@sessizzyazarr._
|
22. Bölüm Gözümü bile kırpmadığım bir gün bitiyor, daha berbat bir gün başlıyordu. Güneşin yavaş yavaş odaya girdiğini izledim. Tüm gece gözümü kırpmadan, Ay batıp Güneş doğmuştu. Aklımdan çıkmıyordu. Onun o zamanki yalvarışı, gözlerinde ki umut ışığının nasıl söndüğü… Kalbim her defasında bir sızı hissettim. Bu seferki gibi. Tahmininiz üzerine sorularımla boğuşuyordum. Susturamıyordum. Çok uyumayı denedim, ama gözüme bir damla uyku girmedi. Onu düşünmekten bir damla uyku girmedi gözüme. Güneş’in doğuşu ilk defa bu kadar soğuk hissettiriyordu. Aklımdan bir saniye bile ayrılmıyordu. Bu gün farklı bir şey yapıp ifade verecektim. Hürkan odaya girdi bana bir şeyler söyledi ama ne dediğini dinlememiştim. Birkaç dakika sonra üstüm giyinik arabadaydım. Gözümü açıp kapattığımda başka yerlerde oluyordum. Tekrar kapatıp açtığımda karakolun önündeydik. Hürkan elimi tutmuş beni oradan oraya çekiştiriyordu. Bir süre sonra bir yere oturduğumuzda beklediğimizi anladım. Önce Hürkan’ın çağırdılar. On sekiz saniye sonra ise beni. Odaya girdiğimde etrafın karanlık ve sadece bir ışığın olduğunu gördüm. Bana gösterilen yere oturduğumda önüme de bir polis oturdu. “Merhaba Merve.” Dedi. Sesimi çıkarmadım. “Öncelikle başın sağ olsun. Şimdi sana birkaç soru soracağım onları cevaplamalısın.” dedi başımı salladım. “Cinayeti ilk sen gördün doğru mu? Yanında kim vardı saat kaçtı?” dedi. Birkaç dakika bekledim. “Evet. Saat sanırım on iki, bir olabilir. Yanımda Azra Altınay vardı.” Diye bildim zar zor. “Bize o gün birlikte ne yaptığınızı anlatır mısın?” diye sordu. Beklemek zorunda kaldım. Yutkundum. “Bana o günün öğleni motor sürmeye davet etmişti. Buluştuk ve bir az gezindik. Evime geldiğimde cinayeti gördüm.” Dedim yutkuna yutkuna. Polis başını salladı. “Peki anladım. Sana haber vereceğiz.” Dedi. Ardından ayağa kalktım ve odadan çıktım. Karşımda Hürkan’ı gördüm. Beni tuttu ve arabaya kadar birlikte gittik. Arabaya bindiğimde gözlerimi kapattım… 🕙︎ Gözlerimi tekrar o beyaz boşlukta açtım. Ancak bu sefer bu boşlukta kırmızı ayak izleri de vardı. İstemeden takip ettim adımları. Sağa sola eğilerek yürümeye devam ettim. Bunu istemsizce yapıyordum. Sanırım yavaş yavaş bu yorgunluk derin bir uykunun elçisiydi. Adımları takip etmeye devam ederken tekrar bir ev buldum. Neden hep bunu görüyordum acaba. Sonrasında istemeden girdim o eve. Adımlar evin arka bahçesine doğru ilerliyordu. Takip etmeye devam ettim adımları. Gözlerim ağır ağır kapanmaya başlıyordu. Arka bahçeye ulaştığımda büyük birçok dalı olan Ejder Kanı ağacına benzer bir ağaç gördüm. Ardından ağacı incelemeye başladığımda iki tane salıncak gördüm. Bunlar olurken etrafta kap atışı bile sezmedim. Ben bahçeye bir göz attıktan sonra eve doğru ilerledim. Ancak eve döndüğüm sırada bir gıcırtı sesi duyuldu. Arkamı döndüğümde iki salıncakta da birer silüet gördüm. Sol salıncakta sallanan kişiyi sallayan bir kişi daha belirdi yavaş yavaş. Gördüklerimi daha sindirememişken üstlerinde ki gölgeler kalktı. Sol tarafta sapsarı parlayan saçları sallayan kahverengi kişinin saçları gördüm. Boğazımda bir yumru oluştu, ama kendimi tutmak için çok çabaladım. Pek başarılı olduğumu söyleyemem ama en azından çabalamıştım. Sağ tarafa ise bakmamak için çok uğraştım ama yapamadım. Sağ tarafta da kızıla dönük o tanıdık turuncu saçlar büyük bir yavaşlıkla savruluyordu. Gözlerimden küçük yaşlar akmaya başladı. Bu gitgide çoğaldı ve olduğum yere oturup onların sallanmasını izledim. Gözlerimi açtığımda odamda sıcacık yatakta yatıyordum. Gözlerimi açıp kapattım birkaç kez. En son açtığımda kapatıp bir daha açamamayı diliyordum. Ben sürekli deniyordum ama hiçbir şey elde edemiyordum. Gözlerim açık bir mumya gibi nefes bile almadan duvara bakıyordum. Gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım, ancak gördüğüm rüyadan ayrılamadım. Çok gerçekçi geliyordu gözüme. Sanki birkaç adım atabilsem onlara dokunabilecek kokularını içime çekebilecektim. Ama gerçekler, hepimiz farkındayız değil mi? Hafifçe ayaklanarak yataktan kalktım. Odamdan çıkıp koridorun sonunda ki banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp aynaya baktım. Kimdim ben? Kim… Kafamı ikin yana salladım. Bunları ben söylemiyordum peki ya neden böyle hissediyordum. Madem ben söylemiyorsam kim söylüyordu? Ben neden böyle olmuştum? Neden ben… Neden. Aynada ki yansımama baktım birkaç dakika. En sonunda yansımamın bana gülücük attığını görüp elime gelen ilk şeyle param parça ettim aynayı. Gözümün önüne o minik ve samimiyetsiz gülüş beni diken ediyordu. Kalbime bıçak saplanmış gibi hissediyordum o an. Sırtımı duvara yasladım ve yavaş yavaş yere oturdum. Yerde ki yansımamın bana gülücükler saçtığını görünce dayanamadım ve acımı en doğal haliyle serbest bıraktım. 🕙︎ (Yazarın anlatımıyla) Gökyüzünden bir yıldız kaydı. Bilin bakalım kimin yıldızıymış. Küçük kız kendi kendine yıldızlarıyla oynuyormuş. Gözleri gökyüzünden bir dakika bile ayrılmaz bu yünden de yürürken tökezlermiş. Ama hiç bozuntuya vermeden yoluna devam edermiş. Aynı böyle bir günde küçük kız yollardan yollara gezintiye devam etmemiş. Küçük kızın minik adımları yavaşlamış ve durmuş. Baktığı yer ise aydınlık sokak lambasının ardındaki küçük yıldız dolu gökyüzüymüş. Küçük kız hayranlıkla gökyüzünü, izlemeye devam etmiş. Gözlerinde ki ışıltı kutup yıldızından bile aydınlıkmış o zaman. Hayal etmiş küçük kız “Annem ben ve ağabeyim ile izlesem nasıl olur acaba?” diye düşünmüş. Bu düşüncesi onun yüzüne minik ama onun için çok anlamlı bir tebessüm takınmış. Arkasını dönüp sokağa geri dönmüş ardında ise sağa sola sallana sallana dolaşmaya devam etmiş… (Hürkan’ın Anlatımıyla) Onun fısıltısını bile hissettiğim anda anlardım bir sorun olduğunu ancak, şimdi evin bu kadar sessiz olmasından bile anlıyordum bir sorun olduğunu. Salonda otururken onun sesini duyduğum gibi sesin geldiği yere koştum. Merve banyoda kırdığı aynanın kendisine yansımasın bağırıyordu. Merve’nin durumunun gördüğüm her an kalbimden bir parça koparıp kanamasını izliyor gibiydim. Sanki bunları ona ben yapıyordum ama o kadar suçluluk duyuyordum. Onun bu haline bakarken hala kanıyordu. Onun içi ve benim içim. Artık ellerini başının etrafına yaslayıp ağlamaya başladı. Ömer Gizem ve Bora koşa koşa gelmişti yanımıza. “Bora Azra’yı ara.” Dedim en soğuk sesimle. Gözlerimi Merve’den ayıramıyordum. Olayın farkına varınca hemen Merve’nin yanına oturdum ve ona “Merve sakin ol ben buradayım. Merak etme ben buradayım. Şimdi sakin oluyoruz tamam mı? Panik atak geçiriyorsun ama sakin olmalısın tamam mı?” dedim ve ellerini tutup gevşetmeye çalıştım. “Ömer Gizem Bora çıkın.” Dedim. Beni ikiletmeden dışarı çıktılar ve ben ağlayan bir kız çocuğu ile tek kalmıştım. Hala ağlayan Merve için sakin olmalıydım. “Bunu atlatabilirsin Merve ben sana inanıyorum. Sakin olmalısın tama mı? Şimdi beni tekrar et anladın m?” diye onu rahatlatmaya çalıştım. Banana baş sallamaya çalıştı ama ağlamasını durduramadı. “ Şimdi beni tekrar et nefes al.” Dedim ve bende nefes aldım. “Şimdi tutuyoruz anladın mı?” dedim başını bile sallayamadı gözyaşları ile hıçkırıklar birbirine karıştı. Bunu görmek bana küçük bir zafer kazandırmıştı. “Hadi verelim şimdi.” Dedim bu sırada tuttuğum eller kasılması yavaş yavaş rahatlamış gibiydi. “Hadi güzelim tekrar tut.” Dedim Birlikte nefesimizi tuttuk. En azından denedi. “Hadi şimdi yavaşça verelim olur mu?” dedim. Başını salladı gözünden bir yaş daha düşerken. Ve birbirimize bakarken nefes verdik. Ellerini tuttum ve yaslandım duvara doğru. “Gözlerini kapat ve sessizliğin sesini dinle hadi küçük kız” dedim ve gözlerimi kapattım. |
0% |