6. Bölüm

6.Bölüm | RADDE PART I

sesli harfler
sesliharfler

 

 

 

 

- OKYANUSA SIĞINAN KUŞ -

 

 

 

 

Bölüm Şarkıları:

 

 

 

 

Billie Eilish - Everything I wanted

 

 

 

 

NF - Chasing

 

 

 

 

Turgut Çıngı - Trenler

 

 

 

 

Rody Dünyada - Kapat Gözlerini

 

 

 

 

22 Aralık 2020 Gecesi 00.08 / Muğla

ACAR FALAY

 

İnsan onlarca farklı duyguyla yüklü olduğu halde sadece tek bir tanesi için bile sesi çıkmadığında, o fevri sınırlara gelmemesi gerektiği anlarda nasıl da kendini bir taştan farksız hissediyordu.

 

Hislerini özgürlüğüne bıraksa, o ipin ucu bir kaçsa nasıl da her şey son sürat giden bir araba gibi eninde sonunda bir duvara çakılıp kalacaktı.

 

İbre kırmızı ışıklar hariç yüzü hiç düşmezken kafamda kaç viraj sonra istediğim yere varacağımı hesaplıyordum, hem de her anlamda.

 

Arabayı lüks sitenin otoparkında durdurdum ve sağ koltuğa savurduğum kağıtları alelade toparlayıp arabadan indim. Buraya geleceğimden haberi yoktu fakat ışıkları yanıyordu, evdeydi. Apartmana girip asansöre bindim ve sekizinci katı tuşladım. Kapılar kapandığında asansörde yalnızdım.

 

Aynadaki donuk, sert yüzüme bakıyordum. Alina'nın gidişi için kafamda kendime sunduğum sebeplerin hiçbirinde hayatını kökten değiştirecek bu kadar sakil bir düşünce yoktu. Kendisi böyle bir karar almış olsa bir abi olarak uyarılarımı yapar çekilirdim bir kenara. Bir elim hep omuzunda olur, hayatında nerede olmamı istiyorsa orada olurdum ama bu... Bu kötülük bildiğin. Bir insan, evladının üzerinde onun duygularına, alanına, özeline nasıl bu kadar pervasız yaklaşabilirdi?

Dişlerimi sıkmaktan başım ağrıyordu artık. Derin derin nefes de alamıyordum, sanki o nefes ciğerlerimde ateş olup yakacaktı içimi.

Bir uyarı sesiyle kapı açıldığında gözlerimi açtım ve dışarı çıktım. Birkaç büyük adımla kapısına geldiğimde zili çaldım, saniyeler sonra kapı açıldı.

 

"Acar?" dedi. Biraz şaşkındı, belli ki beklemiyordu beni.

Bir süre yüzüne bakıp bir şey söylemediğimden - belki de yüz ifadem her şeyi ele verdiğinden - bir şey olduğunu anladı ve "Gelsene." diyerek beni içeri aldı.

Sesimi çıkarmadan içeri girip kapıyı kapattım. Böylesine bir durumda beni kim, ne sakinleştirir, bana ne iyi gelir diye düşündüğümde aklıma o geldi. Sevdiğim, aşık olduğum kadın... Güneş.

 

Üzerimdeki ceketi çıkarıp asacakken elimden aldı ve uzanıp askılığa astı. Elimden tutup beni içeri götürdü ve omuzlarıma hafifçe baskı uygulayarak beni ikili koltuğa oturttu. "Sıcak bir şeyler yapıp geliyorum, bekle beni." dedi, boynumu kavrayarak saçlarımın arasına bir öpücük kondurup mutfağa geçti.

 

Alina'nın da yanında tam da şu an ona böyle iyi gelmeye çalışan birileri var mıydı? Ya da bizden tamamen uzaklaşmışken, uzaklaşmak zorunda kalmışken ona bizden daha yakın kim olabilirdi de sırtını sıvazlayıp bu olanların geçip gideceğine onu inandırabilirdi? Biliyorum, en çok da bu yalnızlığı vuracak onu; en çok da bu yüzden bulmalıyım onu. Uzaktan da olsa elimi omzunda hissetmesi gerekirdi. Hiçbir şey olmamış gibi devam etsem hayatıma nasıl bir adam, nasıl bir abi olurdum?

 

Elindeki kupaları orta sehpaya bırakıp hemen yanıma oturdu ve başını omzuma yaslayıp bir kolunu da belime sarıp bana gününü anlatmaya başladı. Sabah biraz yorgun uyanmış mesela, işe gitmeden önce spora gittiği için toparlamış tabii sonradan. Çok yoğun bir gün de geçirmemiş, öğle yemeğini benimle yeme planı varmış ama uzun zamandır görüşmediği bir arkadaşının mesajıyla planı değişmiş. Yarın beni kahvaltıya götürecekmiş hatta bunu ben gelmeden yarım saat kadar önce düşünmüş ve ben bu dünyanın en şanslı adamıyım. Bir sorun olduğunu, aklımı saatlerdir meşgul eden bir şeylerin olduğunu ben konuşmadan da görüyor, beni anlıyor ve zihnimdeki kalabalığa tabiri caizse siz bir köşeye çekilin deyip beni o curcunadan çekip alıyordu.

 

Elim belinde turlarken ona sessiz teşekkürler ediyordum. Biraz daha gevşediğimi düşünmüş olmalı bu hareketimle, bir süre sonra bedenini benden uzaklaştırdı fakat bir eli ensemdeki saçlarımda oyalanmaya başladı.

Sehpadaki kahveme uzanıp bir yudum aldım, şu an biraz daha sakin bir kafadaydım. Güneş'in son olanlardan haberi olduğu için ona sadece bugün olanlardan bahsetmek daha iyi olacaktı.

 

"Hep birlikte gittiğimiz bir ev vardı, biliyorsun. Oradan geliyorum. Kimse bilmediği için orayı, belki oradadır ya da bir şey bırakmıştır diye, artık her neyse..." dedim ve elimi saçlarımdan geçirdikten sonra ensemdeki elini tutup dizlerime bıraktım. Yanımızda duran kağıtları alıp ona uzattım. "Bu mektubu bırakmış."

Okuyup okumamakta tereddüt etse de ona ısrarlı gözlerle baktığım için saniyeler sonra kağıdı alıp okumaya başladı. Dakikalar boyunca yüzünde beliren ifadeleri yakalamakla oyalandım, sayısız ve karmaşıktılar. Hemen hemen hissettiklerimden farksızdılar.

 

Bu öğrendiklerimin üzerinden henüz çok geçmemiş olsa da kafamda çözüm yolları, sıradaki adımlarım ufak ufak belirmeye başlamıştı. Daha fazla şaşkınlıkların, neden diye kafada düşünüp durmaların gereği yoktu, sonu da gelmezdi zaten. Tam bu sırada benimle aynı fikirde olan sevgilim "Hangisinden başlıyorsun? Babana hesap sormaya mı gideceksin yoksa... sakladıklarını bulmaya mı?" diye konuştu.

İstediğim sorunun gelmesiyle yarım bir gülüş oluştu dudaklarımda, elim sol yanağında bir yer edindi kendine ve başımı iki yana salladım aynı zamanda.

"Alina..."

Bakışlarımla kağıdı işaret ederek "Onda bundan daha fazlası var. Önce Alina'yı bulacağım." dedim.

 

***

 

Bir zamanlar nefes alma ihtiyacı hissettiğimde gözüm hep gökyüzüne kayardı çünkü mavinin göğsüme doldurduğu ferahlık iyi gelirdi hep. Şimdilerdeyse ucunu bucağını göremediğim bir denize karşıydım ve kafamı çevirsem de o hep oradaydı. Derin masmavi sular beni avuçlarının arasına almıştı.

 

Söz verdiğim gibi Uras'a istediği tatlıyı yapmak için hemen işe koyulmuştum. O da bu sırada Yunanca temel kelime ve sözlerden bahsediyordu. Yabancılarla ilk tanışmada ne tür cümleler kurabileceğimi örneklerken hazırladığım tatlıya eklemek için uzandığım malzemenin adlarını da söylüyordu. Bir nevi uygulamalı Yunanca öğreniyordum ve yaptığım iş bu şekilde daha eğlenceli hale gelmişti. Bir ara ona İtalyanca karşılıklar vermeyi denedim fakat aynı anda o Yunanca bir şeyler anlatırken kafamda kelimeleri Türkçe olarak yerlerine oturtmaya çalışmak işimizi zorlaştırdığında bundan vazgeçip sadece tatlıya odaklandım. O ise aklımda kalsın diye Türkçeyle komik bağlantılar kurarak bana Yunanca kalıplar aktarmaya devam etti.

 

Tabağındaki tatlı dilimi bittiğinde gülerek "Ευχαριστώ. υγεία στα χέρια σας. (Efcharistó. Ygeía sta chéria sas.)" dedi. İlk kelimesini anlamıştım, teşekkür ediyordu fakat ikincisini anlayamadım. Hızlıca düşünürken ellerim dudaklarımda birleşmişti ve tatlıyla ilgili en fazla ne diyebilir diye fikir yürüttüğümde "Ellerine sağlık?" diye sordum. Eliyle mükemmel işareti yaparak "Perfetto." dedi. O da bana İtalyanca karşılık verdiğinde güvertenin ortasında karşılıklı birbirimizi alkışlıyorduk. Bu sırada Alphan ortama girdiğinde bana sen de mi bakışları atmıştı, bu duruma Uras'la birlikte kahkaha atarken Uras Alphan'a "Ne derler bilirsin, deli deliyi çekermiş." dedi.

Kısa bir süre sonra Uras bir şarkı mırıldanarak yanımızdan ayrıldığında güvertede tek başıma oturuyordum. Güneş yerindeydi ve rüzgar tatlı tatlı saçlarımı uçuşturuyordu.

Uras'ın koltukta unuttuğu güneş gözlüğünü takıp başımı koltuğa yaslayıp etrafı izliyordum bazen de Paşa amcayla önlerindeki antika pusula hakkında konuşan Alphan'ı. Onu izlediğimde, o yanımda dururken, konuşurken, onunla yemek yerken bana bu kadar tanıdık gelmesi garip geliyordu. Ona bu kadar kısa bir sürede alıştığım için mi yoksa durumu kabullenip bundan daha fazlasının elimden gelmeyeceğini bildiğim için mi böyle hissediyordum bilmiyorum. Başka bir sebebi varsa da henüz bunun hakkında bir farkındalık geliştiremedim.

Paşa amca önündekileri toparlayıp gittiğinde Alphan da gelip yanıma oturdu.

"Benden bile az uyudun, biraz odada dinlen istersen." diye konuşmasıyla sanki onu izlememişim gibi yapmayı kesip gözlüğü saçlarıma taç niyetine taktım ve kafamı kaldırmadan ona yandan bir bakış attım.

"Uykum yok hem hava güzel. İyi böyle."

"Hm"ladı ağzının içinden ve yüzünde yarım bir sırıtış oluştuğunda "Beni izlemek iyi yani, anladım." dedi.

 

Gözlerim bir an irileştiğinde istifimi bozmadan bakışlarımı denize çevirdim ve "Seni izlememi mi isterdin?" dedim aksini iddia ederek. Sen kafanda kurmuşsun da bir seçenekti tabii ama onu yalanlamaktan öteye gitmeyeceği için okları ona yöneltmeyi seçtim.

"Zaten izlediğin için istememe gerek kalmıyor." dedi ve göz kırptı.

"Rüyalarından çıkamadın herhalde" dedim ve gözlerimle denizi işaret ederek "Bi' gir çık istersen, kendine gelirsin." dedim.

 

Kolunu koltuğun baş kısmına doğru uzattı ve elini biraz kıpırdatsa saçlarıma dokunacaktı. "Yakamoz yetmedi rüyalarına da gireyim diyorsun yani?"

Ona gıcık olmuş bir ifadeyle bakıp oflayarak yanından uzaklaştım ve "Uras nereye gitti ya, sabah sabah hiç çekilmiyorsun." dedim.

 

Alphan keyifli keyifli sırıtarak ellerini ensesinde birleştirdi ve bu sırada gerilen kol kaslarına bir anlık bakışlarım kaydı. İyice dalga konusu olmamak için bakışlarımı kaçırdım ve neyse ki elinde oyun destesiyle gelen Uras dikkatleri dağıtmayı başarmıştı.

Alphan'a zıtlık olsun diye "İşte iyi insan..." dedim ve Uras'ı gösterdim.

"Biz ona başka bir şey daha diyoruz ama neyse..."

 

"Bana yer açın." dedi Uras ve elindeki desteyi karıştırmaya başladı. Alphan bakışlarıyla koltuğun önünde yeri gösterdi. Uras'ta onu yere layık gören Alphan'a inat güvertenin orta yerine gidip oturdu ve yanına gitmemizi bekledi.

 

Gözlükleri tekrar takıp yerimden kalkarken "Sen şimdi yenilirim diye oynamazsın da." dedim ve havalı bulduğum bir yürüyüşle ilerleyip Uras'ın yanına oturdum. Kısa bir süre sonra Alphan da yanımıza gelmişti ve Uras'ın kartları dağıtmasıyla oyun başlamıştı.

 

Üç olan kazanacaktı ve ilk tura kötü olmasa da iyi de başlamamıştım. Elimde pek joker yoktu bu yüzden kartları bitirmeye çalıştım ancak Uras ise büyük bir hırsla ceza kartlarını al sana dercesine ortaya atıyordu. Alphan ve Uras üst üste iki kart alma cezası attığında ikisine ters ters baktım ancak çektiğim kartlara baktığımda içinde el değiştirme jokeri olduğunu görmemle onlara çaktırmamak için içimden sinsi sinsi sırıttım.

Sıra Uras'tayken Uras oyunun yönünü tersine çevirmişti. Bunun üstüne ben de Alphan'ın sadece iki kartı kaldığı için, e biraz da benimle uğraştığı için elimi onunla değiştim ve sıradaki kartın rengini belirledim.

"Yeşil."

 

Alphan bir anda elinde bir desteden fazla oluşan kartlara rağmen sırıtırken anladım ki bana verdiği iki kartın da rengi yeşil değildi ancak çok da dert değildi. Birazdan ilk eli kazanacağımı düşünüyordum.

 

Tabii planladığım gibi devam etmedi her şey. Sessiz ve derinden gelen Uras yine kart çekme jokerini ortaya attı ve kartlarım ikiyken altıya çıktı.

 

"Gülüyordun az önce?" diye konuştu Alphan göz kırparak. Bense oyunun hırsına kapılmış bir zavallı, "Daha bitmedi, sen sıkıldıysan kalkabilirsin." dedim.

İlk el bu şekilde hızlı bitmişti ve Uras kazanmıştı. Isındığımı düşünerek ikinci ele daha istekli ve odaklanmış bir şekilde başladım fakat oyun daha çok Alphan ve Uras arasında gidip geliyordu. Özellikle Uras'ın elinde ne kadar joker varsa bana denk geliyordu ve ikinci eli de Uras kazanınca "Bütün jokerler nasıl sana gelebilir, hile var oyunda." diye isyan ettim.

 

Uras "Ha çirkinleşmeli bir de..." dedi ve "Tamam Alphan dağıtsın." diyerek oyun destesini Alphan'a uzattı. Ancak buna da itiraz ettim.

"Olmaz ona da güvenmiyorum." dedim ve kartları Uras'ın elinden çekip iyice karıştırmaya başladım. Bu sırada Alphan sakince bana yaklaştı, omzum hafifçe göğsüne değiyordu ve sadece benim duyabileceğim bir tonda "Güvenmediğin adamın yatağında mı uyuyorsun?" diye konuştu.

 

Sesiyle birlikte elim bir anda donmuştu, kafamı ona doğru çevirip gözlerine bakmayı düşünmedim bile. Gözlerinin içinde sözlerinden daha fazla şey bulacaktım sanki. Basit bir oyunun içinde ben işi dalgaya vururken benim onlara yaptığım şeyin aynısını bana yapıyordu fakat benden daha gerçekçiydi.

Birkaç saniye sonra kartları karıştırmaya devam ettim ve Uras'ın "E ortaya iddia koymadık biz?" diye konuşmasıyla konu dağılmıştı. Tam da istediğim şeydi.

 

"Sen kazanırken mi söylüyorsun bunu?"

"Sıkıldıysan kalkabilirsin prenses, daha oyun bitmedi." dedi Uras beni taklit ederek. Bugün Yakamozdaki erkek tayfanın beni sinir etme günüydü sanırım, beklemediğim yerlerden goller yiyordum.

"İyi tamam, herkes ne istediğini söylesin."

Kartları dağıtmaya başladığımda "Ona kazandıktan sonra karar vereceğiz." dedi. Buna da itiraz edecektim fakat iyice çamura yatıyor durumuna düşmemek için sesimi çıkarmadım.

 

Kartları dağıttığım eli kazanınca "Sizdeymiş uğursuzluk, ondan kaybedip duruyorum." diye söylenerek tekrar dağıtmaya başladığımda Uras iki, Alphan bir ve ben de ikiydim. Son oynadığımız eli de Alphan kazandığında artık oyun daha da heyecanlı bir hal almıştı. Aslında hırslı olan Uras ve bendim, aniden bir şeylerin gazına gelebiliyorduk. Alphan'sa oyunu çok kasmadan rahat bir tavırla oynuyordu ve gayet de iyiydi bu konuda.

 

Kenarda daha fazla çekecek kart kalmadığında elimizdeki kartları bitirmeye odaklanmıştık. Oyunu dikkatli bir şekilde takip ederken Uras da oyunu kazanma telaşına kapılmıştı. Tam bu sırada Alphan sessizce elindeki son kartı bıraktı ve "Siz ikinciyi seçin aranızda, ben de bu sırada sizden isteyeceğim şeyleri düşüneyim." dedi. Elimdeki tek kartla ona yandan bir bakış atıp kartımı ortaya attım ve ben de bittim. Sıra bende olmuş olsaydı oyunu ben kazanacaktım. Şanslı biri de sayılmazdım zaten.

Kazanamasam da en azından sonuncu da olmamıştım. Oyuna büyük bir özveriyle başlayan Uras'ın yüzüne Alphan gibi sırıtarak bakıyordum.

"Şu suratlara bak, iyi ki bi' yendiniz beni." dedi ve elindeki kartı ortaya atarak ayaklandı. Gideceğini anladığımda bileğinden tutup çekerek yerine geri oturttum ve "Gel gel kaçma, daha ne istediğini söylemedi." dedim.

 

Uras tekrar yerine otururken "Bak bak bir de Alphan'ı etkilemeye çalışıyor ondan zor bir şey istemesin diye." dediğinde ona üstüme iyilik sağlık bakışları attım. Alphan düşünceli bir şekilde bu halimizi izlerken kolumu dizime yaslayıp elimi çeneme yerleştirmiş Alphan'ı seyrediyordum. Daha doğrusu bizden isteyeceği şeyleri bekliyordum. Az önceki oyunun heyecanı gitmiş yerini güzel vakit geçirmenin ardından oluşan sakinliğe bırakmıştı.

Önce Uras'a döndü ve gözlerini kısarak bir süre düşündü. Bir ara birkaç saniye bana bakıp tekrar Uras'a döndüğünde yüzünde keyifli bir ifade vardı. Onun bu keyif alan haline gülümserken Uras "Geliyor bir şey, kesin beni sinir edecek." dedi.

 

"Biraz Alina'nın işine yarayacak bu ama sonuçta senin için ceza olacak hem ondan da bir şey isteyeceğime göre bir sorun görmüyorum."

Uras hafifçe kaşlarını çatarak Alphan'ı anlamaya çalıştığında ben de Alphan'dan gelecek şeyi bekliyordum.

 

Alphan bakışlarını bana çevirdi, "Geçen banyoda kendi kendine konuşurken duydum, cildim bozuldu falan diyordun. Yüzünü yıkıyordun herhalde bilmiyorum..." dedi. Konuyu buradan nereye bağlayacağını merakla ve çok da anlam veremeyerek beklerken Uras "Abi, çık oradan." dedi.

Uras Alphan'ın ne isteyeceğini anlamışa benziyordu ve bu hiç hoşuna gitmemişti. Alphan'ın yüzündeki gülümseme genişlerken "Alina sen bilmiyorsun tabii-" diye konuştuğunda Uras Alphan'ın cümleyi bitirmesine engel oldu.

"Lan düşmez daha yakamdan, yapma."

Alphan kaşlarını kaldırarak başını iki yana salladı, cümlesine devam edecek oldu fakat Uras yine "Senin nöbetleri de ben tutarım abi hadi vazgeç." diye konuştu. Bu sefer olaya ben de dahil oldum ve iki elimi Uras'ın dudaklarının üstüne kapatıp Alphan'a "Söyle hadi." dedim. Bu hareketime ufak bir kahkaha attı, Uras ise elimden kurtulmaya çalışıyordu. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu fakat sesi boğuk boğuk çıkıyordu.

 

"Kağıt maske bağımlılığı var, kesin yola çıkmadan doldurmuştur yine çekmecesini. Üç tane versin sana."

Cilt bakımı deyince gözlerim bir anda irileşti ve ellerim Uras'ın omuzlarına tutunduğunda ona hazine bulmuş gibi bakıyordum. Uras'ın Alphan'a karşı bakışlarında ise bolca hayal kırıklığı vardı.

"Uras, Yakamozdaki en sevdiğim arkadaşım sensin biliyor musun?" dedim cümlemin sonunu vurgulayarak.

 

Alphan bana öyle mi bakışları attığında "Geri mi alsam acaba isteğimi?" dedi. Uras hızla başını salladı, "Sen kıza iyilik yap o seni ikinci plana atsın ben olsam geri alırdım. Al hadi abi." dedi.

"Ay yok yok seni de çok sevdim, sen olmasan nasıl öğrenirdim bu bilgiyi." diyerek bu sefer Alphan'a naz yaptım. Alphan'ın bana göz kırpmasıyla kocaman gülümserken Uras'ın omzuna elimi yasladım, "Hadi paşam emir büyük yerden." dedim. Onu gıcık edecek kadar keyifli bir gülümseme vardı yüzümde.

"Ya lanet olsun ya!"

"Beş oldu. Hatta beraber gidin şimdi," deyip bana doğru dönerek "kendin seç hangilerini istiyorsan." dedi Alphan.

 

Hızla ayağa kalkıp Uras'ı da kolundan tutup çekiştirerek odaların olduğu kısma sürüklemeye başladım. "Hadi üzülme bu kadar, İtalya'ya gidince istediğin kadar alırım sana." dediğimde söylenmeleri kesilmişti fakat yüzünde yine de memnuniyetsiz bir ifade vardı.

 

Odasından içeri girdiğimizde "Üç demişti değil mi, evet." diyerek komodinine ilerledi. "Beş!" diye onu düzelttiğim sırada çekmeceyi açmıştı ve ben bu kadar kağıt maskeyi satış yerlerinde bile bir arada görmemiştim. "Şaka mı?!" diyerek maskelere uzandım ve hemen içlerinden en etkili beş tanesini seçmeye başladım. Ben yere oturmuş maskeleri karıştırıyorken Uras da tepemde dikiliyordu. Alttan alttan ona kısa bir bakış atıp önüme döndüğümde "Merak etme beşten fazla almayacağım." dedim gülerek.

Birkaç dakikada almak istediklerimi seçmiştim, pahalıdan biraz daha uygun fiyatlılara kadar neredeyse elliden fazla her çeşit yüz maskesi vardı burada, gerçek bir hastaydı.

 

Alphan'ın yanına döndüğümüzde aynı yerinde yere uzanmış, gözlerini kapatmış muhtemelen bizi bekliyordu. Geldiğimizi duyduğunda bize kısık bakışlar atarak yerinde toparlandı. Yüzümdeki keyifli ifadeyi görünce gülümsedi ve bana göz kırptı.

"Bu kız az değil bak ben şimdiden uyarıyorum kardeşim, aynı odada kalıyorsunuz seni soyup soğana çevirir ruhun duymaz."

"Ne diyorsun sen be?" diyerek çatık kaşlarla Uras'a baktım.

"Gitti en pahalısından beş tane seçti, bir kere bile biraz daha uygun olanlara gitmedi eli."

Cümlesini tamamladığında kahkaha atarken Alphan "Sen istedin ortaya iddia koymamızı, katlan şimdi sonucuna." dedi.

Uras açıkça ikimize de gıcık olmuştu ve bunun hıncını benden çıkarmak istercesine "Hadi sıra Alina'da." diyerek beni öne attı.

Dudaklarımı büzerek ona kısık bakışlar atarken elimdeki maskeleri göstererek bugün hiçbir şey moralimi bozamaz havası verdim. Bakışlarım Alphan'a dönerken Uras'ın suratını ekşittiğini de son anda görmüştüm.

 

Alphan sakin ve düşünceli bir ifadeyle bana bakıyordu, güneş ve deniz kahverengi gözlerine yansıyordu ve şu an gözleri öyle güzel görünüyordu ki konudan çok gözlerine odaklanmıştım. Yüzümde aptal bir gülümseme vardı ve nasıl göründüğüm hakkında bir fikrim yoktu. Bakışlarımı kaçırıp önce boynunda sarkan zincire, sonra ellerine ve ardından kendi ellerime baktım. Bu sırada sessizliği daha fazla uzatmadan "Bugün Yakamozun biraz teknik işi var, orada yardım edersin bana." dedi.

Bahsettiği işin zorluğu hakkında bir fikrim olmadığı için buna bir tepki vermedim ve kabul ettim. Uras "Bu benimki kadar ağır bir şey olmadı ama en azından bana yaptıracağı şeyleri senden istedi, bu da bir şeydir." diyerek kendini avuttu.

 

 

DEVAM EDECEK...

Bölüm : 10.04.2025 16:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...