Kang Tae'in nasıl bir insan olduğunu yavaş yavaş çözmeye başlıyordu. Hoş, Kang Tae hiçbir zaman kişiliğini saklayan bir adam olmamıştı. Adeta her hareketiyle ben buyum diye haykırıyordu. Hayatına oldukça gürültülü bir şekilde girmişti. O sıralar sanıyorduki bu yaşadıklarının hepsi geçiciydi. Bu yüzden isyan etmeyi bırakmış sessiz ve sebepsizce deri koltuklardan birine oturmuştu.
Aslında aklından geçmemiş değildi camı açıp birinden yardım istemeye çalışmak. Gerçi pencereyi kontrol etse açamayacağını da anlardı ancak o buna dahi kalkışmamıştı. Sadece sessizce beklerse bütün bunların biteceğini düşünüyordu. Ona karşı attığı her adımda daha fazla zarar görüyordu. Vazgeçmişti bu yüzden. Onunla daha fazla inatlaşmayacaktı. Ne kadar bunu içsel olarak kabul etmek istemese de ondan ve yapabileceklerinden korkmaya başlamıştı.
En fazla iki haftaya kadar kurtulacaktı ondan. Böyle yatıştırıyordu kendini. Geçecek diyordu. Hem evinde onu bekleyen burdakine benzeyen sessizlikten başka neyi vardı ki?
Saatlerce oturmuştu orada. Han Do'yu düşünmüştü. Onu nasıl koruyacağını. Biliyordu aslında onun hastaneden atılacağını. Onu başka bir hastaneye göndermek aklından geçsede hangi uzman kendi hastanesinden atılan bir asistanı kabul etmek isterdi? Cevap belliydi muhtemelen hiçbiri kabul etmezdi.
Han Do'nun onu suçlaması geldi aklına. Haklı mıydı ki acaba? Bu adamların belalı tipler oldukları belliydi. Sorumluluğu ona vermemesi mi gerekiyordu? Güvenmişti ona. Ki halada güveniyordu. O oldukça yetenekli bir cerrahtı. Böyle bir şey yaşanacağı aklının ucundan bile geçmemişti. Ortada büyük bir hatanın olduğu doğruydu ancak hangi asistan yetişirken hata yapmamıştı ki?
Sorguladı yaşadıklarını. Yapılması gerekenleri düşündü. Düşündü ve daha çok düşündü. Olumsuz düşünceler kafasının içinde defalarca dönüp durdu. Önüne konan yemek ya da önünden tekrar alınıp götürülen yemek çokta umrunda olmadı. Düşündü sadece. Üstündeki bu bunaltıcı ağırlıkları biri çekip alsın istedi. Ya da hiç yoktan rahat bırakılmayı diledi. Bu iki isteği de kabul olmadı. Batan güneşin ardından onun için gün doğmak bilmedi.
Sabaha kadar bakışları karşı duvarda oturdu öylece. Mesai saati başladığında açılmıştı kapı. Kapının önünde dikilen Bay Lee'ye yorgun gözlerle bakmış ona hiçbir şey söylemeden de çıkmıştı oradan. İnsanlarla uğraşmaktan fazlasıyla yorulmuştu. Onunla uğraşmayaysa özellikle bugün hiç gücü kalmamıştı.
Ruhsuz adımlarını kendi odasına götürmüştü. İçeri girdikten sonrada kapısını defalarca kilitlemişti. Madem hastane onun kafesi olmuştu en azından hapishanesinde nerede kalacağını kendi belirleyecekti. Bu kadarına hakkının olduğunu düşünüyondu.
Uykusuz kalması olmayan dengesini daha çok bozmuştu. Bu şekilde ameliyata girmek istemiyordu. Sekreterine bu yüzden öğleden önceki ameliyatlarını akşama ertelemesini, öğlenki ameliyatlar içinse onu uyandırmasını söylemişti.
Scrubslarından birini pijama olarak kullanmak üzere seçmişti. Güneşliğini çektikten sonra üzerini değiştirmişti. Örtüsünü eline alıp koltuğuna yerleşmişti. İki kişilik koltuğuna tam olarak sığamasa da en azından burada biraz daha evindeymiş gibi hissediyordu. Dinlenmeye çok ihtiyacı vardı. Biraz daha böyle kalırsa kafayı yiyeceğini düşünüyordu. Neyseki yıpranmış zihni onu çabuk uykuya daldırmıştı.
Gözlerini açtığında saatin akşam dört olmuş olduğunu farketti. Bu kadar çok uyumamış olması gerekiyordu. Hızla çıktı odasından. Neden kimse onu uyandırmamıştı ki? Sekreterinin yanına gitti hızlıca. İşte o zaman anladı neler olduğunu. Han Do, kıdemli asistanlarla ve hocalarla anlaşıp onun ameliyatlarını dağıtmıştı. Küçük bir gülümseme oluştu yüzünde. Bu çocuk kendini nasıl affettireceğini kesinlikle iyi biliyordu.
Ameliyathanenin izleyici odasına götürdü adımlarını. Baş asistanın Han Do'nun üstüne, hastanın karnındaki büyük içi sıvı dolu kisti fışkırttığını görünce gülümsedi. İçeride muazzam tatlı bir tartışma vardı. Onları tek eli yanağında izlemek fazlasıyla keyifliydi. Öğrencileri onu görünce el sallamışlardı. O da onlara her şeyin yolunda olup olmadığını sormuştu. Onlarda yolunda demişlerdi. Çıkışta kendisini bulmalarını istemişti. Hepsi güzel bir yemeğini fazlasıyla haketmişti.
Bugün, akşam vizitini biraz erken yapma kararı aldı. Servise gidip önce normal yataklarda yatan bütün hastalarını tek tek ziyaret etti. Yapılması gereken her şeyi servis asistanına not ettirdi. En sonunda da yoğun bakıma yönlendirdi adımlarını. Oradan da çıkmıştı ki Kang Tae'yle karşılaştı. Anlaşılan onunla konuşması gerekiyordu.
"Babanızı soracaksanız eğer yarın onu uyandıracağız. Test sonuçlarına göre her şey yolundaymış gibi görünüyor." dedi mırıldanırcasına." Mümkün olduğunca çabuk burayı terketmek istiyordu. Yenilgiyi kabul ettiği adamın karşısında daha fazla durmak istemiyordu.
"..."
"Bu gece burada kendi isteğinizle kalacak mısınız? Yoksa yine önlem mi almam gerekiyor Bayan Yoon?"
"Kalacağım fakat sizden bir söz almalıyım."
"..?"
"Bay Seo taburcu olduğunda beni ve asistanımı rahat bırakacağınıza dair söz veriyor musunuz?"
"Sizi daha fazla burada tutmayacağıma ve sizin uyumlu davranmanız durumunda Bay Han'dan da şikayetimi geri çekeceğime dair size söz veriyorum."
Yoon bunu bir evet olarak kabul etti. Kang Tae'nin şikayetini geri çekiceğini duyduğu için de kendini biraz rahatlamış hissetti.
"Telefonumu bana geri verebilir misiniz Bay Seo?" diyerek elini uzattı.
Tae'nin telefonunu vermesiyle onun yüzüne bile bakmadan orayı terkedip servis deskine doğru adımlarını ilerletti.
Asistanlarının ameliyatlarının bitmesini beklerken birkaç hastasının tomografisini inceledi. Yarın ameliyat edeceği hastası pankreans başı kanseriydi. Whipple ameliyatı yapacaktı. Bu ameliyat özellikle asistanları için bulunmaz bir nimetti. Müsait olanlar izlemeye gelecekti.
Asistanlar serviste toplandığında hepsini hastanenin kafetaryasına götürüp onlarla yemek yedi. Bir günlük açlık sonrası midesini tıka basa doldurmuştu. Sohbet ederken "Han Do hemoroidli hastalara ne oldu? Seni bugün başka bir ameliyatta gördüm." diye sordu.
Han Do'nun gözlerini kaçırması üzerine bir şeyler döndüğünü anladı.
"Hastaları ameliyata almadın mı yoksa?"
"Aldık hocam."
Birinin boğazını temizlemesiyle ne olduğu az çok çözmüştü.
"Yani, aldım hocam."
"Jung sana yardım mı etti?"
"..."
Herkesin gerildiğini hissedince gülümsedi. Hastaları aralarında bölüştükleri aşikardı.
"90 tane basurlu hastayı ameliyat etmen kaç günü bulacak acaba?"
"Ama hocam-"
"Bana söylediklerinden sonra doksan tane az sanki?"
"Hastaneden atılacağım zaten. Gider ayak neden bana eziyet ediyorsunuz? Acıyın bana?"
"Acımalı mıyım?"
"Hocam dün nöbetçi olmasına rağmen bugün eve gitmedi bence acımalısınız?"
"Pekala öyle olsun. Affedildiniz Dr. Han Do."
Asistanların gülümsemesiyle o da gülümsedi. Ortamı gereksiz yere germenin bir mantığı yoktu. İnsanların mutsuzluğuyla mutlu olan insanlardan değildi.
Yemekten sonra herkes gitmesi gereken yerlere dağıldı. Han Do'yla masada sadece ikisi kaldı.
