Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@sessizzyazarr._

20. Bölüm

Üzüntü…

Eve gelir gelmez duş alıp yatağıma kuruldum. Ekip beni eve bıraktıktan sonra Hürkan benimle kalmak için ısrar etti. Ben kabul edince eşyalarımı eve taşıyıp beni odama gönderdi. Bende ne dediyse yapıp uyku moduna geçmek üzere yatağıma tünemiştim. Kafam çok ağrıyordu. Mutlu muyum yoksa mutsuz muyum onu bile bilmiyordum. Bedenimde her bir damar nedenini sorgulamam amacıyla atıyordu. Damarımda ol alan annemin olan kıpkırmızı kan beni olduğum yerden kaldırmaya uğraşıyordu. Ama bilinmeyen şey benim için ölmüş olan kişinin yeriydi. Kalbim çok hızlı atıyordu. Aklımda ise tek bir isim vardı.

Gözlerimi bembeyaz bir boşlukta açtım. Bembeyaz. Ayaklandı hemen, “neresi burası?” diye söylendim. Ayaklarımda karıncalanma hissetsem de yürümeye devem ettim. Yürüdüm. Yürüdüm. Ama burası sadece bomboş bir boşluktan ibretti. Bu sefer ise olduğum yere çöktüm. Kendimi top gibi sardım. Sanki bu şekilde kendimi her kötü şeyden koruyacakmış gibi hissettim. Ama şu hayatta beni tek kollayan abim olmuştu. Ne olursa olsun yine ben sapa sağlam o bir gözü mor olurdu. Yine gülerdi benim yanımda. Korurdu. Çok bilmezdim o zaman. Her şeyi oyun zannederdim. Ama büyüdükçe anladım. Korktum, ama o yine beni kolladı. Bir babam yoktu belki ama ağabeyim vardı. Gözlerimin yandığını hissettim. Küçük akışkan ve sıcacık bir gözyaşı yanağımdan aşağıya yolunu çizmeye başlamıştı. Bu benim kendimi ne kadar sevdiğimi gösteriyordu bence. Dişlerimi daha fazla ağlamamak için dudaklarıma geçirdim. Azıma gelen kötü sıcak metalik tat bir az fazla dudaklarımı sıktığımı gösteriyordu. Canım acımamıştı ama etraf beyaz olduğu için olduğum yer kıpkırmızı olmuşu. Minik bir miyavlama duydum. Bu miyavlama hastanede duyduğumla aynı seste gibi görünüyordu. Ses arkamdan geliyordu. Arkamı döndüğümde Tüyleri bembeyaz bir kedi gördüm. Bembeyaz tüyleri yakıcı bir kartopu gibi gözüküyordu. Gözlerinin ise biri kahverengi biri ise mavi idi. Çok güzel görünüyordu. Belki de o da tekti. Kedi asil yürüyüşü ile yanıma yavaşça yaklaştı. Sonra ise kucağıma kuruldu. Ben ise büyük bir zevkle onu kucağımda taşımaya başladım. Kucağımda ki kedi ile yürümeye başladım. Sağıma soluma baktım. Tam yüzümü kucağımda keyfi yerinde olduğunu düşündüğüm kediye bakacakken kulağıma bir çığlık sesi geldi. Bu sesin sahibini düşününce kendimi tutamadan o yöne ne var ne yok koşmaya başladım. Sesin geldiği kaynağa doğru ilerlerken karışıma bu bembeyaz bölgede sipsiyah bir oda cıktı. Odaya girdiğimde ise odada bembeyaz olan yere baktım. Annem ağabeyim ve Beril. Onlara doğru yürüdüm. Yürürken odanın duvarlarında ki beyaz sıçramış boyalara da göz gezdirdim. Annemin yanına vardığımda azında beyaz boyalar vardı. Sonradan anladım ki abimin karnında, canım arkadaşımın ise kalbine savrulmuş beyaz boyaları aslında kan olduğunu. Bilinçaltım bana daha fazla yük olmamasını dileyerek gözlerimi yumdum. Sonra ise onun sesini duydum. Elinde bembeyaz bir kesici büyük bedeni ile bana bakıyordu. “Buraya tekrar gelmene sevindim.” Dedi zafer belirtir gibi. Gözlerimi tekrar yumdum. “Evine tekrar hoş geldin.” Dedi. Sesimi dahi çıkarmadım. Onun sesini unutmam gerekiyordu. Annemin, ağabeyimin hatta Beril’in sesini bile unutuyorken onun sesi hala hafızamdaydı. “Burası senin evin Merve.” Dedi tekrar. Gözlerimi açtım ve son bir kez annemler için belirtilen beyaz yere baktım. Sonra ise arkama bile bakmadan koşmaya başladım.

