49. Bölüm

Alternatif Son

Karbamazepin
serotonin

>Dikkat Ağır Dram İçerir. Kaldıramayacağınızı Düşünüyorsanız Bir Önceki Finalle Yetinmelisiniz. Bu bölümün hikaye başka nasıl bitebilirdi sorusunun cevabıdır.<

Ufacıktı. Bu hayatta bir cümlenin sonuna konan nokta kadar önemi olmamıştı. Başı ağrıyordu yine, çok başı ağrıyordu. Gevşeyebilmek adına kadehinden bir yudum almıştı. Hoş bu bundan sonra onun için imkansız bir şeydi. Artık kendine çaresiz bir kadın olarak bile adlandıramıyordu. O hiçbir şeydi. Hiçbir şeyi başaramamış bir kadındı. Ama belki bu geceden sonra hiçliğinin yanına bir katil ünvanı alabilecekti.

Saçlarını şekillendirirken iyi göründüğünden emin olmaya çalışıyordu. Varlığını bile unuttuğu bordo rujunu dudaklarına yediriyor yaralarını göstermekten çekinmediği sırtı üçgen şeklinde açık, derin göğüs dekolteli kısa bir elbise giyiniyordu. Bugün onlar için oldukça özel bir gündü, şık görünmeliydi.

Aşçının söylediği yemekleri sırasıyla kızların masaya taşıdığını gördüğünde gülümsemişti. Onlara "Bu gece bizim için özel bir gün, Kang Tae geldiğinde bizden başka kimsenin evde bulunmasını istemiyorum." dediğinde onu onaylamışlardı. Ev halkı bugün onu böyle gördüğü için mutluydu. Kimse bugünün son akşam yemekleri olduğunu bilmiyordu.

Elindeki kadehten içkisini birkaç kez daha yudumlarken camdan dışarıya bakarak onun gelmesini bekliyordu. Şu anda Kang Tae'nin ondan olmasını istediği bir kadın gibi davranıyordu. Bugün o altın kafesteki ilaçlarla sürekli uyuyan bir kadın değil aksine eşini özlemle bekleyen onun için romantik bir sofra hazırlatan bir kadındı.

Onun geldiğini gördüğünde sağ dudağını yukarıya doğru kıvırmış kızlara ışıkları kapattıktan sonra dışarıya çıkmalarını söylemişti. Aceleci olmayan hareketlerle çakmakla şamdanları yakarken üstüne kaç defa kilitlendiğini bile bilmediği kapının açılma sesini duyuyordu.

Kang Tae onu daha önce hiç böyle görmediği için afallarken o "Elini yüzünü yıkayıp gel, yemekleri soğutmayalım." demekle yetinmişti. Hiçbir zaman romantizm konusunda yetenekli biri olamamıştı.

Masanın bir başına oturup onu beklerken ikinci kadehini doldurmuş ve içmeye devam etmişti. Zira ayık kafayla bu geceyi bitirmesi mümkün değildi.

"Yine içmemen gerekiyorken içiyorsun."

"Trisiklik antidepresanları kullanmayı bırakalı çok oldu. Diğer kullandığım ilaçlarla da alkolün etkileşimi yok."

"Yinede içmemen gerekiyor."

"Bana karışma. Biraz dikkatimi dağıtmam gerekiyor."

"..."

"Sen bugün çok farklı görünüyorsun."

Yoon gülümseyerek "Bugün kendime yaşadığımı hatırlatmak istedim." dedi.

"Yemekleri sen mi yaptın yoksa?"

"Öyle olması seni daha çok mu mutlu eder."

"Evet, sanırım."

"Öyleyse ben yaptım."

Otuziki dişiyle gülümseyen adam "Sen yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun." diyerek karşısına oturmuştu. Nedense bu tatlı anlamsız sohbet hoşuna gitmişti. İkisininde sadece gözlerine bakarak mutlu olduklarını söylenebilirdi.

"Doğrusunu istersen seni yine uyurken bulacağımı düşünüyordum. Beni şaşırttın."

"Evde sen yokken uyumaktan başka yapacak işim yok. Bugün sadece biraz keyfim yerine gelsin istedim."

"..."

"Kuzey'deyken beni eve kapatmana gerçekten gerek var mıydı? Dışarıda ne yapabileceğimi düşünüyorsun?"

"Hiçbir şey."

"Anlamadım, o zaman neden..."

"Cezan henüz bitmedi birtanem." diyen adam üzerine kahkaha atmıştı. Evet bu gece kesinlikle ayık kafada bitiremezdi. Demekki aylardır önlem amaçlı değil cezalandırıldığı için ev hapsi yaşıyordu.

"Tamam, bu gece sen ve ben bunun için üç gün kadar geç de kalmış olsak da evliliğimizi kutlayacağız. Bugün canımızı sıkacak konulardan bahsetmeyeceğiz." diyerek kadehleri doldururken gerçekten neşeli hissediyordu. Bambaşka bir ruh halindeydi.

Kang Tae'nin ona bakan şaşkın bakışlarına aldırmadan büyük bir iştahla yemeğini yemeye başlamıştı.

"Yemeyecek misin?"

"Evet, yemek. Yemeliyim. Yiyeceğim."

Kravatını gevşeten adama gülümseyerek "Hayır, olmaz. Bugün sen de iyi görünmek zorundasın." demişti.

"Demek bugün harika gözüktüğünün farkındasın."

"Elbetteki öyleyim."

"Ama ben kıravattan sıkıldım. Çıkartmalıyım."

"Olmaz dedim."

.............

İlerleyen saatlerde ikiside sarhoşken Kang Tae ona "Neden bana ihanet ettinki? " diye sormuştu. Kıravatından ve ceketinden saatler önce kurtulmuş adam dizlerinde yatıyor o da onun saçlarıyla oynuyordu.

"Oysa sen benim hayalimde çok başka yerlerdeydin. Biz birlikte insanların kaderlerini belirleyecektik. Sen benim her şeyim olacaktın."

"Ben şu an senin her şeyin değil miyim?" derken gözünden bir yaş yanağına doğru süzülmüştü. Bunun son konuşmaları olduğunu bildiği için olması gerekenden fazla duygusaldı.

"Benim için öylesin ama ben senin için öyle değilken değilsin."

"Ne yaşamış olursak olalım ben seni çok sevdim. Çok sevdim."

"Benden nefret ettiğin doğru değil mi? Seni gazeteciyle görüşmeye giderken yakaladığımda yüzüme böyle haykırmıştın."

"O gazeteciyi öldürdün."

"Evet beni onu öldürmek zorunda bıraktın. Benden bunun için mi nefret ediyorsun?"

"Yalan söylemeye ihtiyacım yok. Gazeteciyi öldürmemiş olsaydın bile ben senden hep nefret ettim."

"Bir insan birinden hem nefret edip hem de onu sevebilir mi?"

"Dünyanın en berbat duygu kombinasyonu olsada evet bu mümkün."

"Hayatına hiçbir zaman girmemem gerekiyordu. Hatırlıyor musun ilk kez kriz geçirdiğin günü? Bana en büyük hatam olacağını söylemiştin. Gerçekten de öyle de oldun."

"Neden böyle söylüyorsun?"

"Önceden hissetmiyordum Yoon Jin. Empati yeteneğim yoktu. İnsanların ne hissettiğini anlayamıyordum. Şimdiyse ben senin acını hissedebiliyorum. Daha doğrusu bizim acımızı. Bitmek bilmeyen mutsuzluğumuzu. Ve her şeye rağmen sana olan sevgimi."

"..."

"Hissetmek çok kötü bir şey."

"Sana neden ihanet ettiğimi sorup duruyorsun ya şimdi söylememi ister misin? Bence artık beni anlayabilirsin."

"..?"

"Sen sadece benimle empati kurabiliyorsun ya da sadece benim için hissedebiliyorsun. Ama ben her insan için hissedebiliyorum."

"Tüm insanlara aşık mı oldun yani?" diyen adam üzerine acıyla tebessüm etmişti. Onun sarhoş tarafıyla çok daha önce tanışmadığı için üzgündü.

"Evet, öyle diyebiliriz."

"Ama ben tüm insanlığı öldüremem ki?"

"Bundan sonra birini öldürmek yok."

Gözlerini kapatırken "Söz veremem." diyen adama "Söz vermene ihtiyacım yok." demişti. Artık kendine hakim olamıyor gözlerindeki yaşlar onun yanağına dökülüyordu.

Uyuduğunu anladığında başını koltuğa koymuş uzun süre onun başında çığlık çığlığa ağlamıştı. Kendini biraz sakinleştirmeyi başardığında Kang Tae'nin kendi ilaçlarından neredeyse toksik derecede koyduğu boş kadehini elinden almış masaya koymuştu. Onu koltuk altından tutup yerde sürüklerken artık ağlamıyordu.

Yaşamak gibi bir niyeti olmadığı gibi onu öldürmekten vazgeçmek gibi bir niyeti de yoktu.

Onu yatağa zor bela yatırdığında alnına her gece onun ona yaptığı gibi bir öpücük kondurup üstünü güzelce örtmüştü. Evin camlarının kurşun geçirmez olduğu için kırılamayacağını biliyordu. Dış kapıya açılmayacağından emin olana kadar eşya yığmış diğer giriş kapılarına da aynısı yapmıştı. Sabah garajdan aldığı benzini evin her yerine dökerken histerik bir halde olduğunu kabul ediyordu. Ölmek için daha güzel yollar vardı belki ama o, onlara yakışan şekilde, en ağır ölümlerden biriyle, ölmelerini istiyordu.

Tüm hazırlıklarını yaptığını düşündüğünde çakmağı yakıp yere atmıştı. Her yer bir anda tıpkı gündüzmüş gibi aydınlanırken o, hayatını mahveden, aynı zamanda her şeyi olan adamın yanına uzanmıştı. Evet bu adam onun her şeyi olmuştu.

"Yoon Jin." diye mırıldanan adama karşılık onun yanağını elinin tersiyle okşarken "Efendim." demişti. Kapı ya da camların yumruklanması umrunda değildi.

"Çok üzgünüm."

"Ne için?"

"Her şey için."

"Üzülmene gerek yok, bu gece zaten her şey çözüme kavuşacak sevgilim."

"Biliyorum. O kadehi isteyerek içtim. Bende en az senin kadar çok yoruldum."

"..."

"Dışarıya çıkmayacak mısın?"

"Sana daha öncede söylemiştim cehenneme gitsen bile bende peşinden geleceğim."

"Evet, söylemiştin."

"..."

Her gece olduğu gibi başını onun göğsüne yaslarken birkaç kez onun öksürmesini dinlemişti. İlaçlar solunum merkezini inhibe ettiği için şu an Kang Tae yangından daha çabuk etkileniyordu. Çok geçmeden alevin yatak odasındaki kapıya ulaştığını gördüğünde gülümsemişti. Gözlerini sıkıca kapatıp kollarını ona sarmıştı. Bir süre sonra kıpırdamayan ya da öksürmeyen Kang Tae'nin tamamen bilincini kaybettiğini anlamıştı. Kendisi de artık Jack'in sesini eskisi kadar yoğun duymuyordu. Son kez onu boyundan öperken gülümsüyor kendini derin bir uykuya bırakıyordu.

Yoon'un onlar için sunduğu son işte bu olmuştu.

Ertesi gün Minho Kuzey'de olan biten her şeyi kanıtlarıyla birlikte halka sunarken onlar bu hayatla olan bağlarını çoktan kopartmış olacaklardı.

 

Bölüm : 11.11.2025 03:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...