Çalan alarmına lanet ederek uyanmıştı. Yattığı yerden doğrularak kendini otutturmuştu. Alarmsız uyandığı günleri çok özlemişti. İstifasından sonra yeni iş bulmakta acele etmeyecek güzel bir tatil yapacaktı.
Üstünü uyuşuk hareketleriyle değişirken duş alması gerektiğini farketti. Bodrum katında duş alabileceği bir yer vardı ancak kıyafet sorununu nasıl çözeceğini hiç bilmiyordu. Buradaki dolabında scrubs dışında herhangi bir kıyafeti yoktu. Dağılmış saçları içinse bir tarağa ihtiyacı vardı. Şu an bunların hiçbiri için bir çözümü yoktu. Daha sonra bir şekilde halledebileceğini düşünüyordu. Bu yüzden önce lavaboya gitmek için odadan çıkmak istedi. Kapıyı açmak için kapısıyla uğraştığında kapısının kilidinin açık olduğunu farketti. Dün odasına girerken kilitlememiş miydiki? Hatırlayamadı. Üstünde de çok fazla durmadan odadan çıktı.
Lavaboda saçlarının karışıklığı belli olmasın diye mümkün olduğunca eliyle düzeltip saçlarını topuz yaptı. Yemekhanede kahvaltı yaptıktan sonra adımlarını ameliyathaneye yönlendirdi.
Ameliyat masasında yatan hastanın koagülasyon bozukluğu vardı. Yani kanı normal insanlara göre daha zor pıhtılaşıyordu. Bu da kanama her zamankine göre daha çok olacak demekti. Ondan başka hiçbir cerrah, bu kadını ameliyat etmeye cesaret edememişti. Onunsa hastayı kendi kaderine bırakmaya gönlü el vermemişti. Ameliyatında sorun çıkacağını tahmin edebiliyordu. Umduğu şey de zaten sorun çıkmaması değil hastanın hayata sıkıca tutunmasıydı.
"Trombosit süspansiyonu hazır mı?" diye sordu ameliyat hemşiresine.
"Hazır, hocam."
Anestezi doktoruna dönerek "Ameliyata başlayabilir miyim?"
"Başlayabilirsiniz."
"Bistüri." demesiyle ameliyata başlamıştı. Hastayı daha açarken kanamanın fazla olmasıyla "Kesinlikle en ufak bir hata istemiyorum. Mümkün olduğunca çabuk bitirmemiz gerek." dedi.
"Dikkatli olacağım."
Bu ameliyatına baş asistan Jung'u almıştı. Jung'un el çabukluğuna güveniyordu. Uzman olmadan önce böyle bir vakaya girmiş olması ona büyük bir deneyim katacaktı.
İkisinin de üstü başının kan olması çok fazla zamanlarını almazken izleyici camının arkasındaki herkes onları büyük bir dikkatle izliyordu. Bazı hocalar dahi ameliyatı izlemeye gelmişti. Herkes bu ameliyatı bir delilik olduğunu düşünüyordu. Hastanın hiç sabit kalmayan tansiyonunu kontrol eden anestezi uzmanı ise gerçekten iyi bir iş çıkarıyordu. Yoksa böyle bir ameliyatının gerçekleşmesi asla mümkün olamazdı.
Normalde bir whipple ameliyatı altı sekiz saat sürerdi. Ancak Yoon asistanıyla birlikte bu ameliyatı dört buçuk saatte tamamlamayı başarmıştı. Ameliyat bittiğinde büyük bir alkış almışlardı. Henüz her şey bitmemiş olsada hastanın ameliyat masasında kalmamış olması bile çok büyük bir başarıydı.
Ameliyattan çıktıktan sonra birkaç arkadaşıyla kafeteryaya oturmuş kahve içmişlerdi. Ameliyatını bir şekilde tamamlayabildiği için oldukça keyfi yerindeydi. Arkadaşlarından biri de Bay Seo'yu ameliyat eden ortopedistti.
"İkinci ameliyatı yakın zamanda yapamayacakmışız gibi görünüyor. "
"Aslında çokta ertelemeye gerek yok. Durumu fena değil. Hatta bugün onu uyandıracağız."
"O halde ameliyat tarihi için gün ayarlayabilirim?" diyince Yoon başını salladı.
"Oldukça sıkıntılı bir hasta. Onu mümkün olduğunca çabuk taburcu etmek ya da size sevk etmek istiyorum."
"O hastanın geldiği geceyi hatırlamak bile istemiyorum. Sizin için elbetteki daha zordu ancak bizim için de hiç kolay değildi. Sen telefonunu açmadıkça Kang Tae denen adam sinirden köpürüp acili birbirine kattı."
"O gün ben icapçı bile değildim. Hastaneye gelmeyi reddetmeye de hakkım vardı. Yani kendimi o konuda suçlu bulmuyorum."
"Suçlu olduğunu ima etmeye çalışmıyorum zaten. Olan şeyi sana anlatıyorum."
"..."
"Ayrıca onu asistanının başına silah dayarken gördüm."
İşte bunu duyduğuna çok sevinmişti. Elinde bir koz olarak böyle bir şey olması harikaydı.
Yüzüne bir gülümseme yerleştirerek "Şimdilik dava açmayı düşünmüyoruz ancak olurda dava açmaya karar verirsek gördüğün bu şey için şahitlik yapar mısın? Muhtemelen hastanenin güvenlik kamera kayıtlarını bize vermezler." dedi.
"Elbette yaparım ancak neden şikayet etmeyi düşünmüyorsunuz?"
"Aramızda anlaştık diyelim."
"Öyle bir adamla Han Do'nun hatasına rağmen nasıl anlaştınız?"
"Çünkü o gece adamları evime baskın yapıyormuş gibi girdi ayrıca asistanımı da ölümle tehdit etti. Kısacası benim onu şikayet etmemem karşılığında o da beni şikayet etmiyor."
"Bence sana kendi normalinden daha yumuşak davranıyor Yoon. Birini herkesin içinde tehdit edebilen bir adam polise ihbar edilmekten de korkmaz."
"Böyle bir şeye ihtimal bile vermiyorum. Bana göre onun şık kıyafetler giyinen bir mağara adamından bir farkı yok."
"Belki de sadece kaybetme korkusu yaşadığı için böyle davranıyordur."
"Altta yatan sebep ne olursa olsun kimsenin böyle bir şey yapmaya hakkı yok. Üç gündür aklımda sadece bu konu var. Diken üstünde yaşıyormuşum gibi hissediyorum."
"Haklısın. Bizim için de bu geçerli. Sadece hastanın odasına girerken bile on tane silahlı adamın arasından geçiyoruz. Hastayı muayene ederken hepsinin gözü üzerimizde oluyor ve bu oldukça rahatsız edici."
Yoon biraz düşündükten sonra "Neden bu kadar çok korunmaya ihtiyaç duyuyorlar acaba?" diye sordu.
"Bilmiyorum ancak hastanın buraya getirilme nedenine bakarsak eğer haklı sebeplerinin olduğu çok açık."
"Altında kesinlikle hoşumuza gitmeyecek bir şeylerin olduğunu düşünüyorum. Her iş adamı korumalarla gezmiyor sonuçta."
"Bizi ilgilendirmiyor."
"Evet haklısın. Bizi ilgilendirmiyor."
"..."
"Bu arada Yoon seni dün gece acilde gördüm. Bugün de burdasın. E akşam da nöbetçi olduğunu söylüyorsun. Sen hiç eve gitmiyor musun?"
"Bu ara gereğinden fazla yoğunum."
"Kendini yorma bu kadar."
"Denerim." dedikten sonra ayağa kalktı Yoon.
"Bay Seo'yu uyandırmaya gidiyorum." dedi.
"Tamam. İyi çalışmalar."
"Sana da." dedikten sonra kafetaryayı terketti. Bu arkadaşının gerçek bir dostu olup olmadığından emin değildi ama en azından olayı ispatlayabilecek bir şahit bulduğu için biraz mutluydu.
Servise gittiğinde servis deskinde oturup tutulan boynunu ovalayan Han Do onu görünce yanına geldi.
"Dün gece neden evine gitmedin?"
"Benim hatam yüzünden siz evinize gidemiyorken benim evime gidebiliyor olmam adil değil çünkü."
Bunun üzerine Yoon gülümsedi.
"Bana o kadar laf sayan asistanla ince düşünmeye çalışan bu asistan gerçekten aynı kişi mi?"
"O gün söylediklerim için çok üzgünüm. Fazlasıyla gergindim ve ne dediğimi bilmiyordum. Hem beni affettiğinizi sanıyordum."
"Kadınlar affettiklerini söyleselerde kendilerine yapılan hataları unutmazlar Han Do. Doğamız gereği zihnimiz sizinkine göre daha hastalıklı. Her şeyi sizden daha çok ve daha kompleks düşünüyoruz. Kız arkadaşın olduğunda söylemek istediğim şeyi daha iyi anlayacaksın."
"..."
"Senin eve gidip gitmemen benim için bir şeyleri değiştirmiyor. Yani saçmalamayı bırak ve bu gece evine gidip düzgünce uyu. Benim ölü bir asistana değil dinç bir asistana ihtiyacım var."
"İşinizi kolaylaştırabileceğim bir yol yok mu?"
"Doğrusunu istersen biraz kıyafete ihtiyacım var."
"Kız kardeşime söylersem o size yardımcı olabilir. Siz sadece ihtiyacınızın olduğu şeyleri bir kağıda yazıp bana verin."
"Sağol Han Do."
"Rica ederim ne demek."
Han Do'nun hala onu takip ettiğini görünce "Bay Seo'yu uyandırmaya gidiyorum. Bu yüzden benimle gelme." dedi.
Kang Tae'nin Han Do'yu görmesini istemiyordu. Bir tartışma çıkması istediği son şeydi.
"Tamam, hocam."
Yoğun bakımın önüne geldiğinde derin bir nefes aldı. Ardından da yanına aldığı hemşireyle o kadar koruma arasından odaya girdi. Hastaya uyanması için ilaçlarını verdikten sonra bir süre hastanın uyanmasını bekledi ancak hasta uyanmadı. Anlaşılan hastanın uyanması için biraz zamana ihtiyacı vardı.
"Kalbi uzun süre durmadı yani beyni zarar görmüş olamaz. Tomoğrafisi de normal." diye mırıldandı Yoon.
"Yine de nörolojiden destek almalı mıyız?"
"Olabilir, konsültasyon isteyelim. En azından kendimizi garantiye almış oluruz."
"Bay Han'a söylerim." diyen hemşire üzerine başını salladı Yoon.
"Hastanın kollarını yatağa bağlayın. Eğer kendine gelecek olursa panikle entübasyon tüpünü çıkartmaya çalışmasın."
"Tamam, hocam."
Odadan daha yeni çıkmıştıki kolundan tutulup serçe duvara itilmesiyle neye uğradığını şaşırdı. Daha kendini toparlayamamıştıki Kang Tae'nin sağ elini boynuna sarmasıyla elleriyle onun kolunu tuttu.
Dişlerinin arasından "Neden uyanmıyor?" dedi Kang Tae.
"..."
Yoon ona cevap vermiyor, o cevap vermedikçe Kang Tae daha çok boğazını sıkıyordu. Yoon'la gelen hemşire olaya müdahale etmeye çalışsada korumalar yüzünden bunda başarılı olamamıştı. Hemşirenin "BIRAK ONU!" diyen sözleriyle onların seslerini duyan iki hemşire ve Han Do yoğun bakımın önüne toplanmıştı. Özellikle Han Do'nun gelişi oldukça gürültülü olmuştu.
Yoon'sa vazgeçmiş bir şekilde kollarını iki yanına düşürmüş yüzüne de zoraki bir gülümseme yerleştirmişti. Bu kadar insan içinde onu öldüremeyeceğin farkındaydı. Joker gibi gülmesinin başka hiçbir nedeni yoktu.
Gözleri kaymaya başladığında Kang Tae onu bırakmış, bırakmasıyla da sertçe yere düşmüştü.
Bir süre nefeslerini düzenleyememiş eli boğazında öksürüp durmuştu. Öksürükleri kesildiğinde önüne çömelerek aynı boya gelen Kang Tae'ye "Çok fazla kan kaybetti. Vücudunda neredeyse ona ait kan akmıyor. Sadece vücudu uyanmak için henüz çok yorgun. Yine de başka bir sorun var mı diye kontrol edeceğiz. Ayrıca engellilik durumu da gelişmiş olabilir." dedi. Bunu o kadar kısık bir sesle söylemiştiki Kang Tae hariç kimse ne dediğini duyamamıştı.
"Tüm vücudu felçli de olsa o buradan sağ çıkacak."
"Çıkamazsa ne olur?"dedi Yoon alayla. Kaşındığının farkındaydı. Ancak tüm bunlardan bıkmıştı. "Beni öldür müsün?"
"..."
Bir adamın Kang Tae'nin omzundan tutup "Efendim çok fazla dikkat çektik, gitmelisiniz." demesiyle Kang Tae ayağa kalkıp oradan uzaklaşmaya başlamıştı.
Sonunda korumalardan kurtulan Han Do, Yoon'un önüne çömelmiş baş boyun muayenesini yapmıştı. Bir sorun olmadığına kanaat getirince onu ayağa kaldırmıştı.
"Öldürürüm, demedi." diye fısıldadı Yoon gülerek.
"Anlamadım?"
"Yoruldum."
"..."
Han Do onu pansuman odasına sürüklerken insanların bakışlarına maruz kaldıklarının farkında değillerdi. Olduklarından fazla yakın görünüyorlardı. Bu olay yeni bir dedikodu dalgasının hızla yayılmasına neden olacaktı.
Han Do elleri titreyerek Yoon'un boğazını sargı beziyle sararken Yoon'da onu izliyordu. Boynuna Kang Tae'nin elinin izi çıkmıştı.
"Önce ultrason mu çekmeliydik? Dışarıdan kötü görünüyor."
"Ciddi bir şey yok ortada. Olsaydı eğer seninle bu kadar düzgün konuşamazdım." dedi Yoon.
"Zaten normal konuşmuyorsunuz. Sesinizi çok zor duyuyorum."
"Bu kadarı normal. Panik yapman gereken bir durum yok."
"Darp raporu almalıyız."
Yoon kısaca başını salladı. Elinde ne kadar çok kanıtı olursa o kadar iyi olurdu.
"Ben acilden birinin gelmesini için ricada bulunacağım."
"Tamam."
Bir on beş dakika sonra gelen doktor Yoon'u muayene etmiş ardındanda rapor için gerekli belgeleri doldurmuştu.
İşleri bittiğinde Han Do onu odasına götürmüştü. Yoon'un koltuk kırlentinde yattığını görünce onun için hastaneden normal bir yastık bulmuştu.
Yoon gün boyu uyumaktan başka bir şey yapmamıştı. Han Do'ysa yine evine gitmemiş içeri girip sık sık Yoon'u kontrol etmişti. Kang Tae denen manyağın tekrar gelebilme ihtimaline karşınsa Yoon'un kapısının önüne sandalye getirmiş sonrada oraya oturmuştu.
Tüm bu olaylar olurken Minho'nun hastaneye Yoon'u görmek için gelmesiyle her şey daha da çorbaya dönmüştü.
Elinde beyaz zambaklarla gelen adam Yoon'un odasına gelene kadar birçok doğru olmayan bilgiye maruz kalmıştı. Yine de bahsedilen Yoon'un başka bir Yoon olabileceğini düşünerek onunla yüz yüze konuşabilmek adına adımlarını buraya kadar getirmişti. Tabii Yoon'un kapısının önünde uyuklayan yaka kartında 'Asistan Doktor Han Do' yazan birinin olması duruma hiç ama hiç yardımcı olmamıştı.
Minho elindeki çiçekleri bir hiçmişçesine çöp kutusuna attıktan sonra anında orayı terketmişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |