Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@serpilinizzz

“Hoş renklere boyadılar iğrenç amaçlarını”


William Shakespeare


“Güzel insan aramak ile, insandaki güzelliği aramak arasında derin bir fark vardır.”


Farid Farjad


İnsan oğlu ne garip varlıklar değil mi aslında hepsi aynılar bir aynanın yansıması gibidir her insan, tek değişen ise aynaya baktığımızda gördüğümüz bedenlerdir ve her insanın kendine benzeyen dünyada binlerce insan vardır, her insanın kendine özgü bir dış görünüşünün olabilmesi mümkün değildir . Kalıplara soktuğumuz güzellik algılarına dayanarak birbirimizi yorumlarız. İnsanların yarattığı Güzellik algısı ne sonuçlara sebebiyet olduklarını görseler bile bundan asla vaz geçmezler. Onların istediği gibi bir güzelliğe sahip olamadığı için dünyada okadar çok intihar eden insanlar var ki, hayal bile edemezsiniz. Masum canlar o insanlar yüzünden ölürler. Dayatılan sistem sebebi ile, asıl dikkat etmemiz gereken iç güzelliği bize unuttururlar. Halbuki bir insan nekadar güzel olursa olsun bu onun iç güzelliğini değiştirmez. Sırf güzel diye onun yanında yer alırsınız. Yaptığı saygısızlıklar, hakaretler, görgüsüzlükleri görmezden gelirsiniz. Burada liste yapmaya kalkışsam destan yazarım. Şunu asla unutmayın güzellik bir yere kadar işinize yarar. Ama iç güzellik tüm ömrünüzce sürer. Dış görünüş için insanların yanında bulunan kişiler. Onun güzelliği son bulana kadar yanındadır.


🕐


Sabahın ilk ışıklarında münevver teyzenin, kahvaltısını yapmak için evden çıktım. Klasik okul formamı giyinmiştim. Evimizin karşısındaki bakkala girdim. Selahattin amca güzel sesiyle Türk’ü söylüyordu, tüm gün onu dinleye bilirdim. Kendisi kızı olsun isterdi onunla gülüp eğleneceği, saçlarını öreceği dünyalar tatlısı bir kız evladı olsun isterdi, nasip olmamıştı. Ama beni kızı gibi severdi bende onu babamın boşluğuna koymuştum aramızdaki bağ güçlüydü. Onu rahatsız etmeden ekmeği kutusundan aldım.


Ve bir tane çikolata da alıp parasını masaya indirdim ve dükkândan ayrıldım. Mahalle garip bir şekilde sessizdi çocuklar yoktu. Normalde seslerinden uyanırdınız cıvıl cıvıl olurlardı baş belaları susmak bilemezlerdi. Mahallede kiler nekadar azarlasalar da oynamaktan Vaz geçmezlerdi. Selahattin amca onlara oynamaları için top verirdi. Yada ben erken kalktığım için daha uyanamamışlardı .


Münevver teyzenin tek başına oturduğu iki katlı binaya baktım dışı sarı ya boyanmıştı küçük bir balkonu vardı. Münevver teyzenin yükseklik korkusu nedeniyle altta ki kata oturmayı seçmişti. Eski kahverengi kapısını yanımdaki anahtarla açtım. Zifiri karanlıktı kenarlara tutunarak kapıya kadar geldim. Kapısındaki paspasın üzerinde köpekler ve fatihler giremez yazıyordu her defasında şov yapmayı severdi. Fatih eski eşiydi, çocukları olmuyordu. Münevver teyzem ona çok aşıkmış lakin kendisi kısırmış, bunu öğrenen kocası onu başka bir kadınla aldatmıştı. Hiç unutmazmış evde onun için yemekler pastalar, börekler, hediyeler hazırlıyormuş bir gün. Her şeyden habersiz çok mutluymuş eşi terfi almış. Oda kenarda biriktirdiği parayla sürpriz hazırlamak istemiş mutfakta son dokunuşları yapan kadın. Kapının sesiyle eşi geldi sanmış koşarak kapıyı açmaya gitmiş. Kapıyı açtığında,


kapıda eşi değil’ de patronu olan kadın açmış elinde test tutuyormuş münevver teyzem ne olduğunu anlamamış. Kadın testi münevver hanımın eline tutuşturmuş. “ o adamdan boşanacaksın, hamileyim ”dediği anda münevver hanım Kadına baka kalmış inanmak istememiş. Kocasının ortaya çıkıp yalan söylediğini söylesin istemiş. Fakat kocası da kadının arkasından çıkmış. Münevver teyze ona bakmış. Yalanlasın istemiş, kadının yanında durmuş kadının elinden tutmuş münevver hanım tarif edilemeyecek bir acıyla eşine bakmış. Onu evden kovmuşlar. Münevver teyze bir süre arkadaşında kalmış boşanma davası bitene kadar. Sonrada buraya taşınmış. Ne yazık ki geçirdiği trafik kazasın dan sonra ayaklarını kaybetmiş. Ellerini zor kullanır hale geldi. Kahvaltı masasını hazır ederek Münevver teyzenin yanına giderek onu salondan mutfağa götürmeye başladım. “teyzem sana bir kahvaltı hazırlamışım böyle bir şey yok bayılacaksın. Salonuyla, mutfağı yan yana olduğu için hızlıca getirmiştim. Masanın yanına getirip önlüğünü bağladım. Gülümseyerek beni izliyordu. Gözlerinde ’ki ışığı almışlardı. Sadece yorgun bir kadın bırakmışlardı arkasında.


Kahvaltısını yedirip. Mutfağı da temizledim. Münevver teyzeyi dinlenmesi için odasına taşıdım. Ve daha fazla geç kalmamak için koşarak servise bindim. Adama ücreti verdim. Arka da boş yerlerden birine geçtim. Ödevimi gözden geçirdiğim esnada varmıştık.


Servisten indim. Koca okuluma baktım. Önüme dönüp gideceğim sırada yerde hamile bir kedi görmemle okulu unutmam 1 saniye sürmedi. “ya sen ne tatlısın böyle” kafasını okşamaya başladım. Sarı tüyleri güneş gibi parlıyordu. Karnına dokunmadan başını sevdim. Hallinden memnundu yaramaz. Sonra o nal et olası okul zilini duydum. “hay birinci ders bitti ya” diye söylene söylene kediye mama bırakıp okula girdim. Güvenlik hep geç kaldığım için umursamadı. Okulun merdivenlerini çıkıp içeri girdim. En son da olan sınıfa girdim.


Sınıf boştu ilk ders bilgisayar odasındaydı. Sırama yerleşip kulaklıklarımı taktım. Başımı sıraya yasladım. Gözlerimi kapattım.


🕐


Kolumdan dürtülmem sebebi ile yanıma baktım. Hoca durmuş bana bakıyordu kafamı kaldırmadan bakmaya devam ettim. Bu onu sinirlendirmiş olmalı ki bir anda çıkıştı . “kızım sen nerde olduğunun farkında mısın” gözlerinden nerdeyse alev atacağını sandım. “burası senin evin değil uyumak istiyorsan git evinde uyu” dedi bir hışımla kafamı kaldırdım . Ellerimi masaya bıraktım. “Hocam siz değil miydiniz okul sizin ikinci eviniz diyen, bende evimde uyuyorum” hoca için bu son damlaydı. Derhal müdürün odasına çık diye bağırdı. Dediğini yaptım. Müdürün odasına gittim. Haber benden önce varmıştı. Müdür kilolu bir adamdı. Gömleği okadar dar diki her an patlaya bilirdi. Terden kafası parlıyordu. Dudağımın içini dişledim gülmemek için. “kızım bu haftaki kaçıncı vukuatın olduğunu biz artık sayamıyoruz bir hatan daha olursa okuldan atılacaksın” benimde tam olarak amacım buydu. Bu okul da daha fazla dayanamazdım. Yaşatmazlardı beni. İlk geldiğim günden itibaren zorbalık yapıyorlardı. Bazen bir köşeye çeker kıyafetlerimi parçalarlardı. Bazen boğazıma yapışırlardı. Bazen düzleştirici ile vücudumu yakarlardı. Her bir Zerremde farklı bir acı gizliydi.


Acı çekmek için buraya getirilmiştim sanki.


“Yine olanlarımı düşünüyorsun” sarı çiyanım, elimdeki paketi aldı. “belli onları düşünüyor” ayağa kalkıp paketimi almak için uzandım. Paketi nora’ ya attı. Nora’ya yaklaştım. Paketi havaya kaldırdı. Zıplayarak uzanmaya çalıştım. Çok uzundu yetişemedim. Savaşa girdiğimiz anda arkadan mila gıdıklama ya başladı gülerek kaçmaya çalıştım. Nora ellerimi kenetledi kaçmama izin vermedi. Mila “ onları düşünme bir daha” gülüşlerimin arasında kafamı salladım. Ve gıdıklamayı bırakıp bana sarıldılar. Başımı onlara yasladım ve beklemedikleri anda onları gıdıklamaya başladım. “nasıl oluyormuş ha” birkaç dakika eğlendik. Ayrılma Zaman’ımız gelmişti ikisine tek tek sarıldım. “akşama sürprizim var gelmeyi unutmayın” nora kaşlarını çattı kendisi sürprizlerden hoşlanmazdı. Tekrar sarıldım. “Gerçekten seveceksin son kez” ona masum olduğunu düşündüğümüz bakışlar attık mila’yla, “tamam ama son kez”milayla boynuna atladık. Mila sen bir tanesin diye çığırıyordu. Nora’nın sınavı olduğundan dolayı zorda olsa ayrıldık. Ödevleri halledip okuldan çıkacağım sırada. bir kol beni çekti ve sırtımı duvara yasladı. Kör noktaydı burası her defasında beni buraya getirirlerdi. ağzımı kapattı. Mendildeki ilacın etkisiyle başım dönmeye başladı bilincim kapandı.


Şeytan ve melek, iyiler ve kötüler, Sevilenler ve sevilmeyenler. Fark etinizmi . Her bir kavramı iki yola ayırırız ve o yola o olaya veya kişiye bakarız. İçiten içe keşke şunlar olmasaydı da hep şunlar var olsun diyerek içimizden geçiririz. Fakat biri olmasa diğerinin var olma ihtimali yoktur. İyiler diye adlandırdığımız kişiler kötüler olmasaydı Bu gibi kavram ortaya çıkmazdı. Yüzüme vuran soğuk suyla geriye sendeledim. Gözlerimi açtım ellerimi oynatmaya çalıştım. Sandalyeye bağlanmıştım karşımda dikiliyorlardı. Kafamı dikleştirdim inşaat alanındaydık. Muhtemelen dördüncü kattı. “benden ne istiyorsunuz” beni bayıltan çocuk öne çıktı. Başını yana eğdi kollarını bağladı. “güzel soru, ama bildiğin cevapları sorman sence de saçma değil mi” öldüreceklerdi cevabı beliydi. Histerik bir kahkaha attım. “Beni öldürdükten sonra rahat mı olacağınızı sanıyorsunuz” dilimi damağıma vurdum. “peşinizden gelirim ölümden beter ederim sizi” Gülme sırası ondaydı. Ben ise dik başlığımı koruyordum. Nekadar bana acı verirlerse, versinler kimsenin önünde başımı eğmez dim, eğdiremezlerdi. “senin şu güçlü ayaklarına yatmana bayılıyorum” dedi Arkadan biri. benim gözüm liderlerinin üzerindeydi. Yüzündeki gülüşü parçalamak istedim. Arkadan bileğimdeki sivri takıyla ipleri kesmeye başladım.Kopana kadar onları oyalaya bilirdim Liderlerinden bakışlarımı ayırarak arkadaki bana laf atan sahte platine baktım.Zavallı sadece popüler olmak için diplerindeydi. En zayıfları oydu. Yanındaki çocuğun ondan hoşlandığını ve çok çabuk sinirlendiğini biliyordum. “En azından ben güçlü dura biliyorum, senin gibi popüler olmak için kimseyle yatmıyorum” lafım onaydı. Ama alınan ondan hoşlanan çocuğa batmıştı. Genzinden kükredi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kız çocuğun kolunu tutu, liderleri de onların yanına gitti. İp kopmak üzereydi. “bırakın küçük enişteyi” laflarım onu daha çok sinirlendiriyordu. Dikkatleri tamamen dağılmıştı. İpleri atıp Sandalyeden kalktım. Arka tarafta gördüğüm. Yangın merdivenine koştum girişin önündelerdi oradan çıkamazdım en güvenilir yol burasıydı. “Kız kaçıyor. Merdivene gelince onları gördüm doğrudan üzerime koştuklarını gördüğümde hızlıca kapıyı kapattım. Arkasına yerdeki tahtalardan koydum. Bir süre onları oyalardı. Tahmin etiğim gibi dördüncü kataydık. Merdivenlerin basamağı yarım yamalaktı inşaat alanındaydık. Labirente benziyordu. Arka taraftan bir dükkana girdim. Dolaplardan birinin içine atım kendimi, nefesimi tutum. “Nereye gitti bu” liderleri arkadaşına bağırıyordu. Göre bildiğim kadarıyla sinirliydiler. arkadaşı “Diğer taraftan çıkmıştır” ayak sesleri uzaklaşana kadar bekledim. Kesildiğinde dışarı çıktım. Etrafa bakındım. Binaların üzerine göz gezdirdim çevrede kimse yoktu. Binalardan birinin solundan döndüm. “Kız burada” ha siktir tam karşıda sahte platin vardı. Yanımdaki Binanın camından atladım hızla, diğer camdan çıktım. İlacın etkisi sayesinde bilincim hala gelip gidiyordu.


Araziden çıkınca arkamdakilere baktım. Hava kararmıştı. Gittikçe kötüleşiyordum.


Bir daha sol tarafa koştum cadde boyu koştum. Issız caddeye girmiştim. Elerim titredi, arkama baktım


Gelmişlerdi Kapana kısılmıştım. “bu kadar uğraşa gerek var mıydı en sonunda yine avucuma düştün” arkadaşları güldü.


İlacın etkisi kanıma Sızmıştı ayakta duramadım. Yere yığıldım, aniden art arda tekmeler gelmeye başladı.


Acımasızca vurdular. Koca bir acı vardı 4 bir tarafımda kurtuluş yolunu göremiyordum. Hikayemin sonuna gelmiştik benim de hikayem bu kadardı. Ne acınası ama, 17 yıldır ölüydüm. Annem bile beni sevmezken. Nasıl mutlu ve huzurlu yaşama sahip olabilirdim ki. Dakikalarca vurdular Sahte platin elinde küçük demir parçasıyla yanıma oturdu. “sana son bir hediyemiz var” elindekini koluma bastırdı. Çığlık atmak istedim, atamayacak kadar yorgundu ruhum. Tek tek koluma isimlerini kazıdılar. Ve gittiler kanlar içinde yerde tek başıma kaldım. Hislerim azalıyordu, ölüyordum, gök yüzünde bir yıldız dikkatimi çekti. Diğerlerinden daha parlaktı. Kendimden beklemediğim, cesaretimle son kalan enerjim ile bağırdım. Ses tellerim kopana kadar. “Keşke başka bir evrende Yeniden başlaya bilseydim” Anka kuşları gibi yeniden küllerimden doğmak istedim. İmkansız olduğunu bile bile istedim. Gök yüzünü Beyaz ışık kapladı. Aniden söndü, gökte şimşekler çakmaya başladı yüzüme vuran yağmur damlalarıyla gözlerimi sonsuza dek kapattım.


🕐


Anı...


Küçük kız annesinin yatığı yerin yanına oturdu. Uyanırsa döverdi, bunu biliyordu. Ama annesinin kokusunu solumak istemişti küçük kız. Annesinin kokusunu alamıyordu, minik ellerini yıpranmış ve yanmış, saçlarına koydu annesini uyandırmaktan korksa da yanaştı,


Çöp gibi kokan saçlarını kokladı küçük kız. Annesinin iğrenç kokusu ona cennet gibi geliyordu. İnsanlar bu kokudan tiksinirdi, kaçmak için, kokuyu almamak için çözümler ararlardı. Adelinanın en sevdiği kokuydu, annesine dair, her zerresi onun için cenneti yaşamak gibiydi. Annesin çökmüş göz altlarına baktı. Yara içinde ellerine, gittikçe zayıf düşen bedenine baktı. Annesi gibi oda ruhunda izleri taşıyordu. Annesi onu sevmez di, adelina hayranlık derecesinde seviyordu, annesi ondan kurtulmak istiyordu, adelina ona yeni bir yaşam vererek kurtarmak istiyordu, annesi ölmesi için çabalardı, adelina annesi yaşasın mutlu olsun isterdi.


Annesi kıpırdanınca küçük kız irkildi yatağın altın girdi iki büklüm durdu. Annesi uyumaya devam eti. Adelina çıkarsa döver düşüncesiyle çıkmadı oradan. Böcekler ve rutubetin arasında küçük bedenini saklamaya çalıştı. Bir müddet sonra uyumuştu. Ayak sesleri duymasıyla daha çok kendine sarıldı bir çift bot göründü gözüne. Yatağa doğru geldi. Adelina gözlerini kapattı.


Adam yatağa çıktı adelina biraz daha duramadı. Çişi gelmişti ama çıkamazdı, olduğu yerde paçalarından aktı. Yine de hareket etmedi.


Bir müddet sonra yerinde duramadı yatağın altından çıktı. Kırık cama baktı dışarısı güneşliydi. Dolapların kapakları yoktu içleri de boştu. Yatak her an kırılacak gibi durmaktaydı. Adelina masadaki yanan izmarite baktı. Gülümsedi. Babasına hediye bırakmak istedi. Babası adelina ’ya izmarit izlerinin çiçek olduğunu öğretmişti. Adelina babasına da aynı çiçeklerden olsun istemişti. Köşede duran kürsüyü minik bedeniyle masanın yanına sürükledi. Üstüne çıkarken düşme tehlikesi atlattı ellerini yaralamıştı.


Sesiz göz yaşları döküyor du. Masadaki izmariti tutu vücuduna baktı. En güzelini bu kolundaki iz olduğuna karar vererek yatağa çıktı. Sevinçliydi aynı çiçek ikisin dede olacaktı. Adelina sönmek üzere olan izmariti koluna bastırdı. Aniden babası kükreyerek kalktığı, esnada kızı yere düşürdü. Yataktan kalktı adelina kolunu tutarak içli içli ağlıyordu. “siktiğimin kızı bunun hesabını çok feci ödeyeceksin” küçük kızın minik bedenine eğildi ağzına kumaşı tıktı. Ayağa kalktı dolaba yöneldi. Tahta bir sopa aldı. Adelina baktı sadece sessizce ağlıyordu.


Annesi yatakta oturuyordu ona baktı. Annesi yüzünü ekşitti. Kızın üzerine basarak odadan çıktı. Adelina çığlık atmaya çalıştı. Çığlıkları kumaş parçasında gömüldü. Babası ayaklarına sopayla vurmaya başladı. Kırılana kadar adelina dayandı. Acı artık hissizliğe yerini terk edince ağlaması dindi bunu fark eden babası saçlarından yakaladı. Adelinanın sesiz yakarışları,


kumaş parçasının içinde gömülü kaldı. Babası saçlarından sürükleyerek dış kapıya kadar geldi, adelina annesini fark eti. Ona baktı, annesi ona es geçerek eşine baktı.


“öldür de kurtulalım şu fareden” sitem dolu sesiyle yankılandı ev. Babası adelinayı küçük yıkık dökük bahçeye atı. Dışarısı Adelinanın acısına zıt parlıyordu.


Adelina çoktan bayılmıştı, fazla geçmeden yan komşusu kızın haline dayanamayıp eve aldı. Oğlu doktordu evin içinde oğluyla iyileşene kadar baktılar. İyileşince tekrar evine yolladılar.


Bölüm.2


Yanlış sürprizler


Serçe kadar yüreğimin gökyüzü kadar sancısı var”


La edri


“Seni senden çalmışlar, nede’rin yalnızlık!”


Sohrab sebehri


Sonsuzluk ne derin bir kavram değilmi.sizce ’de kulağa garip gelmiyor mu, her masalın sonunda sonsuza kadar mutlu yaşadılar yazar, ama bu kavram gerçek değildir, bazı dönemlerde mutsuzda olabilirsin, sinirlide, kendini yetersiz de göre bilirsin. Bunlar hayatın gerçekleridir, mutsuzluk kavramı olmasa insanlar, mutluluğu nerden bilecekti ki?


Yada sakinlik kavramı olmasa sinirli olmayı. Demek istediğim şu ki kitaplardan o gördüğünüz sonsuz mutluluğa yada huzura aldanmayın.


Babam beni terk etmeden önce, artık yaşayamayacağımı söylemişti. Hissetmiş olabilir miydi? Ebe beyinler hisseder derlerdi inanmazdım. Gerçekten hissederlermiş. Bugün aslında benim doğum günümdü. Kızlara akşam sürprizim ise bunun la ilgiliydi. 18 yaşına giriyordum. Hayatımı yaşayamamıştım bile. Yapmak istediğim, görmek istediğim, şeyleri yapamadan üzgün ve mutsuz bir hayatın kollarında kendimi bırakmıştım. Kızlarıma doyamamıştım. Onları geç bulmuş erken kaybetmiştim. Üzülmüşler ‘miydi, üzülmesinler istedim. Ağlamışlar mıydı haber gelince. Ağlamasınlar istedim. Yada kurtulmuşlardı üzülmemiş, sevinmişlerdir. Isız bir sokakta canice öldürüldüğüm için alay ediyorlardır belki de. Şuna bak diyorlardır sokaktaki hayvanlardan farksız öldü diyorlardır. 2 seçenek daha baskın geliyordu bana. Acaba annemde mi öğrenmişti. Onun yaşadığımdan haberi yoktu ki öldüğümden olsun. Müzeyyen teyze? Ona kim bakacaktı ben siz yaşayamazdı. Ya ikinci babam gibi gördüğüm komşum oda ben siz yapamazdı. Onlar için geri dönebilmek istedim.


“güzel kızım hadi uyan” anne? Annemin sesiydi bu gelmişti beni burada bırakmamıştı. Yanılmıştım. Gözlerimi açtım karşımda kocaman bir heykel vardı meleği andırıyordu. Ama değildi sarnıçlar vardı etrafımda suyun üzerindeydim. Annem neredeydi sesini işittiğime emindim. Anne diye seslendim sesim yankılandı. Heykel gülümsedi. Ne heykel mi gülümsedi.


Kanatlarını oynatmasıyla uçacağımı sandım. Beyaz uzun kanatları vardı bembeyaz elbisesi suların içine karışıyordu. Kafasında Dal gibi uzanan beyaz tüylerden oluşan bir taç vardı. Gözleri de beyazdı huzur vericiydi büyüleyici bir güzelliğe sahipti. “Ne istiyorsunuz?” hala varlığını kabullenemediğim. Heykel gülümsedi, büyüleyici dingin sesiyle, “ateş seni bulacak, unutma sirrus buz dan uzak dur. Sirrussun kızı, yeni bir yaşam için,2 seçeneğin var.


Yok etmek yada yeniden inşa etmek. Bu süreç boyunca seninle iletilişim halinde olacağım. Umarım ki onları haklı çıkarmazsın.”


Dediği tek kelimeyi bile anlamamıştım. Zihnim karma karışıktı karşımda ki yaşananlara bir açıklama bulamıyordum. Ölmüştüm ama neden cennet yada cehenneme gitmemişti.? Arafat’a kalmıştım. “onlar mı. Başkaları damı var?” tek anladığım buydu başkaları demişti.


Başkalarının ne ilgisi vardı.


Etraf aniden karardı. Birden bire soluk soluğa uyandım. Elim boğazıma gitti nefes almaya çalıştım. Algılarımı kaybediyor olmalıydım. Etrafıma bakındım. 4 yanım ağaçlarla kaplıydı. Bayıldığım yerden çok uzaktı burası. Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Neden bu kadar sıcaktı. Su olmuştum üstümdekiler tenime yapışmıştı.


Kızlara ulaşmalıydım. Telefonum da yoktu. Of kızlara akşam onlara sürpriz hazırladığıma dair söz vermiştim. Nora sürpriz sevmezdi. Ona rağmen benim için kabul etmişti şuan da yapmadığım için sinirlı olmalıydı. Ona verdiğim sözü yerine getirmem gerekirdi.


Seni deli bul arkadaşlarını. Arkama baktım. Nerden geldi o ses. Yanımdaki ağaca tutunarak ayağa kalktım. “kim var orda” yanıt gelmedi git gide tedirginliğim artıyordu.


“kim var dedim” yanıt yoktu . Sanki burada hiç canlı olmamış gibiydi. Benim buradan gitmem gerekiyordu. 4 farkı yol vardı. Hangisinden ilerlemeliydim. Elimi belime atım.


Gözlerimi kıstım. Diğer elimle de baş parmağımı yollara doğrultum. Sırasıyla içimden söylemeye başladım. O piti piti karameli sepeti. Dışardan ruh hastası gibi duruyor olmalıydım.


En sonunda üçüncü yolda durdum. En sakin görünende orasıydı. Sorgulamamaya karar verdim burada olanları. Ah o aptallar yüzünden başıma gelenlere akıl sır erdiremiyordum.


Hayır yani bari öldüre bilselerdi. Okadar öldüm. Diyerek kurtulduğumu sanıyordum.


Her seferinde kandırılıyordum. Kendim tarafından, bir insan kendini nasıl kandırmayı becere bilirdi onu da anlamıyordum. Ben harbi mal olabilirim biliyor musunuz.


Ve yanlış yoldu yol sanki sıcak lavlar la kaplıydı, garip garip heykeller vardı her yerde oradan ilerlemeyeceğime kanaat getirerek geri döndüm.


Loading...
0%