Şimdiyse o adrenelin biten olaylarla vücudundan geri çekiliyordu. Bayılacağını anlıyordu ancak bunu istemiyordu. Sadece gözlerden uzak bir yerde biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Odasına gitmeliydi.

Odasına giderken yanlış odaya girdiğini dahi farkedememiş bulduğu yatağa kendini atmıştıki Kang Tae onu kolundan tutarak odadan çıkartıp kendi odasına götürmüştü. Yoon daha önünü dahi görebilecek durumda değilken Heeseung ona bir bardak su getirmiş Yoon'un tutamadığı bardak yere düşerken Kang Tae bardağı tutmuştu. Bardakta kalan suyla avcuna suyu döküp Yoon'un yüzüne su çarpmıştı.

"Dokunma bana."

"..."

Heeseung ona tekrar su getirdiğinde bu sefer suyu içebilmişti. Titremesi zamanla azalırken o yatağına oturan Kang Tae'yi umursamadan sırtını ona dönecek şekilde uzanmıştı.

Gözlerini kapatarak ona "Bunu yapmak zorunda mıydın?" diye sormuş sonrada ellerini bacaklarının arasına sıkıştırmıştı.

"İnsanları yönetmenin en iyi yolu korkudur. Bundan sonra hiçkimse kolay kolay sorun çıkartmaya cesaret edemeyecek."

"O adam eminimki enfeksiyon kaptı. Sepsisten dolayı ölme ihtimali bile var. Bunu yapmana değer miydi?"

"Onlar benim adamlarıma saldırma cesaretlerini kendilerinde buluyorken evet değerdi."

"Bazen sen çok iyi bir adammışsın gibi davranıyorsun, bazense bugünkü gibi beni darmadağın ediyorsun."

"Senin yanındayken ben kendim gibi olamıyorum. Farkında mısın bilmiyorum ama sen beni değiştiriyorsun. Bugün o iki adam bu kadarcık şeyle elimden asla kurtulamazdı."

"Bunun için sana teşekkür mü etmeliyim?"

"Senden bana teşekkür etmeni beklemiyorum. Ben sadece sana benim hayatımda edindiğin yeri göstermeye çalışıyorum. Senin tabirinle gün geçtikçe ben sana daha çok bağlanıyorum."

"Söylesene bağlandığını söylediğin bir kadını nasıl bu hale getirebiliyorsun? Ben gerçekten hoşlandığım birinin zarar görmesine asla dayanamazdım."

"Ben sana fiziksel anlamda buna imkanım olmasına rağmen zarar vermiyorum."

"Evet belki sen bana fiziksel anlamda hiçbir zarar vermiyorsun ama tüm bu yaptıkların da yaşama sevimcimi elimden alacak kadar beni ruhsal anlamda paramparça ediyor. Aslında sende benim üzerimde nasıl bir etki bıraktığını az çok biliyorsun yine de hergün farklı bir sebepten beni yerden yere vurmaya devam ediyorsun."

"..."

"Tüm bunlar ne zaman son bulacak? Senin benim yeterince cezalandırıldığımı düşünmen için daha ne kadar acı çekmem gerekecek?"

"..."

Sesi hafifçe çatallaşarak "Beni anlıyor musun bilmiyorum ama ben artık nefes alamadığımı hissediyorum. Boğuluyorum. Sen beni boğuyorsun. Öyleki bazı geceler birdaha uyanmamak için Tanrı'ya yakarışta bulunuyorum. Bana bunların son bulacağı günleri söyleki yaşama tutunmak için elimde bir gücüm olsun, sabırla o günü bekleyeyim." dedi.

"..."

Kang Tae'nin bir şey söylemeyeceğini anlayınca tebessüm etmiş sözlerine devam etmişti.

"Benim Güney'deki hayatım belki çok monotondu. Belki senin gücündeki insanlar için çok önemli bir yere de sahip değildim ama o hayatı ben seçmiştim. Hiçbir zaman evimin daha büyük olmasını ya da daha çok para kazanmayı istememiştim. Ben sadece kendine yetebilen belki insanlığa faydalı olabilecek bir kadın olmayı dilemiştim ve olmuştum da."

"..."

"Bundan 16 yıl önce hiçkimsenin desteği olmadan tıp fakültesini kazandım. Garsonluk yaparak altı yıllık tıp fakültesini bitirdim. O zamanlar günlerce uyumadan burnum kanayıncaya kadar ders çalışırdım. Üstüne bir de kansere yakalanmıştım. Hatta seninle tanışana kadar hayatımın en kötü yıllarını o zamanlar yaşadığımı sanıyordum. Hasta halimle yurtta kalıp çalışıyor bir yandanda okula devam ediyordum. Eun tedavi masraflarımı karşılamak için bana yardım etmeseydi belki de o zamanlar öylece ölüp giderdim."

"..."

"Asistanlığımdaysa ekonomik olarak rahatlasam da orada da yaşamadığım mobing kalmamıştır. Oralara hiç girmeyeceğim bile."

"..."

"Kısaca ben kendimi bugünlere hiç kolay bir getirmedim ama sen ben tam en zor dönemlerimi atlattığımı düşünürken ya da ben işlerimi düzene sokmuşken karşıma çıktın ve tırnağımla kazıyarak elde ettiğim her şeyi tek gecede elimden aldın."

"..."

"Sayende severek yaptığım mesleğimden artık tiksiniyorum."

"..."

"Beni öyle bir cehenneme getirdinki duvarlardan dahi kan damlıyormuş gibi hissediyorum ve ben tüm bunları durdurmak için hiçbir şey yapamıyorum."

"..."

"Ben ailemi trafik kazasında kaybettiğim gün dahi şimdiki kadar çaresiz değildim. Sen beni aciz bir kadına dönüştürdün."

"..."

"..."

"İki yıl."

"..?"

"İki yılın sonunda her şey bittiğinde eğer beni hala hayatında istemeyecek olursan benim için kolay olmayacak olsa da gitmene izin vereceğim."

"..."

Yoon eğer o an Kang Tae'nin yüzüne bakacak olsaydı gözlerinden akan yaşları görmüş olurdu ama o şu an gençliğini öldürüp mezara gömdüğü yıllar için yas tutmakla meşguldu. Feda ettiği bunca şeyden sonra böyle bir hayata hapsolmayı asla haketmemişti.

Y/N: Yeni bölüm için sınırımız 7

 

 

 

 

Bölüm : 15.01.2025 16:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...