🕙︎

Hadi düşünelim. Evet durun ve düşünelim. Sen kimsin? Biz kimiz? Ne kadar süredir buradayız? Kaç yılınızı hatırlıyorsunuz? Ya da hatırlıyor musunuz? Bunların cevabını verebilir misiniz? Durun bir ara verin ve boş duvara bakarak düşünelim. Sorularınızın cevabı sizi zorluyor mu? Yoksa kolay mı? Bu kişiliktir. Bazen kendinizi tanıyamaz ya insan, o zaman bu sorular zor gelir bize. Bazen aklımıza takılır. Kimisi bunları düşünmez kimisi takılı kalır. Peki sen?

Bacaklarımı duvara yaslamış öylece oturuyordum. Neden mi? Bende bilmiyorum. Kafamda birçok soru var. Kim? Neden? Nerede? Kimle? Ama şimdilik bunlar önemli değiller. Önemli olan ne?

Kapıdan gelen sesle göz kırptım. İçeri Hürkan girdi. “Merve, gel dışarda hava alalım ne dersin?” dedi sakin bir tavırla. Başımı salladım. Üstüme örttüğüm pikeyi sakince yatağa bıraktım. Ayaklarımı yataktan sarkıtarak ayağa kalktım. Aniden bir miyavlama sesi duydum. Bu ses bana bir yerden tanıdık geliyordu. Camımın kenarından beyaz bir kuyruk gördüm. Ayaklarımla minik bir adım atmıştım ve kolumu tutan bir el hissettim. “Hadi Merve çıkalım.” Dedi Hürkan. Başımı salladım ve onu takip ettim.

Bahçeye indiğimizde havanın esintili olduğunu tenimi yavaş bir tınıyla esen rüzgardan hissettim. Yavaş yavaş yürümeye başladık evin etrafında. Hürkan soru yönlendirdi bana “Merve nasılsın? Daha iyisin sanırım.” Sessiz kaldım. “Merve ne yemek istersin?” sessiz kaldım. “ Merve cevap veriri misin?” sessiz kaldım. İstesem de konuşamıyordum. Sesim çıkmıyordu. Bunun zahmetine de girmedim. O bizle değilken hiçbir şey demek yapmak istemiyordum. Hürkan bunu anlamış olacak ki sessiz kaldı. Ve ikimizde dinlemeye başladık. Sessizliğin sesini...

 

Küçük kız artık mutluydu. Ağabeyi yanında yan yana oturuyorlardı. Ağabeyine döndü yüzü şişik gözleri kıpkırmızıydı “Ağabey” dedi küçük kız tatlı bir sesle, “Annem gelecek dimi?” dedi. Ama belki de haykırdı. O söyledi ama dünya duymadı. Onun küçük dünyası duymadı. Annesi duymadı. Kendi kendine cevap almıştı. Elbette ki anneleri gelecekti. Bunu düşünen küçük kız oldukları sokakta yere uzandı ağabeyiyle. Ve kız sustu. Bir daha hiç konuşamadı. Sustu konuşamadı

Loading...
0%