"Siz eve gitmiyor musunuz hocam?"
"Ben eve gidemiyorum."
"Yani o adamın söylediği şey doğruydu."
Yoon başını salladı.
"Toplumumuzda çok garip insan tipleri var. Bir de ben kendimin normal olmadığını düşünürdüm. Anormallikte bu insanların seviyelerine ulaşmam mümkün değil."
"Onu savcılığa şikayet edecek misiniz peki?"
"O pisliğe karşı attığım her adımda yerime daha zararlı bir şekilde oturuyorum. Ayrıca elinde ameliyatta yaşanan sorun gibi bir kozu var. Her fırsatta bunu kullanıyor. Bu yüzden en azından hasta biraz toparlanana kadar söylediklerini yapacağım."
"Yani benim yüzümden burada kalıyorsunuz."
"Evet ama bu tam olarak doğru da değil. O ameliyatın sorumlu doktoru bendim. Yani sana dava açıldığı zaman doğal olarak bana da dava açılmış oluyor. Doğrusunu istersen davayı kazanabileceğimizi hiç düşünmüyorum."
"..."
"Hastaneden çıkamadığımı senden başka birinin bilmesini istemiyorum Han Do. İnsanların bu konudaki yorumlarını dinlemek oldukça uğraştırıcı olur."
"Nasıl isterseniz."
"..."
"Ha bu arada söylemeyi az daha unutuyordum. Kang Tae şikayetini geri çekecek. Yani kurul meselesini çokta kafaya takma."
"..."
"Sevinmedin mi?"
"Atılmasam dahi hala içimden bu mesleği bırakmak geliyor. Hala istifa etmeyi düşünüyorum."
"Öyle daha mutlu olacağını düşünüyorsan eğer hiç düşünme ve bırak. Ömür boyu mutsuz bir hayat yaşamandan iyidir. Fakat ben senin o şekilde daha mutlu olacağına inanmıyorum çünkü yapacağın herhangi bir meslek seni cerrahlık kadar tatmin etmeyecek."
"Orası öyle tabii ama sanırım ben insanlarla da anlaşamıyorum."
"Sorun değil, anlaşamasan da olur. Ben de anlaşamıyorum fakat işim iyi olduğu için insanlar yine de bana muayene olmaya geliyorlar."
"O konuda sizi örnek almak istemiyorum."
"Neden, bence gayet iyi bir iş çıkarıyorum?"
"Sıkıntılı bulduğunuz hastalara karşı hiç sabır göstermediğiniz için sizin polikliniğinizde diğer hocalarımıza göre iki üç kat daha fazla tartışma çıkıyor. Tartışmak da haklı olsanız da bu çok yorucu çünkü her seferinde hastalar bizi başhekimliğe şikayet ediyor. Bize o kadar işimizin arasında yeni iş çıkarıyorsunuz. Oysaki tavırlarınızı biraz-"
"Han-Do geriye kaç tane hemoroidli hasta kalmıştı?" dedi Yoon tek kaşını kaldırarak. Han Do yine kaşınıyordu.
"Hiç kalmamıştı hocam. Hiç." dedikten sonra Han Do ani bir hareketle ayağa kalktı. "Sadece şaka yapıyordum. Şaka. Hastalarla iletişiminiz mükemmel. Bize çok iş çıkarsanız da hepimiz sizi çok seviyoruz." Bu sözlerinden sonra anında kafetaryayı terketmişti. Biraz daha burada kalırsa yine hemoroid cezası yiyecekti.
Yoon onun gidişini izledikten sonra telefonunu çıkardı. Kapatılmış olduğunu görünce bir iç çekip telefonunu açtı. Telefonunu açar açmaz gelen bildirimlerle gözlerini büyüttü. Her gün telefonuna bu kadar çok mesaj geliyor muydu?
Gelen mesajlara bakıp tek tek yanıt verirken Minho'nun ona bu sabah 'Günaydın.' diye mesaj atmış olduğunu gördü.
Günaydın. Geç döndüğüm için üzgünüm. Yeni uyandığım için mesajını şimdi gördüm.
"Önemli değil. Bugün seni görmem mümkün mü?"
"Bu ara biraz meşgulüm. İstifa edeceğim için hastalarımı bitirmeye çalışıyorum. Daha geniş bir zamanda görüşelim."
Bu mesajına beş dakikadan uzun bir sürede yanıt gelmeyince oturduğu yerden ayağa kalktı. Minho'nun teklifini reddetmek zorunda kaldığı için üzülmüştü. Onu kırdığını tahmin edebiliyordu. Ona ne kadar süre yalan söyleyebileceğini ise hiç bilmiyordu. Bu durum onu germekten başka bir halta yaramıyordu. Kang Tae'ye içinden saydığı küfürlerin ucu bucağı yoktu.
Odasına yeniden gittiğinde koltuğuna bir güzel yayılmıştı. Bugün fazlasıyla uyumuştu. Daha fazla uyuyamayacağını biliyordu. Bu yüzden bir süre İMDb puanı oldukça yüksek olan bir film izlemişti. Filmi beğenmediğini anlayınca da laptobunu kapatmıştı. Aşırı yapış yapış ilişkilerden kesinlikle hoşlanmıyordu. İnsanların bu filmin nesini beğendiklerini anlayamamıştı.
Odasında durmaktan sıkılınca boş boş oturmaktansa acile gitmenin daha iyi bir fikir olabileceğini düşündü. Acilin kalabalık olmadığı tek bir saat yoktu. Mutlaka yapabileceği bir şeyler bulabileceğini düşünüyordu. Öyle de olmuştu. Zincirleme trafik kazası sonucu otuz beş yaralı hastaneye getirilecekti. Önce acilin boşaltılmasında çalışanlara yardım etmişti. Sonra da gelen ilk hastayla beraber CPR ekibine katılmıştı. Yirmi dakikalık çabadan sonra hasta geri dönmeyince onu bırakmış gelen başka hastalara yönelmişti.
Hamile ve nefes darlığı olan bir kadının bağırsak seslerini diyaframınının üstünden duyunca yanındaki mevkidaşına "Bağırsaklar diyaframdan herniye olmuş. Hemen ameliyata almalıyız." dedi.
"Bu hastanın da bağırsaklarında cam parçaları var. Sepsis gelişmesin diye antibiyotik ve steroid başladım ancak her an sepsis gelişebilir. Onu da hemen ameliyata almalıyız."
"Hernilerde benden daha tecrübelisin Yejin. Bu hastayı sana bırakıyorum."
"O halde bu hasta da sende." diyince Yoon başını salladı.
Hastasını ameliyata aldığında camları tek tek çıkartıp bağırsakları onarırken bağırsakların olması gerekenden daha şiş olduğunu farketti. Ne olduğunu anlayamayınca bağırsaktan bir kesit almış ve patolojiye göndermişti. Patoloji raporundan kanser tarzında bir şey çıkmamasını umuyordu. Çünkü eğer öyleyse kanser hücreleri bu ameliyatla beraber karın zarlarına ekilmiş olunacaktı. Bu ise var olan durumu daha ileri bir seviyeye taşımak demekti. Ameliyat bitiminde olan biteni hasta yakınlarına anlatmıştı. Patoloji raporunu beklemekten başka çareleri yoktu.
Hastalarını kontrol etmek için servis katına çıkmıştıki doktor deskindeki tekli koltukta uyuklayan Han Do'yu gördü. Bu çocuk niye evine gitmemiştiki?
Elini omzuna koyup onu uyandıracaktıki bundan vazgeçti. İki gündür uykusuz olduğunu biliyordu. Bu yüzden onu uyandırmak istemedi. Bir hemşireden üstünü örtebilmek için çarşaf rica etti. Onun üstünü örterken hemşirenin "İkinci yoğun bakım odasındaki hasta alkoloza girdi." demesiyle bakışlarını ona çevirdi. O yataktaki doksan yaşındaki hasta uzun zamandır mide kanseriydi. Ölmesi beklenen bir hastaydı.
"Ailesine haber verin, gelsinler. Bu gidişatın kötü olduğu anlamına geliyor. Hastayı görmek isteyen varsa sterilite şartlarına uyarak görsün."
"Tamam, hocam."
Serviste başka bir sorun olmadığını anlayınca odasına gitti. Whipple ameliyatına dört saat kalmıştı. Biraz dinlenmek istiyordu. Bu gece uyuyabilmek için bir kitabı yoktu. Odasındaki tüm kitaplar tıp kitaplarıydı ve onlarla uyumak hiç mantıklı değildi. Bu yüzden youtubetan kendine bir tane sesli kitap açtı. Sesli kitabı dinlerken koltuğuna iyice yerleşip üstünü örttü. Ne kadar dinlediğini bilmese de uykuya daldığını hissetti. Kitabı kapatmak için gözünü dahi açmadan eliyle koltuğun yanındaki sehpada telefonunu aradı. Bir el ona telefonunu verdiğinde kitabı kapatıp uykusuna kaldığı yerden devam etti. Beyni o an bir şeyleri sorgulamayı reddetmiş ortada garip bir durum olduğunu algılayamamıştı. O gece Kang Tae'nin onu ilk defa uyurken izlemeye geldiğini bilmeden uyumuştu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |