@sesizhayaller6
|
Çok oy, çok yorum= motive olan yazar = hemencecik yeni bölüm
Ay çok heyecanlıyım, ilk yazdığım kurgu, yanlışım varsa affola
Bölüm şarkısı= Duman-kufi
Başlayın bakalım
İyi okumalar❣️
Siirt 19.09.24
YAZARIN ANLATIMIYLA
"Şıtt başkan seni çağirir... hey sana diyem" diye arkadan seslenen teröriste çevirdi bakışlarını Teoman. Bi bitmediniz diye oturduğu yerden kalktı .
"Tamam gelirem" dedi türkçeyi bozarak. Yüzündeki puşiyi düzelterek adımlarını başkanın büyük çadırına ilerledi Teoman. Çadırı kaldırıp içine adımladı ve başkanın karşısında durdu.
"Beni çağırmışsen başkan" önündeki dosyadan bakışlarını çekip Teomana dikti.
"He seni çağırmışem harunum" aitlik ekini kullandığında yüzünü buruşturdu "Aramızda bir köstebek vardır" dedi, o köstebeğin kendisi olduğunu anlamamazlıktan gelerek söze kendisi devam etti.
Sinirle "Kimdır bu köstebek? söyle başkan gidip anlının ortasından vurayım!" dedi hiddetle, görevini çok iyi yapardı Teoman, bazen sinirlenip başkanı öldürmek istese de kendini tutuyordu.
Hafif gülerek"bulazac elbet, er yada geç çıkacak ortaya" dedi ve birden çadır açıldı ve içeri bir terörist girdi.
"Başkan, başkan... Eskerler... saldırıya uğradık..." Nefes nefese kalmıştı. Tim gelmişti işte şimdi başlıyorduk.
"Ne bekliyorsunuz dağılsanıza" dedi bağırarak başkan.
"T-tamam başkan" dedi sesi titreyerek, korkuyorlardı askerlerden hemde köpek gibi, odadan çıktığında başkana döndü teoman.
"Başkan seni arka yolda bir araba bekliyor. O arabaya bin sen kaç kurtar kendini" dedi teoman aklında güzel bir plan vardı onu uygulayacaktı. Telaşla kafasını aşağı yukarı sallayıp onayladı.
Birlikte arka yoldan gidiyorlardı. Silah seslerine göre tim başlamıştı. Arka yola geldiklerinde Teoman arabayı işaret etti
"Hadi başkan git hadi" dedi Teoman
"Ya sen sende gel beraber kaçalım" dedi hemen itiraz etti, yoksa mahvedecekti bu sik kurusu.
"Yok başkan ben kendi çareme bakarım sen git" dedi Teoman
Pes edip kafasını olumlu anlamda salladı ve hızlı adımlarla arabaya doğru koştu, arabaya binip çalıştırdı. Başını eğip elindeki kumandaya baktı Teoman başını tekrar kaldırıp uzaklaşan arabaya baktı. İşte şimdi tam zamanı. Elini kumandanın kırmızı butonuna bastığı an araba Bommmm! diye patladı. O an zafer kazanmış gibi gülümsedi Teoman, vatanını bir hainden daha kurtarmıştı. Bitmişti sonunda, geri arkasını döndüğünde karşısında onun timi vardı gururla bakıyorlardı hepsi.
Onlar kim miydi?
Kıdemli üsteğmen Karen Dağdelen Üsteğmen Metehan Karabaş Asteğmen Aybars çevik Astsubay basçavuş Hakan kurt Astsubay kıdemli üstçavuş Demir Arslan Astsubay kıdemli üstçavuş Gamze Vural Astsubay kıdemli çavuş Mehmet Kara Astsubay çavuş Egemen Açar
Onlar Savaş timi'ydi
Onlar asla bilinmeyen, duyulmayan, adlarımız anılmayandık. vatan için gözü kapalı bordo bereli'ydi. Allah var özlemişti onları, 5 6 ay'dır görmemişti.
Karşımda kollarını iki yana açmış beni bekliyorlardı. Teoman kaşlarını çattı. Bu time bir kırmızı alarımdı. Tim bu uyarıyı görünce hemen komutanının yanına koşup teker teker sarılıp tokalaştılar. Hepsi çok özlemişti belli etmeseler bile içten içe hasret duyuyorlardı.
"Tamam yeter artık bu kadar, helikopternerde kaldı." dedi Gamze elindeki telsize bakıp "10 dakikaya burda olur komutanım" kafası ile onayladı. Aradan 10-15 dakika geçtiğinde helikopter sesi gelmişti. Gelip tam durduğunda kapıyı açıp bindiler.
Artık evine gidiyordu Teoman, ama bir ailesi yoktu sadece evine gidiyordu. Onu bekeleyen bir ailesi yoktu. Sadece 4 duvar arasında ki evine gidiyordu. Daha 8 yaşında ailesi şehit olmuştu, o gün dünyalar başına yıkılmıştı. Daha doğmamış kardeşini heycanla beklerken şehit haberi onu daha da yıkmıştı. Ailesi şehit olduktan sonra içine kapanık, çok konuşmayan, sesiz hemen sinirlenen, korkutucu bir adama dönüşmüştü. O günden sonra intikam ateşleriyle yanıp tutuşuyordu. yaşına göre daha oldun davranıyordu. Onu destekleyen, onun her zaman bir baba şevfkatı gibi büyüten Emirhan Albay vardı. Babasının Asker arkadaşıydı. Bir oğlu gibi büyümüştü.
Gün geçtikçe daha da merhametsiz ve duygusuzlaştı Teoman. Artık eskisi gibi değildi; asla gülmeyen, nefret, öfke akan bir yüzbaşıydı. Vatanı için gerekirse canını bile verirdi. Bu soğukkanlılığı hep düşmanları yüzünden olmuştu. 2 kurşunla ailesini yıkmıştı. Onlar için bu kadar kolaydı can almak
"Komutanım kolunuza ne oldu" solundaki Demirin sözü ile daldığı yerden başını koluna çevirdi. Kanamıştı hemde fazlasıyla. Gözleri önünde birleştirdiği ellerine kaydı nasır tutmuştu artık. "Bilmiyorum" dedi. Başıı geriye attı. Biraz dinlenecekti başı çatlıyordu, yorgun, düşünceli, sesiz ve dalgındı. gözlerini kapatıp yolun bitmesini bekledi.
HİLAL BALKAYA'DAN
Kantin masasında oturmuş hastamın tahlilerini inceliyordum, elimdeki tostu ağızıma götürüp ısırdım. Göz kapaklarım kapanmamak için direniyordu. Kafam kağıdın önüne düşüp tekrar kaldırıyordum. Nöbet günümdü, öyle uykum geliyordu ki gözlerim kapansa asla açılmazdı. Daha haftalar önce tahinim buraya yani diyarbakır'a çıkmıştı. Doğu bölgesi olduğundan dolayı ailemi ikna etmek zor olsa da gelmiştim. Köy hastanesi olduğu için doktor ve hemşire fazla yoktu, 3 hemşire, 2 doktordu. Gelmeden önce de bir olaya şahit olmuştum.
Sevgilimle vedalaşmak için onu arayacaktım ki üstte bir mesaj geldi, üstüne tıkladım gördüklerim ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Onur ile bir kız kucak kucağa birbirlerini resmen yiyorlardı. Videonun altında konum vardı üstüne tıklayıp nerde olduğuna baktım bir cafe'ydi. Hızla arabaya binip cafe'ye doğru sürdüm. Geldiğimde arabayı park edip, cafe'ye doğru adımladım, kapıyı ittiğimde gözüme ilk çarpan onurun kucağında oturan bir kız birbirlerine sarılmış konuşuyorlardı. Onur beni görünce adımı 'Hilal' diye fısıldayıp kucağındaki kızı hemen itip benim yanıma geldi. 'Hilal yaa' demiştim. Tam ağzını açıp konuşacakken yüzüne bir Osmanlı tokadı bastım. Masadaki kız hemen yanımıza gelip onurun kolunu tutmuştu onada tokadı basıp onura döndüm 'hakkım helal, sevgim haram olsun, piç kurusu' üstüne 'bir daha karşıma çıkarsan sikerim seni' diyip cafe'den çıkmıştım, o gün ellerim gerçekten kızarıp ağırmıştı.
Kollarımı önümde birleştirip kafamı üzerine bıraktım. Biraz kestirsem fena olmaz, gözlerimi kapatıp tam uykuya dalacakken masaya bırakılan bardak sesi ile kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım. Bi düşmedi yakamdan! Cengiz bey; geldiğim günden beri rahat bırakmıyor. Rahatsız olmaya başlamıştım ama yansıtmıyordum. Yakışıklı biriydi ama saçları cidden çok komikti, en fazla 1 kg jöle sürmüş inek yalamışa dönmüştü. Onun dışında yakışıklıydı. Her kızın seveceği bir tipti, birazda çapkın ve yılışıktı.
"Noluyor ya? Cengiz bey!" dedim uyku sersemi sesimle, bu adamın burda ne işi vardı. Onun nöbet sırası değildi ki. uyuduğumda bile rahatlık yok yaa, çok sinir bozucu.
"Cengiz bey mi? Sizli bizli konuşmaları kaldırdığımızı düşünüyordum." Dedi, daha ilk gün tanışmadan bana resmen resmi konuşalım diyordu, adam yürümüyordu koşuyordu, hani iş için dese genede ama iş dışında asla!!
"Olsun biz mesafeye dikkat edelim, hem siz ne için geldiniz?" Dedim yalancı bir merakla.
"Bu hafta müsaitsen bir yerlere gidelim mi?" Diye bir teklif sundu bana
"Maalesef bu hafta müsait değilim, başka bir zaman artık" dedim
"Hadi yaa peki o zaman başka bir gün gideriz" dediğinde başımla onayladım, artık konuşacak gücüm kalmamıştı.
"Neyse ben odama gideyim hoşcakalın"Dedim ve kalktım masadan kehveyi almadım, yüzünü dahi görmek istemiyordum. bugün en az 20 tane kahve içmiştim, resmen kahvenin kendisi olmuştum, bileğimdeki damarı kes kahve akardı o derece.
Masaya gidip oturdum, kollarımı önümde birleştirip kafamı üzerine bıraktım. Gözlerimi kapattığımda sanki bulutların üzerinde uyuyorum, pozisyonum değil ama yerim o kadar rahatı ki- kapım çaldığınd lanet ettim. Rahat yok en iyisi uyumamak. Kapı hala çalışıyordu, 'gel' diyip kapı açıldı. Hüma hemşire içeri girip kapıyı ardından kapattı ve bana doğru geldi.
"Ah uykunu bozdum sanırım" sanırım mi? gelip içine etmiştin resmen, bozuntuya vermeden konuştum.
"Yok yok bende zaten kalkacaktım." Dedim yanıma doğru gelip önümdeki koltuklardan birine oturdu ve yavaşça bana doğru eğildi. Ne yaptığını biliyordum. Dedikodu.
"Ben sizi Cengiz hoca ile gördüm, ne konuşuyordunuz kızz?" Dedi imalı sesi ile bu haline sırıttım, Hüma benim dedikodu kazanımdı, ne olursa bana anlatır, ne olursa ona anlatırdım benim gibi çok konuşkan bir kızdı tam birbirimizi bulmuştuk. Çok güzel bir kızdı. Omuzunda biten sarı saçları, beyaz teni, eşek gözleri, pembe ve dolgun dudakları da güzelliğine güzellik katmıştı.
"Bir yere gidelim mi diye sordu" dedim
"Eee sen ne dedin" dedi merakla.
"İşim var başka zaman" şu an bunları neden hümaya söyluyordum bende bilmiyorum.
"Anladım iyi yapmışsın bu cengizle muhatap olma karısını aldatmış gerizekalı" diyip gözlerini devirdi, aklına bir şey gelmiş olacak ki bana gözlerini bana dikti "Ben sana şey için gelmiştim, birazdan askerler görevden gele-" dediğimde telaşla söze atladım.
"yaralı yok demi?" Dedim nefesini tutarak, korkuyordum onlar için her birine bir şey olduğunda kalbim acıyordu.
"Bir kaç kişi ama onlarda durumu kötü değil sadece sıyırık" dediğinde elimi kalbimin üzerine bırakıp nefesimi vermiştim.
Hüma tam konuşacakken dışarıdan bir sesler geliyordu. Hüma'ya baktığımda 'ne oluyor' dercesine kafamı salladım, ellerini kaldırıp 'bilmiyorum' diyip ayaklandık, beraber pencerenin önüne gelip gözlerimizi toplanan insanlara baktım 2 hemşire, doktor, askerler hatta hastalar bile vardı. Neden toplanmıştılar ki? Bi süre sonra siyah bir jep hastanenin biraz gerisinde durdu, içinden 6-7 tane asker çıkmıştı. Büyük ihtimalle görevden gelmişlerdi, hepsi teker teker indiğinde en son diğerlerine göre biraz daha uzun boylu, üstünde geniş bir şalvar ve kafasına sarılı bir puşi ile inen bir adam.
"Bu son inen adam terörist mi?" Diye sordum. Bu şekilde giydiğine göre teröristtir diye düşünüyorum.
"Hayır, hayır bu şey aylar önce zorlu bir göreve gitmişti. Valla sapasağlam gelmiş. Çok güçlü biridir, sesiz ve serttir,ailesi yok küçük yaşta kaybetmiş, hiç konuşmaz bi ara sude hemşire bunu seviyordu gidip onunla konuşmak istedi ağzını bıçak açmadı. Sude'de yüsüz hala konuşmaya çalışıyor sevmiyorum zaten kendisinide." dedi hüma tiksinir gibi sude burda çalışan hemşire. İlk geldiğimde tanışmıştığımızda itici olduğunu yüz ifadesi ve sözlerinden anlamıştım.
Arkadan telefon çaldığında hümanın olduğunu anladım. Hüma arkasını dönüp telefonunu açmaya gitti. Ben hala hastanenin önündeki kalabalığa bakıyordum. Birbirleriyle tokalaşıyorlardı. Hüma bana seslendiğinde gözlerimi ona çevirdim.
"Benim gitmem gerek hasta var sonra konuşuruz görüşürüz" diyip odadan çıktı, kafamı tekrar kalabalığa çevirdiğimde askerlerin bir kaç kişi yoktu. Uykusuzluktan göz pınarları sızlıyordu. Masama doğru gidip oturdum yatma pozisyonumu alıp gözlerimi kapattım.
kapı çaldığın da daha ben gir demeden kapı açıldı. Uykulu gözlerim ile kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım. Ohaaa! içeriye dev girdi evet tam bir dev asker. Uykudan dolayı kısık gözlerim açılmıştı resmen ama hala uykum geliyordu. başına maskesini takmıştı yüzü görünmüyordu, bu adam sanırım aylar sonra görevden gelen askerdi, hüma'nın söylediğine göre. gözleri o gözler neydi öyle yakışıklıydı da.
Allahsızın gözleri çok güzeldi
Kendine gel Hilal!!!
Geldi, geldi ve tam karşımda durdun yakışıklı, boyu 1.97'ye yakındı o yüzden kafamı yukarıya kaldırıyordum daha net görmek için ela gözlere sahipti.
"Beni incelemen bittiyse yarama bak!" konuştuğunda bi ürpeermedim değil, sesi ağzını kapatan maske ile boğuk ve kalın çıkmıştı.hemen kendime gelip söze girdim.
"Aaa, ne münasebet asıl senin incelemen bittiyse yarana bakayım" dedim üste çıkarak, bal gibi de ben dikizliyordum adamı sedyeye oturduğunda bi tane vidası düşmüştü.
Ohaaaa bu ne cüsse böyle.
"Yuhh" diye fısıldadım kafasını kaldırıp bana baktı kaşları zaten çatık daha fazla çatıldı. Ne dedim sanki, hani sövsem yine ama düşmanına bakar gibi bakıyor.
"Bir şey mi dediniz?" Diye buz gibi sesi ile sordu.
"H-hayır demedim bir şey" diyip kekeledim
Eğilip düşen vidayı alıp sedyenin altına girdi ve vidayı taktı. Kalkıp tekrar sedyeye oruturdu, kafasındaki puşiyi bir çırpıda çıkardı, saçlarını da elleri ile karıştırdı ve bende onu hayranlıkla izledim. Güzel bir yüze sahipti upüz hatları çok belirgindi, kalın bir dudağa sahipti. Kendime gelip arkamı döndüm pansuman yapmak için malzemeleri alıp önüme döndüm. Yutkundum. Omuz, omuz değil Fatih Sultan Mehmet köprüsü gibi maşallah. Karşımda üstü çıplak bir dev asker vardı, hayır yani insan bir söyler demi, gözlerimi üzerinde gezdirdim, baklavaları es geçip yarasına baktım. Yüzümü buruşturdum kötü bir haldeydi, yanına doğru adımladım önce yarayı temizleyip sonra diktim, kafam ikide bir önüme düşüyordu son anda tutuyordum yoksa yaraya kafa atacaktım. Yarayı sarmadan önce üzerine batikon sürdüm. Bandaj elime alıp askere sarılır bir şekilde diğer elime verdim. Gözlerim artık bana ihanet edip kapanıyordu. Askerin kokusu beni mayıştırıyordu kısacası dayanamıyorum. Gözlerimi zor bela açıp bant yapıştırıp işi bitirecektim, bantı alıp diğer elime verecekken kafam askerin omuzuna düştü. Gözlerim birbirine yapışmış açılmıyordu.
Ve çoktan uykuya dalmışım askerin kollarının arasında, yaptığım şey utanç verici olsada umrumda değildi. pozisyon rahatsız etsede kollarının arası yumuşacıktı. Öyle güzel toprak ve barut karışımı kokuyordu ki artık gözlerimi rahat bırakıp uykuya daldım.. * * * * * Evet yeni kurguma hoşgeldiniz
Nasılsınızz bacılarımmm?
İlk bölüm güzelmiydii?
2. Bölümü erkeğin ağzından okuyacaz. Aslında erkeğin değil yazarın anlatımıyla erkeği okuyacağizz🥳🥳🥳
Oy verip yorum yapmayı unutmayın, vote diye bir şey yok ne kadar oy gelirse gelsin bölüm gelecek.
Merak ettiğiniz bir şey olursa sorun lütfenn
Sizi seviyorum diğer bölümde görüşmek üzere hoşçakalın 👋💓
|
0% |