Taksicinin dırdırına aldırış etmeden yeniden taksiye binmişti. Yalnız yaşıyordu ve bu gece o arabadaki insanların kim olduğunu düşünerek geçirmek istemiyordu. Taksici ona çattık der gibi bakarken cüzdanını çıkardı ve adama ödemesi gereken tutarın iki katını ödedi.
"Emniyete gidiyoruz." dedi kısık sesle. Bugün daha fazla araba kullanmak istemiyordu.
"..."
Adamın bir şeyleri sorgulamayıp arabayı yeniden çalıştırmasıyla bozulan sinirleriyle hafifçe gülümsedi. Kapitalizm işte böyle bir şeydi. Para her şeyin anahtarıydı.
Emniyetin önüne geldiklerinde sakince arabadan inmiş ardındanda binaya giriş yapmıştı.
Saat akşam onbiri göstermesine rağmen tıpkı hastanenin acili gibi burası fazlasıyla canlıydı. Sağ köşesinde iki sarhoş kavga ederken sol tarafındaysa bir kadın ve erkek boşanıp boşanmayacaklarına dair tartışıyorlardı. Kendisiyse mimiksiz bir ifadeyle polis memuruna aklına kazıdığı plakayı söylüyordu.
"Neden fotoğrafını çekmediniz ki? Elinizde kanıtınız olurdu?" diye söylendi orta yaşlardaki adam. Bir yandanda sistemden plaka sorgusu yapmaya çalışıyordu.
"O an bu hiç aklıma gelmedi."
"Çok korkmuş olmalısınız. Birdahaki sefer böyle bir şey olduğunda buraya gelmek yerine hemen polisi arayın. Yolda başınıza bir şey gelebilirdi."
"O an yalnız değildim zaten ancak tek yaşıyorum. Beni daha çok korkutan şey bu."
"İşte sonunda açıldı. Plaka Seo Kang Tae'ye ait. Onu tanıyor musunuz?"
"Tanıyorum." dedi Yoon bıkkınca.
"O sizin eski eşiniz ya da sevgiliniz mi?"
"Hastanede tanıştığım sorunlu bir hasta yakını." diye mırıldandı.
"Aranızda bir şey mi geçti?"
"..."
"Sizi koruyabilmem için bana ayrıntılı bilgi vermelisiniz Bayan Yoon. Sessizliğinizle hiçbir şeyi çözemezsiniz."
"Benden ne istediğini bilmiyorum. Ondan kurtulduğumu sanıyordum ve ben... artık ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."
"..."
"Baştan başlayalım mı?"
Yoon'un başını sallaması üzerine adam ama "Onunla nasıl tanıştınız?" diye sordu. Yoon başından geçen her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatırken adam da arada iç çekerek söylediklerini yazmaya çalışıyordu. Yalnız yaşayan bir kadın için bunları yaşamak kalabalık bir ailede yaşayanlara göre sayısız kere daha zordu. Çünkü onun destek alabileceği kimsesi yoktu.
"Daha önce karakola gelmeniz gerekiyordu."
"Söylediğim gibi beni asistanıma zarar vermekle tehdit etti. Sanırım başta söylediklerini ciddiye de alamadım. Nedense bu kadar ileriye gidebileceğini hiç düşünmedim. Ayrıca babası toparlanınca beni rahat bırakacağına dair de söz vermişti ama anlaşılan o sözlerini tutan bir adam değilmiş."
"Açık konuşacağım Bayan Yoon. Elinizdeki darp raporu güzel bir şey ancak raporu bir arkadaşınızdan aldığınız için savcılık bunu delil olarak kabul etmeyebilir. Şimdi de boynunuzdaki morluklar geçmiş gibi görünüyor. Yani yeni bir rapor da alamazsınız."
"..."
"Bay Seo'nun plakasını görmüş olmanız bir şeyi ispatlamaz çünkü o oradan tesadüfen geçtiğini ya da sizin ona iftira attığınızı söyleyebilir."
"Evimin kapısında güvenlik kamerası var. O görüntüler iş görmez mi?"
"Evet bu biraz işe yarayabilir fakat size koruma kararı çıkarttırmaya yetmez. Dediğim gibi tesadüfen oradan geçtiğini iddia edebilir. Evinize zorla girildiğinde kameranız aktifse bu görüntülerden daha çok yarar görebilirsiniz."
"Görüntüleri silmişler."
"Bana savcıya verebilmem için ifadeniz dışında somut bir kanıt vermeniz gerekiyor. Mesaj ya da arama kaydı gibi bir şey de mi yok?"
"Daha önce bana telefonla hiç ulaşmadı fakat hastanedeki yaşadığım onca şeye birçok insan şahit oldu."
"O halde bu insanlar ifade vermek için karakola gelmeliler."
"Saat çok geç oldu. Yarın sabah gelmelerini söylesem olur mu?"
"Tamam, olur. Siz şurada oturup bekleyin. Ben başkomserimle konuşup en azından bugün için yapabileceğimiz bir şey var mı diye soracağım." diyince Yoon başını salladı.
Memurun gösterdiği yere oturduğunda eline telefonunu aldı. Minho'nun 'evine vardın mı?' diyen mesajı üzerine gözleri doldu. Şimdi onu arayıp buraya gelmesini istemek çok onursuzca mı olurdu?
Parmakları defalarca ekrana gidip geldi. Gururu onu aramasına izin vermedi. Yirmi dakikalık bir zaman diliminin sonunda yanıp sönen telefonunda onun ismini görünce telefonunu sessize aldı. Eğer onun sadece sesini duyarsa kendini tutamayacak koridorda hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı ve o böyle bir zayıflığını kimsenin önünde göstermek istemiyordu.
Aradan geçen bir on dakika sonrasında yeşil kazaklı bir memurun, başkomserin onu çağırdığını söylemesiyle onu takip ederek başkomserin odasına kadar geldi.
"Buraya oturun lütfen."
"..."
"Seo Kang Tae'yi ne kadar tanıyorsunuz?"
"Bir doktor hastasının yakınını ne kadar tanıyabilirse o kadar."
"Pekala konuyu uzatmadan şu kırk dakika da size olan biten her şeyi anlatacağım. Böylece onun nasıl bir adam olduğu hakkında biraz fikir edinmiş olursunuz."
"..?"
"Sizin şikayetinizi işleme koyduktan sadece on dakika sonra olaya dört avukat ve bir savcı dahil oldu."
"..."
"Savcı BEY(!) Kang Tae için uzaklaştırma kararına gerek olmadığını söyledi."
Yarım bir gülümsemeyle "Anlaşılan oldukça nüfuslu bir adam." dedi Yoon.
"Oldukça kelimesi yetersiz kalıyor. Ülkedeki birçok sektörde Seo Grup yer alıyor. Hatta elleri meclise kadar uzanıyor. Ayrıca Kang Tae'nin bu ilk davası da değil Bayan Kim. Sizi üzmek için söylemiyorum ancak ona karşı hiçbir şansınız yokmuş gibi görünüyor. Kang Tae şimdiye kadar girdiği hiçbir davayı kaybetmedi. Yine benzer şeylerin yaşanacağını düşünüyorum çünkü sizin elinizde bize getirdiğiniz doğru düzgün bir kanıt yok."
"..."
"Yine de pes etmemelisiniz. Belki de onu alt eden ilk kişi olarak kayıtlara geçersiniz. Tabii bunun için avukat tutup kanıt toplamanız gerekiyor. Ayrıca tehdit edilseniz dahi güçlü durup şikayetinizi geri çekmemelisiniz. Yoksa güvenilirliğinizi kaybedersiniz."
"..."
"Benim şu aşamada size acil bir durumda beni aramanız için kişisel numaramı vermekten başka yapabileceğim hiçbir şey yok. Sizin için koruma kararı da çıkarttıramadım."
Yoon ona uzatılan kartı kadının elinden alırken "Hep böyle mi olur?" diye sordu.
"Anlayamadım?"
"Bir kadın takip edildiğini söylediğinde devlet onun için bir şey yapmaz mı?"
"..."
"Harekete geçmeniz için illa cesedimizi mi görmeniz gerekiyor?"
"Savcı böyle bir karar vermişken benim-"
"Anladım. Ben gitsem iyi olacak." dedikten sonra Yoon önce odadan sonra da emniyetten kendini hızla çıkarmıştı. Emniyetin otoparkında dalgın aklıyla uzun süre arabasını aramıştı. Bulamadıkça sinirlenmiş sinirlendikçe daha fazla tutamadığı göz yaşları yanaklarından dökülmeye başlamıştı. Buraya taksiyle geldiğini hatırladığında da olduğu yere çökmüştü. Bu gece biraz fazla üstüne gelinmişti.
İçinden Eun'u aramak geçsede saat çok geç olmuştu. Hem oğlunu bırakıpta yanına gelmesini istemek de çok bencilce olurdu. Sabah olduğunda onu görmeye gidecekti. Belki avukata da birlikte giderlerdi fakat bu geceyi bir şekilde atlatması gerekiyordu.
Göz yaşlarını yanaklarından silmeden ayağa kalkıp yürümeye başladı. Evi buradan yaklaşık yirmi dakikalık yürüyüş mesafesindeydi. Bu saatte dışarda yürümek tehlikeli olsa da onun için evde olmak da aynı derecede tehlikeli ve riskliydi. Bu sebeple bundan korkmadı. Belki biraz yürürse sakinleşebileceğini düşünüyordu.
Belli bir süre yürüdükten sonra gözlerindeki yaşlar kurumuş donuk bir yüz ifadesine bürünmesine sebep olmuştu. O gerçekten iliklerine kadar üşüyordu. Hem fiziken hem de ruhen. Şimdiye kadar insanlar onu bu denli yıpratamamışken Minho'nun bunu tek gecede başarabilmesinden anlamıştı aşkın insanı zayıflattığını.
Artık tanımaya başladığı ona göre oldukça sıcak olan beden onun donuk vücuduna sarıldığında ona kendini çoktan kaptırmış olduğunu da anlamıştı ancak o artık böyle bir zayıflığa sahip olmak istemiyor daha doğrusu olmaya cesaret edemiyordu. Çünkü o ne zaman insanlara zayıf yönlerini gösterse zarar görmüştü.
İnsanlara egosu yüksek pekala kaba denebilecek bir tavırla yaklaşmasının sebebi bundandı. Karşısındaki insana belki bir iç güdüyle 'ben tehlikeyim, bana zarar verebileceğin biri değilim' demeye çalışıyordu. Oysaki sarsılmaz gibi görünen kişiliğinin arkasında tam en derinlerinde oldukça kibar, ince düşünme becerisine sahip kırılmaya oldukça yatkın bir Yoon barındırıyordu ve bu Yoon'u kimsenin keşfetmesine izin vermek istemiyordu.
"Özür dilerim." diyordu Minho ona.
"Burada olduğumu nereden biliyorsun?"
"Sana ulaşamayınca taksiciyi aradım. Seni karakola getirdiğini söyleyince buraya geldim. Asıl sen neden burdasın?"
Yoon onun bedenini hafifçe itekleyerek "Bu seni ilgilendirmiyor çünkü artık seni hayatımda istemiyorum." dedi. Bunun üzerine Minho ondan bir adım uzaklaştı.
"..."
"Bu gece senin yüzünden daha önce hissetmediğim kadar kendimi yetersiz hissettim. Oysa sen olmadan ben kendime fazlasıyla yetiyordum." derken Yoon yanaklarından göz yaşlarının yeniden döküldüğünün farkında değildi."
"Yoon zihninde neyi kurup neyi yıktığımı bilmiyorum ancak beni de anlamanı istiyorum. Ben sadece şaşkındım ve o an nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum."
"Biz daha yeni tanıştık sayılır ve bu bizim üçüncü tartışmamız. Ben seni hayatıma bir zihin yorgunluğu olman için değil belki birbirimize iyi geliriz diye aldım. Sen bana hep böyle bir ilişki yaşamak istemiyorum diyip duruyordun ya artık ben de böyle bir ilişki istemiyorum."
"Öyle mi?"
"Öyle."
"O halde biz bundan daha iyi bir ilişki yaşamalıyız." dedikten sonra Minho Yoon'un dudaklarına yapıştı. Yoon o an ne yapacağını şaşırmış halde hiç kıpırdamadan dururken Minho ona "Çocuğumuz olamayacaksa eğer bizde sahipsiz kalan çocuklara sahip çıkarız." dedi.
"..."
"Dışarıda çocuk doğurma yetisine sahip ancak anne olmayı beceremeyen ne kadar çok kadın var biliyor musun? Eminim sen onlardan daha iyi bir anne olursun."
"..."
"Bu yüzden Yoon-" Bu sefer Yoon'un onun dudaklarına yapışmasıyla hafifçe tebessüm etmiş ardındanda öpüşüne karşılık vermişti. Ellerini onun beline yerleştirdiğinde Yoon da ellerini onun yanaklarına yerleştirmişti.
"Üşüyorsun." dedikten sonra Yoon'un elinden tutup arabasına onu bindirmişti. Araç kullanamayacak kadar içmemiş olsada bunu bir trafik polisine anlatabileceğini düşünmüyordu çünkü araç kullanmak için var olan alkol sınırını biraz geçmişti. Yine de o bu riski göze alarak buraya kadar gelmişti.
Yoon'un evinin önüne geldiklerinde Yoon evinin kapısını açmış ardındanda içeriye girmesi için bakışlarıyla ona içeriyi göstermişti. Yoon'un hiç konuşmaması Minho'yu gererken onu şimdilik rahat bırakmanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünüyordu.
Minho'nun içeriye girmesiyle Yoon kapıyı kapatmış sonrada kapıyı kilitlemişti. Ardındanda Minho'nun bileğinden tutarak onu yatak odasına doğru götürmeye başlamıştı. Yatak odasına ulaştıklarında Minho ona şaşkınlıkla bakarken Yoon onu yatağa doğru itmişti.
"Yoon?"
"Bugün çok yoruldum. Sadece uyumak istiyorum. Bir şey söyleme."
"..."
Yoon Minho'nun yanına uzanırken Minho onu belinden tutup kendine iyice çekmiş omzuna yatmasını sağlamıştı. Yoon onun bu girişimini memnuniyetle kabul etmiş sol koluyla da ona sıkıca sarılmıştı.
O gece onlar üzerlerinde gezen gölgeden habersizce uyumuşlardı. Eğer haberleri olacak olsaydı da pek bir şeyi değiştiremezlerdi çünkü onların yapabileceklerinin yanında gölge sahibinin gücü sınırsıza yakındı ve ne yazıkki ülkenin birçok kurumu gibi hukuk sistemi de kapitalizmin kölesi haline gelmişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |