Bugün günlerden çarşambaydı. Ayağında sade bir topuklu ayakkabı üstündeyse kahverengi keten gömlek ve gri pantalon vardı. Boynundaki morluklar genel olarak geçsede tam olarak iyileşmesi için birkaç güne daha ihtiyacı vardı. Bu sebeple bugün de fular takmayı tercih etmişti. Elinde taşıdığı iki istifa belgesini uzatırken Başhekim Lee hiç mutlu görünmüyordu.
"Bize yeni genel cerrah bulmamız için biraz fırsat vermeliydiniz."
"Bundan bir hafta önce size istifa edeceğimi söyledim zaten."
"Bir haftada yeni birini bulmak kolay değil."
"..."
"Bay Seo Han Do'dan şikayetini geri çekmişti. O neden istifa ediyor?"
"Balıkçı restoranı açmak istiyormuş."
"Bir insan 21 yıllık eğitim hayatından sonra bunun için seçtiği yoldan vazgeçer mi?"
"Şu son on gündür sinirleri aşırı yıprandı. Kendini burada güvende de hissetmiyor. Bana söylemiyor ama sanırım Kang Tae onu rahatsız ediyor. Ayrıca Bay Seo da ameliyatında bizden kaynaklı bir sorun çıktığını öğrenecek olsaydı Han Do'nun uzmanlığını almasına da engel olurdu. Ki bunu öğrenme ihtimali de vardı. Hastanedeki herkes ameliyathanede yaşananları biliyor. Nedense bu hastanede hiçbir şey gizli kalamıyor. İstifasını bu yüzden kabul ettim."
"Kurulda Kang Tae şikayetini geri çekmesine rağmen ceza alacaktı zaten. Belki de bırakması iyi olmuştur."
"En azından şimdi sicili temiz kalacak. Yeniden doktorluğa başlamak isterse zorlanmayacak."
"Kurul birazdan başlayacak içeriye geçelim mi?"
"İstifa etti zaten, bu kurul şart mı?"
"Bu basit bir hata değildi. O burada olmasa dahi konu bir kere kurula taşındığı için hatası değerlendirilmek zorunda."
"Neyle cezalandıralacak?"
"Bir yıl hiçbir ameliyatlara girmeyip bir yıl eğitimini uzatmakla."
"Siz aranızda tartışsanız olmaz mı? Ben zaten artık burda çalışmıyorum?"
"İstifanızı henüz işleme koymadım Bayan Yoon?"
Yoon Han Do'nun buraya doğru geldiğini görünce "Han Do kurula katılmak istiyor musun?" diye sordu.
"Hayır, hocam."
"O halde biz gidiyoruz, Bay Lee. Kendinize iyi bakın."
"Bayan Kim öylece gidemezsiniz."
"Kang Tae'yle yaptığınız şeyi kurulda ifşalamamı ister misiniz? Belki kurulda bunu da tartışırız. Ne dersiniz?"
"Hayır istemem. Siz kalmak istemiyorsanız gidebilirsiniz Bayan Kim ama Han Do kalmak zorunda."
Karşısındaki adama alaycı bir gülümseme sunarak "Hadi gidiyoruz Han Do." demiş ardından da ne yapacağını şaşırmış halde etrafına bakınan Han Do'nun kol manşetinden tutup oradan uzaklaştırmıştı.
Hastanenin dışına çıktıklarında ikisinin de yüzünde gülümseme vardı.
"Bu hastaneye bir daha adımımı dahi atmayacağım." diye mırıldandı Yoon.
"Muhtemelen ben de." dedi gülerek Han Do. "Ben size Kang Tae konusunda her zaman arkamda durduğunuz için teşekkür etmek istiyorum hocam. Ayrıca bugün beni o kadar insanın önünde ameliyatta yaşananlar için linçlenmekten kurtardınız. Bunun için de size çok müteşekkirim."
"Önemli bir şey değildi. Her şey kitabına uygunmuş gibi seni bazı kalıplara girdirmelerine izin vermek istemedim sadece. Bay Seo konusunda da çok fazla düşünmen gereken bir şey yok. O an sadece birçok kimsenin yapacağı gibi panik yaptın.
"..."
"Balık restaurantını ne zaman açacaksın? Gelmek isterim."
"Bir iki aya kadar. Açtığımda mutlaka size haber vereceğim. Her zaman sizin için ücretsiz olacak."
"Bu çok cömertçe."
"Üstümde büyük bir emeğiniz var çünkü ama hocam ben bir itirafta bulunmak istiyorum?"
"..."
"Şimdi ben buradan istifa ettim ya, siz artık benim hocam değilsiniz değil mi?"
"Yani evet değilim?" dedi Yoon ciddi bir ifadeyle. Han Do'nun ne söyleyeceğini çok merak ediyordu.
"Geçtiğimiz iki yılda haşatımı çıkardınız. Sizi seviyorum ancak neden her kızdığınızda bana işkence ediyorsunuz. İki yılda 248 hemoroid cezası sizce de çok değil miydi? Ayrıca her pazartesi günü polikliniğe geç kalmanızdan dolayı hastalar sanki ben geç kalmışım gibi beni azarlıyordu. Polikliniğin nesinden bu kadar nefret ediyorsunuz anlamıyorum?"
"Başka söyleyecek içinde kalan bir şey var mı?" dedi Yoon alayla gülerek.
"Son bir şey kaldı."
"..?"
"Gece bir şey sormak için sizi aramaya korkuyordum çünkü beni sizi uyandırdığım için çok fena azarlıyordunuz. Neden insanlara karşı biraz daha yumuşak davranmıyorsunuz Bayan Kim Yoon Jin? "
"Sen az önce bana ismimle mi seslendin?"
"Öyle bir şey yapmadım hocam"
"Yaptı sanki." diyip sağ koluyla omuzlarını saran Minho'nun sesiyle gülümseyerek bakışlarını ona kaldırdı.
"Erken çıktın."
"İşim erken bitti."
"Sanırım ben artık gitmeliyim." diyen Han Do üzerine Yoon yeniden bakışlarını ona çevirdi. Han Do onlara gülümseyerek bakıyordu.
"Tamam, görüşürüz Han Do. Bir sıkıntın olduğu zaman beni arayabilirsin."
Han Do'nun tebessüm ettikten sonra baş sallayarak gitmesi üzerine Yoon Minho'ya "Gidelim mi?" diye sordu.
"Gidelim."
"Kang Tae'yi dava etmemek konusunda kararlı mısın? Bence şikayet etmemekle çok büyük bir hata yapıyorsun."
Yoon pazartesi günü iş çıkışı sonradan doğabilecek problemlerden dolayı Kang Tae'yle yaşadıklarını Minho'ya anlatmıştı.
"Onu bir daha mahkeme için de olsa görmek istemiyorum. Her şey bitmişken olayları yeniden gün yüzüne çıkarmak da istemiyorum."
"İçim hiç rahat değil."
"Avukat olduğun içindir muhtemelen."
"..."
"Bu tür insanlar genelde böyle bir hatanın peşini kolayca bırakmazlar. Bir tuhaflık var."
"Buna benzer bir cümleyi bir başkasından daha duydum."
"Han Do'ya zarar verebilir mi?"
"..."
"Seni endişelendirmek için söylemedim ama bu mümkün Yoon."
"İsterse verebilir."
"İstiyor mu peki?"
"Vermek isteseydi şimdiye kadar vermez miydi?"
"..."
"Aslında biliyor musun bana babasını o kadar da önemsiyormuş gibi gelmedi."
"O zaman tüm bunları neden yapsınki?"
"Bilmiyorum fakat babasının sağ bacağını artık eskisi gibi kullanamayacağını öğrendiğinde hiçbir tepki göstermedi. Hatta bir sefer bana babasının tüm vücudu felçli olsada hastaneden sağ çıkmasını istediğini söyledi."
"Acaba babasının sağ kalmasıyla ilgili bir çıkarı mı var?"
"Doğru olma ihtimali var, o şimdiye kadar karşılaştığım en garip insandı. Üç gün önce boğazıma yapışan adam üç gün sonra bana iş teklifinde bulundu. Gerçekten çok şaşırdım."
"İlginç. Dengesizin tekine benziyor."
"Artık ondan bahsetmeyi bırakalım mı? Konuştukça geriliyorum çünkü."
"Olur, bırakalım."
"..."
"İstifa ettiğine göre şimdi ne yapmayı planlıyorsun?" diyerek konuyu değiştirdi Minho.
"En az yirmi günlük tatil yapmak istiyorum. Yani yirmi gün boyunca seninim." diyince Minho gülümsedi.
"Bu çok cüretkar bir cümle oldu Bayan Yoon."
"Benden vakit isteyen sizdiniz."
"Peki yirmi gün sonra artık benim olmayacak mısınız?"
"Yeni iş bulacağım ama isterseniz hala sizin olmaya devam edebilirim."
Kahkaha atan Minho üzerine sırıtarak gülmeye başladı.
"Hafta sonu Jeju adasına gidecek miyiz?"
"İki gün bize yeter mi?"
"Mahkemen var. Yani yetmek zorunda."
"Sen tatildeyken benim çalışıyor olmam hiç adil değil."
"Ben burada adaletsizlik göremiyorum avukat bey. Eğer siz de istifa ederseniz sizin de tatiliniz olur."
"İstifa edersem birdaha böyle bir yerde işe giremem. Hem şimdilik çalıştığım yerden memnunum."
"İstifa etmeni istediğim için öyle söylemedim zaten. Sadece şaka yapıyordum."
"Anladım onu."
"Bunca zamandır neredeydin sen?"
"..?"
"Seninle daha önce tanışmalıydık."
"Bir şeyler için geç kalmışız gibi konuşuyorsun."
"Kalmadık mı?"
"Kalmadık. Hatta her şey bizim için yeni başlıyor."
O gün Minho'nun teklifiyle kızak kaymaya gitmişlerdi. İkisi de kızak kaymayı bilmediğinden defalarca düşmüş birbirlerini karın altından çıkarmışlardı. Her düşmelerinde pes etmemiş teleferikle tekrar yukarıya çıkmışlardı. En son bu çiftin beceriksizliğine dayanamayan bir çocuk onlara nasıl kaymaları gerektiğini öğretmeye çalışmıştı ancak sonuç yine benzer olmuştu. Zaten orda onlar için önemli olan kızak kaymak değil birlikte vakit geçirip eğlenmekti. Onlarda gün batana kadar eğlenmekten başka bir şey yapmışlardı.
Akşam yemeğini orada halletmişler biraz da içmişlerdi.
"Biz sanırım kızak kayma işini beceremedik."
"Aslında benim son kayışım fena değildi."
Yoon gülerek "Kocaman bir adama çarptın ve sen buna iyiydi mi diyorsun?" dedi.
"Sana kaç defa anlatacağım adam düştüğü için görmemişim. Beyaz da giyinmiş. O ayağa kalktığı an göz göze geldik ama her şey için çok geçti. Adam olmasa güzelce gidiyordum zaten."
"Senin çarptığı görünce o kadar çok güldüm ki bir şeyiniz var mı diye uzun süre bakamadım bile."
"Sen durmasan da olurdu. Bir de bize sen çarptın ama bugünün en komik kazası o değildi. Tel örgüyü girişin çok güzeldi. Yüzüne izi çıktı."
"Gerçekten çıktı mı?"
"Bilmem bak bakalım çıkmış mı?" dedikten sonra Minho Yoon'un fotoğrafını çekti. Ardındanda telefonu ona doğru çevirdi. Sağ yanağında hafif bir eşkenar dörtgen vardı.
"Çıkmış." dedi Yoon gülerek.
"Yarın mahkemem var. Artık eve gitmeliyim." diyince onu başıyla onayladı. Minho ondan daha fazla içtiği için arabayı dönüş yolunda o kullanmak zorunda kaldı. Minho'nun evini zor bela bulduktan sonra onu evine getirdi ancak ortada bir sorun vardı. Buraya kendi arabasıyla değil Minho'nun arabasıyla gelmişlerdi. Yarın sabah Minho'nun arabasına ihtiyacı olacaktı yani Yoon eve arabayla dönemezdi.
Yoon taksi çağıracaktıki Minho'nun onu evine davet etmesiyle tereddüt ederek teklifini kabul etti. Tereddüt etmesinin tek sebebi biraz fazla hızlı ilerlediklerini düşünmesinden kaynaklanıyordu. Yine de onların artık adı konmuş denebilecek türden de bir ilişkileri vardı. Bu yüzden reddederse Minho'nun yanlış anlayıp kırılabileceğini düşünmüş teklifini kabul etmişti.
Eve girdiklerinde Minho ışıkları yakmıştı. Her şey fazlasıyla düzenli olsada mobilyaların olsun duvarların olsun renk tezatları yüzünden ev ona dağınıkmış görünmüştü. Özellikle koltukların önündeki fıstık yeşili sehpa lacivert halının üstünde fazlasıyla sırıtıyordu. Burada ciddi bir zevk problemi vardı.
Yoon "Ailenle yaşıyorsun sanıyordum." diye sordu.
"O bundan üç yıl öncesine kadardı." diyince başını salladı.
"Sormayacak mısın?"
"Neyi?"
"Ev de neden her şeyin farklı bir renkte olduğunu? Genelde buraya ilk kez gelen herkes bunu sorar."
"Sıradışı bir zevkin olduğunu kabul etmeliyim ancak bunu sorma kabalığında bulunmayacağım."
Minho gülerek "Ben renk körüyüm." dedi. "Yani benim için her renk siyah ve beyaz." diyince Yoon gözlerini büyüttü.
"..."
"Bir mobilyanın modelini beğendiğim zaman o mobilyayı satın aldım. Rengini zaten göremediğim için ne olduğunu hiç sorgulamadım. Benim için evime gelen bir misafirin fikri hiç önemli olmadı çünkü onlar evime asla benim gözümle bakmadılar. Sonuçta burası onların değil benim konfor alanım."
"Güzel bir düşünce yapısıymış beğendim." dedikten sonra Yoon Minho'nun gösterdiği koltuklardan birine oturdu.
"Eğer evlenecek olursak mobilyaların rengini senin seçmene izin vereceğim." diyince Yoon gülümseyerek "Kibarlığın için teşekkür ederim." dedi.
"Kıyafettlerinin renkleri birbirleriyle uyumsuz gözükmüyor aslında. Peki bu sorunu nasıl çözüyorsun?"
"Toplum içinde ben renk körüyüm diye bağırmamak için bir şey satın aldığım zaman oradaki çalışana kıyafetin rengini soruyorum. Her kıyafetin mutlaka bir etiketi oluyor. Etiketlerinin üstüne kıyafetin rengini yazıyorum. Ne yazıkki mobilyalara uyguladığım umursamazlığı kıyafetlerim için uygulayamıyorum."
"Güzel bir çözüm bulmuşsun."
"..."
"Minho bunun yerimi bilmiyorum ancak aklımda yer edenmesini istemediğim bir soru var."
"..?"
"Sen çocuk sahibi olmak ister miydin?"
"Elbette. Senin gibi fındık burunlu bir kızımızın ya da benim gibi akıllanmaz yaramaz bir oğlumuzun olmasını çok isterdim."
Yoon gülümsemeye çalışarak "Ben çocuk sahibi olamayacağım." dedi.
"Artık tıp çok gelişti Yoon. Mutlaka bir yolunu buluruz."
"Tıpın benim durumum için bir çözümü yok Minho. Endometriozis(rahim kanseri) olduğum için uterusum alındı."
"..."
"Ben... üstünü değiştirebilmen için bir şeyler bulmaya çalışacağım." dedikten sonra Minho gitmişti. Üzüldüğünü anlasa da yapacak bir şey yoktu. Bunu bir gün açıklamak zorunda kalacağını, söylemeyi erteledikçe her şeyin daha da karmaşık bir hale bürüneceğini biliyordu. Ciddi bir ilişkiye girdikten sonra bunu ona söyleseydi eğer Minho'ya haksızlık yapmış olacaktı. Çünkü bunu bilmeye hakkı vardı.
Minho geri döndüğünde yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Artık gözlerinin içinde mutluluk değil üzüntü vardı. Yoon hiçbir zaman çocuğu olmayacağı için üzülmemişken bunun için bir başkasının üzülmüş olmasına dayanamadı. Duygu patlaması eşiğindeydi ve bunu burada yapmak istemiyordu.
"Ben evime gitmeliyim. Senin kıyafetlerin bana büyük olurdu zaten." dedi o da zoraki bir gülümsemeyle.
Yoon "Senin için taksiyi arayacağım." diyen Minho'yla ikinci darbesini yemişti. Yüzünü mümkün olduğunca ifadesiz tutmaya çalışarak ceketini giyinmiş ardındanda kendini dışarıya atma iç güdüsüyle hiçbir şey söylemeden evin dış kapısından dışarıya çıkmıştı.
Dışarıya çıkar çıkmaz yüzüne vuran soğukla "Sahtesin." kelimesi çıkmıştı dudaklarından. Kendini ihanete uğramış gibi hissediyordu. Hemen uzaklaşmak istiyordu burdan.
Evin bahçesinin kapısından da taksi beklemek için çıkarken yolun karşısında duran siyah bir Sedana bir adamın bindiğini gördü. Nedense bu arabayı daha önce bir yerlerde görmüş gibi hissediyordu. Yine de şu anki duygu durumu bu konu üzerinde kafa patlatmasına izin vermiyordu.
Kısa süre sonra yanına gelip sessizce onunla taksiyi bekleyen Minho'nun varlığı ona hiç destek olmamış onun içinin daha da üşümesine sebep olmuştu. Neyseki bu durum beş dakikada gelen taksi sayesinde çok uzun sürmemişti. Ona hiçbir şey söylemeden taksiye binmiş aceleyle taksiciye evinin adresini söylemişti.
Aklındaki bir çok soru cümlesiyle yol boyunca şehri dolu gözlerle izlemişti. Minho'nun böyle bir tepki vermesini hiç ama hiç beklemiyordu. Hayal kırıklığına uğramıştı. Belki de hata onda değil kendindeydi. Acaba çocuk sahibi olamayan birinin evliliği hayal dahi etmemesi mi gerekiyordu? Çocuk sahibi olmak bu kadar önemli bir şey miydi? Hayat bu kadar zorken neden insanlar bu kadar çok çocuk sahibi olmak istiyordu? Bu soruların hiç birine bir cevabı yoktu.
Evinin önünde durduklarında geldiklerini bir süre farkedememiş taksicinin boğaz temizleme sesiyle kendine gelmişti. Taksiciye dalgınlıkla ücretini vermeden inince taksici de onunla inmişti.
Evine girecektiki "Ücreti ödemediniz?" diyen adamın sesiyle arkasını dönmüştü. "Özür dilerim unutmu-" derken evinin önünde aynı sedan arabayı görünce sözleri yarım kalmıştı.
Donuk bakışlarla arabaya bakarken "Ücreti ödememek için bahane mi uyduruyorsunuz?" diyen taksiciye aldırmadan o arabaya doğru yürümeye başlamıştı.
Ona doğru geldiğini gören Sedan anında ortamı terkederken Yoon arabanın plakasını aklına kazımıştı. Yoon için yeni ve oldukça yorucu bir süreç başlamıştı.
Y/N: Merhaba arkadaşlar. Sizden birkaç şey rica etmek istiyorum. Öncelikle bölümleri nasıl bulduğunuz hakkında tek cümle dahi olsa sizden yorum almak istiyorum. Çünkü nasıl ilerlediğimi ancak bu şekilde anlayabilirim.
Hikayemi mümkün olduğunca mantık çerçevesinde yazmaya çalışıyorum. İki ana karakterimde fazlasıyla zeki. Şu an bir şeyler size tutarsızmış gibi görünebilir ancak her şey zaman içinde rayına oturacak. Bunun için de sizden biraz sabır istiyorum.
Başka bir isteğimde en azından bölümü oylamanız. Bunun için ciddi bir zaman harcıyorum ve buna deydiğini görmek istiyorum.
Unutmadan bugünkü bölümü aslında dün yayınlayacağımı söylemiştim ancak yetiştirememiştim. Bekleyenleriniz için sizden özür diliyorum. Bundan sonra size böyle bir söz vermeyeceğim çünkü benim kendi hayatım fazlasıyla dolu. Bu işi bir hobi olarak yapıyorum ve sıkışık bir zamanda sırf bölüm yazmak için yazmaya çalışmak bana keyif vermiyor. Beni anlayacağınızı düşünüyorum.
Hepiniz kendinize iyi bakın. Umarım zevk almışsınızdır.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |